Yeni Üyelik
1.
Bölüm

🔱Geride kalan ellon🔱

@silayetimoglu

"Buradan başka bir yerde yaşamak istemiyorum nana. Burada kötülük nedir bilinmiyor. Ancak içimde küçük bir ışık var macera yaşamak isteyen. Şu sıralar onu susturmak istiyorum ama denizin ötesini çok merak ediyorum."

 

Annem sarı dalgalı saçlarımı örerken derin bir nefes aldım. Lacivert gözleri yumuşak bir şekilde bakarken babam olacak ellona çok öfkeleniyordum. Ondan intikam almak istiyordum ama şu an için en iyi ceza oğlunu görememekti.

 

"İon nin biliyorum çekinceler içindesin ama bak bu akşam yaz dönümü ve Valinor'daki tüm Valar katılacak. Hatta Mandos'un bile geleceğini duymuştum."

 

Usta bir şekilde saçıma gümüş bir çiçek takarken annem bunları söylüyordu ama aklım başka yerlerdeydi. Yakında bu güzel ülkeden ayrılacağımı hissediyordum ve son kez de olsa babamın kimliğini söylemesi için annemin ağzını aramaya kararlıydım.

 

"Nana duyduğuma göre babam adil ve yiğit biriymiş. Bana biraz anlatır mısın onu?"

 

Yüzümü alayla buruşturmamak için kendimi çok zor tuttum. O kadar yiğitti ki annemi,Valinor'un incisini, hamile bırakıp Orta Dünya dedikleri o leş yuvasına gitmişti. Annem kederden solmadığına göre ya aşkı bitmişti ya da o adam hâlâ yaşıyordu. İçten içe ilkinin olmasını diliyordum çünkü öteki türlü yapabileceklerim beni bile korkutuyordu.

 

"Ah Oropher nereden başlasam bilemiyorum ki. Ben Valinor doğumluydum ama o Cuivinen'de uyanan ilk elflerdendi. Orta Dünya kalıcı bir mesken değildi eldar için bu yüzden Vala Orome atıyla beraber eldarı bu kutlu kıtaya çağırdı. Yeni uyanan elfler temkinliydi ve korkuyorlardı."

 

Annem derin bir nefes aldıktan sonra devam etti. Ben ise onu pür dikkat dinliyordum. Bunları daha önce anlatmıştı ama onun sesinden bir şeyler dinlemek sanki ilk kez duyuyormuşum gibi heyecanlandırıyordu beni.

 

"Çünkü Vala Melkor,Manwe'nin kardeşi, hırs ve kıskaçlığa kapılmıştı. Bizim güzelliğimizi ve Eru'ya daha yakın olmamızı çekemiyordu. Bu yüzden her yöne çekilebilecek uyananları sivri diliyle emellerine alet etti. Babanın anlattığına göre onların içindeki nuru alıp bir çok çirkin şeyle şekillendirdi."

 

Ellerimdeki yakut kakmalı yüzükle oynarken bunun o herifin yüzünde çok güzel duracağını düşünmekten kendimi alamadım. Anneme göre o benim varlığımdan birhabermiş. Yine de bu mantıklı bir sebep değildi ben olayım ya da olmayayım annemi bırakmaması gerekiyordu.

 

"Melkor onları manipüle etmişti. Bu yüzden Orome'yi kötü sanıyorlardı ama onun gök gözlerinin gördüğü iki ağacın ışığına kapılan üç temsilci onun peşisıra buraya geldiler."

 

Annemin sözünü ani bir kararla kestiğimde lacivert gözlerine çevirdim tıpatıp aynı bakışlarımı. Sarı dalgalı uzun saçları ve zarif bakışlarıyla ne zaman karşı karşıya kalsam içimdeki öfke bir tsunami gibi kaynıyordu Elwe'ye karşı.

 

"Dur tahmin edeyim. O üç kişiden biri babamdı."

 

Annem tarağıyla kafama vurunca tek gözüm acıyla kapandı ve homurdanmaya başladım. Onun uzun uzun anlatışı hiçbir şeyi değiştirmeyecekti. İsterse kirpiklerinin her bir tanesini bana anlatsın içimdeki yangın sönmeyecekti.

 

"Annelerin lafı kesilmez Oropher. Sen anlatmamı istedin ben de anlatıyorum."

 

Elinden tarağı aldım ve komodine koydum. Annemin narin elleri sinirden titriyordu. O cidden babamı çok sevmişti. Öyle ki kendi oğlunun sanki o kutsal metinlerden bir beyitmişcesine sözünü kesmesinden nefret ediyordu.

 

"Tamam nana sakin ol. Ben dinliyorum seni."

 

"Sonra buraya geldiler. İngwe, Finwe ve Elwe. Varda benden bizzat babana burayı tanıtmamı ve ona rehberlik etmemi istedi. Gri saçları,hafif esmer teni ve güçlü buz mavisi bakışlarıyla oldukça etkileyici biriydi. Burada aylarca kaldı. Ona her şeyi anlattım. Bu aynı yeni doğmuş bir bebeğe Dünya'yı anlatmak gibi bir şeydi."

 

Bilmem söylememe gerek var mı ama annem Narainel bebekleri çok sever. Burada doğan bebeklerle yakından ilgilenir. Mesleği de zaten öğretmenliktir.

 

"O aylarda yakınlaştık. Nezaketi,güvenilir olması,cesareti ve merhametli olmasının yanı sıra adalet duygusu beni etkiledi. Mandos'un onun kral olacağını söylediğini duyduğunda bile halkla beraber oldu. Benim akrabalarımdan biri suç işlemişti ama yine de bana rağmen onu affetmedi."

 

Gözlerimi devirdim. Aman aman ne kadar harika bir babam varmış.

 

"Ve yine sana rağmen seni bıraktı ve kim bilir şu an hangi ellethin kollarında."

 

Söylediklerimden anında pişman olmuştum. Annemi yaralamayı asla istemiyordum. Hayat zaten ona sonsuz bir acı bırakmıştı ve şimdi benim sivri dilim de buna tuz biber ekiyordu.

 

Anneme sarıldım ve omzumdan aşağı inciler dökülürken onun sırtını sıvazladım.

 

"Özür dilerim nana. Seni kırmak istememiştim bazen kendimi tutamam ve zehir zemberek sözler dökülebiliyor dudaklarımdan."

 

Annem gözlerini sildi ve ellerini omzuma koydu buruk bir tebessümle baktı yüzüme.

 

"Seni doğuran benim tabikide seni iyi tanıyorum. Öfkeni çıkarmak için çaresiz kaldıkça böyle dışarı atıyorsun içindeki fırtınayı. Nerede kalmıştım?"

 

"Babamın ne kadar adaletli olduğundan bahsediyordun."

 

Başımı salladım aynen orada kalmıştı ve pencereden denize bakmaya başladım. İçimdeki duyguları yansıtmıyordu bugün. Dupduru bir çarşaf gibiydi ve üzerinde martıların çığlıkları yankılanıyordu. Yine de içimden bir ses bugünün iyi bitmeyeceğini söylüyordu.

 

Zihnimde yükselen bir ses beraberinde gelecekten olduğunu tahmin ettiğim bir kesiti sundu bana.

 

Her yer yanıyordu. Etraf karanlık olmasına rağmen alevler aydınlatıyordu geceyi. Vala Yavanna ağlıyordu. Manwe öfkeliydi ve Mandos bir kehanet söylüyordu ama onu duyamıyordum. Dumanın kesif kokusu ciğerlerimi aşındırırken denizin öfkeli dalgalarına doğru döndüm.

 

Ateşin kaynağı işte orasıydı. Esmer bir el havaya kılıç kaldırıyordu ve buna 7 tanesi daha ekleniyordu. Beyaz saçlıların evi istila ediliyordu. Teleri'nin canları gibi baktığı muhteşem ve zarif gemileri cayır cayır yanıyordu. Beyaz kalaslar kudurmuş denize büyük bir gürültüyle düşüyor ve etrafta çeşitli çığlıklar yankılanıyordu. Akrabalarımın acısı ruhumu dağlıyor kalbimi ezip geçiyordu.

 

"Oropher uyan ion nin. Bak ben buradayım, yanındayım."

 

Ani bir refleksle doğrulduğumda annemin endişeli bakışlarıyla karşı karşıya geldim. Nefes nefese kalmıştım. Hızlı bir şekilde ayağa kalktım ve kapıya koştum.

 

"Oropher dur nereye gidiyorsun?"

 

Başımı ona doğru çevirdim. Bir açıklamayı hak ediyordu.

 

"Amcam Olwe'yi uyarmaya."

 

Sessiz ama hızlı adımlarla koştum. Tüm elfler akşamki yaz dönümü için hazırlanıyordu. Altın kaplı yollarda herkes mutlu ve işinde gücündeydi. Onlarda benim gibi kaderden kesit görme gücü olsaydı bu kadar rahat olmazlardı bunu biliyordum.

 

Noldor'un oyma mücevherli evlerini hızla geçtim. Benim işim orasıyla değildi. Ayrıca Melkor'un silüetini görünce oraya asla gidemezdim. Yokuşu çıktıkça heyecandan nefesim kesiliyordu. Sonunda beyaz ahşaptan basit ama zarif evlerde oturan Teleri soylu elfleri şehrine varmıştım. Büyük bir yokuşun başındaydı ve aşağı doğru inidikçe halklar şeklinde inen evler bembeyaz parlıyorlardı.

 

"Ulmo'nun sesi yüreğini ferahlatsın Narainel'in oğlu."

 

Bana selam veren Glorfindel'i gördüğümde bakışlarımdan bir şeyler olduğunu anlamış olmalı ki endişeyle bana yaklaştı. Ruh dostum temkinli adımlarla bana yaklaştı. Başkası olsa açıklama yapmazdım ama o dosttan öte kardeşimdi.

 

"Glorfindel bir görü gördüm. Amcamı uyarmaya geldim. Sen kuzenim kraliçe Earwen'in ağzını arar mısın? Noldor tarafında bir şeyler dönüyor olabilir."

 

Başını tamam anlamında salladığında lüle saçlarını savurarak yanımdan ayrıldı. Muhafızlar beni fark ettiklerinde krala haber vermeye gittiler. Olduğum yerde duramıyordum endişeden.

 

"Kralımız sizi bekliyor Lordum."

 

İzini kopardığımda adeta içeri daldım. Gümüşi beyaz saçları olan amcam beni gördüğünde şaşırdı çünkü babamdan dolayı onu pek ziyaret etmezdim. Daha çok Vanyar ile geçirirdim günlerimi.

 

"Hayır olsun yeğenim senin sivri kulaklarını titreten havadis nedir?"

 

Ellerimi önümde bağladım ve saygılı bir şekilde eğildim.

 

"Ben bir kesit gördüm amca. Gemileri saklamanız gerekiyor. Yanacak canlarınız savrulacak külleri denize."

 

Amcam elini kalbine koydu. Ciddi anlamda endişelenmişti. Deniz mavisi gözleri endişeliydi şimdi. Yalan söylemeyeceğimi biliyordu sonuçta şüphelenmezdi.

 

"Sivri kulaklarım uzun zamandır bu kadar kötü bir şey duymamıştı. Eru esirgesin yeğenim. Başka neler gördün."

 

Derin bir nefes aldım ve devam ettim sözlerime.

 

"8 kılıç havadaydı. Yavanna ağlıyordu, Manwe sinirliydi ve suskun Mandos konuşuyordu. Gemilerimiz cayır cayır yanıyordu."

 

Amcam elini çenesine koydu ve düşünmeye başladı. Asasını koltuğun yanına koyarak bana doğru ilerledi.

 

"Gördüğün kılıçlar Feanor ve 7 oğluna ait olmalı. Zaten son zamanlarda Noldor gıptayla bakıyordu gemilerimize. Elmo buraya gel."

 

Küçük amcam üzerinde zırhı ve koyu gri saçları omuzlarına dökülerek buraya adımladı. Önce kralı selamladı. Sonra bana merhametli bir şekilde baktı. Babam her ne kadar beni terk etse ve kardeşlerinin mektuplarını cevapsız bıraksa bile Telerinin kapısı bana her daim açıktı.

 

"Bu güzel günde yeğenimin bakışlarına sis çökerten bu haber iyi olmamalı muhakkak."

 

Olwe başını salladı ve omzunun üzerinden ona baktı.

 

"Gemilerimizin yarısını İncili Dağ'ın arkasındaki gizli koyumuza yerleştir. Ancak bunu sessizlikle yap ki elflerin gözü üstümüze çevrilmesin. Daha çok ihtiyacımız olacak gibi. Ayrıca Finarfin'e haber ver abisini dizginlesin. Onunla ve oğullarıyla sürtüşmek istemem."

 

Amcam başını eğdi ve gözlerini belerterek hızlı adımlarla odadan çıkarken bana teşekkür etti. Mırıldanarak ona karşılık verdim.

 

Kral Finarfin'in eşi üvey kuzenim olduğu için Telerinin bir ayağı Noldorda'ydı. Hoş Glorfinel'in de dahil olduğu altınçiçek hanesinden annemin uzaktan akrabası Vanyar elfi olan İndis sayesinde bu haneye diğerlerine göre daha yakındık. Çünkü İndis Kral Finarfin'in annesiydi.

 

"İçin rahat olsun yeğenim. Şimdi git ve gönlünce gençliğini yaşa. Gerisini biz hallederiz. Geç olmadan haber verdiğin için teşekkür ederim. Varda gücünü keskinleştirsin."

 

Diyen amcam beni düşüncelerimin girdabından çıkardı. Onun tabi böylesi bir gücü olmadığı için tuzu kuruydu. Kaç zaman bu görüler yüzünden uykusuz kaldığımı bilmiyordu. Olacak olanlar genelde belirsiz olduğu için düşünmekten başım ağrıyordu ve özellikle Noldor elflerine hiç güvenemiyordum. Daha doğrusu Kraliyet soyu beni tedirgin ediyordu.

 

"Kanına hizmet etmek her yeğenin, vatanına hizmet etmek ise her elfin görevidir amca. O yüzden teşekkür etmene gerek yok. Ben her zaman sizin yanınızdayım."

 

Dışarı çıktığımda derin bir nefes aldım ve altın çiçeklerle süslü Vanyar elflerinin şehrine geçtim. Burada ağaçların ışığı daha çok belli olurdu ve elflerimiz daha uhreviydi.

 

Eve uğramadan direkt olarak iki sokak ötedeki Glorfindel'in evine uğradım. Beni Glorfindel'in annesi Leydi Glerina karşıladı.

 

"Varda gönlünüzü aydınlatsın Leydim. Acaba Glorfindel evde mi?"

 

Glerina nazik bir baş selamıyla selamladı beni. Kahverengi dalgalı saçları sakin bir şekilde savrulurken eliyle büyük meydanı işaret etti.

 

"Az önce saraydan çıktı ve büyük meydana yardıma gitti."

 

Başımı eğdim ve meydana doğru adımlarken ona teşekkür etmeyi ihmal etmedim.

 

Şimdilik hiçbir sorun yokmuş gibi davranacaktım. Şu sıralar amcam gemileri saklıyor olmalıydı. Uzaktan bana çok benzeyen ellonu görünce el salladım.

 

"Sen hayırdır Oropher. Pek bir telaşlıydın neler oldu anlat bakalım."

 

İkimiz papatya kokuları etrafta uçuşurken çınar ağaçlarının altındaki minderlere kurulduk.

 

"Görü gördüm o yüzden endişelendim biraz. Seninde bilmeye hakkın var tabi. Ne de olsa Orta Dünya'ya gitmek isteyen sensin."

 

Beni dikkatli bir şekilde dinlerken ona gördüklerimi tek tek anlattım. Bazı yerlerde kaşları çatıldı ve en sonunda ciddi bir ifadeyle tuniğini düzeltti.

 

"Kraliçe Earwen ile konuştum. Kral Finwe'nin kendini iyi hissetmediğini ve obsidyen saraya çekildiğini söyledi. Feanor'un tarafı ise anormal bir şekilde sakinmiş. Bugün yaz dönümü olduğu için mutlu olduklarını da haber etti."

 

Alaycı bir şekilde güldüm. Ben de isyan hazırlıkları içinde olsaydım bunu maskelemek için fazladan çaba gösterirdim.

 

"İsyan hazırlığı içindeyse en uygun anı bekliyordur. O yüzden şimdilik hiçbir şey belli etmeyecektir. Akşam olduğunda göreceğiz gerçek yüzünü."

 

Belli bir müddet boyunca havadan sudan konuştuk. Daha doğrusu o beni maceraya ikna etmeye çabaladı.

 

"Yeni yerler,yeni güzellikler,yeni ırklar bizi bekliyor kardeşim. Kim bilir belki orada bir toprak parçasını yönetip kök salarız."

 

Omuz silktim. Bana göre o çok iyimserdi. Belki de orada sadece belamızı bulacak ve sevdiklerimizden ayrılacaktık.

 

"Olabilir tabi ama Elwe'nin buna izin vereceğini zannetmiyorum. Duyduğuma göre Beleriand ormanında ondan habersiz kuş uçmazmış. O yüzden biraz gerçekçi olursan daha iyi olur."

 

Biz böyle tartışadururken bir anda Feanor fenerleri yanmaya başladı. Gözlerimi devirmekten kendimi alamadım. Hangi alçakgönüllü olduğunu söyleyen elf icadına kendi ismini verirdi ki.

 

"Belki de ömür boyu anılmak istiyordur."

 

Bunları söyleyen Glorfindel'in olgunlaşmamış marul gibi kafasına bir tane indirdim.

 

"Biz zaten ölümsüzüz Glorfindel. Ne bileyim Varda'nın gözü gibi bir isim koyarak Valarie'yi onurlandırmak varken bütün kibrini kuşanan şu adamı savunma bana."

 

"Kibrini kuşanan da kimmiş?"

 

Başımızda dikilen Feanor'u görünce hemen ayağa kalkarak onu selamladık. Finwe kadar olmasa da o da büyüktü ama bu büyüklük onun kibrinden bir şey almamıştı.

 

"Selam olsun Noldor'un kralına."

 

Glorfindel hemen yağ çekti tabi ama Feanor'un gri gözleri üzerimdeyken ben istenmeyen ot burnunun dibinde bitermiş diye düşünüp homurdanıyordum.

 

"Varda gecelerinizde umut ışığı olsun size."

 

Bu sözler ağzımdan istemeye istemeye çıkmıştı. Boy boy çocukları vardı ama hâlâ çocuğu hatta torunu yaşındaki benim gibi bir ellonla uğraşıyordu. Aklı sıra egosunu tatmin edip Eru'nun gözünde Valar daha kıymetli ama ben sizi yönetiyorum gibisinden bir şeyler düşündüğüne emindim.

 

"Biz sadece Melkor hakkında konuşuyorduk."

 

Kadim dostumun bunu demesiyle beraber kralın gözünde alevler belirdi. Öyle ki Glorfindel yutkundu ama bana etki etmedi.

 

"O habis yılanın adını anmayın bana. Yine de onun kibirli olduğu yönündeki söylentileriniz doğrudur. Vala Manwe sırf kardeşi diye ona itimat eder ama ben onun gerçek yüzünü biliyorum."

 

Gözlerine bakınca ve hiddetini hissedince bir ürperti geçti tenimden. Bu sabah gördüğüm görüyü zihnim oynatmıştı yeniden.

 

"Ama neyse ki bu akşam öfkeye yer yok evimizde. Yazın gelişiyle beraber atacağız üstümüzden kuru toprakları ve kucak açacağız yemyeşil bahçelere."

 

Normalde Glorfindel samimi olduğu kişilerle böyle kafiyeli konuşmazdı ama karşısındaki bir kral olduğu için saygısından ötürü böyle konuşuyordu.

 

Bense onun gitmesini diliyor ve gemilerin durumunu merak etmekten kendimi alamıyordum. Ya yakalanırlarsa diye içim içimi yiyordu.

 

Gözlerini kısa kısa ve aynı zamanda kasıla kasıla gittiğinde derin bir nefes aldım. Havadan sudan konuşurken geceyi etmiştik bile. Yine de büyük kutlama da korktuğum gibi bir şey olmadı. Valar ve Valarie mutluydu. Noldor'da mutluydu.

"Şu senin felaketler silsilesi oluşmadı Oropher."

 

Düşünceli bir şekilde elimdeki şerbete baktım. Bilmiyorum daha önce çok geçmeden gerçekleşen görülerim olmuştu. Belki de son zamanlarda nedensiz bir şekilde strese girmiştim ve bu görülerime yansımıştı.

 

"Bilmiyorum Glorie. Yine de gerçekleşmemesi şu an için bize bir hayır olarak gözüktü. Umalım ki yanılmış olayım."

 

Yanıma oturan Glorfindel dirseğiyle beni dürtükledi. Astığım yüzümü neşelendirme derdinde olduğu belliydi.

 

"Yine de Noldor'dan korkmana gerek yok. Teleri ve Vanyar senin arkanda dostum. Hem hepsi gelse ne yazar cürmük kadar yer yakarlar."

 

Küçük bir tebessüm belirdi yüzümde. Onun gibi bir arkadaşa sahip olduğum için çok şanslıydım.

 

 

 

Loading...
0%