@silayetimoglu
|
Bir elimle Khai'ye ayakta durabilmesi için destek olurken diğer elimle zili çaldım. Bizim kızların hepsi-Tecna hariç-kapıda toplanmışken gözleri ilk bana sonra getirdiğim misafire döndü. - Çıkarken anlatırım dediğim hikayeyi getirdim. Kızlara tebessüm etmeye çalıştım. Stella, yeni uyanmış olmalıydı ki gözlerini ovuşturarak homurdandı. - Senin dediğin hikayeyi anlatmanı beklerdik Flora. Kızlar kapıdan çekildiğinde Khai, çok yorgun gözüküyordu. Onu odama yatırdıktan sonra aşağı indim. Kızlar, elleri bellerinde benden açıklama bekliyorlardı. - Şimdi size anlatacağım ama sözümü bölmeyin. Herkes tamam anlamında başını salladıktan sonra Bloom, önlem alarak eliyle Stella'nın ağzını kapattı. Ada tezgahın etrafındaki uzun sandalyeye oturdum ve bacak bacak üstüne attım. Bunları yaparken cümlelerimi toparlayabilmek için zaman kazanıyordum. Derin bir nefes alarak konuşmaya başladım. - Az önce yanımda gördüğünüz kızın adı Khai idi. Onunla alışveriş merkezine gittiğimiz gün sahafta tanıştım. Musa merakla sordu. - Eee sonra ne oldu? - Lafımı bölmeyin demiştim. Bunu yeni hatırlarmış gibi kafasını salladı. - Neyse işte daha sonra bu kızın Bayan Aurora'nın bahsettiği iş arkadaşım olduğu ortaya çıktı. Dünya küçük bir yer. Tebessüm ettim. - Numaralarımızı birbirimize verdikten sonra bu sabah mesajlaşmaya başladık. Hoşgeldin beş gittin derken Khai, bana bir konum attı. - Demek ki o yüzden evden apar topar çıktın. Bloom'un bu tahminine karşı başımı evet anlamında salladım. - Eve gittiğimde sanki içeriden bir hortum geçmiş gibiydi. Ama evin dışında hava günlük güneşlikti. O an Bloom, Stella'ya, Stella, Musa'ya, Musa, Layla'ya, Layla ise bana baktı. Bende gözlerimi Bloom'a çevirdim. Hepimiz aynı şeyi düşünmüş gibi hep bir ağızdan konuştuk. - Khai, Dünyadaki son peri! O sırada Khai'nin sesini duyduk. - Ne peri mi?! Koşarak ona doğru gittim ve tebessüm ederek koluna girdim. Koltuğa oturduğumuzda onun soluna Bloom oturmuştu. Kızları teker teker tanıttım. - Beni zaten biliyorsun. Şu sarı saçlı uykulu kız Stella. Çekik gözlü olan Musa, Kızıl saçlı olan Bloom ve esmer tenli olan ise Layla. Kızlar hep bir ağızdan bağırdılar. - Merhaba! Tanıştığımıza memnun olduk. Onlara gülerken Khai'ye döndüm. Siyah saçlarını tarıyordu elleriyle. Mor gözleri ise hepimizi tanımaya çalışmakla meşguldü. - Khai, ben olayları anlattım ama bizzat yaşayan bir kişiden duymak daha iyi olur. Tamam anlamında başını salladı. - Flora her şeyi size anlatmış. Şimdi ben bir film izliyordum orada bir şeye çok kızdım. Sonra kendi kendime söylenirken içeride sanki bir hortum oluştu ve beni fırlatmaya çalıştı. Dışarıdan gelmiş olamaz pencere kapalıydı ve Mayıs ayında Allah aşkına ne hortumu olur?! Biraz soluklandıktan sonra sözlerine devam etti. - Sonra Flora geldi ve beni sakinleştirmeye çalıştı çok korkmuştum. Ben sakinleşince hortumda durdu. Artık iyice emin olmuştuk. Bloom, onu sakinleştirmek ister gibi eline dokundu. - Şimdi sana bir şey söyleyeceğim. Bende senin yaşadıklarının bir benzerini yaşadım. Sen bir perisin. Musa gözlerini belerterek Bloom'a baktı. - Bu konuşma işini Flora'ya bıraksaydın daha iyi olurdu sanki Bloom. Baksana kızın beti benzi attı. Rengi Riven'ınkine benzeyen gözlerini anlamaz bir şekilde kırpıştırdı. - Ne peri mi? Hani kamera nerede? Bir anda kahkaha atmaya başladı ve bizim gülmediğimizi görünce bakışları bana döndü. - Şaka yapmıyor musunuz? Bende dahil herkes başını yukarıya doğru salladı. - Şu an kafan çok karışık ama inanki doğru. İnanmıyorsan göstereyim sana. Sonra elinde ateş oluşturacakken sihrin artık onunla olmadığını hatırladı. Yüzü düşse bile tebessüm etmeye çalıştı. - Biz aslında gerçekten periyiz. Hatta ben doğa, Layla dalgalar, Stella parlak güneş ve ay, Bloom ejderha ateşi ve Musa müzik perisi. Gözlerini ovuşturdu. Biz sihir yapamayacağımıza göre o yapabilirdi değil mi? Khai'nin elini tuttum. - Şimdi gözlerini kapa ve zihnini boşalt. Gözlerini kapadığında sözlerime devam ettim. - Şimdi ise içinde bir enerjinin olduğunu ve o enerjinin ellerinden çıktığını düşün. Başını salladı ve kaşlarını çattı. - Sihrinin ortaya çıkabilmesi için önemli bir kural var. Kendine inanmak. Ona dikkatli bir şekilde bakmaya başladım. Ellerinde bir hava akımı oluştuğunda heyecanla nefesimi tuttum. Daha sonra ellerinde küçük küçük yapraklar ve su damlaları çıkmaya başladı. İlk denemesine göre oldukça başarılıydı ve aynı zamanda güçlü perilerdendi. Genellikle perilerde sadece bir güç ortaya çıkar. Linphea perilerinden örnek vermem gerekirse bir kişi hem bitki hem toprak perisi olamazdı. Ama istisnalar vardı tabi. Ben ise onlardan biriydim. Doğadaki her şeyi kontrol edebilirdim. Ama güçle kibirlenmeyi sevmediğim için genellikle bitkilerle ilgili güçlerimi kullanıyordum. - Şey kızlar. Bloom'un bunu demesiyle beraber Khai hariç herkesin gözleri ona döndü. Aman Allah'ım gücü tekrar açığa çıkmıştı. Ellerinde çatır çatır sesler çıkaran bir ateş küresi vardı. Doğru mu değil mi diye kolumu çimdikledim. Canım yanınca olanların gerçekliğine ikna oldum. - Ama nasıl olur? Musa benim duygularıma tercüman olmuştu. - Bilmiyorum. Khai deneyince bende öylesine yapayım dedim ve görüyorsunuz anlatmaya gerek yok. Elimi ağzıma giderken Khai'ye baktım o ise gözleri kocaman olmuş bir şekilde bana bakıyordu. - Khai, anladığım kadarıyla sen bir sonbahar perisisin. Yani benim gibi genel bir şeyin perisisin. Yağmur, yapraklar ve rüzgar başka türlü açıklanamaz. Başını salladığında Musa'ya baktım. - Flora, doğru söylüyor. Biz ikimiz okulda en başarılı öğrencilerdeniz bize güvenebilirsin. Ama yine de Alfeadakilerle iletişime geçmeliyiz. Khai, elini kapadığında elindeki güç kayboldu. - Alfea mı o da ne? Herkes bir ağızdan kahkaha atarken soruyu cevaplayan kişi Layla olmuştu. - Orası bizim gibi sihirli insanların yani perilerin güçlerini kontrol etmeyi öğrendiği bir okul. Khai, Layla'ya şaşırarak baktı. - Ne? Gerçekten mi? Kendimi şu an Orta Dünya'da hissediyorum. Stella sonunda olanlardan dolayı uyanabilmiş bir şekilde konuştu ama hala uykuluydu sesi. - Orta Dünya ne? Magix'in oralardaki bir gezegen mi yoksa iki Dünya arasındaki olan Dünya'ya mı deniyor? Khai ile ben birbirimize bakarak güldük. - Ayçiçeğim, Tolkien'in yazdığı fantastik kurgu eserindeki Dünya. Orada bir sürü iyi veya kötü varlık bir arada yaşar. Anladım dercesine başını salladı. Khai ise eli çenesinde bir şeyler düşünüyordu. - Peki Magix ne? Yine bir kahkaha tufanına kapıldığımızda ilk kendine gelen kişi ben oldum. - Hadi ama dalga geçmeyin kızla! Khai, Magix denen gezegen sihirli boyut içerisindeki gezegenlerden sadece bir tanesi. Alfea denen okulda işte o gezegende. Anladım dercesine kafasını salladı. Hızlı bir şekilde ayağa kalktım. - Aslında Bloom'un durumunu ancak bizde denersek sonuca ulaşırız. Herkes tamam dercesine kafasını salladı. Yere oturduk ve bir çember oluşturduk. Bloom ve Khai ise bizi izliyorlardı. Ellerimi yumruk yaptım. Gözlerimizi kapattıktan sonra tek duyabildiğim şey nefes sesleri olmuştu. İyice odaklandım ama aradan ne kadar bir süre geçti bilmiyorum. Bende işe yaramadığı için diğer kızlara baktım. Onlarda da iş yaramamış olacak ki bana bakıyorlardı. Sıkıntılı bir şekilde of çektim. - Tamam kimse de olmadı. Bloom o kadar özel biri değil. Bence kendi gezegenlerimizde denemeliyiz. Çünkü Bloom, hayatının büyük bir bölümünü burada geçirdi. Musa kafasını salladı. - Flora haklı. Tebessüm ettim. O sırada Layla'nın telefonu çaldı. - Ben hemen geliyorum kızlar. Başımı salladım. Belli bir süre düşüncelere dalmışken Layla geldi. - N Nabu ölmüş. Herkesin eli ağzına gittiğinde çok şaşırmıştık. Layla dayanamayarak ağlamaya başladı ve evden çıktı. - Layla dur! Peşinden gitmeye çalıştığımda Stella kolumu tuttu. - Bırak acısını yaşasın. - Ama her şey güzelken nasıl ölebilir ki? Bu soru Musa'dan gelmişti. Bilmiyorum dercesine kafamı salladım. Burnumun sızlamasından ağlayacağımı anladım. Nitekim sıcak ve tuzlu gözyaşları yeşil gözlerimden aşağı süzülmeye başladı. Layla'nın sevgilisi ile çok görüşmemiştik. Ama onun hakkında izlenimlerim iyiydi. Nazik, cömert, iyi kalpli, yardımsever bir insandı. Layla ile ilişkileri çok güzeldi açıkçası. Ben bunun gibi düşüncelere dalmışken Stella konuşmaya başladı. - Layla'nın zorla evlendirileceğim diye bahsettiği kişiydi. Ölüm sebebini araştıracağım. Hepimiz başımızı salladık. Layla için çok endişeleniyordum. Umarım kendisine bir şey yapmaya kalkışmazdı. Khai ise olanlara bir anlam veremiyordu ama onunda üzüldüğünü gözlerinden okuyabiliyordum. Stella ise elinde telefonu ile geldi. Birkaç tuşa tıkladı ve Kral Radius ile Kraliçe Luna'nın hologramları belirdi. - Anne, baba Andros'lu büyücü Nabu nasıl öldü, bir bilginiz var mı? Stella'nın annesi üzüntülü bir şekilde başını salladı. - Duyduğuma göre çok yüksek bir binadan düşmüş. Böyle biri için ne hazin bir son! - Onu Dünyadaki doktorlar bulmuş ve perilerden haberdar olan bir kişi aracılığı ile Andros'a getirilmiş. Kraliçe Luna'nın sözleri bittiğinde Stella dışarı çıktı. Bu işte bir terslik olmalıydı. Muhtemelen Nabu düşmeden önce büyü gücünü kaybetmişti ya da yere o kadar hızlı çakılmıştı ki kendini kurtarmaya zamanı kalmamıştı. Etrafta tam bir ölüm sessizliği vardı. Gözlerimi sildim ve telefonumla Layla'yı aradım. Çalmaya devam etti ama açan biri olmadı. Empati kurdukça kendimi boğuluyormuş gibi hissettim. Ya aynı şeyler Helia'nın başına gelseydi. Allah esirgesin! Ben, muhtemelen nefes alan bir ölü olurdum. Ya da ruh sağlığımı yitirirdim. Sessizliğin kucağında zamanın nasıl geçtiğini anlayamadım. Çoktan akşam olmuştu bile ve yarın iş başı yapacaktım bu halimle. Kimsenin yemek yiyesi yoktu. - Kızlar ben uyumaya gidiyorum. Khai istersen sen benimle kal bu akşam. Evinde kalman tehlikeli olabilir. Başını yavaş bir şekilde salladı. Benim arkamdan odaya çıktı ve yatağa oturdu. Banyoya girdim zira bugün Khai'nin evinde çok tozlanmıştım. Nihayet yıkanmam bittiğinde havluyla başımı sardım. Bu şekilde sadrazamlara benziyordum. Khai, benim üzüntülü halimi anladı ve konuşmadı. -İstersen sende yıkan. Benim kıyafetlerimden veririm sana. Ellerimi tuttu. - Sana olan hakkımı hiç ödeyemeyeceğim. Teşekkür ederim Flora. Tebessüm etmeye çalıştım. - Arkadaşlar arasında lafı mı olur? Dolabımdan birkaç kıyafet çıkardım ve ona verdim. Biraz büyük gelebilirdi ama şimdilik idare edebilirdi. Yatağa yatar yatmaz uyumuştum. Evin önünde yürüyüşe çıktım. Ayaklarım beni bir yere yönlendirdi. Büyük bir kalabalığı atlattıktan sonra gökdelenlerin sıralandığı bir mahalleye geldim. Siyah saçlı birini gördüm ve elim istemsizce yerde yatan kişinin saçlarını yüzünden çekti. Manzarayla birlikte midem ağzıma geldi. Gözyaşlarım ise olağanüstü bir hızla çenemden süzülmeye başladı. Çünkü yerde yatan kişi Helia'ydı. Midesinde kocaman bir delik vardı ve birtakım organları dışarıdaydı. Yüzünü kavradım elleriyle normalde deniz gibi soğuk olan teni şu anda kendimi kışın ortasında hissettirecek kadar soğuktu. Yatağımdan fırladım. Yüzü gözümün önünden bir türlü gitmiyordu. Khai, benimle birlikte ayağa kalktığında çoktan sabah olduğunu farkettim. - Flora, iyi misin? İyiyim anlamında başımı salladım. - Bilinçaltım benimle oyun oynadı sadece. Hızlıca kalktım ve giyindim. Hiç kahvaltı edesim yoktu. - Sen aç mısın, Khai? Hayır anlamında başını salladı. İkimiz beraber sessiz bir şekilde evden çıktık. Saat erken olduğu için diğerleri uyuyordu ve Layla'dan herhangi bir haber yoktu. Kütüphaneye girdikten sonra yüzüme yalancı bir tebessüm kondurdum. - Günaydın Bayan Aurora. - Size de günaydın Flora ve Sılaqui! Onun yanından ayrıldık ve asıl kütüphane kısmına geçtik. Tam iş bölümü yapacaktık ki daha önce duyduğum bir ses geldi. - Beni özledin mi çiçek perisi? Işık birliği'nin yaşayan üyeleri Alfea'nın toplantı salonuna inmişti. Eraklyon Kralı Erendor sinirli bir şekilde koyu kahverengi sakalını çekiştirdi. - Benim yönetmem gereken bir krallık varken burada işim ne? Eşi Samara ise yeşil gözlerini ona dikti. Tatlı ama tehditkar bir sesle konuştu. - Hayatım acil bir şey olmasa çağırmazlardı herhalde. Erendor, homurdanarak sandalyesine geri oturdu. Linphea'nın kahini Fiona, ayağa kalktı ve diğerlerinin sesini duyabilmesi için sesini yükseltti. - Kral ve Kraliçeler ayrıca Alfea yönetim kurulu sizinle burada yüzyıl önce bahsedilen bir kehanetten konuşmaya geldik. Erendor, sert bir şekilde ayağa kalktı ve salonu terk etmeye çalıştı. Domino Kralı Oritel onu durdurdu. - Kehanetin bizimle ne ilgisi olabilir ki!? Müdire Faragonda gözlüğünü düzeltti. Sakin olması gerekiyordu. - Kral, bilirsiniz ki kehanetler domino taşı gibidir. Bir yerde başlar ve diğer yerleri etkiler. Kahin Fiona, Faragonda'ya hak verdi ve başını salladı. Esmer ellerinden bir sihir aktı ve kısa sürede elinde bir parşömen belirdi. Odadaki herkesin gözü elindeki parşömene dönmüştü. - Dalgaların gücüyle kutsanmış olan o kraliçe Bunu demesiyle birlikte bütün ilgi Andros Kralı Theredor'a döndü. Yanında eşi Niobe yoktu. Kraliçe Luna, gözlerini kıstı. - Kraliçe Niobe niye toplantıya gelmedi? Theredor ellerini arkasında birleştirdi. - Kızımın nişanlısı bilinmeyen bir şekilde vefat etti. Kızım çok üzüldüğü için eşim onun yanında kaldı. Griselda konuştu. - Benim fikrime göre sihirli boyuttaki tüm dalgalar perilerini izlemeliyiz. Kral Theredor yerine otururken muhatabı Griselda'ydı. - Bunu yapmanıza gerek yok. Zira hem dalga perisi olup hem varis olan tek bir kişi var. O da benim kızım Layla. Diğerleri onu onayladı. Kral Radius parmağını salladı. - Ama dikkat edersen orada Kraliçe yazıyor. Prenses yazmıyor o yüzden herkesin eşinizden şüphelenmesi gayet normal. Theredor sinirli bir şekilde karşılık verdi. - Niobe, asla öyle bir şey yapmaz. O bir hain değil! Kahin Fiona, konuşmayı ele aldı. - Hepiniz kendi içinizde haklısınız ama kehanetlerin neyi kastettiği pek belli olmaz. Görüme göre kayıp prenses bu yüzyılda yaşıyor. Onu bulursak olayları daha iyi çözeriz. Herkes Flora'nın annesi olan Alyssa'ya baktı. Linphea'yı temsilen eşiyle birlikte toplantıya katılmıştı. - Pek konuşmuyorum çünkü bende sizin gibi gezegenimi koruma derdindeyim. Rhodos onu başıyla onayladı. - Duyduğuma göre Valtor, Zenith'i ele geçirmiş ve Andros'u işgal etmesi yakınmış. Faragonda ellerini çenesinin altında birleştirdi. - Orada koruyucu peri olmadığı için orayı ele geçirdi. Zenith'in koruyucu perisi Tecna'ydı ve nitekim o ölmüştü. Kraliçe Marion ve veliaht prenses Daphne ayağa kalktı. - Kendi gezegenlerimizi koruyacağımıza ve birbirimize yardım edeceğimize dair söz verelim. Domino krallığının temsilcileri sihir ile söz verdi. Onları Linphea ve Andros takip etti. Kral Erendor her ne kadar homurdansa bile eşinin zoruyla söz vermek zorunda kaldı. Sonunda Eraklyon ve Solaria'da katıldı. Melody en sonunda sıkı bir münakaşa sonucunda söz verdi. Neredeyse tüm krallıklar birleşmişti. Zenith hariç. Zira öyle bir gezegen yoktu artık. Kızılçeşme müdürü Saladin bastonunu yere vurdu. - Bunu her ne kadar istemesem bile Bulutlukule'ninde desteğini almalıyız. Ünlü cadı Okulu'nun ismi havayı sardığında ortam gereksiz yere gerildi. Solaria kraliyet üyeleri bağırdı. - Ay ve Güneş bizimle olsun! Melody Kralı bağırdı. - Müzik bizimle olsun! Andros Kralı bağırdı. - Okyanus bizimle olsun! Domino Kral ve Kraliçesi bağırdı. - Ejderha ateşi bizimle olsun! Linphea temsilcileri bağırdı. - Doğa bizimle olsun. Eraklyon Kraliçesi bağırdı. - Akıl bizimle olsun! Kızılçeşme müdürü bağırdı. - Cesaret bizimle olsun! Alfea Müdüresi Faragonda fısıldadı. - Sihir bizimle olsun. Faragonda, yakın arkadaşı olan Müdire Griffin'i çağırdı. Toplantının konusunun üstünden bir kez daha geçildi ve herhangi bir alarm durumunda Yardım Birliği'nin bütün üyeleri diğerlerine yardım edeceği söylendi. Öğrenciler teyakkuza geçirildi. Normal derslere ek olarak saldırı ve savunma dersleri çoğaltıldı. Kızılçeşme öğrencileri yeni icatlar geliştirdi ve daha çok antrenman yapmaya başladı. Cadılar ise her ne yapıyorlarsa onu yapmaya devam ettiler. |
0% |