Yeni Üyelik
20.
Bölüm

🧚🏻‍♀️Ne Yaptın Sen Miele!🧚🏻‍♀️

@silayetimoglu

Karmakarışık rüyalarımdan gerçekliğe doğru sürüklenmeye başladığımda kulaklarım birtakım sesler duyuyordu.


Çok kalın olmayan bir erkek sesi bana bir şeyler anlatıyordu. Zihnimi toparlayıp ne dediğini anlamaya çalıştım.


- Geçen hafta çiçeklerini sulamaya gittiğimde ne yaparsam yapayım bir türlü kendilerine gelemediler. Profesör Palladium'a bunun nedenini sorduğumda bitkilerinin seninle bağlanmış olduğunu ve senin enerjini hissedemeden kendilerine gelemeyeceğini söyledi. O yüzden onları buraya taşıttım.


Derin bir nefes aldı ve ellerimi ellerinin arasına aldı. Bunu yaptığımda saçları olduğunu tahmin ettiğim şeyler tenime temas ettiğinde ürperdim.


Demek ki konuşan kişi uzun saçlıydı ama araftayken konuştuğum o adam değildi. Ses tonundan anlamıştım. Galiba bu erkekle yakındım. Öteki türlü çiçeklerimle ilgilenmezdi.


- Bugün o uğursuz günün üzerinden bir ay geçti ve bu zaman içinde önemli olaylar oldu.


Uğursuz günden kastı benim burada uykuya dalmamdı sanırım. Kendimle ilgili daha çok şey öğrenmek için can atıyordum.


Dış görünüşümün nasıl olduğunu bile tam olarak bilmiyordum. Sadece ateş bahçelerindeyken tenimin açık ağaç kabuğu renginde olduğunu görmüştüm.


- Seni uyandırmak için dört büyücü ile savaşmaya gittiğimde çoğunu teker teker saf dışı bıraktım ama daha sonra birleşip üstüme geldiler. Daha sonra anlattıklarına göre Valtor, Ogron ile düello yapmış ve büyücüleri ortadan kaldırmış.


İşte şimdi aklımdaki bazı parçalar yerlerine oturuyordu. O adam kaybolmadan önce bana sevgilimin kıçını kurtaracağını söylemişti ve burada kıçı kurtarılan sadece bir kişi vardı.


Ayrıca adamın ismi Valtor olmalıydı. Tüm dikkatimi bu konuşan kişiye verdim.


- Senin bu durumunun gerektirdiği gibi Sky ile Bloom düğünlerini ertelediler. Onların kavuşması için senin uyanmanı bekliyorlar.


Yazık olmuş onlara. Keşke onların mutluluğuna istemeden de olsa engel olmasaydım.


- Tabi bu duruma Sky çok bozuldu ama Bloom, Flora olmadan evlenemem deyip son sözü söyledi.


Beni düğününü erteleyecek kadar önemseyen kişi benim yakınım olmalıydı. Bir akrabam ya da kız arkadaşım.


O sırada bir kapı tıklatılma sesi duydum.


Yabancı ellerin alnıma ve kollarıma değdiğini hissettim ve göz kapaklarımı mavi renkli ışıklar boyamaya başladı.


- O iyi mi Crystal?


Crystal denen kişi derin bir nefes aldı ve tebessüm eder gibi bir ses tonu ile konuştu.


- Ateşi düşmüş şükürler olsun. Yakında uyanır.


Benimle ilgilenen uzun saçlı çocuğun yanımda pozisyon değiştirdiğini sallanan yataktan anladım.


- Sen ciddi misin?


- Evet Helia. Gizemli panzehir işe yaradı.


Anladığım kadarıyla bana değer veren ve sevgilim olan uzun saçlı çocuğun adı Helia'ydı.


Helia ismi dilimde ve zihnimde huzurlu, şiirsel bir tat bırakıyordu. Onu görmek için sabırsızlanmaya başlamıştım.


- Ben hemen diğerlerine haber vereyim.


Kapının kapanma sesi kulaklarıma dolduğunda sıkkın bir şekilde birilerinin konuşmasını bekledim.


- Şimdi diğerleri damlar buraya o yüzden seni kısa bir süreliğine yalnız bırakmam gerekecek.


Alnımdaki ılık dudakları hissettiğimde tebessüm etmek istedim ancak kaslarım felç olmuş gibiydi. Helia'nın bu dokunuşunda bolca sevgi ve şefkat vardı.


- Seni seviyorum Flora.


Birkaç dakika boyunca kıpırtı olmayınca etrafımdaki çiçekleri kokularından tanımak gibi bir oyun icat ettim kendime.


Burnuma gelen kokular genellikle şekerli ve sofistikeydi o yüzden yeşil bitkileri kafadan eleyebilirdim. Tam diğer çiçekleri zihnimden geçirecektim ki kapının açılma sesi ile önüme dikkat kesildim.


İki hatta üç kişinin ayak seslerini duyduğumda bir anda etrafım sarıldı ve neye uğradığımı şaşırdım.


- Keşke seni bu kötü yazgından çekip alabilsem Floram.


Diğer yandan ince bir kadın sesi kulaklarımda yankılandı.


- Bebeğim sonunda kendine geliyorsun. Gözlerinin çimen yeşilini unutmamak için her gün resimlerine bakıyorum. Şükürler olsun doktorlar teker teker tüm duygularının geri geleceğini söyledi.


Bana bebeğim dediğine göre bu kişi annem olmalıydı. Burnunu bir peçeteye sildi ve başıma sımsıkı sarıldı.


- Abla biliyor musun? Seni o kadar çok özledim ki evdeki bu boşluk çok canımı sıkıyor. Helia abim ile hep senin ne kadar mükemmel biri olduğun hakkında konuşuyoruz. Sen bu uykuya daldığında tatil yaklaşıyordu. Şimdi ise son sınavlarımı verdim.


Duyduklarında göre benim bir kız kardeşim vardı ve anlaşılan büyük bir aileydik.


Şu an o kadar mutluydum ki yaşama tutunabilmemin sevinci ile ağlayabilirdim. Tekrar nefes almak ne güzeldi.


Şakaklarımda bir ıslaklık olduğunu hissettiğimde ilk baş annemin gözyaşı sandım ama kirpiklerim ıslandığında bunun benden geldiğini anladım.


- Flora sen ağlıyorsun.


Kalın bir erkek sesi bunları dediğinde kalbim pır pır etmeye başladı. Hayat ne kadar tuhaftı. Normalde ailem ağlamamam için ellerinden geleni yaparlardı ama şimdi bir pür dikkat herhangi bir hareket bekliyorlardı ve buna çocuklar gibi seviniyorlardı.


Onlara katılmak için sabırsızlanıyordum.


- Anne, baba beni ablamla yalnız bırakır mısınız.


- Neden canım?


Babam bunu söylediğinde nedenini merak ettim.


- Özel bir şeyler konuşacağım onunla.


- Tamam ama onu çok fazla yorma Miele.


İsmi Miele olan kardeşimden onay içeren bir ses duyduklarında kapının kapanma sesi ile derin bir nefes aldı.


Kıkırdadı ve yüzüme doğru eğildi. Bunu yüzüme vuran nefesinden hissediyordum.


- Aslında o gizemli panzehiri getiren bendim. Onu bulabilmek için bizim kızlarla birlikte-Mirta, Cornelia, Amaryl, Khai, Macy- soğuk buz mağaralarına gittik. Az kalsın soğuktan donacaktık. Tabi seni kaçırmış olabiliriz.


Beni çok tehlike yerlere götürmüşlerdi ve bunu ruhum bile duymamıştı.


- Orada dört büyücü güç toplamak ile uğraşıyorlardı. O halleriyle bile çok güçlülerdi ve amaçlarına ulaşamamanın verdiği öfkeyle bize saldırdılar.


- Onlarla uğraşırken dikkatimizin dağılmasını fırsat bilerek seni kavurmaya çalıştılar. Ancak pek ne yaptığımı bilmeden önüne atladım ve darbe bana denk geldi.


Sessiz bir şekilde kıkırdadı. Az kalsın ölüyordu ve bu kız kıkırdıyor muydu?


- Bir an öteki tarafa gittim geldim ve sonra bum enchantix kazandım! Hatta sende enchantixini beni kurtarıp denizde boğularak kazanmıştın. Tabi o zamanlar ben altı yaşındaydım şimdi ise on sekiz yaşındayım.


- Daha sonra encahntiximi kazandığım için dört büyücüyü halletmek kolay oldu. Biraz dinleneyim ben nefesim kesildi.


Kardeşim anladığım kadarıyla risk almayı seven ve oldukça fedakar birisiydi ama amacına ulaşmak için beni bile kaçırmıştı.


Pencereden gelen soğuk havayla beraber rahatladığımı hissettim. Sanki doğa bana şarkısını fısıldıyordu.


Bu kazanılması için birilerinin ölümden dönmesini gerektiren enchantix neydi acaba?


Uyandıktan sonra soracağım ilk sorulardan olacaktı bu. Tabi ilk önce Helia'ya teşekkür edecektim. Beni sevdiği, koruduğu ve destek verdiği için.


- Bu kaçırmayı kimseye söylemedik. Yoksa seni imkanı yok kaçıramazdık. İyi ki grubumuzda bir illüzyon perisi vardı ve senin bir kopyanı yaptı.


Ne yaptın sen Miele! Ya yakalansaydın birilerine. Seni bu halimle kurtaramazdım.


- Dört büyücüyü hallettikten sonra panzehir parlayarak kendisini belli etti ve daha sonra kimse fark etmeden geri ışınlandık. Tabi bunu yaparken Stella'nın yüzüğünü kullanmış olabiliriz.


Stella'nın kim olduğunu bilmiyordum ama bundan hiç hoşlanmayacağı kesindi. Derin bir nefes aldım.


- Nereden bulduğumu sorduklarındaysa sarayın dış kapısının önünde bulduğumu söyledim. Annemle babamı ikna etmek çok zor oldu ama Helia abim hemen inandı çünkü seni kurtarmayı çok istiyordu ve çaresiz bir durumdaydı.


Demek ki Helia panzehirin içeriğine şüpheyle yaklaşmayacak kadar zor duruma düşmüştü.


- Gelelim güncel haberlere! Beni duyduğunu biliyorum bu arada. Valtor şu son bir ayda çok sessizdi. Çoğu kişi dört büyücü ile birlikte ortalıktan toz olup uçtuğunda tamamen gittiğini düşündü. Ama ben ahanda şuraya yazıyorum.


Bir parmağın cam masada sürtülme sesi kulaklarıma doldu.


- O gitmedi. Yeni planlarının olmasından ve


Cümlesini tamamlamadan elimi sıkıca kavradı.


- Bu planlarına seni dahil etmesinden korkuyorum.


Öğrendiğim şeylerle birlikte nutkum tutulmuştu. Ya onun başına bir şey gelseydi. Daha kendime hayrım yokken onu koruyamazdım.


- Miele izin ver Flora'nın arkadaşları biraz görsün onu.


- Tamam anne geliyorum.


Ellerim yatağa geri düştüğünde derin bir nefes aldım. Bugün oldukça uzun bir gün olacaktı ve bunlarla baş edebilmem için nedenini bilemediğim bir şekilde Helia'ya ihtiyaç duyuyordum.


- Merhaba Flora doktor ikişer ikişer girmemizi söyledi.


Başımı anladım dercesine sallamak istedim ama bu beyhude bir çaba oldu.


- Muhtemelen bizi şu an hatırlamıyorsun. Ben Bloom ve yanımdaki Stella.


Bloom bunu diyene kadar yanında başka bir kadın olduğunu fark etmemiştim.


- Kendimizi sana nasıl anlatsak bilemiyorum ama daha önce Sky'ın yani sevgilimin başına böyle bir şey geldiği için tecrübeliyim.


Bir anda burun çekme sesi duyunca onun ağladığını anladım. Geçmişte kötü şeyler yaşamış olmalıydı.


- Bloom onun için kendini üzme tatlım. Eminim her şey yoluna girecek ve beyaz atlı prensin gönlünü almanın bir yolunu bulacak.


Buradan kalkıp onu teselli etme isteğiyle dolup taşmıştım. Teselli edemesem bile bazen bir sarılma çoğu sorunu yok ederdi.


- Doğru şu an Flora'nın iyileşebilmesi için morale ihtiyacı var.


Sıcak bir eli omzunda hissettiğimde ürperdim. Çünkü bu el olması gerekenden birkaç kat daha sıcaktı.


- Bloom, beni sana tam olarak tanıtamadı tatlım. Ben, sihirli boyutun en parlak kızı ve Solaria'nın veliaht prensesiyim. Bu arada zengin ve çok güzel olduğumdan bahsetmiş miydim?


Stella galiba kendinden bahsetmeyi seven bir kişiydi ve kendinde olan cevherlerin farkındaydı. Muhtemelen yanında sıkılmak mümkün olmazdı.


- Bu arada sana sıcak gelmiş olabilirim. Çünkü ben parlak güneş perisiyim. Aslında hem güneş hem ay var ama güneş ile ilgili gücüm daha baskın.


Demek ki hissettiğim sıcaklık o yüzdendi. Acaba bende bir peri miydim?


İçeriye biri daha girdiğinde Stella'nın ayağa kalktığını hissettim.


- Merhaba kızlar. Flora, hafızasını kaybettiği için güçlerini kullanamıyor. O yüzden ona bu konuda yardım edersiniz diye umuyorum. Tabi kendine geldiğinde.


Yaşlı kadının sesi çok bilgiç çıkıyordu ve anlaşılan bizimle samimi birisiydi.


- Merhaba Bayan Faragonda biz onun arkadaşlarıyız. İyi günde ve kötü günde tabi onun yanında olacağız.


- Sizden şüphem yok. Biraz fazla kaldınız o yüzden diğerleri gelsin diye haber vermeye geldim.


- Peki görüşürüz Flora.


İki yanağımdan öpüldüğümde tebessüm etmek istedim ama yine olmamıştı. Bu uzuvlarım bir an önce kendine gelse iyi olurdu.


Aradan beş dakika geçti geçmedi. Üç tane ayak sesi duydum.


Bu gelenler diğer arkadaşlarım olmalıydı. Anlaşılan birçok kız arkadaşım vardı.


- Senin için çok endişelendik Flora.


- Musa böyle diyorsun ama hesaplamalarıma göre eğer Flora tek başına Valtor ile savaşmaya kalkışmasaydı ve bizi çağırsaydı %98 ihtimalle günü kazasız belasız atlatırdı.


- Tecna hiç Musa'ya laf etme Stella burada olsaydı 'Yine fazla teknik konuşuyorsun' derdi ve bu konuda ona engel olmazdım.


Anlaşılan bu üçlü kendi aralarında pek iyi anlaşamıyorlardı ya da o kadar iyi anlaşıyorlardı ki birbirleriyle dalga geçebiliyorlardı.


- Yeter kızlar. Flora'nın kafasını şişiriyorsunuz. Kız ölümden döndü sizin tartıştığınız konuya bakın.


Sağol Musa beni bir toprağa gömmediğin kalmıştı ama unutmazsam uyandığımda sana teşekkür edeceğim çünkü kafam şişti.


- Flora sen burada bir taraflarını devirmiş yatarken gruba tam bir kaos hakimdi. Grubun anaç insanı olmadığı için bir iç savaşa sürüklenebilirdik. Musa sustur beni. Ben neler diyorum? Stella ile takıla takıla ona benzemişim.


- Seni duyuyorum Layla ama ne kadar istesen bile benim kadar mükemmel olamazsın.


- Sen kapı mı dinliyorsun Stella?


Stella, sesini biraz tizleştirdi.


- Başka türlü nasıl dedikodular bende toplanıyor sanıyorsun canım.


- Kızlar bence biz yavaşça çıkalım. Flora biraz dinlensin.


- Tecna her zamanki gibi fazla mantıklısın ama sence Flora yalnızlıktan sıkılmamış mıdır?


Ne diyeyim Stella oldukça haklıydı bu konuda.


- Gecenin körü olduğunun farkında mısın Stella?


- İyi geceler Flora. Yakın bir zamanda tekrar geleceğiz.


Sesler birbirine karıştığı için kafam oldukça karışmıştı. Diğer üçlünün isimlerinin Tecna, Musa ve Layla olduğunu biliyordum ama onları göremediğim için kimin kim olduğunu çıkartamıyordum.


Hep aynı pozisyonda kaldığım için sırtım çok ağrıyordu. Aklıma bir fikir gelmişti ama bunu yapabilir miydim bilmiyordum.


Zihnimden Valtor'un ismini birkaç kez tekrarladım. Eğer buralardaysa beni duyardı zaten.


Diğerleri için o, bu hikayenin kötü adamıydı ama bana göre o sadece kötü olmak zorunda kalmış birisiydi.


Uyandığımda diğerlerini bu konuda ikna etmem gerekiyordu fakat bana ne kadar inanırlardı orasını bilemezdim.


-Beni kendi isteğiyle çağıran nadir insanlardansın Flora.


Zihnimin derinliklerinde erkeksi sesi yankılandığında görüntüsü kendiliğinden belirdi. Bu sefer kocaman bir toplantı odasındaydık.


- Sen konuşmadan önce hikayenin diğer kısımlarını göstermek istiyorum. Artık kartları açık bir şekilde oynamanın zamanı gelmişti.


Başımı tamam anlamında salladım ve olacakları beklemeye başladım.


Bir sis kümesi görüşümü bulanıklaştırdığında elimle onu gidermeye çalıştım. Nihayet bu çabam sonuç verdiğinde odada bir adam bir kadın ve üç tane çocuk vardı.


Kızıl saçlı ve yeşil gözlü olan kadın muhtemelen kraliçe olmalıydı çünkü başında tacı vardı ve oldukça ihtişamlı giyinmişti. Ayrıca gücü odaya hakimdi.


- Aslında bu yakınlaşmayı ilk bana söylemeni beklerdim Bloom. Sana çok kırıldım.


Bir kere o kadın Bloom mu demişti, bugün odamda sevgilisi hakkında konuşan ve arkadaşım olan Bloom muydu o?


- Anne özür dilerim ama ona olan duygularımın yeni yeni farkına vardım ve yaşlarımız küçük olduğu için onu benden ayırırsın diye korktum.


- Benim aşka karşı olmadığımı biliyorsun kızım.


Geldi ve Bloom'a sarıldı. İkilinin sarılmasını bir öksürük sesi böldü. Sarı saçlı ve sıska bir çocuk çekingen bir şekilde kraliçeye bakıyordu.


- Çok saygıdeğer kralım sizinle özel bir şey konuşmak istiyorum.


Kraliçenin eşi olan kahverengi saçlı ve kahverengi gözlü adam sarışın çocuğa doğru ilerledi ve ona tebessüm etti.


- Tabi prens Sky buyrun.


Sky ise Bloom'un şimdiki sevgilisi olan Sky olmalıydı. Bloom, Sky'ın yanından geçerken mavi gözleri kesişti. Bloom ona dostça bakarken Sky'ın gözlerindeki anlamı çözememiştim.


- Biliyorsunuz ki siz ve benim babam okuldan arkadaşsınız.


Derin bir nefes aldı ve ellerini arkaya doğru çevirip kimsenin onu görmediğinden emin olarak tuhaf hareketler yaptı.


Sanırım sihir yapıyordu. Valtor'u kolundan çekiştirdim.


- Ona engel olabilirsin. Niye yapmıyorsun?


Valtor omzunu silkti.


- Bu gördüğün o an değil Flora. Bu sadece benim zihnimden kopan bir anı ve anılar yaşanmış ve bitmiş şeylerdir onlara müdahale edemezsin.


Başımı anladım dercesine salladım.


- Arkadaşlığınızı güçlendirmek için prenses ile evlenmek istiyorum.


Bunu demesiyle birlikte kralın gözlerinde kırmızı bir ışık yanıp söndü ve ona tebessüm etti.


- Tabi olur yavrum. Buna diğerlerinin itirazı olmayacaktır.


Sky yamuk bir şekilde güldüğünde Bloom onu duymuştu ve gözleri yaşlar ile dolmuştu.


- Valtor benimle bir gelebilir misin acaba?


Kumral saçlı çocuk başını hayır anlamında salladı ve kraliçenin eteklerine yapıştı.


- Kraliçem bunu yapamazsınız. Daha az önce bizi ayırmayacağınızı söylemiştiniz. Sky kötü biri ona inanmayın.


Bunları dedikten sonra kraliçenin yüzüne beklenti ile baktı ama artık her şey için çok geçti. Onunda gözleri büyüyle değişmişti.


Valtor koşarak Bloom'un elini tuttu ve beraber saraydan uzaklaşmaya başladılar.


Sky ise kral ve kraliçeye selam vererek yanlarından ayrıldı ve ikilinin arkasından koşmaya başladı.


- Seninle daha işim bitmedi Valtor.


Loading...
0%