Yeni Üyelik
3.
Bölüm

İSTANBUL’UN AKCİĞERİNDE BULUNAN CESET

@sila172521

İKİNCİ BÖLÜM

İSTANBUL’UN AKCİĞERİNDE

BULUNAN CESET

 

Vücudu hastalıktan,binbir sorundan geçilmeyen bir insanın temiz akciğerleridir Belgrad Ormanı. Bu şehrin bunalmış, zehirli havasına mahrum kalanların başını döndürecek güzelliktedir. Neresi boş bulunduysa hemen oraya dikilmiş fabrikalara, milyonlarca egzoz dumanına ağaçlarıyla kafa tutmaya çalışır. Piknikçilerin gözde mekanı olan bu yer kimi zaman cinayet olaylarıyla da gündemde kendine ara sıra yer edinmeyi başarmıştır.

İşte yine o günlerden birisiydi. Ormanın girişi gazeteci kaynıyordu. Kimisi çoktan yerine kurulmuş olay hakkında hararetli bir şekilde açıklama yapıyor, kimisi ise hatrı sayılır bir uzaklıkta olmalarına rağmen polis memurlarının arasından cesetin fotoğrafını çekmek için adeta birbirlerinin üzerine çıkmaya çalışıyorlardı.

 

Ferman ve yardımcıları, gazeteci ordusunun arasından zorukla sıyrılarak şeritler ile çevrilmiş alana geçtiler. Geldiklerini gören bir polis memuru hemen yanlarına yaklaşarak karşıladı onları. Yıllardır İstanbul’da basılmadık yer bırakmayan Fermanın, bu ormana ilk gelişiydi. Oysa güzel bir doğa yürüyüşü yapmayı pek bir severdi. Geçen haberlerde yine burada çıkan bir yangının onlarca ağacı yakıp kül ettiğini görmüştü. Koskaca şehrin topu topu bir avuç yeşilliği vardı zaten. İnsanoğlu, sorumsuzluğu ile ona da göz dikmişti. İrfanın sesi, düşüncelerinden sıyrılmasına neden oldu. “Kim bulmuş ceseti?” Ferman gözlerini, iri ağacın dibinde yatan adama çevirdi. Saçları ağarmış, eski püskü kıyafetlerinde yer yer yırtıklar bulunan çelimsiz, orta boylu birisiydi.

Tıknaz polis memuru eliyle ileriki bankta oturan yaşlı kadını gösterdi. “Şu teyze bulmuş komiserim. Köpeğini yürüyüşe çıkarmış.” Kadının, ayağının dibinde sağa sola zıplayan kıvır kıvır tüylü, ufak tefek bir köpek vardı. Hakan köpeği işaret ederek “Ağzında kan mı var onun?” dedi. Gerçekten bu küçük köpeğin ağzının çevresinde kan izleri bulunuyordu. Polis memuru, “Evet kurbanın kanı. Ama cesetin üzeründe görünürde bir diş izi yok komiserim. Kadıncağız pek bir korkmuştu zaten. Elleri tir tir titriyordu. Zavallı şoka girdi heralde. Daha yeni, zar zor kendine getirebildik” diye cevap verdi. Daha sonra Hakan ile beraber Ferman’ın emri üzerine kadını sorgulamak için yanlarından ayrıldılar..

 

İrfan, girişte aralıklarla bağzı ağaçlara takılmış kameralar görmüştü fakat bu kısımda yoktu. “Başkomiserim yine bir bakarız ama büyük ihtimalle kör noktada kalıyor burası. Ceset buraya başka yerden getirildiyse gece birilerinin görmesi mucize olur.” Tam o sırada maktülün üzerüne eğilmiş duran olay yeri incelemeden Arif, ayaklanarak sohbete dahil oldu. “Haberler pek iç açıcı değil başkomiserim. Maktülün üzeründe ölümüne neden olacak hiçbir yara izine yada darp izine rastlamadık. Damar yoluyla alınan bir maddeden dolayı olduğundan şüpheleniyoruz. Net sonucu adli tıptan sonra öğrenebiliriz. Sürüklenme izine benzer bir iz de bulunmuyor. Fakat ölmeden önce eli kanamış. Bir bez parçası ile sarılmış ama kesik derin olduğundan kan durmamış.” Ferman, Arifin söylediklerini kafasında tarttı. Anlaşılan köpeğin üzeründe bulunan kan, adamın elindeki yaradan bulaşmıştı. Maktülün kıyafetlerine bakılırsa da sokakta yaşayan, evsiz birisi olması kuvvetlemuhtemeldi. Böyle birini kim neden zehirlemek isterdi ki? Bu yüzden ilk şüphelendiği şey uyuşturucu bağımlısı olabilme ihtimaliydi. “Tamam sağol Arif. Kolay gelsin sizede.” Ferman oradan uzaklaşırken Arif ve İrfanın birbirlerine attıkları tuhaf bakışları farketti ama şu an bununla uğraşacak durumda değildi. Bir an önce Yusuf Müdürün dediği gibi çabucak dosyayı kapatmayı hedefliyordu. O sırada yanlarına Hakan yaklaştı. “Başkomiserim kadından bir şey çıkmayacak gibi. Yaklaşık iki saat önce köpeğini gezdirmek için çıkmış dışarı. Köpeği bulmuş ceseti.”

Ferman başıyla onayladı. “Tamam şu kameralara bir bakalım giren çıkan belli oluyor mu? Belki şüpheli bir görüntüye ulaşırız”. Duraksadı, saatine baktı. Birden telaşlandı.“Ooo biraz daha durursam geç kalacağım.” Yardımcılarına döndü. “Biliyorsunuz bu gün bizim kızın mezuniyeti var. Yetişemezsem var ya canıma okur benim. Maktülün kimliği tespit edilince haber edersiniz bana.” Hakan hemen atıldı. “Başkomiserim hayırlı olsun tekrardan. Çok sevindim, hem sizin hem kardeşiniz adına. Eminim o da sizin gibi tuttuğunu koparan cevval bir Türk polisi olacaktır. Eeeee sizin özünüzde var bu meslek. Kan çekiyor tabii.” Ferman göğüslerinin kabarmadığını söylese yalan olurdu. Kardeşi ile sonuna kadar gurur duyuyordu. En az onun kadar hatta ondan daha da iyi bir polis olacağına adı kadar emindi. Hakan doğru söylüyordu; Ferman’ın ailesinde polislik özlerine yerleşmişti. Babası da yıllarca polis üniformasını terletmişti. Şimdi ise çocukları onun izinden ilerliyorlardı. Gerçi ilk başta kardeşi Sena için endişelenmişti. Ona bir zarar gelmesinden korkmuştu ama engel olup hayallerini baltalamak en son yapacağı işti. Onda kendisini görüyordu bazen. Gözündeki o pırıltı Ferman’ın polislikteki ilk yıllarını anımsatıyordu ona. Hayallerine ulaşmış bir gencin özgüveni vardı o zamanlar kendinde. Sanki her şeyi elde edebilecek, her sorunu düzeltecek, dünyayı kurtaracğını sanan hayalperest, sıradan bir genç… Tabi gerçekler yıllar geçtikçe gün yüzüne çıkıyor. Zaman ilerledikçe bin bir türlü olayın içine girince aslında bu dünyanın o kadar da kurtarılmaya değer olmadığını, boşa vakit harcamaktan başka bir faydasının olmadığını geç de olsa anlıyor insan. Ferman bu düşüncelerle beraber olay yerinden ayrılarak İstanbul’un yoğun trafiğine karıştı.

 

 

Yorumlarınızı bekliyorum

Loading...
0%