MERHABALAR BEBEKLERİM NASILSINIZ?🫶🏻🫀
BOMBA GİBİ BİR BÖLÜMLE GELDİM. GERÇEKTEN OKURKEN HEM KEYİF ALACAKSINIZ HEM DE ÜZÜLECEKSİNİZ.🥰
BU BÖLÜMÜMÜZÜN HEDEFİ 230 OKUNMA, 85 OY VE 230 YORUMDUR.🫶🏻🫀
SINIR DOLMAZSA BÖLÜM YA DA FRAGMAN GELMEYECEKTİR.
SİZİ SEVİYORUM LÜTFEN OYLARDA VE YORUMLARDA BULUŞUP BİRAZ SOHBET EDİP, BÖLÜM HAKKINDA KONUŞALIM GÜZELLERİM.🫶🏻🫀🥰♥️💜
Arabayı biraz daha gittikten sonra durdurmuştu. Ona bakmadım. Çenemden tutup yüzümü ona çevirdi.
“Beni aradı. Birinin onu takip ettiğini ve birinden dayak yediğini söyledi. Bende aradaki dostluk bağı yüzünden, ve aynı zamanda insanlığıma da denk geldi. Geliyorum dedim. Ama ona güvenmediğim için, Ömer’i yanıma aldım. Onun evine kesinlikle girmedim. Dışarıda bekledim. Çünkü yarın bir gün sana saçma sapan bir şeyler söyleyeceğini biliyordum.” Sinirle ona baktım.
“Bana niye söylemedin. Hiçbir aramama ya da mesajıma cevap vermedin!” Gözlerini kapatıp yeniden açtı.
“Söylesem ne tepki vereceğini bilemediğimden, yalan da söylememek için cevap veremedim. İşim bitince yanına gelip yüzyüze anlatacaktım.” Bunlar bana bir anlam ifade etmiyordu. Ona yaklaştım. Yüzüm yüzüne çok yakındı. Burnum burnuna değiyordu. Gözleri bir anlığına dudaklarıma kaydı. Beni öpecek sandım. Öpmesini bekledim. Ama yapmadı.
“Sürekli bir cevabın var. Şunun yüzünden bunu yapmadım. Sen ne zannediyorsun ya beni, her şeyi yapacaksın ve ben öylece kabullenecek miyim?” Sinirden çatlayacaktım. Sürekli bana bu şekilde açıklama yapmasından bıkmıştım.
“Sare, biliyorum bu konuda hatalıyım, ama bu sondu. Sana söz veriyorum.” Sözünü keserek yeniden konuştum.
“Bir kez, sadece bir kez, ben böyle yapsaydım. Acaba ne düşünürdün? Bir erkeğin evine ya da yanına gitseydim, ve sana gelip, ne tepki vereceğini bilemediğim için sana söylemedim desem sen ne derdin. Kolayca kabullenir miydin!” Çenesini öyle sıkıyordu ki direksiyonu tutan elleri bembeyaz olmuştu.
“Susmasana söyle, hatta soğuk davran, tersle, alışkınım çünkü, ama sen benim hiçbir tavrıma alışkın değilsin çünkü ben sana bunu göstermedim. Sen benim hep yumuşak yüzümü gördün. Çünkü ben seni hep affedecek sebepler buldum!” Sinirden ağlıyordum. Sinirden ağlamaktan nefret ediyordum.
“O kızın seni sevdiğini anlamadığımı mı sanıyorsun? Başından beri bana leş gibi davranması bu yüzdendi. Ve sen bunun benim canımı yakacağını bile bile gittiysen sana da yazıklar olsun. Ayrıca başı sıkışmışsa bile Karasu’nun yarısıyla dost değil mi? Ömer savunmuyor muydu dostunu o gitseymiş, onu arasaymış!” Gerçekten ne olursa olsun, bir şekilde benim canım yanıyordu. Başından beri zaten bu olmuyor muydu? Benim canımı yakacak bir sebep bulmuyor muydu?
“Sare, seni incitmekten nefret ediyorum. Bir daha asla böyle bir konu yüzünden incinmeyeceksin. Söz veriyorum.” Direksiyona sertçe vurduğunda bana değilde kendisine söz veriyormuş gibiydi.
“Bir daha Haze’nin yanına gidersen, ya da Haze ile ilgili herhangi bir şeyin içinde bulunursan, onun seni aradığını ya da senin onu aradığını görür ya da duyarsam, beni kaybedersin. Bu sefer senden gerçekten giderim. Ben bunu boşa söylemem, bir kez gidersem, güneşi önüme de sersen asla yanına gelmem.” Hiçbir şey söylemedi. Yüzüme baktı. Gözleri dolmuştu.
“Asla, doldurma gözlerini, sen ağladığında kendimden nefret ediyorum. Aptal gibi hiçbir şeyi beceremiyorum. Seni kendimden korumaya çalıştıkta daha da incitiyorum. Ne sensiz olabiliyorum ne de” Bu bir ayrılık konuşması mıydı?
“Ne de senden vazgeçebiliyorum. Bazı şeyleri bende yeni öğreniyorum. Tek başıma düşünmemem gerektiğini öğrenmeliyim mesela, hareketlerimin, tavırlarımın arkasında sana verebileceğim zararı ön görmeliyim. Bilmiyorum ben, hayatım boyunca hep tek başımaydım. Kendimden önce birinin varlığına öylece alışamadım. Ama söz veriyorum. Bir daha beni onunla yan yana ya da herhangi sebeple bir arada asla görmeyeceksin.” Elini kaldırıp yanağıma dokunmak istedi. Ama ardından parmakları değmeden öylece yanağımın uzağında durdu. Ne tepki vereceğimi kestiremiyordu.
“Bende kalabalıklar içinde büyümedim Tuna, seni anlıyorum. Seninde hayatın zor geçmiş, ama şunu anlaman lazım, artık yalnız değilsin. Bu şekilde hareket etmen, beni habersiz bırakman sadece canımı yakıyor.” Parmaklarını gözyaşlarımın üstüne götürüp yukarıya doğru sildi. Ardından diğer elini de yanağıma koydu.
“Sare” Sesi fısıltı şeklindeydi. Alnını alnıma yasladı. Yanağını yanağıma yasladı. Onunda gözyaşlarının yanağıma aktığını hissettim. Biraz uzaklaşıp yüzüme baktı. Ardından gözleri yüzümün her yerinde oyalandı. Daha sonra dudaklarıma baktığında yutkundu.
“Ne yapmak istiyorsan onu şimdi yap.” Beni öpmesini istiyordum. Gözlerini kapatıp dudaklarını dudaklarıma sürttü. Ama bu öyle belli bellirsizdi ki bir an hayal görüp görmediğimi sorguladım. Ellerim yanaklarına çıktı. Ensesinden tutup onu kendime çektim.
“Bir daha asla onu yakınımda bile tutmayacağım.” Nefesi dudaklarıma çarpmıştı. İstemsiz olarak ona çekiliyordum. Elimle kolunu sıktım.
“Seni yaşamak istiyorum. Her zerreni” Kendini sıktığını hissedebiliyordum.
“Lütfen aklından geçeni şimdi yap.” Dudaklarını yeniden dudaklarıma sürttüğünde, ensesindeki ellerimi boynuna batırdım. Ellerini enseme götürerek beni kendisine doğru çekti. Dudağımın kenarını öpmüştü.
“Sare, uzaklaş” Sesi yalvarır gibi çıkmıştı.
“Hayır.” Gözlerini kapadı.
“Uzaklaş.” İstemiyordum.
“Hayır.” Dudaklarını hissedeceğimi sandığım sırada dudaklarını sol yanağımdan boynuma doğru kaydırdı. Ardından kulağımın arkasındaki saçlarımdan öptü. Bu beni sinirlendirmişti.
“İyi o zaman” Geri çekildiğinde ona suratımı asarak bakmamaya çalıştım. Koltuğa başını koymuş gözlerini kapamıştı. Kesik kesik nefesler alıyordu. Elleriyle ensesini okşadı. Ardından direksiyonu sertçe tuttu.
“Gitmek istiyorum.” Sinirle konuştum.
“Bence de seni hemen götürmeliyim.” Aniden arabayı çalıştırıp geriye döndü. Kaşlarımı çatmıştım. Benden tarafa asla bakmamıştı.
“Niye beni istemiyor gibisin?” Beni öpmemesi zoruma gitmişti.
“Ne anlamadım?” Bana şaşırarak baktı.
“Neden beni” Devamını getiremedim. Utanmıştım.
“Çünkü seni saklıyorum.” Onu anlamıyordum. Amacı neydi?
“Ne demek istediğini anlamıyorum.” Gülümsedi. Ama gözlerini yoldan çekmemişti.
“Anlarsın yavrum” Hiçbir şey demeden yola baktım.
“Seni affetiğimi sakın düşünme.” Onu bu sefer affetmeyecektim.
“Seni seviyorum.” Şok içinde ona baktım. Bu adama ne oluyordu böyle?
“Seni kaybedeceğimi düşünmek beni mahfetti. İmre aradığında, elim ayağım titredi. Sana nasıl geleceğimi şaşırdım. Teroristin biri karşına çıktı mı, sana zarar verdi mi diye düşünmekten kafayı yedim. Yetmedi, bana defol git dedin. Her şeyi bitirme ihtimalin beni delirtmişti. Kalbimin varlığını öğreten kadını kaybedeceğimi düşünmek beni hiç bu kadar korkutmamıştı. Yol boyunca öyle öfkelendim ki, gittim Haze’ye patladım. Haketti. Çünkü ona bir hata daha yaparsan seni silerim dedim. Ve artık sildim. Ne dostum ne de arkadaşım, artık benim için bir yabancıdan farksız, hayatımdaki tek kadın sensin, tabi Hannan annemi de unutmam o başka” Yola bakıyordu. Normalde hiç bu kadar uzun konuşmazdı.
“O zaman kaybedecek bir şey yapma.” Bana baktı. Gerginlikle ensesine elini götürüp kaşıdı.
“Ben göreve gidebilirim. Bana gelince, tavır al güzelim.” Hiçbir şey demeden yolu izledim.
Köye geldiğimizde, İmre ve Ömer merdivenlere oturmuş, çekirdek kola yapıyorlardı. Ne konuşuyorlarsa baya baya kahkaha atıyorlardı.
“Hadi Ömer” Tuna arabadan inerek Ömer’e seslendi.
“Sende beni valiz gibi yanında taşıyıp taşıyıp bir yerde bırakıyorsun. Sonra hadi Ömer” Ömer’i artık kankalıktan çıkarmıştım. Yüzüne bakmadan merdivenlere yöneldim.
“Sare” Cevap vermedim.
“Sare” Ömer’e yine cevap vermedim.
“Kız, küs mü kalacağız?” Omzumu silktim.
“Ne var?” Suratımı asarak konuştum.
“Özür dilerim. Ayıp ettim.” Ters ters baktım.
“Çok sevdiğin kankanın gerçek yüzünü görmek zor gelmiş olmalı. Ama dert etme arar birazdan başı sıkışmıştır.” Anahtarla kapıyı açıp sertçe kapadım.
“Takılma, küs kalamaz zaten, yarına unutur.” İmre’nin sesini kapının arkasından duymuştum.
“Sorun yok gönlünü alırız yengenin, hadi hayırlı akşamlar. Tuna sende beni artık eve götür.” Ömer ve Tuna arabaya bindiklerinde İmre kapıyı tıkladı. Camdan onları izliyordum.
YAZARIN KALEMİNDEN
“Ömer, gideceğiniz yerde büyük ihtimalle Rojin’de olacak. Bu yüzden Karasu’yu sen kordine edeceksin.” Yavuz Albay’ı dikkatle dinleyen Ömer Üsteğmen başını salladı.
“Tuna Komutanım bizimle gelmeyecek mi?” Ahmet Başçavuş konuşmuştu.
“Hayır, Rojin’in yaptığı şeyden sonra rahat durmaz.” Yavuz Albay konuşmasını bitirir bitirmez kapı açılmıştı.
“Sanırım bana haber vermeyi unuttunuz Albayım.” Tuna Yüzbaşı yerine oturduğunda Karasu havada süzülen gerginlikle gerilmeye başlamıştı.
“Senin yerine Ömer kordine edecek.” Tuna Yüzbaşı sert çehresini Albayına yöneltti.
“Ben yaralı ya da sakat olmadığıma göre, niye benim timimi Ömer kordine ediyor Albayım?” Albay sert çehresini Tuna Yüzbaşı’ya yönelterek konuştu.
“Ben öyle uygun gördüm.” Tuna Yüzbaşı yeniden konuşmaya başladı.
“Sorun, görev sırasında Rojin’e denk gelip kendimi kaybedeceğimi düşünmenizse, yanılıyorsunuz Komutanım, ben görev disiplini ile eğitildim. İntikam peşinde koşmayacağıma dair size söz verdim.” Yavuz Albay oğlundan emin olamıyordu.
“Timimi müsadeniz olursa ben kordine edeyim. Bugüne dek sizi pişman etmedim. Bugünden sonra da etmem.” Yavuz Albay başını sallayarak konuştu.
“Eğer bir hata yaparsan, timi bundan sonra Ömer kordine eder. Seni de yollayabildiğim kadar uzağa yollarım. Artık Sare’yle evlenip yanına mı alırsın. Yoksa uzak mesafe aşk mı yaşarsın beni bağlamaz. Gözünün yaşına bakmam!” Yavuz Albay hiç olmadığı kadar kararlıydı. Bundan sonra hiçbir şeyi tolere etmeyecekti.
“Hata yapmam.” Tuna Yüzbaşı kararlılıkla babasına baktı.
“Şimdi görevin detaylarını Ömer sana anlatır.” Sözünü bitirdikten sonra dışarıya çıkmıştı.
2 HAFTA SONRA
“Beni duyuyor musunuz?” Patlamanın etkisiyle ayağına doğru yıkılan enkazla ayağını hareket ettirmeye çalışsa dahi işe yaramıyordu.
“Karasu 3 yardımınıza ihtiyacım var.” Telsize kimse cevap vermiyordu.
“Yuva 1 beni duyuyor musun?” Biran Teğmen ayağını hareket ettirmeye çalışarak üzerine düşen taşı eliyle kaldırmaya çalıştığında, başarısız olarak geriye çekildi.
🪖
“Komutanım, Biran Komutanım burada da yok.” Ahmet Başçavuş girdiği evin içerisinden çıkmıştı.
“Korkmayın, korkmayın biz askeriz size zarar vermeye gelmedik.” Asteğmen Hakan, kendilerinden korkan köylüleri sakinleştirmeye çalışıyordu.
“Bu kalleş köpek nereye saklandı.” Ömer Üsteğmen silahının dürbünüyle etrafı taradığında patlatılmış evler dışında bir şey göremiyordu.
“Köylüleri tahliye edin.” Tuna Yüzbaşı verdiği emirle Karan Asteğmen ile Caner Üstçavuş harekete geçmişti.
“Kaçamazsın Rohat boşa uğraşma!” Ömer Üsteğmen seslenmişti. Bastıkları mağaradan almak istedikleri adam sivillerin arasına gizlenmek için bir köye girmişti.
“Biran Komutanım, bizi duyuyor musun?” Kerim Başçavuş hala Biran Teğmen’e ulaşmaya çalışıyordu.
“Biran yaralıysa Rohat’tan önce onu bulmamız gerek.” Tuna Yüzbaşı gerginlikle konuştu. Köyde ilerlerken, karşısına çıkan her şeye bakıyordu.
🩹
“Hadi be Biran, yap şunu” Yeniden taşı ayağından kaldırmaya çalışıyordu. Rohat’ın patlattığı evlerden birinin enkazından düşen taşlar, Biran Teğmen’in geçtiği yola düştüğünde, koca taşlar ayağına düşmüştü.
“Ahh be, böyle şehit olacağımı hayal etmemiştim.” Kendi kendine güldüğünde, sırtını enkazın duvarına yasladı.
“Hadi be Karasu, bulun artık” Ayağındaki taş, canını yakmaya devam ediyordu. Bir hareketlilik sezdiğinde, silahını o yöne doğrulttu.
💩
Terorist, köyde Karasu timinden kaçmaya çalışıyordu. Köyden çıkması gerektiğinin farkındaydı. Yoksa Karasu timine av olacaktı.
“Alo Rojin, beni buradan çıkarman lazım” Rojin gerginlikle dürbünüyle köyü izledi. Elindeki telsizden gelen sesi dinledi. Ve telsizi ağzına götürdü.
“Oraya giremem. Karasu timine av olurum. Acele et, sen köyden çık biz seni alırız.” Rohat gerginlikle konuştu.
“Eğer beni yakalarlarsa proje iptal olur. Ahad’a hesap vermek istemiyorsan beni hemen buradan çıkart. Ankara’ya yerleştirdiğimiz canlı bombalar ile tek iletişimde olan benim!” Rojin, buraya Rohat’ı o köyden çıkarmak için gelmişti. O yüzden onu oradan çıkarmak zorundaydı.
“Toparlanın lan köye giriyoruz.” Rojin ve beraberindeki diğer teroristler hızla dağdan aşağıya inmeye başladı.
🩹
“Karasu 3 beni duyun artık!” Yorgunluktan vücudunda hal kalmamıştı. Ayağındaki sızı tüm uzuvlarını uyuşturmaya başlamıştı.
“Yuva 1 beni duyuyor musunuz? Ben Karasu’dan Biran” Nefes nefese konuşuyordu.
“Komutanım, dayanacak gücüm kalmadı. Teroristin biri beni bulursa, kendimi patlacak bir tane el bombam var. Esir düşmektense kendimi patlatırım.” Telsizi duymamalarına rağmen konuşuyordu. Kararmak üzere olan havaya bakarak gülümsedi.
“Hey gidi Biran, buraya kadar ha?” Kendisine soru soruyordu.
“Yüzbaşı olma hayallerimiz mahşere kaldı.” Gülümseyerek gökyüzüne bakmaya devam etti.
“Biran, beni duyuyor musun?” Telsizinden gelen sese dikkat kesildi.
“Komutanım, şükür kavuşturana, patlayan evin enkazında ayağım sıkıştı. Hareket edemiyorum.” Telsizin diğer ucundaki Tuna Yüzbaşı gerginlikle konuştu.
“Etrafını tarif et. Rohat’ı bulamadık. Tetikte ol.” Biran Teğmen hızla konuştu.
“Büyük iki katlı yeşil evin, yanındaki yıkılmış olan ev, sol tarafımda ahır var. Onun arkasında üst katı beyaz alt katı tuğla olan bir ev var. Buradan görebildiğim sadece bunlar” Tuna Yüzbaşı anında cevapladı.
“Az daha dayan, Allahın izniyle geleceğiz.” Biran Teğmen acıyla konuştu.
“Gelemezseniz de canınız sağ olsun. Siz hakkınızı helal edin bana yeter.” Karasu Timi, Biran Teğmenin tarif ettiği noktaya ulaşmak için hızla koşmaya başladı. Ardından sol taraflarından gelen ateşle anında oldukları yere sinmeye çalıştılar.
“Ulan destek gelmiş şeref yoksununa!” Asteğmen Karan konuştu.
“Murat, yanına 4 kişiyi al, Biran’ın tarif ettiği yere gerekirse uçun, Onları koruyun!” Tuna Yüzbaşı’nın verdiği emirle Murat, Caner, Yuşa, Karan, Mehmet, hızla ilerlemeye başladı. Geri kalanlar ise onlara gelecek ateşe karşı onları koruyordu.
“Komutan, boşa uğraşma kapana kısıldınız!” Tuna Yüzbaşı, Rojin’in sesini duymasıyla gözlerinin önüne gelen Sare’sinin acı dolu hali, onu tetiklemeye yetmişti. Ama hata yapma lüksü yoktu.
“Sakın Tuna, biz askeriz kardeşim, bizim görevde duygularımız olmaz.” Ömer Üsteğmen, Tuna Yüzbaşı’yı uyarmıştı.
“Biran’ı sağ salim çıkartalım da merak etme bir şey yapmayacağım.” Karşı atak yaptıklarında Rojin ve beraberindekilerde onlara karşı ateş açıyordu.
“Ahmet, şunları yukarıdan görebileceğin, bir yere geç.” Tuna Yüzbaşı, Rojin’in yanındaki teroristin kafasına sıkmıştı.
“Komutan, pes et artık!” Tuna Yüzbaşı sırıtarak konuştu.
“Rojin, sen Türk askerinin pes ettiğini ne zaman gördün?” Rojin gerginlikle konuştu.
“Ödeşeceğimiz zaman pes edeceksin Komutan!” Tuna Yüzbaşı’yı kışkırtmaya çalıştı.
“Ölmezsen ödeşirsin!” Karasu timi karşılık verdiğinde teroristlerde aynı hızda karşılık veriyordu.
🩹
“Burada kim varmış, esker?” Rohat sinsi sinsi sırıtarak Biran Teğmene yaklaştı. Biran Teğmen silahına uzandığında ayağının üzerindeki taşa terorist ayağını bastırmıştı. Biran Teğmen silahına uzanmak üzereyken acıyla elini yumruk yaptı.
“Acıyor mu esker?” Biran Teğmen kesik kesik nefesler aldığında, Rohat silahın namlusunu Biran Teğmenin kafasına dayadı. Avucunda tuttuğu el bombasını sıkmaya başladı. Terorist Biram Teğmenin yanında duran telsizini alarak konuşmaya başladı.
“Komutan, eskerine veda et!” Teksizin ardından gelen ses sert ve sinirliydi.
“Senin alnını deşeceğim!” Tuna Yüzbaşı önündeki teroristi vurup sinirle konuşmuştu.
“Son sözlerini söyle” Terorist sırıtarak baktı.
“Son sözlerimi duymana izin vereceğimi düşünmen ne kadar da saçma!” Rohat sırıtarak baktı. Ardından elini tetiğe getirmişti. Biran Teğmen ise içinden kelime-i şehadet getirdi. Bu sefer yolun sonuna gelmişti. Ama yalnız gitmeyi düşünmüyordu. Bombanın pimini çekmeye hazırlandı.
“Senin son sözlerini de ben alayım soysuzların soysuzu.” Murat Teğmen, silahının namlusuyla arkasından ensesine vurup adamı bayılmıştı. Diğer Karasu üyeleri de geldiğinde Biran Teğmene yaklaşıp durumuna baktılar.
“Hadi şu taşı kaldıralım.” 5 Karasu üyesi güçlükle taşı Biran Teğmenin ayağının üstünden kaldırdığında taşı yan tarafa doğru atmışlardı. Biran Teğmen ise ayağına yeniden kavuştuğu için mutluydu.
“Nerede kaldınız, az daha çizdiriyorduk.” Murat Teğmen gülerek konuştu.
“Aksiyon adamayız oğlum, biraz heyecan yap istedik.” Karasu güldüğünde uzanıp Biran Teğmeni yerden kaldırmaya çalıştılar. Ayağının üstüne basamıyordu.
“Karasu 3, bize ait olanı aldık Komutanım” Üstçavuş Caner konuştuğunda, Biran Teğmen ters ters baktı.
“Oğlum Komutanının bir ismi var. Kullan arada” Caner Üstçavuş mahçup bir ifadeyle başını eğerken Murat Teğmen gülmüştü. Uzman çavuş Yuşa ve Karan Asteğmen, Rohat’i yerden kaldırmışlardı. Yanlarında sürükleyerek götürmeye başladılar.
💩
“Rohat, cevap ver. Neredesin?” Rojin, telsizden Rohat’a seslendiğinde, Murat Teğmen telsizi, Rohat’tan alarak konuştu.
“Rohat şuan tatilde” Ardından hepsi güldüğünde Rojin, tedirginlikle telsizi sıktı.
“Aptal, yakalanmış.” Ardından telsiz konuşması sona ermişti.
“Acele edin. Geri çekiliyoruz.” Rojin ve beraberindeki teroristler hızla geri çekilmeye başladıklarında, Karasu’dan ilk konuşan Ömer Üsteğmen olmuştu.
“Kaçıyor soysuzlar!” Tuna Yüzbaşı, Ömer’in sesiyle dürbünüyle karşıya baktı.
“Bu sefer değil, siz burada kalın.” Ömer Üsteğmen anında Tuna Yüzbaşı’yı durdurmuştu.
“Tek gitme, bende geliyorum.” Tuna Yüzbaşı ve Ömer Üsteğmen peşlerinden gitmeye başlamışlardı.
“Sayıları iyice azaldı. Şunları avlayalım Ömer!” Ömer Üsteğmen başını sallayarak ateş etmeye devam etti. Temkinli bir şekilde peşlerinden ilerliyorlardı.
“Rojin, peşimizden gelenler var!” Terorist konuştuğunda Rojin, arkasına bakarak ateş etti.
“Onları oyala benim buradan kaçmam lazım!” Terorist başını sallayarak öne atıldı. İleriye doğru koşmasıyla, Tuna Yüzbaşı teroristin kafasından vurmuştu.
“Safların safı bunlar, oğlum mermiye koşulur mu lan!” Ömer Üsteğmenin sözüne gülen Tuna Yüzbaşı ilerlemeye devam etti.
“Rojin’in kaçmasına izin veremeyiz Ömer, acele et.” Rojin ve 4-5 terorist önde koşuyor, Tuna Yüzbaşı ve Ömer Üsteğmen peşlerinden ilerliyorlardı.
🪖
Rojin’in kaçacak bir yeri kalmamıştı. Yanındaki teroristler tek tek av olduğunda, hızla kendini ormanlık alana attı. Yokuşu tırmanmaya başladığında Tuna Yüzbaşı ve Ömer Üsteğmen’de peşindeydi.
“İyi misin Ömer!” Tuna Yüzbaşı, Ömer Üsteğmenin omzunu sıyıran kurşuna karşılık konuşmuştu.
“Hala hayattayım!” Gülerek konuştu.
“Ben burayı hallederim. Sen git Rojin’in peşinden, ikiye ayrılmışlar!” Tuna Yüzbaşı başını sallayarak koştuğunda, Ömer Üsteğmen onu korumak için ateş etmeye başladı.
TUNA KIZILHAN
Aklımda intikam yoktu. Devletim için temizlemem gereken bir soysuz vardı. Ve ben her şeyin altından onun çıkmasından nefret ediyordum. Baver ölmüştü. Rojin birazdan ölecekti. Sıra Ahad’a geliyordu. Teker teker soylarını kurutmadan durmayacaktım. Ömrüm yettiğince, pisliklerden devletimi temizleyecektim. Silahımın namlusunu Rojin’in ayağına doğrultarak sıktım. Baldırından vurduğumda yere düşmüştü. İşte şimdi ellerimdeydi.
“Baver, seni çok özlemiştir. Merak etme yanına göndereceğim.” Topallayarak kaçmaya çalışırken diğer baldırına da sıktım.
“Kaçmak yok. Herşeyin bir gün hesabı ödenir. Bana ödemen gereken, kabarık bir hesap var.” Rojin, olduğu yerde acıyla bağırıyordu. Aynı benim Saremin her eğildiğinde karnı kasılıp sızlamasına rağmen belli etmemeye çalışması gibi, acıyla sızlanıyordu. Gözlerimin önüne çaresiz yüz hatları geldi. Benim bakmaya kıyamadığım o güzel yüzü.
BÖLÜM SONU
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
75.04k Okunma |
6.34k Oy |
0 Takip |
92 Bölümlü Kitap |