@silayetimoglu
|
En sonunda Solaria'ya geldiğimizde elimi gözüme siper etmek zorunda kalmıştım çünkü her yer normalden daha fazla parlak ve sıcaktı. - O Sky'ı ele geçirdiğimde var ya annesinden emdiği sütü burnundan getireceğim ve onun mısır püskülü gibi saçlarını yolup onun eline vermezsem bana da Stella demesinler. Stella hepimizi arkada bırakarak koşa koşa saraya gittiğinde etraftaki insanlara yardım edebildiğim kadar etmeye çalıştım ama burada tam bir katliam yaşanmıştı. Birçok insan körlüklerinin yansıması olarak oluşan bembeyaz gözlerle yardım çığlıkları atıyor etrafta yakınlarını arıyorlardı. Bana çarpan yaşlı bir amcayı kolundan tuttum ve merakla ona eğildim. - Burada neler oldu böyle? Olduğu yerde titriyordu ve kör olmayan nadir kişilerdendi. - Zalim prens zorla saraya girdi ve güneşlerle oynayarak evimizin dengesini bozdu. Olanlar şimdi daha net anlaşılabiliyordu. Demek ki Sky gözünü yükseklere dikmişti ya da bizi oyalıyordu. Güven vermek istercesine ona tebessüm ettim. - Sakin olun biz elimizden geleni yapacağız. Tecna'nın kolunu tuttuğumda aklımda çoktan bir plan şekillenmişti. - Ben büyük bir kalkan yapacağım sen de elinden geldiğince Stella'ya yardım edersin ama dikkat et kendine. Turkuaz gözleri kararlı bir şekilde bana bakarken kaşları çatılmıştı. Sky'ı görse onu bakışlarıyla delik deşik edebilirdi. Layla ona dememe gerek kalmadan alev almaya başlamış insanlara yardım elini uzatıyordu. Burası o kadar parlak ve sıcaktı ki insanlar yanıp kömürleşiyor şanslı olanlar ise tamamen kör oluyordu. Bir elimle burnumu tıkayarak koku almamaya çabaladım yoksa odaklanamazdım. Sadece hayal ettim. Büyük bir toprak parçası sanki üstünden ve altından sıkıştırılmış gibi gökyüzünü sarıyordu. Gözlerimi açtığımda ise bu birkaç damla gözyaşıma mâl olmuştu ama başarmıştım. İnsanlar şaşkın bakışlarla oluşturduğum kalkana bakıyor ve benden zarar gelmeyeceğine inanıp tek bir çatı altında toplanıyorlardı. Ellerimi ağzıma dayadım ve bağırmaya başladım. - Hey millet buraya gelin! Sesimi duyan ve henüz başlarına bir şey gelmeyenler koşarak geldi ama ölenler için yapabileceğim bir şey yoktu. Kör olan insanların koluna girerek onları da güvenli alana topladım. Gelenleri sakinleştirdikten sonra ellerimi belime koyup volta atmaya başladım. Burada oturarak pek bir yardımım dokunmazdı ve daha birçok insan yardım bekliyor olabilirdi. Etrafıma bakındım bu hengamede Helia'yı gözden kaçırmıştım ama daha sonra bir teyzenin koluna girmiş bir şekilde onu görünce içim rahatladı. Koşarak onun yanına gittim yüz ifadesi beni görünce rahatlamış gibiydi. Bir yandan sesli bir şekilde söyleniyor diğer yandan boyumun elverdiğince ellerimle ona siper oluyordum. - Burada her ne oluyorsa umarım Stella en kısa zamanda onu çözer. Güneş bugün çıldırmış olmalı. Sonunda teyzeyi güvenli alana getirdiğimiz de Helia benimle konuşmak istermiş gibi duruyordu ama şu an konuşulacak zaman değildi. - Bu durumda sizlik bir şey yok gibi duruyor ama ölüler konusunda Layla'ya yardım edebilirsin. Ben de o sırada başkaları var mı yok mu diye etrafı kolaçan ederim. Başını tamam anlamında salladı ve hızlı bir şekilde yanağımdan öptü. Daha sonra peşpeşe taklalar atarak Layla'nın yanına gitti yoksa kömür olması kaçınılmazdı. Elleri ve ayakları yere değer gibi oluyor ama çevik bir hareketle kendini döndürüveriyordu. Normalde olsa oturup izlerdim ama bunun ne yeri ne zamanıydı. Elimle alnını silip dönüşmek için odaklandım. Kalkanı yaparken fazla güç kaybetmiştim ve bu şartlar beni zorluyordu. Derin bir nefes aldığımda etrafımdan siyah dumanlar yükseliyordu. Sonunda tanıdık hissi hissettiğimde içimdeki güç ışık olarak kendisini bana yansıttı ve göz açıp kapayıncaya kadar dönüşmüştüm. Eğer tüm kızlar olsaydı peri tozu ile burayı hallederdik ama tek başına bu çok zordu o yüzden oyalanmadan kendimi gökyüzüne doğru savurdum. Normalde uçmak bana kendimi iyi hissettirirdi çoğu peri de olduğu gibi ancak şimdi yeryüzüne baktığımda sadece acı görüyordum. Bu durum içimdeki öfkenin açığa çıkmaya çalışmasına neden oluyordu. Sakin olmalıydım yoksa işler daha da karışırdı. İki tane küçük çocuk şimdi harabe olan bir evin içinde korkuyla saklanıyordu. Hızlı bir şekilde oraya indim. Ellerimle tahtaları kaldırarak onlara yaklaştığımda bir yandan onlara tebessüm ettim ki korkuları dinsin. - Merak etmeyin sizi buradan çıkaracağım. Tereddütlü bir şekilde bana bakıyorlardı. Kim bilir bu gözler neler görmüştü ve yaşamıştı. Elimi onlara doğru uzattığımda nihayet açabildiğim açıklıktan geçebilmişlerdi. Hızlı bir şekilde onları kucağıma aldım ve güvenli alana doğru uçmaya başladık. Heyecanlı bir şekilde nefeslerini tuttuklarını hissedebiliyordum. En sonunda onları ait oldukları kişilere bıraktıktan sonra her şey biraz daha kontrol altında gibiydi. Stella'nın yanına gitmeye karar verdim. Her ne kadar peri formunda olduğum için büyük ölçüde korunsam da sıcaklık etrafı buğulu görmemi sağlıyordu. Ortalıkta hiçbir insan gözükmüyordu. Sadece heykel gibi kalan kişiler vardı. Tavandan yapış yapış akan şeylere merakla baktıktan sonra hazine odasında bulunan mücevherlerden geldiğini anladım. Bir anda çok uzak olmayan bir yerde Stella'nın tanıdık enerjisini hissettim. Aniden geriye dönüp onu bulmak için elimden geleni yaptım. Sarayın merkezindeki odaya vardığımda gördüğüm manzara karşısında cidden şoke olmuştum. Stella iki büyük güneşin önünde oturmuş ağlıyordu. Ona yaklaşmak istiyordum ama sıcaklık ve ışık bunu engelliyordu. Bir sütunun arkasına geçtim ve Stella'ya seslendim. - Stella buraya gel! Ne oldu anlat bana. Benim sesimi duymasıyla ağlaması daha da şiddetlendi ve bana doğru sarsak adımlarla koşmaya başladı. Her zaman bakımlı olan saçları şimdi duyguları gibi darmadağındı. Omzuma gözyaşları dökülürken onu en güvenli olabilecek bir yere götürdüm. Normalde o iki güneşin yanında bir de ay olması gerekiyordu ama yoktu. Onu kendimden ayırdım ve gözyaşlarını sildim. - Şimdi Stella burada neler oluyor? Evin neden yanıyor? Başını salladı ve yanıma oturup derin bir nefes aldı. - Sky Solaria'nın Ay'ını yok etmiş Flora. Bu yüzden denge bozulmuş ve acele etmezsek buradaki durum diğer gezegenlere de yansıyabilir. Elimi çeneme götürdüm ve düşünmeye başladım. Ay'ı geri getirmenin bir yolu olmalıydı yoksa bu hepimiz için bir felaket olurdu. - Peki onu geri getirmenin bir yolu var mı? Başını evet anlamında salladı ve bunu yapar yapmaz ayağa kalktım. Ne diye duruyorduk? - Ay'ı geri getiremem ama yenisini yaratabilirim ancak yıllarca sadece güneş gücümü kullandığım için diğer yarıma çok yabancılaştım. Çünkü o yanım daha sakin, dingin ve savunmasız bu bana çocukluğumu hatırlatıyor. İşte şimdi olanları ve olacakları tahmin edebiliyordum. Stella kendisiyle barışamıyordu. Yıllarca bize hep o parlak halini yansıtmıştı ama onunda içinde hep kırılgan bir yan vardı her insanda olduğu gibi. Ellerimi omzuna koydum ve kehribar gözlerinin bana bakmasını sağladım. Umarım söyleyeceklerim onda etki ederdi yoksa Zenith gibi bir gezegen daha tamamen yok olacaktı. - Bak sana ne anlatacağım şimdi Stella. Ben küçükken çok zorbalığa uğradım. Sessiz, sakin ve yardımsever olduğum için herkes bana saf ve güçsüz gibi şeyler dedi. Ben bunları yaşımın etkisiyle çok ciddiye aldım ve daha da içime kapandım. Bu yüzden kendimi doğaya ve derslerime verdim. Hiç arkadaşım yoktu hatta Crystal ile bile o kadar yakın değildik. Burnunu çekti ve beni dinlemeye devam etti. Sanki içerisi soğuyor gibime gelmişti. - Ancak daha sonra anladım ki bu hayata sadece bir kere geleceğiz. Bu yüzden kendi değerimi anladım ve birçok kişiden önce güçlerim ortaya çıktı. Senin iyi bir çocukluk geçirmediğini biliyorum ayçiçeğim ve o zor zamanların üstesinden çok iyi gelerek bugünkü kraliçe oldun. Derin bir nefes aldım ve anlatmaya devam ettim. - Hatırlamak istememekte haklısın ama sen de insansın ve herkes çift yönleriyle yaratılmıştır. Hangisini seçeceğimizi sağlayan birçok faktör vardır. Ancak sen sıradan biri değilsin sen Kral Radius'un kızı olduğun kadar Kraliçe Luna'nın da kızısın ve bence o ikisi seninle gurur duyarlardı. Sky gelip ortalığı yakıp yıkıyor diye bu senin iyi yönetemediğini göstermez. Sen kraliçe olmak için doğmuşken karşında ne durabilir ki? Ayağa kalktı ve bana sarıldığında ona karşılık verdim. Şimdiden kendine olan güveni geri gelmişti. - Haklısın Flora ve zaten benim sana diyeceklerimi sen söyledin. Çok teşekkür ederim. Daha sonra gözlerini kapadı ve bağdaş kurarak yere oturdu. Etrafını ince bir karanlık sardığında gezegendeki tüm sıcaklık ve ışık ona meydan okuyarak çevremizde dönmeye başladı ancak o hiç etkilenmiyor gibiydi benim aksime. Kendimi çemberin dışına attım ve burasının soğumaya başladığını fark ettim. Etrafta ilginç bir ferahlık vardı ve aralıklarla rüzgar esiyordu. Bana her şeyin güzel olacağını fısıldıyorlardı. Bir anda küçük bir patlama olduğunda geriye doğru savruldum. Şimdi güneş ışınları göğe yükselirken her yer kısa süreliğine zifiri karanlık oldu ve büyük bir Ay belirdi önümüzde. Bunlar olurken gökyüzünde de tutulma gerçekleşiyordu. Gecenin mücevherleri olan yıldızlar yerlerini almışlardı ve bana göz kırpıyorlardı. Stella bana doğru elini uzattı hiç düşünmeden tuttum. Her şey yerine oturuyordu ancak o zorlanıyor gibiydi. - Her şey tamam son hamle olarak sana ihtiyacım var. Bana neden ihtiyacı olduğunu az çok anlamıştım çünkü doğanın her zaman bir şifası vardı. Etrafımda yeşil haleler belirirken Stella'nın gri ve sarı enerjisi bana karşılık veriyordu. İkisi çok geçmeden bir bütün oldu ve gökyüzünü büyük bir ihtişamla kapladı. Saçlarımız havalanmaya başladığında gözlerimi kapattım. İnsanların ve canlıların acılarının dindiğini hissedebiliyordum ve oldukça huzurlu hissediyordum. Kömürleşen insanlar aslında ölmemişti çünkü Ay kara büyü ile parçalandığında insanlarda otomatik olarak bundan nasibini almıştı. Sonunda her şey bittiğinde gözlerimi sakin bir karanlık karşıladı. Stella yorgunlukla kollarıma yıkıldığında ellerimi onun kalbinde gezdirdim. Durumu iyiydi sadece aşırı güç sarf ettiği için birkaç gün dinlenmesi gerekecekti. Derin bir nefes aldığımda birçok kişinin buraya geldiğini fark ettim. En başı çekenler Brandon ve Helia'ydı. Brandon hızlı bir şekilde Stella'yı kucağına aldığında bende Helia'ya sarıldım. Onu cidden çok özlemiştim. Gözleriyle iyi olup olmadığımı kontrol etti. Dışarıdan bir sorunum yoktu ama sanki rengim biraz solgun gibiydi. Tecna'nın uzaktan sesini duyduğumda ellerimi Helia'nın yanağına koydum. - Burada anlaşıldığına göre Flora doğa gücüyle Stella'nın yeni bir ay yaratmasına yardımcı oldu o yüzden çok yorgun gözüküyor. İki güne kendine gelir. Bakışlarımı ona çevirdim. Bende bir şey yoktu ki. - Ben iyiyim bak hatta kalkabilirim. Kendimi sıktım ama haklıydı kılımı kıpırdatacak halim yoktu. - Artık insanlar mutlu ve özgür hayatım. Helia tebessüm ederek başını salladığında gözlerinin dolduğunu hayal meyal gördüm ve kendimi onun güvenli kollarına bıraktım. Gözlerimi bol güneşli bir sabaha açtığımda etrafta bir koşuşturmaca dönüyordu. Bulunduğum odada iki tane yatak vardı ve birisinde Stella uyuyordu. Göğsü sakin bir şekilde inip kalkarken yataktan ayaklarımı sallandırdım. Duvarlardaki altın varaklı aynalara baktığımda hala Solaria'da olduğumuzu anlamıştım. Zenginliklerini göstermeyi her daim sevmişlerdi. En son yaşananları ise bölüp pörçük hatırlıyordum. Gerinerek ayağa kalktığımda odadan çıktım ve insanların tuhaf bakışlarına aldırmadan Stella haricinde tanıdık bir yüz bulabilmek için koridorları adımladım. Uzaktan lacivert saçları gördüğümde kalbim heyecanla çarpmaya başladı. Musa olma ihtimali fazlaydı. Adımlarımı hızlandırarak yanına gittim ve elimle omzunu dürttüm. Bana doğru döndüğünde lacivert gözleri mutlulukla parıldıyordu. Kollarımı sıkıca ona sardığımda birkaç tane insan bize çarptı ama umursadığım söylenemezdi. - Musa dönmüşsün seni çok özledim canım. Bir şeyin var mı iyi misin? Başını evet anlamında salladığında kolumu omzuna attım ve beraber bahçeye çıktık. Artık ne kadar uyuduysam her şey eskisinden daha iyi bir hale gelmişti. Çocuklar etrafta güle oynaya koşuştururken hayvanlar özgürce doğayla uyumlu bir şekilde yaşıyordu. Derin bir nefes aldım ve göz ucuyla Musa'ya baktım. Oldukça iyi gözüküyordu. Olanları deli gibi merak etmeme rağmen o anlatmadığı sürece ısrar etmemin anlamı yoktu ancak bu konu kişisel bir mesele olmaktan çıkmış ve resmiyete dökülmüştü. - Biz gittikten sonra neler yaptın? Altın mermerinden olan havuzun önüne geldiğimizde Musa eteklerini toplayarak oturdu ve birkaç ördeğin başını okşamaya başladı. Su akar ayçiçeği'ni gördüğümde elimi uzattım. Parmaklarım yayık mor yapraklara değer değmez diplerindeki küçük deliklerden su sızmaya başladı. İsmi işte bu yüzden su akar ayçiçeği'ydi Açık yeşil sular havuzun kendi suyuna karışmaya başladığında etrafa sim gibi polenler yayılmaya başladı. - Melody'nin kütüphanesini bulmam gerekiyordu ancak ben çocukken orası bilinmeyen bir şekilde kayboldu. Galatea, Riven ve ben ipuçlarını beraber aradık. Bir süre sonra anladım ki aradığım şeyi bulamamamın sebebi geçmişimle ilgili değil şimdi ile düşünmemdi. Eski evimizin önündeki dereyi inceledim. O sırada yan komşumuz olan bilge keşiş bana yardım etti ve kütüphanenin yerini az çok saptadık. Kadim bir sihrin yardımıyla ezgiler denizinde nefes alabiliyorduk. O bana bunları anlatırken sanki onun yanındaydım. Geçmişin izlerinde beraber yürümüş beraber aramıştık denizleri. Kaşlarımı çatıp heyecanla onu dinliyordum. Onun yanında olsaydım onu bir şekilde koruyabilirdim ama evreni düzene sokabilmek için hepimizin tek başına geçmesi gereken sınavlar vardı. - Daha sonra bulduğumuz yere gittiğimizde ortada hiçbir şey yoktu bir canavar dışında. Onunla ilgili plan kuramadan bize saldırdı. Dikenli kolları ile oldukça tehlikeli gözüküyordu ve pek bir açık noktası yoktu. Canavarın kurnaz olduğunu ise Riven 'ı hedeflemiş gibi gözüküp sonra bana saldırdığında anladım. Eğer son anda eğilmeseydim şu an kafam yerinde olmazdı. Gözlerimi büyüterek ona baktım. O nasıl sözlerdi öyle? - En olmaması gereken yerde Riven ile görüş ayrılığı yaşadık. Ben direkt sihir ile saldırmaktan yanaydım o ise sihrin işe yaramayacağını ve plan yapmamız gerektiğini söyledi. Haklı olmasına rağmen inat ettim ve Galatea ile saldırdım ancak bizim sihirlerimiz karşısında kılını bile kıpırdatmadı. Kolunu bana savurunca Melody'nin kökleri derinlere inen su altı ağaçlarından birine savruldum az kalsın ciğerim sökülüyordu. Bilirsin beni Flora sinirlenince gözüm pek bir şey görmez. Hızlı bir şekilde yüzüp onu peri tozu ile halletmeyi planlıyordum ancak son anda Riven'ı gördüm. Sözlerinin devamını getirmesi için ona biraz zaman tanıdım. Kahkülünü düzeltti ve derin bir nefes aldı. - Canavarın boynuna atlamış bir noktaya kılıç saplamaya uğraşıyordu. Canavar onu görünce dönerek onu savurdu ve son anda onu yakaladım. Nefes nefese bana onun zayıf noktasının boynunun arkasındaki bir bölge olduğunu ve tek başına onu halledemeyeceğini söyledi. İkimiz sırt sırta verdiğimizde ben onu müzik ile kaskatı yaptım. Profesör Avalon'un derslerinden hatırla doğru ritim ve telaffuz ile herhangi bir şey söylendiğinde o artık alelade bir söz değildir. Bir büyüdür. Profesör Avalon'un derslerini hala hatırlıyordum. Alfea'daki görevinden emekli olmuştu ve son zamanlarda Profesör Palladium ile esrarengiz işler çevirdiklerine dair söylemler vardı. Tabi bu başka bir hayat kitabının konusuydu. - Aslında en başında Riven ile uyumlu bir şekilde hareket etseydik ve ben onun sözlerine kulak tıkamasaydım işimiz erken biterdi. Sonra canavar çamura döndüğünde bir anda yer sarsılmaya başladı. Kasırga oldu ve Riven'a sarıldım bir elim ise Galatea'daydı. Gözlerimi açtığımda kütüphanedeydim. Yuvarlak tasarlanmış kütüphanenin her yerinde bambu tabletler vardı. Sihirle bir kağıt belirdi ve üstünde sınavımı verdiğim, Skyix gücüne kavuştuğum yazıyordu. Ellerimi çırptım ve ona sarılarak kiraz çiçeği kokusunu içime çektim. Her zaman kötü şeyler olmuyordu hayatta. Tecna'nın konusu ise daha karmaşıktı ancak bunun da üstesinden geleceğimize inanıyordum. Umut her zaman inançla el ele yürürdü çünkü. - Tebrik ederim canım. Sonunda Riven ile gerçek bir çift oldunuz ve aranızdaki farklılıkları anlayışla karşılayarak birbirinizden destek alarak doğru yolu bulabildiniz. Gözüme aniden gelen ışıkla beraber başımı saraya çevirdim. Büyük pencereli bir odadan anormal bir enerji yayılıyordu. Musa benimle birlikte ayaklandığında hızlı bir şekilde enerjinin kaynağına gittik. İnsanlar durduk yere neden koştuğumuzu merak ediyor ama durdurup soramıyorlardı. Nihayet odaya geldiğimizde Stella ile göz göze geldik. Şaşkınlıktan elimi ağzıma götürdüm çünkü şu an farklı bir dönüşümdeydi. Saçları lüle lüle olmuştu ve sarıların arasında gri tutamlar göze çarpıyordu. Üstündeki straplez üst lila rengiydi ve kısa eteğinde yıldızlar parlayıp sönüyordu ve sanki dokunsam bulutları elleyecekmişim gibi bir his bırakıyordu. Kanatları ise hilal şeklinde omuzlarında ihtişamla yükseliyordu ve uçlarında yıldızlar asılıydı. - İnanamıyorum ayçiçeğim Skyix dönüşümünü kazanmışsın. Eliyle hemen bir boy aynası oluşturdu ve saçlarını arkaya atarak kendini hayran bir şekilde süzmeye başladı. Biraz daha yakından bakarsam gözlerinden kalpler çıktığına yemin edebilirdim. - Aman tanrım bu bu çok güzel. Musa telefonunu çıkardı ve bir süre ekrana baktı. Sonra bana döndü ve parmağını salladı. - Bugün tarihe geçmeli Flora. Stella ilk kez kendi dışında bir şeyi beğendi. Bir ona bir Stella'ya baktım. - Aslında şu an tam tersi gibi gözüküyor canım. Pencereden bir kuş gelip önümde durdu ancak bu kağıttan yapılan bir origami kuşuydu. Mavi ışıklar saçarak kendini açtı ve ellerime yumuşak bir iniş yaptı. Bunun Helia'dan geldiğini biliyordum. Derin bir nefes aldım ve kızlara arkamı döndüm. Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmiyordu ama yine de çekiniyordum. Üstünde ise şunlar yazıyordu: - Ne zamandır ölümle dans ediyoruz. Ancak seninle, ruhunla dans etmek bana hayat veriyor. Sakın unutma çiçeğim her dans biraz tutkulu ve ölümcüldür. Seni aşağıda bekliyor olacağım sabırsızlıkla. Kulağımda hissettiğim nefesle olduğum yerde sıçradım. Stella dibime kadar girmiş ve eski haline dönmüştü. Kağıdı göğsüme bastırdım ve kaşlarımı çatarak ona baktım. - Sana özel şiirine göz koymadım Flora merak etme ve bence Helia'yı bekletme. Zaten öyle bir düşüncem de yoktu. |
0% |