MERHABALAR BEBEKLERİM NASILSINIZ?🫶🏻🫀🖤🤍
BU BÖLÜMÜMÜZÜN HEDEFİ, 250 OKUNMA, 100 OY VE 230 YORUMDUR.💕♥️
SINIR DOLDUĞUNDA ÇARŞAMBA GÜNÜ 21:00-22:00 ARASI BÖLÜM GELECEKTİR. YARIN DA AYNI SAATTE FRAGMAN ATACAĞIM. 🫶🏻🫀
BEN SİZİ VE YORUMLARINIZI ÇOK ÖZLEDİM. FRAGMANDAN SONRA YORUMLARINIZ BANA İLAÇ GİBİ GELDİ.🥹🥺
SİZİ VE KARAKTERLERİMİ ÖZLEMİŞİM VALLA🖤💜🥺
LÜTFEN HEM GEÇMEYEN ÖKSÜRÜĞÜMLE HEM DE ÇALIŞIRKENKİ YORGUNLUĞUMLA HAFTASONU BÖLÜM YETİŞTİRMEK İÇİN UĞRAŞTIM. LÜTFEN EMEĞİMİN KARŞILIĞINI ALABİLEĞİM, ÇOK RİCA EDİYORUM🫶🏻🫀💜🖤💕🤍♥️
3 HAFTA SONRA
Tuna, ben, İmre ve Ömer’le yaptığımız kahvaltının üzerinden 3 hafta geçmişti. Ben toparlamıştım. Ve artık haziran ayındaydık. Karasu timi o günden 1 hafta sonra göreve gitmişti. Bense İstanbul’a gitmeden önce Tuna’yı görmek istiyordum.
Cafede oturmuş İmre’nin öğle molasının gelmesini bekliyordum. Birlikte bir şeyler yiyecektik. Tuna’dan hala haber alamamıştım. Yavuz abiyi sürekli Tuna geldi mi diye darlıyordum.
“Ben geldim güzelim, neredesin?” Tuna’dan mesaj aldığımda heyecandan telefonu elimden masaya düşürdüm.
“Merkezdeyim, İmre’nin öğle molasını bekliyorum cafede, istersen akşam buluşalım olur mu?” Tuna anında görmüştü.
“Tamam bebeğim alırım seni” Gülümseyerek yanıtladım.
“Tamam Turna kuş” Kalpli emojiler koymuştum.
İmre hala gelmemişti. Beklemekten biraz sıkılmıştım. En son bir hastası geldiğini söylemişti. Garsonun sipariş için yanıma kaçıncı gelişi sayamamıştım.
“Sare” Başımı telefondan kaldırıp ters ters Aykut’a baktım.
“Ne var?” Sesim sert çıkmıştı.
“Beni gördüğüne bu kadar sevineceğini tahmin edemedim.” Sinsi bri sırıtışla bana bakmıştı. Kaşlarımı çatarak ona baktım.
“Seni gördüğüne sevineceğimi sana düşündüren nedir?” Aykut onu masama buyur etmemiş olmama rağmen sandalyeyi çekip oturdu.
“Masamdan kalk” Dişlerimi sıkarak konuştum.
“Seninle konuşmayalı uzun zaman oldu.” Sinirden çatlayacak seviyeye gelmek üzereydim.
“Yeniden dayak yemek istiyorsun sanırım.” Kahkaha atarak bana göz kırptı.
YAZARIN KALEMİNDEN
Haze öğle molasında cafeye gelmişti. Bugün geçirdiği yoğun gün onu fazlasıyla sarsmıştı. Cafede oturacağı bir yer ararken camın önünde karşısında kahkahalarla gülen Aykut ve Sare’ye şok içinde baktı.
“Sevdiğin kadına bak, senin düşmanınla aynı masada” Telefonunu çıkararak ikisinin fotoğrafını çekti. Ardından Tuna Yüzbaşı’yı aradı. Defalarca aramıştı. Telefon açılmadı. Ardından mesajlara girdi.
“Sevdiğin kadının, burada nefret ettiğin adamla olması seni rahatsız etmez sanırım.” Mesajı görmemişti. Üst üste yazmaya devam etti. En sonunda mesaj mavi tik aldığında yeniden yazdı.
“Sare şuanda Molla cafede Aykut’la birlikte, ona ne kadar güveniyorsu Tuna?” Keyifle sırıtarak telefona baktı. Ama Tuna Yüzbaşı’dan mesaj almamıştı.
🪖
Tuna Yüzbaşı yemekhanede yemeğini yerken bir anda kaşlarını çatarak telefona baktı. Kaşığı sertçe yere bırakarak sinirle telefona baktı.
“Tuna bir şey mi oldu kardeşim?” Biran Teğmen konuşmuştu.
“Olmadı. Ama olacak” Sinirle masadan kalkarak çıkışa doğru ilerledi.
“Tuna bu öfkeyle çıktıysa, zararla oturmadan durmaz. Bende onunla gideyim.” Biran Teğmen hızla Tuna Yüzbaşı’nın peşine takılmıştı.
“Tuna, dur.” Tuna Yüzbaşı’nın sinirden gözü görmüyordu. Arabaya bindiği esnada sağ koltuğa hızla Biran Teğmen’de binmişti. Merkez yönüne ilerleyerek arabayı hızla sürdü.
SARE LİA SARUHAN
“Defol git buradan” Aykut öne doğru eğildi.
“Seni uzun zamandır görememek bünyeme iyi gelmedi. Hasta oldum.” Tiksinirek ona baktım.
“Buradan hemen gitmezsen seni yerin dibine sokarım.” Sert sesime yeniden gülmüştü. İçimdeki Sirel öfkeden kaynamaya başlamıştı. Uzanıp masadaki elimi tuttuğunda sinirle geri çekmeye çalıştım.
“Elimi bırak” Dişlerimin arasından konuştum.
“Ellerini bir tek Tuna mı tutabilir? Sadece ona mı veri….” Bıçağı hızla alıp elinin üstüne batırdığımda acıyla neredeyse bağıracaktı. Elinden sızan kan elime akıyordu. Elimi çekmeye çalıştığım halde bırakmıyordu. Bıçak ise elinin üzerinde eline saplı şekilde duruyordu. Bu sefer elime çatalı aldım. Onuda batıracağım sırada önce elimin üstünden eli sonrada sandalyeyeden bedeni hızla çekilmişti.
“Senin o elini” Tuna’ya şaşkınlıkla baktım. Aykut’un yakasına yapışmıştı. Ardından yumruğunu yüzüne geçirdi. Aykut’un bedeni başka bir masaya düştüğünde şaşkınlıkla baktım.
“Tuna” Beni duyduğunu kesinlikle zannetmiyordum.
“Sen benim sevdiğim kadının elini tutmaya nasıl cesaret edersin!” Cafedeki kadınlar çığlık atıp kaçmaya başladığında, Tuna’nın benim yüzünden babasından azar yememesi için onu durdurmaya çalıştım.
“Tuna, tamam lütfen bırak ne hali varsa görsün.” Bana bakmadı bile, Aykut’un bedeni bu sefere yere düşmüştü. Tuna ise hiç durmadan yumruklamaya devam ediyordu. Telaştan ne yapacağımı şaşırmıştım. Gözlerim Biran abiyi bulduğunda yanına doğru koştum.
“Abi lütfen durdur Tuna’yı” Biran abi bana nazaran aşırı rahattı. Kollarını göğsünde kavuşturmuş onları izliyordu.
“Bırak enerjisini atsın adam” Şaşkınlıkla baktım.
“Abi sen iyi misin öldürecek adamı?” Biran abi başını yukarıya kaldırıp kaşlarını da havalandırdı.
“Tercihim o yönde ama merak etme öldürmeyecek kadar dövecektir.” Biran abiyi bırakıp Tuna’ya doğru ilerledim.
“Tuna lütfen dur artık” Ona dokunduğumda hızla bana baktı. Bakışları aşırı derecede sertti.
“Sana kimse dokunamaz.” Dişlerinin arasından konuştu.
“Ben hiçbir şey yapmadım. Kendisi tuttu elimi, zaten engel olmak için” Bana kızgın olduğunu düşünüp savunmaya geçmiştim.
“Bana kendini anlatma. Ben seni biliyorum.” Ardından yerdeki Aykut’un yakalarından tutup kendisine çekti.
“Bir kez daha benim sevdiğim kadına dokunacak olursan seni yürüyemeyecek hale getiririm.” Aykut’un yüzünden kanlar akmaya devam ediyordu. Muhtemelen burnu kırılmıştı. Ardından onu yere sertçe bıraktı. Aykut öksürük kriziyle birlikte yana doğru dönüp uzanmıştı. Bana doğru baktığında istemsiz olarak bir adım geriledim. Uzanıp elimi tuttu. Hızla kapıya yönelecekken durup sol tarafa doğru ilerledi. Haze’yi gördüğümde şaşkınlıkla baktım.
“Bir daha Sare’yi bana yanlış lanse etmek için saçma sapan görüntüleri ona karşı kullanma. Ben senin attığın fotoğrafı görüp Sare’ye yüklenecek biri değilim. Onu biliyorum. Benim düşmanım olan adama selam bile vermez. Numaramı sil, çünkü ben zaten sildim. Senin saçma sapan tavırlarından sıkıldım. Bir daha benimle muhatap olma.” Ardından beni hızla oradan uzaklaştırarak çıkışa yönlendirdi. Cafeden çıktığımızda şaşkınlıkla konuştum.
“İnanamıyorum, gerçekten benim fotoğrafımı mı çekmiş?” Şok içinde konuşmuştum.
“Tuna, niye böyle yaptın, şimdi baban sana kızacak.” Başını bana çevirdiğinde az önceki sert bakışlardan uzaklaşmıştı.
“Benim sevdiğim kadının elini tutacak bende seyirci mi olacağım?” Sevdiğim kadın demesine erimiş olabilirdim.
“Bir an beni yanlış anladığını düşündüm.” Ellerinde Aykut’un kanı vardı.
“Ben senin ne olduğunu biliyorum. Kimsenin gazıyla da gelip seni incitmem.” İstemsiz olarak uzanıp sarıldım. Onu çok seviyordum.
“Öhöm” Bu ses Biran abiden gelmişti.
“Beni ayırmadığın iyi oldu Biran” Biran abi sırıtarak baktı.
“Yerinde olsam aynı şeyi yapardım.” Gülümseyerek bana baktı. Yanımızda bir araç durduğunda Ömer’in araçtan indiğini gördüm. Bize doğru gelmişti. Ama hiç söze girmedi.
“Sare?” İmre, bana ve Tuna’ya şaşkınlıkla baktı.
“Ne oldu?” Tuna’nın elini işaret ediyordu.
“Seni beklerken Aykut zorla masama oturdu. Haze bunu görünce bizim fotoğrafımızı çekip Tuna’ya yollamış.” Şok içinde bakmıştı.
“Bizim ne demek Sare?” Başta neye sinirlendiğini anlamamıştım. Ardından hemen toparladım.
“Benim fotoğrafımı yani” İmre başını salladı.
“Bu kızın destek alması gerektiğini düşünüyorum. Ya da isterseniz ben güzelce döveyim, bence aklı başına gelecektir.” Ömer kahkaha attığında, istemsizce ona bakmıştık. Ardından İmre’de gülünce tek akıllının biz olduğumuza karar vermiştim.
“Her neyse, öyle bir şey yapma İmre, sonra babasını üzerine salıyor.” Gülerken yanlışlıkla ağzımdan kaçırdığım sözle birlikte elimi hızla kapadım. Tabi bu Tuna ve Ömer’in dikkatini anında çekmişti. İlk söze giren Ömer olmuştu.
“Bu şaka değil mi?” Onu ilk defa kaşları çatık görmüştüm.
“Şaka canım” Elimi havada sallayarak geçiştirdim.
“Sare bunun şakası olmaz. Ne alaka babası?” Bu sefer Tuna konuşmuştu. Yutkunarak İmre’ye baktım. Bana ‘iyi halt yedin’ der gibi bakıyordu.
“Ya olur niye olmasın Allah Allah” Sinirlenmiş gibi yaparak öne atıldım. Yürüyecektim ki kolumdan tutuldum.
“Sare, ne zamandan beri Haze’nin babası hakkında şaka yapar oldun?” Bunu Ömer demişti. Ama kolumu tutan Tuna’ydı.
“Tamam ya, pes ediyorum.” Kolumu çekerek, İmre’nin yanına gittim. Artık karşılarındaydım.
“Haze’nin babası İmre’yi hastaneden gitmesi için canıyla tehdit etti. Devamını İmre anlatsın bence” Anında topu İmre’ye atınca İmre kolumu dürttü.
“Sare’nin test sonuçları hakkında söylediği yalandan sonra odasına giderek tartıştım. Ondan sonra sanırım babasına beni şikayet etmiş, hastanenin terasında hava alırken içeriye 30 40 adam girdi. Sözde adam yani, neyse işte hastaneden istifa etmem için canımla tehdit etti. Selamı okuyacakmış, benimde telefonumda acil sos var. Bir şey olur diye onu çalıştırdım. Annem, babam, Aren ve Sare var. Hepsine bildirim gitti. Babama söylemek zorunda kaldım. Sonra ne yaptı bilmiyorum ama 3 hafta önce gelip gitmişti. Daha sonra o adamı bir daha hiç görmedim. Zaten nedense Haze’de beni gördüğü an kaçıyor gibi bayadır hiç takılmadı.” Son cümlesini gülerek söylemişti.
“Bu kız ciddi anlamda ruh hastası” Biran abi konuşmuştu.
“Size zararı oldu mu? Ben onun babasını” Sondaki kelimeye gelince anında susmuştu.
“Yok hayır, bir şey olmadı.” Gülümseyerek Biran abiye baktım.
“Gerçekten bunu da yapmaz dediğim her şeyi yapıyor.” Ömer kendi kendine konuşmuştu.
“Her neyse şuanda bir tehlike var mı yok mu?” Tuna konuşmuştu.
“Bilmiyorum, yani şuanlık yok sanırım” İmre konuşmuştu. Tuna başını sallayarak yeniden konuştu.
“Ben bunu gerekli yerlere bildirip, takibinin yapılmasını sağlayacağım. Öyle tehdit edip kenara çekilmek yok.” Tuna yeniden konuşunca ona tatlı tatlı gülümsedim.
“Ben bi görüneyim kendisine” Ömer’i ilk defa bu kadar sinirli bir yüz hattına sahipken görüyordum. Tuna’nın telefonu çalınca kaşlarını çatarak ceketinden telefonunu çıkardı.
“Bu adama haber hangi ara uçuyor anlamış değilim.” Söylenerek telefonu açtı.
“Emredin Komutanım” Sesi pürüzsüz bir ifadeye sahipti.
“Neredeysen çabuk eve gel.” Telefondaki sesin dışarıya çıkmasıyla kim olduğunu anlamam uzun sürmedi.
“Karargaha mı Komutanım?” Tuna yine anlamamazlıktan geliyordu.
“Bana bak Tuna, zaten sinirliyim şu eve gel çıldırtma beni!” Tuna anlık olarak gözlerini kapatıp açmıştı.
“Tamamdır” Ardından telefonu kapatıp bana baktı.
“Sizi eve bıraktıktan sonra yanına uğramam gereken biri var.” Azar yiyeceğini biliyordum. İstemsiz olarak yüzüm düştü.
“Bende gelebilir miyim?” Bir anda konuşunca hepsi bana şaşkınlıkla baktı.
“Nereye gelir misin?” Tuna soru soran bakışlarını bana yöneltti.
“Seninle Yavuz abinin yanına” Gülümseyerek ona baktım.
“Hayır olmaz” Omuzlarımı silkip Tuna’nın arabasına ilerledim. Sonra arabanın anahtarına basmasını bekledim.
“İmre sen arabayı alırsın, ben Tuna’yla gideceğim.” Ömer gülünce Tuna ona ters ters baktı.
“Kim dedi geleceğini?” Bana yaklaştığında arabaya yapıştım.
“Beni engellemeye çalışırsan ömürlük trip atarım.” Tuna bir an duraksadı. Bense arabayı kaçıracaklarmış gibi sarılmaya devam ediyordum.
“Hasbinallah Yarabbim ya” Tuna, İmre’ye bakarak beni işaret etti.
“Valla onun inadıyla beni uğraştırma lütfen, sonra çenesi susmuyor.” İmre’ye somurtarak baktım.
“Gelsin ya ne olacak.” Biran abiye gülümsedim. Buradaki en aklı başında oydu.
“Sare” Tuna sabırsızlıkla baktı.
“O zaman Yavuz abiyi arayıp onlara geleceğimi söyleyeyim” Telefonumu çıkarttığımda Tuna elimden çekip aldı.
“Sare inat etme” Omuz silktim.
“Neyse Biran, sen benimle gel, İmre sende arabayla önümüzden ilerle, seni eve bırakalım. Bunlarda sabaha kadar burada durup birbirlerini yesinler.” Ömer konuşur konuşmaz harekete geçmişti. Tuna kaşlarını çatarak baktı.
“Hadi iyi akşamlar” Hepsi kaçar gibi arabaya bindiklerinde Tuna kaşlarını çatarak bana baktı.
“Ömürlük trip yersin.” Tehditlerimin işe yaramasını umdum.
“Uslu duracaksın.” Başımı salladım.
“Benimle inatlaşmaya da kalkışmayacaksın. Sadece dinleyeceksin” Başımı salladım. Buna söz vermemiştim aslında.
“İyi hadi bin” Heyecanla arabaya bindiğimde araba ilerlemeye başlamıştı.
Bir süre sonra Tuna ve Karasu’nun kaldığı kışlaya benzer ama daha farklı bir konumda durmuştuk. Arabadan inip girişi geçtikten sonra lojmanın önünde durduk. Tuna kapıyı tıklandığında kapı bir süre sonra açılmıştı. Daha önce görmediğim bir kadın açtı.
“Oğlum” Şaşkınlıkla oğluna bakarken ben çekinerek kadına gülümsedim.
“Misafirimiz var. Müsait miydiniz?” Tuna’yı hiç bu kadar sevecen görmemiştim.
“Tabi tabi buyrun çocuklar” Bende gülümseyerek konuşmaya başladım.
“Merhaba, çat kapı gelmiş bulundum kusura bakmayın. Ben Sare Lia” Kadın gülümseyerek anlık olarak bana sarıldı.
“Ne kusuru güzelim hoşgeldin, ben Hannan, şöyle geçin Yavuz bahçede” Bende ona karşılık vermiştim.
“Hoşbuldum, memnun oldum.” Tuna beni bahçeye doğru yönlendirdiğinde, Yavuz abiyi sivil kıyafetler içinde görünce şaşırmıştım.
“Yavuz, misafirimiz var.” Yavuz abi bize dönünce beni gördü. Ardından sert bir ifadeye sahip olan yüzü yumuşamıştı.
“Hoşgeldin kızım, bizim hayta hiçte haber vermiyor.” İmalı imalı Tuna’ya bakmıştı.
“Benimde yeni haberim oldu.” Tuna konuşunca hafif somurtarak ona baktım.
“Buyrun oturun” Tuna ile birlikte yan yana masaya oturduğumuzda, Tuna bana nazaran daha rahattı.
“Kızım geleceğini bilseydik hazırlığımızı yapardık. Böyle karşılamazdık seni” Hannan abla konuşunca utanarak cevap verdim.
“Düşünmeniz bile yeter teşekkür ederim.” Hanna abla beni süzüp gülümsedi. Ardından yüzüne hoşnut bir ifade yayıldı. Tuna ise sırıtarak bana bakıyordu.
“Tuna” Yavuz abi Tuna’ya seslenince anında söze dahil oldum.
“Aslında Tuna’nın bir suçu yok. Şöyle anlatayım, biz cafede İmre’yle yemek yiyecektik, ben İmre’yi beklerken Aykut geldi oturdu. Ben onu kovayım falan derken Haze bizim fotoğrafımızı çekip Tuna’ya yollamış, haliyle Tuna da sinirlendi.” Ben gülümseyerek anlatırken Tuna bana kaşlarını çatarak bakıyordu. Ona ne oldu der gibi baktım.
“Şu çocuğa bir daha bizim diye hitap etme” Derdimiz şuan bu muydu? Şaşkınlıkla baktım.
“Şuanda konumuz bu mu?”
“Konu monu umrumda değil, bir daha biz diye hitap etme.”
“Tamam hitap etmem. Şuanda neden burada olduğumuzu unuttun sanırım.”
“Ayrıca sen niye kalkmıyorsun o masadan ben onu anlayamıyorum.”
“Ya ben niye kalkayım, benim masam yani, o kalksın ben niye kalkıyorum?”
“O kalkmıyorsa sen kalksaydın, bir de elini tutuyo gevşek herif”
“Yani şimdi suçlu ben mi oldum?”
“Sana suçlusun demiyorum, o masadan kalkmalıydın diyorum.”
“Ben kendi masamdan niye kalkayım, ayrıca ben mi dedim Haze’ye fırsattan istifade gel bizim fotoğrafımızı çek diye?”
“Hala bizim diyosun, Sare çıldırtma beni, bu sefer giderim onu boğarım, beni delirtme.”
“Sen zaten sürekli deliriyorsun, bir normal anını yakalayamadık.”
“Aykut normal, ben deliyim yani?”
“Hayır ben onun ruh hastası olduğunu zaten biliyorum. Ayrıca konunun Aykut’la ne alakası var? Sen niye kendini onunla kıyasladın?”
“Doğru söylüyorsun, insanda kafa mı bıraktın?”
“Buraya senin için geldim, sen beni niye tersliyorsun?”
“Aykut’u gördüğün yerde uzaklaş, onun nefes aldığı konumda bile bulunma diye uyardım seni”
“O zaman sende Haze’yi gördüğün yerde uzaklaşsaydın, mesajlar falan, telefonlaşmalar?”
“Ben Haze ile mesajlaşmadım, ayrıca telefonlaşmadım da ona cevap bile vermedim. Al kendin bak.”
“Ona inanıp gelmedin mi?”
“Eğer ona inansaydım, seni bugün ailemin evine getirmezdim.” Bir anda ikimizde bulunduğumuz konumu idrak ettik. Ve aynı anda bizi şaşkınlıkla izleyen Yavuz abi ve Hannan ablaya baktık.
“Şey biz özür dileriz.” Ne diyeceğimi bilemedim.
“Bu biz kim?” Taktı biz’e çıldıracağım şimdi.
“İngiltere prensi ve ben” Kaşlarını çatarak bakınca aynı şekilde karşılık verdim.
“Oğlum siz evlenmeden böyleyseniz, evlenince ne yaparsınız merak ediyorum.” Ben sanırım gelin olmuş gidiyordum. Herkeste bi evlilik telaşı, benim niye haberim yoktu?
“Her neyse Tuna, şimdilik bu konuşmayı erteli….” Yalvarır gibi Yavuz abiye bakıp konuştum.
“Lütfen onu Afrika’ya ya da ne bileyim çöle falan sürmeyin, tamam biraz saf, düşünmeden hareket edebiliyor. Ama şimdilik affetseniz?” Tatlı tatlı gülümseyerek en ikna edici kedi bakışlarımı kullandım.
“Saf mı?” Yavuz abiyle Tuna aynı anda söylemişti. Ardından Yavuz abi kahkaha atarken, Tuna kaşlarını çatmıştı. Kaşlarına ağda yapıp tümden sökesim geldi.
“Kızım sen beni güldürdün Allahta seni güldürsün.” Amin abicim amin.
“Sürmek yok değil mi?” Gülümseyerek sordum.
“Sür ya beni, harbi sür, ya orada delireceğim ya da burada, hiç farketmez.” Tuna arkasına yaslanarak konuştu.
“Olur sürsün, sonra Aykut’la aynı ortamda nefes alma dersin bana” Anında rahat tavrını bırakarak konuştu.
“Bak şunun adını ağzına alma, bana zaten hala sağdan soldan esiyorlar.” Ben cevap veremeden Yavuz abi konuştu.
“Sesini yükseltme, nefesin kesilene kadar eğitim alanından çıkartmam seni, Komutanının karşısındasın.” Tuna ciddileşerek sandalyede doğruldu.
“Aynen o ceza olur bak, çok güzel fikir” Tuna şaşkınlıkla bakarken Hannan abla gülmeye başladı.
“Dost musun düşman mısın?” Tuna bana bakarak tavırlı konuşmuştu.
“Emir büyük yerden, yarın eğitimdesin, timini de topla” Tuna şaşkınlıkla babasına baktı.
“Tim de mi?” Yavuz abi başını salladı.
“Komutanları onlardan, onlar Komutanlarından sorumlu, artık birlikte iyi vakit geçirirsiniz.” Ardından sandalyeden kalktı.
“Hadi kızım biz sofraya geçelim” Gülümseyerek sandalyemden kalktım.
“Bende izlemeye gelebilir miyim?” Yavuz abiyle içeriye giderken sormuştum.
“İzleyebilir miyim diyor, çıldıracağım ya” Tuna arkamdan söylenirken Hannan abla gülümseyerek konuştu.
“Valla benim bile gelesim geldi oğlum” Tuna’ya baktığımda kaşları yine çatıktı.
“Anne sende biraz benim tarafımda mı olsan?” Hannan abla yaklaşarak kısık bir sesle konuştu.
“Valla ben senin hakkından gelecek bir kız karşına çıkar mı diyordum, çıkmış Valla” Gülerek yanımıza yöneldi. Tuna ise sabır çekiyordu.
Açıkçası yarını merak ediyordum acaba nasıl bir eğitim yapacaklardı?
BÖLÜM SONU
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
75.04k Okunma |
6.34k Oy |
0 Takip |
92 Bölümlü Kitap |