MERHABA BEBEKLER NASILSINIZ?
BUGÜNKÜ BÖLÜMÜMÜZÜN HEDEFİ 230 OKUNMA 85 OY VE 230 YORUMDUR EĞER BÖLÜM SINIRI TAMAMLANIRSA BU SEFERLİĞE MAHSUS CUMARTESİ BÖLÜM GELECEKTİR.🫶🏻🫀
OY VE YORUMLARINIZI BEKLİYORUM BEBEKKUŞLAR💜♥️
“Demek benim kıymetlime, defalarca tecavüz ettirecektin. Ve bunu izlemem için videoya alacaktın öyle mi?” Rojin’in saçlarından tutarak bana bakmasını sağladım. Ardından ayağına baskı uyguladım.
“Buradan kurtulursam, ilk işim onu öldürmek olacak!” Tükürüklerini saçarak konuştuğunda geriye çekildim.
“Buradan kurtulamayacaksın. Çünkü seni itinin yanına yollayacağım.” Bana saldırmaya çalıştığında, silahımın namlusuyla karnına vurdum.
“Baver’e bir kez daha it dersen seni öldürürüm!” Gülmüştüm. Bu onu daha da sinirlendirdi.
“İte it denir. İnsana insan, siz insan değilsiniz. Siz dağlara tünemiş leşlersiniz!” Bana vurmaya yeltendiğinde, bu sefer silahımın namlusunu dizine geçirdim. Kemik sesini duyduğumda acıyla feryat etti.
“Ahtım olsun. O kızı yerin dibine gömerken, herkesi onun üzerinden geçireceğim.” Sinirle namlumun ucunu bu sefer çenesine doğru vurduğumda dişlerinden akan kan midemi bulandırdı.
“Senin bunu yapmaya cüretin yetmez. Ahtı falan boşver geberip gideceksin. Sende ve senin gibi soysuzlarda, Vatansız birer leş gibi geberip gideceksiniz!” Bu sefer namlumun ucunu boynuna doğru vurdum. Acıyla yere yapışmıştı. Ansızın doğrulup elindeki bıçağı bana savurduğunda geriye çekildim. Bileğinden tutarak durdurdum ve aynı hızda eliyle birlikte bileğini bükerek kalbine sapladım. Ağzı şok içinde açılmıştı. Dişlerinden sızan kan boynuna doğru yol alıyordu.
YAZARIN KALEMİNDEN
“Karasu 3 Komutanınız konuşuyor.” Sert sesi telsizden duyulduğunda tüm ekibin vücudu gerilmehe başlamıştı.
“Dinliyoruz Komutanım” İlk konuşan Murat Teğmen olmuştu.
“Aşıkları kavuşturdum. Orada durumlar nedir?” Yolda ilerlerken Ömer Üsteğmen ile karşılaştıklarında birlikte köye doğru ilerliyorlardı.
“Burası temiz Komutanım, bizde bunları cehenneme kavuşturduk.” Tuna Yüzbaşı gülümsediğinde yeniden konuştu.
“Köylüleri güvenli bir bölgeye bırakıp geri dönelim. Herkes yinede dikkatli olsun.” Karasu emri aldığında uygulamak için hızla hareket etti.
İMRE
Burada görev almaya başladığımda hiç bu kadar hastamın olacağını düşünmemiştim. Beni kimsenin kabulleneceğini zannetmiyordum. Ama sabahtan beri başımı bile kaldıramayacak derecede hastalarla ilgileniyordum. Aslında bu beni gerçekten keyiflendirmişti. Hava almak için hastanenin terasına çıktığımda, burada kimsenin olmadığını farkettim. Buraya sanırım sadece ben geliyordum. Burası benim gizli bölgem gibi olmuştu. Terasın kapısı kırılır gibi açıldığında yerimden sıçradım. Ardından siyah şalvar, siyah bot, üzerlerinde beyaz gömlek, siyah bol hırka ve gri beyaz renginde boyunlarına astıkları şal ile birden fazla adam içeriye dalmıştı. Şaşkınlıkla elimde kahveyle olduğum yerde kalmıştım. Onların arkasından gelen hafif tombul, aynı elbiselere benzer bir kıyafet giyinmiş olan ve bastonuyla yeri deliyormuş gibi bana doğru yürüyen adamı yutkunarak izledim.
“İmre Kuzgun” Adamın şiveli ses tonu beni istemsizce ürkütmüştü.
“Buyrun, sorun nedir?” Adam önümde dikildiğinde telefonumu sıktım. Ellerim güç düğmesindeydi. Herhangi bir şeyde güç düğmesine 3 kez basarak acil sos’u çalıştırıp, acil sos’a eklediğim kişilerime mesaj ve konum yollayacaktım. Ardından da 112’i kendisi aramaya başlayacaktı.
“Şamil Kılıçtutan, Haze’nin babasıyım” Bundan bananeydi?
“Anladım, peki benim karşıma bu şekilde çıkmanızın sebebi nedir?” Adam gülümseyerek bana yaklaştı. Elbette geri çekilmek benim kanımda yoktu.
“Duydum ki kızımı üzecek bir şeyler yapmışsın, onu tehdit etmişsin, sen kimsinde benim kızımı tehdit ediyorsun?” Adamın sert sesi irkilmem sebep olsa da asla başımı öne eğmezdim.
“Sizde kızınızı tehdit ettiğini düşündüğünüz bir kadının karşısına, 30 adamla çıkmayı mı düşündünüz? Sanırım sizi de ürkütmüşüm.” Adamın yüz hatları gerilmeye başladığında güç düğmesine üç kez bastım. Muhtemelen babam bunu gördüğünde değil İstanbul’u Şırnak’ı dar ederdi.
“Bana bak doktor, buradan defolup gideceksin. Hemen bugün istifanı ver. Kızımı huzursuz edecek hiçbir şeyi onun etrafında tutmam. İnat edersen bu canına mal olur.” Gülümseyerek ona bir adım attım.
“Ruh hastası kızınız için sanırım çok kişinin ekmeğiyle oynamışsınız. Çünkü nedense bir tek bu bölümde Haze’den başka doktor yok. Beni bu tehditlerle korkutacağınızı sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Ben bu küçük tehditlere boyun eğmem. Mesleğimi üç beş şalvarlı insanın tehditine bırakmak için onca yıl okumadım.” Adam sinirle bastonunu yere vurduğunda gözlerindeki öfkeyi bana doğrulttu ve yeniden konuştu.
“Sana 3 gün veriyorum. 3 gün içinde istifanı vermezsen, ben senin selanı vereceğim. İşte o zaman seni kimse kurtaramayacak. Ha dersen ki devletin jandarması var. Jandarma’nın bile bulamayacağı yere gömerim seni!” Yutkundum, kaşlarımı çatarak adama bakıyordum. Adam, adamlarına işaret yapıp arkasına döndüğünde bastonunu yere vura vura ilerliyordu. Arkasına dönüp bana baktı. Ardından yeniden yürümeye başladı.
Gerginlikten elim ayağım titriyordu. Doktorluk hayatımda bir çok sorun karşılaşmıştım. Hiçbirinde babamdan yardım istememiştim. Hepsiyle kendim mücadele etmiştim. Ama bu seferki durum beni aşıyordu. Bu yüzden babama söylemek zorundaydım. Odama giderek kapıyı kapadım. Ve telefonumdaki babamdan, annemden, Aren’den ve Sare’den gelen aramalarına baktım. Hepsi acil sos’u görür görmez arama ve telefon yağmuruna tutmuşlardı. Önce babamı arayarak telefonu kulağıma götürdüm.
“İmre, uçak bileti alıyordum. Ne diye cevap vermiyorsun telefonuna?” Babamın sesi telaşlı geliyordu.
“Baba sana söylemem gereken bir şey var. Biliyorsun genelde doktorluğa başladığımdan beri yaşadığım sorunları tek başıma çözerim. Ama bu biraz beni aşıyor gibi” Babamın nefeslendiğini ve bir yere oturduğunu hissettim.
“Elbette yardım isteyeceksin ben senin babanım, seni bu yaşa getirdim diye elimi üzerinden çekecek değilim.” Ağlak bir kız değildim. Ama şuanda ağlamamak için kendimi zor tutuyordum.
“Baba burada gerçekten çok güzel zaman geçiriyorum. Bir sürü hastam oldu. Ama bugün bir sorunla karşılaştım. Haze adında bir doktor var. Aynı bölümdeyiz, onun babası nasıl biri bilmiyorum ama güçlü olduğu kesin, bugün terasta hava alıyordum. Birde bir tona adam girdi. Beni buradan gitmekle tehdit etti. Ama öyle böyle değil. Yani şey” Babamın kükreyen ses tonuyla sözüm kesilmişti.
“O kim ki benim kızımı tehdit etmeye cüret eder. Seni canınla mı tehdit etti. Mesleğini yapmana engel olmak için?” Babam anlamıştı. Yutkunarak konuştum.
“Evet selamı okutacakmış” Babamın masaya sertçe vurduğunu hissettiğimde hemen konuşmaya başladım.
“Baba ben burada kalmayı seviyorum. Sare ile olmayı istiyorum. Lütfen bana dönmemi” Babam sözümü kesti.
“Kimse benim kızımın kararlarına karışamaz. Bunca yıldır ben karışmamışım, senin kararlarını uygulamana mani olmamışım, o kim ki benim kızımı canıyla tehdit ediyor. Ben halledeceğim. Sakın ağlayayım deme, yoksa döktüğün her damla için onda bir delik açarım.” Gülümsemeye çalışarak konuşmaya başladım.
“Baba iyi ki varsın, 3 gün süre verdi. Ne yapacağımı bilmiyorum.” Babam aniden konuşmaya başladı.
“Ben halledeceğim sen sakın korkma, bilirsin baban her şeyi halleder.” Gözümden akan yaşı silerek gülümsedim.
“Tamam baba, şimdi anneme, Aren’e ve Sare’ye dönsem iyi olur. Acil sos’ta onlarda vardı.” Babam onayladığında telefonu kapatmıştı. Annemi arayarak iyi olduğumu defalarca tekrar etmiştim. Ardından içi rahatladığında Aren’i aradım çünkü o da bilet bakıyor olabilirdi.
“Neredesin?” Sert sesi telefonun hoparlörlerinden çınladı.
“Hastanedeyim” Aren ben konuşur konuşmaz yeniden konuştu.
“Ne oldu? Sesin bir tuhaf, bilet alacağım. Sare’yi aradım. O da bilmiyor.” Hızla konuşmaya başladım.
“Babama anlattım. Muhtemelen sana söyler zaten, merak etme bir şeyim yok.” Sözümün arkasından hızla konuştu. O sırada Sare’ye iyiyim diye mesaj atmıştım.
“Biliyorum, acil konuşalım yazmışta, ne olduğunu söyleyecek misin artık?” Asistanım içeriye girdiğinde, telefonumu kulağımdan uzaklaştırdım.
“İmre hanım, acile gelebilir misiniz?” Telefonuma dönerek Aren’i cevapladım.
“Şuanda acile gitmem gerek, babamı ara olur mu?” Ardından telefonu kapadım.
Acilde kıyameti koparan hastalar yüzünden artık başımı hissetmiyordum. Birbirleriyle uğraşmaktan iyileşmeye vakitleri olmayacak gibiydi. Odama girdiğimde Sare’yi görmüştüm.
“Ne oldu?” Şaşkınlıkla ona baktım.
“Sen nasıl buraya geldin? Araba bendeydi.” Sare kaşlarını çatarak bana baktı.
“Ne oldu dedim İmre, sen kolay kolay acil sos’u çalıştırmazsın.” Beni süzdüğünde istemsizce yerimde kıpırdandım.
“Bir şey yok balım yanlışlıkla oldu.” Onu üzmek istememiştim. Yerine oturduğumda Sare hızla masaya vurdu. Tüm dikkatimi yeniden ona vermiştim.
“Bana yalan söyleme. Ne olduğunu söyle yoksa kalbini kırarım!” Sare’nin bunu yiyeceğini zaten düşünmemiştim. Anlatmaya başladığımda öfkelenmişti.
“Ya bu adam kendini ne zannediyor? Teksas’ı da geçti bu ülke, silahını alan adam vurmaya koşuyor.” Omzumu silktim. Korkmayacaktım.
SARE LİA SARUHAN
Acil sos telefonuma geldiğinde, elim ayağım titremeye başlamıştı. Defalarca İmre’yi aramıştım. Bir süre sonra iyiyim diyerek mesaj attığında, bunun yalan olduğunu zaten anlamıştım. Nazım amcanın evine giderek, ondan beni hastaneye getirmesini rica ettim. Şimdi duyduğum şeyleri duymayı beklemesemde bir şey olduğunu zaten anlamıştım. İçimdeki Sirel, kükremeye başladığında masaya tutundum. Onun bir zaafı varsa o da İmreydi.
“3 gün süre verdi beyfendi, selamı okutacakmış.” Gülerek konuşmuştu ama tedirginliğini hissedebiliyordum.
“Haze’nin başının altından çıkıyor tüm bu olanlar, bu kadarı fazla!” Artık gözüm hiçbir şeyi görmeyecekti. Kişiliklerimin ortaya çıkıp çıkmaması da umrumda değildi.
“İmre hanım, acil gelmeniz gerek.” Asistanı hızla içeriye daldığında, İmre aceleyle çıktı.
Haze’nin odasına ilerledim. Kapıyı açtığımda kimse yoktu. Karşımda asistanını gördüğümde konuşmaya başladım.
“Öğlen molasında, bu saatlerde hastanede olmaz.” İmre hastadan hastaya koştururken hanımefendi baya rahattı.
“Onu nerede bulabilirim?” Asistanı kuşkuyla baktı.
“Neden arıyorsunuz?” Açık vermeden konuşmaya başladım.
“Acil bir şey danışmam gerek. Sonuçta benim doktorum oydu.” Asistanı yeniden konuşmaya başladı.
“Mesai saati olunca konuşursunuz”. Yanımdan geçip gittiğinde, saçlarına yapışmamak için kendimi zor tuttum.
“Bu saatlerde Ahsen’in yerindedir.” Genç bir erkek sesi duyduğumda o tarafa baktım.
“Asistanı da kendi gibi gıcık, neyse orada bulursun eğer acilse” Başımı sallayarak gülümsedim.
“Ahsen’in yeri neresi, yani odası?” Güldüğünde istemsiz olarak utanmıştım. Yakışıklı bir yüzü vardı.
“Orası bir lokanta, yemek yemek için genelde oraya gideriz.” Bende doktor sanmıştım. Başımı sallayarak gülümsedim.
“Kusura bakmayın bilmiyordum. Bana tarif eder misiniz?” Gülümseyerek konuşmaya başladı.
“Zaten çok uzak değil. Hastaneden çıkıp sol tarafa doğru yürüyün biraz ilerleyin hemen sağ tarafta kırmızı bir tabelada ismini görürsünüz.” Başımı salladım.
“Teşekkür ederim.” Doktor, yeniden gülümseyerek konuştu.
“Rica ederim ne demek” Ardından arkamı dönerek hızla ilerledim.
O kadar öfkeliydim ki hastaneden nasıl çıktığımı bende anlamamıştım. Başım dönüyor, ayaklarım yerden kayıyor gibiydi. Gözlsirmi bir yere odaklayamıyordum. O yer sanki başımın içinde milyonlarca parçalara ayrılıp geri birleşiyordu. Bir yere tutunduğumda, nefes alış verişlerim hızlanmıştı. Sirel’i artık içimde tutmakta zorlanıyordum. Gözlerim karardığında kendime veda ettim.
SİREL
İmre benim zayıf noktamdı. Bir tek onu koşulsuz şartsız severdim. Ona gelecek zararı kendime sayardım. Hızlı adımlarla ilerlediğimde, yeri ayaklarımla dövüyor gibiydim. Küçük lokantayı görmüştüm. İçerisi doluydu. Sakin bir tavırla içeriye girip gözlerimle Haze’yi aradım. Cam kenarında tek başına oturmuş yemeğini yiyordu. O yemeği ona zehir edecektim. Hızla gidip karşısına oturdum. Beni gördüğünde şok içindeydi. Bacak bacak üstüne atıp arkama yaslandım. Onu seyrediyordum.
“Senin burada ne işin var?” Gülümseyerek ona baktım.
“Yemeğini ye konuşacağız.” Tedirgin olduğunu hissetmiştim.
“Seninle konuşacak bir şeyi……” Masaya vurarak sözünü kestim.
“Benimle konuşacak çok şeyin var. İstersen öncelikle leş kargası babanın İmre’yi tehdit etmesiyle başlayabiliriz ne dersin?” Sinirle öne doğru eğildi.
“Babam hakkında doğru düzgün konuş.” Hızla elime sunduğu fırsatı yakalayarak boynunu kavradım.
“Baban benim kardeşimi canıyla tehdit etmiş, 3 gün içinde istifa etmezsen selanı veririm demiş, siz kiminle aşık attığınızın farkında bile değilsiniz. Sanırım küçük ve ucuz numaralarını babana da uyguluyorsun.” Boğazınu sıktığımda elini elimin üstüne getirdi. Güçlükle konuştu.
“Bırak beni” Gülümseyerek ona baktım.
“Babanı kandırabilirsin ama ucuz numaralarınla beni kandıramazsın. Senin gibi arsız ve uslanmayan bir kızı olduğuna utanmalı. Şimdi sen babanı arayacaksın, diyeceksin ki eğer İmre’ye bir şey olursa, bana da bir şey olurmuş diyeceksin. İmre’yi rahat bırakacaksınız yoksa, tonla korumayla da gezsen seni bulur boynunu kırarım.” Nefes alamadığı için gözlerinden yaşlar akıyordu.
“Seni uyarıyorum Haze, eğer benim kardeşimin tırnağının ucuna dahi zarar gelirse, inan bana seni bulurum. Bu sefer boğazını sıkmakla kalmam, seni gebertirim. Sen bizi ne sanıyorsun, senin arkan sağlam diye biz sahipsiz miyiz?” Tırnaklarını elime geçirdiğinde elimi yinede çekmedim.
“Cesur Kuzgun’un kızı İmre Kuzgun, kim olduğunu araştır istersen, bende Sare Lia Saruhan’ım, inan bana gerektiğinde babama ne kadar benzeyebileceğimi görmek istemessin, leş gibi bir babanın elinde vicdansızlıkla büyütüldüm. Yani yapabileceklerimin bir sınırı yok. Bana bir şey olursa, Aren Saruhan’ın neler yapabileceğini düşünmek bile istemezsin. Yani demem o ki biz kolay lokmak değiliz. Adamın gırtlağına takılır, yaka yaka midesine ilerleriz. O yüzden o şalvarlı babana söyle, bir daha tehdit etmeye cüret etmesin. Yoksa kızının başına gelecekleri tahmin dahi edemez.” Haze’nin boğazını biraz daha sıkıp hızla saçlarına elimi geçirdim o kesik kesik nefesler alırken konuştum.
“Seni bir kez daha uyarmıştım ve sen benim dediğimi yapmadın. Şimdi senin yüzünü masaya geçirsem beni engelleyebilir misin?” Haze korkuyla bana baktı.
“Bırak beni Sare, yoksa buna pişman olacaksın.” Gülerek ona baktım.
“Senin Tuna ile bana oynadığın o küçük oyunu da biliyorum. O kadar alçaksın ki seni sevmeyen bir erkeğin peşinde, aptal gibi sızlanıyorsun.” Gelmişken Sare’nin meselesini de ele almak istedim. Zaten onun saçma sapan duygular hissetmesi beni geriyordu. Aptal gibi gidip aşık oldu. Sare’den de nefret ediyordum.
“Tamam, babamı arayacağım. Söz veriyorum.” Saçlarını çekip kendimr yaklaştırdım.
“Eğer bir oyun daha oynayacak olursan, bu sefer seni bırakmam. Seni öyle bir döverim ki 3 ay iş görmez raporu aldırtırım.” Ardından saçlarını bıraktığımda, bize şaşkınlıkla bakan doktorlara baktım.
“Şaşırmanıza gerek yok. Kendisi küçük beyniyle bana ve kardeşime oyunlar oynamaya çalışıyor. Babasına, İmre’yi şikayet etmiş istifaya zorlamak için, İmre’yi bilirsiniz ortapedi ve travmatoloji cerrahı, yeni işe girdi. İş arkadaşınız bel altı vurmayı seviyor. Ha birde, başkasının sevgilisine de gözünü dikiyor. Kendisini madurmuş gibi dövdürtüp benim sevgilimi yanına çağırıyor. İşte kendisi böyle aşşağılık bir insan, iş arkadaşınızı iyi tanıyın.” Haze yanımda mosmor olmuşken bacak bacak üstüne atıp, bizi seyreden doktor arkadaşlarına durumu anlatıyordum.
“Öyle değil mi Haze?” Haze utanç içinde başını öne eğdi.
“Bakın nasılda utanıyor, keşke bunları yapmadan önce utansaydı. En azından şuan başını eğmezdi.” Onu iş arkadaşlarının önünde rezil etmiştim. Onlara günlerce belki de aylarca konuşulacak malzeme vermiştim.
“Ben artık gideyim, seninde sana dediklerimi düşünmeye fırsatın olsun. Tek bir hatanda artık acımam.” Sandalyeden kalkıp çıkışa yöneldim.
2. GÜN SONRA
Gece Biran Teğmeni hastaneye getirdiklerinde, Biran Teğmen acıdan artık ayağını hissetmeyecek durumdaydı. Tek dilediği ciddi bir şey olmamış olmasıydı. O gece nöbetçi olan İmre, ilk müdahaleyi yapmıştı.
“Bugün nasılsınız Biran bey?” Sabah olduğunda İmre, hastasını görmeye gelmişti.
“İyiyim, Allaha şükür ayağımı hareket ettiriyorum.” İmre gülümseyerek raporlarını inceledi.
“Ayağında korktuğumuz semptomlar görülmemiş, raporlarının çoğu temiz ama yinede bir iki gün gözetimim altında olmanı istiyorum.” Biran Teğmen gülümseyerek başını salladı.
“Aman ayaklanıp yeniden göreve gideyim de siz istediğiniz kadar tutun beni hastanede, sesim çıkmaz.” İmre gülerek konuştu.
“Merak etmeyin ben sizi ayaklandırırım. Şimdi sizin iyi olduğunuz haberini bekleyen time gidip açıklama yapayım.” Biran Teğmen başını sallayarak gülümsedi.
“Bir şey olursa ben buralardayım gelirim.” Ardından kapıyı kapatarak odadan çıktı.
“İmre!” Sare’nin sesiyle yerinde sıçrayan İmre, şaşkınlıkla Sare’ye baktı.
“Senin burada ne işin var?” Sare suratını asarak konuştu.
“Dahiliye randevum var ya” İmre aklına yeni gelmiş gibi başını salladığında konuşmaya başladı.
SARE LİA SARUHAN
“Anladım, ama senin randevun 2 de sen niye 12 de geldin?” Şaşkınlıkla İmre’ye baktım.
“Ben 12 sanıyordum.” İmre gülerek bana baktı.
“Bebeğim öğlen molasına gireceğiz birazdan, hadi gel kantine inelim. Madem erken geldin bir şeyler içelim.” Başımı sallayarak ona baktım.
“Ben açım da geçen geldiğimde zaten tüm tahliller yapılmıştı. Onların sonuçlarını öğrenmeye geldim. Yiyebilir miyim?” İmre başını sallayarak kolunu omzuma attı.
“Evet yiyebilirsin. Tahlil yapacağını sanıyorum. Sonuçlarına bakacaktır.” Başımı sallayarak önüme döndüm.
YAZARIN KALEMİNDEN
“Tuna” Tuna Yüzbaşı hastanenin koridorunda ilerlerken arkasından seslenen Haze’yle durmak için hiçbir şey yapmadı. İlerlemeye devam etmişti.
“Tuna, Biran hakkında bir şey diyecektim.” Konu Biran olunca istemsizce arkasına döndü.
“Biran’ın doktoru İmre, senlik bir şey yok.” Hızla önüne döndüğünde Haze aceleyle önünü kesti.
“Bak beni bir dinle, anlıyorum hata yaptım. Ama böylece bitiremezsin.” Tuna Yüzbaşı yanından geçip gideceğinde onu kolundan tutarak durdurdu. Ardından hızla kolunu çekerek uzaklaştı.
“Bitirecek bir şeyimiz olmadı. Arkadaşlığımız vardı. O da zaten çoktan bitmesi gerekiyordu. Şimdi çekil önümden” Haze durmadı yeniden kolundan tuttu.
“Sare’de olup bende olmayan ne var?” Tuna Yüzbaşı sertçe kolunu çekti.
“Kendini Sare’yle kıyaslama, çünkü ben onu seninle yan yana bile getirmem.” Haze bu sefer kolundan sertçe çekiştirerek konuştu.
“Sen onu sevmiyorsun, sen onun sana olan ilgisini seviyorsun.” Tuna Yüzbaşı kolunu yeniden çekip, sert gözlerini Haze’ye dikti.
SARE LİA SARUHAN
Karşımda gördüğüm manzara benim tüm uzuvlarıma iğneler batıyormuş hissini canlandırmıştı. Haze, Tuna’nın kolundan tutuyor. Tuna ise kolunu ondan çekiyordu. Bu görüntü sinirlerimi bozmaya yetmişti. Bir yanım yanlarına giderek Haze’yi evire çevire dövmemi istiyordu. Ki bu Sirel’den başkası değildi. Bir yanımsa kendimi küçük düşürmemem gerektiğini söylüyordu. Bu da Lia’dan başkası değildi. Bu sefer mantıklı tarafımı dinlemek istemiyordum.
“Senin hiç utanman yok mu?” İkisinin de gözleri beni bulduğunda, Tuna’nın gözlerinde mahçubiyet vardı.
“Sevgilisi olan bir adamın peşinden dolanacak kadar gurursuz musun?” Haze’ye tiksinir gibi bakıyordum.
“Bu seni ilgilendirmez.” Şaşkınlıkla ona baktım.
“Benim sevgilimin kolundan tutacaksın, onunla konuşmaya çalışacaksın ve bu beni ilgilendirmeyecek öyle mi?” Gülmüştüm. Ama bu keyiften değil sinirdendi.
“Onun gerçekten senin sevgilin olduğunu mu sanıyorsun? Tuna sence senden öncede bunu defalarca yapmamış mıdır?” Geçmişiyle ilgilenmiyordum.
“Ondan önce bende defalarca birileriyle görüştüm. Beni ilgilendiren ben olduğum zamanlardaki tutumudur. Geçmişiyle ilgilenmiyorum. Madem dediğin gibi bir adam, sen niye Tuna’yla bu kadar ilgileniyorsun?” Bu sözlerim onu dumura uğratmış gibiydi. Ağzını açıp yeniden kapadı. Hiçbir şey söylemedi.
“Seni uyarmıştım Haze, bir dahakine nasıl bir insan olduğumu yakından tanıma fırsat vereceğim. Benim sabrımı zorlama.” Bunları söyleyen ben değildim. İçimdeki Sirel’di. Yutkunarak onu baskılamaya başladım. Çünkü boğazına sarılmamak için kendimi zor tutuyordum. Elimin içi kaşınıyordu.
“Haze hanım, acile gelmeniz gerekiyor.” Asistanı seslendiğinde başını salladı. Bende arkamı dönerek ilerledim. Tuna’nın yüzüne bakmamıştım.
“Emredin Komutanım” Tuna arkamdan gelirken çalan telefonunu açmıştı. Onu beklemeden İmre’yle birlikte kantine ilerledim.
Kantine geldiğimizde Ömer’in sipariş verdiğini gördük. Etrafta göz gezdirdiğimde Ahmet masaları birleştiriyordu. Sandalyeleri ayarladıktan sonra başını kaldırdı.
“Sare hoşgeldin.” Ahmet gülümseyerek bana bakmıştı.
“Ne oldu? Siz niye buradasınız?” Az önce Tuna’yı görmüştüm ama Haze yüzünden neden burada olduklarını sormak aklıma bile gelmemişti.
“Biran Komutanımı getirdik.” Telaşla yeniden söz aldım.
“Ne demek bu, Biran abiye bir şey mi oldu?” Biran abi benim için sanırım biraz daha başkaydı. O gün peşimden geldiğini gördüğümde gerginliğim azalmıştı. Ben eve girince el sallayıp geri dönmüştü.
“Nerede, ne oldu?” Korkuyoa sormuştum.
“Valla doktoru İmre hanım, bize iyi dedi. İyidir umarım.” Gözlerimi İmre’ye çevirdim.
“Niye söylemedin?” İmre gülümseyerek baktı.
“Telaş yapmanı istemedim. Hem gayet iyi durumda, sadece bir müddet gözetim altında tutacağım. İyileştiğinden ayağının üstüne basacaktır.” Nefesimi verdiğimde tuttuğumu yeni farketmiştim.
“Ben onu görmek istiyorum.” İmre gülümseyerek bana baktı.
“Şuanda dinleniyordur. Bir şeyler yiyelim çıkarız yanına” Suratımı asarak başımı salladım.
“12 karışık tost 12 çay” Ömer’in sesini duymuştum.
“Kızlar size de sipariş” Yüzüne bakmadan masalardan birine oturdum.
“Uppsss, Komutanım size hala kızgın sanırım” Ahmet’in sesini duymuştum.
“Neyse neyse ben vereyim siparişi teşekkür ederim. Siz daha sonra Sare ile anlaşırsınız umarım” İmre, Ömer’in yanında durarak ablaya sipariş verdiğinde, Ömer geri çekilme zahmetinde bulunmamıştı. Gözleri benim üstümdeydi. Bende ona dik dik bakıyordum.
“Hazırlanınca sizi çağırırım.” İmre kartını cebine koyarak gülümsedi.
“Teşekkürler.” Ardında önüne dönerek oturduğum yere oturdu.
“Ayrı gayrı olmasın sizde gelin bizim masaya” Ahmet sormuştu.
“Hayır teşekkür ederim siz keyfinize bakın.” İmre oturmadan gitmeye hareketleneceği sırada konuşunca şaşkınlıkla bana baktı.
“Öyle yapacakmışız, bende oturayım.” Karşıma oturmuştu.
“Tuna, ben size sipariş verdim. Kantinde bekliyoruz. Diğerlerini de al gel.” Ömer telefonla konuşuyordu.
“Sare nasılsın yengelerin hası” Ömer’e arkam dönük olmasaydı neredeyse gülümsediğimi görmüş olurdu.
“Ben senin muhatap olmuyorum.” Gülmemeye çalışıyordum.
“Bak kırılıyorum ama” Gülüyordu.
“Kırıl, bende kırıldım.” Omzumu silkmişti . Masadaki telefonumla oynuyordum.
“Yüzüme bak da özür dileyeyim, böyle dileyemiyorum.” Omzumu silktim.
“Amma inatçısın ha” İstemsiz olarak gülmüştüm.
“Güldüğüne göre barıştık mı?” Kendi sandalyesinden bana doğru eğildi.
“Yok barışmadık.” Ona bakarsam hemen affederdim. O yüzden bakmamaya çalıştım.
“İyi o zaman, bende sana önemli şeyler anlatacaktım ama neyse barıştığın zaman artık” Meraklı bir insandım. Öğrenmeden duramazdım. Ya Tuna ile ilgiliyse?
“Ne anlatacaksın?” Ömer gülerek bana baktı.
“Barışırsan söylerim. Barışmazsan söylemem.” Suratımı astım. Çok gıcıktı. Bir tane de Ömer’e mi çaksaydım?
“Tamam barıştım. Söyle” Suratımı asarak ona bakarken sandalyeden ayaklarımı sallandırıyordum.
“Seninki Rojin’i sevdiceğinin yanına yolladı.” Şok içinde kalakaldım.
“Yani öldü mü?” Başını salladı.
“Birinin ölümüne sevineceğimi düşünmezdim.” İmre konuştuğunda ona hak verdim.
“Barıştık ama ona göre” Başımı sallayarak gülümsedim.
“Kısmen barıştık, affettim demedim. Barıştım dedim.” Ömer şaşkınlıkla yerinde kalakaldığında, Ahmet kahkaha attı.
“İnşallah bende kısmen kankan değilimdir, alınırım ona göre” Gülerek ona baktım.
“Hayır sen tam kankamsın, bestimsin, fav erkek kankamsın.” Ahmet gururla arkasına yaslanıp Ömer’e baktı.
“Duydun mu Ömer abi” Ömer ters ters ona bakıyordu.
“Komutanının yanında doğru otur. Almayayım aklını” Ahmet toparlanarak bana gülümsedi.
Kantine asker ordusu gibi Karasu timinin tamamı gelmişti.
“Ooo bizim yenge de buradaymış, Biran Komutanım için mi geldin?” Gülümseyerek Kerim abiye baktım.
“Aslında Biran abiyi buraya gelince Ahmet’ten öğrendim. Benim dahiliye randevum vardı da onun için gelmiştim.” Hepsi başlarını sallayarak kendilerine ait olan yerlere oturdular.
“Siz niye oradasınız?” Murat abi sormuştu.
“Siz zaten kalabalıksınız rahatsız olmayın. Hem ben Ömer’le kısmen barıştım. Tam affetmedim. O yüzden gelmeyelim.” Hepsi bana şaşkınlıkla baktığında, bir tek Tuna gülüyordu.
“Hayırlı olsun kardeşim, Allah kurtarsın.” Tuna, Ömer’in omzuna vurmuştu.
Tostlarımız geldiğinde onlar diğer masada biz iki kişilik masada oturuyorduk. İmre’yle konuşurken Haze’nin geldiğini görmüştüm. Çayını alarak Karasu’nun oturduğu masaya yaklaştı. Boş olan sandalyelerden birini alarak oturdu. Tuna ve Haze karşı karşıyaydı. Ama Haze Ömer’in yanında duruyordu.
“Hoşgeldin Haze” İlk konuşan Kerim abiydi.
“Oturabilirim değil mi?” Zaten oturmuştun demek isterdim ama neyse hiçbir şey demeyeceğim.
“Yani, oturdun zaten Haze” Ahmet’e konuştuğunda gülümseyerek ona baktım. Bana göz kırparak baktı.
“Biran’ın durumu iyi gelmeden önce kontrol etim.” İmre, gözlerini Haze’ye dikmişti.
“Zaten doktorumuz İmre hanım, bu bilgiyi bize vermişti.” Ahmet yeniden konuştuğunda Haze bozularak ters ters ona baktı.
“Ahmet, sen biraz fazla oluyorsun.” İçimde istemsizce bir sinir kabardı. Aslan burcunun en iyi özelliklerinden biri sevdiği insanları sahiplenmekti. En nefret ettiğim şey sevdiklerime laf gelmesiydi.
“Bence sende az değilsin Haze, bir tek ben mi fazlayım.” Ahmet, konuştuğunda Haze sinirle ona bakmaya devam etti.
“Saygısızlık yapma istersen.” Haze’nin sesi sinirli çıkmıştı.
“Herkes haddini bildi de bir benim mi sözlerim saygısızlık oldu?” Tuna, Ahmet’e baktığında, gözleriyle Ahmet’i susturmuştu.
“Tuna bir şey demeyecek misin?” Haze, Tuna’ya bakmıştı. Şimdi yollamazsam bir daha ne zaman yolarım?
“Neden Tuna bir şey desin sen kendini savunamıyor musun?” Murat abi konuşmuştu.
“Her neyse kapatın konuyu” Tuna’ya ters ters baktım.
“Pekala abi kapatalım. Umarım bazı konularda kapanır da Sare yenge üzülmez.” Haze sinirle Ahmet’e baktığında çayı tutan eli titremeye başlamıştı.
“Selam kızlar nasılsınız?” Başımı, başımızda dikilen adama çevirdiğimizde, bu doktoru o gün geldiğimde görmüştüm. Haze’nin yerini tarif eden doktordu.
“İyiyiz Ahlas sen nasılsın?” İmre cevaplamıştı.
“Oturabilir miyim?” İmre’ye kaş göz işareti yapmak üzereydim ama anında cevaplayınca bir şey diyemedim.
“Tabi tabi oturun lütfen” İmalı imalı ona bakıyordum.
“Siz nasılsınız Sare hanım, o gün gelmiştiniz?” Yutkunarak ona baktım.
“Kime gelmişti. Kardiyolojiye mi geldin?” İmre sorgulayıcı bakış attığında başını iki yana salladım.
“Hayır, bir şey sormuştum da önemsiz boşver.” Neyseki doktor bozuntuya vermeden başını salladı.
“Sizin okul işleri falan da zordur. Gönüllü olarak o köyde bulunmuştum bir aylığına, biraz tuhaf bir köy.” Başımı sallayarak çayımdan yudum aldım.
“İyi, yani şuanlık bir şeyimiz yok. Öğrencilerim gelip gidiyor.” Doktor gülerek bana baktı.
YAZARIN KALEMİNDEN
Tuna Yüzbaşı, Sare ve İmre’nin yanına oturan doktora ters ters bakıyordu. İmre’nin kendisine bakıp doktoru masaya davet etmesine sinir olmuştu.
“Ee Sare hanım, yani hanım diyorum ama Sare diye hitap etmem de sakınca var mı?” Tuna Yüzbaşı çenesini sıkarak eliyle yüzünü ovaladı. Tostuna ve çayına henüz dokunmamıştı.
“Tabi bir sakınca yok.” Ters ters Sare’ye bakmıştı ama Sare’nin arkası dönük olduğundan görememişti.
“İstanbul’da ki kızlara güzel derlerdi de inanmazdım.” Doktor, kahvesinden yudum alarak Sare’ye baktığında, Tuna Yüzbaşı yumruklarını sıkmaya başladı.
“Niye inanmıyordunuz ki?” Soruyu şaşkınlıkla Sare sormuştu.
“Kuzenlerim kötülüyordu.” Doktor sadece Sare’ye bakıyordu.
“Anladım şimdi fikrinizi niye değiştirdiniz?” Tuna Yüzbaşı sinirden gülerek kendi kendimr söylendi.
“Sanane adamın fikrinden” Onu sadece kendi masasındaki timi duymuştu.
“Sizi görünce değiştirdim.” Sare ve İmre şok içinde doktora bakmıştı. Sadece şaşıran onlar değildi. Karasu’nun tamamı şaşırmıştı.
“Yavş……. Bak yürüyor mu bu bizim kıza” Ahmet küfür edecekken son anda kendisini durdurmuştu.
SARE LİA SARUHAN
“Niye şaşırdınız? Güzelliğinizden haberiniz yok muydu?” Adamın bu kadar açık sözlü olmasına şok içinde baktım. Şuan Tuna’yı düşünemiyordum. Adama nasıl baktığını merak etmiştim. Merakımın oluşturacağı soruları düşünemeden sandalyem hızla çekildiğinde masanın üzerindeki bardağım doktora doğru devrilmişti. Şaşkınlıkla Tuna’ya baktım.
“Ne yapıyorsun?” Şok içinde konuşmuştum. Sandalyem onun dibindeydi. Yüzüme sert sert bakıyordu.
“Sevgilimi yanıma çekiyorum. Zaten başından beri burada olman gerekiyordu.” Sandalyemi çekmeye çalıştığımda, sandaleyeyi sıkı sıkı tuttu. Bu nasıl bir erillil yiğidim diyemedim.
“Çek o gözlerini, yoksa İmre’nin yeni bir hastası daha olacak. Kırılmadık kemik bırakmayacağım.” Doktor şaşkınlıkla Tuna’ya bakıyordu.
“Anlamadım ne?” Şok içinde sormuştu.
“Gözlerini diyorum, ben oymadan Sare’nin üzerinden çek. Sonrasında iş görmez raporu aldırtmayayım.” İçimdeki Sirel, Tuna’yı ayakta alkışlamıştı.
BÖLÜM SONU
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
75.04k Okunma |
6.34k Oy |
0 Takip |
92 Bölümlü Kitap |