Yeni Üyelik
30.
Bölüm

🧚🏻‍♀️Sana Şiir Yazacağım Flora🧚🏻‍♀️

@silayetimoglu

Merdivenlerden koşar adımlarla indim. Ona sarılmak ve kokusunu içime çekmek istiyordum. Son olan olaylardan sonra onunla pek görüşememiştik.


En son iki gün önce buradaki savaşta yarım yamalak konuşmuştuk ve sonra Stella'ya yardım ettikten sonra bilincimi kaybetmiştim. Ellerimi yumruk yaptığımda parmağımdaki yüzük kendini belli etti. İstemsizce tebessüm ettim. Onunla aile kurma fikri bana cazip geliyordu. Saçlarımı düzelttikten sonra onu aramak için etrafa bakınmaya başladım.


Uzaklardan bir yerden Layla bana el sallıyor ve yanına çağırıyordu. Olduğum yerde bir sağa bir sola döndüm. Layla'nın diyeceklerini merak ediyordum ama Helia'ya ayıp olur muydu onu bilmiyordum. Omuz silkerek Layla'ya doğru gitmeye başladım. Duyacağımı duyup hızlı bir şekilde Helia'nın yanında yerimi alabilirdim.


Nihayet yanına vardığımda ellerini göbeğime koyduğunda neye uğradığımı şaşırdım. Eğer Stella gibi imalarda bulunacaksa hiç başlamasa iyi olurdu. Tek kaşımı kaldırarak ondan cevap beklemeye başladım.


- Bu göbeği görüyor musun Flora?


Başımı karnıma indirdim. Evet hafif bir şişlik vardı ama bu hamile olduğum anlamına gelmezdi. Hem olsaydım anlardım bir şekilde.


- Evet görebiliyorum son zamanlarda antrenmanları biraz aksatmış olabilirim malum daha yeni savaştan çıktık.


Gözlerini devirdi ve ellerini çırptı. Bunu yapar yapmaz mavi baloncuklar etrafımı sardı ve göz alıcı ışık dönerek söndü. Geriye sadece hoş bir ferahlık hissi kaldığında gözlerimi kıstım. Üzerimde atlet ve eşofman takımı belirmişti. Ciddi olamazdı. Solaria'nın meşhur sıcağının altında antrenman yapacağımı düşünüyor olamazdı.


Turkuaz gözlerine baktığımda oldukça ciddi duruyordu. Derin bir nefes aldım ve onun sihriyle oluşturduğu şeylere göz ucuyla baktım. İki çift boks eldiveni, iki adet ip ve daha çok ismini bilmediğim şeyler vardı.


- Sağ baştan on tur Flora! Hadi marş marş


Gözlerimi devirerek ona baktım ve el mahkum tempolu bir şekilde koşmaya başladım ama bahsettiğimiz yer Solaria'nın ışık bahçeleriydi. Aşağı yukarı iki tane Alfea sığardı ve havanın bu kadar sıcak olması da kaderin bir cilvesiydi.


Ayrıca bir çok insan bana bakıyordu. Muhtemelen Lynphea'nın veliaht prensesinin nasıl yarım yamalak koştuğunu görüyorlardı ve yarın magazinlerde boy boy fotoğraflarımın olması işten bile değildi. Aslında diğer gezegenlerde özel hayata saygı vardı ama söz konusu Solaria olduğunda herkes ne yaptığını ortaya serip gösteriş yapmak isterdi.


İlk iki turda Layla pek ses etmedi ama ne zaman nefes nefese bir şekilde karşısına dikildim işte o zaman karşımda cidden otoriter Andros kraliçesi vardı.


- Peki sen neden koşmuyorsun Layla?


Sandalyesinde bacak bacak üstüne otururken omuz silkti ve bana karın kaslarını gösterdi.


- Sen uyurken ben bu bebekleri yapmakla meşguldüm.


Yüzümü buruşturdum ve ellerimi dizlerime dayadım.


- Ben uyurken değil evreni kurtarırken demek istedin herhalde.


Ellerini yanaklarına koydu ve tek kaşını kaldırdı. Ardından parmaklarımı şıklattım. Çok geçmeden havai fişek patlarmış gibi yeşil tanecikler elinde belirdi ve söndüklerinde avcunun içinde bir patlamış mısır paketi tutuyordu.


- Bu ne içindi Flora?


Kollarımı esnettim ve doğruldum.


- Orada diyorum çok keyfin yerinde bir patlamış mısırın eksikti.


Tatlı bir şekilde tebessüm ettiğinde gamzeleri ortaya çıktı. Birkaç parçayı ağzına attı. Hayır yani ona kızamıyordum da doğru düzgün. Bende Helia'nın üzerimde bıraktığı etkiyi yapıyordu ve bu tutumum galiba tüm sevdiklerime karşıydı.


Her turu tamamladıktan sonra daha hızlı diye bağırıyordu ve ciğerlerim sızlamaya başlamıştı. Kendimi serinletebilirdim ama hem koşup hem sihir yapmak kolay değildi. Onuncu tur bittiğinde kendimi yere attım ve derin bir şekilde nefes aldım.


Birkaç dakika sonra bir gölge beni engellediğinde tek gözümü açarak ne olduğuna baktım. Boks eldivenleri ışığın altında bana göz kırpıyordu. Hadi ama Layla bana acımalıydı.


Ellerimi önümde birleştirip diz çöktüm.


- Bak ben düşmanlarıma bile hiç yalvarmadım ama sana yalvarırım Layla beni bir sal.


Gözlerini uzaklara dikip düşünür gibi yaptı. Daha sonra başını hayır anlamında salladı.


On beş dakika sonra Layla ile ters düşmemeye yemin ediyordum. Hiç acımıyordu.


- Bir dur kızım ya! Düşmana vurur gibi vuruyorsun. Senin bana yaptığını var ya fristiyan fristiyana yapmaz.


Aslında normal konuşuyordum ama nefesim tükendiği için h harfi f gibi çıkıyordu.


Bana yandan bir tebessüm etti. Karnıma gelecek olan yumruktan son anda kurtuldum.


- Şunu asla unutma çekirge. Düşmanı sihrin ve aklınla yenebilirsin ama bilek gücü bu zincirin ayrılmaz bir parçasıdır.


Söylediklerinde haklı olabilirdi ama yanında manikür yapan Stella'yı neden çalıştırmıyordu?


- Tamam doğru diyorsun ama bu haksızlık. Stella neden yan gelip yatıyor?


Bir müddet ona baktım. Stella bana tek gözünü kırptı.


- Çünkü benim çalışmama gerek yok.


Ellerimi belime koydum ve tek kaşımı kaldırarak gülümsedim.


- Haklısın Stella. Sen çenenle Valtor'u bile hayattan soğutabilirsin.


Ayağa kalktı ve elindekileri yere attı.


- Şimdi sen görürsün nasıl soğunulduğunu


Üzerime doğru gelen gri ışık topuyla birlikte bir an afalladım bu yüzden kendimi savunamadım ve sihir tam üzerime gelecekken orta büyüklükte bir kayaya çarptı ve kaya parçalandı.


Daha sonra Helia'nın sesini duymamla birlikte derin bir nefes aldım. Aslında Layla'da Stella'yı durdurabilirdi ama Stella'nın sağı solu belli olmadığı için haliyle erken davranamamıştı. Helia kolunu omzuma koydu ve beni göğsüne çekti. Bu sırada Stella'ya dil çıkarmakla meşguldüm. Kahramanım beni yine kurtarmıştı ve hayatımız boyunca birbirimizi kurtarmaya devam edecektik.


- Kimse birbirine zarar vermeden ben en iyisi çiçeğimi sizden alayım.


Parmak uçlarımda yükselerek yanağını öptüm ve tek gözümü kırptım.


- Onlar çiçeğini kurutmak istiyor Helia kaçır beni gidelim buralardan!


Bunu dememle birlikte beni kucağına aldığında kıkırdıyordum. Layla ise arkamdan ipleri sallıyordu.


- Hey daha ip atlayacaktık!


Parmağımı doğrulttuğumda ipler uzun bir çiçekli bir taç oldu ve Layla'nın başında yerini aldı. O ise kızararak bana kötü bir şekilde bakmakla meşguldü ama bir şey yapamadığı için halinden oldukça keyif alıyordum.


Stella telefonuyla Layla'nın fotoğrafını çektiğinde Layla, Stella'yı kovalamaya başladı. Onların haline gülerken ne ara bu kadar uzaklaştığımızı anlayamamıştım. Sonunda dev bir palmiye ağacının altında durduğumuzda Helia'nın beni yere indirmesini bekledim ama o bunu yapmak yerine dudağımın kıyısını okşamaya başladı. Nefesimin kesilmeye başladığını ve kalbimin takla attığını net bir şekilde hissedebiliyordum.


- Sen hep gül Flora. Sana gülmek çok yakışıyor.


Kendisi palmiye ağacına sırtını verip yere oturduğunda bende bacaklarında oturuyordum.


- Beni daha iyi güldürmenin yolunu sana söylememe gerek yok bence.


Diyerek ona imalı bir şekilde gülümsedim. Onunla ne zamandır uzaktan uzağa görüşüyorduk ama ben tenimin onun teninde kutsanmasını, onunla hayat bulup ölmeyi istiyordum.


Verdiğim mesajı anlamış olacaktı ki boşta kalan eliyle yüzüme düşen tutamları kulağımın arkasına sıkıştırdı ve çenemi kendisine doğru çekti. Bu sıcakta bile soğuk olan dudakları dudaklarıma sürtündüğünde ürperme isteğiyle doldu içim istemsizce.


- Sana şimdi bir şiir yazacağım Flora. Parmaklarım kalemim olacak. Seni tutkuyla ama incitmeden göklere çıkaracağım. Vücudun ilhamım, ruhun ise yaşama sebebim ve ilgilenilmeyen şey bir kaktüs bile olsa en sonunda kurur. Seni kurutmamak için sıcaklığımla seni hayata döndürmek istiyorum.


Bunları dedikten sonra nefes nefese kalmıştı. Çekik mavi gözleri sanki ruhumu görüyordu. Gözlerimi kapatarak ona doğru eğildim.


- Ne zaman yakınlaşacak olsak birileri anı bozuyor Helia. O yüzden izin ver de önlemimi alayım.


Ondan hafifçe ayrıldığımda ellerimi yere koyduğumda etrafımızda palmiye ağacı ile kamuflaj oluşturacak bitkiler oluşmuş ve bizi gözlerden uzak kılmıştı. Şu an sadece onu görüyor ve hissediyordum. Ellerimi ensesinde birleştirdim ve burnumu burnuna sürttüm. Dudakları boynumda yol çizerken istemsiz bir şekilde başımı eğdim. Başını benden ayırdığımda içimdeki ateş sanki daha yeni yeni ortaya çıkmış gibi harlanıyordu ve o ateşimi körüklemekten çekinmiyordu. Dudaklarına yönelirken fısıldadım.


- Eee nerede kalmıştık?


Şu anda buz gibi olan sarkıtların arasından yürürken kaymamaya dikkat ediyordum. O sırada Valtor ise ıslık çalmakla meşguldü. Layla ona buraya neden geldiğimizi sorduğunda o çok beklediğimiz bilmece çözme olayı için toplandığımızı anlamıştım.


Ancak Tecna gelemezdi çünkü Zenith'e gelen Druid'li elçiler ona hiç olmayacak bir teklifte bulunmuşlardı. Şu an oğlu Laura kadar olan Druid kralı ona daha gün yüzüne çıkmamış bebeği ile kendi oğlunun gelecekte evlendirilmesini uygun görmüştü. Bunu Tecna hele Timmy hiç kabul etmeyecekti. Onun kızını koruma güdüsünün yüksek olduğunu hissedebiliyordum. Böyle olmasa bile bu teklifi hiç mantıklı bulmayacaklardı. Tecna'nın ona haddini bildireceğine emindim. Tecna'nın yardımları ise yadırganamazdı. Stella ile zekalarını birleştirerek ,ki Stella'da olduğundan emin değildim, bize sihir ve teknolojiyle harmanlanmış kıyafetler yapmışlardı.


- Burada Skyix dönüşümünde olanların güçleri oldukça düşüktür ve bu sizi oldukça yorar. O yüzden mümkün olduğunca normal bir şekilde yol almalıyız.


Valtor bunları söylediğinde zaten bende bahsedilen güç olmadığı için rahattım ama burada oldukça işimize yarayacak olan Stella için bir sorun teşkil ediyordu bu durum. Aynı şekilde Musa'da tehlike altındaydı. Ellerimi dizime koyarak biraz soluklandım. Daphne arkamda kısık sesle telefonla konuşuyordu. Sanırım Eraklyon'a gönderilen casusdan haber gelmişti.


- Casus Eraklyon'un harabe bir kötülük gezegeni haline geldiğini ve Sky'ın ona biat etmeyen halkı kılıçtan geçirdiğini, bazı kişilerin ise kaçarak hemen yan taraftaki elflerin yönettiği Hineria gezegenine kaçtığını haber verdi.


Derin bir nefes aldı ve saçını yüzünden çekti. Kahverengi gözleri Thoren'in turkuaz gözlerine hüzünle bakıyordu çünkü her ne kadar Domino kralı olsa bile Eraklyon onun memleketiydi. Kuzenine zarar vermek istemiyordu.


- Bir şey soracağım enişte. Madem sen Sky'ın zamana hükmedebildiğini biliyordun bunu neden bize söylemedin?


Layla bunları söylediğinde kaşlarımı kaldırarak ona baktım. Sky ve Thoren'in arasının eskiden pek iyi olmadığını çoğu kişi biliyordu ama yine de böyle büyük bir bilgiyi ondan değil de Valtor'dan öğrenmemiz onun hakkında daha mesafeli düşünmemizi sağlayacaktı.


Elini Daphne'nin beline koydu ve kızarmış yanaklarıyla bize baktı. Daha sonra gözleri uzaklara daldı belli ki geçmişi düşünüyordu.


- Evet biliyordum ama onun rol yapma yeteneği çok iyiydi. Tam olarak melek yüzlü şeytandı. Ben ondan yaşça ve bilgi olarak büyük olduğum için olacakları öngördüm ama kimse bana inanmadı çünkü ben içine kapanık ve iyi savaşamayan biriydim.


Yürümeye devam ediyorduk bir yandan da. Helia'nın başından kaymış şapkasını düzelttim ve Thoren'i dinlemeye devam ettim.


- Bu yüzden Valtor ile konuştum bu konuyu. O zamanlar 130 yaşındaydı ama diğer evrende ergen sayılırdı. Sky'dan hiç hoşlanmıyordu çünkü Sky, Bloom'un Valtor hakkında kötü düşünmesini istiyor ama Bloom elinden geldiğince direniyordu.


Valtor ise bu sırada ıslık öttürmekle meşguldü.


- Madem sessiz olmak zorundayız sen neden ıslık öttürüyorsun?


Diye Valtor'a sorduğumda kollarını kavuşturdu ve Helia ile benim arama girdi. Gözlerimi kısarak ona baktım. Kara çalı gibi girdi aramıza. Valtor'un cüssesinden Helia'yı bir türlü göremiyordum ancak sinirden kızardığını bir şekilde biliyordum. Hava ile onu ittirdim ve tekrar aşkımın koluna girdim bunu yaparken az kalsın yeri boyluyordum. Önümüze aniden üç yol çıktı. Valtor önümüze geçti ve ellerini beline koydu.


- Valtor neden bize Thoren'le iş birliği yaptığını söylemedin?


Omuz silkti ve başını eğerek bana baktı. Helia ise beni koruma iç güdüsüyle önüme geçti. Elimi omzuna koyarak yana çekilmesini sağladım.


- Çünkü zamanı değildi.


Bir anda güçlü bir ışık topu geldiğinde hepimiz ne yapacağımızı bilemedik. Ancak Valtor sanki sinek kovarmış gibi eliyle topu söndürdüğünde Stella gelip bu sefer onun omzuna yumruk attı ancak 200 küsür yıllık kaslarında hiçbir şey olmamış gibi durmaya devam etti. Stella ise yüzü kızarmış bir şekilde elini ovuşturmakla meşguldü.


- Bak seni karamel kafa bizi yönetmeyi kes ve doğru düzgün bilgileri bizden saklama.


Stella'yı kolundan tutup çekiştirdim ve Brandon ile aramızda kısa bir bakışma geçti. Eşini sakinleştirmesi gerektiğinin farkındaydı bu yüzden hızlı adımlarla yanımıza geldi ve Stella'yı kollarının arasına aldı. Stella ise debelenip tekme atıyor Valtor'a ulaşmaya çalışıyordu. Valtor ise hiç oralı değildi. Aslında ortamı daha çok kızıştırabilirdi sözleriyle ama amacını artık gerçekleştirmek istiyordu.


Kaşlarımı çatarak Valtor'un yanına gittim ve onun önüne geçtim. Parmağımı göğsüne bastırdığımda tebessüm ederek bana baktı. Aramızda değişik bir ilişki olduğunun farkındaydım. Diğerlerini pek ciddiye almazken tüm ilgisini bana yönlendirmesi de bunu kanıtlıyordu. Ancak aramızda aşk gibi bir şey yoktu olamazdı da. Gözüm Helia'dan başkasını görmek istemiyordu.


- Keşke böyle önemli bir şeyi bize söyleseydin çünkü planımızı ona göre ayarlayıp işleri lehimize çevirebilirdik. Bize güvenmiyorsun biliyorum diğerleri de sana güvenmiyor ama ben sana güveniyorum. Seni bir hareketimle toz edebileceğimi bilirken buna yanaşmadım çünkü işime gelmez.


Soğuk bir edayla beni inceledi ve sonra elini omzuma koydu. Bunu yapmasıyla beraber Helia bize doğru bir adım attı ama ani bir harekette bulunmadı. İstesem onu tepetaklak edeceğimi o da biliyordu.


- Seni gözümde diğerlerinden daha yükseğe koyan şey ne biliyor musun Flora?


Tek kaşımı kaldırarak ona bakmaya devam ettim. İri cüssesiyle buz sarkıtlarından yansıyan ışığı engelliyordu.


- Çünkü pervasızsın ama derdini bir şekilde yumuşakça ifade ederek kaosu önlüyorsun ve bana kafa tutman çok hoşuma gidiyor.


Bunları dedikten sonra saçlarını savurdu ve kalabalık ekibimize bir göz attı.


- Thoren'i güçlenmesi için Eraklyon'da bırakmışlardı. O yüzden zaman gücünden herkes etkilendi ama ben ve o etkilenmedik ancak bu savrulmamızı engelleyemedi.


Başımı anladığımı belli edercesine salladım ve o sözlerine devam etti.


- Burada ayrılmamız gerekecek herkes bir takım oluşturacak ama sonrasını bende bilmiyorum.


Ellerimi belime koyarak bir süre düşündüm. Diğerleri çoktan takımları oluşturmaya başlamıştı. Aklıma gelen fikirle beraber Stella, Musa ve Helia'yı kendime çektim.


- Skyix gücünü kazanmış olanların güçlerinin düşük olduğunu söyledin. O yüzden Bloom'dan sonra buradaki en güçlü peri olduğumdan dolayı eşitleniriz diye düşündüm. Eh tabi uzman olarak bir kişi eksikti. Onu da ben seçtim.


Derin bir nefes aldım ve Stella ile Musa'ya döndüm.


- İtirazınız varsa söyleyin. Böyle çok emir vermiş gibi oldum kusura bakmayın canlarım.


Musa elini belime Stella ise omzuma koyduğunda bir sorun olmadığını anlamış oldum. Daphne, Thoren, Layla ve Nabu bir takım olmuştu. Diğer takımda ise Brandon, Valtor ve Riven vardı.


- Yolun sonu Büyülü Orman'a çıkacak orada buluşuruz. Bu arada kitap sende kalsın Flora. Birbirimizle bilekliklerden haberleşeceğiz. Bir terslik olursa herkes birbirine yardım edebilir.


Valtor bunları söylediğinde herkes bir kapıyı seçti. Etraf zifiri karanlıktı ama içimizdeki umut ışığının bize yol göstereceğini biliyordum.


- Zorunda olmadıkça güçlerimizi kullanmayacaktık ama ben önümü göremiyorum.


Elimi şıklattığımda çokta parlak olmayan ve önümüzü görmemize yetecek kadar küreler belirdi. Eğer Stella gücünü kullansaydı çok dikkat çekerdik çünkü Solaria'nın güneşi çok görkemliydi. O şikayet etmiyordu çünkü Skyix gücüyle birlikte gözleri karanlıkta iyi görüyordu. Musa'ya tebessüm ettim endişesini hissedebiliyordum ancak buradan çıkıp Sky'a haddini bildireceğimizi biliyordum.


Biraz daha yürüdükten sonra arkamızdaki duvar hızlı bir şekilde bize doğru gelmeye başladı. Bunu görmemizle beraber koşmaya başladık. Nefesimiz tıkanırcasına koşarken Helia nereye bastığına dikkat etmedi ve yoktan var olan oklar bize gelmeye başladı. Hepimiz yere yattık.


Helia'ya karşı gözlerimi devirdim.


- Bastığın yere dikkat eder misin canım umarım kurtulabiliriz buradan.


Dudaklarını ısırarak gülmeye çalıştı ama saçları terden alnına yapışmışken içimin rahatladığı söylenemezdi.


- En azından bize antrenman oluyor.


Musa yapıştığı duvardan bize baktı kimse ortaya atılmaya cesaret edemiyordu ama duvarın buraya varmasına az kalmıştı.


- Diğer dünyada Helia yakana yapışacağım.


Stella elini kaldırdı ve bizi susturdu.


- Çocuklar galiba bir sorunumuz var.


Herkes onun baktığı yere baktığında karşıdaki karanlığın biçimlenip duvara döndüğünü ve yüzeyinde dikenler çıktığını fark ettim. Dudaklarımı ısırarak Helia'ya baktım. Mavi gözlerini kısarak karşıya bakıyordu.


- Merak etmeyin kızlar sizi bu duruma soktuğum gibi çözümünü bulacağım.


Musa ciddi misin bakışları attığında takla atarak oklardan kurtuldu. Ok yağmuru bir türlü bitmiyordu. Başımın üstünden geçen ok şapkamın tüylerini kopardığında yenisinin gelmesi zor olmamıştı ama bu kalbimin delice atmasına yetmişti. Stella kolunu sağa çevirdi ve bir oktan daha kurtuldu.


- Bizi bu duruma sokan kişi mi söylüyor ne yapacağımızı?


- Yeter! Daha sonra kavga edersiniz şimdi buradan çıkmanın bir yolunu bulmalıyız.


Biz böyle tartışırken arkamızdaki duvar ayakkabılarıma değince sürünerek ilerlemeye başladım. Diğerleri benden daha ilerideydi. Derin bir nefes aldım ve dizlerimin üzerine kalktım.


- İşte şimdi başlıyoruz.


Loading...
0%