@silayetimoglu
|
Artık Helia'ya karşı olan duygularımdan emindim. Hissediyorum ki bugün birbirimizi son görüşümüz olmayacak. Bayan Aurora'nın yanına gittiğimde heyecandan bacaklarım titresede kendimi sakinleştirmeye çalışmak için derin bir nefes alma ihtiyacı hissettim. Kendimi sakinleştirmek için başka şeyler düşünmeye başladım. Bayan Aurora'nın dış görünüşü gibi. Bugün hatlarını ortaya çıkaran buz mavisi orta boyda bir elbise giymişti. Sarı saçlarını alttan topuz yapmış ve çok hafif bir makyaj vardı yüzünde. Siyah topuklu ayakkabılarıyla ince çerçeveli siyah gözlükleri birbiriyle uyumlu gözüküyordu. Tek eliyle Bayan Griselda'nın yaptığı gibi gözlüğünü yerine sabitledi ve bakışları bize döndü. - Ezberinizi iyi yaptınız mı bakalım? Helia ile ikimiz aynı anda evet anlamında başımızı salladık. - Şimdi ilk Helia ile başlayacağım. O yüzden Flora, sen çıkabilirsin. Çantamı omzuma yerleştirdim ve ayağa kalktım. - Tabi, Bayan Aurora. Kapıyı kapadım ve çıktım. Kafeteryaya girdiğimde canım soğuk bir şeyler içmek istiyordu. Soğuk bir limonata aldım ve masalardan bir tanesine oturdum. Burası kütüphanenin arka kısmı olduğu için o çok sevdiğim doğayla içiçe sayılırdım. Eskisi gibi sihir yapmak istiyordum. Doğayı cidden çok özlüyordum. Bunları düşünürken derin bir şekilde iç çektim. Sonra kızları aramaya karar verdim. Telefonumu tam çıkarmıştım ki ekranda Stella' nın resmi belirdiğinde açma tuşuna tıkladım ve kulağıma götürdüm. - Flora! Olanları Bloom'dan duymasam sevgilin olduğundan haberim olmayacaktı. O kadar çok bağırmıştı ki telefonu birkaç santim uzaklaştırmak zorunda kaldım. - Sana da günaydın Stella. Bir kere ben Helia ile sevgili değilim. Sadece hoşlanıyorum. - Evet ama bu olmayacağınız anlamına gelmez. Neyse asıl konuya geçeyim. Bugün Musa'nın doğumgünü ve ona tabikide parti kraliçesi olarak ben parti düzenleyeceğim. Bu akşam saat sekizde Bloom'un evinde olacak. - Yaa Stella! Unutmuşum ben onu şu sıralar çok meşgulüm şeyle- Fırsatını bulduğunda lafımı kesti - Aşık olmakla değil mi? Hahahaha. Senden Layla'yı arayıp haber vermeni istiyorum tabi zamanın varsa. Bunları dinlerken sanki karşımdaymış gibi kafa sallıyordum. - Tamam ayçiçeğim konuşurum. Akşama görüşürüz o zaman. Dedim ve telefonu kapattım. Mutlu olmak istiyorum ama olamıyordum. Çünkü bu Tecnasız ilk özel gündü. Keşke burada olsaydı. Onun yokluğuna alışmak zor olacaktı. Layla'nın numarasını tuşladım. Kulağıma götürdüğümde bir müddet açılmasını bekledim. Sonunda açıldığında konuşmaya başladım. - Layla, nasılsın yavrum? Bir sıkıntın var mı? - Teşekkür ederim, Flora. Ben iyiyim, sen nasılsın? - Bende iyiyim. Senden önce Stella ile konuştum ve bu akşam Bloom'un evinde, Musa'nın doğumgünü olduğu için akşam sekizde hep beraber olmamızı istedi. - Tabi gelirim de yanımızda erkek arkadaşlarımızı getirebiliyor muyuz? - Bunu düşünmedim ama senin varsa getirirsin. Sen en son birinden bahsediyordun. Adı şeydi, Nabu. O mesele ne oldu? - Flora inanamazsın. Ona bir şans vermem gerektiğini düşündüm, zaten olmazsa bunu bitirebilirdim. Ama sonra bir mucize oldu ve onunla inanılmaz bir şekilde bağlandım. - Senin adına çok sevindim, canım mutluluklar dilerim. Çok merak ettim onu seni bu kadar etkilediyse çok iyi birisidir herhalde, doğru tahmin ediyorum değil mi? - Evet, Flora! Neyse o zaman ben valizimi hazırlayayım görüşürüz. Telefonu kapattığında derin bir nefes aldım ve biraz dinlenmeye çalıştım. Çok konuşmaya alışkın biri değilim ve bugün konuşma kotamı yeterince doldurdum. Ardından tam çantama koymuştum ki tekrar çaldı. Bıkkınlıkla elime aldım ve numaraya baktım. Tanımıyordum ve temkinli bir şekilde kulağıma götürdüm. - Alo, Flora bu sen misin? Bu Helia'nın sesiydi. - Benimde numaramı nereden buldun? - Bayan Aurora seni çağırmamı istedi ve listeden numaranı verdi. - Tamam, hemen geliyorum. Bayan Aurora'nın yanına geldiğimde nefes nefeseydim. Zira kafeterya ile ana binanın arasındaki uzaklık fazlaydı. Elimi kalbime doğru bastırıp nefesimi düzenlemeye çalıştım koltuğa oturduğumda. -Flora, şimdi sana bir kağıt vereceğim oradaki soruları cevaplayacaksın. Sınav gibi düşün yani. Süren ise bir saat. Kağıdı elimde verdiğinde masadaki kalemlikten bir kalem aldım ve ismimi ve soyismimi yazdım. (Flora lynphea) -Lynphea'nın kurucu ailelerinden birisi olduğumuz için soyadımız haliyle kurduğumuz yerin adı oluyor. Eğer evlenirsem benim soyismim aynı kalacak ve eşiminki lynphea olacak.- Kağıdın önünü ve arkasını çevirdiğimde o kadar çok soru olmadığı için sevindim. Bir saate çoktan bitirmiş olurdum. Kağıdı masaya koydum ve eğildim. Düşüncelerimi beynimden boşaltarak sınava odaklanıp hızlı bir şekilde cevapları yazdım. Sınavın bitmesine on dakika kala bitirmiştim bile. En başından itibaren kontrol ettim ve Bayan Aurora'ya verdim. Eline alıp uzun uzun inceledi ve tabiri caizse hmmladı. Bu hareketleri beni daha da endişelendirmekten başka bir işe yaramıyordu. Kırmızı ojeli ellerine telefonunu aldı ve onu kulağına götürdü. Muhtemelen Helia'yı arıyordu. Tam da tahmin ettiğim gibi Helia olduğunu anladım ses gelince. -Alo,Helia. Evet evet bitti. Gelebilirsin. Sonuçları açıklayacağım. Telefonu kapattı ve eliyle koltuğa oturmamı işaret etti. Rahatsız bir şekilde oturdum ve ellerimi bacaklarımın üzerinde birleştirdim. Birkaç dakikalık gergin bekleyişten sonra kapı açıldı ve içeri Helia girdi. Gözleri kısa bir an bana takıldıktan sonra ifadesiz bir şekilde Bayan Aurora'ya bakmaya başladı. Bayan Aurora ise derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı. -İkinizin kağıtlarını da okudum ve sonuçları hazırladım. Sizi çok bekletmek istemiyorum o yüzden sonucu açıklayacağım. Bütün aşamaları geçip burada kazanmaya hak kazanan kiş- Telefonu çaldığında gözlerimi devirdim, hadi ama en heyecanlı yerde lafı niye kesilir ki bir insanın? Telefonla konuşurken kaşlarını çattı gözleri ikimizin arasında mekik dokudu ve bu karnımın ağrımasına sebep oldu. Elini her neyse dermişçesine salladı ve ilgisini bize yönlendirdi. -Nerede kalmıştık? Evet kazananı açıklayacaktım. Helia kazandı. Bunu demesiyle birlikte yüzüm ışık hızıyla düşerken Helia'nın yüzüne baktım nasıl sevineceğini görebilmek için. Ama o, tahminlerimin aksine pekte mutlu gözükmüyordu. Aniden ayağa kalktı ve Bayan Aurora'dan izin aldı ve konuşmaya başladı. -Bayan Aurora, ben bu sonucu kabul etmiyorum. Benim zaten halihazırda bir işim var. Sadece Flora'nın rekabetinin nasıl olabileceğini merak ettim o yüzden bunu kabul edemem. Ben şaşkınlıkla elimi ağzıma götürdüm ve yeşil gözlerimi Helia'nınkilere diktim. -Ama bu nasıl olur? Kabul edemem. Hem ben üzüleceğim için yapmadığını nereden bileceğim? Bir anlık heyecanla elini elime doğru uzattı ve elimi tuttu. Ama ben kendime çekince o da ellerini çekti ve önümde diz çöktü. -Seni inandırmam için ne yapmam gerek bilmiyorum Flora. O, bana huzur veren gözlerini benimkilere kenetlediğinde kalbimin sesini duyar gibi oldum. Ona güvenmem gerektiğini söylüyordu. Ona hafifçe tebessüm ettim. -Sen öyle diyorsan doğrudur Helia. Bayan Aurora, öksürdüğünde yerimden kalktım ve yanına gittim. Yakama bir yaka kartı iliştirdi. Üstünde ismim ve bir fotoğrafım vardı. Şu an hiç yerimde duramıyordum. Dans edip şarkılar söylemek ve mutluluğumu herkesle paylaşmak istiyordum. -Flora, seni tebrik ederim. Her hafta içi sabah on ve akşam beş arasında burada olmanı istiyorum. Geriye kalan zamanlarda ise sana eşlik eden kişi ise Silaqui. Bunu demesiyle birlikte durakladım çünkü bu bir elf ismiydi. Alfea ile iletişime geçebilirsem bunu profesör Palladium'a sorabilirim. Bunu daha sonra düşünürüm çünkü an itibariyle işsiz zümresinden değilim! Kütüphaneden çıktığımda bir el tarafından kolum tutuldu. Tam savunma durumuna geçecektim ki bunun Helia olduğunu farkettim. Elinde bir kart gördüm, onu bana doğru uzattı. Kartı alırken merakla sordum. -Bu ne? Çekingen bir sesle cevap verdi. -Bana işin düşerse diye telefon numaram yazıyor. Tebessüm ettim. -Teşekkür ederim, Helia. Sonra görüşürüz. Arkasına döndü ve saçları rüzgarda havalanırken koşmaya başladı. Kıkırdadım çünkü az önce bu konuşmanın devam edeceğini belirtmiştim ona. Acelem olduğu için hızlı bir tempoda yürümeye başladım. Sonunda eve vardığımda kapı aniden açıldı. Gözlerimin kapaklarını kapatan sarı saçları farkettiğimde bana sarılan kişinin Stella olduğunu anladım. Gülerek ona sarıldım ama bedenimi çok fazla sıkıyordu ve galiba ağlamaya başlamıştı. Kısaca şu an rolüm onun elindeydi. Ondan ayrıldığımda sıcacık kehribar gözlerinden akan yaşları baş parmağımla sildim. -Ağlama, ayçiçeğim. Bugün üzülmeyelim hep mutlu olalım. Sana güzel bir haberim varken hem de. Ellerimi tutarken kısık bir sesle sordu. -Ne olabilir ki? Çok merak ettim. Dediğinde onun sabırsızlığını anlayıp daha fazla meraklandırmak istemedim. -Kütüphanede işe alındım. Ellerini birbirine çırptı ve sırtıma atladı. -Yaşasın! Çifte kutlama yapıyoruz kızlar. Çok mutluyum hadi gel sen hazırlan. Ben de oturup Brandon ile dedikodu yapayım. -Tamam ben gidiyorum o zaman. Dedim ve odama çıktım. Acaba ne giysem diye düşünürken dolabımın kuytu bir köşesinde bulunan elbiseyle nefesim kesildi. Göz yormayan sarımsı yeşil renginde bir elbiseydi ve omzundan aşağı kadar mavi çiçekleriyle bana evimi hatırlatıyordu. Onu alıp hemen giyinmeye başladım. Tam oturmuştu ve bana çok yakışmıştı. Saçlarımı salmaya başladığımda sabahtan beri balıksırtı şeklinde durduğu için dalga dalga omuzlarımdan göğsüme doğru inmeye başladı. En sonunda gül kokan parfümümü sıktım artık hazırdım. Merdivenlerden indiğimde her yeri süslenmiş olarak buldum. Musa'nın en sevdiği renkler olan mavi ve kırmızıydı her yer. Stella her zamanki gibi güzel iş çıkarmıştı. Timmy'i göremedim etrafıma bakındığımda o da gelir sanıyordum ama o ruhunun bir parçasını Tecna'nın ölümüyle kaybettiği için hayata küsmüş olmalıydı. Stella üstüne turuncu, üstünde yıldızlar olan mini bir elbise giymişti ve oldukça çekici duruyordu yanında oturan Brandon ile mutlu bir şekilde sohbet ediyorlardı. Yanlarına gittim ve ikisine de sarıldım. Onların etrafa yaydığı enerji çok mutlu ve heyecanlı hissettiriyordu. -Kendini özletiyorsun Flora. Brandon böyle dediğinde elimi omzuna koydum ve dostça gülümsedim. Sonra Bloom'un yanına gittim o herkesin aksine mutsuz bir şekilde kollarını kavuşturmuş dışarısını izlemekle meşguldü. Üstünde açık mavi bir kısa tulum vardı. Karnına kadar inen dekoltenin önünde pembe şeritler vardı ve kolları ellerini kapatacak kadar uzundu. Açık pembe çizmeleriyle kombini tamamlanmıştı. Koşarak yanına gittim ve arkasından sarıldım. Yavaş bir şekilde bana döndü. -Flora sen miydin? Hoşgeldin. Dedi gülümseyerek ama gözleri çok üzgün bakıyordu. Ellerini tuttum ve karşısına geçtim. -Hoşgeldim ama hoşbulamadım seni. Sorun Sky mı? Kafasını salladı. -Sen onun gelmemesine üzülüyorsun ama hep kötü düşünme. Belki geç gelir ve bu hiç gelmemesinden iyidir. Öyle değil mi? -Doğru Dedi ve tebessüm etti. O mutlu olduğu için ben daha mutlu oldum. -İşte böyle hep gül ateşböceğim. Doğumgünü kızı daha gelmemişti ve ben hazır boşken Layla'nın yanına gitmeye karar verdim. Esmer ve uzun koyu kahverengi saçlı bir erkekle sohbet ediyordu. Sevgilisi olmalıydı bu kişi. Layla, beni gördüğünde bir süre boyunca sarıldık ve beni peşinden sürükledi. Onu uzun zaman sonra ilk defa bu kadar mutlu görüyordum. Üstünde yeşil ve mavinin tonlarında çok zarif bir elbise vardı. Dizlerinin üstündeydi ve açık mavinin üzerinde benimkine benzer bir şekilde omzuna kadar koyu yeşil bir şerit uzanıyordu. -Nabu bu dostum Flora. Flora bu da sevgilim Nabu. Dediğinde gülümseyerek Nabu'nun elini tuttum. Yaydığı enerji çok sıcak ve sempatikti. Mor gözleri Layla'ya her baktığında ışıldıyordu ve bizim oralarda gözler kalbin aynasıdır derler. Birbirlerine gerçekten aşık olduklarını anlamıştım. Layla ve sevgilisi ile biraz sohbet ettikten sonra odanın karanlık köşelerine baktım. Tam da tahmin ettiğim gibi Riven'ı merdivenin altında gözlerini belirsiz bir boşluğa bakarken buldum. Onun yanına gittim ve beni farkedebilmesi için elimi omzuna koydum. İrkilerek bana baktı ve gülümsemeye tenezzül etmedi. Onun bu hallerine alışmıştım artık. Normalde böyle etkinliklere katılmayı pek tercih etmez, ortadan kaybolurdu. Ama söz konusu Musa oldu mu, yapamayacağı bir şey olmadığını biliyordum. Mor gözlerini bana dikti ve hiç konuşmadı. -Musa'nın bugün doğumgünü ve ben ona daha hediye alamadım,Flora. Bana bu konuda yardımcı olur musun? Gülümsedim. -Olurum ama sana şunu al falan diyemem. Sadece kalbinin sesini dinle ve ona göre karar ver. Dediğimde bir süre düşündü ve alacağı şeye karar vermiş gibi gülümsedi. -Teşekkür ederim Flora. Biraz geç kalabilirim. Musa'ya söyle endişelenmesin. Ayağa kalktım ve elbisemi düzelttim. -Tamam söylerim,görüşürüz. Ayağa kalktı ve kimselere gözükmeden sessiz bir şekilde kapıdan çıktı. Yemeklerle dolu olan masadan bir bardak limonata aldım ve bir koltuğa oturdum. Bir anda aklıma o gerçekçi rüyam dolmuştu. Bana göre her rüyanın bir anlamı vardır. Bloom o zaman kendine inandı ve güçlerine geri kavuştu. Acaba ben istesem yapar mıyım? Yoksa sadece Bloom'a özgü bir şey mi? Bunu daha sonra yapmak üzere Linphea'ya gitmeyi zihnimin gerisine itekledim. O sırada yanımda mutlu bir ses duydum. Kafamı çevirdiğimde Helia'yı gördüm. Onun gelmesine ilk başta çok şaşırmış olsam da daha sonra onun Riven'ın arkadaşı olduğunu anımsadım. -Merhaba Helia. Seni buraya Riven mı davet etti? O ise çok konuşmayı sevmiyor olacak ki başını evet anlamında salladı. Hâlâ ayakta dikilirken yanımdaki koltuğa vurdum oturması için. Yanıma oturdu ve arkada olan elini bana doğru çevirdi. Elinde çok güzel bir çiçek vardı ve oldukça nadirdi. Üstümdeki elbisenin işlemesinin aynısından. Kadife çiçeğinin ismini alan yapraklarına dokundum yumuşacıktı. -İzin verirsen. Dedi ve kafamı salladım. Bana doğru yaklaşırken istemsiz bir şekilde nefesimi tuttum. Lacivert çiçeği saçıma taktığında yerinde durabilmesi için sapına bir tel toka tutturdum. Oysaki bende çiçeği taktığı anda kendiliğinden durmasını isterdim. Ama o sadece filmlerde olur. Aramızda uzun süreli bir sessizlik oluştuğunda konuşmaya karar verdim. -Pek konuşmayı sevmiyorsun galiba? O ise biraz düşünceli bir şekilde bana baktı. -Sadece yoruluyorum ama insanlar bunu kibir olarak algıladığı için benden uzak duruyorlar. Bunu söylediğinde oldukça şaşırmıştım. Resmen çocuğu dışlamışlar. İçimde doğan öfke ile kaşlarımı çattım. Bazen insanları anlamıyordum gerçekten. Şu an Helia için çok üzülüyorum. Riven ile dert ettikleri konular benzer olduklarını için çok iyi anlaşıyorlardı. -Helia, seni dışlayan insanlar kalbinin güzelliğini görememişler olsa gerek. Dediğimde İlk kez kendisini anlayan bir insan bulmanın şaşkınlığı ile bana baktı. Bir anda gelen soruyla olduğum yerde kaldım. -Kendinden bahsetsene biraz. Senin konuşmanı çok istiyorum. Beynim dursun mu, kalbim yerinden çıkarcasına atsın mı, yoksa yanaklarım kızarsın mı. Bilemedim ama ona yalan söylemek istemiyorum. Eğer ona hayatımı detaylarıyla anlatırsam yarın bir gün bunu bana karşı kullanmayacağını ya da sihirli boyutun tehlikeye giremeyeceğini nereden bileceğim? Ben de ona yüzeysel bir şekilde hayatımı anlattım. -Annem ve babam çiçekçilik yapıyor ve bir kız kardeşim var. Onun dışında bitkileri ve hayvanları çok severim. Biraz duygusal biriyim ve beni genellikle severler. -Hiç kötü bir yanın yok mu Flora? -Bilmem, daha önce hiç rastlamadım. |
0% |