Yeni Üyelik
18.
Bölüm

🧚🏻‍♀️Düşmanların Savaşı🧚🏻‍♀️

@silayetimoglu

 


Sessiz bir şekilde gözyaşlarım yanaklarımdan süzülürken ne yapacağımı bilmiyordum.


 


Sadece yalnız kalmak istiyordum her şey benim suçumdu çünkü. Onu daha kendinden bile koruyamıyordum.


 


Herkes beni teselli etmeye uğraşıyordu ama ben Flora'nın elimi sımsıkı bir şekilde tutup o gülen yeşil gözleri ile bakamadıktan sonra en büyük güç gelse umrumda olmazdı.


 


Bloom yanıma gelip elini omzuma koydu ve buruk bir şekilde gülümsedi.


 


- Helia, sen bakma Flora'nın çıtıpıtı bir kız olmasına o gördüğüm en güçlü kişilerden eminim bunu atlatacaktır.


 


Derin bir nefes aldım ve başımı salladım.


 


Gözlerim herhangi bir haber gelir diye müşahade odasındaydı. Bir anda ayağa kalktım ve sağa sola doğru volta atmaya başladım.


 


Onun güçlü olduğunu elbette biliyordum ama böyle elim kolum bağlı bir şekilde durmak beni çok kötü hissettiriyordu.


 


Üzerinde zaten büyük bir yük vardı ve hayatı hiç kolay değildi. Bir de bunların üzerine şimdi canı ile cebelleşiyordu içeride.


 


O sırada Flora'nın ailesi koşarak yanımıza geldi. Lynphea kraliçesi Alyssa ve Lynphea kralı Rodos çok endişeli görünüyorlardı.


 


- Flora! Florama ne oldu?


 


Onunla sakince konuşabilmek için Musa sessiz bir şekilde yanlarına yaklaştı.


 


- Valtor, okula ani bir saldırı düzenledi beş yıldan beri uzun bir sessizlikteydi. O sırada tatil olduğu için okulda pek insan yoktu ve Flora okulu savunmaya çalıştı.


 


Derin bir nefes aldığında Tecna konuşmaya devam etti.


 


- Biz gelene kadar okul yerle bir oldu ve eğer Helia zamanında yetişemeseydi Flora şu an daha kötü bir durumda olabilirdi.


 


En sonunda gözleri beni bulduğunda gözlerimi kaçırma gereği duymuştum.


 


O sırada Rodos hızlı adımlarla yanıma geldi ve işaret parmağını bana doğrulttu.


 


- Neler olduğunu detaylı bir şekilde anlatmanı istiyorum. Bu işin sorumlusu hemen yakalanmalı.


 


Başımı tamam anlamında salladım ve sesimin ağlamaklı çıkmasını istemediğim için bir iki kez öksürdüm.


 


- Bir haberi vermek için okula gelmiştim okulun hali çok kötüydü bildiğiniz gibi daha sonra Flora'yı aramaya başladım.


 


Derin bir nefes aldım ve burnumu çekerek konuşmaya devam ettim.


 


- Onu bulduğumda Bayan Faragonda'nın odasındaydı ve Valtor ile olan savaşından çıkmıştı. Onu ilk gördüğümde iyiydi ama sonra işler çığırından çıktı ve bayıldı.


 


Rodos, başını tamam anlamında salladı ve eşini sakinleştirmeye gitti. Bu soğuk yerde dakikalar bir türlü geçmek bilmiyordu.


 


Onun yanına gidebilmek için can atıyordum ama etrafta tuhaf bir sessizlik vardı.


 


O sırada Tecna telaşlı bir şekilde yanımıza geldi ve bir saniye göz göze geldikten sonra kızların yanına gitti.


 


Bana az önce endişeli bir şekilde baktığı için konunun beni ilgilendirdiğine dair şüphelerim vardı.


 


Yavaş bir şekilde ayağa kalktım ve yanlarına gittim. Kızlar, beni görünce sustular.


 


- Konu benimle ya da Flora ile mi ilgili?


 


O sırada Stella öne çıktı ve kısık sesiyle konuşmaya başladı.


 


- Seninle hiçbir alakası yok Helia. Biz biz sadece okulun durumuyla ilgili konuşuyorduk.


 


İnanmadığım için tek kaşımı kaldırdım. O sırada Khai, bir adım öne çıktı.


 


- Kızlar, o Flora'nın sevgilisi bilmeye hakkı var.


 


Mavi gözlerimi Khai'nin yaşlarla dolu olan mor gözlerine çevirdim.


 


- Benim neyi bilmeye hakkım var Khai?


 


Derin bir nefes aldı.


 


- Flora'ya ne olduğunu bulmuş olabiliriz.


 


Umutlu bir şekilde kızlara baktım. Layla başını salladı ve konuşmaya başladı. Su yeşili tacı taşımak ona ağır geliyor gibiydi.


 


- Biz buradayken bir haber aldık. Dört kişilik şeytani bir grup Lynphea gezegenine yıkım getiriyordu. O yüzden az önce kral ve kraliçe geri gitti. Flora'nın doğa ile olan bağlantısının ona zarar veremeyecek bir şekilde olduğunu biliyorduk ama...


 


Gözyaşlarını tutamadı ve Musa'ya sarılarak hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.


 


Bloom ise tebessüm etmeye çalıştı.


 


- Layla'nın bahsettiği grup yaşam ağacını zehirlemeye çalışmış. Yaşam ağacını Flora koruduğu için ilk baş onu araştırıp ortadan kaldırmayı düşünmüşler. Tüm kötü şeyleri içinde barındıran bir büyü hazırlamışlar ve bu sırada tesadüfi olarak Valtor okula saldırdığında büyü Flora'ya etki etti. Sonrasını ise biliyorsun.


 


Başımı salladım. Nabu, Brandon, Riven ve Timmy önümde etten barikat oluşturdular. Benim intikam almak için kendimi tehlikeye atacağımı düşünüyorlardı.


 


Buruk bir şekilde gülümsedim.


 


- Boşuna orada beklemeyin çocuklar. Benim şu anki önceliğim Flora'nın iyileşmesi. Eminim diğerleri o büyücülerin icabına bakacaktır.


 


Arkamı döndüm ve sandalyeye oturdum.


 


O sırada Tecna'nın bilekliğine sesli bir mesaj geldi.


 


- Kızlar hemen Lynphea'ya gitmeniz lazım. Destek kuvvet gerekiyor. Eğer burayı alırlarsa diğer gezegenlerin çöküşü yakındır.


 


Bayan Faragonda bunları dediğinde kızlar hızlı bir şekilde ışınlanmaya hazırlandılar. Vücutları parıltılar saçarak ortadan kaybolurken Khai'nin sesini işittim.


 


- Eğer herhangi bir şey olursa bize haber verirsin Helia.


 


Başımı tamam anlamında salladım. Bizim çocuklar diğerlerinin yanında gittikleri için bu loş koridorlarda artık yalnızdım.


 


O sırada bir hemşire koşarak çıktı ve yanıma geldi.


 


- Flora kendine geldi mi?


 


Başını hayır anlamında salladı.


 


- Şu an daha iyi onu görebilirsiniz.


 


Hızlı bir şekilde ayağa kalktım ve bulunduğu odaya gittim. Kapıyı yavaş bir şekilde araladığımda nihayet Flora'yı görebilmiştim.


 


Açık pembe hastane kıyafeti ile yatıyordu ve koyu teni birkaç ton açılmıştı. Gözlerinin altındaki çizgiler onun bu savaşına tanıklık ediyormuş gibi derindi.


 


Sakin bir şekilde uyuyordu. Küçük vücudundan dolayı yatakta büyük bir yer vardı. Oraya oturdum ve elini tuttum.


 


Diğer elimle gözlerimi sildim. O şu an karşılık veremese bile beni hissettiğini biliyordum.


 


- Şu durumda ne diyeceğimi bilemiyorum ama senin benim için ne kadar önemli olduğunu tekrar anladım. Normal zamanlarda silah olarak kullandığım kelimeleri kifayetsiz bıraktın.


 


Derin bir nefes aldım ve devam ettim.


 


- İkimizin arasında olan şey çok farklı bir şey Flora. Bunu seni ilk gördüğümde yani tam altı yıl önce anlamıştım. Bizi birbirimize getirdiği için Bayan Faragonda'ya bir ara teşekkür etmeliyim.


 


Tebessüm ettim ve her zaman sıcak olan yanağını okşadım.


 


- Beni hissettiğini biliyorum. Sen bu hayatımda gördüğüm en güçlü kızsın. Ayrıca benim yalan söylemediğimi bilirsin. Zamanında benim hep başımda durdun ve beni mutlu etmek için elinden geleni yaptın. Şimdi sıra bende.


 


Kapı tıklatıldığında gitme zamanımın geldiğini anlamıştım. Onu alnından öptüm.


 


- Seni seviyorum tekrar geleceğim.


 


Tebessüm ederek yanından ayrıldım. Benim çıkmamla birlikte Flora'nın annesi ve babası içeri girdi. Kapının önü yine tıklım tıklım olmuştu.


 


Timmy, Tecna ile birlikte koşarak yanıma geldi. Nefes nefese kalmışlardı.


 


- %98 ihtimal ile Flora'ya ne olduğunu bulduk. O büyücülerin yaptığı büyünün kalıntılarından topladık.


 


Ceketinin cebinden bir tüp çıkardı ve gözüme doğru tuttu. İçinde tuhaf ve fokur fokur kaynayan turuncu ve yarı sıvı bir şey vardı.


 


- Arkadaşım bu haldeyken ben evlenemem!


 


Bloom'un sesini duyduğumuzda elinde telefonu ile konuşuyordu.


 


- Babam böyle olmasını istiyor ama Bloom. Onun karşısında bir şey yapamam. Flora'nın olayı zamansız oldu.


 


- Babam ile birlikte oraya geliyorum Sky. Bu konuyu uzunca bir şekilde konuşacağız.


 


Tecna'ya döndüm.


 


- Peki Flora'yı tam olarak nasıl iyileştirebiliriz?


 


Elini çenesine götürdü ve düşünmeye başladı.


 


- Tam olarak bilmiyoruz ama en teknolojik laboratuvarlar bunun çözümünü üretmeye çalışıyor.


 


Başımı tamam anlamında salladım. Aniden verdiğim bir karar ile hızlı adımlarla ilerlemeye başladım.


 


- Benim ufak bir işim var Flora size emanet.


 


Stella başını salladı.


 


- Merak etme enişte!


 


O dört büyücüye hadlerini bildirecektim.


 


Baykuşu hareket ettirdiğimde onun hız ibresini en sona getirdim. Şu an hala savaşta olmalılardı.


 


Yıldızların arasından kayıp giderken anılarımız bir bir zihnime doluyordu. Gerçek anlamda ilklerimi onunla yaşamıştım.


 


Elimden geldiğince hızlı olmaya çalışıyordum ve nihayet Lynphea gezegeni tüm yeşilliğiyle önümde belirdiğinde düzgün iniş yapabilmek için baykuşu yavaşlattım.


 


Mekanik bir ses çıkartarak yere yumuşak bir iniş yaptı. Hızlı adımlarla rampadan yere indim ve etrafıma bakındım.


 


Neredeyse tecrübeli tüm periler ve onlardan daha az olan uzmanlar buradalardı.


 


Diğerlerine yardım edebilirdim ama görülecek bir hesabım vardı. Keskin mavi gözlerimle etrafıma baktım.


 


Bir anda ayağıma bir şey değdi ve tam yere düşecekken bir ağacın gövdesine tutundum.


 


Ayağımın altı hafif bir şekilde yanmaya başlamıştı. Ağacın bir gövdesine kalıntıyı sürerken bunun Timmy'nin bana gösterdiği turuncu büyü kalıntısı olduğunu anladım.


 


Dikkatli bir şekilde yere bakarak yürürken yerini bildiğim yaşam ağacına doğru gitmeye başladım. Bir yandan bilekliğimle Macy'e ulaşmaya çalışıyordum.


 


On saniye falan bekledikten sonra tık sesi ile birlikte onun görüntüsü karşımda belirdi. Saçı başı biraz dağılmıştı ve yüzü kirlenmişti.


 


Aman Allah'ım elinde bir ok ve yay vardı. Ona en son sığınağa gitmesini söylemiştim.


 


- Dışarıda ne yapıyorsun Macy? Sana sığınağa gitmeni söylemiştim.


 


Gözlerini devirdiğini buradan görebiliyordum. Arkasındaki çirkin yaratığı gördüğümde onun farketmesi için elimi uzattım.


 


Dirseğiyle küçük yaratığa vurdu ve bana sinirli bir şekilde bakmaya başladı.


 


- Elimde ok ve yay olduğuna göre halay çekiyorum abi. Her neyse sen bana sığınağa gitmemi söyledin ama ortalıkta sığınak kalmadı.


 


Diğer elimi alnıma götürdüm. Demek ki o kadar güçlüydü bu düşmanlar.


 


Bir anda uzun bir kol beni kolumdan tutup çam ağacına doğru fırlattığında sırtım sızlamaya başlamıştı.


 


- İyi misin?


 


Yüzümü acıyla buruşturdum.


 


- Miele'yi ya da tanıdığın herhangi birilerini bul ve onlara yardım et.


 


Başını tamam anlamında salladığında tebessüm ederek aramayı sonlandırdım. Pozisyon alıp beni kimin fırlattığına baktım.


 


Hemen hemen benim boyumda ama benden daha iri ve esmerdi. Kahverengi uzun saçlarını topuz yapmıştı ve kirli sakalı yüzünün yarısını kaplıyordu. Kahverengi gözlerinde şeytani bir parıltı vardı.


 


- Sen şu büyücülerden biri olmalısın.


 


Kabanının ucunu bir eliyle tuttu ve yere eğilerek selam verdi.


 


- Ünümüzü duymuş olmalısın. Ama kız arkadaşına yazık oldu pek bir güzelmiş.


 


Sinirlenmeye başladığımı hissediyordum. Tehditkar bir şekilde parmağımı salladım.


 


- Sakın bana ondan bahsetme.


 


İlk hamleyi bekliyordum. Kendi etrafında koşarak büyük bir hortum oluşturdu ve onu bana yönlendirdi.


 


Çevik bir hareketle ağaca doğru zıpladım ve sarmaşıklardan birini kaptığım gibi üzerine doğru atladım.


 


Şu an halat kullanmak tehlikeli olabilirdi. O yüzden yavaşlaması için kafasına atılıp gözlerini sıkı bir şekilde kapattım.


 


Nihayet yavaşladığında derin bir nefes aldım. Göz ucuyla halatımı gördü ve daha sonra yine hızlı bir şekilde koşmaya başladı.


 


Niyeti beni bir ağaca bağlamaktı anlaşılan ama ben buna izin vermeyecektim.


 


Sırtımı bir ağaca verdim ve beni sarmasına izin vermiş gibi göründüm. Ancak tam beni sıkıştıracakken kendimi sağa doğru attım ve tam zamanında eline tokamın iğnesini batırdım.


 


O anki acıyla elini gevşettiğinde elinden halatı aldım ve hızlı bir şekilde onu sarmaya başladım. Gemici düğümü attığımda bu iş tamamdı.


 


Koyu gri saçlarım rüzgarda salık bir şekilde uçuşurken arkamdan çatırtılar gelmeye başladı ve bir sonraki büyücüye doğru gittim.


 


Kahverengi saçlı büyücüyü bağladığım ağaç üzerine binen onca darbeye dayanamamış ve yere yıkılmıştı. Tabi beraberinde onu da götürmüştü.


 


Dişlerini sürterek bir adam bana doğru yaklaşıyordu. Sarı saçları sivri bir şekilde omuzlarına dökülüyordu.


 


- Kardeşime yaptığını ödeyeceksin uzman.


 


Kendimden emin bir şekilde tebessüm ettim.


 


- Öteki adam senin dediklerini söylüyordu ve onun sonunu görüyorsun.


 


İki elini birbirine çarptı ve büyük bir dalga beni geriye savurdu. İstemediğim kadar çok ağaç olduğu için yine çarptım.


 


En azından düşüşümü yavaşlatıyorlardı. Birkaç dakika bayılmış numarası yaparak plan yapmaya çalıştım.


 


Ayak seslerinden yanıma yaklaştığını anlamıştım.


 


- Daha ilk darbede ha 


 


İğrenç kahkasını kesmek istesem bile onu yenebilmek için buna katlanmak zorundaydım.


 


Nihayet benimle işi bittiğine karar vererek uzaklaşmaya başladı. Onun gittiğinden emin olunca kendimi bir çalılığa attım ve sessiz bir şekilde onu takip etmeye başladım.


 


Dikkati dağınıkken onu arkasından vuracaktım. Birkaç peri onun önünü kestiği için işim kolay olacağa benziyordu.


 


Cebimden küçük iğneyi çıkardım ve boynuna doğru hedefledim iğne ıslık çalarak boynuna saplandı.


 


Acı içinde bağırdığında saklandığım yerden çıktım.


 


- Gülme sırası kimdeymiş?


 


Şapkasını düzeltti ve bana doğru döndü.


 


- Cidden beni küçücük bir iğnenin durdurabileceğini mi sanıyorsun?


 


Yere oturup dinlenirken yaptıklarıma anlam veremediğini görebiliyordum.


 


- Senin yerinde olsam bu kadar emin olmazdım sarışın.


 


Ellerini birleştirip bana doğru dalga yaratmayı denedi ama bunu başaramadı. Çünkü ona attığım iğnenin ucunda güçleri bir günlüğüne bloke eden bir sihir vardı.


 


- Ama bu nasıl olur?


 


Ayağa kalktım ve üzerimdeki tozları silkeledim.


 


- Şartlar eşit değildi ve eşitledim diyelim.


 


Sinirli bir şekilde yumruklarını sıktı.


 


- İşte şimdi bedelini ödeyeceksin çocuk.


 


Bana yumruk atmaya geldiğinde kolumun tersiyle bunu engelledim ve çelme takarak yere düşmesini sağladım.


 


Ardından ayağa kalkamaması için üzerine çıktım ve halatımla beraber onu bağladım.


 


Nihayet ayağa kalktığımda ona baktım.


 


- Benden sana bir tavsiye sihir her şey değildir.


 


Hızlı adımlarla ondan uzaklaşırken yaşam ağacının dalları gözükmeye başlamıştı.


 


Normalde ihtişamlı olan ağaç şimdi yarı yarıya solmuştu ve eğer ona bir şey olursa Flora'nın sonu hiç iyi olmazdı.


 


Ağacın dibinde oturan iki adam beni gördüklerinde kalkandan geçmem için bana izin verdiler.


 


- Seni tanıyorum Helia. Büyü yaparken Flora'nın zihnini gördüm o sana çok aşık. Üzgünüm ki bu aşk çok uzun sürmeyecek.


 


İki kişi oldukları için onlarla baş etmem biraz zordu. Derin bir nefes aldım ve ellerimi belime yerleştirdim.


 


- Sizinle savaşmak istemiyorum Flora'yı nasıl iyileştirebilirim onu öğrenmeye geldim.


 


Ayağa kalktılar ve böylece yüzlerini daha net gördüm. Birinin koyu pembe üstleri dikik ve yanları kesilmiş saçları vardı. Gözlerinin altının kapkara olmasıyla korkunç görünüyordu.


 


Diğerinin ise omuzlarına kadar kızıl saçları dökülüyordu. Keçi sakalı vardı ve gri gözlerinde vahşet görüyordum.


 


Onlarla baş edebilmek için güçlerini öğrenmem lazımdı. O yüzden küçük bir hamle yaparak yerden bir kaldırım taşı attım.


 


Biri yılan olup kıvrıldı ve kızıl saçlı olan ateşiyle attığım taşı geri püskürttü. Son anda eğilerek çarpışmadan kurtuldum.


 


Onları etkisiz hale getirebilmek için yormam lazımdı. O sırada Winx takımı yanıma geldiler.


 


- Biz Dumanı hallederiz. Sen şu kızıl saçlı olanı yani Ogron'u al.


 


Ogron kendisinden bahsedildiğini anladı ve küçümser bir şekilde gülümsedi.


 


- Sizi çok özledim periler. Canım sıkılıyordu Helia ile birlikte.


 


Ogron'u arkasından kahverengi saçlı çocuk belirdiğinde perilerin bana yardım edebilmesi için dayanmam lazımdı.


 


Flora için bunu başaracaktım. Ogron bir an gözlerini kapadı ve tebessüm etti.


 


- Demek güç emen iğneler ha.


 


Muhtemelen telepati yoluyla almıştı bu haberi.


 


- Benim üstümde kullansan bile bu işe yaramaz çünkü tek bir güce sahip değilim.


 


Tek kaşını kaldırdım. Nasıl yani?


 


- Karşımdaki kişinin gücünü emip onu ona karşı kullanabilirim demek bu.


 


İşte şimdi hapı yutmuştum.


 


Bir günde iki bölüm! Benim için iyi bir sonuç. Aslında bölüm daha uzundu ama heyecanlı bir yerde bitireyim dedim sbsbbsbsbs. Bir dahaki bölümde görüşmek üzere


😎🤏🏻😍


Loading...
0%