Yeni Üyelik
5.
Bölüm

✨Sürpriz Ve Ayna Ayna Söyle Ona✨

@silayetimoglu

Etrafta ilginç bir sessizlik oluşmuştu.


Bir anda patlayan konfeti sesiyle kulaklarımı tıkayıp tiz bir çığlık attım.


- Ne oluyor!?


Stella bana bakıp aptalmışım gibi göz devirdi.


- Musa geliyor. Ne olacak?


Bunu demesiyle beraber hızlıca bir göz gezdirdim. Ama Riven daha gelmemişti.


Acaba başına bir şey mi geldi diye düşünmeden edemedim.


Yeşil gözlerimi merdivenlere dikip Musa'yı beklemeye başladım.


Nihayet merdivenlerin başında belirdiğinde resmen parlıyordu.


Stella ise modasının hakkını verdiğini bildiği için memnuniyet duyar bir şekilde tebessüm ediyordu.


Musa, koyu lacivert saçlarını arkaya attırmış ve kahküllerini yana doğru taramıştı.


Saçının yanına ise altın rengi toka takmış ve yüzünü ortaya çıkarmıştı.


Kırmızı göğüs kısmı fırfırlı elbisesi bel kısmından iki yana doğru süzülerek bitiyordu. Sonraki kısım ise nazikçe dümdüz bir şekilde aşağı süzülüyordu.


Gerçek bir doğumgünü kızı gibiydi. Kalıbımı basarım ki Riven burada olsa ona tekrar aşık olurdu.


O geldiğinde kızlarla birlikte grup kucaklaşması yaptık. Her an ağlayabilirdim.


Onlar olmasa hayatım çok sıkıcı olurdu.


Bir anda herkesin gözlerinden yaşlar senkronize bir şekilde akmaya başladı.


Musa ile birlikte herkes böğürtlenli pastanın bulunduğu masanın etrafına dizildik.


Musa, pastaya eğildi ve mumları üfledi. Artık on sekiz olmuştu.


Daha dün on altı yaşındaydık. Yaşlanıyoruz vesselam.


Pastayı keserken bol bol fotoğraf çekinmeyi ihmal etmedik. Layla bana iki kulak yaptığında bende onu gıdıklamaya başladım.


Yüzü oldukça komik olduğundan çıkan fotoğraf leş gibi olmuştu.


Herkes bu halimize gülerken bütün çiftler fotoğraf çekinmeye başladı bu sefer.


Musa, ben ve Bloom grubun tek insanları olduğumuz için tabaklarımıza pasta alıp koltuklara oturduk.


Bir çatal pastayı ağzıma götürürken çok beğenmiştim. Mayhoş bir tadı vardı ve çok yumuşaktı.


Ama yanımdaki Bloom ve Musa için aynı şeyi söyleyemeyeceğim.


İkisi de belli etmese bile çok üzgündüler.


Karşıya baktığımda Layla ve Nabu fotoğraf çekinmeyi bitirmişti. Onların yerine Brandon ve Stella geçmişti.


Ellerimi Bloom ve Musa'nın beline yaslayarak onları kendime doğru çektim.


Kafaları omuzlarıma düştüğünde ağladıklarını anladım.


Bloom muhtemelen Sky gelmediği için ve bir prens ile nasıl ilişki sürdüreceğini bilmediği için üzülüyordu.


Musa ise annesiz bir doğumgünü geçirdiği ve Riven gelmediği için ağlıyordu.


Saçlarını okşamaya başladığımda konuşmaya gerek yoktu.


Biz birbirimize ruhlarımız ile bağlıydık.


Helia'nın bana doğru geldiğini gördüğümde yerimde kıpırdandım.


Etrafta sakin bir müzik çalmaya başladığında Musa mırıldanmaya başladı.


Sesi bir kristal gibi narin ve akışkandı.


Helia, elini uzattığında utanmış bir şekilde elini tuttum.


Sıcak ellerim onun soğuk ellerine değdiğinde ürperdim. Sanki aramızdan bir enerji akımı geçmişti.


Ayağa kalktım ve onu takip etmeye başladım.


Elini nazik bir şekilde belime yerleştirdiğinde elinin değdiği yerden vücuduma bir ısı dalgası yayılmaya başladı.


Elimi onun omzuna koyduğumda aramızda çok az bir mesafe vardı. Aramızdaki çekimin ikimizde farkındaydık. Doğru kişiyi bulduğumu anlamıştım.


Şu an gözlerimin parladığına yemin edebilirdim. Aşık olan kişilerin bildiği bir dili konuşuyorduk.


Umarım bu mutluluğum bir daha bozulmaz. Ömür boyu sihirsiz bir şekilde yaşasam da olur. Yeter ki ona bir şey olmasın.


- Helia, aslında ben hep düğünlerde evlenecek çiftin aralarında ne konuştuğunu merak ediyordum.


Kıkırdadım. Çünkü aklıma hiç masum şeyler gelmiyordu.


O da benimle birlikte güldüğünde gözlerim, onun kıvrılan dudaklarına doğru kaydı.


O da eş zamanlı bir şekilde bana doğru eğildiğinde yavaş bir şekilde gözlerimi kapattım.


Boy farkından dolayı parmak uçlarıma basarak yükseldim.


Nihayet dudaklarımız buluştuğunda heyecandan kalbim duracaktı.


Ah! Ben ne yapmıştım az önce? Sabah kahvaltıda yürek mi yemiştim ne?


Ellerimi dudaklarıma götürüp daha sonra kesinlikle pişman olacağım bir hareket yapıp ondan kaçtım.


Bizim kızlar, topluca oturuyordu. O sırada Layla'nın arkasına geçtim ve ellerimi yüzüme bastırdım.


Başımı kaldırdığım zaman bana imalı bir şekilde bakan dört çift gözle karşılaştım.


Stella öne doğru atılıp gülerek telefonunu salladı.


Ekrana baktığımda ise şok oldum. Helia ile benim yakın anlarımızın fotoğraflarını bir bir çekmişti.


Bloom elini omzuma koyarak konuştu.


- Artık grubumuz da sap kalmadı desene.


Ben de utançtan saf bir şekilde konuştum.


- Artık grubumuz da sap kalmadı.


Herkes karınlarını tutarak ve sarsılarak kahkaha atarken olanları anlamamış gibi onlara baktım.


- Niye gülüyorsunuz kızlar?


Bana bir an baktılar ve bu sefer daha çok gülmeye başladılar.


Olanları idrak edince onlara katılmaya karar verdim.


Aniden kapı açılınca yüzümüzde tebessüm ile oraya doğru baktık.


Riven elinde bir hediye kutusuyla utangaç ve gergin bir şekilde gülümsüyordu.


- Riven!


Musa, ona doğru çığlık atarak koşup sarıldığında ellerimi birleştirip çenemin altına koyup gülümsedim.


Uzun bir süre kavga etmezlerse birkaç gün boyunca kafamız şişmeyecek demekti.


Musa, Riven'ın elindeki kutuyu açtığında elinde kırmızı renk oymalı bir ayna gördüm.


Stella, aynayı kapmasın diye ellerimi beline doladım. Parlak şeylere büyük bir ilgisi vardı.


Musa, en alttaki notu buldu ve yüksek sesle okumaya başladı.


-Osmanlı Devleti'nde sevdiğin birine ayna göndermenin anlamı, sana senden daha güzel bir hediye bulamadım demekmiş. Sende benim en güzel hediyemsin huzurum.


Bunu okumasıyla bizim ağızlardan bir ovvv sesi çıktı. Cidden çok romantikti.


Riven'ın o alaycı ve ketum görüntüsünün altında gerçek bir romantik yatıyordu.


Bunu en başından beri biliyordum. Musa ona tebessüm ederken zaten bembeyaz olan teni bir domates gibi kızardı.


Riven'ın ellerini sıkı bir şekilde kavradığında şaşkınlıkla herkes onlara baktı.


Tahmin ettiğim şeyi mi yapacaktı yoksa?


-Sen bu hayatımdaki en anlamlı hediyesin zaten Riven. Bir tek bugün değil, ölene kadar doğumgünlerimizi beraber kutlamaya ne dersin?


Riven şaşkınlıktan küçük dilini yutacaktı. Resmen evlilik teklifi almış kızlar gibi davranıyordu.


Kızlar ile bakıştığımızda ne yapacağımızı biliyorduk.


Hep bir ağızdan bağırmaya başladık.


-Evet de!


-Evet de, Riven!


Riven, transtan çıktığında başını evet anlamında salladı.


-Evet, evet, evet! Seninle evlenmeyi kabul ediyorum.


Bunu dediğinde çığlık çığlığa kaldık.


Musa ise o sırada Riven'ın ve kendisinin yüzük parmaklarına yüzük geçiriyordu.


Telefonumla bu anları videoya çekmeyi ihmal etmemiştim.


Şu an kızlarını yuvadan uçuran analar kadar duygusaldım. Sağ gözümden akan yaşı elimle sildim.


Gece yarısına kadar sohbet ettik ve kızların birkaç gün burada kalmasında karar kılındı.


Büyük ihtimalle yarın Stella herkesi alışverişe sürükleyecekti. Yarın çok yorulacağımızı tahmin ettiğim için erkenden yatsam iyi olurdu.


-Kızlar ben uyumaya gidiyorum. Herkese iyi geceler.


Diğer kızlarda haftasonu için burada kalacaklarından dolayı oda sıkıntısı yaşanacak gibi duruyordu.


Bloom, bunları düşündüğümü anladı ve konuşmaya başladı.


-Oda sayısı az olduğu için bir odada iki kişinin yatması gerekiyor. Ben tabi o da isterse Stella ile yatmak isterim.


Stella, Bloom'un yanına gittiğinde Musa benim koluma girdi.


-Ben de Flora ile yatacağım.


Memnuniyetle ona gülümsedim. Bu durumda Layla tek başına olacaktı.


Birbirimize son kez sarıldıktan sonra odalarımıza dağıldık. Üstümü değiştirdikten sonra Musa'yı kollarımın arasına aldım.


Bugün en mutlu olduğum günlerden biri olmuştu. Ama keşke Tecna'da bizimle olsaydı.


Bugün cumartesi olduğu için normalde öğlene kadar uyumam gerekiyordu ama biyolojik saatim beni şaşırtmayarak saat sekizde kalkmama sebep oldu.


Yatağımda doğruldum ve gerindim. Banyoya gidip elimi yüzümü yıkadıktan sonra tam odama giyinmeye gidiyordum ki Stella'nın çığlık attığını duydum.


Ona bir şey olduğu düşüncesiyle birlikte odaya daldım.


Beni görür görmez bayılacakmış gibi kendini üzerime attı. Saçları görüş açımı engellerken sordum.


- Stella, ne oldu?!


Elini alnına götürdü.


- Flora! Banyoda örümcek gördüm. Kurtar beni!


Korktuğu şeyin yanına gitmek için onu arkamda bıraktım. Banyo kapısını açtığımda fayansın üzerinde oldukça küçük bir örümcek gördüm.


- Tatlı örümcek, sen burada ne yapıyorsun? Koskoca canavarların korkutamadığı Stella'yı tek bakışın ile korkuttun. Aferin sana!


Bir anda kafama gelen tarakla birlikte acıyla elimi kafama götürdüm.


- Seni duyabiliyorum Flora!


Stella'ya gözlerimi devirirken dikkatimi örümceğe verdim.


Yere doğru eğildim ve elimi örümceğe doğru uzattım.


Ürkek adımlarla geldi ve avucuma gelmeden önce gözlerime uzun uzun baktı.


Ona tebessüm ettiğimde kendini güvende hissederek avcumda yerini aldı.


Pencereyi sonuna kadar açtım ve örümceği evine yolladım.


- Güle güle küçük örümcek.


Odama doğru giderken örümceğe değen elimi Stella'nın koluna sürdüm.


O, arkamdan çığlık atarken gülerek odama doğru koşmaya başladım.


- Hadi kızlar! Geç kalacağız.


Bloom bize doğru bağırdığında aklımdan tamamen çıkmış olan dışarıya gezmeye gideceğimiz geldi.


Odama girdim ve üstüme beyaz tişört onun üstüne yeşil kot bir kısa tulum giydim.


Saçlarımı tepeden at kuyruğu yaptım ve ayaklarıma spor ayakkabılarını geçirdim. Koşa koşa salona geldiğimde çok geç kalmamış olduğumu farkettim.


Layla, Musa ve Bloom sohbet ediyorlardı. Anlaşılan yine Stella'yı bekleyecektik.


Layla elindeki su bardağını sehpaya koydu.


- Nerede kaldın Flora?


Elimi enseme atıp gülerek açıklamamı yaptım.


- Stella'nın örümcek kriziyle uğraşıyordum. Kusura bakmayın.


Musa çekik gözlerini büyüttü.


- O çığlığı atan Stella mıydı? Onun yüzünden uyandım ben. Beni uykumdan uyandırdığı için onu bir güzel pataklayabilirim.


Bunu derken bir anda elini tuttum. Dün pek inceleyemediğim yüzüğüne dikkatli bir şekilde bakmaya başladım.


Rose gold renginde bir sol anahtarının alt kısmının yandan üst kısmı ise diğer yandan karşı karşıya duruyordu. Şık ve sadeydi. Bu yüzüğün aynısının gümüş rengini Riven'da görmüştüm.


Cidden çok naif bir semboldü. Umarım bir ömür mutlu yaşarlar.


- Musa yakından bakınca farkettim çok güzel bir seçim yapmışsın.


Ona sıkı bir şekilde sarıldım. Burnumun ucunun sızladığını hissettiğimde ağlayacağımı anladım.


Ama ağlamak istemiyordum. Ellerimle gözlerimi sildim.


Ben bunu yaptığım sırada Stella esneyerek merdivenlerden iniyordu.


Bize doğru geldiğinde elinde iki tane elbise gördüm.


Yüzlerce seçenek içerisinden karar vermek zordu tabi onun için.


Elindeki iki askıyı bize doğru uzattı.


- Kızlar! Sizce hangisini giymeliyim?


Bir elinde kırmızı renk orta boyda bir elbise vardı. Diğer elinde ise siyah askılı kısa bir elbise vardı.


Onu daha önce kırmızı elbise giydiğini görmüştüm ama pek beğenmemiştim.


- Bence ayçiçeğim, siyahı giymelisin. Çünkü siyah her şeyle uyumlu olan bir renk.


Kızlar beni onaylarcasına başlarını salladılar.


- Sana güvenebileceğimi biliyordum Flora. Çok zevklisin.


Ona tebessüm ettiğimde elbiseyi giymeye gitti.


Stella'yı beklemeye devam ederken beyinlerimiz meşgul olsun diye kızlara soru sormaya karar verdim.


- Sihirsiz yaşamaya alışabildiniz mi?


Bloom, evet anlamında başını salladı. Onun on altı yılı sihirsiz geçmişti zaten. Musa, eliyle şöyle böyle hareketi yaptı. Layla ise Musa'nın yaptığı hareketi yaptı.


Stella geldiğinde yola çıkmak hazırdık.


Sonunda herkes hazır olduğunda evden çıktık. Çok bunaltıcı bir hava yoktu, ılıktı.


- Arabayla mı gidiyoruz, yoksa yürüyerek mi?


Bunu soran Bloom'du.


Aklıma gelen fikirle gülümsedim.


- Oylama yapalım. Yürüyelim diyenler el kaldırsın!


Stella hariç -tam da tahmin ettiğim gibi- herkes yürümeyi tercih etmişti.


Yolda yürürken Mayıs ayının sıcaklığına inat kolkolaydık. Kızlar ile dedikodu yaparken arkadan Stella'nın homurdanmaları duyuluyordu.


Şüphesiz ki onu buraya getiren yegane güç alışveriş yapacak olmamızdı.


Nihayet alışveriş merkezine geldiğimizde herkes çil yavrusu gibi dağıldı.


Stella giysi ve bijuteri kısmına, Musa müzik, Layla spor, Bloom kırtasiye kısımlarına gitmişti.


Ben ise ilk kitap tarafına oradan bitki tarafına gitmek istiyordum. Ne olur ne olmaz diye telefonumun sesini açtım.


Sahafın içine girdiğimde etrafımı büyüleyici bir kitap kokusu sardı.


Genel olarak buraya modern bir hava hakimdi ki bu çok iyi olmuştu.


Kitaplar ise belli başlı kategorilere göre sıralanmıştı.


Kitaplara hayran hayran bakmaya devam ederken biriyle çarpıştım.


Hadi ama! Bugün ikinci oldu bu.


- Özür dilerim. İyi misiniz?


Kızı yanlışlıkla yere düşürmüştüm. Yerdeki eşyalarını toplamaya yardım ettim.


- Teşekkür ederim. Ben iyiyim peki sen iyi misin?


Kız hakkında ilk izlenimim çok kibar olduğuydu. Tanışmak için elimi uzattım.


- Merhaba, ben Flora senin adın ne?


Kız, elimi sıktığında ikimizde gulümsüyorduk.


- Tanıştığıma memnun oldum Flora. İsminin anlamı Coğrafya'da bitki örtüsü anlamına geliyor.


Bu kız kesinlikle çok bilgiliydi ve ben bilgili insanları severdim.


- Benim adım Sılaqui. Ama yakın arkadaşlarım Khai diye seslenirler.


Bunu demesiyle birlikte şaşırdım. Çünkü Khai, Bayan Aurora'nın kütüphanesinde çalışacağım kişinin ismiydi.


- Ben seni tanıyorum Khai. Kütüphanede beraber çalışacağım kızsın sen.


Gözlerini bir şeyler hatırlamaya çalışıyormuş gibi bir noktaya sabitlemişti.


- Hatırladım şimdi. Dünya küçük bir yer demek ki.


Kıkırdarken siyah dalgalı saçları yüzüne düşüyordu, kısa oldukları için. Boyu ise benden biraz kısaydı.


- Sen burada ne yapıyorsun Khai?


Kitaplarını göğsüne yasladı.


- Bir insan sahafta ne yapıyorsa onu yapıyorum tabi ki.


Vücudunu anlatmam gerekirse küçük göğüsleri vardı. Göğsünden aşağıya doğru vücudu genişliyordu.


- Sen kitaplarla fazlasıyla ilgili biri gibi gözüküyorsun. Acaba bir kitap söylesem burada bulabilir misin?


Mutlulukla gülümsedi.


- Yardım etmeyi seviyorum Flora. Gönder gelsin.


Tavırları çok sempatikti ve etrafına değişik bir aura yayıyordu.


Elimi çantama götürdüm.


- Yüzüklerin Efendisi: Yüzük Kardeşliği kitabını arıyorum. Bilirsin çok okunan bir kitap.


Bir anda bana sarılınca ne yapacağımı şaşırdım. Daha az önce tanıştık ama neyse


- Allahım sana şükürler olsun. Sonunda Yüzüklerin efendisi serisini seven biri karşıma çıktı. Çok mutluyum!


Beni elimden tuttuğu gibi sürüklemeye başladı. Bir yandan bana bir şeyler anlatıyordu.


- Benim ilginç bir huyum var. Eğer bir yerde çok sevdiğim ve nadir bulunan bir eşya varsa onu daha sonra bulabileceğim bir yere saklarım.


İlginçmiş doğrusu. Biraz daha yürüdükten sonra bir rafın önünde durduk.


Kitaplardan birini çekti ve arkasında başka bir kitap göründü.


- İşte burada senin kitap. Ben kendime almıştım zamanında. Bu sende kalabilir.


Çok ince bir ruhu var Khai'nin insanlar arasında böyle biri bulmak zordur açıkçası.


Kitabı elinden aldım ve kasaya doğru gittik.


- Zahmet verdim sana da. Teşekkür ederim bu arada.


Tişörtünü çekiştirirken güldü.


- Ne zahmeti? Bir daha duymamış olayım Flora.


Çantamdan telefonumu çıkardım ve ona uzattım.


- Arkadaş olacaksak numaranı almam gerekir değil mi?


Telefonumu elimden alırken numarasını yazıyordu.


- Doğru.


Bana geri uzattı. Numarayı kaydettim.


- Benim biraz işlerim var. Sonra görüşürüz Khai.


Elini sallayarak gülerken ona karşılık verdim.


- Görüşürüz Flora!


Sahaftan çıktığımda çiçekçiye gitmek için merdivenlerden indim.


Loading...
0%