@silayetimoglu
|
Aklıma gelen fikirle birlikte elimi boynuma koydum. Bunu yapmak istemiyordum ama başka bir yolum yoktu. Elimle peri tozu şişesini kavradım ve derin bir nefes aldım. Çok üzgünüm Bloom. Daha sonra elimi yere yasladım ve aklımdan uyku çiçeğinin görünüşünü ve kokusunu hayal ettim. Minik bir ışıkla birlikte gözlerimi açtığımda pembe taç yapraklar parmaklarıma dolanmıştı. Şişenin tıpasını açtım ve peri tozunu yaprakların üzerine serptim. Normalde isminden de anlaşılacağı gibi uyku çiçeği insanı uyuturdu. Ancak Bloom'un uzun bir süre etkisiz kalması gerektiği için peri tozu ile birlikte etkisini arttırmalıydım. Nihayet elimde elmas şeklinde bir şişe belirdiğinde ayağa kalktım. Böylece taş öbeği gitmiş ve açık bir hedef haline gelmiştim. - Bloom gel sana gerçekleri daha ayrıntılı anlatayım. Bana baktığında sanki bakışları yumuşar gibi olmuştu. Ona güven vermek için gülümsedim. - Ona inanma seni manipüle etmeye çalışıyor. Kaşlarımı çatarak Sky'a baktım o niye her şeye karışıyordu ki? Kesse sesini daha iyi olurdu. - Haklısın aşkım. Bana başka bir çare bırakmadığı için hızlı bir şekilde Bloom'un üzerine doğru uçmaya başladım. Bunu beklemediği için elini yüzüne götürdü ve bunu fırsat bilerek arkasına geçip ağzını açtırmaya çalıştım. - Bak her şey iyiliğin için Bloom. Direnmeye çalışıyordu ama bende az inatçı değildim. Tam içiriyordum ki o an tiz bir ses duyuldu. Gözlerimin önünde mavi ışıklar saçan bir kılıç belirdiğinde yutkunmaktan kendimi alamadım. Bana doğru hamle yaptığında Bloom'u kendime kalkan yaptım. Bloom ona canlı bir şekilde lazımdı. - Çok üzgünüm ateşböceğim. Birkaç kez daha onun hamleleri ve benim çabalarım sonucunda kılıç hamlelerinden ucuz kurtulmuştum. Bloom elimi ısırdığında bir anlığına dikkatim dağıldı ve Sky kılıcıyla koluma derin bir kesik attı. Acı ile dişlerimi sıktığımda Bloom ellerimden kurtuldu ve Sky'ın yanına gitti. Sağ koluma taş bağlanmış gibi hissediyordum. - Kimse benim sevgilime zarar veremez. Bu sesle birlikte bakışlarımı sağ tarafa çevirdim. Helia koşarak yanıma geliyordu ama sanki kavgadan çıkmış gibiydi. - Çok erken geldin Helia ya. Deyip gözlerimi devirdiğimde Sky'a kızgın bir bakış attı ve bana tebessüm etmeye çalıştı. - Hayatım yanına gelecektim ama bu Sky var ya bu Sky beni kaçırdı ve hapsetti anca kurtulabildim. Başımı salladığımda Helia cebinden küçük bir hançer çıkardı. Açıkçası o hançer ile Sky'ı yeneceğini zannetmiyordum. Ancak birkaç söz fısıldadığında sarı bir ışık eşliğinde hançer uzadı kıvrıldı ve bir orak oldu. O anki şaşkınlığımdan kolumdaki yarayı bile unutmuştum. - Eğer Flora'ya zarar vermeseydin seni başka yöntemlerle alt edebilirdim Sky ama başka bir çare bırakmadın. Saldırıya geçtiğinde Sky tüm dikkatini ona yöneltmişti. Helia'ya bir şey olmamalıydı. Bloom sihir yaparak Sky'a yardım edemesin diye bakışlarımı ona yönelttim. - Artık seni kurtaracak bir sevgilin yok Bloom. Yine başbaşa kaldık her zamanki gibi. Bu sözlerim onda bir etki yaratmış gibi gözükmüyordu. Bu kızlar nerede kalmıştı? Aklımdan Layla'ya buraya gelmeleri için telepatik bir mesaj gönderdim. Birkaç dakikaya gelmeleri lazımdı. Elimi yukarı kaldırdım ve bağırdım. - Dalgaların gazabı. Arkamda büyük bir tsunami dalgası belirdi ve Bloom'a doğru süratli bir şekilde ilerlemeye başladı. Bunu gören Bloom uçtu ama sular onu takip ediyordu onun ateş oklarında olduğu gibi. - Ateş hortumu Bana doğru gülümsediğinde ne yaptığını anlamaya çalışıyordum. Daha sonra aklım başıma geldiğimde elimi Helia'ya doğru uzattım. - Su koruması Arkamdaki sulardan birkaç parçası yuvarlak bir şekilde birleşti ve Helia'yı korumaya aldı. Derin bir nefes aldığımda Sky Bloom'un yanına gitti ve ışınlanmadan önce şu sözleri söyledi. - Eraklyon gezegeninin prensi olarak emrimdir ki Linphea bundan sonra can düşmanımızdır. Savaşa hazır olun. Etrafında kahverengi benekler belirdi ve ikisi toz olduğunda dizlerimin üstüne çöktüm. Yine her şeyi batırmıştım. En başından bizim kızlara haber verseydim bir şekilde üstesinden gelirdik. Daha bugün bu gezegeni koruyacağıma dair yemin etmiştim ancak uzun yıllardır savaşta olmayan evimi ilk günümden savaşa sokmuştum. O sırada omuzlarıma bir el hissettiğimde gözlerimi açmama gerek yoktu. Kim olduğunu biliyordum. - Şu an çok üzgünüm Flora. En yakın arkadaşlarından biriyle böyle bir duruma düşmek çok üzücü. Derin bir nefes aldım ve ondan destek alarak ayağa kalktım. - Ancak gözlemlediğim kadarıyla o öfke sorunları olan biri klasik Domino'lu. Ağırlığını bir bacağına vermişti ve yırtılan kazağından omzundaki çizgiyi net bir şekilde görebiliyordum. Kolumun acısını umursamadan elimi dudağına götürdüm. - İyi misin Helia, bir yerin acıyor mu? Bana buruk bir şekilde tebessüm etti ve nazik bir şekilde bileğimi tuttu. - Acıyor ama katlanılamayacak gibi değil. Onun yaralarını iyileştirmek için izin alarak gözlerine baktım. - Sen bu durumdayken ben sağlıklı bir şekilde duramam Flora. Bacağıma dolanan şeyle birlikte yeşil gözlerimi yere indirdim. Minik bir tavşan beni dürtüklüyordu. Sanki bana bir şey anlatmak istiyor gibiydi, ona doğru eğildim. - Tatlı şey ne istiyorsun bakalım? Hızla zıplayarak çalılıkların içine girdi. Onu takip ettiğimde yanık bir çam ağacının altında küçük tepecik bana göz kırpıyordu. Daha dikkatli bakınca üzerine kurumuş bir çiçek olduğunu farkettim. Normalde bir yerde canlı bir şey olunca onun enerjisini tüm periler hissedebilirdi ama şu an herhangi bir şey hissetmiyordum. - Annenin mezarı mı? Kulaklarını elime sürttüğünda doğru tahmin ettiğimi anlamıştım. - Flora buraya ne olmuş böyle? Bizim kızlar gelmiş olmalıydı. O yüzden hızlı bir şekilde çiçeği canlandırdım ve meydana geldim. Layla bana sarıldığında gözyaşlarım yeniden gözlerime hücum etmiştim. - Burayı bu hale getiren kişi çok kötü biri olmalı. Başımı salladım ve ellerimle oynamaya başladım. - Bloom'du. Stella kaşlarını çatarak bana baktı. - Kim? Sesimi biraz daha yükselttim. - Gezegenimi bu hale getiren Bloom'du ama olayların önceside var. Stella bir ileri bir geri yürümeye başladığında Musa eliyle omzumu sıvazladı. - Sen asla yalan söylemezsin Flora. Ancak bazı açıklamalar bekleyebilir şimdilik. Başımı salladım. Her şeyi batırdığım gibi düzeltebilmem gerekirdi. - Haklısın Musa. Şimdi ilk olarak annem ve babamı bulmam lazım. Son hızımla koşarak saraya ulaşmaya çalıştım. Bölgeleri bir bir geçtikçe oradaki bitki örtüsüde değişiyordu. Nefes nefese kalmıştım ama ailemi karşımda kanlı canlı bir halde görmeden içim rahat edemezdi. Nihayet mavi ormanları geçtikten sonra kır otları kendini gösterdi. Herkes sanki hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu ya da annem ile babam öyle olmasını istemişti. Kapıya gelince muhafızlar beni dönüşmüş bir halde görünce şaşırdılar ama toparlanarak yol verdiler. - Anne, baba, Miele! Neredesiniz? Üçü birlikte toplantı odasının kapısındalardı. Koşarak onların kollarına atıldım. - Flora bu halin ne? Koluna ne oldu? Şu an kendi hayatımı önemsemiyordum ama uyuşturan bir sızı kendini belli etmeye başlamıştı. Annem böyle dediğinde üçünü birlikte odaya çektim ve kapıyı ardımızdan kapattım. - İlkbahar çiçeğim az önce olumsuz bir şeyler hissettim. Evimizde her şey yolunda mı? Başımı hayır anlamında iki yana salladım. - Bloom'un hayatını kurtarayım derken Eraklyon bize savaş açtı. Babam kaşlarını çatmış olanları anlamlandırmaya çalışıyordu. - Bloom daha evlenmedi ki Eraklyon neden bize savaş açsın? Olanları en başından anlatırsan ona göre bir şeyler yapabiliriz. Başımı tamam anlamında sallamıştım ki bir muhafız geldi ve selam verdi. - Kralım, kraliçem, prenseslerim diğer gezegenlerin temsilcileri geldi. Zenith'ten kraliçe Tecna, Andros'tan kraliçe Layla, Domino'dan kraliçe Daphne, Solaria'dan kraliçe Stella, Melody'nin gardiyan perisi Musa. Hineria gezegeninin gardiyan perisi Khai. Annem elini kaldırarak gelmelerini işaret etti. Hepsi masanın etrafında yerlerini aldı ve bana bakmaya başladılar. Derin bir nefes aldım ve bakışlarımı Khai'ye çevirdim. Onun güven veren bakışları beni rahatlatıyordu. - Her şey Valtor Alfea'yı işgal ettiğinde başladı. - Peki bunu bize neden en başından söylemedin? Ona göre önlem alırdık. Annem bunları söylediğinde başımı hayır anlamında salladım. - Alamazdınız çünkü o zaman bildiğiniz gibi hafızam pek yerinde değildi ve Valtor benim için herkes gibi biriydi. Daha sonra bana çok önceleri olan birtakım olaylar anlattı. Layla kaşlarını çatarak bana baktığında omuz silktim. - Dediğim gibi bana bir kötülüğü dokunmamıştı. Belki bu olayı annem ve babam yarım yamalak olsa bile biliyordur. Annem ile babam birbirlerine baktılar. Sanki telepatik olarak iletişim kuruyor gibilerdi. - Biz birkaç şey gördük ama rüya sandık. Annem saçını düzelterek düşünceli bir şekilde bana baktı. - Sky zamana hükmedebilen biri o yüzden bunu yapmak onun için hiç zor olmamıştır. Stella gözlerini büyüterek bana baktı. - Zamana hükmetme gücü çok nadir bulunur ve kontrolü oldukça zordur. Kötü kişilerin eline geçerse evrenin dengesi bozulabilir. Gözlerimi masanın işlemelerine indirdiğimde o kendi kendine söylenmeye devam ediyordu. - Biz böyle bir tehlikeyi nasıl fark edemedik? Gözlerimi onunkilere sabitledim. - Bu olaylar bizim neslimizden önce yaşandı Stella. O yüzden bilmememiz normal. Derin bir nefes aldım ve parmaklarımı kıtlattım. - Sonra Valtor bana gençliğini anlattı. Bloom ile birbirlerini çok sevdiklerini ve Sky'ın, evrenin hakimi olabilmesi için Bloom'un gücüne ihtiyaç duyduğunu ve bunun için onları ayırdığını anlattı. Bunları dememle birlikte derin bir sessizlik oluşmuştu. Herkes söylediklerimi anlamaya çalışıyor gibiydi. - Peki bu iş için neden seni seçti çiçeğim? Babam bunları söylediğinde bir süre düşündüm. Sahi beni niye seçmişti ki? Tahminlerim vardı ama ne kadar doğruydu orasını bilemiyordum. - İki neden olabilir ancak babacığım. Birincisi ben kraliçe Nerissa'nın gücünün varisiyim. İkinci olarak ise bizim gruptaki en sakin ve anlayışlı kişi benim. Diğerlerine gitseydi olacakları düşünmek bile istemiyorum. Babam bu açıklamamla birlikte bana sarıldığında başımı omzuna yasladım. - Ah be çiçeğim. Neden bu olaylar olduğunda kendini düşünmedin zaten omuzlarına yeterince yük var. Hem bize anlatsaydın daha az zayiat verebilirdik. Zihnimde acı çeken canlılar belirmeye başlayınca burnum sızlamaya başladı. - Ben bu olacakları düşünemedim baba. Bloom'un Sky'ı körkütük bir şekilde sevdiğini bilmiyordum. Beni ezecek ve onca yıllık arkadaşlığımızı silip atacak kadar. Onun kollarından ayrıldığımda üzerimde birçok göz vardı. Tebessüm etmeye çalıştım. - Bunu size anlatamazdım zira herkesin hayatı oldukça zor geçiyordu ancak şimdi bu yaptığım hatayı düzelteceğim ve Musa sözümü kestiğinde tek kaşımı kaldırarak ona baktım. - Düzelteceğim değil Flora düzelteceğiz. Tecna başını salladı. - Sadece burası değil bütün gezegenler birbirleriyle bağlantılı. Onu onaylarcasına başımı salladım. - O zaman yapacağımız ilk iş temsilcilerin kendi gezegenlerindeki savunmayı arttırması ve gerektiğinde bize yardım etmeleridir. Eğer bu savaş büyürse ve diğer yerlerede sıçrarsa Linphea'nın sizin yanınızda olduğunu bilmelisiniz. Ellerimi birbirine kenetledim ve hepsinin gözlerine teker teker baktım. Hepsinde endişe okunuyordu ama sözlerimle birlikte onların içindeki umut ateşini harladığımın bilincindeydim. - Linphea Koleji perileri ise daha sıkı çalışacak buna kardeşim de dahil. Göz ucuyla Miele'ye baktım. Yanaklarını şişirmiş ofluyordu. Olayların ciddiyetinin farkında değildi henüz ama ona üzülüyor ve hak veriyordum. Gençliğini kaç yıl olacağını bilmediğimiz bir savaşın içerisinde geçirecekti nasıl olsa. Onun yaşındayken tek üzüldüğümüz şey derslerimiz ve hoşlandığımız kişinin bize yüz vermemesi sonucu girdiğimiz depresyondu. - Domino ve Eraklyon her zaman yakın bağları olan gezegenler oldu. Akraba evlilikleri yaygın ki buna Daphne Abla ve Thoren eniştemi örnek verebilirim. Şu an odaya göz gezdirdiğimde Daphne'yi gördüm. Kardeşi için oldukça üzülüyordu ve ağlamaktan kahverengi gözleri şişmişti ama o bir kraliçeydi. Laura'nın geleceği ve ülkesi için güçlü olmak zorundaydı. İnsanların arasından ilerleyerek Daphne'nin elinden tuttum ve samimi bir şekilde ona baktım. - Bu işi en az hasarla bitirmeye çalışacağız ancak bizde gezegenimizi savunmak zorundayız. Beni anladığını biliyorum Abla. O yüzden bu işin içinde olman gerekmez. Başını hızlı bir şekilde iki yana salladı. - Kardeşimin fevri hareketleri olduğunun farkındayım. Annem ile babamdan çok onun yanında ben bulundum ama Domino'ya zarar vereceğini düşünmüyorum. Orası onun gezegeni ve her ne kadar Sky'ı sevse bile vatanı onda her şeyden önce gelir. Bu sözleriyle birlikte kardeşinin hatasını kabul ettiğini ve onu korumaya çalıştığının farkındaydım. Benimde bir kız kardeşim vardı çünkü. Küçükken o çok yaramazlık yaptığında ona fırça çekerdim ama ilk çocuk olduğum için annem ve babam bana kıyamazdı. O yüzden onun suçlarını üstüme alırdım. - Ben ise Valtor ile Bloom ve Sky hakkında konuşacağım ve her bakımdan güçlü olmaya çalışacağım. Annem bana itiraz edecek gibi olduğunda elimi kaldırdım. - Benim için endişelendiğini biliyorum ama emin olabilirsin ki benim ölü olmam Valtor'un işine gelmez. Ben Valtor ile konuştuktan sonra bir sonraki olağanüstü durumlar toplantısının tarihini sizlere bildireceğim. - Prensesim çok yaşa! Helia'nın bunu demesiyle beraber herkes hep bir ağızdan tezahürat yapmaya ve beni alkışlamaya başlamıştı. Şu an yanaklarımın kızardığına emindim. Ellerimi yüzüme kapatmamak için kendimi çok zor tutuyordum. - Herkese bana olan destekleri için teşekkür ederim. Siz olmasanız asla bugünlere gelemezdim. Annem, babam ve Miele beni aralarına alıp sardıklarında mutluluk ile tebessüm ettim. Babam bir elini belimden çekti ve ileriye doğru tuttu. - Hadi sende gel oğlum. Oğlum mu, annem ile babam ne ara bana bir erkek kardeş yapmışlardı? Ben bunları düşünürken omzumun üzerindeki tanıdık kokuyu hissettiğimde gözlerimi açtım. Açık mavi gözler bana gururlu bir şekilde bakıyordu. Dudaklarını kulağıma yaklaştırdığında heyecandan bacaklarım tir tir titriyordu. İlk günkü gibi heyecanlanıyor ve utanıyordum onun yanındayken. - İşte benim kızım. Şu an kendimi çok güçlü hissediyordum. Sanki sevdiklerimin ve diğer insanların bana olan sevgileri, umutları ve güvenleri bana enerji veriyordu. Gözlerimi ovuşturduğumda artık gemiler kendi gezegenlerine gitmeye hazırdı. Benim için en zor olan veda vakti gelip çatmıştı. Bir daha onları görebilecek miydim acaba? Bunu tahmin edemezdim ancak kaderin şekillendirdiği hayatlarımız geleceğe cevap verebilirdi. Benim tek istediğim şey herkesin bunları en az hasarla atlatmasıydı. Kızlarla birlikte yaprak köprüsünün üzerinde sohbet ediyorduk. Sanki bu yaşanan olaylardan bahsetmezsek onlar hiç yaşanmamış gibi normal olaylardan bahsediyorduk. - Geçen ay Magix güzellik yarışmasında birinci olan kızı karanlıkta seçmişler galiba. Hiç yeşil saça sarı elbise gider mi canım? Musa ona gözlerini devirdi. - Konuştu moda kraliçesi. Stella omuzlarını silkerek saçlarını savurdu. - Tabi ne sandın Stella'ya doğru eğildim. Açıkçası söz konusu kızı merak etmiştim. - Sende fotoğrafı var mı ayçiçeğim? Başını evet anlamında salladı ve telefonunu çıkartarak birkaç tane tuşa tıkladı. Ardından güzel bir kadının hologramı belirmişti. Stella'nın dediği kadar çirkin değildi ve yinede kusur aramak için dikkatli bir şekilde baksam da herhangi bir şey bulamıyordum. - Ben bir koku alıyorum. Layla elini burnuna doğru salladığında sonra neler olacağını tahmin edebiliyordum. Ellerimi gülmemi tutabilmek için ağzıma bastırdım. - Kıskançlık kokusu bu Layla. Musa, Layla'nın sözlerini tamamladığında kahkaha atmaktan kendimi alamadım. - Siz benim ışığımdan dolayı yanlış gördünüz bir kere. Işık demişken gece iyice bastırmıştı ve artık gitme vaktiydi. Biz böyle anılar biriktirirken onlara her geçen gün daha çok bağlanıyordum. Topuklu ayakkabılarımız gecenin ayazına karışırken sonunda meydana varmıştık. Artık sadece kraliçeler gemilere binecekti ve sonra buradan kilometrelerce ışık yılı uzaklıktaki evlerine gideceklerdi. Sonrası ise meçhuldü. - Grup kucaklaşması. Dediğimde Daphne ve Khaiyi'de dahil ederek grup kucaklaşması yaptığımızda gözlerim yanmaya başlamıştı bile. - Sizi çok seviyorum bunu biliyorsunuz değil mi? Hepsi senkronize bir şekilde başlarını salladılar ve arkalarına baka baka gemilerine ilerlediler. Rampalar teker teker kapanırken içimize belirsizliğin vermiş olduğu karartı dolmuştu. İlk baş Solaria gemisi arkasında keskin bir ışık bırakarak göz açıp kapayıncaya kadar kayboldu. Ardından onu diğerleri izledi. Nihayet Andros heyeti gittiğinde yorgunlukla esnedim. Bugün benim için çok uzun bir gün olmuştu. Hemen odama gidip uyumak istiyordum. Koşarak saraya girdim ve sessiz bir şekilde odama çıktım. Diğerleri bu saate kadar ayakta duramamışlardı ama dostlarımla ne kadar çok vakit geçirirsem o kadar iyi hissederdim kendimi. Kapıyı yavaşça arkamdan kapattım ve başımda hâlâ ışık saçan tacı alıp dikkatli bir şekilde sihirle korunan kadife yastığa yerleştirdim. Üstümü değiştirdikten sonra derin bir nefes aldım ve kendimi uykunun sıcak kollarına bıraktım. - Sanırım tekrar konuşmanın vakti geldi Flora. Gözlerimi sıkıca yumdum. Valtor'un uykumu baltalamasına izin vermeyecektim. Zihnimden ona cevap verdim. - Sabah gelsen ölür müsün? Yüzünde yine o alaycı tebessüm belirmişti. Onun o yakışıklı yüzüne yumruk atmak istiyordum. - Ya kendi isteğinle tıpış tıpış zihnimden gider ve yarın gelirsin ya da ben seni çıkarmayı bilirim. Ellerini arkasında birleştirdi ve tek kaşını kaldırarak bana baktı. - Nasıl olacakmış o? Kendimden emin bir şekilde tebessüm ettim. - Benden sihir ve fiziksel güç bakımından üstün olabilirsin ama şu an benim zihnimdesin. Beni umursuyormuş gibi gözükmüyordu o zaman onu umursattırtmayı becerirdim. Yavaş bir şekilde Valtor'u beynimden silmeye başladım. Vücudu transparan olmaya başladığında şaşkın bir şekilde bana baktığını biliyordum. - Diğer kızlar gençken gezerlerken ben ne yapıyordum biliyor musun? Derin bir nefes aldım ve konuşmaya devam ettim. - Zihnimi korumak için meditasyon yapıyordum. |
0% |