@silayetimoglu
|
Sabah içeri güneş ışığı girerken mutlulukla uyandım. Allah izin verirse bir işim vardı çünkü. Hemen üstüme mor bir tişört ve altıma gece mavisi ispanyol paça pantolon geçirdim. Evde daha hiç kimse uyanmamıştı. Bende mutfağa inip kendime salata hazırlamaya başladım. Domatesleri yıkarken su buz gibiydi. Ama sonra bir anda çok sıcak oldu ve hemen musluğu kapattım. Bir sorun var herhalde diye düşündüm. Ya da heyecandan olmayan şeyleri görmeye başladım. Sandalyeye oturup salatayı yemeye başladım. Bu sırada telefonumla Bloom'a acilen kütüphaneye gideceğimi anlatan bir mesaj attım. Beni göremezse endişelenebilirdi çünkü. Çantamı hazırladım ve artık yola çıkmaya hazırdım. Ayakkabılarımı giyerken haritalardan kütüphanenin yerini tespit etmeye çalıştım ki buldumda. Daha sonra caddeye çıktığımda sokağın boş olduğunu hayretle gördüm. Seri adımlarla telefondan bakarak kütüphaneye doğru gitmeye başladım. Çok uzak olmadığı için bulmam kolay oldu. İçeri girdiğimde aynaya bakarak üstümü başımı düzelttim. Duvarlardaki yönergeleri takip ederek başvuru odasını buldum. Ama ışık hızıyla hayal kırıklığına uğradım. Çünkü nereden baksam otuz metrelik bir kuyruk vardı. Bu kadar kişi varken kabul edilmem kesinlikle imkansızdı. Acaba eve gidip başka iş ilanlarına mı baksam? Ama şimdi buraya kadar geldim ben. Geri gitmek olmaz. Bende kuyruğa geçip beklemeye başladım. Benim arkamdan başka insanlarda geliyordu. Bir zaman sonra odadan ağlayan bir kız çıktı. Bu kadar mı kötü davranıyorlardı insanlara? Umarım buraya sevgim bitmeden kuyruk biter. Bir saat daha bekledikten sonra bacaklarım uyuşmaya ve başım dönmeye başladı. Olduğum yerde sendeledim. Ettiğim kahvaltı pek yeterli gelmemişti ve bundan dolayı tansiyonum düşüyor olmalıydı. Daha sonra kolumu tutan birini farkettim. Ama başım döndüğü için tam olarak onun kim olduğunu kestiremiyordum. - İyi misiniz? - İyiyim, sadece biraz yoruldum o kadar. - Siz şuradaki koltuklara oturup biraz dinlenin. Ben sizin sıranızı tutarım. - Teşekkür ederim ama kabul edemem. Bu size haksızlık olur. - Israr ediyorum lütfen. - Tamam o zaman. Kenardaki kırmızı koltuğa oturup pet bardağa su doldurdum. Onu içtiğimde daha iyi hissediyordum kendimi. Ama biraz daha otursam iyi olacak. Bir zaman sonra uykuya dalmış olmalıyım ki bir el beni dürterek uyandırdı. Gözlerimi ovuşturduğumda benim sıramı tutan erkek tebessüm ederek bana bakıyordu. Onun gülüşü cidden bulaşıcı olmalıydı çünkü bende güldüğümü hissedebiliyordum. - Senin sıran geldi. Bu arada ismini sorabilir miyim? Ama istemiyorsan söylemeyebilirsin. - Sorun yok. Ben Flora, sizin isminiz ne? - İsminin hakkını cidden fazlasıyla veriyorsun Flora. Ben Helia. - Tanıştığıma memnun oldum Helia. Neyse ben kalkayım. O sırada Riven geldi ve Helia'nın üstüne atladı. Helia ve ben ona kötü bakışlar atarken o pek umursuyor gibi gözükmüyordu. - Baldız, bakıyorum bizim buz prensi Helia'yı konuşturmayı başarmışsın. - Bu seni ilgilendirmez Riven. Biz sadece Helia ile sıra bekliyorduk. - Evet, biliyorum Flora. Sana sadece Musa ile barıştığımı söylemeye gelmiştim. Onların küsüp barışmalarına artık alıştığım için pek bir tepki vermedim. - Riven ile tanışıyor musun? Başımı evet anlamında salladım. Onun mavi gözlerine bakabilmek için boynumu geriye atmam gerekmişti. Boyu çok uzundu. - Arkadaşımın belalı sevgilisi olur kendisi. Özel olmayacaksa bir soru sormak istiyorum. Riven 'ın pek arkadaşı yoktur onunla arkadaş olmayı nasıl başardın. Bana doğru eğildi ve tek gözünü kırptı. Yanaklarıma sıcak basarken derim bir nefes aldım ve saçımı geriye attım. - İstemedikçe kendime ısındıramadığım pek insan yoktur Flora. Başımı salladım. Normal şartlarda olsak onunla daha sohbet etmek isterdim bu konuda ama sıra ilerliyordu ve bana çok yakındı. - Anlıyorum. Kapıdan içeri Helia ile birlikte girdik. Sarı saçlı bir kadın bizi süzüyordu ve sonunda konuşmak için ağzını açtı. - Siz çıkıyor musunuz? Ben ise hemen kızararak itiraz ettim. - Yok hayır. Ben sıra beklerken fenalaştım. Helia ise bana sadece yardım etti. - Anlıyorum, o kadar uyumlu gözüküyorsunuz ki bir an sizi sevgili sandım. İkinizi birer teste tabii tutacağız ve hanginiz kazanırsa o buraya kabul edilecek. Anlaştık mı? Helia ile aynı anda konuştuk. - Anlaştık, Bayan Aurora. Kadının ismi yaka kartında yazıyordu onu farkettim. Kütüphaneye girdiğimizde olacaklardan habersizdik tabi. Aurora içeri geçmemiz için kenara çekildiğinde biraz endişeli gibiydim. O ise çekmeceden bir şeyler arıyor gibiydi. En sonunda aradığı şeyi bulmuş olmalı ki yüzünde hınzır bir gülüş oluşmuştu. Bize takdim ettiği şeyi gördüğümde bayağı bir şaşırdığını itiraf etmeliyim. Bu kadın bizi temizlikçi falan mı sanıyordu. Sonunda dayanamayıp söze başlamam gerektiğini düşündüm. - O önlüklerle ne yapacağız? Aurora bana cidden bunu soruyor musun dermişçesine gözlerini dikmişti. - İlk aşama bütün kütüphaneyi ikiye ayırdık. Biri sen biri Helia için bu önlükleri alıp rafları ve yerleri temizlemenizi istiyoruz. Helia ise oldukça mantıklı bir soru yöneltti. - Bayan Aurora, tam olarak bu aşamalar kaç tane? - Üç tane, siz bunları yaparken ben dakikada bir izleyeceğim. Birbirinizin tarafına geçmek yok. Daha sonra diğer aşamaları söyleyeceğim. İşimiz çok daha uzun süreceğe benziyordu. Evdekilere haber vermem gerektiği için izin aldım. Telefonu elime aldığımda Musa' yı aramaya karar verdim. Kısa bir süre telefon çaldıktan sonra nihayet açtı. - Alo, Flora. İyi misin? Başvuru nasıl geçti, işe alındın mı? O sorularını peşpeşe sıralarken gülmeden edemedim. - Öncelikle sakin ol canım. İyiyim sen nasılsın? Ben bugün eve biraz geç geleceğim. - Niye? - Burada rakibim çıktı ve ikimizden birisini seçmeleri gerekiyor. Uzun sürecek beni merak etme diye aradım. - Rakibim dediğin kişi Helia mı? - Evet ama sen nereden biliyorsun? - Riven söyledi desem. Riven demişken ben onunla barıştım. Bu arada eğer sen işe alınırsan kutlama yapalım. Hem ben bizim kızları çok özledim. İstiyor musun diye sormamıştı ama sorun değildi. Onun bu ani çıkışlarına alışmıştım sanırım. - Elbette olur neyse görüşürüz. Eve gelince her şeyi ayrıntılı bir şekilde anlatırım. - Tamam iyi şanslar. - Teşekkür ederim. Telefonu kapattıktan sonra önlüğümün cebine yerleştirdim. Bana ayrılan yere bakınca oflamadan edemedim. Çünkü çok uzun süreceğe benziyordu. Elime temizlik bezini almadan önce tüm kitapları masanın üstüne yığdım. Hapşırmama ramak kala bunu engelledim. Etraftaki toz miktarı beni öksürtecek derecede fazlaydı. Isınma hareketleri yaptım ve işe koyuldum. Tek tek tüm rafları temizledim detaylı bir şekilde. Gram toz kalmamıştı. Mola vermek için bir sandalyeye oturdum. Helia ne âlemde diye ona doğru baktım. Saçlarını dağınık topuz yapmış, işine kendini vermişti. Ona dik dik baktığımı hissetmiş olmalı ki bir anda kafasını kaldırıp bana baktı. Hemen ellerime bakmaya başladım onu gözetlediğimi sanmasın diye. O ise benim tahminen bu hallerime tebessüm etti. Saçındaki lastik tokayı tek bir hamlede çıkardı ve saçlarını havalandırmaya başladı. Bende hazır bana bakmıyorken onu izlemeye devam ettim. Siyah saçları etrafta rüzgar varmışçasına tutam tutam uçuşuyordu. O an anladım ki büyülenmek için sihire gerek yoktu. Ondan gözlerimi ayıramıyordum. Daha sonra bana doğru ilerlemeye başladı. Acaba niye bu tarafa geliyordu? Biraz daha devam ederse çizgiyi geçecekti ve bu iş için eksi puan gelecekti. Bana yaklaştıkça yanaklarımın ısınmaya başladığını hissediyordum. Geldi ve tam önümde durdu. Sağ eli yüzüme doğru kalkmaya başlayınca gözlerimi kapayarak heyecandan nefesimi tuttum. Ancak eli saçlarımı kavradı ve onları taramaya başladı. Ben ise şaşkınlıktan dilimi yutmuş gibiydim. Onun dokunuşları evrendeki tek kadınmışım gibi beni özel hissettiriyordu. Nihayet saçlarımı taramayı bitirdikten sonra tutamları başımın üstünde yuvarladı ve topuz yaptı. Bunu yaparken onun nefesini boynumda hissediyordum. Bana bakıp gülümsediğinde - Çok güzel oldun Flora. Ben ise elimi boynuma götürmemek için kendimle savaş veriyordum. - Teşekkür ederim Helia. Bir yarım saat sonra Bayan Aurora geldi ve etrafı didik didik inceledi. Nihayet ikimizin karşısına geçti. - İkinizde çok iyi iş çıkardınız ama kazanan tek kişi olacak. Helia sen güzel yapmışsın ama çok özenli değildi. Ama Flora resmen bal dök yala yapmışsın. Bu aşamanın kazananı belli oldu Flora. Bunu duyduğumda çok sevindim ve daha sonra kesinlikle utanacağım bir hareket yaptım. Helia'ya sıkı sıkı sarıldım. O da elleriyle belimi kavradığında zamanın durmasını ve asla ayrılmamayı istedim. Karşılık verdiği için mutluydum. Bayan Aurora öksürerek mola verebileceğimizi bildirince kendimi rahat koltuklardan bir tanesine attım. Ellerimi karnımın üstünde kavuşturduktan sonra etraftaki sessizliği dinledim. Dinlenmek çok huzur verici bir hissiyattı. Daha sonra kalkıp otomattan kendime bir bardak soğuk su doldurdum ve kana kana içmeye başladım. Acaba bu iş ne zaman bitecekti? Zaman çok hızlı geçiyordu ve bu aşamalar bir türlü tamamlanmıyordu. Şu an öndeydim ama hayatın ne getireceği bilinmezdi. Bu işi almam gerekiyordu. Aksi takdirde buraya alışamamam ve çok uzun sürecek bir depresyona girebilme ihtimalim yüksekti. Ben bunları düşünürken bir anda kucağıma kırmızı bir gül düştü. Kimin koyduğunu öğrenebilmek için etrafıma bakındığımda Helia'yı gördüm. - Her ne kadar yanaklarının tonunda aramaya çalışsam bile birkaç ton açığını bulabildim. - Heliaa çok tatlısın, teşekkür ederim. Hiç gerek yoktu. Ardından gülü aldım ve kokladım. Bu koku benim stresimi ve yorgunluğumu alıp götürmüştü. Her ne kadar güçlerim alınmış bile olsa doğayı seviyordum. - Rica ederim, Flora. Sen çok farklı birisin. Yani kalbim bir yapbozmuşta onun eksik parçasını bulmuş gibi oldum seni görünce. Helia'ya güvenmek istiyordum ama Musa'nın bana zamanında anlattıklarına bakarsam sonunda pişman olup kalbim kırılabilirdi. Bir süre boyunca bunu düşündüm. En sonunda kararımı vermiştim. Ben Musa değildim, Flora idim. Eğer en sonunda kırılırsam bile bu benim için bir deneyim olacaktı. Bu hayatta hata yapmaktan korkmamalıydık. Bu bizi olgunlaştırırdı. - Helia çok tatlısın. Nedendir bilmiyorum ama seni burada gördüğüm vakit sana fazlasıyla güvenebileceğimi anladım. Bu hayatta benim için güven her şeydir. - Ellerimi yüzüme dayayıp seni bir ömür boyu dinleyebilirim, asla sıkılmam. Onunla konuşurken sanki zaman durmuş gibiydi. Bende zaten bunu istiyordum. Helia ile birbirimizin gözlerine bakarken bir anda Bayan Aurora karşımızda dikildi. - Bu kadar mola yeter. Şimdi kitapları alfabetik sıraya göre dizeceksiniz. Hanginiz bu işi en hızlı şekilde bitirirse ikinci aşamayı kazanacak. Benim bunları duymamla beraber ayağa fırlamam bir oldu. Benim için ayrılan bölümde dağlar kadar kitap vardı. Hoş Helia'nın kısmı ise benimkinden daha az değildi. Kolları sıvadım ve işe giriştim. Masadaki kutulardan kitapları alıp ismine bakıp harf yazılı kitaplıklara diziyordum. Ama bu iş temizlikten bile daha zordu. Nedeni ise belirsizlikti. Anlaşılan bu kitapları bize verirken canları çıkasıya kadar karıştırmışlardı. İlk kutu bittikten sonra diğer kutuyu falçata ile dikkatli bir şekilde açtım. Elimi attığımda Ömer Seyfettin'in Kurbağa Duası adlı kitabı gelmişti. Onu alıp beş sıra ileri gittim ve gözlerimi kısarak K harfini bulmaya çalıştım. En sonunda buldum ve kitabı oraya yerleştirdim. Geri dönüp Helia'ya baktığımda üçüncü kutuyu açmaya çalışıyordu. Ben daha ikinci kutudayken o neredeyse bütün işi bitirmişti. Elimi hızlı tutmam lazımdı. Aksi takdirde Helia'nın kazanması kaçınılmazdı. Onun hayatını bilmiyordum ama gayet dengeli ve eli çabuk birisi olduğu anlaşılıyordu. Acaba ona eskiden bir peri olduğumu anlatsam tepkisi ne olurdu? Bunu denemek istedim. - Helia, biliyor musun? Ben bir periyim. Başını kitaplıktan sarkıttı ve güldü. - Haklısın, Flora. Böyle bir güzellik ancak perilerde olurdu. Ama dikkat et süre doluyor. Dediğinde kendimi rezil olmuş gibi hissediyordum. Resmen benimle dalga geçiyordu. Musa haklı, erkek erkektir demişti bana da her zamanki gibi fazla abarttığını düşünmüştüm. Kalbimin ilk olmayan ve son olmayacak olan kırılışını işte bugün aldım. Sanki kalbim içeride başını eğmişti ve ağlıyordu. Elime bir damla yaş damladığında ağladığımı yeni farketmiştim. Allah'ım, ben niye bu kadar duygusal bir insanım ki? Ben bunları düşünürken gözlerim ağlamaktan bulanıklaşmaya başlamıştı. Elimdeki kitapları artık gelişi güzel bir şekilde koyuyordum. Şu an hiçbir şey umrumda değildi. Sadece evime gitmek ve dostlarımla dertleşmek istiyordum, biliyorum onlar beni anlardı çünkü. Düşünüyorum da hayatım onlardan önce çok sıkıcıymış. O zaman sadece temel ihtiyaçlarım karşılanıyor, temel sihir eğitimi alıyor ve çiçeklere bakıyordum. Ama benim bir avantajım vardı, ailem beni dinlerdi ve peşin hüküm vermezlerdi, bir olay olduğunda. Onları o kadar çok seviyorum ki anlatamam. Son kitabıda rafa yerleştirdiğimde, Bayan Aurora çoktan gelmişti. Kızarmış ve yorgun gözlerle ona bakmaya başladım. O ise elindeki not defterini inceliyor ve aynı zamanda kendi kendine bir şeyler mırıldanıyordu. - Bu aşamayı bitirdikten sonra evlerinize gidebilirsiniz, zira bugün çok yoruldunuz. Şimdi incelemeye geçiyorum. Helia ile birlikte geri çekilip koltuklara oturduk ve Bayan Aurora'yı izlemeye başladık. Helia' dan bilerek uzak duruyordum. Bu konuyu eve gidince iyice düşünecektim. Yarım saat sonra inceleme bittiğinde, Bayan Aurora başımızda dikildi. Buz mavisi gözleriyle bize bakarken sabırlı olmaya çalışıyordum. - Helia ve Flora, yeterince inceleme yaptım ve bu aşamayı Helia kazandı. Çünkü Flora tüm kitapları bitirmesine rağmen, bazı kitapların sıraları yanlıştı. Son aşama ise yarın iyi günler ikinize. Ona gülümseyerek el salladım ve üstümdeki önlüğü özenle katlayıp çekmeceye koydum. Ardından lavaboya gidip elimi yüzümü yıkadım. - Flora, iyi misin? Biraz solgun gözüküyorsun. Helia' ya kırgın olduğumu belli etmemek için buruk bir gülümseme yerleştirdim yüzüme. - İyiyim, merak etme. İyi günler Helia. Benim arkamdan karşılık verirken, ona karşı kendimi ele vermemek için hızlı adımlarla kütüphaneden çıktım ve aynı şekilde eve doğru gittim. Kısa bir süre sonra gelmiştim. Zile bastım ve Bloom kapıyı açtı. Birbirimize sarıldıktan sonra kendimi koltuğa attım. - Bloom, ben yıkanıp geleyim ve akşam kız gecesi yapalım, size anlatacaklarım var çünkü. Bloom yüzünde anlayışlı bir gülümseme ile bana baktı. - Tabi Flora, bende o sırada tatlı bir şeyler hazırlayayım. Hızlıca odamdaki banyoya adımladım ve kıyafetlerimi çıkardım. Saçlarımı havalandırırken Helia'nın bana verdiği tokayı farkettim. Onu hatırlamak istemediğim için komodinin üzerine koydum. Küveti sıcak suyla doldurduktan sonra içine girdim. Hem böylece biraz bugün yaşanan olayları düşünmüş olurdum. Her şeyi kafamda ölçüp tarttım. Bu konuda Helia haklıydı. O sadece bana iltifat etmişti ve Dünyalı olduğu için perilere inanmaması gayet normaldi. Bende galiba bu konuda haksızdım ama o sırada beni yönlendiren tamamen duygularımdı ve Tecna gibi mantıklı düşünemiyordum. Onu çok özlüyorum. Sonuçta o istemedi mantıklı bir insan olmayı. Yaşadığı çevre bu hale getirdi. Bunları düşünürken karar vermiş olabilmenin rahatlığıyla banyodan çıktım ve üstümü giyindim. Yarın Helia'dan kesinlikle özür dilemem gerekiyordu. Ona oldukça güveniyordum ama ona peri olduğumu söylememe gerek var mıydı? Biraz düşününce buna gerek olmadığını anladım, çünkü ben eskiden periydim. Şimdi ise Linphea'lı sıradan bir genç kız. Burnuma kakaolu pasta kokusu dolduğunda, onun tadını çıkardım. Odamdan çıktığımda ise Musa ile karşılaştım ve onun koluna girdim. Havalar sıcak olduğu için tek askılı kırmızı bir tişört, lacivert bol ve düşük bel olan bir pantolon giymişti. Onu böyle görünce aynı dönüşüm kıyafetine benzettim ve gülmeden edemedim. Saçları uzadığı için tepeden at kuyruğu yapmış ve kahküllerini özenle taramıştı. Yüzünden gülücük eksik olmuyordu. O hep böyleydi ya Riven'a laf sokup somurturdu ya da yüzünde böyle güller açardı. |
0% |