@silayetimoglu
|
Elimi düşünür gibi başıma götürdüm. - Bence sen ne olur ne olmaz diye her iki türlü yap. Ben ise o arada ateş külü bulayım. Amore, başını tamam anlamında salladı ve hüzünden sağlayabilmek için muhtemelen kötü anılarını düşündü. Ben olsam öyle yapardım. Önüme döndüm ve ellerimi yumruk yaptım. Aslında gidip herhangi bir ateş perisini çağırabilirdim. Ama kendi başıma bir şeyler başarmak istediğim için odaklanmaya çalıştım. Ateş perilerinde tetikleyici duygu olarak öfke olurdu. Herhangi bir dış etken olmadan öfkelenemeyeceğim için kendime pek güvenemiyordum. Aslında öfke diğer perilerde güçlerin daha etkili ve yırtıcı olmasına sebep olurdu. Eğer öfke kontrol edilemezse çok büyük yıkımlar gerçekleşebilirdi. Ateş temelli perilerde ise bu iş tamamen kendini öfkeye bırakmaktan geçiyordu. Doğa temelli perilerde ise tetikleyici duygu uyum ve sakinlikti. O yüzden gözlerimi hareket ettirerek dahi toprakla ilgili herhangi bir şey yapabilirdim. Öfkelendiğim anlarımı düşünmeye başladım. Helia'nın az kalsın ölmesi mesela. Ben daha ona dokunmaya kıyamazken bunu yapmaları. Onun acı çekmesi, o güzel ruhlu çocuğun ölürken bile beni düşünmesi. Bence benim bunları düşünmem öfkeden çok hüznü çağırır gibiydi. Ufaktan kanımda kaynayan ateşi hissettiğimde başka bir şeyler düşünmeye başladım. Ailemin, hayatımla ilgili onca yıl bana yalan söylemesi. Bunları bile bile nasıl yüzüme güldüler? Vücudumun ısındığını hissediyordum. Ardından o ısıyı ellerime yönlendirdim. Gözlerimi açtığımda bir şey görememekten korkuyordum. Ya başaramadıysam. Tereddütlü bir şekilde ellerime baktığımda az olsa bile ateş vardı. Ama bir sorun vardı. Malzemeler arasında ateş demiyordu, ateş külü diyordu. O yüzden bu ateşi söndürmem lazım. Derin bir şekilde nefes aldım ve ellerimi öne uzattım. Eğer panik yapıp ellerimi değdirirsem Stella'nın yaptığı gibi laboratuvarı patlatabilirdim. Şimdi ise öfkenin yerini sakinlik almalıydı. Helia'nın sesini aklıma getirdim. - Sen yapabilirsin Flora. Sana güveniyorum. Arkamda bana inanan birisinin olması kadar güzel bir his yoktu. Yüzüme istemsiz bir tebessüm yerleşti. Ellerimdeki sıcaklık ise yavaş bir şekilde sönüyordu. Ellerimi yere doğru uzattım ve küçük bir parça ateşi yapraktan oluşan bir küre içerisine aldım. - Amore bana yardım edip bu ateşin küreye zarar vermesini engeller misin? Küçük bedeni yanıma geldiğinde küreyi ona doğru uzattım. Yeşil saydam küre benim ellerinden onun minik ellerine geçtiğinde kanımda bulunan ateşi geri çekmeye başlamıştım. İşe yarıyordu. İyi şeyleri düşündükçe ateşin varlığı benliğimden siliniyordu. Nihayet işim bittiğinde ayağa kalkıp gerindim. Her tarafım uyuşmuştu. Amore ise bir elinde gözyaşı ile dolu iki tüpü diğer elinde ise küreyi getiriyordu. Küreyi elinden aldım. - Teşekkür ederim Amore. Ellerini kıtlatırken tebessüm etti. - Bir şey değil. Başka bir şey lazım değilse ben gidiyorum. Başımı tamam anlamında salladım. Kürenin içindeki ateş cızırtılar çıkararak yanmaya devam ediyordu. Bir yandan küreyi oluşturup diğer yandan ateş elde etmek zor işti. Kendimi yorgunluktan bayılacak gibi hissediyordum ama Bloom için dayanmalıydım. Küreyi iki elimin arasına aldım ve gözlerimi kapattım. Sağ elim ile ateşi yok edip sol elimle küreyi güçlendirmek ve kül elde etmek istiyordum. İşte bunlara odaklanmaya çalışırken yüzümden boncuk boncuk terler akıyordu. Aynı anda iki gücü kontrol edebilmek çok zor bir işti bir anda küre yok olup ateş külleri kum taneleri gibi yere düştü. Doğayı hissetmeye çalıştığımda ses seda yoktu. Muhtemelen yorgun olduğum için böyledir diye düşündüm. Sonra elime boş bir tüp aldım ve külleri içine boşalttım. Ateşle bütün olduğum zaman her şeyi yapabilirmiş gibi hissetmiştim nedensiz bir şekilde. Daha büyük bir kap alıp malzemeleri içine atmaya başladım. İlk önce hüzünden olan pixie gözyaşını döktüm ardından külü. Dolaptan bir bardak su aldım ve onu karışıma ekledim. Bir sorunum vardı lavanta yaprağı gerekiyordu ve onu ilk yapacağıma ateşe o kadar odaklanmıştım ki enerjim tükenmişti ve kara kara düşünüyordum. Bir koşu üç katı çıktım ve odamdan lavanta yaprağı aldım. Koşarken revirin yanından geçtiğim için diğerleri beni gördü. - İyi misin Flora? Layla, bana seslendiğinde arkamı döndüm ve ikna edebilmek için bağırdım. - İyiyim ben! Külliyen yalandı. Bir gün boyunca uyusam bu bile yetmeyecekmiş gibi hissediyordum. En alt kata indiğimde karışıma lavanta yapraklarını ekledim ve tahta bir kaşık yardımıyla iyice bulamaç haline getirdim. Cılız bir ışık yaymaya başladığında başardığımı biliyordum. Süzgeç ile suyu çıkardım ve temiz bir tüpe koydum. Laboratuvarın kapısını kapatarak revire gittim. Nefes nefese kalmış bir şekilde tüpü Musa'ya verdim. Sıralardan birine çöktüğümde ise diğer öğretmenlerin Bloom'un başına toplandığını gördüm. Yüzümdeki terleri silerken Profesör Palladium yanıma geldi ve elini omzuma koydu. Anlayışlı bir şekilde tebessüm ediyordu. - Ateşözü iksirini herkes yapamaz Flora. O yüzden bu yaptığını göz önünde bulunduracağım ve ilk dönem için iksir derslerine girmene gerek kalmayacak. Tebessüm etmeye çalıştım ama yorgunluktan onu bile yapamıyordum. Stella'ya seslendim. - Bize yarın iksir dersi var mı? Cebinden bir kağıt çıkardı ve uzun uzun göz gezdirdi. O sırada dua etmekle meşguldüm. - Hayır yok! İşte şimdi yanmıştım. Hızlı bir şekilde odama koştum ve kağıt ve kalem alıp not yazdım. - Senin yanından ayrılmak zorunda kaldığım için üzgünüm ateşböceğim ama bu kelimeleri bile zar zor yazıyorum. Bloom'un çizim masasının üzerine koydum ve üstümü hayal meyal bir şekilde değiştirerek kendimi yatağa attım. Hiç şansımın olmadığını daha günün başlamasından anlamıştım. Kalkma saatine yakın yattığımda gözlerimi bir kapadım ve sonra tekrar açtım. Sabah olmuştu bile. Bloom ise yanıma gelmiş oldukça enerjik bir şekilde beni dürtüklüyordu. - Hadi kalk Flora sabah oldu. Homurdanarak arkamı döndüm ve başımı yastık ile yatağımın arasına sıkıştırdım. - Bu iş böyle olmayacak. Elini çok hafif ısıttı ve kalçama yakın bir yerde gezdirmeye başladı. Arkamdaki sıcaklığı hissetmem ile birlikte olduğum yerde zıplamam bir oldu. - En sevdiğin kıyafetini yırtıcı bitkime yedireceğim Bloom! Yataktan kalktım ve dolabımı açarak hızlı olmaya çalışarak formalarımı giydim. O sırada Bloom kıkırdıyordu. Tehditimi asla gerçekleştirmeyeceğimi biliyordu tabi. Saçlarımı tararken ona döndüm. - Tabi sen dün uyuyan güzel misali uyudun o yüzden enerjiksin. Diğerlerine ise Bayan Faragonda izin verdi. Makyaj yaparken konuşmaya başladı. - Sahi sen niye benimle birliktesin? Saçlarımı taramayı bitirince tarağı çekmeceye koydum. - Çünkü beni dün Bayan Faragonda çağırdığında dünkü derslerin hiçbirine giremedim. Bu telafi gibi bir şeymiş. Elini omzuma koydu. - Benim için o kadar şey yapmışsın Flora. İstersen Müdüre ile konuşup senin için izin alabilirim. Tebessüm ettim kitaplarımı dolabımdan çıkartırken. - Başımızda hala tam olarak çözümlenmemiş bir sorun varken tembellik yapmak bana göre değil. Hem ben uykumu aldım. Her şey doğruydu ama son cümlem hariç iki saat yatmak ile uykusunu kimse alamazdı. Bugün derse girecek olmamın sebebi muhtemelen Bayan Faragonda'nın iksiri benim yaptığımı bilmemesiydi. Kızlar beni ikna etmeye çalışmıştı bu konuda. Gel söyleyelim diye ama ben Bloom'a verdiğim cevabın bir benzeri ile bunu yapmayı reddetmiştim. Alçakgönüllülüğümün ceremesini ise şimdi çekiyordum. Nihayet hazırlandığımda adımlarımı Bloom'a uydurmaya çalışarak yemekhaneye indim. Sıraya geçtiğimizde Bloom'u dürtükledim. - Sıra bana gelene kadar gözlerimi senin omzunda dinlendirsem olur mu? Ama sıra gelince haber ver aç bir şekilde derse girmek istemiyorum. Başını tamam anlamında salladı. Onay vermesiyle birlikte kafamı onun omzuna koydum. Bir süre sonra diğer tüm sesler kesildi ve sadece ağrıyan gözlerime anlık bir rahatlama geldi. - Flora hadi uyan! Sıra sana geldi. Duyduğum ses ile birlikte başımı kaldırdım ve kısık gözlerle etrafa baktıktan sonra nerede olduğumu idrak edebildim. Kendime gelebilmek için gözlerimi ovuşturdum ve biraz öksürdüm. - Teşekkür ederim Bloom. Metal tabldotu elime aldıktan sonra pekmez, süt gibi kahvaltılıkları koymaya başladım. O sırada Bloom, yer tutmuş bana el sallıyordu. Tebessüm ederek ona doğru yürümeye başladım. Tabldotta sıvı şeyler olmadığı için rahat bir şekilde uzun masanın yanına gittim. - Tünaydın uykucu! Khai'nin sesini duyduğumda ağır bir şekilde başımı ona doğru çevirdim. Bugün fazlasıyla enerjik ve pozitifti. Normalde benimle dalga geçmesine gülerdim ama hâlâ tam olarak uykumu alamadığım için ona kızgın bir bakış attım. Yemeğe başlamadan önce dağılmış olan saçlarımı elimle düzelttim. O her gün olan boşluk hissine kapılıp önümdeki yemeklere dalmışken bir anons duyuldu. - Derslerin başlamasına son beş dakika! Homurdanarak ne kadar hızlı olabileceksem o kadar hızlı olmaya çalışarak kahvaltımı etmeye başladım. - Ben doymadım kızlar ya! Khai, bunu söylediğinde Bloom mavi gözlerini ona dikti. - Bir peri her zaman formda olmalıdır. Khai tek kaşını kaldırarak Bloom'a baktı. - Zayıf olmayan peri olamaz mı? Bloom, Khai'nin bunu demesi ile birlikte gözlerini yemeğine odakladı. Daha sonra herkes sessiz bir şekilde yemek yemeye başladı. Duyulan sesler ise çatal ve kaşık seslerinden ibaretti. Nihayet zil çaldığında herkes ayağa kalktı ve yavaş bir şekilde sınıflara dağılmaya başladık. - Khai! Güle güle. Khai'ye el sallarken aklına bir şey gelmiş gibi bana sesini duyurmaya çalıştı. - Flora! Bayan Faragonda beni birinci sınıf olduğum için başka bir odaya yerleştirdi. Elimi ağzıma götürdüm. Açıkçası buna biraz şaşırmıştım. - Ama yine de sık sık görüşeceğiz değil mi? Bana başını salladı ve koridorun aksi yönünde koşmaya başladı. Dolapların yanına vardığımızda cebimden elimi yumruk yaptım ve sihirli sözcükleri söyledim. - Ankey flored! Elimi açtığımda üstünde bir yaprak bulunan bir anahtar belirdi. Bu, okulun aldığı bir tür güvenlik önlemiydi. Hırsızlık olayları olmasın diye herkese teknik büyü yoluyla bir anahtar verilmişti. Anahtar ile dolabı açtım ve lazım olan kitapları sol kolumun üstüne koydum. Daha sonra aynı sözcükleri söyleyerek anahtarı geri gönderdim. Bloom, işini hallettikten sonra ikimiz beraber sınıfa girdik ve ilk iki sıraya oturduk. Çok geçmeden sınıfa Profesör Wizgiz girdi. Kısa boylu olduğu için masaya zıpladı ve oradan ders anlatmaya başladı. - Başkalaşım önemli bir derstir hanımlar! Bu sayede düşmanınızdan saklanabilir ve onu doğru bir şekilde yenebilirsiniz. Daha sonra önündeki bir kitabı açtı ve bir sayfa aradı. Nihayet o sayfayı bulmuş olacak ki yüzünde bir tebessüm oluştu. - Mesela bir cadı var ve bu cadı kartala dönüşüyor. Ama çok keskin bakışlı ve her deliğe giriyor. Ne yaparsınız? Elimi çeneme koyup düşünmeye başladım. Fare olup toprağa girsem desem olmazdı çünkü her deliğe girebildiğini söylemişti. - Etrafta bir su kaynağı varsa su ile ilgili bir hayvana dönüşüp kaçarım Profesör Wizgiz. Masadan indi ve yanıma yaklaştı. Ona üstten bakmak cidden komikti. - Herzamanki gibi doğru bildin Flora! O sırada çekemeyen bakışları üzerinde hissediyordum. Tebessüm ettim. - Abartmayın Profesör. Sadece ayrıntılı bir şekilde düşünme ile her sorunun cevabı vardır. Daha sonra masaya geri zıplayıp ders anlatmaya devam etti. Önemli gördüğüm yerleri defterime not aldım ve kitabımdaki bazı yerlerin altını çizdim. Nihayet zil çaldığında gerindim. Kendimi şu an daha rahat hissediyordum. Bloom'un koluna girdim ve bahçeye çıktık. - Ders bana çok sıkıcı geldi Flora. Bloom'un böyle düşünmesi gayet normaldi. O, yaşayarak öğrenmek isterdi. - İyi yönünden bak ateşböceğim. Hayatımızda kullanabileceğimiz önemli bilgiler ediniyoruz. Derin bir nefes aldıktan sonra tebessüm etti ve bana döndü. - Bundan sonraki ders kime? Zihnimde ders programını canlandırdım. - Teknik büyü, Profesör Avalon'a. Aynı şeyi düşünmüşçesine birbirimize baktık ve kahkaha atmaya başladık. Ormana bakan bir banka otururken kolumu omzuna attım. - Yardım edebileceğim bir derdin falan var mı? Mavi gözlerini gökyüzüne dikti ve düşünmeye başladı. - Şu anlık her şey dört dörtlük Flora teşekkür ederim. Uzun bir süre aramızda sessizlik oluştuktan sonra Bloom, bunu bozmaya karar verdi. - Bu gezegen için fazla iyisin Flora. Düşüncelerimden ani bir şekilde bu sözlerle çıktığımda anlamaz gözlerle Bloom'a baktım. - Nasıl yani? Gelip geçenlere bakarak konuşmaya başladı. - Onca şey yaşadın ama buna rağmen hâlâ bizim dertlerimiz ile ilgileniyorsun. Ellerimi kucağımda kavuşturdum ve tebessüm ettim. - Sizi kendi dertlerimle boğmak istemiyorum sadece. Aniden bana sarılınca neye uğradığımı şaşırdım. - İçine atmak iyi bir şey değil biliyorsun değil mi? Evet anlamında başımı salladım. Zil çaldığında kollarımı ondan ayırdım ve beraber sınıfa gittik. Eski yerlerimize oturduğumuzda ona doğru döndüm. - Sana bir şey söylemem lazım Bloom. Kitaplarını sıranın üzerine koyduktan sonra bana döndü. - Tabi bekliyorum. Derin bir nefes aldım. - Dün akşam ben Valtor ile savaşırken sen gelmeden önce bir şeyler konuştuk. Seninle ilgiliydi. Tek kaşını kaldırdı ve meraklı bir şekilde bana bakmaya başladı. - Senin Sky'ı haketmediğini söyledi. Başını salladı. - Evet duydum. Ellerimi birbirine kenetledim. - Sence senin Sky ile olan ilişki ile bu kadar fazla ilgilenmesi seni şüphelendirmiyor mu? Bir süre düşündü ve tebessüm etti. - Bizimle ilgili bir şeyler planlıyor olabilir Flora. O yüzden Sky'ı uyarmam lazım. Başımı tamam anlamında salladım ve önüme döndüm. Zaten bir iki dakika sonra Profesör Avalon sınıfa girmişti. Bizi selamladıktan sonra sandalyeye oturdu. - Hanımlar! Bugün sizinle birlikte yeni bir büyü üzerinde çalışacağız. Gözlerimi dikip ağzından çıkacak olan kelimelere odaklandım. - Hzarius bohlantum sip! Bu büyü ile birlikte karşınızdaki birinin yalan söyleyip söylemediğini anlayabilirsiniz. Dediklerini harfiyen not aldım. Perilik hislerim bu büyünün işime yarayacağını söylüyordu. - Şimdi test edelim. Kim gönüllü olmak ister? Kimseden ses seda çıkmayınca Profesör Avalon önüne döndü ve sınıfa göz gezdirmeye başladı. Şansıma bugün en öne oturmuştum. Beni görmesin diye oturduğum yerde küçülmeye çalıştım. Ancak bakışlarımız kesiştiğinde uzun bir süre boyunca bende oyalandı ve tebessüm etti. Şimdi hapı yutmuştum! - Flora seni seçtim. Şaşırmış bir yüz ifadesiyle arkama baktım ve kendimi işaret ettim. - Beni mi? Başını evet anlamında salladı. - Senden başka Flora yoksa sınıfta, seni. El mahkum ayağa kalktım ve yanına gittim. Rahatsız bir şekilde kıpırdandım. O sırada Bloom, bana bakışlarıyla moral vermeye çalışıyordu ama pek işe yaradığı söylenemezdi. - Şimdi ben sana büyüyü yapacağım ve eğer doğru söylersen sarı bir ışık yayılacak ama doğru söylemezsen kırmızı bir ışık yayılacak. Anlaştık mı? Başımı evet anlamında sallarken zor bir şey sormaması için dua ediyordum. Gözlerimin içine baktı. - Hzarius bohlantum sip! Flora, sen ne perisisin? Bir müddet düşündüm ve doğa mı yoksa dört element falan mı desem bilemedim. - Doğa perisiyim Profesör Avalon. O an gözlerimi kısma ihtiyacı ile doldum ve etrafımdan sarı bir ışık yayıldı. Bu doğru söylediğimin işaretiydi. Sınıftaki öğrencilerden ise etkilenmiş gibi sesler çıkıyordu. - Yerine oturabilirsin Flora. Tebessüm ettim ve saate baktım. Okulun bitmesine daha bir ders daha vardı. Dün akşam ateşözü iksiri yapmıştım ve dört elementten ateş ve toprağı kullanabiliyordum şu anlık. Ancak dört elementi kullanabiliyorsam neden büyüde sarı ışık belirdi. Aklımdan binbir türlü ihtimal geçiyordu. Ya profesör Avalon'un kafası karışmıştı ya da Müdüre Faragonda benden bir şeyler saklıyordu |
0% |