@sila172521
|
BİRİNCİ BÖLÜM
EN KISA CİNAYET DOSYASI
Güneşin cayır cayır yaktığı, korna seslerinin trafikte birbirine karıştığı, insanların neden bu şehirde yaşadıklarını sorguladığı sıradan bir İstanbul sabahıydı. Polis merkezinin küçük pencereli odalarından birinde iki komiser, kağıt yığınına dönmüş masalarına kafalarını koymuş uyukluyorlardı. Dün tüm gece boyunca uyumayıp son olayın raporlarıyla uğraşmışlardı. Yaklaşık iki haftadır aldatan eşini öldürten kadının peşindeydiler. Dosya o kadar karmaşık bir hale gelmiştiki en sonunda gerçek ortaya çıktığında buna inanmak onları epey zorlamıştı. Ferman ise yardımcılarının aksine geceyi evinde eşi ile beraber geçirmişti. Sabah gelirken sokağın başındaki pastaneye uğrayıp sıcacık böreklerden kapmıştı birer tane. Elindeki poşetlerden dolayı odanın kapısını zar zor açıp içeriye girdi. Bir heves ile çalışma arkadaşlarına baktığında uyuyor olduklarını görünce yüzü düştü. Hafif yüksek bir sesle; “Ooooo saat kaç olmuş bizim beyefendiler hala horul horul uyuyor. Bizde bunları çalışıyor zannedelim”deyip masasına yöneldi.
İrfan ve Hakan, başkomiserlerinin sesini duyar duymaz kafalarını masalarından kaldırdıkları gibi ayağa fırlayıp hazırola geçtiler. “Başkomiserim vallahi iki dakika koyduk başımızı, içimiz geçmiş. Akşamdan beri ayaktayız.” Ferman kendi masasına geçip sandalyesinin yanındaki vantilatörü çalıştırdı. “Senin de hep bir bahanen var be Hakan.” İrfan bıyık altından arkadaşına dönüp sırıttı. “Sen hiç gülme İrfan Bey. Duydum dün ne yaptığını. Ortalığı yine birbirine katmışsın.” İrfan hemen savunmaya geçti. “Yeminle benim bir suçum yok başkomiserim. Adam durup dururken laf attı bende ne yapayım tutamadım kendimi.” Ferman getirdiği poşetlerden börekleri çıkarttı ve yemeye başladı. “Seninde bir durağın yok be oğlum. Gece nöbettekiler elinden almasa öldürecekmişsin resmen adamı. Daha sabah gelir gelmez haberin geliyor ama olmazki böyle. Dua et de şikayetçi olmamış herif senden.” İrfan, yutkundu. Şu öfkesine bir türlü söz geçiremiyordu. Hele bir gözü dönsün, hele bir tepesi atsın işte o zaman karşısındakinin vay haline. O saatten sonra ona engel olmak isteyen canına susamış demektir. Ferman ise İrfan’ın bu haline kızardı hep. Öfkenin bir yararının olmadığını sadece kötü olaylara sebebiyet verdiğini anlatmaya çalışsada ne fayda. Ne dese dinletemiyordu kendini bu koca herife.
Eliyle börekleri işaret etti. “Size getirdim, yiyin acıkmışsınızdır.” Komiserler, kendi böreklerini alıp köşelerine çekildiler. “ Eeee söyleyin bakalım ne oldu şu dosya işi? Halledebildiniz mi bari?” Hakan hemen atıldı. “Ayıp ediyorsunuz başkomiserim. Bizim halledemeyeceğimiz bir şey yok evelallah. Hazırladık güzelce. Gerçi bu İrfan daha az nazlansa işimiz kolay olacak da neyse. O da ayrı bir mesele.” İrfan kaş, gözle arkadaşına susmasını işaret ettiysede nafile. Hakan kaptırmış kendini gidiyordu. “Yok efendim neden bizim dosyalar hep daha yorucu oluyormuş. Yok efendim neden gece gece çalışıyormuşuz. Yok efendim neden sürekli en kıytırık işler bize kitleniyormuş. Yok efendim Burcu neden buna yüz vermiyormuş falaaan filan.Tüm gece bunları dinledim başkomiserim.” İrfan yüzünü yere çevirmişti, Kıpkırmızı olmuştu yanakları. Ferman, karşısında utancından ezilp büzülen adama döndü. “Bu Burcu kim? Hırsızlık bürodaki mi?” İrfan başını sallamakla yetindi. Hakan ise hevesini alamamıştı. İnat ettti arkadaşıyla daha uğraşacaktı. “Başkomiserim o kadar şey dedim. Siz bir Burcu’ya mı takıldınız?” Ferman kaşlarını çattı Hakan’a. “Yine modundasın Hakan. Bir susta şu Burcu olayını anlat bakalım. Bu 190 ‘lık kimseye eyvallahı olmayan delikanlı, gönlünü nasıl birine kaptırdı?” İrfan hala kıpırdamadan ayakta dikilirken Hakan, böreğinden koca bir ısırık alarak sandalyesine yerleşti. “Başkomiserim anlaşılan bu Burcu yakaladığı hırsızlardan epey bir şeyler öğrenmiş, bizim oğlanın kalbini çalıvermiş.” Ferman kahkaha attı. İrfan ve Hakan’ın kedi köpek gibi birbirleriyle olan atışmalarından ayrı bir keyif alıyordu. Kapı açılıp Yusuf müdür, elinde dosyayla gelmese bu gırgırı daha da sürdürmeye de niyetliydi. Müdür hızla dosyayı Ferman’ın masasına bıraktığı gibi eliyle yerlerinden kalkmalarını işaret etti. “Kalkın hemen! Hadi hadi yeni olay var.” Ellerini iri beline yerleştirdi. Yüzünden terler boşalıyordu. Anlaşılan bu kavurucu sıcaktan o da nasibini almıştı. “Ormanda bir ceset bulunmuş. Olay yeri inceleme çoktan varmış bile. Acele edin.” Parmağını, böreklerinden son bir ısırık almaya çalışan İrfan ve Hakana doğru tutup salladı. “Aman bir önceki gibi olayı dallandırıp budaklanmadan halledin şunu. Kapanıp gitsin bir an önce. Uğraştırmayın bizi daha fazla.” Ferman’ın ayaklanması ile Hakan da oturduğu yerden fırladı. Başkomiser, çok severdi müdürünü, değer verirdi. Gerçi kim sevmezdi ki Yusuf Müdürü. Üstten bağırıp emir yağdıran tiplerden olmamıştı hiç. Tam tersi kimin bir derdi var koşup yardım ederdi. İrfan ve Hakan’ın söz dinlemeyen tavırlarına rağmen mesleğe devam etmelerinin en büyük sebebidir kendisi. Koruyup kollardı onları. Özlerinde pırlanta gibi çocuklar olduklarını da bilirdi. Ferman, Yusuf müdürün sözlerini kafasıyla onayladı. “Tamamdır bizde müdürüm.” Dosyayı alıp odadan çıktı. İrfan ve Hakan da peşinden ilerlediler. Hakan, son anda durup Yusuf müdüre döndü “Müdürüm aklınızın bizde kalmasına hiiiç gerek yok. Merak etmeyin. Tereyağından kıl çeker gibi bitireceğiz şu işi evelallah. Bu ülkenin görüp görebileceği en sıradan, en kısa cinayet dosyası olacak….”
|
0% |