
Uyku ve uyanıklık arasında önce bilincimi ardından da rüyalarımın akışını bütünüyle ele geçiren telefon sesiyle gözlerimi açtım. Her yer karanlıktı bu demek oluyor ki hala gecenin derin kollarındaydık. Peki ya bu saatte ısrarla arayan kimdi? Kimdi bilmiyorum ama iyi bir şeyler olmadığı telefonun acı çığlıklarından belliydi. Karanlık odada bir güneş gibi parlayan telefonu elime aldım ve ilk işim o iğrenç zil sesinin kapatmak oldu. Hayatımda ilk defa bir zil sesi travmam olacaktı bu gece. Telefonu tam alacakken kapandı ve ben ekrana düşen cevapsız çağrı bildirimini kontrol ettim. Ekranda tam 12 cevapsız çağrı vardı ve hepsi Şahin Hanzade'ye aitti. Anlaşılan bu telefon yani başında bomba patlasa uyanmayacak sevgili eşim Alp'e aitti. Onu uyandırmak için yatağa yöneldiğimde telefon elimde titremeye başladı, ve yine aynı isim, Şahin Hanzade. Alp'i uyandırmak baya bir zaman kaybı olacaktı çünkü sevgili eşimi uykusundan ancak kendi rızası uyandırabilir. Açıp açmamak arasında tereddütlüyüm açıkcası çünkü Şahin Hanzade kim bilmiyorum? Ve en önemlisi Hanzade yani sevgili eşimin soyundan olan bu adam kim? Alp yıllar önce onları reddettiğini söylemişti bana peki ya bu adam gecenin bir vakti neden kendilerini reddeden birini ısrarla arar. Yok bu böyle olmayacak en iyisi telefonu açayım. Ben kendi içimde iç muhasebe yaparken adam ısrarla aramaya devam ediyordu. Derin bir nefes aldım ve;
- "Alo Şahin bey merhaba ben Alp'in müstakbel eşi Asil Hanzade, Alp uyuyor size nasıl yardımcı olabilirim?"dedim.
Muhatabım biraz şaşırmış olacak ki bir süre sessiz kaldı. Ve ardından kalınca bir ses tonuyla
- O kansız kocana söyle deden ölüm döşeğinde soyunu yok saydı eyvallah ama Atasına sahip çıksın son görevini yapmaya gelsin.
Karşımdaki adam bir hayli öfkeyle hatta nefretle konuşuyordu. Sesindeki öfkeyi ve bir ok gibi beynime saplanan kelimeleri daha sindiremeden konuşmama bile izin vermedi ve telefonu suratıma kapattı.
Yatağa oturdum ve hiçbir şeyden haberi olmadan uyuyan eşimi izledim. Gözümü tek bir an bile kırpmadan gün doğmasını bekledim.
Ve sonunda saat 6:30'u gösterdi ve elimdeki telefon tekrardan ötmeye başladı, Alp'in işe gitmek için kurduğu alarmdı. Çok geçmeden uyandı gözlerini açmadan gülümseyerek kolunu sol tarafına attı her zamanki gibi bana günaydın öpücüğü vermeyi planlayan kocam orada koca bir boşluk görünce korkuyla yerinden kalktı. Karşısında elimde ona ait telefonla onu izleyen beni görünce karşısındaki manzaraya anlam veremedi, kaşlarını çattı ve uykulu bir ses tonuyla;
-"Yavrum neden yatakda değilsin? Bir sorun mu var? Neden telefonum sende?" diye ard arda soru yağmuruna tuttu.
O an sadece düşünceli bir tonda"Şahin Hanzade kim? " diyebildim.
Az önce çatık olan kaşları korkuyla havaya kalktı ve oturduğu yataktan aceleyle ayağa kalktı korkuyla "Dedem iyi değil mi? " diye sordu.
Sesimi stabil tutarak sorumu tekrarladım;"Şahin Hanzade kim? "
Cevap vermemem onu sinirlendirmiş olacak ki? "DEDEME BİR ŞEY Mİ OLDU ASİL?! " diye bağırdı.
Onu ilk defa bu kadar fevri gördüm "Çocuk uyanacak napıyorsun sen? " diyerek ayağa kalktım. Alp ile aramızda neredeyse hiç boşluk yoktu dip dibeydik ve sevgili eşimin sinirle soluduğu sıcak nefesi yüzümü yakıyordu.
Bir süre gözlerini kapadı kendini sakinleştirdi ve öfkesini belli etmemeye çalışan bir ses tonuyla konuşmaya başladı;
-"Karıcım, güzelim, dedem iyi mi? Tek kelime evet ya da hayır lütfen şansımı zorlama." dedi ve bir yandan da kolumu sıkmaya başladı
-DEDEN ÖLÜM DÖŞEĞİNDE! diye bağırdım.
Öfkeyle bakan gözleri bir anda söndü ve fısıltıyla konuşma arasında bir ses tonuyla sadece "Ne? " diyebildi. Yatağa oturdu bir beş on dakika sadece yeri izledi. Ardından gözü elimdeki telefonuna çarptı hiddetle ayağa kalktı telefonunu elimden alıp son aramayı kontrol etti.
-"Şahin iti mi aradı gece?' dedi ve göz kontağı kurarak cevap vermeye zorladı beni, bu kontağa karşılık sadece kafamı olumlu anlamda aşağı yukarı salladım çünkü cevap verecek cesaretim yoktu karşımdaki adam ağzımı açtığım an beni yakacak bir sinire sahip gibiydi.
Cevabı alır almaz soru sormaya devam etti;
- Saat kaçta aradı? Sana ne dedi? Kendini ne diye tanıttın?
Son soruya biraz afalladım ve ağzımdan şu kelimeler döküldü;
-Kendini ne diye mi tanıttın? Karın olduğuma göre kayınbiraderin diye aşkım. Ne diye tanıtmasını isterdin hayat arkadaşın,çocuğunun annesi olan kadının kendisini? Bir dahakine öyle tanıtayım(!)
Aldığı cevap karşısında göz devirdi işine gelmediği için konuyu aklındaki diğer sorularına yöneltti;
- Ne dedi o it sana?
-"Dedem ölüm döşeğinde,vasiyetini yerine getirmeye gelsin. "dedi.
+Başka?
-Başka derken?
+Aşkım sen salak mı oldun bugün acaba başka ne dedi diyorum?
-Hiçbir şey.
+O kansız kocana söyle soyunu yok saydı bari atasını bilsin demedi mi?
-Yani onu da dedi ama konuya odaklansak aşkım detaylar önemsiz.
Ben böyle deyince elini alnına götürüp başına hafifçe vurdu
-Ne doğruyu söylüyorum!
Derin bir nefes verdi ve bıkmış bir şekilde "Haklısın karıcığım,haklısın." dedi.
Gözlerini yine yere sabitlemişti ve duygusuz bir şekilde tek bir kirpiğini kıpırdatmadan yere bakıyordu. Odayı derin bir sessizlik kapladı. Sessizliği başlatan olduğu gibi bitiren de o olmuştu. Derin bir nefes verdi ve ellerini dizlerine vurarak oturduğu yerden kalktı;
-Saat geçiyor sevgilim yetişmem gereken davalarım var ,adelet ertelemeye gelmez yavrum biliyorsun.
Söylediği şeylerle afalladım ve bir an yüzümü ekşitip hiç düşünmeden konuşmaya başladım.
-Sevgilim, sen şoktasın galiba? Dedeni görmeye gitmeyecek miyiz? Ne davası ne adaleti?
+Bilmediğiniz sularda fazla cürretkarsınız küçük hanım,dikkat edin boğulacaksınız.
-Anlat, o zaman Alp, anlat! Ben senin ev arkadaşın değilim eşinim oğlunun annesiyim, ama eşimin ailesini tanımıyorum bile. Benim oğlum kime baba diyor Alp? Benim oğlumun babası nasıl bir aileden geliyor. Ya tanıştık, sevgili olduk, sözlendik, nişanlandık, evlendik, hiçbirinde kimsen yoktu be adam herşeyim sensin kimsem yok dedin eyvallah dedim. Ama birden bir gece bir adam aradı ve bir ailen olduğunu kanıtladı, Alp benden ne saklıyorsun sen?
Söylediklerim işine gelmemiş olacak ki kollarıyla belimi sardı
+Seni çok seviyorum sana çok aşığım, her şeyim sensin, ne fazlası ne de azı hiçbir şey yok sen sadece sen ve oğlumuz.
-Sevgilim neden böyle yapıyorsun.
+Lütfen bana saygı duy herşeyin zamanı gelecek, söz veriyorum.
-Peki ya deden? O sence sırasını bekleyebilecek mi? Şimdi o aptal telefonunu arayıp izin alıyorsun ardındanda bilet ve biz gidiyoruz Alp!
+Biz derken?
-Alp aileni saklayacak değilsin, değil mi? Ben ve oğlumuz da gelecek ve biz ailenle tanışacağız.
+Olmaz sizi oraya götüremem!
-Neden orada da yaptığın ve saklaman gereken bir evlilik mi var?
Bu söylediğim onu sinirlendirmeşti kalın bir ses tonuna sahipti ama biraz daha sesini toklaştırdı.
+Haddini aşıyorsun!
-Öyle mi şimdi de hadsiz mi oldum? Oh ne ala sen bizden aileni sakla hadsiz ben olayım pekala Alp Derin Hanzade! Ben bugün bavulumu toplamaya niyetliyim beni bu niyetimden vazgeçiremezsin ama rotasını değiştirmek senin elinde haberin olsun!
Kaşlarını çattı;
+ O ne demek pardon?
- Ya birlikte Mardin'e gideriz ya da ben oğlumuzuda alır otele giderim.
Ellerini başına götürdü olumsuz anlamda kafasını salladı;
+Lütfen bize güzel bir kahvaltı hazırla karıcığım ve bende oğlumuzu uyandırayım ve bu lanet arama hiç olmamış gibi davranalım.
-Bavulumu topluyorum
+BAŞLIYACAĞIM SENİN BU EŞEK İNADINA YETER! YOK DİYORSAM YOKTUR BİTTİ!
Aşık olduğum adamı ilk defa bu kadar öfkeli görüyordum. Gözlerim istemsizce doldu ve ağlamamak için bir kaç kez burnumu çektim.
Az önce öfke ateşiyle bakan gözler yok olmuş yerine şefkatiyle beni kendine aşık eden o bakışlar gelmişti bana sarıldı saçlarıma birkaç öpücük bıraktı ve onları kokladı. Bu şekilde sinirini yatıştırıyordu.
+Çok özür dilerim seni üzmek en son isteyeceğim şey bile olamaz
-Kırıldım.
+Biliyorum, biliyorum birtanem bunu unutturmak için herşeyi yaparım.
-Herşey?
+Evet, herşey.
-Mardin'e üç bilet hemen ,bugün!
Duyduğu şey karşısında gözlerini devirdi ;
+Başka bir şey gülüm, başka bir şey.
-O zaman affetmiyorum.
Sözümü bitirir bitirmez kapıya doğru yöneldim, tam odadan çıkacakken sevgili eşim savaş bayraklarını yarıya indirdi;
+Tamam pes ediyorum alacağım o biletleri ama sadece iki gün anlaştık mı?
-Anlaştık kocacığım.
Yüzümde zafer gülümsemesiyle cümlemi tamamladım ve sevgili eşimin boynuna sarılıp ufak bir öpücük verdim.
-Kahvaltıyı hazırlıyorum sende oğlumuzu uyandır sevgilim.
Başını iki yana salladı hafif bir gülümseme ile;
+İnatçı keçi seni,istediği olunca nasılda boynuzlarını indiriyor
Söylediklerini umursamadan"Bende seni çok seviyorum kocacığım" diyerek aşağı indim ve kahvaltı hazırlamaya koyuldum.
Şimdi diyeceksiniz ki siz kimsiniz biz kimin hayatını dinliyoruz, ama bunu demekte çok haklısınız, o yüzden sevgili kocam oğlumuzu uyandırırken bende kahvaltıyı hazırlarken biraz size kendimizden bahsedeyim, şimdilik biraz çünkü sevgili eşimin de dediği gibi herşeyin zamanı var...
Ben Asil 24 yaşındayım. Ankara'lıyım Aşçı bir anne ve İşçi bir babanın ikinci kızıyım bir tane de ablam var, O'da İngilizce öğretmeni. Ben İstanbul şehir hastanesinde hemşirelik yapıyorum. Eşim Alp ise 29 yaşında İstanbul da bir adliyede hakim kendisi Mardin'li orada doğumuş büyümüş ve üniversite için İstanbul'a gelip bir daha ne ailesine ne de memleketine gitmemiş onlardan tamamen bağını koparmış. Kaç kardeş? Nasıl bir ailesi var? Nasıl bir evde, mahallede büyüdü? Pek bir fikrim yok ama tek bildiğim bunların hiçbirini kabullenmek istemediği ve yaşanmamış saymasıydı.Kendisiyle 4 yıldır evliyiz ve 3 yaşında bir oğlumuz var adı Miran, İstanbul'da bir rezidansta yaşayan kendi halinde bir çiftiz. Size şimdilik anlatacaklarım bunlar diğer detayların daha zamanı var ve şimdi kahvaltım hazır ayrıca masada beni iki çift aç göz bekliyor...
-Günaydın yakışıklı oğlum, rahat uyudun mu bugün?
Oğlumuz başını olumlu anlamda salladı ve hiç kendini bozmadan kahvaltıya devam etti, çayları doldurdum ve bende kahvaltıya dahil oldum. Sessizliği bozan yine Alp olmuştu;
+ Biletleri aldım çok bir vaktimiz yok sevgilim kahvaltıdan sonra bavulları toplayıp çıkalım.
-Bu ne acele sevgilim? Daha az önce gitmek istemiyordun?
+Zaten ondan, ayaklarım daha fazla geriye gitmeden gidip gelelim diye.
Gözlerim devirdim ve;
-Aşkım bir tuhafsın yani sanki hasımlarına gidiyoruz.
+Hasımlarımı daha çok seviyorum inan onların bir duruşu var en azından.
Diye başı öne eğik bir şekilde mırıldandı.
Tam laf yarışımıza devam edecektim ki oğlumuz olaya dahil oldu
+Anneciğim bugün uçağa bineceğiz çok heyecanlı.
-Evet anneciğim, dede ve babaanneye gideceğiz.
+Yaşasın!
Sevgili eşim biz bu diyaloğu yaşarken bana öfkeyle bakıyordu.
-Ne var yalan mı söylüyorum!?
+Cidden sana hiçbir şey demiyorum ya!
Sözünü bitirdi ve çatalını sert bir şekilde masaya bırakıp kalktı. Odamıza doğru yöneldi;
-Üçümüzede birkaç parça şey hazırlıyorum çok kalmayacağız bir şey lazım olursa da alırız oradan sende Miran'ı ve kendini doyur hazırlanıp çıkalım.
+Peki hayatım.
Tek bir kelime daha etmeden oğlumla önce kahvaltımızı tamamladık ardından mutfağı toplayıp hazırlanmaya geçtim
Alp her zamanki gibi siyah bir gömlek pantalon kombini yapmıştı ben ise eşimin ailesi ile tanışacağım diye biraz daha hanım hanımcık bir kombin yapmak istedim krem rengi kumaş bir tulum giydim zümrüt yeşili takı kombinasyonum ile sade tulumu biraz daha şık hale getirdim ve son olarak krem rengi stiletto ve krem çanta ile kombinim tamamdı. Oğlumuza ise Mavi bir gömlek üstüne lacivert tulumu ve beyaz sporlarını giydirdim.
-Biz hazırız sevgilim.
Alp bizi baştan aşağı süzdü ve gördüklerinden hoşnutsuz olmuş bir şekilde homurdandı;
+Bu ne hal altı üstü evden eve gidiyoruz!
-Aşkım bugün çok kırıcısın umarım farkındasındır.
Bu çıkışmam karşılığında pişman olan Alp durumu toparlamaya çalıştı;
+Yanlış anladın yavrum çok güzelsiniz aksi iddia edilemez ama onlar için fazla güzel ve özel.
-Bırakta buna ben karar vereyim.
+Peki birtanem, peki.
Yaklaşan uçak saati yüzünden Alp inatlaşmak yerine bavulları aldı ve arabamıza gittik.
Yol boyu ikimizde sessizdik, sadece oğlumuz etrafında gördüğü şeyleri heyecanla sayıklıyordu.
Ve sonunda havalimanı......
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |
