Yeni Üyelik
25.
Bölüm

🧚🏻‍♀️Savaştaki Aşk Taneleri🧚🏻‍♀️

@silayetimoglu

- Ama böylesi bir dönemde oturduğum yerden emirler veremem ki içim acır.


Şu an Helia ile tartışıyorduk ki bu Trixin uslu durması kadar nadir bir şeydi.


Bana sarılmaya çalışınca kendimi geri çektim. Biliyordum ki eğer ona sığınırsam beni mantıklı cümleleriyle alt ederdi.


- Benim buraya bir yerlerden faydalı olmam lazım ve o bu şekilde değil.


Başını sallayarak beni dinlediğini gösterdi ona karşı yumuşamamam lazımdı yoksa beni caydırabilirdi.


- Bugün bu halde olmamızın tek sebebi benim. Eğer daha güçlü olsaydım şu an Bloom ile aramız daha kötü olurdu ama diğer insanlar savaş olma ihtimalini akıllarına bile getirmezdi.


Burnum sızlamaya başladığında sulu göz olduğuma çok sinir oldum ve bu gözyaşlarımın daha hızlı bir şekilde akmasına sebep oldu.


Ellerimi odamdaki balkonun kenarına koydum ve derin bir nefes aldım.


Helia ise şu an ona içimi dökerek rahatlamamı bekliyordu. Onun gölgesi bile bana güç verirken onunla tartışmak gitgide zorlaşıyordu.


Güneş ışığı yüzüne vururken ona doğru çevirdim bakışlarımı. Güneş ışıkları en güzel güllerin üzerinde parladığı gibi ona vuruyordu. O ise susup sadece beni dinliyordu. Oysa bir sanat eseri olduğundan habersizdi duruşu.


- Bunun nedenini anlayabiliyorum ve sana hak veriyorum Flora. Sen hiç kolay şeyler yaşamadın bu hayatta ve her şeyin en iyisini hak ediyorsun.


Kalbinin sesini duyarken biliyorum dercesine başımı salladım.


- Ancak bu son yaşadıklarımız hepimizi ufakta olsa değiştirdi ve hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı açık.


Gözlerimi onunkilerden ayıramazken her zamanki gibi haklı olduğunu biliyordum.


- O yüzden senden kendini benim yerime koymanı istiyorum. Senin başına gelen şeyler benim başıma gelseydi sen ne hissederdin, ne yapardın?


Empati kurunca gerçeği çok net bir şekilde görebilmiştim. Ben aylarca komada kaldığımda kim bilir ne kadar kötü hissetmişti. Kalbime bir sızı girmesiyle gözyaşlarım yeniden kendilerine yol buldurlar.


- Ağzından yel alsın Helia.


Soluk parmaklarını uzattı ve gözyaşlarımı sildi. Derin bir nefes aldım.


- Şu an olanlar için kendini suçladığını biliyorum Flora. Muhtemelen kendini güçsüz görüp beni bu kadar üzdüğün için vicdan azabı seni yiyip bitiriyor.


Bazen Helia'nın beni bu kadar iyi tanımasından korkmuyor değildim ancak bu gayet normaldi çünkü hem yıllardır birlikteydik hem de o insan sarrafıydı.


Dudaklarımı birbirine bastırdığımda gün iyice doğmaya başlamıştı. Her ne kadar uzun süredir karanlıkta kaldığım için ışığa alışamasam bile içeri girmek istemiyordum.


- Ne diyebilirim haklısın.


- Ancak senin o duruma düşmen güçsüzlüğünden değildi Flora. Düşmanımız kartlarını sinsice oynamıştı ve biz tamamen Valtor'a odaklandığımız için başkalarını dikkate alamamıştık. Ayrıca


Bir anda etrafta kuvvetli bir rüzgar esti ve etraf sanki soba yakılmış gibi siyah bir sis ile kaplandı. Sisler dağılmaya başlarken hissettiğim enerji ise tanıdıktı.


- Demek ki zihnimle uğraşmak yerine karşıma çıkmaya karar verdin Valtor.


Boğazımı temizleyerek ellerimle gizlice gözlerimi sildim ve kendimden emin bir şekilde sırtımı dikleştirdim.


Helia'nın Valtor ile aramızda olanlardan haberi olduğu için sessiz kalıyordu ama her an bir şey olabilecekmiş gibi tetikteydi ve zaten çekik olan gözlerini daha da kısarak şüpheyle ona bakmaya başladı.


- Her ne kadar ödül gibi gelen bir güçle doğmuş olsan da narin çiçek ben senin yaşının üç katı tecrübeye sahibim.


Bunları söyledikten sonra soğuk dudakları kıvrılmıştı ve bunca şeye rağmen bana laf sokmak için uğraşabiliyordu.


Helia'nın çenesini sıktığını görebiliyordum. Onu sakinleştirmek için düz bir şekilde ona baktım ama istediğim duyguları ona hissettirebildiğimden emin değildim.


- Peki hala Bloom'a aşık mısın?


Bu soruyu beklemediği için şaşkınlıkla gözleri büyüdü ve kaşları kalktı.


- Ondan çekinmene gerek yok buz kralı. Ona kendimden bile daha çok güveniyorum.


Evet Valtor'un bana hissettirdiği duygular ile ona taktığım bu lakap çok uygundu. Helia'ya da zamanında buz prensi diyorlardı ama o sadece tanımadıklarına kibar olduğu kadar mesafeliydi olması gerektiği gibi.


- Buraya sizin aşk gösterilerinizi izlemeye gelmedim.


- İstiyorsan kapı orada gidebilirsin ama Flora'ya ve onun gücüne muhtaç olduğunu biliyorsun.


Helia bu sözleriyle olaya el attığında lafı ağzımdan almıştı.


- Bloom'u eskiden çok severdim ve onun yeri bende ayrıdır ama onun bir daha beni sevebileceğine inanmıyorum. Ancak geçende olan olaylarda çok ateşli bir prenses olduğunu söylemeliyim.


Ona gözlerimi devirdim.


- Harcayacak bir saniyemiz bile yok Valtor. Bize her şeyi anlat ve ona göre harekete geçelim.


Ellerini birbirine sürtüp kalçasını balkonun demirine dayadığında o buz gözlerindeki nefreti görmüştüm.


- Öncelikle sizin kulübün yeni bir maceraya çıkması gerekiyor Zenith kraliçesi dahil.


Başımı hızlıca iki yana salladım. Onu tehlikeye kendi ellerimle itemezdim.


- Onu asla bu işlere karıştırma yoksa bu işi kendi yöntemlerimle çözmesini bilirim.


Ellerine teslim olmuşcasına kaldırdı.


- Sakin ol demek isterdim ama öfkeli kadınlar her zaman beni kendine çekmiştir.


Bu dedikleriyle birlikte durduk yere Helia'yı kızdırmaya çalıştırdığını biliyordum. Ancak benim o bahsettiği hallerimi sadece Helia görebilirdi ki zaten görmüştü de yıllar önce.


Şu an konumuz Helia ile olan anılarım değildi. O yüzden derin bir nefes alarak kendimi sakinleştirdim.


- Dua et karamel kafa sana hayat borcum var yoksa o dilini sana yedirmesini bilirdim.


Valtor umursamazlıkla omuz silktiğinde Helia cebinden hançerini çıkardı ve geçen sefer olduğu gibi orak haline getirdi.


Burada birçok insanın hayatı söz konusuydu ve bu ikisi gelmiş benim üzerimden rekabet ediyorlardı.


- Rüzgar'ın şarkısı.


Ellerimden çıkan saydam rüzgar bir anda Helia'nın elindeki orağı sert bir el gibi kavradı ve onu uçurarak benim elime getirdi.


- Üzgünüm canım ama Valtor gidene kadar oyuncağını alamazsın.


Arkasına döndü ve birkaç kelime fısıldadı kendi kendine.


- Sakin olmalıyım sakin olmalıyım.


Bu dedikleri birçok anlama çekilebilirdi.


- Sky benim meselem ve her ne kadar o bana kalacak olsa da onun gücünü zayıflatmak için Bloom ve Tecna olmadan birkaç bilmece çözeceksiniz ve büyük tehlikeler atlatacaksınız.


- Peki diyelim ki biz bu maceraya çıktık bize ölmeyeceğimizin garantisini verebilecek misin?


Bir süre düşünürmüş gibi etrafa bakındı ve omuz silkti.


- Bunun için size söz veremem ama güç konusunda size yardım edebilirim ve bir gözüm her daim sizin üzerinizde olacak.


Gözlerimi kısarak ona baktım Sky'ı ortadan kaldırmak için her şeyi yapardı ve bu konuda bize yardım edebileceğini biliyordum.


- Şimdilik söyleyeceklerim bu kadar. Gerisini en kısa zamanda diğer kızlarla birlikte toplanıp tekrar konuşacağız.


Etrafından dumanlar çıkarken elini salladı ama sonra sanki söyleyecek şeyleri varmış gibi gözlerini kıstı.


- Helia umarım Flora'nın kıymetini bilirsin eğer olurda bilmezsen ben onun kıymetini bileceğim.


Ellerimde ateşi hissettim ve alnının ortasına bir dalga şeklinde alevler aktı.


- Öfke ateşi.


Helia tam ona doğru atılacakken yanlışlıkla yanmasın diye onu yakasından kavradım ve her şey bir anda oldu.


Valtor boşluğa karıştı ve Helia'yı kendime doğru çektiğimde galiba hızımı alamamıştım.


Bugünde yüksek topuklu giyeceğim tutmuştu ve normalde boyum ondan bir hayli kısa olduğu halde bu dudaklarımızın bir kez daha birleşmesine engel değildi.


O normalde bana güveniyor olsa bile ister istemez yakışıklı biri karşısında beni kıskanabiliyordu ve bunun verdiği etkiyle dudakları her zamanki gibi nazik değildi, aksine sert bir şekilde öpüyordu beni.


Bir anda kendimi onun kucağında bulduğumda ikimizin uzun saçları ahenkli bir şekilde birbirine karışıyordu nefeslerimizle birlikte.


- Valtor'un dediğinden çok daha fazlasısın gülüm ancak o


Dedikten sonra burnundan derin bir nefes verdi boynumu ve yüzümü yine o tanıdık sıcaklık kaplamıştı.


Bana en sevdiğim çiçekle seslenmesi midemi bir hoş ediyordu sanki midemde patlayan şekerler patlıyor kalbimde ise durumlar daha vahimdi.


- Senin hakkında öyle şeyler düşünmeye cesaret ederse onu kaçırıp Dominodaki alev girdabına güle güle yollarım.


Elimle soğuk yanaklarını okşadığımda onunda kızardığına çok yakından şahit oluyordum ve bu açıkçası hoşuma gidiyordu.


Onun üzerinde böylesine bir etkiye sahip olmak beni güçlü hissettiriyordu. Benim onun karşısında eridiğim gibi onunda eridiğini görmek bana zevk veriyordu.


- Ben sana aidim Helia aynı seninde bana olduğun gibi.


Tam onun kızarmış dudaklarına yönelecekken belimi hafif bir şekilde sıkan elleri buna engel oldu.


- Sana söylemeyi çok istediğim bir şey var. Bunu uzun zamandan beri erteliyordum ancak bunu söylemenin tam zamanı. Bu orman gözlerin-


Kapının gürültülü bir şekilde açılmasıyla saçlarımın arasından kimin geldiğine baktığımda bu sefer yanaklarım utançtan kızarmaya başlamıştı.


Gözlerimi devirip kendimi balkona doğru attığımda kendi kendime söylendim.


- Harika aşk yaşarken bir babama yakalanmadığım kalmıştı.


- Özür dilerim.


Bu dediklerimden sonra derin bir nefes aldım ve Helia'yı sırtından balkonun korkuluklarına doğru ittirdim. Şaşkınlıkla yan gözle bana baktı.


- Ne oluyor Flora?


Az önce aklımda oluşan senaryoyu yaşamak istemiyordum ancak babamın geldiğini hissetmiştim.


- Babam geliyor gitmen lazım.


Gülerek bana döndüğünde endişeli halimle onu iteklemeye çalışıyordum.


- Onca şeyle karşılaştın ve hala babandan mı korkuyorsun?


Başımı evet anlamında salladım. Daha sonra aklıma gelen fikirle birlikte elimle alnıma vurdum. Cidden korkunca aklım karışıyordu. Onu ikinci kattan atıp sakatlamak yerine gücümle onu indirebilirdim.


- Tamam sen kendini bana bırak sonra ben seni ararım Helia.


Yanakları tutup alnımı öptüğünde endişem biraz olsun dinmişti.


- Beni kendinden uzaklaştırarak çöllere düşürdüğünün farkında değilsin.


Ellerimi omuzlarına koydum ve gözlerimi kapadıktan sonra ılık bir ilkbahar rüzgarı etrafımızda esmeye başladı.


Rüzgar, saçlarımı uçuştururken kalbimde değişik bir his bırakmıştı ama nedenini bir türlü anlayamıyordum. Sanki yakında çok yakında sevdiğim biri uzaklardan buraya gelecekti.


Yavaş yavaş benden uzaklaşırken bir süre öylesine balkonda oturuyormuş gibi davrandım. Babam balkona geldiğinde yavaş bir şekilde ona tebessüm ettim.


- Günaydın baba.


Koyu yeşil gözleri beni bulduğunda doğal davranmaya çalıştım. Çalıştım diyorum çünkü az önce yaşananlardan sonra bu çok zordu.


- Günaydın ortancam. Sana güzel bir haberim var okuldaki görevine devam edebilirsin tabi kendini çok zorlamamak şartıyla.


Bu dedikleriyle ağzım kulaklarıma varmıştı. Ülkem için çabalamak benim için bir onurdu. Hızlı adımlarla yanına yaklaştım ve kollarımı beline doladım.


- Çok çok teşekkür ederim sen evrenin en iyi babasısın.


Tebessüm ederek bana karşılık verdi ve ardından odamdan çıktı. Ben ise üzerime çeki düzen vermekle uğraşıp kahvaltıya inmiştim. Annem babam ve kardeşim masada yerlerini almıştı ama ortamdaki gerginlik elektrik çarpmış gibi ürpertiyordu beni.


Her ne kadar annem ve babam etraftaki enerjiyi dağıtmak istercesine bir şeyler anlatıyorlarsa bile bu pek işe yaramıyordu ancak bu sohbete kardeşimin kötü etkilenmemesi için onlara ayak uyduruyordum.


- Sonra Musa, Stella'ya o kadar kızmıştı ki gizli bir şekilde elbisesini yeşile çevirmişti. O an o kadar komik başka bir şey görmemiştim. Sarı saçları, kızarmış yüzü ve yeşil elbisesiyle aynı menemene benziyordu.


Miele kıkırdadığında uzanıp onun yanağını okşadım ve annem ile babam bu çabamı fark ettikleri için tebessüm ediyorlardı ancak o parıltı gözlerine ulaşmakta güçlük çekiyordu.


Sorunlar asla halı altına alınarak çözülemezdi. Sorunlarla yüzleşmeli ve her ne kadar zor olsa da hayatımızı düzene sokmalıydık. Buna başlamak zor olabilirdi bu gayet normaldi ama bir kere bunu kafaya koyunca gerisi çorap söküğü gibi gelirdi.


Birkaç şey atıştırdıktan sonra saate baktım. Okula gitme zamanım hızlı bir şekilde gelmişti. Ciddi olmam gerekmese topuklarım arkama vura vura okula gidebilirdim.


- Miele hadi gel gidelim.


Ellerini karnına koydu ve yanaklarını şişirdi. Yirmili yaşlarının ortasında olsam bile onun bu halleri günümün güzel geçmesine yetiyor da artıyordu bile.


- Ben çok şiştim. Bensiz gitsen incilerin dökülmez.


Çantamı koluma takip ayakkabılarımı giyerken ona laf yetiştirmeye devam ettim.


- Benim incilerim dökülmez ama sen sene sonunda devamsızlıktan dökülürsün balkabağım.


Bıkkın adımlarla hazırlanırken bugün yapacaklarımı aklımdan geçiriyordum. İlk olarak şifalı iksirler yapmayı öğretecektim çocuklarıma ve daha sonrasında bitki bilimi vardı. Ardından ateş ve su perileriyle dersim geliyordu. Öğlen molasından sonra ise toprak ve hava perileri benim sorumluluğum altındaydı. Doğa perilerinide unutmamak gerekli tabi.


Şifa konusunda Crystal'den yardım alabilirdim ama iksirler ve bitkiler onun alanı dışındaydı.


Derin bir nefes aldım. Bugün uzun bir gün olacaktı ama değerdi. Elim kolum bağlı bir şekilde sarayda oturup etrafa emirler yağdırmak bana göre değildi.


Miele yanıma geldiğinde koluma girdi ve beraber okula doğru yürümeye başladık.


Linphea'nın mimarisinin merkezinde hayat ağacı vardı. Her şeyin merkezinde o yer alırdı. Onun ardından ise kurucu ailelerin evleri gelirdi. Bunu ise okullar, hastaneler, ticaret binaları izlerdi. En dışarıda ise askeri birliğimiz vardı.


- Kabak çekirdeğim söyle bakalım. Zehirli bir gülü nasıl eski haline getirirsin?


Elini alnına vurdu ve gözlerini devirdi.


- Bazen diyorum ki sen kütüphane görevlisi olarak mı kalsaydın. İnsanın öğretmen bir ablası olması çok zor.


Elimle burnunu sıktım ve omzumu silktim.


- Cevap olarak ise pek bir şey yapmazdım çünkü gülün doğasında zehirli olmak var sadece etrafa daha az zarar vermesi adına ters sihir yapardım. Bunun için ise özündeki iyiliği bulup onunla bağ kurarak iyilik seviyesinin artmasını sağlardım.


Yaramaz falandı ama gayet akıllıydı kardeşim. Bir çiçek perisi olarak işi o kadar zor değildi ama taç yaprakları olan bütün çiçekler onun kontrolü altındaydı ve hakimiyet alanına bitkiler girmezdi.


- Her canlının içinde iyi ve kötü eşit seviyede bulunur hatta benim bile. Önemli olan bu ikisini dengede tutmamızdır. Zira fazla kötülük nasıl kaos getirirse fazla iyilikte rehavet verir. Bazı olaylar ise dengemizi sarsar ve bir yanımızın baskın gelmesini sağlardı.


Son dediklerim aklımda hatırlamak istemediğim şeyleri canlandırıyordu. Valtor'un Nabu'yu klonlayıp onu ölü gibi göstermesi ve Layla'nın içindeki kötülüğün baskın gelmesi. Aynı şekilde Bloom'un şu anki durumu da bu dediklerime bir örnekti.


Bir yandan sohbet edip diğer yandan yürüdüğümüz için kısa sürede okula varmıştık. Beni gören öğretmenler samimi bir şekilde selam veriyor öğrenciler ise şaşkınlıklarını gizleyemiyordu. Uzun süredir ortalarda olmadığım için benim yerime başkasının geleceğini düşünüyor olmalıydılar.


- Evet çocuklar sizde şu anki duygularınızla benim gelmemi istemezdiniz ama unutmayın her zaman saldırı işe yaramaz ve savunma saldırı kadar önemlidir. İyi ve kötünün dengede olduğu gibi saldırı ve savunmanızda bir ahenk içerisinde olmalıdır.


Bu sözleri herhangi bir kitaptan ezberlememiştim. Zaten yanımda pek kitap taşıyan birisi değildim. Alfea'nın parlayan yıldızlarından biri olduğum için bilgiler zihnimde kendilerini bana açıyorlardı.


- Açık renkli bitkiler her zaman zararsızdır. Onların özellikleri bir şekilde kendilerine de yansımıştır. Bu yüzden onları çekinmeden iksirlerinize katabilirsiniz. Koyu renkli ve parlak olanlar gizemli halleriyle aklınızı çelebilirler, gözlerinizi onlardan alamazsınız.


Derin bir nefes aldım. Daha sonra elimle bir küre oluşturdum. İçine ise dikkatli bir şekilde Zenith'in tekno çiçeğinden yerleştirdim. Bu çiçek genellikle geometrik şekilliydi ve yaprakları keskindi ama rengi lila olduğu için zararsızdı.


Ardından tekrar odaklandım ve hava küresinin içinde Eraklyon'un kamçı sarmaşığından yeşerttim. Koyu yeşil dumanı ile nefesimi tutma gereği duymuştum çünkü bu zehirli bir bitkiydi.


Eğer üst kısmından tutmazsanız eliniz sanki kamçı ile vurulmuş gibi acırdı bu yüzden onu kullanırken dikkatli olmak gerekirdi.


Küreyi havalandırdığımda ikisi tepkimeye girdi ve birbirlerine üstünlük kuramadıkları için küre büyük bir sesle patlamıştı.


- Gördüğünüz gibi eğer zıt güçleri kontrolsüzce bir araya getirirseniz buna benzer patlamalar oluşabilir. Ancak bunu dengelemek için tarçın tozu kullanırsanız özellikle yanıklara çok faydalı bir iksir elde edebilirsiniz.


Tecrübesiz genç perilerin yüzlerinde bir çok duyguyu görmek mümkündü. Çoğu beni ilgiyle dinliyordu ama birkaç tane kaynatan çocuk yok değildi.


Küçüklüğümden beri öğretmenlik yapmak en büyük hayalimdi. İnsanlara yardım etmeyi ve bir şeyler öğretmek çok hoşuma gidiyordu.


- Kesiklere iyi gelen bitki ise su merceğidir. Her türlü peri onu sihirli bir şekilde oluşturabilir ama onun için odaklanmak yetmez imgeleme ve teknik büyü de oldukça önemlidir. O yüzden profesör Candace size bu konuyla ilgili daha ayrıntılı konuşacaktır.


Eşyalarımı düzenlerken birkaç kelime söylemeye devam ediyordum.


- Su genel iyileştiricidir ateş ise onun zıttı olarak zarar vericidir. Su merceğinin yaprakları yuvarlaktır ve genellikle yapraklarının uçlarında yeni yağmur yağmış gibi su damlaları vardır.


Onlara kesik, yanıklar ya da bir şeylere zarar veren bitkileri öğretmek istemesem bile ileride lazım olacağı kesindi.


Diğer sınıfa doğru ilerlerken iki dersim bitmişti. Şimdiki dersim ise ateş ve su perileriyleydi. Uygulamalı olacağı için meydana çıkmak daha yararlı olacaktı.


Loading...
0%