Yeni Üyelik
26.
Bölüm

🧚🏻‍♀️Kehanetin Ezgisi🧚🏻‍♀️

@silayetimoglu

Sonunda derslerim bitmişti ve ben oldukça yorulmuştum. Yavaş ama sağlam adımlarla çocukları olası bir savaşa hazırlıyor olmak içimi yakıyordu.


Okulun kapısının önünde Miele'yi gördüğümde ona el salladım ve koşarak yanıma geldi. Bana tatlı bir şekilde tebessüm etti.


- Ablacığım nasılsın?


Kaşlarımı kaldırarak ona baktım. Benden bir şeyler isteyeceği zaman ablacığım derdi ve olduğundan daha tatlı davranmaya çalışırdı.


- Hangi dağda kurt öldü balkabağım?


Kollarını göğsünde kavuşturdu ve şaşırmış gibi yaptı.


- Çok ayıp oluyor ama halini hatrını soramaz mıyım?


Ellerimi omzuna koydum ve beraber ilerlemeye başladık ama o bir türlü fazla adım atmıyordu.


- Neler oluyor Miele dökül bakalım.


Oflayarak durdu ve kaşlarını çattı.


- Bu koşullarda biraz zor ama arkadaşlarım ile buluşabilir miyim?


Çantamı omzumda sabitledim ve bir süre düşündüm. Onun sorumluluğu annem ve babamdan sonra bendeydi sonuçta.


- Okulda zaten tüm gün beraberdiniz.


- Evet biliyorum ama okuldayken tek konumuz dersler, öğretmenler falan ama başka yerde olursak daha farklı konular konuşabiliriz.


Derin bir nefes aldım ve kararımı verdim. Onun gençliğini yaşamasına izin vermeliydim belkide.


- Tamam ama telefonun açık olacak tamam mı?


Bir anda üstüme atlamasıyla az kalsın yeri boylayacaktım. Bu kız ne ara bu kadar büyümüştü.


- Teşekkür ederim teşekkür ederim sen en iyi ablasın. Ben gidiyorum o zaman akşam yemeğinde görüşürüz.


Koşarken bir süre arkasından ona baktım ve bahsettiği arkadaşları görüş açıma girince içim rahatlayarak eve gittim.


Bugün oldukça yorucu bir gün olmuştu ve sadece yatıp uyumak istiyordum ama bu endişelerle ne kadar uyuyabileceksem o kadar uyurdum.


Saray görüş açıma girdiğinde üzerinde yaprakların arasında kamufle olmuş giysiler olan muhafızlardan biri geldi.


Beni selamladı ve aceleci bir şekilde konuştu.


- Melody gezegeninin elçisi, Solaria, Eraklyon ve Andros krallığının kraliyet çiftleri az önce saraya girdi ve acil bir toplantı olduğu konusunda sizi bilgilendirmemi istediler.


Başımı salladım ve eşyalarımı girişteki hizmetliye verdim.


- Teşekkür ederim Samantha.


Bana utangaç bir şekilde tebessüm ettiğimde gülümsedim.


- Bu benim görevim prensesim.


Hızlı adımlarla toplantı odasına vardığımda kapıyı tıklattım. Annem içeriden gelmemi söylediğimde şekilli kapıyı iki yana doğru açtım.


Bizim takım şu anlık bana gülümsemekle yetinmişti. Valtor söz verdiği gibi en kısa zamanda bizi bir araya getirmişti.


- Hoşgeldin kızım. Sen gelmeden önce kızlar bana birtakım şeylerden söz ettiler. Bloom'un gerçekleri görebilmesi ve Sky'ın yenilmesi için maceraya çıkacakmışsınız.


Kendimi bir sandalyeye attığımda kendime gelebilmek için birkaç dakika hiçbir şey demeden bekledim.


- Evet anne doğru söylemişler. Ne kadar erken harekete geçersek o kadar iyi olur bizim için. Ancak bir sorum olacak.


Layla, Nabu, Daphne ve Thoren'e doğru döndüm.


- Gelmezseniz anlayabilirim sizin çocuklarınız var. Ayrıca Thoren sen kuzenine ve Daphne sen de kardeşine karşı savaşabilecek misin?


İkisi birbirlerine bakıp birbirlerinin ellerini tuttular.


- Onların eski hallerine gelmesi için elimden geleni yapacağım daha önce yaptığım gibi ve Sky'ı adalete teslim edeceğiz. Öyle büyük bir güç kesinlikle yanlış kişiye gitti. Ayrıca biz kendi yerimize krallığa göz kulak olacak güvenilir kişiler bıraktık. Gözümüz arkada kalmayacak.


Thoren elini onun omzuna attığında Daphne tebessüm etti ancak gözleri yorgun bir şekilde bakıyordu.


- Laura'nın dadısı oldukça güçlü bir kişi olsa bile onu olduğumuz yerden gözlemeye devam edeceğiz.


Bu durumda oldukça dikkatli bir şekilde hareket etmem gerekiyordu. Çünkü Daphne ya da Thoren'e bir şey olursa Laura bunu benden bilebilirdi. Şu an altı yaşında olsa bile bu büyüyüp olayları anlamaya başlamayacak demek değildi.


Layla elini masaya koyduğunda tüm gözler ona çevrilmişti. Turkuaz gözlerinde kesin bir kararlılık vardı. O tehlikeli şeylerden uzak durmazdı eğer bu kesin bir çözüm sağlayacaksa kendini seve seve feda ederdi.


- Valtor'u her ne kadar sevmesem bile daha sonra savaştığı dört büyücünün eşimi öldürebilecek olma ihtimallerine karşı onları gönderdiği için ona minnettarım. Yoksa kader çiçeğine bön bön bakabilirdik değil mi?


Her ne kadar son söyledikleri kafamı karıştırsa bile Androslu'lar suyun ezelden ebede kadar kalacak gücüyle geçmişi veya geleceği görebilirlerdi.


- Ayrıca River küçük olsa bile melez olması sayesinde oldukça güçlü ve annem ile babam gerekirse kuzenim kral Nereus ve kardeş kraliçe olan kuzenim Teresa onu canları pahasına korurlar.


Buradaki melez meselesi ise Andros'taki büyücüler oldukça nadirdi ve Nabu doğuştan bir büyücüydü.


Bu sözleri ortamdaki herkesin enerjisini değiştirmişti. Bunu görebiliyordum.


- Ayrıca gitmeden önce Solaria kütüphanesinde Valtor'un söylediği güçler hakkında birkaç şey öğrenebiliriz. Biliyorsunuz bizim kütüphanemiz bilgi bakımından çok zengin.


İçerisi güneş ışıklarıyla normal bir derecede olmasına rağmen Stella daha çok parlıyor gibiydi. Ancak bu özelliği kraliçe olmasıyla daha bir çoğalmıştı sanki. Gözlerimi hafif bir şekilde kısarak ona baktım.


- Ayçiçeğim rica etsem daha az parlar mısın? Işığın gözlerimi alıyor.


Diğer herkes beni onayladığında eliyle saçlarını savurdu.


- Keşke sadece bir gün güzel olsam çünkü her gün güzel olmak yorucu.


Işık gözlerimi alırken ne kadar göz devirebilirsem o kadar göz devirdim.


- Tamam o zaman bende burasının kütüphanesine bakarım. Bahsettiğin gücün adı ne Stella? Valtor sana ipucu vermiş olmalı.


- Skyix. Göklerle ilgili bir güç isminden anlaşılacağı kadarıyla. O yüzden beni ve seni yakından ilgilendiriyor tatlım.


Ellerimi belime koydum ve sinirli bir şekilde ona baktım. Her dönüştüğümde onun ismini söylemek istemezdim.


- Doğa aşkına başka bir isim bulamamış mı?


Omzunu silktiğinde bu sorunun cevabını bilmediğini anladım. Musa'ya doğru baktığımda onun biraz durgun olduğunu gördüm.


Annem ile babama bakıp mola vermeleri gerektiğini söyledim.


- Olanları aklımızda daha iyi tartmak için mola versek iyi olur ne de olsa misafirlerimiz yorgundur.


Babam bunları söylediğinde Stella ile Brandon bir tane koltuğa oturdular. Stella elini alnına götürecekken ellerinin görüş açısına girmesi ile ayaklanması bir oldu.


- Bu çok kötü!


Herkes kendi haline gidecekken hepimiz ona döndük. Bir şey mi olmuştu ona iyi miydi?


- Bir şey mi oldu altın kız?


Brandon aklımdakileri söze dökmüştü. Stella ona dönüp ellerini adeta gözüne soktu. Tırnakları o kadar sivri görünüyordu ki cidden birinin gözünü fışk diye çıkarabilirdi.


- Ojeme toz konmuş. 


Layla gözlerini devirirken, Daphne kıkırdadı. Musa ise göz ucuyla bakmakla yetindi. Eğer Musa, Stella'nın nazlanmalarına karşı susuyorsa ortada ciddi bir mesele var demekti.


Brandon onun ellerini tuttu ve kendine çekti.


- Her zamanki gibi kusursuzsun Stella.


Stella eliyle saçlarını düzeltti.


- Biliyorum bana bilmediğim bir şey söyle Brandon.


Normal sohbetlerine döndüklerinde Riven ve Musa'nın birbirlerinden uzak bir şekilde durduklarını fark ettim. Riven, Musa ona bakmadığı anlarda göz ucuyla ona bakıyordu ve Musa bunu fark ettiği an başını başka tarafa doğru çeviriyordu. Daha sonra aynı şekilde bunun tam tersi oluyordu.


Aralarına kara bulutlar girmiş gibi gözüküyordu. Onlara doğru yürüdüm.


- Musa seninle biraz kızkıza konuşalım mı?


Başını tamam anlamında salladı ve ayağa kalktı. Koluna girdiğimde Riven'a döndüm.


- Musa için endişelenme o benimle.


Her ne kadar soğuk yapsa da Riven'ın Musa için endişelendiğini biliyordum ve bu yüzden içini rahatlatma gereği duymuştum.


İkinci kata çıkıp odama vardığımızda arkamızdan kapıyı kapattım. Rengi biraz solgun ve gözleri ağlamaktan kızarmış gibiydi.


- Benim annem ben küçükken öldü Flora bunu biliyorsun.


Hiçbir şey demeden başımı salladım. Olayları anlamak için onun sözlerini bölmemem gerekiyordu.


- O yüzden anne olmanın nasıl bir his olduğunu merak ediyorum ve istiyorum. Bunun için hazırım ama Riven istemiyor.


Sonlara doğru sesi titremişti ve gözleri dolmaya başlamıştı. Daha sonra onu kendime çekip sarıldığımda hiç itiraz etmedi.


Bir müddet sadece saçlarını okşadım ve sözlerimi aklımda tarttım.


- Bunu istemek senin en doğal hakkın zambakım. Elbette doğru söylüyorsun ama bu konularda metin olman lazım. Bu sadece senin alabileceğin bir karar değil. İkinizde bunun için hazır olmalısınız. İnsanın yaşadığı bir çok olay geleceğinde vereceği kararları etkileyebiliyor.


Derin bir nefes aldım.


- Benim düşüncelerime göre Riven böyle bir sorumluluk almaktan çekiniyor. Çünkü annesi onu terk etti ve babasının kim olduğunu bilmiyor. İçten içe kendi çocuklarına karşı böyle olmak istemiyor. O hayatında hiç anne baba sevgisini hissetmemiş ki onun bu hayattaki tek şansı sensin Musa.


Ben bunları söylerken daha sakindi galiba kendine gelmeyi başarmıştı.


- Bu yüzden sana önerim onu karşına alıp uzun uzadıya kavga etmeden konuşman.


- Teşekkür ederim Flora seni çok seviyorum.


Ellerimle gözlerini sildim ve saçlarını düzelttim.


- Ne demek canım her zaman yanındayım. Hadi şimdi sil gözyaşlarını ve ayağa kalk. Bu işi halledersin sen nelerin üstesinden gelmedin ki. Göreyim seni.


Kahin Fiona, benim doğumuma bile tanıklık edecek kadar yaşlıydı. Annemin söylediğine göre üç nesildir Linphea'ya köklerini salmıştı. Hatta bazı dedikodulara göre yaşı hayat ağacı ile aynıydı.


Her ne kadar bunun biraz zor olacağını düşünsem bile bilgece sözleri, gücü ve yavaş hareketleri ile oldukça yaşlı olduğu kesindi.


- Nine senin gücün tam olarak ne, ne zaman hah senin gücün buymuş desem altından başka şeyler çıkıyor. Gerçekten sürprizlerle dolusun.


- Keskin kenarları olan amacını bulmalı.

Notaların kızı geçmişe dönmeli

Ve ateşin varisi kendini hatırlamalı evladım.


Onun şu anki her sözü kıymetli olduğu için kulaklarımı dört açmam gerekiyordu. Bu yüzden duyduklarımı hemen bir kağıda aktardım.


Geçen hafta Musa ile konuştuktan sonra bir de Riven ile görüşmüş ve tahmin ettiğim şeylerin doğru çıktığını ilk ağızdan duymuştum. Sonuç olarak ikisi barışmıştı ve onlar adına seviniyordum. Savaş için sıkı bir şekilde hazırlandığımız için Helia ile pek görüşemiyordum.


Onu cidden çok özlüyordum ama sağlıklı ve mutlu olduğunu bilmek bana yetiyordu. Ailesi hakkında bana karşı ketum davranıyordu ama ben bu işin altından Bloom gibi bir işler çıkmasından korkuyordum. Ailesi resmen bir anda toz olmuş gibiydi. Kendimi fiziksel olarak bir savaş için hazır hissediyordum ancak şu skyix meselesi aklımı kurcalıyordu.


Onu nasıl elde edecektik? Enchantix'te olduğu gibi fedakarlık yapacak olabilirdik ama tam olarak kestiremiyordum.


Masanın üzerine bir tane kazan koydu ve elleriyle ateş yaktı. Daha sonra etrafında birkaç tur attı. Burnuma çeşitli bitkilerin kokusu dolmuştu ancak en yoğun olan fesleğenin kokusuydu.


Her sihrin bir kokusu olurdu ve gezegenden gezegene değişirdi. Domino kökenlilerin ateş ve duman gibi kokardı. Andros su, Solaria ise toprak gibiydi. Çünkü her ne kadar ışık ve ısı temelli güçleri olsa da güneş ve ay en nihayetinde bir toprak parçasıydı.


Bir anda oluşan küçük patlamayla kazana baktım. İçi bomboştu ve etrafta parlak sihir kalıntıları vardı.


- İşte yeni kehanet geldi Flora. Kalem ve kağıdını hazır etsen iyi olur.


Başımı tamam anlamında salladım ve ona doğru eğildim. Söylediği hiçbir şeyi kaçırmamalıydım.


- Dengeler değişecek alevin ülkesinde

Karışıklıklar olacak sihrin zirvesinde

Her şey doğanın veliahtının elinde

En çok istenilen kayıp olacak.


Vuslat gecesinde her şey karışacak.

Geçmiş olaylar bugüne yansıyacak.

Edilen yeminler, alınan intikamlar olacak.

Bu işin sonu doğaya dokunacak.


Dediği bütün cümleleri hızlı bir şekilde yazdıktan sonra ayağa kalktım ve ona tebessüm ettim.


- Teşekkür ederim ama bunlar gelecekten bahsetmiyor olmuş olan olaylar bunlar.


Kaşlarını çatarak bana baktığında birkaç adım geriledim kızdı mı beni lanetleyebilirdi ki lanetlerle ilgili güzel anılarım yoktu.


- Kehanetler de her şey çift anlamlıdır kızım. Eğer belirsizlik olmasaydı kehanetlere gerek kalmazdı.


Hızlı bir şekilde çıktığımda o basık havadan kurtulduğum için mutluydum. Bir süre elimde not defteri ile dolaşarak dizelerin anlamını düşünmeye başladım. Bazı şeyler çok açıktı ama bazı şeyler ise gerçeği karıştırıyordu. Alevin ülkesi kesinlikle Domino'ydu ve doğanın varisi bendim. Üçüncü dize ise bu olayların sonuçlarının benim elimde olacağıyla ilgiliydi. Peki en çok istenilen kayıp olacak ne demekti ve kimden veya kimlerden bahsediyordu bilemiyordum.


İkinci kıtaya geçersem eğer ben komaya girmeseydim Bloom ve Sky evlenecekti ve bu evlilik bile başlı başına bir sorundu zaten. Geçmiş olayların bugüne yansıması Bloom, Sky ve Valtor'un geçmişiyle ilgiliydi. Edilen yeminler ve alınan intikamlar ise Valtor'un intikam için harekete geçmesi ve Bloom'un Linphea'yı yakmak için yemin etmesiydi. Son kısım sırıtıyor gibiydi. Ya bu savaşı Bloom kazanacak bana ve gezegenime zarar verecekti ya da her şeyin bende bittiğini gösteriyordu.


Bir anda yere düştüğümde neye uğradığımı şaşırmıştım. Burada topuklu giymememe rağmen yere düşmem ya çok sakar ya da dalgın olduğumu gösterirdi ve ikisi de bende mevcuttu şu durumda. Dikkatli bir şekilde takıldığım şeye baktığımda bunun bir kitap olduğunu gördüm. Altın rengi işlemeli ve kahverengi deriden bir kitaptı. Üzerinde bir bitkinin üzerinde ateş sembolü vardı.


Elimle üzerindeki toprağı temizledim. Bunu tek ben mi fark etmiştim bilmiyordum. Etrafta koşuşturan onca insan vardı ve komutanlar Domino'dan gelebilecek olası hamleleri hesaplıyordu. Eğer Bloom'un ailesi yaşasaydı belki her şey daha kolay olurdu bizim için ama olmuyordu bir türlü.


Meydanın tam ortasına geldiğimde siyah bir duman her tarafı kapladı ancak bu bildiğimiz dumandı. Ateş dumanı olma ihtimalini düşünüp hemen savunma pozisyonu aldım ama yavaş yavaş yere inen baykuşu gördüğümde içim rahatlamıştı.


Kapı mekanik bir sesle açılıp rampa yavaş bir şekilde indiğinde gelecek olan kişilerden gözüm Helia'yı arıyordu. En önde pelerini ile aşağı inen Valtor'u görmeyi beklemiyordum tabi. Uzun kumral saçlarını örmüştü ve savaş kıyafetleri içindeydi. Gri gözleri beni bulduğunda sanki bir yıldız kaymış gibiydi. Bana değer verdiğini biliyordum ama bu intikamını alabilmem içindi. Öteki türlü beni tehlike olarak gördüğü için ezmekten vazgeçeceğini sanmıyordum.


- Zaman geldi mi?


Diye sorduğumda dudakları sanki onun için çok eğlenceli bir şey yapacakmışız gibi kıvrılmıştı.


- Hem en son senin bizimle gelmeyeceğini zannediyordum.


Omuz silkti ve bana doğru gelmeye başladı. Geri geri adımlar atarken sırtım bir ağaca yaslanmıştı. Bana tepeden bakmaya başladığında çenemi dikleştirerek ondan korkmadığım mesajını veriyordum. Soğuk bir kahkaha attığında ona bakmaya devam ediyordum. Burası benim yönetimimdeydi eğer bana dokunursa cevabını alırdı.


- Siz Sky'ı pataklarken eğlenceden kaçamazdım tabi.


Kaşlarımı çatarak onun yüzüne daha iyi bakabilmek için parmak uçlarımda yükseldim.


- Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?


Eliyle çenemi tuttuğunda etrafımdaki sarmaşıklar hareketlendi ve vücudunu sıkı bir şekilde sarmaya başladı ama o hava atacaktı ya halinden hiç şikayetçi gözükmüyordu.


- İnanmak başarmanın yarısıdır Flora.


Aslında haklı olabilirdi ama başarmak için çaba göstermek gerekiyordu. Çabalamaksızın inanmak içi boş bir şeydi.


Sonunda sarmaşıklar onu bıraktığında diğerlerinin bizi izlediğini gördüm ve hepsiyle teker teker kucaklaştım. Tek eksiğimiz Tecna ve Bloom'du ancak onun yerine Daphne gelmişti. Gelmese sorun olmazdı ama onun engin bilgilerinden faydalanmak iyi olurdu.


Tekrar baykuşa bindiğimizde emniyet kemerini bağladım ve camdan aşağıya baktım. Halkım beni selamlıyor, ailem ise el sallıyordu. Bu sonu nasıl biteceğini bilmediğim macerada onları çok özleyecektim. Derin bir nefes aldım ve önüme döndüm.


Stella dikkatli bir şekilde elimdeki kitaba bakıyordu. Tabi ya onca hengamenin içinde ona bakmayı unutmuştum.


- Yolda yürürken gördüm ve ne olduğundan haberim yok.


Bir süre ne olabileceği hakkında düşündüm ve derin bir nefes alarak kabartmalı kapağına dokundum.


- Hadi Flora çatlatma insanı.


Kaşlarımı çatarak ona baktım her zamanki gibi sabırsızdı.


- Demek ki küçük hediyemi görmüşsün.


Yanıma Valtor oturduğunda elimde olmadan gerildim. Her ne kadar intikamında haklı olsa bile bunu zarar vermeden yapabilirdi. Diğerlerinin bakışları ise ona güvenmediklerini gösteriyordu.


- Sen bu takımın içindeki en zeki kişilerden birisin bu yüzden onu senin karşına çıkardım.


Musa kollarını kavuşturarak ona baktığında sözlü bir kavganın başlayacağını anlamıştım.


- Hayırdır Valtor müsait bir zamanında bize IQ testi mi yaptın?


Valtor sanki kavga etmekten zevk alırmış gibi kollarını başının arkasında birleştirdi.


- Senin aklını ölçmem için test yapmama gerek yok Melody'li. Sen kendini her türlü belli ediyorsun.


Musa parmağını kaldırıp ona doğru yürümeye başladığında kemerimden kurtulup ikisinin arasına girdim.


- Bu işi ne kadar hızlı çözebilirsek her iki tarafta o kadar mutlu olacak. Kavga etmenin sırası değil.


Layla kılıçla yaptığı taliminden dikkatini ayırdıktan sonra bana baktı. Savaşmak onun diğer adıydı.


- Flora haklı Musa. Her şeyi üstüne alınıyorsun.


Ona tebessüm ettikten sonra cebimden kehanet kağıdını çıkardım ve kitabın yanına tuttum. Sayfalar kendi kendilerine dönerken rastgele bir yerde durdu ve anlamsız semboller manalı bir şekilde dizilmeye başladı. Kahin Fiona'nın dediği sözlerin aynısı yazıyordu.


Derin bir nefes aldım. Buraya kadar her şey tamamdı ama Musa nasıl geçmişe gidecekti, Tecna nasıl amacını bulacaktı ve Bloom nasıl kendini hatırlayacaktı? Bu oldukça uzun bir macera olacağa benziyordu.

Loading...
0%