Yeni Üyelik
12.
Bölüm

✨Sığınak Ve Yürek✨

@silayetimoglu

Bahçedeki bankta oturup daha yarım saat önce yaşananları daha rahat düşünebilmek için telefonumu sessize aldım.


Daha sonra kızlar kızacaktı ama onların bana tavır alması bu yaşadıklarımın yanında bir hiçti.


Eğer bana önceden deselerdi bu olanları daha iyi olmaz mıydı benim için?


Şimdi diğer güçlerim için eğitim almak zorunda kalmazdım. Belki Valtor'u bile durdurabilirdim.


Müdüre Faragonda gerçekleri bana söylediğini anneme ve babama söylemiş midir acaba?


Aklımda bu gibi sorular dönerken derin bir nefes aldım.


Bankın dikdörtgen tahtaları vücudumda izler bıraktı. Rüzgarlar esti hayat hayat gezerken.


Kulaklarıma dolan mekanik ses ile birlikte göğe doğru baktım.


Gözlerimi bulutlarda gezdirirken duyulan sesin kaynağını bulduğumda gözyaşlarımı silmeye çabaladım.


Uçan motor birkaç metre ötemde çalılıkların arasına girdi ve o motorun sürücüsü koşarak yanıma geldi.


Helia, yanıma oturduğunda nefes nefese kalmış bir şekilde beni süzdü ve ellerini yanaklarıma koydu.


- Senin için çok endişelendim Flora.


Tebessüm etmeye çalıştım.


- Ben iyiyim Helia. Endişelenmene gerek yok.


Hafif bir şekilde kaşlarını çattı.


- Seni aradığımda dersten çıkmış olmanız gerekiyordu. Sana ulaşamayınca Musa'yı aradım.


Başımı salladım.


- Bana seni Müdüre Faragonda'nın çağırdığını söyledi.


Gözlerimi kapattım.


- Seni işinden gücünden edip buraya sürüklediğim için özür dilerim.


Dikkatli bir şekilde gözlerime baktığında bakışlarımı kaçırmamak için kendimi zor tuttum.


- Gözlerin Flora. Gözlerin içlerinde keder barındırıyor. Eğer bir şey olduysa elimden geldiğince sana yardım ederim. Konuşmak istemezsen sarılabilirsin.


Helia'nın söyledikleri ile birlikte bütün bunları içimde tutan kalkan indi ve kendimi onun kollarına bıraktım ve ağlamaya başladım.


- Bana yalan söylemişler Helia! Benim hayatım yalanmış.


Başımı okşarken yaşadıklarım aklıma geldiğinde daha çok ağlayasım geliyordu.


Burnumu çektim. Belli bir süre sonra ağlamam kesildiğinde kendimi çok yorgun hissediyordum.


Helia'nın göğsünden ayrılmadan konuşmaya başladım.


- Ailem aslında Linphea'nın kral ve kraliçesiymiş.


Derin bir nefes alıp devam ettim. Başını salladığını hissedebiliyordum.


- Aslında benim birden fazla gücüm varmış. Kötü kişiler benim peşime düşebilir.


Gerildiğini donmasıdan anlayabiliyordum.


- Biliyorsun makam, mevki benim için hiç önemli değil. Beni asıl kıran şey onlarca yıldır bunu benden saklamaları ve bunu bu yaşımda okulumuzun Müdüresinden öğrenmem.


Derin bir nefes aldım.


- Hayat hep mutlu hissettirmeyecek Flora. Senin mutluluğunda, korkunda, kızgınlığında ve olabilecek her anında senin yanında olacağım ve seni destekleyeceğim.


Başımı salladım.


- Biliyorum, teşekkür ederim her şey için.


Onun beni anlaması ve varlığını hissettirmesi bana güç veriyordu.


Nihayet ondan ayrıldığımda onunda ağladığını farkettim. Elim hızlı bir şekilde yanaklarındaki ıslaklığı sildim.


- Sen niye ağladın?


Ağlamaklı sesiyle gülmeye çalıştı.


- Senin derdin benim derdimdir.


Tebessüm ettim.


- Ama kıyamam ben sana.


İkimiz bir süre derin bir sessizliğin içine düştüğümüzde kendimi daha iyi hissediyordum ve bundan sonra ne yapacağımı planlıyordum.


- Şimdi ne yapmayı düşünüyorsun Flora?


Bu soruyu sorduğunda bakışlarımı ona çevirdim.


- Bir süre aileme karşı hiçbir şey olmamış gibi davranacağım ve Linphea'ya gittiğim bir gün bu konuyu yavaş bir şekilde açacağım.


Başını tamam dercesine salladı.


- Müdüre Faragonda'ya gerçekleri bana açıkladığını aileme söylememesini isteyeceğim. Konuyla alakası olmayan kişiler burnunu sokmamalı.


Her daim soğuk olan ellerini benim ellerimin arasına bıraktı.


- Şimdi daha iyi misin?


Evet anlamında başımı salladım.


- Taşlar yerine oturunca bir rahatlama geldi. Sahi sen nasıl buraya geldin?


Gözlerini bir şey hatırlarmış gibi arkamda bir yerlerde dolaştırdı ve kıkırdadı.


- Antrenman arasında haberi alır almaz diğerlerine beni idare etmelerini söyledim beş dakikalığına.


Endişeli bir şekilde ayağa kalktım benimle birlikte o da ayağa kalktı.


- Biz uzun zamandır burada goygoy yapıyoruz. Sen git başın belaya girmesin.


Başını tamam anlamında salladı ve ellerimizi birbirine kenetledik. Motorunun bulunduğu çalılığa ulaşana kadar beraber yürüdük.


Elini benimkinden ayırdığında yanağımı öptü ve kaskını başına geçirdi.


Tebessüm ettiğimde bana son bir kez baktı ve motorunu çalıştırdı.


Arkasından el sallarken yavaş bir şekilde okula girdim. Yolunu bildiğim yerlerden geçerken idare odasının kapısını tıklattım.


- Gir!


Bu ses ile birlikte emin adımlarla içeri ilerledim. Müdüre Faragonda gözlüğünü düzeltti ve tek kaşını kaldırarak bana baktı.


- Niye gelmiştin Flora? Bir şey mi oldu?


Başımı hayır anlamında salladım ve ayakta durmaya devam ettim.


- Bugün konuştuklarım benim ve ailemin meselesi bildiğiniz gibi. Bu yüzden bu odada kalan burada durmaya devam etmeli.


Tebessüm etmeye devam ederken yavaş bir şekilde sandalyesini bana çevirdi.


- Tabiki anlatmam Flora. Bir şüphen mi var?


Elimi çeneme götürdüm ve ona bakmaya devam ettim.


- Yok, yok ama Tecna ölmediği halde gerçekleri bizden saklayıp bu okuldan kovan bir kişiden niye şüpheleneyim ki?


Bugün galiba yürek yemiştim.


- Bu konuyu daha sonra detaylı bir şekilde konuşacağız. Şimdi işim başımdan aşkın anlayabileceğin gibi.


Başımı salladım ve odasından dışarı çıkıp yatakhanelerin bulunduğu kısma yöneldim.


Muhtemelen kızlar beni hâlâ Müdüre Faragonda'nın odasındayım diye biliyorlardı.


Kapıyı sessiz bir şekilde açmaya çalışarak adım attım. Ortak salona geçtiğimde kızlar sohbet ediyorlardı.


Ayaklarımın ucuna basarak odama gitmeye çalışırken Stella'nın kıyafetlerinden birine takıldım ve boylu boyunca yere serildim.


Galiba kalçamı incitmiştim.


- Ah kıçım!


Benim bu serzenişimi duyan kızların gözleri birer birer bana döndü. Gelecek olan bütün sözlere karşı kendimi hazırladım.


Bloom ve Musa bana doğru gelirken ellerimi kaldırdım ve onların omzuna koyup doğrulmaya çalıştım.


- İyi misin Flora?


Başımı evet anlamında sallamak istedim ama bugün fazlasıyla açıksözlüydüm.


- Sanırım ileride çocuğum olamayacak.


Bunu dememle birlikte bütün kızların kahkaha atması bir oldu.


- Flora alemsin vallaha!


Stella bunu dediğinde istemsiz bir şekilde kıkırdadım ve koltuğa dikkatli bir şekilde oturdum.


- Bugün derste neler işlediniz?


Bu soruyu sormam ile birlikte kızlar birbirlerine baktı ve kahkahaya atmaya başladılar.


Bundan anladığım kadarıyla çok şey olmuştu ve bunları kaçırmıştım.


Musa, saçını geriye attı ve anlatmaya başladı.


- Derste Profesör Palladium bize istediğimiz bir konuyu seçebileceğimizi ve bunu anlatabileceğini söyledi.


Layla söze atladı ve bir yandan dambıl kaldırmaya devam etti.


- Stella aşk iksirlerinin nasıl yapıldığını sordu. Ama aşktan bahsedildiğinde Profesör Palladium'un yüzünü görmeliydin. Yüzü o kadar kızardı ki Bloom'un saç rengi ile aynı ton oldu.


Bloom, kendinden bahsedildiğini anladı ve elindeki kalemi masaya bırakıp sandalyesini bize doğru döndürdü.


- İksiri yapmaya başladık. Daha sonra içeri kim girse beğenirsin? Profesör Avalon içeri dalmasın mı.


Stella tarağını Bloom'a doğrulttu.


- Doğru söylüyorsun. Aklıma gelen bir fikirle birlikte Avalon'a dedim ki " Profesör bizde tam da aşktan bahsediyorduk. Bu konuda sizin yorumunuzu almak isteriz."


Bunu demesiyle birlikte en başından beri tutmaya zorladığım kahkahamı salıverdim.


- Cidden öyle mi oldu Ayçiçeğim?


Başını evet anlamında salladı.


Tecna düz bir ses tonu ile olayın geri kalanını bana anlattı.


- Profesör Avalon ise yan gözle Profesör Palladium'a baktı. Aşk, diğer yarını mucizevi bir şekilde bulmaktır dedi.


Şaşkınlıkla elimi ağzıma götürdüm. Teknik büyü öğretmeni olmasa ondan iyi şair olurmuş diye düşündüm.


- Eee sonra?


Bloom, mavi gözleri ile bana baktı.


- Avalon, Palladium'a doğru baktı ve tebessüm etti. Sonra "teknik" bir işi olduğunu söyleyerek onu yanına çağırdı.


Musa flütlerini temizlerken parmaklarıyla tırnak işareti yaptı.


- Biz iyi biliriz o teknik işleri tabi.


Bunu demesiyle tüm grup kahkaha attı. Bu olayları kaçırdığım için üzgündüm açıkçası.


Stella sarı saçlarına yağ sürmek ile meşgulken gözlerini kısarak bana baktı.


- Bizi boşver Flora. Faragonda'nın yanında neler oldu?


Bu soruya oldukça hazırlıksız yakalanmıştım. O yüzden içimden geldiği gibi konuştum.


- Annem ve babam Linphea'nın kral ve kraliçesiymiş. Bu durumda bende prenses oluyorum. Doğa gücümün yanında bir de dört elementi kontrol edebileceğimi öğrendim.


Tabi bunları anlatırken kahkaha atmaktan gözlerimden yaşlar geliyordu. Bir süre sonra o yaşlar mutluluktan değil hüzünden akmaya başladı.


Kızlar arasından bir şaşkınlık dalgası geçti ve bu durumdan en erken toparlanan kişi Stella oldu.


- Flora tam şu an bir şebek gibi gözüküyorsun.


Diğerlerinden senkronize bir şekilde bir bağırtı çıktı.


- Stella!


Kızlar benim durumuma acır gibi bakıyorlardı.


Bana acınmasını istemiyordum ama onlara kızacak kadar psikolojim yerinde değildi.


- Ahhh gel buraya!


Bu sözleri kimin dediğini umursamadan kollarımı iki yana açtım.


Grup kucaklaşması yaptığımda onlardan bana doğru gelen pozitif enerji benim daha iyi hissetmemi sağlamıştı.


Onlardan ayrıldığımda elimle gözyaşlarımı sildim.


Ellerimi belime koydum.


- Birkaç gün sonra Linphea'ya gidebilmek için izin alacağım ve orada gerçekler ortaya çıkacak. Gelmek ister misiniz?


Bunu dememle birlikte Stella ellerini çırptı.


- Tabikide gelirim. Derslerden kaçmak için harika bir bahane.


Musa, ona karşı gözlerini devirdi.


- Daha üç tane derse girdik Stella. Ne kaçmasından bahsediyorsun?


- Ben gelmek isterim ama derslerden kaytarmak için değil.


Layla, bunları söylediğimde tamam anlamında başımı salladım.


Musa uzaklara daldığında gelmeyeceğini anlamıştım.


- Benim biraz kafa dağıtmam lazım ve dersler bunun için iyi bir yöntem.


Odama doğru giderken içeridekilere seslendim.


- Stella ve Layla dışında gelecek olan var mı?


Bloom ve Tecna çıkladı.


- Tamam siz bilirsiniz ben yatmaya gidiyorum. İyi geceler!


Nihayet odama ayak bastığımda çalışma masamın çekmecesinden günlüğümü çıkardım.


Hayatımda asıl yazılması gereken şeylerden biriydi bugün yaşadıklarım.


İnsan, bazı gerçekler ile karşılaşınca bir boşluğa düşüyordu.


Ben düşmüştüm ama bana güven veren kişiler sayesinde o dipsiz çukurdan kılpayı döndüm.


Ellerim yazmaktan ağrımaya başlayınca günlüğümü kapattım ve yerine geri koydum.


Sandalyemde gerindim ve parmaklarımı çıtlattım.


Bir anda başıma ve kalbime giren ağrıyla birlikte öne doğru eğildim.


Bunun tek bir anlamı olabilirdi: Doğa acı çekiyordu.


Görevimi yerine getirebilmek için zor olsa da ayağa kalktım ve ellerimi yumruk yapıp gözlerimi kapattım.


- Flora Believix!


Nihayet dönüştüğümde balkonun kapısını açtım ve kendimi soğuk rüzgarlara bıraktım.


Etraf zifiri karanlık olduğu için pek bir şey göremiyordum o yüzden doğanın izlerini takip etmeye karar verdim.


- Doğa, bana acının kaynağını göster! Göster ki sana yardım edebileyim.


O anda ağaçlardan soluk yeşil bir ışın belirdi. Gideceğim yeri gösteriyordu.


O ışını bir süre takip ettikten sonra hiç şaşırmadığım birini gördüm.


- Hey dokunma onlara seni moruk!


Valtor, doğayı zehirlemeye çalışıyordu. Beni farkedince arkasını döndü ve gülümsedi.


- Seninle tekrar görüşeceğimi biliyordum çiçek perisi!


Elimi ona doğru sert bir şekilde uzattım ve yere indim.


- Hemen git buradan yoksa doğanın gazabını tadarsın!


Ellerini arkasında birleştirdi ve bana doğru ilerlemeye başladı.


Etrafından iğrenç bir enerji yayılıyordu ve kusacak gibi hissediyordum.


Birkaç adım geriledim ve savunma pozisyonu aldım.


- Gerçekleri öğrendin mi? Çok sevdiğin ailenin sana on sekiz yıl boyunca yalan söylediğini öğrenmek nasıl bir duygu?


İnanamıyorum! Kim olduğumu ben hariç herkes biliyor hatta düşmanım bile.


- Kış gülü!


Elimden çıkan sihire karşı şimdilik savunmasız olduğu için hedefi tutturmuştum.


Ama şimdi olası bir savaşın fitili ateşlenmişti.


Eliyle bana artarda karanlık sihir gönderirken zayıf yönümü bildiğini farkettim.


Hızlı saldırılardan kolay kurtulamıyordum. En yakın zamanda bu zayıflığımı ortadan kaldırmam gerekiyordu.


Şu an onunla tek başıma yüzleşecek kadar güçlü değildim o yüzden bir kuş çağırdım.


Beyaz güvercin elime konduğunda ağzımı onun kulağına yaklaştırdım.


- Alfeaya git ve benim tehlikede olduğumu söyle tatlı güvercin.


Elimden uçtuğunda bir ağacın arkasına saklandım ve ona karşı ne yapabileceğimi düşünmeye başladım.


- Neredesin küçük kelebek?


Beni gerçeklerden vurarak manipüle etmeye çalıştığı doğruydu ama eline fırsat veremezdim.


O yüzden sakin olmalıydım. Saklandığım yerden çıktım ve Valtor'a elimi salladım.


- Bakıyorum daha küçük bir kelebeği bulamayacak kadar güçten düşmüşsün.


Gri gözleri benim yeşil gözlerimi bulduğunda onu oyalamak için konuşmaya başladım.


- Benden o kadar korkuyorsun ki Valtor. Gözlerin bile seni ele veriyor.


Bir yandan onun yaptığı saldırıya karşı çiçek şeklindeki kalkanını kullanıyordum.


- Senden korktuğumu kim söyledi Flora?


Ayaklarım yerden kesildiğinde ellerimi belime koydum.


- Kütüphanede olanları hatırlatmam sana yetecektir.


Bir an düşündü ve bana döndü.


- Aslında Bloom'un-


Arkamdan gelen ateş topuyla birlikte bir ağaca doğru savruldu.


Bizim kızlar yanıma geldiğinde tebessüm ederek Valtor'a döndü Bloom.


- Beni çok mu özledin Valtor?


Valtor, gülmeye başladığında onu köşeye sıkıştırmanın planlarını yapıyordum.


- Bende tam çiçek perisi ile Sky hakkında konuşuyordum. Seni terk etmiş duyduğuma göre.


Bloom, ellerini sıktı sinirle.


- Bir kere biz birbirimizi seviyoruz.


Elimi onun omzuna koydum sakin ol dermişçesine.


- Sen Sky'ı haketmiyorsun Bloom.


Bloom, elinde alevden bir kırbaç oluştururken tebessüm etti.


- Sen ne zamandan beri benim seçtiğim erkeklere karışıyorsun?


Dedi ve elindeki cızırdayan kırbacı Valtor'a doğru savurdu.


Ancak Valtor tek eliyle kırbacı tuttuğu gibi Bloom'un dikenli çalılara doğru savrulmasına neden oldu.


- Bloom!


Valtor, zafer ile gülümsedi.


- Senin ateşin bana zarar veremez Bloom. Biz özümüzde seninle aynıyız.


Musa, Layla ve Stella birleşik saldırı yapmaya hazırlandılar.


- Sen çok konuşma rüküş büyücü!


Stella, Valtor'a laf söylerken baş işareti yaptım bizim kızlara ve Bloom'un yanına uçtum.


Yerde baygın yatıyordu ve kıyafeti dikenlerden dolayı yırtılmıştı.


Elimi dikenlerin dibine koydum.


- Lütfen arkadaşıma çok zarar verme diken.


Aklımdan bunu geçirdiğimde elimden yayılan dalga ile birlikte dikenler yumuşak hareketlerle geri çekildi.


Hemen Bloom'u ayağa kaldırmaya çalıştım. Bu sırada arkamızda savaşın sesleri hüküm sürüyordu.


- İyi misin ateşböceğim?


Sırtını tuttu ve yorgun gözlerle bana baktı.


- Teşekkür ederim Flora ama kendimi hiç iyi hissetmiyorum.


Gözleri bayıldığını belli ederken onu bir kürenin içine aldım.


Bizim kızların ne durumda olduğuna bakmak için arkamı döndüğümde Valtor kaçmıştı.


- Kızlar hadi revire gidelim!


Diğer kızlar ile buluştuğumuzda hızlı bir şekilde speedix kanatlarını kullanarak Alfea'ya uçtuk.


Revire gittiğimizde küreyi yatağa doğru yönlendirdim. Stella ise hemşire çağırmaya gitmişti.


Küreyi yok edince Bloom kendinden geçtiği için dönüşümden çıkmıştı. Zehirlenmiş olamazdı çünkü o dikenler zehirli değildi.


Muhtemelen kafasını bir yerlere çarpmıştı.


- Hemşire biz Valtor ile savaşırken Bloom'u savurdu ve dikenlerin içine düştü. Bir şey olmamıştır değil mi?


Hemşire, eliyle Bloom'un gözlerini falan kontrol etti ve bize döndü.


- Sadece bayılmış ama kendine gelebilmesi için iksir lazım. O ise burada yok iksir yapabilen varsa aranızda yapsın.


Öne çıktım.


- Ben yapabiliyorum. Ama iksirin adı ne?


Hemşire, gözlüklerini düzeltti.


- Ateşözü iksiri.


Başımı tamam anlamında salladım.


- Ben yokken ona gözkulak olun kızlar.


Hızlı bir şekilde zemin katta koşmaya başladım. Laboratuvar yazısını görür görmez içeri daldım.


Kimse yoktu ama bir şey kafama sanki etti. Ateşözü iksirinin hepsini bilmiyordum.


O yüzden ikinci kata okul kütüphanesine koşturdum. Nefes nefese kaldığımda kapıyı açtım.


Kürsünün başına geçtim ve bağırdım.


- Ateşözü iksiri.


Raflardan birkaç kitap ayrıldı ve kürsüde havada asılı bir şekilde durdular.


Hemen bir tanesini açtım ve önüme koydum.


Ateşözü iksiri için malzemeler


+ Az miktarda lavanta yaprağı


+ Pixie gözyaşı


+Herhangi bir ateşin külü


+Su


Kitabı elime aldım ve koşarak laboratuvara doğru gitmeye başladım. Bir yandan Amore'yi çağırıyordum.


Lavanta yaprağı, su ve pixie gözyaşı kolay işti ama ateş külünü nereden bulacaktım?


Amore yanımda belirdiği de hızlı bir şekilde olanları anlattım bir yandan lavanta yaprağı arıyordum.


- Bloom bayıldı ve kendine gelebilmesi için Pixie gözyaşısı lazım.


Amore, ellerini yüzüne götürdü.


- Hüzün mü mutluluk mu?


Kitabı açıp baktım ama bununla ilgili hiçbir şey yazmıyordu.


- Hiçbir şey yazmıyor.


Allah'ım sadece uyumak istiyordum! Bu kadar aksiyon bana fazla geliyor.


Loading...
0%