Yeni Üyelik
35.
Bölüm

🧚🏻‍♀️Her Şeyin Sonu🧚🏻‍♀️ Final Son Part

@silayetimoglu

İzliyordum. Şu an tek yapabildiğim bulutların arasından aşağıdaki kanlı savaşı izlemekti. Ruhum öldüğümün farkındaydı ve bedenim geçici bir süreliğine revire götürülmüştü.


Annem perişan haldeydi. Miele ise yıkılmıştı. Bir günde hem babasını hem ablasını kaybetmişti ne de olsa. Çok özür dilerim anne üzgünüm kardeşim ama buna sevda deniyor. Helia'sız yaşayamazdım bunu onlarda gayet iyi biliyordu. Dryadlar ejderhaları biçerken bizim kızlar skyix dönüşümünde Sky'ı sıkıştırmaya çalışıyordu. Onlar hakkında tek tesellim Bloom'un kendine gelmiş olmasıydı.


Benim yaptığım bu şey savaşın seyrini ne kadar değiştirirdi bunu benüz bilmiyordum ama ölüp ölmediğimden de emin değildim doğrusu. Çünkü etrafta tek bir insan bile yoktu. Ne babam ne Kraliçe Nerissa ne de herhangi biri. Sanki arafta gibiydim her yerde sis vardı gökte yerde ve gözümün ulaşabildiği her yerde.


Ben olmadan Sky'ı yenemeyeceklerini biliyordum. Bloom'un açık bir şekilde taraf değiştirmesi ve Dryadların yardımı ile elimiz güçlenmişti ama yine de bensiz eksik olacaktı. Yasak büyüyü yaparken mantıklı düşünemiyordum ve o an tek odaklanabildiğim Helia'ya olan duygularımdı.


Ah Helia! Biricik sevgilim,dilimden düşmeyen müziğim,kalbimin yaşam kaynağı biricik mavi gözlü sevgilim. Seni ne kadar çok özlüyorum bir bilsen. Ancak yine de seni böyle izleyebiliyorum ya o bile yetiyor bana. Benim yerime sen nefes alıyorsun,damarlarında kan akıyor ve rüzgarların çevreye hayat bahşediyor.


Yaptığım büyük bir bencillik ama onun beni anlayacağını biliyorum. Çünkü o beni her zaman anladı gözlerime baktı ve ruhumu okudu. Parmak uçlarımdan yayılan enerjiyi her daim hissetti. Onun güçlü olduğunun da farkındayım her ne kadar şimdi en kötü darbeyi o yemişse bile sırf ben istediğim için eskisi kadar istekli olmasa da yaşama tutunacaktı.


- Merhaba Nerissa'nın varisi Flora.


Bir kadının bana seslenmesiyle arkama döndüm. Sesin sahibini tanımıyordum ama o kadar şefkatliydi ki bana annemi hatırlatıyordu.


- Kimsiniz?


Bir anda sislerin içinden kahverengi uzun saçlı ve ağzında maske gibi bir şey olan birini gördüm. Boyu çok uzundu ve sonbahar yapraklarından olma elbisesi ve tek kocaman kanadıyla oldukça ilginç birisine benziyordu.


- Ben Kader perisi Clara. Sky zamanında beni yenmek istedi ama başaramadı ancak bunun için tek kanadımı feda ettim. Daphne'nin en yakın arkadaşıydım şu an ise size yardım etmek istiyorum.


Ağzını göremiyordum ama bir şekilde onunla konuştuğumu biliyordum ve ondan hiçbir kötülük sezememekle birlikte aurasının kahverengi olduğunun farkındaydım.


- Şimdiden yardımın için teşekkür ederim Clara. Çok güçlü birisisin bunu hissedebiliyorum fakat neden Linphea'ya gelip bizimle savaşmıyorsun?


Yırtmaçlı elbisesini bulutların üzerinde sürüklerken elindeki kurumuş çınar yaprağıyla bana yaklaştı. Teni bembeyaz olmakla birlikte her yeri kahverengiydi.


- Çünkü buradan inemem. Bazılarımızın kaderi düzende tutması gerekiyor ve bu sizin evreninizde yapılamayacak bir şey.


Aslında dedikleri mantıklıydı. Yani ben de kader perisi olsam onca ince işin arasında ses istemezdim.


- Peki bana nasıl yardım edeceksin?


Bana oldukça manidar bir bakış attı. Sanki cevap ortadaydı.


- Kehanet kitabında senin Skyix'i nasıl kazanacağın yazmıyordu değil mi?


Başımı sallayarak onu onayladım. Benim dışımda herkes kazanmıştı. Stella gezegenine yeni bir ay yaratmıştı, Musa ise geçmişe gidip Riven'la işbirliği yaparak canavarı yenip kayıp kütüphaneyi bulmuştu. Layla kuzeni Nereus için kendini feda etmişti. Tecna ise Adria'yı Druid kralının oğluyla evlenmesine engel olmuştu. Bloom ise Zalim prens Sky'ın ablasını öldürmesini engellemiş ve büyünün etkisinden kurtulmuştu. Aslında birkaç kişi hariç kimse kendi gezegeninden birini kurtarmamıştı.


- Helia senin için öldüğünde yasaklı büyüyü yaparak durumu tersine çevirdin. Bu normalde çok büyük bir ceza gerektirir ama böyle bir kötülüğün kol gezdiği zamanda buna göz yumabilirler sanırım. Ruh eşini kurtardığın için Skyix gücünü aldın. Şimdi elimi tut ve gözlerini kapat uyandığında dönüşmüş olacaksın.


Clara'nın sözleriyle birlikte içimdeki sönmeye yüz tutmuş umut ışığı eskisinden daha canlı bir haldeydi. Olacakları düşündüğümde ışık harlanmaya devam ediyordu. Soğuk ve soluk ellerimle onun sıcak elini tuttum ve gözlerimi kapadım. Ruhum sanki bedenime çekiliyordu ve bu çok tuhaf bir histi. Uzun süredir hiç pozisyon değiştirmeden yattıktan sonra bir anda kalkarsın ya aynı öyle bir histi. Ne kadar zaman geçmişti bilmiyordum bu yüzden beni henüz gömmemiş olmalarını diledim.


Gözlerimi açtığımda düşük omuzlu ve dört elementin renginin dans ettiği bir bluz üzerimde belirmişti. Saçlarım ise soldan ayrılmış ve gevşek bir örgüye dönmüştü. Alnımda bir tacın soğukluğunu hissedebiliyordum. Altımda beyaz renk bulutlar gibi pofuduk bir etek vardı.


- Aman Tanrım bakın Flora!


Stella bunları dediğinde kanatlarımı çırparak yanına indim ve ona tebessüm ederek elini tuttum.


- Sen ölmüştün.


Layla'nın sözlerine karşılık ona tek gözümü kırptım.


- Beni öldürmek öyle kolay mı sandınız? Hadi kızlar yarım kalan işimizi bitirelim.


- Birleşik Skyix!


Diye bağırdığımızda etrafta dalgalanan enerjiyi hissedebiliyordum. Bir yanda güneş ve ay dans ediyor, bulutlar ve rüzgar onlara eşlik ederken benim vücudumdan yayılan sislerle beraber kuvvetli bir şekilde çakan şimşekler ahenk içerisinde çember oluşturuyordu.


Sky şaşkınlıktan pek hareket edemiyordu. Altımız beraber yükseldiğimizde savaş durmuş gibiydi. Herkes ellerinde silahlarıyla donakalmış bize bakıyorlardı. Güçlerimiz nihayet bizimle sınırlı kalmayıp herkesi etkisi altına aldığında zaman çarkının yapbozları yine üzerimizde belirdi. Hepsi döne döne tok bir sesle birbirlerini buldu ve yerlerine oturdular. Kuvvetli bir ışık patlamasıyla Sky her ne kadar ellerini hareket ettirerek portal açmaya çalışsa da başarısız olmuştu.


- Ne neler oluyor?


Dediğinde ona bilmiş bir edayla gülümsedim. Çoğu kötünün yaptığı gibi kendi kibrine kapılmıştı ve bizi küçük görerek hayatının hatasını yapmıştı.


- Demem o ki Sky kapana kısıldın. Buradan başka hiçbir yere gidemezsin.


Sky sinirli bir şekilde ayağını yere vururken yenileceğini anlamıştı. Etrafındaki askerlerinin çoğu ölmüş kalan azınlık ise teker teker avlanıyordu. Ejderhaları parçalayan Dryadlar ise iyilere yardıma gelmişti.


- Zaman çarkları da yerlerine oturduğuna göre hadi kızlar sıra şimdi bizde!


Dediğimde hepsi beni başlarıyla onayladılar. Sky her ne kadar bize kılıcıyla saldırsa da bizden taşan sihir o kadar fazlaydı ki hafifçe şiddetlenen rüzgardan daha fazlasını hissedemiyorduk.


- Bu beni geçici de olsa kötü yapıp arkadaşlarıma saldırttırdığın için.


Layla bunları söyledikten sonra etrafında çok güçlü dalgalar belirdi ve Sky'ı birkaç kemiği kırılacak şekilde oak ağacına yapıştırdı. Daha o kendine gelemeden Tecna karşısına geçti.


- Bu ise beni gezegenimi mahvedip Valtor'a suç attığın için.


Şiddetli elektrik akımları Sky'ın damarlarından içeri girdiğinde kesif bir duman kokusu her yanı sardı ancak yine de ölmüyordu. Ölmemesi iyiydi çünkü intikam almak güzeldi.


- Bu soğukluk ise gezegenimin dengesini bozduğun için seni saman kafa.


Bunları söyleyen Stella'dan başkası değildi ve ay ile ilgili gücünü kullanırken etrafında o aşina olduğumuz sıcaklık yoktu. Maviler ve griler içinde Sky'ın olduğu yerde mıhlanmasını sağlamış ve kalbini parçalara ayırmıştı.


- Benim senle doğrudan bir derdim yok ama yaşananlara bakılacak olursa sen ben ve Rivendan bile daha toksiksin. Sırf Bloom seni sevmiyor diye onun hafızasını silip zamanla oynamak ne. Seni takıntılı, pislik, ruh hastası, ucube!


Çekik gözleri sinirle kısılan Musa içinde tuttuğu tüm zehir zemberek sözleri onun yüzüne karşı söylemişti. Kapkara gözleri nefretle kısılsa bile hiçbir şey yapamıyordu zalim prens.


Bloom nazik hareketlerle yaklaşarak Valtor'un elinden tuttu. Sky karşılarında diz çökerken Bloom'un oldukça acımasız olacağını tahmin edebiliyordum.


- Bunları sana yapmamı isterdin değil mi eski sevgilim?


Deyip Sky'ın kara gözlerine baka baka Valtor'un dudaklarını kendi dudaklarının arasına alıp emmeye başladı. Aralarında eskiden bir aşk olduğu aşikardı öyle ki Valtor Bloom için kendini oldukça geliştirmiş ve sabırla planını ilmek ilmek örmüştü.


- Sen sadece kıskançlığının esirisin Sky. Sen beni değil gücümü seviyordun ve doğru düzgün biri olarak şansını denemek yerine ailemi ve beni büyülemeyi seçtin.


Valtor bir an uzun ince parmaklarını Bloom'un tütülü eteğiyle örtülmüş kalçasına kaydırdığında savaşın ortasında sevişeceklerini sanmıştım ama Bloom ona o anlamda bakmıyordu. Valtor'unki ise sadece erkek güdüleriyle yapılmış bir hareketti.


Bloom aniden Valtor'un zırhlı kucağından kalktı ve onun alnından öptü. Bu bir nevi onu affetme biçimiydi. Bunu anlamıştım. Şu an Sky'ın suratına ve alt tarafına inen ateşli yumruk ise Valtor'un alnına kondurduğu öpücükten çok daha sertti.


- Sana ne yaparsam yapayım içimdeki bu alev sönmeyecek. Sönmesin de zaten zira ben ateşin ta kendisiyim. Sen hangi büyüyü yaparsan yap hiçbir şey kalbinin çirkinliğini örtemeyecek.


Deyip elini omzuma koyup bana yer açtığında sakin adımlarla ilerliyordum. O her birimizden bir şeyler koparmıştı. Çeşitli gezegenlerde yaşayan insanların sevdiklerini, Heliamı, babamı ve az kalsın beni. Bloom'un da dediği gibi ne yapsam az kalırdı ama ben ona üstten bakmakla yetindim.


Şu an psikolojisi yerle birdi ve bunu zerre umursamıyordum. Üst güçler ,ki bunlar biz oluyorduk, ona cezasını verecekti.


- Sana verilecek olan ceza bile beni o kadar tatmin ediyor ki anlatamam sana ama şimdilik sana bu cezayı en çok hakeden kişi verecek. Valtor kalk ayağa ve buraya gel.


Az önce olan ateşli öpücüğün etkisinde sıyrılmaya çalışan Valtor kendine gelerek silkelendi ve o güzel yüzüne oldukça karizmatik bir gülüs yerleştirdi.


- Emrin olur kraliçe.


Dağılmış saçlarından tokasını çıkarttı ve sanki yemek yapacak ya da bitkilerle uğraşacakmış gibi kollarını sıvadı. Karamel rengi saçları rüzgarda onca savaşa rağmen sağlıkla parıldarken bir anda Khai arkamda belirdi.


- Sanırım ben Thranduilimi buldum ya.


Dedi onun kimden bahsettiğini biliyordum ve kıkırdamaktan kendimi alamadım. Cidden ikisi de çok benziyordu. Manyetik bakışları, uzun ve sağlıkla parlayan saçları, bebeksi keskin yüzleri ve kibirli üstelik acımasız olmalarıyla birbirlerinin kopyasıydılar.


- Valtor sana bakar mı Khai bilmiyorum ama sen Palladium'un kardeşi olduğuna göre Hineria gezegeninde bol bol yakışıklı elf görürsün.


Ellerini dua eder gibi kaldırdı ve yüzüne sürdü. Mor gözleri ümitle parlıyordu şimdi.


- Şu anlık oradan haber alınamıyor ama eğer bana pek uğramayan şansım yaver giderse bir Legolas falan da olur yani.


Savaşın ortasında düşündüğü şeyletr inanamıyordum biz sonbahar ve dört element perisi olarak dedikodu yaparken Valtor çoktan onun kafasını kesmişti.


- Onu öldürdüm ama ruhu hâlâ benim ellerimde oyuncak. Sanırım uzun yıllar onunla oynayacağım.


Stella bana sarıldığında çok geçmeden diğerleri de bize katıldı. En son tam olarak bunu yaptığımızda Bloom Sky'la olan evliliği için gelinlik provası yapıyordu. Gözlerimin yine dolduğunu hissettim. Her şey sonsuza kadar bitmişti. Çok kayıplarımız olmuştu ama yeni umutlarımız da doğuyordu. Kız kardeşlerimin çocukları vardı ve güneş sanki teselli edercesine Linphea'nın göğüne yerleşiyordu.


Annem ve Miele iki yandan bana sarıldıklarında güneşe arkamı dönerek halkımı inceledim. Herkes bana hayranlıkla bakıyordu ancak ben yanlış yollara sapmıştım ama o yollar Skyix gücünü kazanmamı sağlamıştı. Tam Bloom'dan umudumu kestiğim de ablasını savunması hâlâ kız kardeşimin ruhunun oralarda olduğuna dair bir işaretti.


Uzakta bir karaltı fark ettiğimde yavaş bir şekilde yanına yürüdüm. Etraftaki insanlar düzenleme ve tamir etme çalışmalarına çoktan başlamıştı ama o adam sanki ruhunu kaybetmiş bir kan gölünün ortasında iki büklüm yatıyordu. Ona yakınlaştığımda mavi aurasını görmemle onu tanıdım ve adımlarımı hızlandırdım. O uğruna defalarca kendimi feda ettiğim, göklerden gözetlediğim, hayatla dans edip durduğumuz, adamdı. Yanına gittiğimde eskiden gümüş rengi olan zırhının şimdi koyu kırmızı olduğunu fark ettim. Önüne geçip dizlerimin üstüne çöktüm ve kapkara olan saçlarını güzel yüzünden çektim.


- Her şey geçti aşkım ben buradayım.


Bana kızsa bile haklı olduğu için sesimi çıkartmazdım ama o an yapabileceğim başka bir şey yoktu. Beni anlayacağını biliyordum. Beni anlamasaydı bunca sene sağlıklı bir ilişki sürdüremezdik.


- Kendisi gittiği gibi zalim sevgili. Bana acı çektirmek için hayalini yolladı. Daha dün gibi sıcaklığı soluk tenindeki. Gerçek gibi parmakları sarıyor beni. Ancak biliyorum gelmeyeceğini geri.


Bazen normal sözcükler anlatamazdı hislerimizi. O yüzden şiire başvurulurdu. O benim hayal olduğumu düşünüyordu. Aksini kanıtlayacaktım.


- Gözlerime bak Helia.


Benim bunu dememle mavi gözlerini daha sıkı kapattı ve başını yere eğdi. Upuzun saçları kanlı çimlere değiyordu. Sihirle hemen bir toka oluşturdum ve nazik hareketlerle saçlarını topladım.


- Gözlerimi açarsam yine hayal kırıklığıyla karşılaşacağım bu yüzden kapatmak istiyorum onları sonsuza dek.


Elimle bembeyaz yüzünü sevdiğimde dolu dolu gözleriyle bana baktı. Buruk bir şekilde gülümsüyordu şimdi.


- Flora bu gerçekten sen misin? Eğer bir rüyadaysam uyanmak istiyorum ama emin olmak için beni cimciklemen lazım.


Eğilip onu elmacık kemiğinden öptüm. Değil onu cimciklemek ona en ufak bir zarar vermek istemezdim.


- Bu gerçekten sensin çünkü başkası asla böyle bir tepki vermezdi.


- Bende seni özledim sevgilim.


Beni alıp kucağına oturtturduğunda ait olduğum yerdeydim. Gerçekliğimden emin olmak istermiş gibi açıkta kalan tenimi santim santim öpüyordu. Bu tanıdıklığa aşina olan bedenim onun kolları arasında mayışıyordu.


- Her şey için özür dilerim Helia. Senin ne hale geleceğini umursamadan kendi bildiğimi okudum ve bencillik ettim. Affet beni.


Bana sıkıca sarılırken nefesini ensemde hissediyordum. Elleri ise bir mücevher tutar gibi belimdeydi.


- Affedilecek bir şey yapmadın çiçek kız. Senin yerine kim olsa aynısını yapardı. Ancak ne yapıp edip kısa sürede yanıma geleceğini biliyordum.


Başımı evet anlamında salladım beni gerçekten iyi tanıyordu. Her ne kadar bedenim ve ruhumla onun olmak istesem de yapılacak çok iş vardı. O yüzden ayağa kalktım. O da kalktığında evimize doğru yürümeye başladık.


Elimdeki gül buketini tutarken heyecandan tir tir titriyordum. Nedime olmaya alışıktım ben gelin olmaya değil.


Bloom üzerindeki toz pembe elbisesiyle yanıma yaklaştığında derin bir nefes aldım.


- Sonunda hak ettiğin yerdesin Flora. Senin için o kadar mutluyum ki anlatamam.


Tam yeniden ağlayacaktım ki makyaj gapmak en sevdiği aktivitelerinden bir olan Stella kafama fırça attı.


- Sakın bir daha ağlayayım deme. Makyajını yapmaya bıktım sen ağlamaya bıkmadın. Kaçarım giderim gollum gibi çıkarsın dansçının karşısına.


Bugün yaşananlar her aklıma geldiğinde gözlerim doluyordu ve Stella tekrar tekrar makyajımı tazeliyordu. Ne yapayım kendimi tutamıyordum.


- Kaçmayacağını biliyorum ayçiçeğim. Sen beni çok seviyorsun ayrıca hamilelik hormonları baskı yapıyorsa ne yapayım bebeğimi fışk diye dışarı mı salayım?


Savaştan sonra yaralarımızı sarmaya çalışırken sürpriz bir şekilde hamile olduğumu öğrenmiştim. Şu an karnımdaki çiçek üç aylıktı. O yüzden karnım tam anlamıyla davul gibi olmadan düğün yapmaya karar vermiştik. Aslında benim için hava hoştu davul gibi karnımla da düğün yapabilirdim utanılacak bir şey yoktu.


Musa duvağımı düzelttikten sonra artık seremoni için hazırdım. Elimde pembe güllerden bir buket başımda ise altın rengi yapraklardan oluşan bir taç vardı. Saçlarım dağınık topuz yapılmış ve straplez kesim bembeyaz gelinliğimle sevdiğim adamla hayatımı birleştirmeye gidecektim.


Hayat ne tuhaftı. Birkaç yıl önce güçlerimi geliştirip iyi bir gardiyan peri olmak için Alfea'ya yazılmıştım. Daha sonra hayatım anlamına gelen arkadaşlarımla maceradan maceraya koşmuş ve aşkı bulmuştum. Tamamen tesadüf eseri bulduğum aşkı elimde tutmak hiç kolay olmamıştı. Çok mücadeleler vermiştim. Güçlerimi kaybetmiş, ölümlerin kıyısından dönmüş ve birçok insanı kaybetmiştim. Bugün aslında aşkıma kurban verdiklerimi de anıyordum.


Amcam Anthony kapıdan girdiğinde şaşkınlıkla ona baktım. Çünkü onu burada beklemiyordum. Crystal'in babası eşini kaybettikten sonra babama bir şey demeden bilinmeyen diyarlara yelken açmıştı ve yıllarca ortaya çıkmamıştı.


- Çok üzgünüm amca kardeşini koruyamadım.


Çoktan dolmuş olan gözlerimi esmer elleriyle sildiğinde sarı gözleri samimi bir buruklukla parlıyordu.


- Kaderin önünde kimse duramaz açelyam. O an Rhodos'un ölmesi gerekiyormuş buna ne kadar üzülsem de onu geri getiremeyiz.


Başımı onu onaylarcasına salladım ama canım çok yanıyordu. Sanki kalbime Sky işkence ediyordu. Nefesim sekteye uğruyor, içim içime sığmıyordu.


- Kraliçe Nerissa'nın varisiyim ben amca. Ben de dört element gücü var ama daha babamı bile koruyamazken nasıl bir aile kurabilirim ki? Belli ki bu büyük güç bende olmamalıydı. Bu gücün hakkını veremiyorum.


Amcam bana sarıldığında uçuyor gibi hissetmiştim o kadar uzun boyluydu ki anlatamam.


- Sakın böyle düşünme Flora. Senin omzunda yeterince yük var zaten. Veliaht ve gardiyan prenses olmak kolay değildir. Ki sen tabiat olarak da hassas birisin. Ancak hiçbir güç kimseye boşu boşuna verilmemiştir. Doğa Ana sana bu gücü vermişse senin taşıyabileceğini ve güçlü olduğunu düşünmüştür. Ayrıca den elinden gelen her şeyi hatta daha fazlasını yaptın. Düşmanın sinsi oynayıp kalleşlik yapmışsa bu senin suçun değildir.


- Aile zamanınızı bölmek istemem ama Helia birazdan kayın ağacına benzeyecek gibi duruyor.


Stella gülerek bunları söylediğinde hızlı bir şekilde yanaklarımı sildim.


- Hadi bakalım kızım herkes gelecekteki kraliçesini görsün.


Alnımı öptüğünde tebessüm ettim ve koluna girdim. Ağır adımlarla ağaçları saran sarmaşıkların arasından geçtik. Tecna'nın kızı küçük Adria kucağıma gelmek isteyince onu tek koluma oturtup saçından öptüm.


Nedimelerim arkamda yer alırken Layla'nın kızı River önümde küçük bir sepetten gül yaprakları döküyordu. Her şeye rağmen hayat devam ediyordu ancak bizim dostluğumuz baki kalacaktı.


Sonunda ışıklarla ve çeşitli çiçeklerle süslenmiş meydana vardığımda Dryadların lideri de dahil olmak üzere birçok yetkili kişi önümde eğiliyordu.


Daphne'nin kızı Laura ise hayatımdaki en nefes kesici manzarayla beraberdi. Helianın upuzun kapkara saçlarına pembe güllerden oluşan bir taç takıyordu. Helia ise mavi gözleriyle yumuşak bir şekilde ona bakıyordu. Heyecanla nefesimi tuttum.


- Flora teyzem gelmiş. Çok güzel olmuşsun teyze.


Ona tebessüm edip sihirli bir öpücük attım.


- Senin kadar olmasa da teyzem yaptık bir şeyler.


Onunla olan kısa diyaloğumuzdan sonra sonunda Helianın bakışlarını kendime çekebilmiştim. Şaşkınlıkla elini kalbine götürdüğünde kalpten gidecek sandım. Kıkırdayarak Adria'yı annesine verdim ve amcamla beraber Helia'ya doğru adımladık. Onun da yanında Müdür Saladin duruyordu. Oma doğru giden yollarda her bir anımız gözlerimin önünden geçti. Saçlarıma dökülen yapraklar bile ağır çekime geçmişti sanki.


- Sanırım bu Dünyadaki en iyi insanım ki bana ölüm meleği bu kadar büyüleyici gözüktü.


Yanaklarımın kızarmasüyla beraber ellerimi onun beyaz elleriyle buluşturdum. Heyecandan benimde ellerim buz kesmişti.


- En iyi insan mısın bilmiyorum ama en güzel ruhlu adam olduğun kesin. Ancak seni övecek olsam buradakilerin 200 kez ölüp dirilmesi gerekirdi.


- Bugün burada Kraliçe Nerissa'nın varisi Linphea'lı Alyssa ve Rhodos kızı veliaht prenses Flora ile Melody'li uzman Helia'nın en mutlu günlerine eşlik etmek için burada toplandık. Sessizlik olsun etrafta bağ gözüksün bir anda.


Amcam bunları dedikten sonra etrafı loş bir karanlık kapladı. Sadece Helia ve benim etrafımda ışık vardı. Kalbimin gıdıklandığını hissettiğimde serinletici bir rüzgar saç tutamlarımı havalandırdı. Kıpkırmızı ve altın renklerle bezenmiş bir ip yavaş bir şekilde dans ediyordu aramızda. Benim yeşil Helia'nın ise mavi renk olan aurası birbirlerine kavuşmak ister gibi salınıyordu. Elimi Helianın kalbine koyduğunda ipler elimin altında hareket etmeye başladı.


- Ben Flora Linphea Doğa Ana'nın bana verdiği güçlerle karşımdaki insanı dengim kabul ediyor ve onunla her şeyimi paylaşacağıma, her gün güneşi onunla doğurup ayı onunla batıracağıma söz veriyorum.


Sözümle beraber ipler koluma dolandı ve şah damarımı nazik hareketlerle sardı.


Daha sonra Helia elini kalbime koyduğunda derin bir nefes aldım. Kalbinin atışını parmak uçlarından bile hissedebiliyordum.


- Ben Melody'li Helia tek olanın bana verdiği güçle karşımdaki meleği dengim kabul ediyor ve onu her daim kalbimde koruyup kollayacağıma, her şeyimi ona vereceğime, her gün güneşi onunla batırıp ayı onunla doğuracağıma söz veriyorum.


Bunu demesiyle beraber kalbimin üstündeki ipler onun şah damarına dolanıp narin boynunda yerini aldığında etraf normale döndü.


Artık onunla tam olarak eştim ve şimdi bizim hikayemiz sonlanmış sayılsa bile asıl her şey şimdi başlıyordu. Üç kişilik çekirdek ailemizle hayattaki amaçlarımızı gerçekleştirme vaktiydi. Gül kokulu yumuşak bir rüzgarla beraber bir ninni sesi kulaklarıma dolduğunda her şeyin iyi olacağına dair inancım tamdı.


Ayy şu an aşırı duygusalım. Herkesin çocukluk aşkı winxten pek ön planda olmayan bir çifti kendi hayal gücümüde katarak uzunca bir hikaye yazmak bana çok iyi hissettirdi. Ancak bu bir son değil kesinlikle. İkinci kitapta Hineria gezegenini ve onun gizemlerini öğrenecek, Winxe ve onların çocuklarına dair hikayeler okuyacağız. O zamana dek sihirle kalın! Yorumlara lütfen duygularınızı yazın bir hasbihal edelim 🩷


Loading...
0%