MERHABA GEÇİKTİĞİM İÇİN ÖZÜR DİLERİM. YARIN MİSAFİRLERİM GELECEK HAZIRLIK YAPIYORDUM. ELİMDE STOK BÖLÜM YOKTU. YAZMAK İÇİN ELİMDEN GELENİ YAPTIM AMA DÜZENLEMEYE VAKTİM OLMADI. YAZIM HATALARI VARSA ŞİMDİDEN AFFINIZA SIĞINIYORUM🫶🏻🫀
BEBEKLERİM HEDEFİ TAMAMLADIĞINIZ İÇİN ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM. YENİ BÖLÜM HEDEFİMİZ 180 OKUNMA 65 OY VE 250 YORUM💜
LÜTFEN OKUYUP GEÇMEYELİM YILDIZA BASALIM ÇÜNKÜ BUGÜN YAZMAK İÇİN CANIMI DİŞİME TAKTIM🥹
“Niye kendi kendine gülüyorsun?” Bir anda yüzümü çevirince istemsiz yüzü yüzüme yakınlaşmıştı.
“Sare” Yutkunarak bana baktı.
“Efendim” Gözlerime o eski yoğunlukla bakıyordu. Bir an zaman ve mekan kavramını yitirmiş gibiydik.
“Bana böyle bakmaya devam edersen” Sesi kısıktı. Saçlarım yeni çıkmış sakallarına takılmıştı.
“Edersem?” Boğazını temizler gibi yapıp ciddileşti. Şuanda timinin gözlerinin bizim üzerimizde olduğuna emindim. Ardından başını önüne çevirip yürümeye devam etti. Sanırım kulaklığını unutmuştu.
🦋
Tuna, beni eve bıraktıktan sonra timiyle birlikte fazla beklemeden köyden ayrılmışlardı. Bende okula gidiyordum. Geçtiğim her sokakta Karasu’nun izi var gibiydi. Onları şimdiden özlemiştim.
“Merhaba bebeklerim nasılsınız?” Öğrencilerime seslendiğimde hepsi heyecanla okula giriyordu. Uzaktan gelen garip bir ses konuşmamızı böldü. Şaşkınlıkla arkamı döndüm.
“Siz çocukları bu namussuza okutmaya devam edin. Komutanla öpüşüp koklaşıyormuş!” Kan beynime sıçradı. Damarlarımdaki kan çekilmeye ve Sirel’e kendisini bırakmaya hazırlanıyordu.
“Sen ne saçmalıyorsun!” Kadın karşıma dikilip ellerini beline koydu.
“Merkezde Komutanla öpüştüğün fotoğrafların köyün dilinde senin haberin yok. Namussuz!” Kadına sert bir tokat attığımda onun yanağı yana doğru savrulurken benimse elimin içi acımıştı.
“Benim özel hayatım sadece beni ilgilendirir. Kimseyi alakadar etmez. Ben namussuz falan değilim. Tuna benim sevgilim. Birbirini seven iki insanın görüşmesinin neyi namussuzluk, 13-14 yaşlarındaki çocuklarınızı hiç tanımadığı 40-50 yaşındaki adamlara peşgeş çekerken namussuz olmuyorsunuz da, iki yetişkin insan birbirleriyle görüşüyor diye mi namussuz oluyor. Burada en büyük namussuz, namusluyuz diye gezinen sizlersiniz!” Kadın şaşkınlıkla yüzünü tuttuğunda herkes bizi şok içinde izliyordu. Uzaktaki insanlar bile yakından görmek için okula geliyordu.
“Bir daha benim namusuma dil uzatan olursa onu insan içine çıkamaz hale getiririm. Kadının saçlarını çekip yüzüne doğru tükürür gibi konuşmuştum, ileriye doğru ittiğimde ayağı taşlara doğru yalpalayarak yere düştü.
“Tekrar ediyorum. Tuna benim sevgilim. Ağzını açan olursa bu sefer onu pişman ederim!” Kadının arkasındaki destekçileri şok içinde yerdeki kadına baktı.
“Defolup gidin şimdi okulumun önünden!” Yerdeki kadını kolundan tutup arkadaşlarının üzerine fırlattım.
“Kızım tamam sakin ol. Biz biliyoruz seni” Rana teyze konuşmuştu.
“Bunlara aldırış etme sen, Rojbin kızıştırıyor ortalığı” Sakinleşmek için bir süre dışarıda bekledim. Ne Haze’si bitiyor ne Rojbin’i ben neyin içine düştüm böyle, okula girdiğimde öğrencilerime hiçbir şey belli etmemeye çalışıyordum.
“Size verdiğim ödevleri yaptınız mı bebeklerim?” Öğrencilerim heyecanla defterlerini çıkardığında heyecanla onlara yeni aldığım çıkartmalardan verdim.
Stresli geçen günün ardından öğrencilerimi ailelerine teslim etmiştim. Sinirden sabahtan beri başım çatlamak üzereydi. Okulu süpürüp siliyordum. Telefonuma gelen mesajla işimi yarıda bırakıp telefonumu elime aldım. Mesaj sevgilimdendi. İstemsizce sırıttım.
“Köye geliyorum. Geçen yiyemediğimiz yemeği artık yiyelim mi?” Sorusuyla neredeyse yerimde zıplayacaktım ama hevesli gibi görünmemek için umursamaz davrandım.
“Bilemedim şimdi düşünmem lazım” Kendimi gülmemek için zor tuttum.
“Düşünmeni bekleyemem yoldayım seni alıp merkeze gideceğim.” Bende soru sorunca benim fikrimi merak ediyor sanmıştım. Meğer sadece alacağını haber vermek istiyormuş.
“Ya gelmek istemezsen?” Onu gıcık etmeye bayılıyordum.
“Başta soru sorduğuma aldanma, nezaketen sordum. Köye geliyorum ve seni alıp merkeze gideceğim.” Kesin ve netti. Gelmek istemezsen arabaya ne şekilde bindireceği gözümün önünde canlandı.
“Gelmek istemezsen ne yapacaksın?” Buna kaşlarını çattığına eminim.
“Nasılsa seni taşımaya alıştım. Sıkıntı olmaz.” Güldüğümde heyecandan kalbim pır pırdı. Ardından ses attı.
“Allah aşkına o zottirik elbiselerden birini giyme. Güzelce kahvaltı edelim. Kahvaltı bile yapmadım. Senin okul saatin bitince seni gelip almayım diye” Kalbimin eridiğini ve buharlaştığını söylesem inanır mısınız?
“Buna inanmamak ne mümkün Sare, ağzın kulaklarında zaten” Sirel’e göz devirmiştim. Bir kez de mutlu olda şaşardım.
“Kadına tokat attığında keyiften dört köşeydim.” İstemsizce kendime gülmüştüm.
“Pekala o zaman Tuna, gel beni al.” Mesaj atmıştım. Bana gülen emoji yollayıp yeniden ses attı.
“Alayım Yavrum.” Oha oha oha yavrum mu? Önce utançtan sonra mutluluktan kızarmaya başladım.
YAZARIN KALEMİNDEN
Tuna Yüzbaşı, Sare’nin son mesajından sonra tüm yolu sırıtarak geliyordu. İstemsizce kendi kendine güldüğünde bunu kontrol edememişti. Telefonunun çaldığının bile farkında olamayacak kadar kendisinde değildi.
“Efendim baba?” Yavuz Albay neşeyle konuştu.
“Oğlum akşam bir işin yoksa bize yemeğe gel.” Tuna Yüzbaşı gülümseyerek hızla konuştu.
“Müsait olamayabilirim baba, yarın gece yapsak olur mu?” Yavuz Albay sorgulayıcı bir bakış atıp yeniden konuştu.
“Gelinimin yanına gidiyorsun yani, bilseydim Karasu’yu alır seni orada bırakırdım.” Yavuz Albay’ın imasından sonra tüm vücudu anlık olarak gerilip sonra sakinleşmişti.
“Baba sen Ömer ve Ahmet’le bu ara fazla mı hasbial ettin?” Yavuz Albay keyifle güldüğünde yeniden konuştur.
“Bak annen ne diyor. Kızı üzüp durmasın. Bizimle de tanıştırsın diyor.” Tuna Yüzbaşı gülmüştü. Yeniden konuştu.
“Tanıştıracağım niye tanıştırmayayım, anneme sarma yapmasını söyler misin baba, canım çekti.” Yavuz Albay başını sallayarak keyfile konuştu.
“Gelinimi de getir.” Tuna Yüzbaşı utançla eliyle yüzünü ovaladı.
“Baba Allah aşkına” İsyan eder gibi konuştuğunda Yavuz Albay kahkaha atmıştı.
“Tamam tamam hadi ben kapatıyorum. Selam söyle kızıma” Tuna Yüzbaşı gülümseyerek konuştu.
“Söylerim kızına” Ardından telefon kapanmıştı.
SARE LİA SARUHAN
“Bu kağıtlar da amma kesiyor.” Kağıtları çantama koyarken parmağımı kesmişti. Su şişesini alıp parmağımı çöpe tutarak ıslatıyordum. Kağıt kesiği gerçekten çok kötü acıtıyordu. Telefonum çaldığında masaya doğru ilerleyip açtım.
“Efendim Tuna?” Sesim biraz sızlanma gibi çıkmıştı.
“Ben okulun önüne geldim. Bir şey mi oldu sesin niye böyle?” Belli etmemeye çalışarak kağıtları temkinli bir şekilde çantama koydum.
“Geliyorum 5 dakika bekler misin?” Sesim aceleci çıkmıştı. Hızla çantamı toplamaya başlamıştım.
“Her zaman beklerim.” Durup bir anlığına gülümsedim. Öküzlüğü sonunda bir kenara bırakmıştı. Ormantik adam.
Çantamı topladıktan sonra okuldan çıkarak kapıyı kapadım. Kilitleyip çantama anahtarı attığımda, önüme dönüp Tuna’ya baktım. Arabasına yaslanmış, kollarını göğsünde kavuşturmuş, beni izliyordu. Üzerinde siyah şişme mont, koyu gri bir kazak, siyah plazzo pantolon ve siyah postalları vardı. Saçları yataktan çıkmış gibi dağınıktı. Ama gözüme çok Farklı görünmüştü. Dağınık saç ilgi alanıma giriyordu.
“İyi misin?“ Parmağımı içe doğru büktüğümde istemsizce sızlamıştı. Yüzümü buruşturduğum için bu soruyu sorması çok doğaldı.
“Kağıtları çantama koyarken parmağımı kesti. Sorun yok iyiyim” Uzanıp parmağıma dokunup sadece okşadı. Öpeceğini sanmıştım ama şuan okulun önünden geçenler için sadece ellerinde çekirdek yoktu diyebilirdim.
“Hadi arabaya geçelim.” Yaslanmayı bıraktığında ikimizde arabaya doğru ilerledik.
“Gökalp beni aradı. Duştan yeni çıkmıştım. Okulun önünde bir şeyler olmuş.” Yutkundum. Maşallah köyün her yerinden muhbir çıkıyordu.
“Evet, ama sorun değil hallettim.” Tuna gülerek bana baktı.
“Güldüğüne göre, Gökalp, maşallah ana haber bülteni gibi, tüm detayıyla anlatmış.” Tuna başını sallayarak konuştu.
“Bu hoşuma gitmiyor.” Başımı ona yeniden çevirdim.
“Anlamadım?” Gözlerimin içine baktı.
“Sana bu şekilde söylenmesinden hoşlanmıyorum. Açıkçası bizi gizlemeye de niyetim yok. Kimsenin ne düşündüğü umrumda değil.” Bu beni mutlu etmişti. Çünkü Selim ilişkimizi gizli tutmak isterdi. Tuna ise böyle bir çekinceye asla girmemişti. İkisini kıyaslamıyordum. Tuna’nın bana verdiği değerin önemini söylüyordum. Bu benim hoşuma gitti.
“Sare” Sesi kısık çıkmıştı. Köyden epey uzaklaşmıştık. Arabayı durdurup bedenini bana çevirdi.
“Bak güzelim, görev falan derken arada kaynadı gitti. Ben hala sana kendimi affettirmek için uğraşacağım. Senin kalbin ne zaman onarılırsa o zamana kadar durmayacağım. Ama şunu bir çözsek, yani kısmen değilde gönül rahatlığı ile sevgilim desem, o konuyu bir düzeltsek olmaz mı?” Gözlerime çekinerek baktığında, kaçırıp yeniden gözlerimi buluyordu.
“Seni affetmek istemesem de bence kendi içimde çoktan affettim Tuna, ama bunu bana karşı özverili olmayı bırakman için söylemiyorum. Sadece içindeki savaşın sana zarar vermesini istemiyorum. Gönül rahatlığı ile sevgilim diyebilirsin.” Tuna beklemediğim bir şeyi yapmıştı. Sözüm biter bitmez beni kendisine çekerek saçlarımı öptü.
“Sare” Sesi kısık ve güçsüzdü. Başım göğsündeyken gözlerimi kapayıp sesini dinledim.
“Seni yaşamak istiyorum.” Anlık olarak duyduğum ikinci bir itirafla şok olmuştum. Bu onun dilinde seni seviyorum demekti.
“Bende bizi yaşamak istiyorum.” Güldüğünde daha da sıkı sardı.
“Ama bu seni süründürmeyeceğim anlamına gelmez Tuna, neden Rojbin’e o benim sevgilim demedin?” Ayrılıp surat asarak ona baktım.
“Sen bana kısmen sevgiliyiz dedin. Bende bunu söylememden rahatsızlık duyup duymayacağını bilmiyordum. Bana çok öfkeliydin. Dün sabah saatlerinde yeniden yanıma geldiğinde gerekeni söyledim.” Kaşlarımı çattım.
“Ne yani yeniden mi yanına geldi.” Çattığım kaşlarıma parmaklarıyla dokunarak düzeltti.
“Bu önemsiz, sen dışında her şey önemsiz.” Elleriyle saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdı.
“Şu yemeği yiyelim artık.” Yola devam ettiğinde bir eli avcumun içini okşuyordu.
Merkeze geldiğimizde yine o restaurantın önünde durduk. İstemsizce gülesim gelmişti. Benim ne düşündüğümü anladığı için o da güldü.
“İçeriye alırlarsa tabi” Tuna gülerek söylendiğinde ikimizde arabadan inmiştik. İlerken elini belime atmıştı. Restauranttan adımımızı atar atmaz. Sağ taraftaki masalardan birinde arkadaşıyla oturan Haze’yi görmüştüm. Benim şansım niye yok?
“Gerilme hemen” Tuna konuştuğunda gözlerimi ona çevirdim. Bizi geçenki oturduğumuz masaya yöneltmişti.
“Gerçekten bu restoranttın büyülü olduğunu düşünmeye başlıyorum.” Somurttuğumda gülerek bana baktı.
“Valla büyülü mü bilmem de benim büyüm en azından yanımda” Bana değilde kendi kendine konuşuyormuş gibi sandalyesini çekiyordu. Başı aşağıya eğikti. Sözü istemsizce hoşuma gitti.
“Bu sefer de siparişleri hazırlatıp gitmeyeceksiniz değil mi?” Garson bize seslenmişti. Garip garip bizi seyrediyordu.
“Hayır şuanlık öyle bir niyetimiz yok.” Garson gülerek Tuna’ya bakınca, Tuna otomatik olarak kaşlarını çatmıştı.
“İhtimali gerçekleştirmişsiniz hayırlı olsun.” Tuna başını sallayarak konuştu.
“Sağ olun.” Hayran hayran onu izliyordum.
“2 kişilik kahvaltı menüsünden istiyoruz.” Tuna menüye bakıp garsona döndü. Garson başını sallayarak konuştu.
“Yanına ek olarak kuymak, menemen, patates kızartması, tercih eder misiniz?” Tuna bana bakınca, ben patates kızartmasının hastası olaraktan hemen cevapladım.
“Patates kızartması olabilir.” Garson başını sallayarak yanımızdan ayrılmıştı.
YAZARIN KALEMİNDEN
“Sen emin misin Tuna’nın bu kızı önemsemediğine?” Arkadaşı Haze’ye bakarak konuştu.
“Evet, Vildan” Vildan güldüğünde Haze ona ters ters baktı.
“Kahvaltıya gelmişler. Üstelik çift gibiler sence de önemsemiyor mu?” Haze sırıtarak konuştu.
“Erkekleri bilirsin doğru kadını bulana kadar kendilerini tatmin edecek kadını ararlar. Sare’de Tuna için tam olarak o” Vildan gözlerini, Sare ve Tuna Yüzbaşı’ya dikti.
“Bunu öğrenmenin bir yolu var. Onu önemseyip önemsemediğini bilmek için, bu kız sürekli maduru oynamıyor mu? Bu sefer sen madur ol. Belki Tuna’nın madurlara zaafı vardır.” İkisi birlikte güldüğünde sesleri istemsiz olarak Sare’yi germişti.
“Nasıl madur olacağım. Gidip Sare’ye mi sorsam.” İkisi bu sefer yüksek sesle gülmüştü.
“Bu da olabilir ama benim bir fikrim var.” Vildan sinsi bir şekilde Sare’ye baktığında Sare, Tuna Yüzbaşı ile her ne konuşuyorsa gülüyordu. Başını hafifçe çevirdiğinde ikisi de göz göze gelmişti.
SARE LİA SARUHAN
Gözlerinin sürekli üzerimizde olmasından nefret ediyordum. Bu içimdeki Sirel’in sinirlenmesine ve beni zorlamasına neden oluyordu.
“Rahatsız olduysan gidelim.” Tuna konuştuğunda gülümseyerek ona döndüm.
“Hayır vakit kaybetmeyelim. Seninle olan her vaktim sınırlıymış gibi geliyor. Her an telefonun çalacakmış gibi hissediyorum.” Tuna yutkundu. Dediğim şeyleri yeniden düşündüğümde pişman oldum. Gözlerini kaçırdı ve yine bana baktı.
“En azından yine sana geliyorum.” Gülümsemiştim.
“Tuna, seni tanımak istiyorum. Mesela çocukluğun nasıl geçti. Neler yapıyordun?” Tuna’nın yüz ifadesi istemsiz olarak gerilmişti.
“Bebekken, Bursa’da bir yetimhaneye verilmişim, 5 yaşıma kadar orada kaldım. Ardından bina kentsel dönüşüme uğradı. Yıkılacak kadar eskiydi. Bizide İstanbul’da ki bir yetimhaneye gönderdiler. Sonra orada” Sustu. Devamını getiremiyor gibiydi. “Neyse işte 18 yaşıma kadar oradaydım. Sonra Üniversiteye gittim. Mimarlık bölümünü bitirdim. 21 yaşımda askere geldim. Sonra fikrim değişti askerde kaldım. Bu arada Yavuz babam ve Hannan annem de benim öz ailem değil. Saf bir gençtim. Kanı deli akıyo derler ya ben oydum işte, her şeyi yapmak isterdim. Her göreve gitmek isterdim. Her denileni yapardım. Bende hedeflerimi yükselttim. Önce Teğmenliğe kadar yükseldim. Sonra daha da hırslandım. Üsteğmen oldum. Sonra bu bana yeterli gelmedi. Yüzbaşı olmak için çok uğraştım. Açıkçası babam ve annemin varlığı gerçek aileyi tatmamı sağladı. Şimdi 29 yaşımdayım, bazen keşke diyorum. Gerçek ailem onlar olsaydı. Neyse insan kaderini seçemiyor.”
Gözleri dolmuştu. Uzanıp dokunmak istedim. Öyle de yaptım. Yanağına dokunduğumda yeni çıkan sakallarına elime batmıştı. Yanağını elime doğru yatırdığında gülümsedim.
“Gerçekten dışardan bakıldığında gerçekten baba ve oğul gibisiniz, belki de senin şansın da budur.” Gülümsediğinde başını sallayıp bana baktı.
“Bugüne kadar hayatsız oldum. Robot oldum. Ama ilk defa seni sevdiğimi anladığım gün insan oldum Sare, yani normal insanların hissettiği duyguları hissetmeye başladım. Bu duygular bana göre başta çok ters geldi. Ne bileyim alışmamışım.” Gülümseyerek onu dinliyordum.
“Sende normal insansın, asker olman insan olmadığın anlamına gelmez. Bu sadece senin için değil, senin gibi çoğu asker için de geçerli. Seni anlıyorum. Belki de bir çok ölüm gördün. Hissizleştin. Sana bu yüzden kızamıyorum. Ama mutlu olduğum bir şey varsa da, sana senin bile hissetmediğin duyguları hissettirdiğim için çok mutluyum.” Tuna gülümsediğinde gözlerinin buğusuna içim gitmişti.
“Peki ya senin çocukluğun nasıl geçti güzelim?” Yüzümü düşürmemeye çalıştım. Gülümsemek için çabaladım.
“İstediğin zaman anlat.” Yutkunamamıştım. Bir anda elim ayağım titremeye başladığında uzanıp elimi tuttu. Kalbim dehşet şekilde yerinden çıkacakmış gibi atıyordu.
“Sare bizi anlatacak mısın?” Lia kulaklarımda çınladığında donup kalmıştım.
“Bizi zaten biliyor Lia” Sirel’in sesi hüzünlü çıkmıştı. İlk defa böylesine hüzünlüydü.
“Anlatma Sare, hatırlamak istemediğimiz şeyleri bir kez hatırlarsak oraya esir oluruz.” Sirel sert sesiyle kulaklarımda çınladığında tüm vücudum kasılmıştı.
“Ben çok korkuyorum.” Lia konuştu.
“Sen zaten hep korkaktın Lia, senin yüzünden kendimizi kaybettik.” Kalp atışlarım hızlandığında, ellerim daha da titremeye başladı. Sirel çıkmak için beni zorluyordu. Hayır Tuna onunla yüzleşmemeliydi.
“Sare” Gözlerimi Tuna’ya çevirdiğimde bana yumuşak bir ifadeyle bakıyordu.
“Anlatmana gerek yok. Sen istediğin zaman dinlerim seni” Başımı salladım.
“Sana ne söylüyorlarsa, onların seni ürkütmesine izin verme.” Beni olduğum gibi kabullenmişti.
“Biz ilk defa kabullenildik Sare” Lia çoşkuyla konuştu.
“Birinin bizi kabullenmesinin, bize böyle hissettireceğini asla tahmin edemezdim. İlk defa acı çekmiyorum Sare” Sirel’in sesinde ilk defa öfke yoktu. Acı yoktu. Kin yoktu.
“Tuna bizi seviyor.” Lia konuştu.
“Onun canını yakmayacağım Sare, ne olursa olsun ona zarar vermeyeceğim. Ama hala bazılarına intikam yeminim devam ediyor.” Sirel’in İmre, annem ve abim dışında birini kabullendiğine ilk defa şahit olmuştum.
“Sarem” Tuna’ya baktım. Bana gülümseyerek bakıyordu.
“Ne olursa olsun, hiçbir şey sana olan sevgime seçenek olamaz. Anlatmasan da olur.” Gülümsedim. Elimi avcunun içine aldı.
“Ben bir günü anlatacağım ama şimdi değil, özür dilerim.” Gülümseyerek elini yanağıma koyup okşadı. Saçımı kulağımın arkasına atmıştı.
“Dedim ya hiçbir şey bana seçenek olmaz.” Başımı sallayarak gülümsedim.
“Ben yarın hastaneye çağırıldım. Haze çağırdı. Bir kaç test yaptırmam gerekiyormuş.” Tuna’nın bir anlığına gerildiğini hissettim.
“Tamam istersen seninle gelirim.” Gülümseyerek ona baktım.
“Tamam sen gel.” Tuna başını sallayarak gülümsedi. Bana böyle bakınca istemsiz utanıyordum.
“İmre’de yarın başhekimle görüşecekti ama yurtdışındaymış, haftaya çarşamba geleceğim demiş, sanırım haftaya başlıyor.” Reçeli ekmeğime sürerken konuştum.
“Hayırlı olsun. Umarım yolu açık olur.” Ekmeğe nutella sürmüştü. Yemesini bekliyordum ama bana uzattı. Bende uzanıp yemiştim. Bana yine o eski yoğun bakışlarla baktı. Bazen böyle bakarken ne düşündüğünü merak ediyordum.
🏚
Akşam olduğunda Tuna beni evime bırakmıştı. Emniyet kemerimi çıkartaraj arabadan inmiştim. Benim arkamdan Tuna da indiğinde ona gülümseyerek seslendim.
“Tuna, bugün gerçekten çok güzeldi. Seni tanımama izin verdiğin için teşekkür ederim.” Tuna gülümseyerek konuştu.
“Sen mutluysan bende mutluyum güzelim.” Ona yaklaşıp sarıldığımda, bunu beklemediğinde öylece kalakaldı. Sonra anından kollarını bana sardı.
“Göreve gitmeden önce biraz daha böyle zaman geçirsek olur mu?” Tuna başını boynumdan kaldırarak konuştu.
“Bende aynısını düşünüyorum.” Gülerek ondan uzaklaştım.
“Neyse artık ben gideyim, sende dinlen lütfen” Başını sallayarak gülümsedi. Ben arkamı dönüp merdivenlere yöneldim. Kapının kilidini açmadan önce arkama bakarak ona el salladım. Oda gülerek el sallamıştı.
YAZARIN KALEMİNDEN
Karasu timi, karargahın yemekhanesinde toplanmışlardı. Tabletlere koydukları yemeklerini masaya koyarak oturdular.
“Valla Tuna Yüzbaşım bu ara pamuk gibi, izin mizin işiniz varsa gidin söyleyin. Yardımcı olur.” Murat Teğmen konuştuğunda hepsi gülmüştü.
“Valla ben Komutanımın bu halini çok sevdim. Sabah bana günaydın Kerim dedi.” Ömer Üsteğmen gülerek konuştu.
“Oğlum adamı iyice odun yaptınız.” Karasu gülmüştü. Tuna Yüzbaşı yemeğini tablete doldurmuş masaya ilerliyordu.
“Afiyet olsun.” Karasu, muzip bir tavırla Komutanına bakarken Tuna Yüzbaşı başını ‘ne oldu’ anlamında salladı.
“Sağ olun Komutanım.” Tuna Yüzbaşı masaya oturarak gözlerini masa da gezdirdi.
“Ahmet tuzu uzatır mısın?” Ahmet Başçavuş sinsi bir sırıtışla Tuna Yüzbaşı’ya baktı. Tuna Yüzbaşı yemeğini karıştırıyordu.
“Alsana” İçi boş avcunu Tuna Yüzbaşı’ya uzattığında Tuna Yüzbaşı bir avcuna bir de Ahmet Başçavuşa baktı.
“Neyi alayım Ahmet?” Karasu timi gülmemek için kendini zor tutuyordu. Tuna Yüzbaşı kaşlarını çattı.
“Alsana” Ahmet Başçavuş yeniden elini uzatarak Tuna Yüzbaşı’ya baktı.
“Oğlum elinde ne varda alayım çıldırtma adamı” Karasu timi gülmeye başladığında, Tuna Yüzbaşı kaşlarını çatarak baktı.
“Bak şu zirzop akımları bana yapmayın. Şu timde tiktoku yasaklıyorum. Bir daha kullanmak yok. Vallahi bir daha bu time 30 yaş altı almayacağım.” Tavırlı ses tonuyla konuşmuştu.
“Tamam Komutanım, lütfen alın.” Tuna Yüzbaşı, Ahmet Başçavuşa sahte bir sinirle baktı.
“Yok sen verme, ben alırım.” Tuna Yüzbaşı uzanıp tuzu aldığında Ömer Üsteğmen gülerek konuştu.
“Sen Murat abinin tepkisini görecektin.” Tuna Yüzbaşı istemsizce güldüğünde konuşmaya başladı.
“Sorma deli etti beni sabahtan beri, bir ara kafayı mı yedi bu çocuk dedim.” Murat Teğmen söylendiğinde Karasu timi gülmeye başladı.
“Bizimde neşemiz bu işte, kızamıyorum da” Tuna Yüzbaşı söylenerek yemeğinden kaşık almıştı.
SARE LİA SARUHAN
İmre’yle birlikte karargaha geldiğimizde kapıdaki askerden rica etmiştik. Kime geldiğimizi söylediğimizde bizi içeriye almışlardı. Gözlerimi etrafta gezdirdim. Sol tarafta çardakta Karasu timi kendi aralarında konuşup gülüyordu. Gülümseyerek onlara yaklaştım.
“Merhaba Karasu” Beni gördüklerine önce şaşırıp sonra ayağa kalkarak konuşmaya başladılar.
“Hoşgeldiniz Sare” İlk konuşan Ömer’di.
“Hoşgeldiniz yenge” Ahmet muzip bir ifadeyle konuştu.
“Hoşgeldiniz yenge” Kerim abi konuşmuştu.
“Hoşgeldiniz Sare” Hakan abi konuşmuştu.
“Hoşgeldin kardeşim nasılsın?” Biran abi gülümseyerek konuştuğunda onu gülümseyerek cevapladım.
“Hoşbuldum, iyiyim Biran abi sen nasılsın?” Gülümseyerek yanıtladı.
“İyiyim kardeşim.” Gözlerim diğer Karasu üyelerine kaydığında hepsi tek tek konuşmuştu.
“Nasılsınız umarım hepiniz iyisinizdir?” Gülümseyerek onlara bakıyordum.
“İyiyiz Sare, bir şeu olmadı İnşallah?” Murat abi konuşunca ona döndüm.
“Yok olmadı. Ben yaş pasta yapmıştımda size de getirmek istedim. İmre de havuçlu kek yaptı. Ondan da getirdik.” Saklama kaplarını onlara uzattığımda Ahmet anında kapları açmaya başlamıştı.
“Niye zahmet ettiniz. Sağ olun” Karan abi mahçup bir ifadeyle konuştu.
“Ne zahmeti, hiç zorlanmadım bile” Ahmet kekten alacağı sırada Ömer eline vurdu.
“Komutanını beklesene oğlum” Ahmet sahte bir üzüntüyle konuştu.
“Komutanım ben burada sürekli örseleniyorum ama” Karasu, Ahmet’in tepkisine güldüğünde Biran abi gülerek konuştu.
“Ney ney ney” Ahmet gülerek cümlesini tekrarladı.
“Örseleniyorum.” Gülmeye başlamıştım.
“Tuna’ya yapmadım. Sadece size yaptım.” Ben konuştuğumda hepsi şaşkınlıkla bana baktı. Gülmemek için kendimi zor tuttum.
“Nasıl yani?” İlk konuşan Caner abi olmuştu.
“O cezalı bu yüzden sadece size yaptım. Yiyin lütfen” Ellerimle kapları işaret ettiğimde anında elleri plastik çatallara gitmişti.
“Afiyet olsun.” İmre gülerek onlara bakınca onlarda gülümseyerek başlarını salladı.
“Sağ olun İmre hanım, ellerinize sağlık” İmre aceleyle konuştu.
“Hanım demeyin lütfen, İmre demeniz yeterli.” Başlarını sallayarak yemeğe devam etti.
“Valla çok iyi olmuş.” Ömer kekten ısırık alıp konuşmuştu.
“Annemin yaptığı pastaya benzemiş, sağ ol Sare özlemiştim.” Hüzünle Kerim Başçavuşa baktım.
“Ne demek sevdiyseniz yine yaparım.” Gözleri anında umutla parladı.
“Tuna abiyi de yerken hiç düşünmüyoruz.” Ahmet çatalına pasta alıp ağzına götürürken konuştu.
“Bırak Tuna’yı yemesin.” Ömer muzip bir ifadeyle konuştu.
“Öylece yedikte, kızlar ayakta kaldı.” Biran abi ayağa kalkıp çekildiğinde arkasından Karan abi ve Baran abi kalkmıştı bizde hızla geçerek oturduk.
“Eee İmre, buraya seni hangi rüzgar attı.” Ahmet bir elinde kek, diğer eliyle çatalla pastadan alıyordu.
“Hastaneden teklif geldi. Bende kabul ettim.” Ahmet gülerek yeniden konuştu.
“Valla belaya koşarak gidiyorsunuz. Neyseki Karasu var. Burada taş gibi Komutanlarımız var.” Ahmet imayla Ömer’in sırtına vurduğunda, Ömer kaşlarını çatarak baktı.
“Komutanına el şakası mı yaptın az önce?” Ömer sahte bir sinirle konuştu.
“Vallahi Tuna, seni buradan sürse sesimi çıkarmam.” Ahmet hiçbir şey olmamış gibi güldü.
“Sürgün kalbinizse, yollayın beni bebeklerim.” Karasu timi ve biz güldüğümüzde bunu beklemiyorduk. Ama onların beklediği aşikardı.
“Komutanının hep farklı yönlerini örnek alıyorsun Ahmet, sözlerimi çalma.” Ömer tavırlı konuşmuştu.
“Tuna nerede?” Ömer ve Ahmet muzip bir tavırla baktı.
“Kocaya kaçtı.” Somurtarak Ahmet’e baktım.
“Çok komik Ahmet” Arkama yaslanıp kollarımı göğsümde kavuşturdum.
“Komik, yengelerin hası” Suratımı asarak ona baktım. Beni utandırıyordu.
“Albayın yanında” Gerginlikle yutkundum.
“Göreve mi gideceksiniz?” Ömer kollarını iki yana açıp konuştu.
“Bilmiyorum, yarım saat olmuştur.” İçim istemsiz hüzünle doldu.
“Geliyor Komutanım Yenge” Kerim Başçavuş konuşunca, karargahın merdivenlerinden çatık kaşlarıyla inen Tuna’yı gördüm. Beni görünce şaşırmıştı.
“Sare?” Gülümseyip gözlerimi kırpıştırdım.
“Tuna?” Masaya doğru yaklaşıp etrafta gözlerini gezdirdi.
“Karasu’ya yaş pasta ve kek getirdik.” Tuna’nın gözleri masadaki boş kaplara takıldığında kaşlarını çattı.
“Ben Karasu’da değil miyim?” Yüzündeki ifadeye istemsiz içim burkuldu.
“Sana getirmedim.” Başını salladığında yüzünden geçen ifadeye üzülmemek için kendimi zor tuttum.
“Sorun değil, afiyet olsun. Benim içerde işim var. Siz gitmeden yine uğrarım.”
BÖLÜM SONU
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
75.04k Okunma |
6.34k Oy |
0 Takip |
92 Bölümlü Kitap |