@silayetimoglu
|
Dizlerimin üzerinde emeklemeye başladığımda kendi kendime dedim ki bu burada bitemez. Sen yerlerde sürünemezsin. Derin bir nefes aldım ve gözlerimi kapayarak ayağa kalktım. Şu an kulaklarım çok keskinleşmişti. Başımın sağından geçen okun uğultusunu işittim ve ondan kurtuldum. Aynı anda üç ok beni hedef aldığında olduğum yerde takla attım. - Şurada bir düğme var sanki. Helia'nın sesini duyduğumda göz ucuyla ona baktım. Elini alnına yaslamış ilerideki belirsiz bir noktaya bakıyordu. Ancak oraya ulaşması için çok yüksekti ve şu an güçlerime ulaşamıyordum. - Burada başka bir ipucu yok gibi canım. Basabilirsin. Bana baktı ve tebessüm ettiğinde öpücük attım. Mavi sim gibi sihir taneleri dudaklarımın şeklini aldı ve yanağına kondu. Eh biraz cesaretten zarar gelmezdi ama elini çabuk tutmazsa diğer dünyada cilveleşebileceğimizi zannetmiyordum. Benim yanıma kadar geriledi ve bir insana göre çok hızlı bir şekilde koşarak duvara bir örümcek gibi tırmandı ve kaşla göz arasında orağını en tepeye yerleştirdi. Ona vakit kazandırmak için çömeldim ve ellerimi iki yana koydum. Toprağa ancak toprak karşı koyabilirdi. Enlemesine bir toprak kütlesi hayal ettim ve ellerimdeki akımı hissettiğimde gözlerimi açtım. Bu bizi bir süre idare ederdi. Başımı çevirip nefes nefese kalmış bir biçimde Helia'ya baktım. En basit sihri yapmak bile bu kadar zorsa burası iyi korunuyor olmalıydı. Acaba diğerlerinde durum nasıldı? Gözlerimi kırpıştırdım ve sonunda çıkıntılı taşı ittiren sevgilime odaklandım. Uzun parmaklarıyla işi kolaydı ama orak ona yeterince uzanma imkanı vermiyordu. Sonunda işi tamamladığında duvarlar durdu ve ok yağmuru dindi. Musa bariz bir şekilde mutluydu ama bunu belli etmemeye çalısıyordu. - Sözünü tuttuğun için benden kurtuldun. Omuz silktiğinde oturup biraz dinlenmeye karar verdik. Helia başını dizime koymuşken Stella ve Musa yanımda oturuyordu. Az önceki adrenalin dolu dakikalar bizi o kadar yormuştu ki kimse konuşmuyordu. Bir anda karşımızda Tecna'nın hologramı belirdiğinde kaşlarımı kaldırarak ona baktım. - Merhaba kızlar ve Helia. Size bir durumu haber vermek için aradım. Ne söyleyeceğini bilmiyordum ama belimdeki kitap parladığında sayfalar kendiliğinden çevrildi ve kehanet kısmında durdu. - Skyix gücünü kazandım. Stella ve Musa birbirlerine çak beşlik yaptıklarında gözleri parlıyordu çünkü takımda ne kadar çok kişi seviye atlarsa Sky'ı yenme şansımız o kadar artıyordu. Ellerimi yanaklarıma koydum ve tebessüm ettim bu çok güzel bir haberdi. - Tebrik ederim canım. Nasıl kazandın peki? Hologramı hareket etti. - Size anlatmıştım ya Druidli elçiler kızımı daha doğmamışken evlendirmek istiyorlar diye. Stella omzumun arkasından boynuma sarıldığında az kalsın yana devriliyordum. Ona ters bakışlar attığımda o da bana dil çıkardı. Helia gülerken Musa başını bıkkınlıkla iki yana sallıyordu. - Sonra ne oldu Tecna? Stella bunu dediğinde Tecna derin bir nefes aldı ve bir ayağını ileriye attığında elimdeki telefon elimden fırlayarak karşı duvara düştü. Mor ışık huzmeleri gözlerimi kamaştırırken neler olduğunu anlamaya çalışıyordum. Sonunda etrafa az da olsa bakabildiğimde topuklu ayakkabı sesi duymamla birlikte hemen kalktım ve tetikte beklemeye başladım. - Oha Tecna! Stella'nın cümlelerini ben devam ettirdim çünkü kız bildiğin hologramını gerçeğe dönüştürmüştü. Onu baştan aşağı süzdüğümde gözlerime inanamadım. Tek omzu askılı ve şimşekten eteği olan bir kıyafeti vardı ve kanatları neon ışıklarla parlıyordu. Elektrik ve bilginin beden bulmuş hali gibiydi. Üstünde bedenini ikinci bir deri gibi saran şimşekler her an birilerini kavurmaya hazır çakıp duruyordu. Hayran bir şekilde onu süzerken Tecna geldi ve bana sarıldı. Ağzımı kapatamadan ona karşılık verdim ama sonra kendime gelip başımı salladım. - Daha sonra kızımızı o kadar şiddetli bir şekilde savunduk ki bir anda Skyix gücünü kazandım. Aslında hologramım iki hafta geriden geldi size. Onu baştan ayağa süzünce ne dediğini anlamıştım çünkü bebeğe dair her bir iz gitmişti. Umarım bebeğe bir şey olmamıştır diye düşünmekten kendimi alamadım. Stella anlamayan gözlerle ona baktığımda Tecna yanımıza oturdu ve derin bir nefes aldı. - İki hafta önce kızım Adria doğduğunda bunu haber vermek için size hologram göndermiştim ancak bir şekilde Sky 'ın bunu engellediğini düşünüyorum. Sky hiçbir şey yapmıyormuş gibi görünse de oturduğu yerden her şeyi mahvedebilmeyi başarıyordu. Eğer daha önceden Tecna'nın Skyix'i kazandığını bilseydik belki daha erken yola çıkabilirdik. - Peki Adria nasıl? Buraya gelmek zorunda değildin. Dediğimde başını evet anlamında salladı. Bağdaş kurarak yere oturduğunda biz de onu izleyerek eski yerlerimizi aldık ama yine de her an bir yerden tehlike gelir diye sezgilerimi pür dikkat açmıştım. - Evet biliyorum ama Sky'ı yenmek için takım çalışması yapmamız gerekebilir ve her ne kadar onu özlesem de Timmy onun yanında. Timmy'e güveniyorum. Omuz silkerek Helia'nın saçlarıyla oynamaya devam ettim. Onun yerinde olsam muhtemelen çok stres yapardım çünkü bir yanda sihirli boyut bir yanda canından bir parça. Bu ikisi arasında seçim yapmak çok zordu. O yüzden onu anlayışla karşılıyordum. Düşüncelerimden beni Tecna'nın sihri ayırdığında gözlerimi holograma diktim. İçimde pek iyi hisler yoktu. Daphne elini başına götürdü ve Thoren onun koluna girdi. Bir müddt derin bir şekilde nefes aldı. - Kızlar etrafta kadim bir sihir algılıyorum. Herkesle ortadaki bir alanda buluşmuştuk. Birleştiğimiz anda geldiğimiz kapılar aniden kapandı. Sanki kapana kısılmış gibiydik. Ters bir şekilde Valtor'a baktım. - Hani tehlike ihtimalini en aza indirgeyecektin. Üstündeki tozları silkelerken mıknatıs gözlerini yüzüme dikmişti. - Ben kendimi geliştirirken o da boş durmamız. Çok sinsi biridir ve bu yüzden zor düşmanları severim mmm. Güzel bir tatlı yemiş gibi bir ses çıkardığında gözlerimi devirdim. Onun garip fantezileriyle uğraşacak halimiz yoktu. Herkes etrafta halka oldu. Önümüzde uzmanlar bizi korurken biz de dönüşüm pozisyonu almıştık bile. Havada tuhaf ağır bir şey hissediyordum bu yüzden her an tetikteydim. Bir anda montumun cebinde bir sıcaklık hissettim. Elimle fermuarı açıp kontrol ettiğimde gizemli kitaptan gelduğini anladım. Ben elimi atmaya kalkmadan kitap bir anda göz hizama doğru havalandı ve sayfalar kendiliğinden çevrildi. Gözlerimi kısarak yazılanları sesli bir şekilde okumaya başladım. - Zaman hırsızını soldurmak için gerekir zaman çarkı parçasının ber tanesi. Bulunur hayatın iki kısmında ancak sınanılır başka hayatlarla. Tecna kitaba baktığında gözleri bir anda gümüşümsü mor bir renk aldı. Daha sonra gözlerini kapatıp tekrar açtığında eskisi gibi turkuaz olmuştu. - Sihirli boyutun tüm arşivlerinde bu kehanetin anlamlarını araştırdım. Bu zaman çarkı denilen şeyler bizim bilmediğimiz bir evrenin kalbinin parçaları. Valtor arkadan heee diye bir ses çıkardığında önüme geçti. Kaslarından Tecna ile göz teması kuramıyordum. O yüzden ipek karamel rengi saçlarını elime aldım ve dolaya dolaya kendime çekerek onun eğilmesini sağladım. Bana sırıtarak bakıyordu ben ise gücün bende olduğunu vurguladığım için mutluydum. - Sert kız acaba başka yerlerde de bu kadar sert misin? Parmaklarımı oynattığımda etrafta bir tsunami sesi dalgalandı herkes bana bakarken arkamda bir dalga belirdiğini biliyordum. - Ejder ateşini söndürmemi istemiyorsan Valtor sululuğunu başka kızlara sakla. Dedikten sonra onu serbest bıraktım. Etrafta vay be sesleri yankılanırken Helia'nın koluna girdim. O saçlarımı okşarken başımı göğsüne yaslamış cenneti soluyordum adeta. Ağzıyla kusuyormuş gibi Valtor iki büklüm olduğunda gülmemek için dudaklarımı ısırdım. - Sen ve ben Flora birlikte olup sihirli boyuta hükmedebilirdik ama sen benim yerime asfalt kafayı seçtin. Omuz silktim onun beni anlayabileceğini pek zannetmiyordum. - O asfalt kafa olabilir ama en azından bana sevgi vaat ediyor peki ya sen bana güç verebilirsin. Fakat sevgisiz güç işime yaramaz. Helia kolunu omzuma attığında ona bakabilmek için hala çok kısaydım. - Hayatım bir an şunu diyeceksin sandım. Başka bir evrende en güzel halinle seninle olurum ama maalesef sevgilim var. Deyip kahkaha attığında sihirsiz bir insanın sadece bir gülüşüyle beni nasıl büyüleyebildiğini merak ediyordum. Bunu bana Tecna bile açıklayamazdı. Yalancıktan omzuna vurdum o ise bana doğru eğilerek yanağımı öptüğünde midemin sızladığını ayaklarımın kaşındığını hissettim. - Ben seni hafızamı kaybettiğimde bile unutmadım. Şimdi sen beni kendine tekrar tekrar aşık ediyorken başkasına bakmam mümkün değil. Stella bir kalkan oluşturmuşken Helia ile beni saran o anlar bir toz bulutu gibi dağılmıştı. - Sizi bölmek istemem keklikler ama yukarı bakın. Başımı kaldırarak yukarı baktığımda rengarenk bir dalganın herkesi içinde almaya çalıştığını hissedebiliyordum. - Ateş kalkanı, güneş şelalesi, koruyan harmoni, teknoalan, mercan kabuğu, su yaprağı! Hepimiz bir ağızdan elementlerimizin gücüyle kalkan örüyorduk ancak o rengarenk güç inatla bizi aşıyordu. Aştıkça yoruluyorduk ama kimsenin pek pes ettiği yoktu. Odanın her bir yanında birer kapı açıldığında kalkanlar iyice dağılmıştı. Bir elimle Layla'yı sıkı bir şekilde tutmuşken bacaklarımla Helia'nın beline sarılmıştım. Etrafta sıkı bir kasırga yol alıyor bizi birbirimizden ayırmaya çalışıyordu. - Herkes dayansın bunun ne olduğunu bilmiyorum ama bir şekilde birbirimizi tekrar bulmalıyız. - Bence beni bulmanız pek zor olmaz çünkü ben ışığın ta kendisiyim. Stella'nın söylediklerine göz devirmeye çalışırken gözüme toz girdi ve bu gözlerimi yaşarttığı için yanlışlıkla Layla ellerimden kayıp gitti. - Hayır Layla! Diye arkasından bağırdığımda her şey için çok geçti. Son gücümle Helia'ya sarıldığımda o da beni bir ev gibi sardı ve beraber boşlukta sürüklenirken bilincim beni kendinden mahrum etmekte kararlıydı. - Günaydın uykucu! Annemin sesiyle uyandığımda bir an okula geç kaldığımı düşündüm ve kalkar kalkmaz hızlı bir şekilde giyinmeye başladım. Bir yandan anneme söylenmeye devam ediyordum. - Alarm kurmuştum ama niye çalmadı ki bir türlü? Hem beni niye daha erken uyandırmadın ki? Annem kıkırdamaya başladığında anlamaz gözlerle ona baktım o ise katıla katıla gülüyordu. Tavşanım kiko bana kocaman gözlerle baktığında çenesi okşayıp onu kucağıma aldım. - Şaşkın şey bugün cumartesi yani tatil. Bunu derken gülmeye devam ediyordu. Ben ise oflamakla meşguldüm. Bugünün cumartesi olduğunu unuttuğuma yanıyordum. Hızlı bir şekilde kahvaltı ettim ve bisikletimi alarak kikoyla parka gittim. Bir müddet yakıcı güneşin tadını çıkardım. Hayatım çok sıkıcı geçiyordu ve bazen kalbimde bir şeyi özlüyordum ama bunun ne olduğunu bilmiyordum. Bir anda Kiko geldi ve beni pantolonumun paçasından çekiştirmeye başladı. Ona baktığımda takip etmemi istiyor gibiydi. Onun peşi sıra gittiğimde etrafta müthiş patlama sesleri duydum. Bir an sonra önüme bir bomba düştü. Bombanın ışığı söndüğünde bunun peri kostümlü bir kız olduğunu anladım. Bu sarışın kız cidden bir bombaydı. Yer sarsılırken şaşkınca etrafıma baktım. Uzaktan bir dev geliyor salyalarını dört bir yana savuruyordu. Gözlerimi ovuşturdum bunlar bir rüya olmalıydı. Gözlerimi kısarak baktığımda devin etrafında küçük çirkin yaratıklar olduğunu fark ettim. Burada neler döndüğünü bilmiyordum ama sarışını korumam lazımdı. Arkamdaki ağaçtan zor bela bir dal parçası kırdım ve onu küçük şeylere doğru savurdum. Sinek gibi etrafta dağılıyor ama tamamen yok olmuyorlardı. Dev ise kıza doğru ilerliyordu. - Solaria prensesi Stella nihayet elime geçtin ehheheheh Diyordu garip bir aksanla. Anladıklarımdan mantıklı şeyler çıkmıyordu. Deve tekme attığımda sinirlendi ve beni kollarımdan tutarak havaya kaldırdı. Ben ise çırpınmaya çalışıyor elinden kaçmaya uğraşıyordum ama imkanı yoktu. - Seni küçük kızıl sıçan. İşte şimdi çok sinirlendim. Beni ağaca çarpacakken küçük şeylerden biri kikoyu ısırdı ve içimde bir öfkenin dalgalandığını hissettim. Bana istediğini yapabilirdi ama Kiko'ya dokunursa onu yakardım. Hissettiğim sinirle çığlık attım bir anda gözlerimin önünde kızıl bir ışık yanıp söndü ve bir an sonra dev ve kikoyu ısıran o şeyler yok olmuştu. Yanımda sadece sarışın kız vardı. Onu eve götürebilmek için telefonla babamı aradım. O ise pek bir şey anlamadı ama itfaiye aracıyla geldi ve kızı kucaklayarak koltuğa oturttu. Kiko'yu kucağıma alarak eve doğru yola koyulduk. Sonunda eve vardığımızda kızı benim yatağıma yatırdık. Muhtemelen benim yaşlarımda olmalıydı. Tiyatro oyunundan çıkıp gelmiş olabilirdi pekala. Sahte kanatlarından ise yansımamı görebiliyordum. Yalancı bir isimle Alfea'ya girerken hem heyecanlı hem de tedirgindim. Sarışın bomba yani Stella beni sihre inandırmıştı. Zaten küçüklükten beri perilere inanan biriydim ve şimdi peri olduğumu öğrenmek beni şoka sokuyordu. Yüksek tavanlı odalardan geçerken disiplin şefi Griselda öğrencilere okulu tanıtıyordu. Her yer açık pembe ve mavi ile döşenmişti. Beyaz fayanslar ise ışıl ışıldı. Üst katta yatakhaneler alt katta ise yemekhane ve sınıflar yer alıyordu. Sade ama şık dizayn edilmişti her yer. Sanırım perilerin okulu olması değil de ağaçlarda yaşamamaları bana tuhaf gelmişti. Normal insan gibi giyiniyorlardı ayrıca. Benim bildiğim periler ise genellikle çiçek yaprağı giyerdi. Sonunda yatakhaneye vardığımızda Stella koşarak karşıki odaya gitti. - Her zamaki gibi tekim oley! Kimse kıyafetlerime karışamayacak. Dediğinde ona gülmekle meşguldüm zaten onun modaya olan düşkünlüğünü bizim evde kaldığı birkaç günde yeterince anlamıştım. Panoya baktığımda oda arkadaşımın ismini sesli bir şekilde okudum. - Linphea'dan Flora. Ardından tiz bir kız sesi başını kapıdan uzattı. - Biri Flora mı dedi? Açık kahverengi teni sıcak yeşil gözleriyle zıtlık oluşturuyordu. Resim yapmayı sevdiğim için renklerle aram iyiydi. Daha koyu kahverengi saçları beline kadar şelale gibi akıyor üstündeki pembe etek ve yeşil crop ile tatlı bir şekilde gülümsüyordu. Kollarındaki bilezikler şıngırdarken elindeki tuhaf bir bitkiyi yere koydu. Ben ona elimi uzatmışken o beni kendine çekip sarıldı. Şaşırmakla birlikte sıcakkanlı olduğu için sevinmiştim zira Mitzi cadısı gibi biriyle oda arkadaşlığı yapmak işkence gibi olurdu. - Merhaba ben Flora doğa perisiyim. Dediğinde bende elimle dirseğimi ovaladım yalan söylemeyi pek beceremiyordum. - Merhaba Flora bende Bl- yani Eleanor. Ellerindeki toprakları silkelerken çantamı elimden aldı ve odaya yatağımın üzerine koydu. - Tanıştığıma memnun oldum Eleanor. Doğa perisi olduğum için bitkilerle fazla içli dışlıyım rahatsız olursan söylersin. Başımı tamam anlamında salladım. Utangaç bir tipe benziyordu. Ayrıca o sandaletlerle yürümeyi nasıl beceriyordu? Odamızı incelerken oldukça sade ve ferah olduğunu fark ettim. Ancak her yer çeşit çeşit bitki doluydu. Annemden dolayı alışıktım o yüzden sorun olmazdı. Dışarıdan sesler gelince Flora ile birlikte ana koridora çıktık. Saçlarının boya olduğuna yemin edebildiğim pembe saçlı bir kız ve lacivert saçlı çekik gözlü bir kız gelmiş Stella ile tanışıyorlardı. - Bizi tanıştırmayacak mısın Stella? Stella ellerini çırparak yanıma gelip elini belime koydu. Onunla diğerlerine göre daha yakındım. - Ben Solaria'nın veliaht prensesi, Altın kız, muhteşem, seksi, parlak güneş ve ay perisiyim. Onun güneşle ilgili güçlerine şahit olmuştum ama ayla ilgili sihir yaparken görmemiştim. Bir bedende iki gücü taşıdığına göre güçlü biri olmalıydı. Flora hariç herkes gözlerini devirdiğinde Stella sarı saçlarını savurdu. Pembe saçlı kızın üstünde mor sıfır kollu crop ve aynı renk İspanyol paça pantolon vardı. Elini göğsüne götürdü. - Ben Tecna. Zenith gezegeninden geliyorum ve teknoloji perisiyim. Bir anda bağırış sesi duyduğumuzda arkamızı döndük. Çekik gözlü kız birtakım kablolara takılıp yere düşmüştü. Gözlerimle kablonun kaynağını takip ettiğinde Tecna'nın çantasından sarktığını gördüm. Tecna kızarmakla beraber elini şıklattığında kablo bir yılan misali çantaya geri girmişti. Az önce yere düşen kız üstündeki pislikleri temizlerken söylenmeyi ihmal etmedi. Üstünde tek omuzlu kırmızı crop ve lacivert kargo pantolon vardı. Kısa saçlarını iki kuyruk yapması ona asi bir hava katmıştı. - Orası belli zaten Tecna. Bu arada kendimi tanıtmayı unuttum. Ben Musa müzik perisiyim. Tecna onun kalkmasına yardım ederken gözlerini devirdi. - Hayattaki şansım ses sevmeyen biri olarak müzik perisiyle oda arkadaşı olmak. Musa buna dil çıkarmakla yetindi. Sonra bir anda tüm gözler bana döndüğünde terlemeye başladığımı hissettim. Neyse ki kiko omzumda durarak bana manevi destek sağlıyordu. Normalde Alfea'ya sihirsiz hiçbir varlık giremezdi ama aramızda sıkı bir bağ olduğu için o da girebilmişti. - Ehm ben Varanda'lı Eleanor ve ateş perisiyim. Hepsi bir ağızdan bağırdı. - Alfea'ya hoşgeldiniz kızlar! Biraz daha sohbet ettikten sonra Flora'yla beraber yerleşmek için odamıza geçtik. Kiko'yu omzumda göremeyince ona bakınırken bir vikleme duydum. - Kiko! Onu gördüğümde hareket edebilen et yiyen bir bitkinin gövdesini ısırdığını ve bitkinin de onun ayağından tuttuğunu gördüm. Koşarak Kiko'yu çekeledim ama bitki Nuh diyor peygamber demiyordu. Flora tam zamanında imdadımıza yetişti. - Küçük oburisia o sana zarar vermek istemedi. Sadece muhtemelen seni havuç sandı. Lütfen onu bırakır mısın? Bunları derken sanki benim Kiko'nun çenesini okşamam gibi bitkiyi seviyordu. Şaşırmaktan kendimi alamadım. Daha sonra Flora'nın ellerinde yeşil ışık huzmeleri oluştu ve bunlar havuç şeklinde girdi. Kiko ise pabucumu dama atarak havuçlara dişi tavşana koşar gibi koştu. - Teşekkür ederim Flora. Uzun yoldan geldiğimiz için biraz acıkmış olmalı. Sen olmasan Kiko'yu nasıl kurtarırdım bilmiyorum. Kıyafetini yatağın üstüne koyup bana tebessüm etti. Onunda Musa gibi gözleri hafif çekikti. - Bir şey değil canım. Seni anlıyorum ve bazen bitkilerim zıvanadan çıkabiliyor. Hava karardığında hayatımı düşünüyordum. Gardenya'da normal bir kızken periler okuluna gidiyordum şimdi. Sonunda doğumgünümde dilediğim dilekler gerçek olmuş ve hayatım sıradan olmaktan bir anda çıkmıştı. |
0% |