@silayetimoglu
|
Valtor bana tüm bu olanları gösterdiğinde sanki olayları yaşamışım gibi kalbim küt küt atıyordu. Elimi sakinleşsin diye kalbime götürdüm. - İntikam almaktan bahsediyorsun ama burada benim rolüm ne olacak? Ellerini birbirine sürttü ve bana sırtını döndü. - Senden şimdilik tamamen iyileştiğinde Bloom'a gerçekleri anlatmanı istiyorum. Ancak inanmazsa eğer sihrin ile ona gerçekleri göstermen gerekecek. Başımı anladım dercesine salladım. - Bunu pekala kendinde yapabilirsin. Neden beni seçtin? Omuz silktiğinde derin bir nefes aldım. Bu kadar gizemli biri olması beni geriyordu. - Flora, Flora, Flora bazen beni bir iyilik meleği sandığını düşünüyorum. Bloom ile ikimizin güçleri eşit ve daha parmağımı kaldıramadan yanmış olurum. Böyle söyleyince dedikleri mantıklı geliyordu. O diğerlerinin gözünde azılı bir düşmandı. - Ne zamandan beri buradayım? Elleriyle hesap yaptı ve dudaklarını ısırdı. - Burada bir saattir durduğuna göre dış dünyada bir iki ay geçmiş olmalı. Ne bir iki ay mı? Umarım diğerleri beni öldüm diye gömmemişlerdir. Telaşlı halime tebessüm ettiğini görebiliyordum. - Benim gitmem lazım Valtor. Beni çok oyalıyorsun. Ellerini beline koydu ve derin bir nefes aldı. - Senin bu durumda olman benim işime geliyor çünkü Bloom sen uyanmadan evlenmeyi düşünmüyor. Sky'ın ise sabırsızlığı artıyor. Tek kaşımı kaldırdım ve ışıklar gözlerimi alırken ona baktım. - Bunun nedenini ise başka sefere açıklayacağım narin çiçek. Işık gerçekten gözlerimi aldığında perdeyi çekmeyi çok istedim. Normalde güneşi severdim ama bu güneş beni çok terletiyordu. Gözlerimin izin verdiğince içeriye baktım. Uzun bir yatakta pencereye dönmüş bir vaziyette yatıyordum. Ben uyurken ara sıra pozisyonumu değiştiriyor olmalılardı. Ancak bunları hissetmiyordum. Sanki felçli gibiydim. O sırada yanımda bir çift turkuaz göz gördüğümde irkildiğimi hissettim. - Flora seni çok özledim. Bir anda bilincin gitti ve ne yapacağımızı bilemedik. Sırtıma sarılan kolları hissettiğimde karşılık verememiştim. Karşımdaki kadına soru işaretleriyle baktım. - Ben Tecna hatırlıyorsun değil mi? Gözlerimi odadaki çiçeklerde gezdirirken onunla ilgili birkaç bilgi parçası arıyordum beynimde. - Diğerlerine şimdilik haber vermeyeyim. Duyarlarsa burada izdiham yaşanabilir. Bu konuda çok haklıydı. O yüzden gözlerimin açılmasının tadını çıkardım ve her şeyi doya doya seyrettim. Bir anda etrafımda birkaç çiçek pıt pıt sesleriyle birlikte açılmaya başladı. Etraflarına yeşil bir ışık yayıyorlardı. Genelini gül oluşturuyordu ve geri kalanları ise renk renk begonviller, sardunyalar, gardenyalar, menekşeler, kaktüsler, hanımelleri, küstüm otu ve daha bir çok bitki vardı. Bir anda bu isimleri nasıl hatırladığıma bende şaşırdım. Kendi ailemi ve arkadaşlarımı hatta sevdiğim insanı hatırlamazken bu bitkileri bilmem tuhaf geliyordu. Kokuları ve görünüşleri sanki bana bir kimlik sunuyor gibiydi. Yanımdaki kız ise elimi tutuyor ve birkaç damla gözyaşı döküyordu. - Hamilelikten olmalı bu duygu değişimleri yoksa oldukça mantıklı biriyimdir. Tecna, bana hamile olduğunu söylemişti. Aman Allah'ım! Etraftaki bitkilerin büyüsüne kapıldığım için onu incelemeye vakit bulamamıştım. Üzerinde uzun bir elbise vardı. Belden aşağısı bollaşıyordu ve buradan belli belirsiz çıkmaya başlayan karnı gözüküyordu. Omuzlarına gelen koyu pembe saçlarının üstünde ise küçük bir taç vardı. Renk tonları genellikle mavi, mor ve yeşildi. Dekolte olarak ise göğsünün ortasında üçgen bir açıklık vardı. Onun dışında tamamen kapalıydı. Bir prenses veya kraliçe olmalıydı. Onunla ilgili birkaç anım gözümün önünden bölük pörçük geçiyordu. Onunla ilk tanıştığım günü hatırlıyordum mesela. Herkese karşı mesafeliydi ve genellikle teknolojik aletleriyle ilgileniyordu. Konuştuğunda ağzından herhangi bir mantıksız laf duyamazdınız. Ayrıca lafı gediğine koyma konusunda oldukça iyidir. Onun bu mantıklı yanının ise gezegeninden kaynaklandığını biliyordum. Zenith teknolojik bir şehirdi ve orada duygular pek gösterilmezdi. Kalp yerine beyin daha aktifti. Daha sonra o enchantix kazandığı zaman başımıza gelenler... Kötü anıları hatırlamamalıydım yoksa bunlar benim iyileşmemi geciktirirdi. Önümü bulanık bir şekilde görmemden ağladığımı anlamıştım. İçimden kendini tut Flora dedim. Çünkü bedenimi hareket ettiremiyordum ve burnumun akması an meselesiydi. - Sana yardım etmemi ister misin? Gözümü bir kere uzunca bir süre kırptım bu evet demekti. Elini çırptı ve bir mendil mor bir ışık huzmesiyle, ki bunun içinde sayılar ve şekiller bolca vardı, bana doğru gelmeye başladı. İlk önce burnumu ve gözlerimi sildi daha sonra göğsüme kondu. Soru işaretleriyle Tecna'ya baktım. - Mendili seninle bağlantı kurması için sihirledim. Sen ağlamaya başladığında o senin gözyaşlarını diğerlerinden ayıracak ve otomatik olarak o kısımları silecek. Ayrıca su tutmaz ve kirlenmez. Bu yardımları için ona ne kadar teşekkür etsem azdı. Her ne kadar bunu ifade edemesem bile gözlerimin her şeyi halledeceğini ummaktan başka çarem yoktu. - Benim her zaman duvarlarım vardı Flora. Küçükken herhangi kötü bir şey yaşamasam bile etrafımdaki herkes soğuktu. Bende hep düşünürdüm demek ki doğru olan soğuk olmaktı. Derin bir nefes aldı ve devam etti. - Daha sonra Alfea'ya geldiğimde bunda ne kadar yanıldığımı anladım. İlk zamanlar kimse yanıma gelmediğinde sen hep benimle konuşmaya çabalardın. Sana karşılık vermek isterdim ama daha önce hiç kimseye karşı samimi davranmamıştım. Başka bir mendil ile gözlerini kuruladığını farkettim. - Sen bana dostluğu ve en önemlisi duyguları öğrettin Flora. Bu benim gibi biri için paha biçilemez bir şey. Daha sonra elini karnına götürdü ve yavaş hareketlerle karnını okşamaya başladı. - Ayrıca gezegenim yıkıldığında kendimi bırakmadıysam bu senin sayendedir. Çünkü o zamanlar bu yeni güçlerine alışırken her ne kadar acı çeksen de vazgeçmedin ve bugünkü Flora oldun. Daha sonra bana gelerek sarıldı ve saçlarımı okşadı. Kendimi çok rahatlamış hissediyordum. - Kraliçe olmak kolay değil. O yüzden şimdilik ben gidiyorum. Hoşçakal Flora. Daha sonra odadan çıktığında bir bağırış çağırmış koptu. - Aman Allah'ım Flora uyanmış. Bunu hemen kutlamalıyız. - Sence bunun için Flora'nın tamamen iyileşmesini beklesek daha mı iyi olur hayatım? - İlk kim giriyor? - Bunun cevabını hepimiz biliyoruz. - Kral ve kraliçe çok önemli bir toplantıda o yüzden onlara şimdilik haber vermeyelim. - Helia hadi ne dikiliyorsun? Girsene. - Gireceğim ama çok heyecanlıyım ilk günkü gibi. -Çifte kumrularım. Romantikliğini Flora'ya saklamalısın bence Helia. Kapının tıklatıldığını ve yavaş bir şekilde açıldığını duydum. Derin bir nefes alıp gözlerimi araladığımda karşımda dünyanın en yakışıklı erkeği vardı. Uzun koyu gri saçlarını gevşek bir şekilde çubuk ile topuz yapmıştı. Gök mavisi gözleri ise ne yapacağını bilemez bir şekilde bakınıyordu. Ona güven vermek için gülümsemeyi çok istedim. Ellerini koyacak yer bulamıyordu ve yavaş adımlarla yanıma gelmeye başlamıştı. Üstünde ise siyah, bol bir eşofman takımı vardı. Yatağımın yanına oturduğunda bir süre sessiz kaldı ve sadece gözlerime uzun uzun baktı. Bunu yaptığı için beni çok zor durumda bıraktığının farkında değildi. - Sadece gözlerine bakmayı bile o kadar özlemişim ki Flora. Çok nazik ve iltifat etmesini bilen birine benziyordu. Yanaklarımın kızarmamasını umdum ve kendimi onun yanında oldukça paspal hissettim. Aylarca bir yatakta yatıyorum ve kim bilir dışarıdan nasıl gözüküyordum. - Beni hatırlıyor musun? Gözümü bir kere açıp kapattım. Onu bedenen hissetmesem de ruhu hep benimleydi ve kendini her yerde belli ediyordu. Önemli olan da buydu. - Senin kendine gelmeni o kadar uzun zaman bekledim ki Flora. Geçen günler benim için geçmek bilmiyordu. Sanki ruhumun diğer yarısını kaybetmiş gibi hissediyordum. Elimi tuttuğunda sıcak ellerim onunkilerde huzur buldu. - Düşünmek için çok vaktim oldu. Şu an kendimi kaybetmemeliydim. Senin için güçlü olmam gerekiyordu. Aynı senin yaptığın gibi. Onun son dedikleri ile ilgili pek bir şey hatırlayamasam bile onun için mücadele etmiştim. - Sana ilk tanıştığımız günü anlatmamı ister misin? Gözlerimi evet der gibi kırpıp açtım. - Ben dünyada dans eğitmeni olarak çalışırken hobi olarak kütüphanede görevli olarak çalışmak istemiştim. Başvuru yaptığım gün bir sürü kişi yığılmıştı ve çok sıra vardı. Bu vücudu başka şey açıklayamazdı zaten. Dans ederken onu görmek isterdim açıkçası. Ben bu hikayenin tam olarak neresindeydim? - Tam beş yıldır bizim bir ilişkimiz vardı. Muhtemelen bunu hatırlamıyorsundur ama eğer hislerinde bir değişme olursa ne bileyim benden soğursan içim yanacak olsa bile giderim. Sırf senin iyiliğin için. Bunları konuşmak için daha çok erkendi. -Daha sonra biraz ilerimde bir kız vardı. En güzel tonda olan gözlerinden korku okunuyordu. Zaman geçtikçe bacaklarının titrediğini ve ayakta durmakta zorlandığını görebiliyordum. Öyle güzel anlatıyordu ki bedenimi hareket ettirebilsem elimi çeneme yaslayıp onu izleyebilirdim. - Gece mavisi İspanyol paça pantolonu ve açık mor tişörtü ile hem çok asi hem çok tatlı gözüküyordu. Sanki etrafa güzel ve güçlü bir enerji yayıyor gibiydi. Anlattığı kişi ben miydim, bensem bu nasıl anlatmaydı? Sanki uzak diyarlardan gelen bir prensesi anlatıyordu. - Ağırlığını bir bacağından diğerine verirken arkaya doğru sendelediğinde dansçı reflekslerim sayesinde onu düşmeden önce yakaladım. - Gözleri mahmur bir şekilde bakıyordu ve yüzü biraz solgun gibiydi ama o an dünyanın en güzel kızını bulmuştum. Çam yaprağı rengi gözleri ve meşe kabuğu renginde saçları vardı. Perçemlerine güneşin eli değmiş gibiydi. Helia aynı zamanda iyi bir yazar olmalıydı. Betimlemeleri fevkaladeydi. - Sanki doğa onu özene bezene yaratmıştı. Sonra aramızda şu konuşma geçti. "-İyi misiniz? - İyiyim, sadece biraz yoruldum o kadar. - Siz şuradaki koltuklara oturup biraz dinlenin. Ben sizin sıranızı tutarım. - Teşekkür ederim ama kabul edemem. Bu size haksızlık olur. - Israr ediyorum lütfen. - Tamam o zaman." - O kadar naif bir kalbi vardı ki dinlenmeyi bile istemiyordu. Bana haksızlık olacağını ve zahmet verdiğini düşünüyordu. Derin bir nefes aldı ve sonra devam etti. - Kenardaki koltuklardan birine oturdu ve su içti. Gözlerimi ondan alamıyordum. O bir mıknatıstı ve bende ona çekilen bir metaldim. Daha sonra kendini tutamadı ve uyuyakaldı. - Bedenimle ikimizin yerini tutarken yavaş bir şekilde ilerliyordum. Yanımdakiler bana neden önümde boşluk varken orayı doldurmadığımı soruyordu. Doğru ya o kızın kalbimi tüm benliğimle doldurmak istiyordum. - Bir yandan sıramızı tutarken göz ucuyla sana bakıyordum. Bebekler gibi uyuyordun ve seni her ne kadar uyandırmak istemesem bile sıra bize geliyordu. O yüzden arkamdakiler pes edip odada ikimizden başka kimse kalmadığında seni uyandırmaya karar verdim. - Korkarak yanına geldim ve elimle omzuna dokundum. Maraton koşmuş gibi kalbim kulaklarımda atıyordu. Sen uyandın ve gayri ihtiyari bir şekilde gözlerimi ovuşturdun. Ardından bir konuşma geçti aramızda. "- Senin sıran geldi. Bu arada ismini sorabilir miyim? Ama istemiyorsan söylemeyebilirsin. - Sorun yok. Ben Flora, sizin isminiz ne? - İsminin hakkını cidden fazlasıyla veriyorsun Flora. Ben Helia. - Tanıştığıma memnun oldum Helia. Neyse ben kalkayım." - Flora Roma mitolojisinde bitki ve ilkbahar tanrıçasına verilen isimdir. Ailen ismini koyarken çok doğru bir karar vermişler diye düşünmeden alamadım kendimi. Güzelliğin olduğu kesindi ama bu doğal bir güzellikti. Çekiciydin ama tatlıydın da tenin biraz koyu olmasına rağmen yanakların kızardı ve bu utanmış hallerin çok hoşuma gitti. - Daha sonra Riven yanımıza geldi ve Musa ile barıştığına dair bir şeyler dedi ama o sırada ben senin her hareketini incelemek ile meşguldüm. Sen ona kızarak bakarken narin kaşların hafif çatılmış ve dudaklarını birbirine bastırmıştın. Sanki dokunsam bir gülün kırılgan taç yaprağına dokunacak gibi hissediyordum. Helia'nın içinde kesinlikle bir şair yatıyordu ve on parmağında on marifet vardı. Bu adam şimdi benimle miydi? Ne çok ince ne çok kalın olan sesiyle kahkaha attığında bakışlarımı ona geri odakladım. Şu an ne kadar güzel gözüktüğünün farkında mıydı? - İkimiz içeri girdiğimizde oradaki görevli kadın bizi sevgili sandı. Çok uyumluymuşuz ona göre. Öngörülü bir kadınmış ne diyeyim. Kapı bir anda açılınca ikimizde irkilerek kapıya doğru baktık. Sarı saçlı kehribar gözlü süslü bir kadın bize gülerek bakıyordu. - Ah böldüm mü sizi aşk kuşları? Neyse Helia seni kısa süreliğine Floradan ayırmam lazım ona bir şeyler anlatacağım özel şeyler. Başını tamam anlamında salladıktan sonra son kez tebessüm ederek bana baktı. - Stella umarım konuşman en kısa sürede biter. Stella başını evet anlamında salladı ama daha çok onu geçiştirir gibiydi. Kapı kapandıktan sonra Stella tam anlamıyla yatağa atladı. Gözlerim şokla açılırken bana sarıldı. Benden ayrıldığında onu inceleme fırsatım oldu. Üzerindeki sarı uzun elbise çok parlaktı, gözlerimi ayıramıyordum ondan. Üstüne ise mavi bir pelerin giymişti. Yüzünde hafif bir makyaj vardı ve bakımlı sarı saçları dalgalandırılarak salık bırakılmıştı. Yukarı doğru incelen sivri uçlu üçgen taşı ilk anda göze çarpıyordu. Tepesinde ise ay taşı gri bir ışık yayıyordu. - Sana sihir yapmayı öğretmeye geldim canım. Benim ve senin için çok kolay çünkü ikimizde sihrin içine doğduk Bloom'un aksine. Neyse onun hikayesini ondan dinlersin zaten. Ellerini birbirine çırptı ve ellerinden çıkan sarı ışınlar yumuşak bir şekilde başımın etrafında dönmeye başladı. İçlerinde değişik şekilli yıldızlar vardı. Gerçekten çok güzeldi. Gözlerimi rahatsız etmiyordu ve beni güçlü hissettiriyordu. Ona umutsuz bakışlarla baktığımda bunu anladı ve yüzüne kocaman bir tebessüm kondurdu. - Niye öyle bakıyorsun? Hadi ama sen çok güzel sihir yapabiliyorsun. Niye normal bir insanmış gibi davranıyorsun ki sen bir perisin. Kesin öyleyimdir şimdi simli kanatlarım falan da vardır. - Dört elementi kontrol edebiliyorsun ama onlar ile daha yeni bütünleştin o yüzden ilk olarak senin doğa gücüne odaklanacağız. Vay be ben neymişim böyle? - Çünkü tam 18 yıldır o gücünü kullanıyorsun ve sen onunla doğdun. O yüzden kullanabilmen daha kolaydır. Ellerimi tuttu ve onları hissedemesem bile okşamaya başladı. - Sadece gözlerini ve zihnini kullanabiliyorsun. Derin bir nefes al ve öncelikle kendine güven. Dediğini yaptım ve kararlı gözlerimi ona diktim hazır olduğumu göstermek için. - Gözlerini kapat ve kalbindeki enerjinin tüm vücuduna yayıldığını düşün. Sonra başının üstünde bir top ya da hale olduğunu hayal et. Dediklerine odaklandım ve hayal ettim. İçimi tatlı bir kıpırtı kapladığında heyecanlı bir şekilde gözlerimi sıktım. Daha sonra başımın üstünde bir halkanın olduğunu düşündüm. Alnımdan terler akarken bir an yapamadığımı düşündüm. Hayranlık içeren bir ses duyduğumda gözlerimi araladım. Stella'nın elinde bir ayna vardı ve bana doğru tutuyordu. Yorgun yeşil gözlerime ve yüzümün yuvarlak hatlarına baktıktan sonra gözlerim başımın üstüne takıldı. Aman Allah'ım! İşe yaramıştı. Saçlarımın üstünde bir hale vardı. Ama bir değişiklik vardı. Doğanın rengi olan yeşil renk vardı oraya kadar her şey normaldi. Halenin arasında mavi, kırmızı, kahverengi ve beyaz renkte mevcuttu. Her ne kadar yeşil renk onları baskılasa bile varlıklarını hissedebiliyordum. - Sen bu gidişle iki haftaya dikilirsin ayağa Flora. Ahanda buraya yazıyorum. |
0% |