Yeni Üyelik
9.
Bölüm

✨Açıklanamayan Ve Sihir✨

@silayetimoglu

Günlerim aynı geçiyordu. Vücudumun kendine gelebilmesi için istemediğim halde yemek yiyordum.


Onun dışında hep dalgın bir haldeydim.


Kızlar sağ olsun beni hiç yalnız bırakmıyorlardı. Her gün içlerinden biri yanımda duruyor bana destek oluyordu.


Onlara ne kadar teşekkür etsem azdı doğrusu. Onlar sadece iyi gün değil kötü gün dostuyduda aynı zamanda.


Yine bu günlerden birinde kendimi biraz daha iyi hissediyordum. Yanımda ise Tecna vardı.


Sağ elimle onun kolunu tuttum.


- Bana hâlâ sana olanları anlatmadın.


Gözleri dışarıya daldı ve koyu pembe saçının bir tutamını kulağının arkasına sıkıştırdı.


- Omega Portalı beni fırlattığında gerçekten öleceğimi sandım ama sonra Müdüre Faragonda beni buldu. Beni aradığınız birkaç gün boyunca benimle ilgilendi. Sonra beni ölü gibi gösterecek bir sihir yapacağını söyledi.


Şaşkın bir şekilde yeşil gözlerimi kırpıştırdım. Bize niye böyle bir oyun oynar ki? Onun yüzünden takımı dağıttık ve kahrolduk.


- Nedenini sorduğumda bana yakında öğreneceğimi söyledi. Ama hâlâ öğrenemedim. Kendi cenazeme katıldıktan sonra kütüphanede olan olay oldu ve Müdüre Faragonda beni okula geri gönderdi.


Kafamı salladım.


- Bunu bize niye yaptı?


Bilmiyorum dercesine başını salladı.


İçeriye Layla girdi ve bana endişeli bir şekilde baktı. Kötü bir şey mi vardı? Benim burada durduğum günlerde güçlerini geri kazanabilmek için Andros'a gitmişti.


Daha dün gelmesine rağmen hâlâ olayların etkisini üzerinden atabilmiş değildi.


- Tecna, gelmen lazım.


Tecna, ona doğru döndü ve soru sorar bakışlar attı.


Layla, benim duymamam için dudaklarını oynattı ama ben ne ile ilgili olduğunu anlamıştım.


Başım dönse bile hızlı bir şekilde ayağa kalktım.


- Helia ona bir şey mi oldu? Beni engellemeyin lütfen!


- Bu senin pek hoşuna gitmeyecek ama seni yalanlarla kandırmak istemiyorum. Bugün Helia uyandı ama senden ayrılmak istediğini söyledi.


Yatağa bir çuval gibi yıkıldığımda duvarlar üzerime üzerime gelmeye başlamıştı.


Ama o beni asla terketmez. Hayır! Yalan söylüyorlar.


Bu dediklerimi dışımdan söylemiş olmalıydım ki Layla, yanıma gelerek bileğimi kolonya ile ovuşturmaya başladı.


- Bende ilk başta inanmadım ama onu görünce ikna oldum.


Bana işkence gibi gelen o soruyu sormak için dudaklarımı kıpırdattım.


- Ama neden?


Başını bilmiyorum dercesine salladı.


O sırada Bloom içeri tebessüm ederek girdi.


- Flora ziyaretçilerin var!


Eğer ziyaretçin var deseydi Helia gelmiş sanırdım ama çoğul eki kullandığına göre ailem gelmiş olmalıydı.


- Şu an kendimi pek iyi hissetmiyorum ama gelsinler.


Üçü birden beni yalnız bıraktıktan kısa bir süre sonra kardeşim Miele, koşarak geldi ve bana sarıldı.


- Abla! Seni çok özledim.


Annem ona arkadan sitem ediyordu.


- Dikkatli ol Miele. Ağrısı vardır ablanın.


O sırada annem ve babam da bize katıldığında bir aile sarılması gerçekleştirdik.


Helia'nın dedikleri ile yıkılsam da ailem yanımda olduğu için pekala atlatabilirdim.


- Olayları biliyorsunuz değil mi?


Babam beni kolunun altına almışken kardeşim yatağın üstüne dirseklerini dayamış bana bakıyordu.


Annem saçlarımı okşarken sorumu yanıtladı.


- Biliyoruz çiçeğim. Senin için o kadar endişelendik ki haberi alır almaz buraya geldik.


Babam yaralı olan omzumu sıvazladı.


- Ne var ne yok? Hayatın nasıl gidiyor?


Onları üzmek istemiyordum ama gerçekleri bilmeleri lazımdı.


- Ben aşık oldum ve hayatımı o aşık olduğum adama borçluyum.


Miele, ellerini havaya kaldırdı ve sesini yükseltti.


- Çok havalı!


Annem, elini dudaklarına götürdü ve şu meşhur hemşire hareketini yaptı.


- Sessiz olur musun Miele? Sonra ne oldu?


Derin bir nefes aldım. Onlara her şeyi anlatacaktım.


- Ben aslında onunla kütüphanede tanıştım. Ama günlüğümü okursanız duygularımı daha iyi anlarsınız.


Burada kaldığım günler boyunca sıkıntıdan öldüğüm zamanlarda kendimi günlük yazmaya vermiştim.


- Çekmecenin içindeki çiçekli defter.


Annem, söylediğim yerden günlüğümü aldı ve üçü birlikte okumaya başladı.


Nereleri okuduklarını yüz ifadelerinden anlıyordum. En son kısımlarda ise sadece acı vardı.


- Bizim küçük prensesimiz büyümüşte maceralara atılmaya mı başlamış?


Senin küçük prensesin acılar ile daha bu yaşta imtihan oldu baba.


Demek istedim ama onun yerine başımı salladım.


Annemin elinde mor lavanta vardı. Onu başucuma koydu.


- Abla, derslerinden geri kalma diye sana kitaplar getirdik.


Aslında bu yıl mezun olacaktık ama son birkaç sınavımız kalmıştı ve ben cidden çok geri kalmıştım.


- Teşekkür ederim. Sizi seviyorum.


O sırada Stella, içeri girdi.


- Bölüyorum ama galiba Helia'ya ne olduğunu anladık.


Heyecanlı bir şekilde yatarken oturur bir pozisyona geçtim. Yatakta yatmaktan vücudumun kalıbı arkamda çıkmış olabilirdi.


- Ne olmuş?


Gözümün önüne gelen saçı üfleyerek geriye attırdım. Burada yatarken hızlı bir şekilde saçlarım uzamaya başlamıştı.


- Valtor lanetlemişti ya onu. Çok zor bir sihir yapmış ve onu sonsuz çirkinlik ile lanetlemiş.


Dudaklarım O şeklini alırken ne varmış bunda dercesine baktım ona.


- Ne var ki bunda? Ben bir sorun göremiyorum.


Stella, bana delirmişim gibi baktı.


Ailem ise bana gururla bakıyordu. Teni değil ruhu sevmeyi onlardan öğrenmiştim.


O sırada Stella'nın arkasından Musa'nın başı gözüktü.


- Helia seninle konuşmak istiyor Flora.


Bu dedikleriyle beraber paslanmış olduğunu düşündüğüm kalbim varlığını hissettirircesine atıyordu.


Sağlam olan kolumla babamın koluna girdim diğer yandan annem belimden destek veriyordu.


Uzun bir yürüyüşün ardından benim odamın altındaki odanın kapısından girdik.


Demek ki onca gün boyunca altımdaki odada yatıyormuş.


- Bir şey olursa bize seslenmen yeterli uğur böceğim.


Kıkırdadım ve gözlerimi hiç korkmadan Helia'ya diktim.


Teninin yerini yeşil bir balçık almıştı ve gözleri tamamen kırmızıydı.


Bir an yutkunma gereği duysam bile elini tuttum.


Nereye baktığını pek anlayamamıştım ama.


- Ben geldim.


Tebessüm ettim.


- Lütfen git Flora! Seni kırmak istemiyorum.


Eline daha sıkı sarıldım.


- Niye gideyim?


Derin bir iç çekti.


- Ben çok çok çirkinim.


Başımı iki yana salladım.


- Sence ben seni dış görünüşün için mi sevdim? Sence öyle bir kız mıyım?!


Sesim sonlara doğru iyice yükselmişti. Beni kıran şey ise sırf dış görünüşü için onun yanında olduğumu düşünmesiydi.


Sinirimden hızlı bir şekilde kapıdan çıktım.


- Flora dur!


Babam arkamdan bağırdı ama ben onu dinlemeyerek beni rahatlatacak olan tek yere gittim.


Tam da tahmin ettiğim gibi bulunduğumuz yer Linphea'ydı.


Boyumu aşan ağaçların arasına daldım ve çimlerin üzerinde bağdaş kurdum.


Sakinleşmeye ihtiyacım vardı. Ellerimi yere koydum ve zihnimi boşalttım.


Derin bir şekilde nefes aldım.


- Sonunda geldin doğa perisi.


Ağaçlar, hep bir ağızdan ahenkle benimle iletişime geçtiğinde başardığımı anlamıştım.


Tebessüm ettim.


- Sizinle bunca zamandan sonra iletişime geçmek ne güzel!


Bir yandan derin derin nefesler alıyordum. O anda kırık olan koluma doğru yeşil sarmaşıklar tırmandı.


Kırık kolum iyileşmişti ve artık onu rahat bir şekilde oynatabiliyordum.


- Sizce Helia'yı nasıl iyileştirebilirim?


Doğanın kendi arasında fısıldaştığını duydum.


- Sana tam olarak bir şey dememiz mümkün değil ama zamanı gelince anlayacaksın, Flora.


Çorak olan birkaç yere sihrimle çeşitli çiçekler ekledim.


- Bu cevabınız için teşekkürüm olsun.


O an mutluluk dalgasını hissettim ve Believix'e dönüşmeye başladım.


En sonunda üstümde boyundan tek askılı ve yarım bir üst vardı. Eteğim çiçeklerin taç yapraklarına benziyordu. Her şey pembenin ve yeşilin tonlarındaydı ve bileklerimde bileklik vardı. Kahverengi saçlarımın üzerinde iki tane küçük topuz vardı. Kanatlarım ise yumuşak bir şekilde ve yeşil ve pembe renkleriyle bir uyum içerisinde yükseliyordu. Kanatlarımın iç kısmında yeşil yoncalar ve pembe çiçekler vardı. Pembe botlarım ile dönüşümüm tamamlanmıştı.


Kanatlarımı çırpmaya başladım ve havaya yükseldim.


Ormanların üstünde uçarken rüzgar saçlarımı yalıyordu. Bu sıcak yaz gününde beni harika hissettirmişti.


Yeryüzünden buram buram mutluluk aktığını hissedebiliyordum.


Nihayet bacaklarım havada durmaktan yorulunca kendimi yere bıraktım.


Güneş ile bulutların ahenkli dansı gökyüzünü koyu tonlara boyuyordu.


Doğa ise uykuya çekilirken normal halime döndüm. Hastaneye girerken kızlar, endişe ile bana sarıldı.


Onların sarılmasına karşılık verdim.


- Senin için çok endişelendik nerelerdeydin?


Grubun duygularına tercüman olan kişi Layla olmuştu.


Stella, beni şöyle bir süzdükten sonra kahverengi gözleri benim eskiden kırık olan sol koluma takıldı.


- Kolun iyileşmiş Flora!


Musa, elimi tuttu ve dalmış olduğu düşüncelerden çıktı.


- Kolunun bu kadar hızlı değişmeşinin tek bir sebebi olabilir.


Bloom, onun sözünü tamamladı.


- Sihir!


Başımı evet anlamında salladım. Onlara bakarken yanımıza Profesör Palladium geldi.


- Helia, son bir kez seni görmek istiyor.


Cümlesindeki son kez vurgusunu görmeden önce çok mutluydum.


Zihnimden bununla ilgili binbir düşünce aktı.


Koşarak onun odasına girdim ve kelimenin tam anlamıyla daldım.


- Merhaba Flora.


Elini kaldırmaya çalıştı ama başaramayınca sıkıntılı bir şekilde iç geçirdi.


Bu lanetin nasıl gideceğini anlayana kadar müşahade altında tutuluyordu.


Yanına gittim ve gecikmiş olan bir konuşmayı başlattım.


- Çok saçmaydı, seni lanetlenince bırakacağımı düşünmen. Biliyorsun değil mi?


Yorgun gözlerle bana baktı.


- Biliyorum ve beni affetmeni istiyorum.


Tebessüm ettim.


- Sence cevabım çok açık değil mi? Seni seviyorum niye seni affetmeyeyim?


Kendi sözlerimi duymam ile birlikte ellerim istemsizce ağzıma gitti.


- Ne dedin duyamadım?


Helia, bunu söylerken tebessüm ediyordu.


Aniden gelen bir cesaretle ona yaklaştım ve yüzüne doğru fısıldadım.


- Seni seviyorum.


Gözlerimin parladığına yemin edebilirdim şu an. Yatağın yanına oturduğumda ellerini tuttum.


- Özür dilerim Helia. Sen, burada acı çekerken sana trip atıp kaçtığım için. Sadece sinirlenmiştim.


Başını salladı.


- Herkes sinirlenebilir Flora. Gayet normal bir şey.


Kaşlarımı çattım.


- Ama yine de yanlıştı. Ne olursa olsun seni yalnız bırakmamam gerekirdi.


Omuz silkti.


- Ama söz veriyorum. Seni bundan sonra hiç yalnız bırakmayacağım. Öyle ki benden bıkacaksın.


Elini yanağıma koydu.


- Ben senden asla bıkmam ki Flora.


Yüzlerimizin arasındaki mesafe uzun zaman sonra tekrar kapanırken heyecanlı bir şekilde nefesimi tuttum.


Onu incitmeden öpmeye çalışıyordum ama belime giden elleri daha fazlasını ister gibiydi.


Bir anda ayrıldığımda ikimizin etrafında benim gücüm dolaşmaya başlamıştı.


İşte o an doğanın bana ne demek istediğini anladım.


Cevabı kendi kalbinin içinde bulacaksın demişti. Lanet ise gerçek bir itiraf ve samimi bir aşk ile bozulmuştu.


Ben bunları düşünürken yeşil ve beyaz bir ışık hüzmesi Helia'nın etrafını sardı.


Gözlerimi oluşan ışıkla kıstım ve ellerini daha sıkı tuttum.


Elindeki o çamurumsu tabaka gittiğinde onun eski haline döndüğünü görebiliyordum.


Işık, ise ayaklarından başlayarak söndü ve geriye parlayan bir Helia bıraktı.


Ama bir eksik vardı çünkü o, çırılçıplaktı.


Yanaklarım utançla kızardığında gözlerimi yumdum ve ayağa kalktım.


Gözlerim her ne kadar ona bakmamı istese bile direndim.


- Şey ben çıkayım. Giyinince gelirim.


Ona arkamı döndüğünde kapıdan çıktım.


Kapıyı kapatırken ise kendi kendine dediği şeyleri duydum.


- Utanmasını bile özlemişim.


Kıkırdadım ve beni seven kişilerin yanına gittim.


- Millet Helia iyileşti!


Stella tiz sesiyle çığlık attı.


- Aman Allah'ım Flora! Bu kutlanmalı.


Tecna ise ondan daha sakin bir tepki verdi.


- Belki eski zamanlardaki gibi bir pijama partisi de yapmalıyız.


Musa bu fikre gülümsedi.


- Çok güzel bir fikir bu Tecna.


Layla çantasını düzeltiyordu.


- Ne de olsa tekrar Alfea'ya gideceğiz. Müdüre Faragonda izin verdi.


O sırada bizi uzaktan izleyen Khai'ye takıldı gözlerim. Benim mutluluğumla beraber mutlu olmuştu ancak Alfea lafını duyunca gerildi.


- Ben hemen geliyorum kızlar.


Başları ile beni onayladılar.


Khai'nin yanına gittim ve elimi omzuna koydum. Mor gözleri ile bana baktı.


- Niye bu kadar durgunsun?


Gözlerini yere indirdi.


- Aslında bir peri olduğuma ikna edebildim kendimi ama size yük olmuyorum değil mi?


Anlayışla tebessüm ettim.


- Öyle denir mi hiç? Tabikide olmuyorsun. Hatta bizim takımda bir kişilik daha yer var.


- Ya diğerleri beni sevmez ve dışlarlarsa.


Ellerini tuttum.


- Biliyor musun? Durumu seninkine benzer bir kişi daha var ve bizim aramıza katılalı çok olmadı.


Meraklı bir şekilde bana baktı.


- Yaaa kimmiş o?


Bunu sorarken tek kaşını kaldırmıştı.


- Layla. O da senin gibi endişeleniyordu ama sonradan ayrılmaz bir altılı olduk.


İlgiyle bana bakmaya devam etti. Daha sonra bana sarıldı.


- Aslında okulun Müdüresi bana bir mektup yollamış. Bir davet mektubu.


Bizim kızlar, ben hastanede yatarken her şeyi konuşmuş olmalıydılar.


- Ne güzel!


Ondan ayrıldığımda durgunluğunu üzerinden atmıştı ve gülümsüyordu.


Onu ellerimle bizim kızların yanına yönlendirdim.


- Kızlar, takımımıza girecek olan yeni üyeyi getirdim size!


Khai, çekingen bir şekilde sağ eliyle sol dirseğini ovuşturuyordu.


Onun ilk yanına gelen Bloom oldu ve ona sarıldı.


Ben ise arkamı duvara yaslamış onları izliyordum.


- Aramıza hoşgeldin Khai!


Ardından Bloom'u Layla, Stella, Musa ve Tecna izledi.


Grupça otururken Stella partinin temasını belirlemeye çalışıyordu.


Tecna ise Timmy ile görüntülü konuşuyordu.


Layla bir yerde oturmuş ve düşüncelere dalmıştı.


Musa, Riven ile tatlı tatlı atışıyordu. Daha doğrusu Musa gülerek bir şeyler anlatıyordu ve Riven elini çenesine yaslamış onu dinliyordu.


Bloom ise Khai ile perilik hakkında konuşuyordu.


Ben ise Helia'nın hazırlanmasına yardımcı olmuştum ve birazdan buradan çıkacaktık.


Bir anda belime sarılan eller ile neye uğradığımı şaşırdım. Helia, arkamdan oldukça sessiz bir şekilde gelip bana sarılmıştı.


Başını omzuma gömdüğünde fısıldıyordu.


- Kokunuda çok özlemişim.


Elimle başını yanağıma yasladım ve diğer elimle belimde olan ellerini tuttum.


Huzurun bir kokusu olabilir miydi? Olurdu ve ona bir ad vermem gerekirse o ad Helia olurdu.


Ailem, yanımıza geldiğinde Helia pozisyonunu değiştirdi ve aramızdaki tensel teması kesti.


Ama varlığı bile yetiyordu benim mutlu olmama. Annem, babam ve kardeşime mutlulukla sarıldım.


Babam geldi ve elini Helia'nın omzuna koydu.


- Kızımın kalbini çalan hırsız sensin haa!


Bir an evet benim diyeceğini sandım.


- Amcacığım, ben onun değil asıl o benim kalbimi çaldı.


Bunu demesiyle birlikte yanaklarım kızardı.


O sırada yanımıza Miele geldi ve şaşkın bakışlarla Helia'ya baktı.


- Sen çok yakışıklısın. Keşke ablamın değil benim sevgilim olsan.


Kıkırdamadan edemedim. Ardından Helia, Miele'yi kucağına aldı ve etrafında döndürmeye başladı.


İkisi birlikte mutlulukla gülümserken Helia'nın eline bir çocuğun ne kadar yakıştığını farkettim.


Ona baba olmak ne kadar yakışırdı! Acaba ikimizin çocuğu olsa kime benzerdi? Bir an Helia'nın minyatür halini düşündüm ve gülmeden edemedim.


Çünkü aklımdaki görüntü çok tatlıydı. Çantamdan telefonumu çıkardım ve ikisinin fotoğrafını çektim.


Bu an kesinlikle bende anı olarak kalmalı hatta kalbime kazınmalıydı.


Onlara bakarken annem ile babamın arkama geldiğini farketmedim. İkisi kollarını omzuma koyduklarında gülümsedim.


- Ne kadar çabuk büyüyorlar!


Anneme hak vermeden edemedim.


Loading...
0%