
Ve sonunda havalimanına gelmiştik yol boyu ikimizde tek kelime etmemiştik. Peki ya bu sessizlik ne kadar sürecek? Kim bozacak bu sessizliği? Ya da benim sessizlik sandığım koca bir gürültü kirliliğimiydi? Belkide öyleydi belkide susan sadece dudaklarımızdı..
-Yavrum, biz Miran ile bavulları teslim edelim sende bize birer çay al olur mu?
Sessizliği ilk o bozmuştu, sonunda kocamın ruhunu ele geçiren o öfkeli canavar,ruhundan arınmıştı.
Yüzümde koca bir gülümsemeyle başımı olumlu anlamda hafif bir şekilde eğdim ve "Tabiki, yeterki aslan kocam istesin. " dedim ve boynuna sarıldım.
Bir elinde valizi bırakmadan diğer koluyla belimi kavradı yumuşak bir tonda"Canım benim. "dedi.
Kısa süreli sarılmamız ardından konuşmaya devam etti;
-Şimdi babasının güçlü oğlu bavulları teslim etmede yardım edecek, annede onlara ödül olarak içecek bir şeyler alacak.Değil mi annesi?
+Evet, anne şimdi size güzel şeyler almaya gidiyor.
Cümlemi bitirdim ve yanlarından ayrıldım, biraz ilerledikten sonra mini kafeterya gördüm ve hemen gidip iki çay ve oğlumuza bir salep aldım. Bir kaç dakika içinde uzun check-in sırasının olduğu tarafa döndüm kısa bir göz taraması yaparak sırada eşimi ve oğlumu buldum ve gülümseyerek yanlarına gittim.
+Vallahi zeki kocam aklınla bin yaşa bu uzun sırada iyi gidecek bu içecekler.
-Sen kocana güven yeter gerisini sorgulama küçük hanım.
+Peki.
×Anneciğim biz ne zaman uçağa bineceğiz?
Beklemekten hiç haz almayan oğluma önümüzdeki uzun kuyruğu gösterdim;
-Bu sıra bitince anneciğim.
Bu durumdan pek hoşnut olmamıştı, gerçi ona bunu çok görmemek lazım bu huyunu babasından aldı çünkü.
+Ailen nasıl insanlar hayatım? Biraz bahsetsen olur mu?
Alp bu durumdan hiç hoşnut olmamıştı ama duygularının üstünü espiri yaparak kapatmayı tercih etti;
-Karıcığım atalarımızın çok sevdiğim bir sözü var bilir misin?
+Neymiş o?
-Kocanı ye bağını sorma.
+O üzümünü ye bağını sorma değil mi ya?
-Nıç, kocanı ye bağını sorma. Yani şöyle izah edeyim kocanı yiyorsun ailesini sormuyorsun.
+Ay Alp bir alemsin başının etini yiyorum ya söyle işte?
Alp fesat bir sırıtma ile başını iki yana salladı;
-Sen eskiden bu kadar saf değildin be yavrum, sence kocanı yemekten kastım bu mu?
Sözündeki asıl niyet şimdi kafama dank etmişti;
+Ay Alp çok fenasın ya! Çocuk var ayıp yani insanların içinde.
Kafasını iki yana salladı ve bu halime güldü.
-Neyse sıramız geliyor, içecekleriniz bittiyse şurada çöp var atayım.
+Olur hayatım, teşekkürler.
-Rica ederim.
Konumuz değişsede onun yüzündeki gülümseme geçmemişti.
Sonunda bagajımızı teslim ettik, ve uçak koltuklarımıza yerleştik. Üçümüzünde koltukları yanyanaydı. Oğlumuz cam kenarında oturmak istedi bende iki yakışıklının ortasına.
-Hayatım, biliyorsun yükseklik korkum var. Acaba bana sarılır mısın?Ve tabi bir yandan Miran'ı idare etsen, en azından kalkana kadar sonrası rahat biliyorsun.
+Gel güzelim.
Alp dediğimi ikiletmeden beni sol kolunun altına aldı ve elini boşta tutup oğlumuzun saçlarıyls oynadı.
-Aslan'ım, birazdan uçak kalkışa geçecek, anne biraz korktuğu için elini tut olur mu?
Oğlumuz olumlu anlamda kafasını aşağı yukarı salladı.
×Tabi babacığım, hem ben hiç korkmuyorum ikinizide korurum.
-Afferin benim aslan oğluma, çak bakalım.
Baba oğul beşlik çaktılar. Bende onların bu hallerine gülümseyerek;
+Ben boşuna korkuyorum galiba iki yanımda da koruyucu aslanım varmış benim.
×E herhalde anne, baba aslan ve çocuk aslan seni her daim koruyacak.
+Oğlum benim.
Oğlumuzun başına minik bir buse kondurdum. Ve en çok strese girdiğim kısmı atlattık.
+Teşekkürler aşkım.
-Rica ederim yavrum.
İkimizde birbirimize gülümsedik ve çok geçmeden oğlumuz sayısız sorular sormaya başladı;
×Baba Madrin'de arabamız var mı?
İkimizde Miran'ın Mardin diyemeyişine güldük, bir tuhaflık olduğunu anladı yüzünü buruşturdu;
×Neden güldünüz?
-Anneciğim Madrin değil Mardin.
×Anne ben sadece çocuğum söyleyemem normal
Alp'e döndüm ve alçak bir tonda;
-Allah'tan çocuk.
Alp bizim bu halimize kahkaha attı
+Evet annesi oğlumuz haklı yani
-Aferin size baba oğul iki aslan bana karşı güç gösterisi yapın
İkiside bu dediğime güldü. Heyecanla etrafı gözlemleyen Miran sorularına devam etti;
×Babacığım Madrin'de dondurma var mı?
-Var babacığım.
×Peki kamyon?
-O'da var.
×Peki lunapark, cips, oyuncak?
-Aklına gelip gelemeyecek herşey var oğlum orada.
×Peki arkadaş?
-Var oğlum.
×Peki uzay gemiside mi var?
-Hayır o yok oğlum.
×O zaman herşey yokmuş baba bak.
Alp gözlerini bana karşı devirdi, başını iki yana sallayarak;
-Aynı anası, memnun edemiyoruz beyefendiyi.
+Ee huyum kurusun nazlıyımdır biraz.
-Yerim senin nazını.
+Alp!
-Ne?! Kötü bir şey demedim, çok fesatsın karıcığım,çok ayıp, hiç yakıştıramadım.
+Alp!!?!!
Sinirlenmem hoşuna gitmişti, suratında o haylaz gülümsemesi belirdi.
-Sinirlenmek bir insana bu kadar yakışamaz.
+Utandırıyorsun beni hayatım.
-Utanma canım sende, kocanım ben.
Gülümseyerek göz kırptı sonra merakla bizi izleyen oğlumuza döndü ve tüm yolculuk boyu Miran'ın bitmek bilmeyen yoklamasına devam ettiler.
Yolculuğumuz sona erdi, uçaktan inerken telefonlarımızı açtık. Bavullarımızı teslim almak için ilerledik.
-Şimdi ne olacak canım? Taksi mi çağıracağız yoksa biri mi alacak bizi?
Alp tam cevap verecektiki telefonu çaldı. Ekrandaki ismi göstererek;"İşte sorunun cevabı. " dedi.
-Alo
•Kazım dışarda sizi bekliyor işiniz bitince sizi konağa getirecek.
-Zahmet etmeseydi biz gelirdik kendimiz, sizin yardımınıza ihtiyacımız yok.
•Kûçikê, qijikê neke. (Havlama köpek.) Bin gel işte, araba gönderiyoruz teşekkür edeceğine gerek yok diyor.
Adam sözünü bitirir bitirmez telefonu kapattı. Alp ise bembeyaz olmuştu.
-Canım iyi misin?
Gözleri dalgındı kafasını olumsuz anlamda sağa sola salladı.
-Biraz oturmak ister misin?
+Acaba hiç gitmesek, geri mi dönsek?
Bu cümleyi kurarken sesi titremişti. Elini tuttum.
-Sevgilim deden için, lütfen.
Derin bir nefes verdi.
+Peki.
-Ne zaman istersen anında döneriz sevgilim.
+Teşekkürler aşkım, hadi gidelim ne olacaksa olsun.
-O adam sana bir şey dedi, o yüzden bu haldesin?
+Boşver aşkım, bavullarımızı alıp gidelim lütfen.Ne olacaksa olsun.
-Peki sevgilim.
Bavullarımızı aldık çıkışa yöneldik tam kapının önünde siyah bir Transporter ve önünde siyah takım elbiseli iri yarı kötü film karakteri gibi iki adam bize bakıyordu. Onlara doğru ilerledik, kapı açıldı ve içinden 45-50 yaşlarında saçlarına beyaz düşmüş zayıf uzun bıyıklı suratsız bir adam indi.Önce Alp'e sonra da bize baktı bizimle iletişim kurmadı ama göz kontağınıda kesmedi. İzbandut gibi duran iki adama çantaları yerleştirmelerini söyledi. Kafasıyla beni gösterdi.
-Karın mı?
Alp başını olumlu anlamda salladı. Adam bana döndü. Elini uzattı
-Kazım Hanzade ben, müstakbel eşinin amcaoğlu.
+Memnun oldum bende Asil.
Tam adamın elini sıkacaktımki Alp elimi tuttu adama bakarak arabaya binmek istediğini söyledi adam tek kelime etmeden kapının önünden çekildi ve arabaya bindik.
Araba hareket etmeye başladı
Ben ve Alp yanyana oturduk o adam ve Miran da karşımızda.
Sessizlik hakimdi herkes birbirini süzüyordu.
•Sen neden babama sinirli sınırlı bakıyorsun amca?
Sessizliği Miran bozdu. Ah oğlum bende merak ediyorum bu nefret ne? Neden, kime?
Adam duyduğu karşısında afalladı önce Miran'a sonrada Alp'e baktı ve cevap vermedi. Alp gözünü bile kırpmadan nefretle o adamı izliyordu. Aslında basit bir izleme değildi bu kim bilir içinde kaçıncı kavgasıno yaptı o adamla.
Soğuk ortamdan oğlumu uzak tutmak istediğim için bir şeyler uydurdum.
-Oğlum amcanın bakışları öyle sinirli değil kimse, merak etme.
Adam sessizliğini bozdu;
•Asil hanım benim öfkemi saklayabilirsiniz belki ama konakta lilerin öfkesini asla.
-Anlamadım?
Tam konuşacaktı ki Alp konuşmaya başladı;
-Ew tiştek nizane. Derdê me ew e ku ne jina min û ne jî kurê min wê bi vê yekê re mijûl bibin.(O hiçbir şey bilmiyor bu bizim sorunumuz ne eşimi ne de oğlumu bulaştırmayın.)
•Baş e. (Peki.)
Adamda Kürtçe karşılık verdi.
Alp'i ilk defa Kürtçe konuşurken duymuştum korkulu gözlerle ona baktım. Halimi fark etmiş olacakki bana döndü,
-Sorun yok birtanem. dedi ve gülümsedi.
Ah Alp ne karıştırıyorsun dedim içimden. Ve kafamı iki yana sallayıp yola döndüm
Yine yolda sessizlik hakimdi. Ve sonunda koca bir konağa geldik. Konağa girer girmez konağın fertleri olduğunu düşündüğüm kişiler bizi karşıladı.
Hep birlikte arabadan indik. O iki adamda aynı esnada bavullarımızı yukarı taşıdı.
Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum, daha doğrusu neyin bizi karşıladığını bu yüzden Miran'ı kucağıma aldım ve Alp'in bir adım gerisinde durdum. Sayısız göz tarafından izleniyorduk ve bu rahatsız ediciydi.
+Bizi tanıştırmayacak mısın karınla,oğul?
Aşiret dizilerinde aşiretin hanımağaları olur ya böyle hani o mahkeme duvarı suratlı yaşlk kadınlar. Klasik kombinleri de hep siyah kalem etek üstüne tek renkte ceket kazak ve çiçekli yaka iğnesi üstüne tek renk malları olur. Gözleri sürmeli olan o kadınlar, bildiniz değil mi? Tamda öyle bir kadın karşımızdaydı otoriterliği ses tonundan belli olan bu kadın sanıyorum ki Alp'in annesi.
Alp kadının dediğini umursamadı
-Dedem nerede? Beni ona götürün.
+Hayırdır ağabey arkandan hasımlar kovalıyor?
Alp konuşan bu genç adamıda duymazdan geldi. Ve sorusunu tekrarladı
-Dedem nerede?
Kazım konuşmaya dahil oldu. İğneleyici bir tonda kurdu cümlesini.
•Hasımlarından değil Murat, ağabeyin bizden kaçıyor.
Alp kim ne derse desin kimsenin suratına bakmıyor sadece yere bakıyordu ve sürekli aynı cümleyi tekrarlıyordu"Dedem nerede? Beni ona götürün. "
Dalgın bir halde olan Alp'in kolunu tuttum.
-Canım iyi misin?
+Dedem nerede? Beni ona götürün.
Belli ki şoka girmişti. Ama neden?
Daha fazla bu duruma dayanamadım.
-Galiba şoka girdi. Bir bardak su alabilir miyim?
+Hayır!
Alp birden bağırmaya başladı.
+Bu evden tek bir kırıntı bile istemiyorum. Dedeme götürün beni dedim size!
Dedem nerede? Beni dedeme götürün...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |
