@silayetimoglu
|
Telefonumu elime aldığımda yeşil bir parıltı etrafa yayıldı ve mekanik bir ses eşliğinde Tecna'nın yüzü karşımda belirdi. - Merhaba Tecna nasılsın iyi misin peki bebek iyi mi? Tebessüm ettiğimde onu mutlu etmiş olmanın sevincini yaşıyordum. İçim içime sığmıyordu. - İkimizde iyiyiz Flora. Baykuş için Timmy gelecekti ama son anda Zenith'te Eraklyon'lu bir casus olduğu duyumunu aldık o yüzden onun yerine Helia gelmek istedi. Casus meselesine çok üzülmüştüm. Yıllarca bize gülen yılan sonunda gerçek yüzünü ortaya çıkarmaya başlıyordu. Sky'ın anne ve babası yönetimdeyken yine arada gerginlikler oluyordu ama işler hiç bu raddeye kadar çıkmamıştı. Şimdi ise tahtta zalim prens vardı. Birçok imparatorluk onun krallığını kabul etmeyecekti bunu biliyordum. Diğer yandan ise Helia'yı göreceğim için mutlu ve heyecanlıydım. Aslında sadece birkaç hafta görüşememiştik ama bana yıllar gibi gelmişti. - Bir halkı toptan kalkındırabilmek kolay değil canım. Sen tarihteki diğer yöneticilere göre daha iyisin. Bizim sana işimiz düştü. Bugün kahin Fiona'nın yanına gittim ve bir kehanetten bahsetti. Onun bir kopyasını sana yolluyorum. Ben bunları söylerken gözleri düşünceli bir şekilde bakıyordu. Dediklerimi anladığını biliyordum ki bizim gruptaki en akıllı kişi oydu. - Tamam bekliyorum. Elde ettiğim verileri size iletirim görüşürüz. Telefon kapandığında onun yüzü bir anda ortadan kayboldu. Bu Kehanetin doğrultusunda ilk durağımız neresi olacaktı? - Bu işe bir yerden başlamamız iyi olacak. Derin sessizliği bu cümlem bozduğunda çoğu kişinin gözleri bana döndü. Daphne bir kutudan kitapları karıştırıyordu. Stella ise bir moda dergisi okumakla meşguldü. Musa bir elini çenesine dayamış ve düşüncelere dalmıştı. Bir anda ayağa kalkıp bana doğru geldiğinde ona baktım. Gözlerindeki kararlılık ve ona karışık özlem uzaktan fark edilebilirdi. - Şimdilik bildiğimiz şeyler çok sınırlı o yüzden Melody'e gitmeyi öneririm. Orada belki bir şeyler bulabiliriz. Herkes kafasını sallayarak onay verdiğinde uzaklardan bir ses duyuldu. - O zaman sıkı tutunun ilk durağımız Melody. Bir anda kalktığımda elimdeki kitaplar yere düşmüştü ancak onları sonra halledebilirdim. O kadar yoğun düşüncelere dalmıştım ki onun geldiğini ruhum bile duymamıştı. Hızlı adımlarla yanına gittiğimde kollarımı boynuna dolamakta gecikmemiştim. - Seni çok özledim Helia. Yanağımı öptüğünde uzun saçları yanaklarımı gıdıkladığı için gülümsemekten kendimi alamamıştım. - Bende seni çok özledim canım. Ben seni yanımdayken bile özlüyorum. Ellerinle ilgilendiğim de saçlarını özlüyorum ve ardından sanki yanaklarına haksızlık etmiş gibi oluyorum. Bunları söylerken bir yandan da bahsettiği yerlere minik öpücükler konduruyordu. Midemdeki kelebekler boğazımı zorluyor ve kalbime tekme atıyorlar gibiydi. Parmaklarının ucu yanağıma dokunduğunda boyu benden uzun olduğu için baya bir eğilmek zorunda kalmıştı. Sağ elinin baş parmağı dudaklarıma değdiğinde yutkunmamak için büyük bir çaba sergilemeye çalıştım. Onunda hali benden farksız değildi gerçi sesi artık çok kısık geliyordu ve sadece ben duyabiliyordum. - Daha sonra o güzel dudaklarının hatrı kalıyor. Parmak uçlarımda yükseldiğimde artık dudaklarımız birbirine değiyordu. Enerjisini yoğun bir şekilde algılıyordum ve bunun içinde bütün güzel duygular yer alıyordu. - Hatrı kalmasın o zaman. Gözlerimi kapattığımda aramızdaki milimetreleri de kapattım ve onun dudakları artık olması gerektiği yerdeydi. - Sizi bölmek istemem ama çözmemiz gereken bir kehanet ve gitmemiz gereken bir yer var. Layla bunları dediğinde kaşlarımı çatarak derin bir nefes aldım. Bazen hayal kuruyordum acaba bütün bu olaylar olmasaydı hayatımız nasıl olurdu diye. Muhtemelen sıradan olurdu ama onunla bana hiçbir şey sıradan gelmiyordu. Yan yanayken bile ayrı olmak zorunda kalmak çok zordu. Daha yirmili yaşlarımızda bu kadar sorumluluk fazlaydı. Bundan şikayetçi olduğum söylenemezdi gerçi bir şekilde ayak uyduruyorum ama bütün kötülerin toplanıp bu zamanda planlarını harekete geçirmeye karar vermeleri benim canımı sıkıyordu. Kollarımı ovuşturarak koltuklardan birine oturdum ve başımı arkaya yasladım. Sonuçta boyutlar arası seyahat edecektik ve her ne kadar alıştığımı düşünsem bile midem aynı şeyi düşünmüyordu. Gözlerim kapanırken üstüme bir örtü örtüldü ve sarınarak uykuya daldım. Bir takım uğultular duyulduğunda ve kolumda bir el hissettiğimde gözlerimi ovuşturarak kalktım. - Ne oldu geldik mi? Stella aynasını kapatıp bana döndü ve gözlerini devirdi. - Yok hayır seni dedikodu yapmak için uyandırdım Flora. Daha kendime gelemediğim için başımı salladım. Hafif bir meltem estiğinde uykum açılmaya başlamıştı. Dışarı adımımı attığımda güneşin son demleri beni karşılayarak bana olağanüstü bir manzara sunuyordu. Gözlerimi ileriye diktiğimde tek katlı ve çoğu tahta ve bambudan evlerde birçok insan bize bakıyordu. Denizin rengi normalde şeffaf olmasına rağmen sarı, turuncu ve kırmızının tonlarını yumuşak bir şekilde içine almıştı ve üzerinde uzun bambulardan sandallar yüzüyordu. Her yer uçsuz bucaksız bambu ağaçlarıyla kaplıydı. Oldukça ihtişamlı, yararlı ve sağlam olurlardı ama büyümeleri için sabır gerekirdi. Her gün bıkmadan usanmadan sulanırsa ve yeterince ilgilenilirse insanların ekmek parası çıkardı ve tabi pandaların yemekleri de. Evlerin uçlarına asılı minik dallar her rüzgar estiğinde birbirlerine çarpıyor ve eşsiz notaları birbiri ardına döküyordu. Derin bir nefes aldım ve saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdım. Belimde bir el hissettiğimde tebessüm ettim. Her ne kadar bana bakmadığını ve manzaranın tadını çıkardığını bilsem bile yanımda olması iyi hissettiriyordu. Musa hırkasının önünün açılmasını umursamadan babası Ho-Boe'ye doğru koştu ve ona sarıldı. Onu kim bilir ne kadar özlemişti. Onların bir süre beraber vakit geçirmeleri için hepimiz Melody sarayına ilerledik. Musa annesini ziyaret etmek isterdi tabi. Riven ise ne yapacağını bilemez bir şekilde ortada dikiliyordu. Tebessüm ederek onun yanına gittim ve elimi omzuna koydum. - Onun babası yanında ama sen onun nişanlısısın o yüzden çekinmene gerek yok. Başını salladığında bana belli belirsiz bir tebessüm etti ve elleri ceplerinde Musa'nın peşinden gitti. Saray oldukça sadeydi diğer evler gibi ama yine de kendini belli ediyordu. Altın işlemeler iki yanını sarıyordu ve kırmızı duvarları oldukça dikkat çekiyordu. Bizi gören muhafızlardan biri hızlıca içeri gitti. Diğeri ise bize doğru ilerledi. Gülünce zaten çekik olan gözleri daha çok kısılmıştı. - Sizin buraya geleceğinizi biliyorduk. Umarım evimizi beğenirsiniz. Sizi burada ağırlamaktan mutluluk duyarız. Odalarınız hazır dinlenmek isterseniz beni takip etmeniz yeterli. Stella kendini Brandon'un kucağına doğru attığında gülmeden edemedik. Onun her zamanki halleriydi. - Şoförümüz o kadar kötüydü ki ayakta bile duramadım ve üstüm başım kir toz içinde kaldı. Helia ise kendini savunma gereği duyarak ona bakıp kaşlarını kaldırdı. Fiziksel olarak buraya güzel ayak uydurabilecek bir tipi vardı. Kim bilir belki de o da Melody'lidir. - Yani araç hareket ederken oturmamakta ve kemerini bağlamamakta ısrar eden sendin. O yüzden şu anki tavrını doğru bulmuyorum. Boyutlar arası seyahat ederken ne bekliyordun? Sim ve yıldız tozu mu? İkisinin tartışmasını izlerken büyük bir keyif alıyordum açıkçası. Helia, Stella'yı sözleriyle nazik bir şekilde tokatlamıştı ancak olaya el atmanın zamanı geliyordu. - Bir kere Stella doğruya doğru Helia mükemmel bir şoför. Eğer öyle olmasaydı ben deliksiz bir şekilde uyuyamazdım. Stella homurdanmaya devam ederken Helia bana tebessüm etti. Yıllar geçse bile ne kadar tatlı olduğunun asla farkında değildi ve bu onu daha tatlı gösteriyordu. Mesela Brandon ve Stella ne olduklarının farkındalardı ve egoları yüzünden önümüzü göremiyorduk. Genç muhafız önden biz arkadan ilerlerken resmi olarak birlikte olan çiftler odalarına ayrıldı. Bekarlar için ise -yani bu şu anlık sadece ben oluyordum- bir oda hazırlatılmıştı. Sürgülü kapıyı arkamdan kapattığımda Helia'nın karşımdaki odada olduğunu biliyordum. Bu durum benim için her ne kadar bir sorun olmasa bile evlilerin içinde dışlanıyormuş gibi hissetmekten kendimi alamıyordum. Derin bir nefes aldım ve baykuşta uyuduğumdan uykum açıldığı için pencereden burasının mükemmel manzarasını izlemeye başladım. Sabaha kuşların cıvıldaşmaları ve flüt sesleriyle uyanmıştım. Bunların dışında etrafa tam bir sessizlik hakimdi. Esneyip ayağa kalktığımda güneş daha yeni doğmaya başlıyordu. Hızlı bir şekilde üzerimi değiştirdim ve koridora çıkıp kimse geliyor mu diye bakındım. Karşımdaki odanın kapısını açmadan önce derin bir nefes aldım. Uyanmış olduğunu biliyordum. Helia eksiksiz her sabah kalkıp yoga yapardı. Böylece kendini kötü enerjilerden uzak tutardı ve şu an güneşi selamladığına emindim. Kendimi motive ettikten sonra kapıya doğru eğildim. - Helia benim müsait misin? Kapı kendiliğinden açıldığında gözlerimi ellerime indirdim. Helia üzerinde uzun bir tişört ve bol bir pantolonla bana bakıyordu. Elini kapının önüne koyduğunda beni içeri sokmak istemiyor mu diye düşünmeden edemedim. - Günaydın canım nasılsın? Gözleri biraz yorgun gibiydi. Akşam burasının manzarasını çizmiş ya da antrenman yapmış olabilirdi ama içimden bir ses başka şeyler var diyordu. - İyiyim hayatım uyandırmadım değil mi? Başını geriye attığında zoraki bir şekilde tebessüm etti. Onda kesinlikle bir haller vardı. Normalde şu an kollarım boş kalmazdı. - Yok ben uyanmıştım zaten. Sen neden geldin? Neden geldin mi? Gelmemi istemiyorsa pekala giderdim. İstemsiz bir şekilde yüzümün düşmesine engel olamadım. - Yani bu saatte kalkıp yanıma gelmem için bir sebebim mi olması gerekiyor? Sevgilimi özlemiş olamaz mıyım? Ne de olsa haftalardır görüşmüyoruz. Kahvaltıda görüşürüz Helia. Kollarımı birbirine kavuşturarak dar koridorların arasından gittiğimde nefesim tıkanıyor ve midemde uçuşturduğu kelebekler bir bir ölüyorlardı. Belki de ağlamamam lazımdı ama kalbim kırılmıştı bir kere. Tamam onunla her zaman dipdibe gezmem gerekmezdi ama onun bana soğuk bir şekilde davranıp açıklama bile yapmaması ona bir yükmüşüm gibi hissettiriyordu. Işık gözlerimi aldığında ana salona vardım. Stella hariç çoğu kişi yerde dizlerinin üzerine oturmuş gelmeyen kişileri bekliyorlardı. Hızlı bir şekilde gözlerimi sildim ve tebessüm ettim. - Günaydın herkese. Hepsi bir ağızdan cevap verdiklerinde Layla ve Daphne'nin ortasına oturmaya karar verdim. Musa ve Layla'nın haricinde diğerlerinin gözlerinden uyku akıyordu. Tüm pozitif şeyleri düşünerek aklımı Helia'dan uzaklaştırmaya çalıştım. Sağlıklıydım, bir periydim, ailem mutluydu en azından ben öyle ümit ediyordum, Tecna bizimleydi ve daha birçok şey düşündüm ama bir kere bir insanı hayatınızın merkezine koyarsanız nereye giderseniz gidin o da sizinle geliyordu. Beni iyi tanıyordu ve kavgalarda kendimi suçlayacağımı bal gibi biliyordu ona rağmen neden bana böyle davranıyordu? Dün aramız çok iyiydi. Bugün ne değişmişti peki? Stella sonunda teşrif ettiğinde herkes krala bakmaya başladı. Normalde yaşlı olduğunu biliyordum ama kilosu onu genç gösteriyordu. Kimonosu altın işlemeleri ve ipek dokusuyla yerleri süpürüyordu. Başında ise tuhaf bir taç vardı. Sağ tarafına kızı Galatea'yı oturtmuştu. Eliyle uzun sakalını sıvazladı ve gözleri uzun bir süre bende oyalandı. Gözlerimi ondan kaçırdım ve önümdeki balıklı ekmeğe diktim. - Dün Musa bana her şeyi anlattı dostlarım. Ben onun annesi ile oldukça yakındım ve o çok ilham veren ve ileri görüşlü biriydi. Bir gün vefatına yakın bir zamanda onu ziyarete gittim ve bana yıllar sonra kızının bir kehanet yüzünden buraya geleceğini ve yıkımın gerçekleşmemesi için bir güç arayacağını söyledi. Derin bir nefes aldığında Musa'nın ellerinin titrediğini fark ettim. Uzanıp elini tuttuğumda güzel gözlerinden gözyaşları bir bir akarak bana gülümsedi. - Onun anılarına bakmasını ve o ortamlarda bulunması gerektiğini ve böylece geçmişe gidebileceğini söyledi. Unutmayın geçmişe gidebilmek için bedenen orada olmaya gerek yoktur. Bazen tek bir koku ile bile ruhunuz geçmişe gidebilir. Elimi kalbime koydum ve dışarıdan bir tavus kuşu geldiğini gördüm. Gözlerimiz kesiştiğinde zarif hareketlerle Musa'nın yanına gitti ve başını onun koluna dayadı. Şu an ortam çok duygusallaşmıştı. İlginç bir şekilde anneler çocuklarına yanlarında olsunlar veya olmasınlar onların yanında olduklarını belli ediyordu. Kralın anlattığı şeyler onun bilge olduğunu çok net bir şekilde önümüze seriyordu ve bugün yaşadıklarımla özdeşleşiyordu sanki. Helia'ya göz ucuyla baktığımda krala odaklanmış olduğunu gördüm. Önümdeki tavus kuşu sütünü bal ile karıştırırken ruhum izlenildiğini anlamış gibi başımı kaldırdım ve Helia ile gözgöze geldim. Güzel mavi gözlerini çekmeden önce şaşırdığını çok net görmüştüm. - Sanırım bu işi kendi başıma yapmalıyım. Ortamı tuhaf bir sessizlik sardığında Daphne ona doğru döndü ve elini omzuna koydu. - Musa, tatlım bunun için acele etmek zorunda değilsin. Kendini ne zaman hazır hissedersen o zaman yaparsın. Gözlerindeki yaşları sildi ve ayağa kalkıp babasının yanına gitti. Babasına sarıldıktan sonra Riven'ın elini tuttu. - Ne kadar erken olursa o kadar çabuk yenebiliriz onu. O yüzden en iyisi ben gideyim ve sizler de kehanetin diğer kısımları için acele edin. Haklıydı çoğu zaman olduğu gibi. Gittiğimiz yerlerde çok oyalanmamalıydık. Bloom'un nasıl kendini bulacağını bilemediğim için şimdilik Zenith'te gitmek en iyisiydi. Kahvaltı ettikten sonra diğerleri hazırlanmak için odalarına çekildi. Ben ise kendi başıma kalmak istediğimden iskeleye gittim ve ayaklarımı suya sokup derin bir nefes aldım. Açık mor renkli balinalar suyun altından görkemli bir şekilde havalanıyor ve bunu yaparken deliklerinden su fışkırtıyorlardı ve aynı şekilde tekrar daldıkları zaman etrafı küçük çaplı dalgalar kaplıyordu. Helia böyle manzaraları çok severdi ve muhtemelen şu an etraftaydı. Bir anda arkamda hissettiğim adım sesleriyle ürperdim ve bir ümit gözlerimi gelen kişiye çevirdim. Ne yazık ki bu gelen kişi Helia değil Valtor'du. Gözlerimin içine beni anlıyormuş gibi bakıyordu. İlk kez onun yanında güçlü durmuyordum duramıyordum. Bir yanım ona sorunlarımı uzun uzadıya anlatmak istiyor ama diğer yanım ise susmanın daha iyi olduğunu söylüyordu. Bacaklarını sıvayıp yanıma oturduğunda saçları hafif bir meltemle sallanıyordu. Ne zaman uzun saçlı birini görsem aklıma o geliyordu. Sahi bana her şey onu hatırlatıyordu zaten. Eliyle yanağımı sildiğinde ağladığımı bile yeni fark etmiştim. - Sorunun ne olduğunu tahmin edebiliyorum Flora. Aşk her ne kadar da seni mutluluktan havalara uçursa bile herhangi küçük bir hatada seni yerle bir de edebilir. Başımı sallarken onun gözlerinde ilk kez samimiyet görüyordum. - Senin bizi balkonda bastığın günden sonra haftalarca ayrı kalmak zorunda kaldık. Dün buluştuğumuzda ise gayet iyiydik ama bu sabah bir anda benden uzaklaşmaya başladı. Nedenini söylese en azından bir şekilde hatamı düzeltebilirdim. Sessizce beni dinlemeye devam ediyordu. Açıkçası içimi dökmek iyi hissettirmişti. Bir şekilde onunla konuşacak ve neler döndüğünü öğrenecektim. - Bak narin çiçek böyle yapan bir erkek ya aldatıyordur ya da bir şey için düşüncelidir. Ayağımla ona öfkeli bir şekilde su sıçrattığımda herhangi bir irkilme belirtisi göstermedi oysaki su soğuktu. - Heliam yapmaz beni aldatmaz. Düşünceli olsa bile bana söylememesi için bir sebep yok ortada. Ben onun her zaman yanındayım Valtor. Elini çenesine koyup bir süre düşündü. - Belki de düşünceli olmasının sebebi sensindir. Gözlerimi ondan alarak tekrar denize diktim. İnsanlar ellerinde oltalae ile yakaladıkları balıkları kovalara dolduruyordu. Çoğunun yüzünde yorgunluk ve mutluluk görüyordum. Aileleri için bir şeyler yapabilmiş olmanın haklı gururu vardı gözlerinde. - Aslında haklı olabilirsin ama ya bu ilişkimizi sorgulamasına yol açıyorsa ne yapacağım? Omuz silktiğinde eliyle üzerime su sıçrattı. Bunu kesinlikle bilerek yapmıştı ama benim dört elementi kullanabildiğimi unutmuştu. - Eğer senden ayrılırsa sana karşı ondan daha iyi bir sevgili olabilirim çünkü senden ayrılmakla hayatının aptallığını yapmış olur. Yok eğer böyle devam ederse bence onu karşına alıp konuşmalısın. Belirsizlik çok kötü bir şeydir Flora. Elimi suya daldırdım ve tekrar yukarı çektiğimde damlaların koluma dolandığını hayal ettim. Parmaklarımın arasında şeffaf su parıltılar saçarak ve sesler çıkararak hareket ediyordu. Tam arkasını dönüp gidecekken onu arkasından vurmamla başını arkaya çevirdi ve kaşlarını kaldırdı. - Demek oyun istiyorsun. Başımı evet anlamında salladığımda düşüncelerimin üstünü örtbas edebilmek için bayağı bir ıslanmaya ihtiyacım vardı. Ayakları yerden kesildiğinde giysisi havalandı ve büyük bir rüzgarla denizin üstünde durmaya başladı. Ben ise adım adım onun karşısına ilerledim. Benim enerjimi hisseden sular iki yana çekiliyor ve kalbime ulaşabilmek için bacaklarımdan yukarı tırmanıyorlardı. - Bana en iyi hamleni göster Valtor. Ellerini suya doğru tuttuğunda bir anda büyük bir tsunami bana doğru gelmeye başladı. Ancak takla atarak ondan kurtulmayı başardım ve ellerimi çevremde döndürüp bir hortum oluşturdum. Zarar vermeyecek kadar uysaldı ama yine de göz korkutmaya yetiyordu. Kollarını başına sardığında uçarak kurtulmaya çalıştı ama rüzgar onu engellediği için sağa sola yalpalamaya başladı. Bu haliyle oldukça komik görünüyordu. - Bakıyorum kendini geliştirmişsin görüşmeyeli. Ellerimi belime koydum ve tebessüm ettim. - Halkımı korumak için yapabileceklerimin yanında bu hiç kalır. Etrafımda bir rüzgar hissettiğimde arkamı döndüm ve o an Valtor beni belimden tuttup ağaca doğru sürüklemeye başladı. Şaşkınlıktan ne yapacağımı bilemediğim için sırtımın çarpmasını engelleyememiştim ama en azından suların varlığı beni yavaşlatabilmişti. - Sana bir tavsiye Flora. Savaşırken asla dikkatinin dağılmasına izin verme. Dediklerinde haklı olduğunu biliyordum. Kendimi her yönden düşmana karşı hazırlamalıydım. Bu savaşta onlar halkıma merhamet etmeyeceklerdi bende Sky'a etmeyecektim. Bir anda ayağım yumuşak bir şeye takıldığında bunu beklemediğim için yere doğru düşmeye başladım. Tam kendimi yerle buluşmak için hazırlıyordum ki Valtor beni tuttu. Şu an ikimizde baştan ayağa ıslaktık ve saçlarımızdan sular yere damlarken elbisem üzerime yapışmıştı. Ellerim can havliyle onun omzuna tutunmuştu o ise kollarını belime sarmıştı. Biri bizi dışarıdan görse eminim çok yanlış anlardı. Şu an yüzlerimiz oldukça yakındı ve onun gözlerindeki ifadeler ona daha çok bakmak istememe sebep oluyordu. Helia'ya aşıkken ondan etkilenmem çok yanlıştı ama en azından o bana karşı dengesiz bir şekilde davranmıyordu. - Flora. Yanaklarım kızarmışken gözlerimi sımsıkı yumdum. İşte korktuğum başıma gelmişti. Helia'nın kadife sesinin içindeki hüznü, hayal kırıklığını ve öfkeyi sezebiliyordum ama hareket edecek gücü kendimde bulamıyordum. Arkasını dönüp giderken Valtor'un kollarından kurtuldum ve ona doğru koşmaya başladım. Rüzgar yüzünden bedenim üşüyordu ama bu kalbimin acısının yanında bir hiçti. - Helia dur. Her şeyi açıklayabilirim. |
0% |