Yeni Üyelik
1.
Bölüm

✨Cenaze Ve Pişmanlık✨

@silayetimoglu

Tecna Androsu kurtarmak için omega portalına girdiğinde geri dönemedi. Herkes onu geri getirmek için didindi.


Alfeaya bir ulak geldi ve Faragonda'nın odasına girdi. Stella hemen kapıyı dinlemek için hareket ettiğinde kolunu tutmaya çalıştım ama artık çok geçti.


Stella irkilerek geri çekildiğinde donup kalmıştı.


Bloom onun kolunu tuttuğunda herkes merakla ona bakıyordu.


- Ne oldu Stella?


Stella ise zar zor hareket ediyordu. Bir elini alnına koymuştu ve diğer eliyle duvardan destek alıyordu.


- K kızlar. Tecna ölmüş.


Hemen Müdirenin odasına daldık. O da sessiz bir şekilde gözyaşlarını silmekteydi.


Hepimiz bir açıklama bekliyorduk. Tecna ölmüş olamazdı.


Faragonda gözlüğünü düzeltti ve sesinin otoriter çıkması için boğazını temizledi.


- İnanmak istemiyorum ama Tecna ölmüş. Onun cesedini sizin bayağı bir uzağınızda bulmuşlar. Portal onu kabul etmemiş ve savurmuş.


Bir anda herkes birbirine sarılıp ağlamaya başladı. Bende Musa'ya sarıldım ve ağlamaya başladım.


Eğer bu haberi Timmy duyarsa yıkılırdı. Her ne kadar Tecna'ya belli etmesede ondan hoşlandığını sezmiştim.


Arkadaşlığımız bu kadar kısa sürmüştü işte. O grubun beyniydi. Hepimiz bir zincirdik ve birimiz aramızdan ayrılmıştı.


Artık hep birlikte kalmanın bir anlamı yoktu. Onu çok özleyeceğim.


Faragonda sözü devraldı ve ayağa kalkarak ellerini masaya koydu.


- Yarın Alfeada onun için cenaze töreni düzenlenecek. Bir günlük yas ilan edilecek ve sonrasında sizinle konuşacağım.


Ardından herkese bunu duyurdu. Biz yataklarımıza gittik. Ama beni uyku tutmadı. Bloomu elimle dürtükledim bir iki anlamsız söz mırıldandıktan sonra gözlerini açtı.


- Bloom ben uyuyamadım. Sende mi uyumuyorsun?


Bloom yataktan kalktı ve elini omzuma koydu.


- Flora beni uyku tutmadı. Ama sen bitap düşmüşsün. Sesin de kısılmış ağlamaktan. Ama toparla kendini. Tecna seni böyle görse kesin şöyle derdi:


- Flora senin benim için ağlaman çok mantıksız.


Blooma sarıldım ve biraz Tecnadan ve anılarımızdan konuştuk. Sonra Bloom diğer kızları odaya toplamak için dışarı çıktı.


Az sonra herkes içerideydi. Musa gerçekten çok yıpranmıştı. Çünkü Tecna onun en yakın arkadaşıydı. Nasıl etle tırnak birbirinden ayrılmazsa onlarda öyleydi işte.


Layla gözlerini ovuşturarak tek ayağını altına aldı ve yatağa oturdu.


- Bloom bizi niye çağırdın?


Bloom ise gözlerini ellerine dikti ve derin bir nefes aldı az çok diyeceklerini tahmin edebiliyordum.


- Lafı çok fazla uzatmak istemiyorum. Grubu dağıtalım bence. Hepimiz ciddi çuvalladık.


Herkes onun bu fikrine katıldı ve herkes geri yatmaya gitti. Bende Blooma iyi geceler diledim.


Ama iyi miydi geceler? Değerli bir varlık boyuttan silinmişti. Bu hepimizin suçuydu. Onu engelleyemedik.


Ama o da az inatçı değildi. Israr etti. Ama bu onu serbest bırakmak için yeterli bir sebep değildi.


Ertesi sabah kalktığımızda tören hazırlıklarına başladık. Stella bize siyah renk elbiseler giydirdi. Bende herkesin yakasına lavinia (ölüm çiçeği ) ve unutma beni çiçeklerini iliştirdim.


Bitkilerim solmuştu. Doğa perisi üzgünken onlar nasıl olmazdı? Hadi beni geçtim. Evren yas tutarken onlar nasıl mutlu bir şekilde açabilirlerdi ki?


Herkes Alfeada toplanmıştı. Tecna'nın anne ve babası yani Magnethia ve Electronio da buradaydı.


Onların yüzüne bakmaya ne cesaretim ne de yüzüm vardı. Her yerde yas şarkıları çalarken tabut uzaktan göründü.


O geldiğinde tabut açıktı. Soğuk, kaskatı ve hareketsiz ama mutlu. Onun yüzünde canlılık yoktu ama huzur vardı.


Dayanamayıp yüzüme mendil kapadım ve sessiz bir şekilde ağlamaya başladım.


Musa yanıma geldi ve başını omzuma koydu


- Onun en çok Riven'a laf sokmalarını ve kavgalarımızı özleyeceğim.


Bende ona hak vererek önüme döndüm.


O sırada Musa ona sarıldı ve acı bir şekilde feryat etmeye başladı.


- Hayat ne kadar acımasız. Önce annem şimdi de kardeşim. Bana kalbimi borçlusun hayat!


Onu ayırmaya çalışırken bayıldı ve Profesör Palladium onu revire taşıdı.


Daha sonra tabuta doğru ilerlemeye başladım önüne geldiğimde ise tabutun içine rahat etsin diye çiçek koydum ve geri gittim.


Faragonda sihirle onu ebedî ikametgahına ışınladı. Ardından peşinden gelmemizi işaret etti. Kötü şeyler olacak gibi hissediyordum.


Bayan Faragonda bizi odasına çağırdığında sessiz adımlarla ilerledik. Kimse konuşmaya cesaret edemiyordu Bloom bile.


Bu yüzden konuşma sıramın geldiğini düşündüm ve sözü devraldım.


- Bayan Faragonda, bizi niye çağırmıştınız?


Bayan Faragonda herkese tek tek sarıldıktan sonra ortam iyice gerilmişti. Boğazını temizledi.


- Siz çok sorumsuz perilersiniz. Bir arkadaşınızın ölümüne sebep oldunuz. Sihirli boyuttaki teknoloji alt üst oldu. Işık birliği ile tekrar toplanıp onu yemeye çalışacağız.


Stella elini havada salladı ve kaşlarını çatarak olanları anlamaya çalıştı.


- Hocam, sadede gelir misiniz?


Bayan Faragonda başını salladı ve eliyle gözlüğünü düzeltti.


- Tamam Stella. Sizin bu süreçte var olmanız oldukça sıkıntı yaratacağı için sizin güçlerinizi alıp sizi Alfeadan uzaklaştırmak zorundayım.


Layla ellerini beline koydu ve masaya doğru bir eğildi.


- Yani bunun anlamı bizi kovuyor musunuz?


Bayan Faragonda başını hayır anlamında salladı.


- Hayır, size bir tatil öneriyorum sadece.


Bir anda aşırı derecede uykum geldi ve kendimi koltuğa attım. Etrafa bayık gözlerle baktığımda diğerlerinin durumununda pek farklı olmadığını gördüm.


Kalbime ve beynime sanki iğne batırıyorlardı. Acıyla tırnaklarımı deri koltuğa geçirdim ve dudaklarımı ısırdım. İçimdeki kan boşalıyormuş gibi hissediyordum.


Yavaş yavaş gözlerimi karanlığa teslim ederken Bayan Faragondanın çok ilginç bir şekilde bana baktığını farkettim.


Vakit gece yarısını vururken kendimi yatağımda buldum. Ne olmuştu bana böyle? Üstümden bir tır geçmiş gibi hissediyordum.


Bitkilerimi canlandırmaya çalıştığımda herhangi bir değişiklik olmamıştı. Doğru ya Bayan Faragonda bizim sihirlerimizi almıştı.


Bloom yine idare edebilirdi. Sonuçta o yaşamının belirli bir süresini sihirsiz bir şekilde gayet iyi devam ettirmişti. Ama hakediyorduk bunu.


Eski koruyucu periler olduğumuz için gezegenlerimiz tehlike altındaydı. Işık birliği ne yapacaktı acaba?


Bloomu uyandırdım ve ellerimle saçlarımı düzelttim.


- Sen nereye gitmeyi düşünüyorsun? Diye sordum.


Bloom omuz silkti.


- Gardeniaya başka nereye gideceğim?


- Doğru tabi ya. Bende seninle gelsem olur mu? Beni Linphea'ya kabul etmezler. Etseler bile doğa oraya girmeme izin vermez.


Bloom başını tamam anlamında salladı.


- Olur tabi.


O sırada telefonuma Musadan mesaj düşmüştü. Şöyle yazıyordu:


- Ben Çin'e gitmeyi planlıyorum. Atalarımın izlerini araştırmak için arkeolog olacağım. Çünkü artık müzik hakkında her şeyi unuttum.


Parmaklarım telefon klavyesi üzerinde gezinirken ona şöyle yazıyordum:


- İstersen sen, Bloom ve ben dünyaya gidebiliriz üçümüz. Ne dersin?


Beş dakika geçmeden telefonuma yeni bir mesaj gelmişti:


- İyi olur. Bu arada Layla Andros'a, Stella ise Solaria'ya gidecek. Ne de olsa onlar prenses. Acaba Tecna...


- Tamam o zaman Musa. Yarın görüşürüz :'^


Su içtim ve sıkıntılı bir şekilde uyumaya çalıştım.


Aman Allahım! Tecna bu sen misin? Çiçeklerin etrafında geçip Tecnaya sarıldım.


Bana şu sözleri söyledi:


- Flora sen inan ki çok özel bir kızsın. Hatta Bloomdan bile daha çok. Sakın kimseye güvenme. Diğerlerine benim burada mutlu olduğumu söyle. Çok yakında beraber olacağız.


Tecna hayır! Böyle çekip gidemezsin çok bencilsin. Bana gülümseyerek el salladı ve gitti.


Sabah kalkar kalkmaz herkesi odama çağırdım ve onlara rüyamı anlattım. Odama baktığımda bitkilerim yoktu.


Muhtemelen Bayan Faragonda akşam gelip onları Linphea'ya yollamıştı. Diğer takıl tukullarımı toplamaya başladım.


Şimdiden belim ağrımıştı. Sonunda hazırlanıp kapıya indim. Stella'yı bir saat beklemek zorunda kaldığım için ağaç olmuştum.


Herkes birbiriyle vedalaştıktan sonra Musa, Bloom ve ben Magix otobüsüne bindik. Diğerleri ışınlanarak gideceklerdi gezegenlerine.


Beni otobüs tuttuğu için kafamı Musanın omzuna yasladım ve uyumaya başladım.


- Flora kalk geldik.


Bu ses Bloom'a aitti. Ama daha az önce otobüse binmemiş miydik?


Saçlarımı düzelttim ve biraz su içtikten sonra bavulumu aldım ve basamaklardan indim.


Biraz yürüdükten sonra işte Bloomların evine varmıştık. O samimi yuvaya. Olanlar için çok pişmanım ama yinede.


Bloom içeri girer girmez Vanessa teyze ve Mike amcaya sarıldı.


- Anne, baba sizi çok özlemişim.


Mike ve Vanessa aynı anda bize döndü.


- Hoşgeldin Bloom, hoşgeldiniz kızlar.


Musa ile ben hoşbulduk deyip eşyalarımızı geçici odalara taşıdık.


Eşyalarımın hepsini yerleştirmedim nasıl olsa burada geçici bir süre kalacaktık.


Aşağıya indiğimizde yemek hazırdı ve çok güzel kokular geliyordu. Bloom'a bakarak bir tahminde bulundum.


-Pizza?


Bloom gülerek ve neredeyse ağzının suyu akacak biçimde beni cevapladı. Herkesin yasa olan tepkisi farklı olabiliyordu tabi.


-Evet pizza.


Masaya oturduğumuzda Bloom buraya tatil için geldiğimizi söyledi. Normalde olsam yalan söylediği için kızardım ama haklıydı. Ailesi üzülsün istemiyordu.


Sıcak pizzadan bir dilim yedim. Sucuklar ağzımda dağılırken hoş bir mırıltı çıkardım.


- Elinize sağlık. Çok güzel olmuş.


Sağ tarafıma baktığımda ise iştahsız bir Musa gördüm.


Onu çok iyi anlıyordum. Ben eğer onu kaybedersem bu kadar hızlı toparlanamazdım. Bir söylenti çıkmış.


Benim en yakın arkadaşım Laylaymış diye. Ama değil benim en yakın arkadaşım Musa.


Herkes yemeklerini yedikten sonra etrafı toplamak için Vanessa Teyzeye yardım ettik.


Sonrasında iş aramak için Bloomun bilgisayarını aldım. Google' a Gardenia iş ilanları yazdım.


Önüme binlerce seçenek çıktı. Genellikle bahçe işleri ile ilgiliydi bu iş ilanları. Her ne kadar çok istesemde doğadaki yetkinliğim kaybolmuştu.


Tam moralim bozulup bilgisayarı kapatıyordum ki gayet makul bir ilan çıktı karşıma. Aynen şöyle yazıyordu.


" Gardenia Halk Kütüphanesine uzun boylu, kitaplarla ilgilenmeyi seven, iyi bir hafızaya sahip, çabuk yorulmayan bir eleman alınacaktır. Eğer bu kriterlere uyuyorsanız müracaat için en kısa zamanda Gardenia Halk Kütüphanesine gelmeniz önemle rica olunur. "


Bu olay karşısında o kadar sevindim ki anlatamam. Hemen Bloom ve Musa' nın yanına gidip yatağa atladım.


- Kızlar size çok güzel bir haberim var!


Musa ellerini birleştirdi ve ilgili bir şekilde bana bakmaya başladı.


- Ne oldu Flora, hadi söylede meraktan çatlatma insanı.


Gülümseyerek onlara baktım ve derin bir nefes aldım.


- Tamam söylüyorum.


Olanları anlatmaya başladım. Bloom bana sarıldı.


- Tebrik ederim Flora. Senin için ne kadar sevindim anlatamam.


- Teşekkür ederim Bloom. Ama bir sorun var.


- Neymiş o sorun?


- Şey ben kütüphanenin yerini bilmiyorum.


O an Musa kahkaha atmaya başladı. Onu uzun bir süreden sonra ilk kez böyle içten gülerken görmüştüm.


Muhtemelen benim bu şaşkın hallerime gülüyordu. Üçümüz birlikte gülmeye başladığımızda seslerimiz odayı çınlatıyordu.


O an telefonum çalmaya başladı. Arayan Layla'ydı hemen açtım.


- Flora telefonu hoparlöre alır mısın?


- Tamam


Telefonun hoparlör tuşuna bastım ve Bloom'un yatağının üzerine koydum.


- Çok kötüyüm kızlar. Annem ile babam beni evlendireceklermiş ama ben evlenmek istemiyorum.


Bloom hemen lafa atladı.


- Kiminle evlendireceklermiş?


- Kim olduğunu bilmiyorum ama tek bildiğim adının Nabu olduğu.


Hıçkırık sesinin gelmesiyle birlikte telefonun yüzüme kapanması bir oldu.


Bloom parmağını havaya kaldırdı ve kaşlarını çattı.


- Rıza almadan evlenmekte neymiş çok saçma!


Ben ise daha farklı düşünüyordum bu konuda.


- Bloom hemen karar verme istersen. Unutma her şerde bir hayır vardır.


Musa söze karıştı.


- Kızlar onu bunu bilmem ama karşısına Riven gibi biri çıkmasın yeter.


Bunu demesiyle birlikte içimden gülmek gelsede kendimi frenlemek zorunda kaldım. Çünkü ikisinin ilişkisi çok iniş çıkışlıydı.


Ama ben ikisininde arkadaşı olduğum için olayların iç yüzünü biliyorum.


Riven, duygularını pek belli etmeyen, sivri dilli ve sadık bir insandı. Söz konusu Musa olduğunda gözü karaydı.


Musa ise şüpheci ve bir olay olduğunda Riven'ı dinlemeden ön yargıyla yaklaşan biriydi. Bir ara sırf inat olsun diye Jason diye biriyle çıkmaya çalıştı. Ama Jason evli çıktı sonra tabi.


Ben bunları düşünürken Bloom ve Musa uyumaya başlamıştı bile. Yarın uzun bir gün olacaktı.


🧚🏻‍♀️🧚🏻‍♀️🧚🏻‍♀️


Linphea kraliçesi doğumdan yeni çıkmıştı. Çok yorgundu ve olacaklardan henüz haberi yoktu.


Kahin geldiğinde endişeyle sordu.


-Kahin Fiona, sen buraya pek uğramazsın. Seni hangi rüzgar attı buraya?


Fiona, sanki tereddüt içindeydi. Bir şey söyleyecekti ama olacaklardan çekiniyordu. Ama en sonunda zor da olsa konuşmaya karar verdi.


- Bir kehanet geçti elime. Zamanının geldiğini anladım.


Kraliçe merakla yatağında doğruldu. O sırada bebeğini emziriyordu.


- Ne saçmalıyorsun Fiona? Açık konuş benimle.


- Kraliçemiz, bunu ben sözlerle açıklayamam ama gösterebilirim.


Cübbesinin geniş cebinden bir parşömen çıkardı ve kraliçeye uzattı.


Kraliçe onu aldığında önce bebeğini beşiğe koydu. Sonra eski parşömeni açtı. Ama bunu yaptığına pişman oldu. Elini ağzına götürmesiyle birlikte gözlerinden yaşlar boşaldı.


Şunlar yazıyordu parşömende:


Bir bebek olacak ki


Doğanın kraliçesinden


Güzelliğiyle herkesi aşık ederken


Tehlike yaklaşacak adım adım


O varis ki


Doğaya tam hakim olabilecek


Dört elementi ustaca kullanabilecek


Ama bu güçler


Onu doyumsuz hale getirebilir


Ya da daha çok şükran sahibi kılabilir


Kim bilir?


Aslında her şey açıktı. Kraliçenin bebeği çok büyük bir tehlikenin içerisindeydi.


Hiçbir şeyden haberi olmayan yavru, etrafa gülücükler saçıyordu. Kraliçe hemen eşini çağırdı. Eşi geldiğinde ona olanları kısaca anlattı ve akıl danıştı.


- Hayatımın ilk ve son aşkı, söyle bana ne yapacağımızı? Daha doyamadan ona, ondan kopmak istemiyorum şimdiden.


Konuştu Linphea kralı


- Onun güvenliği ve mutluluğu önemli olan. Onu başkasına da veremeyiz. En iyisi krallığı abime devretmek ve onun güçlerini sınırlandırmak.


Bebeği büyücülere vermeden önce sanki bir daha kavuşamayacaklarmış gibi öpüp kokladılar onu.


Fiona bebeği dikkatli bir şekilde kucağına aldı ve onu sarıp sarmaladı. Başladı büyüye.


- Ey kehanetlerin sahibi, her şey senin için. Bu güzel varisin güçlerini geçici bir süreliğine baskıla. Onun dört elementini gözlerden sakla ve ona sadece doğanın kadim gücünü ver.


Bunları eski Linphea dilinde söyledi. O sırada konseyin daveti yaklaşmıştı.


***************


Konsey nihayet toplandığında meraklı gözlerle karşılandı kral ve kraliçe.


Kralın abisi, sözü aldı.


- Normalde hayati bir durum olmadıkça konsey toplanmaz. Hayır olsun?


Kral eliyle gözlerini ovuşturdu. Kızı için iyi bir gelecek hazırlamak kolay değildi.


- Biz krallığı size devretmeye karar verdik. Bunun sebebini sormayın, sadece fazla yorulduk. Bunun sadece prenses için olduğunu bilin. Ondan her şeyi saklamalıyız. Bundan sonra siz kral ve kraliçesiniz biz ise sıradan Linphea insanlarıyız.


Aniden böyle bir karar alındığı için konseydekiler oldukça şaşkındı. Oldukça uzun bir süre boyunca sessizlik oluştu.


Ama bunu sorgulamadılar. Eğer böyle bir karar alındıysa vardır bir bildikleri dediler.


Eski kral ve kraliçe büyük kararı açıklamak için saray balkonuna çıktılar. Herkes toplandığında kraliçe konuştu bu sefer


- Ey Linphea halkı! Beni dinleyin. Biz artık yaşlandığımızın farkına vardık ve size bir varis veremedim. Bu yüzden burayı eşimin abisi yönetecek. Biz ise normal insanlar gibi hayatımıza devam edeceğiz. Sonrasını gökteki bilir.


Herkes bu olaya çok şaşırmış ve üzülmüştü. Çünkü bu dönemde Linphea resmen altın çağlarını yaşamıştı. Ama bu işin peşine düşmediler.


Kraliçe, özel bir kızının olacağını hissediyordu, belirtilerde yaşanmıştı ve güvenlik için onu sakladılar. Bunu birkaç kişi hariç kimseye söylememe kararı aldılar. Yoksa doğamayabilirdi bebek. Ama bu kadarını beklemiyordu açıkçası.


Halkın önünde taçlarını yeni krala ve kraliçeye takdim ettiler. Eşyalarını topladılar ve saraydan ayrılıp mütevazi bir eve yerleştiler.


Eve adım attıklarında tüm çiçekler canlandı ve selama durdular. O yüzden bu olay sebebiyle kızlarının adını Flora koymaya karar verdiler.


Loading...
0%