Yeni Üyelik
2.
Bölüm

⌛Uzay Ile Devam Ediyor⌛

@silayetimoglu

Doktor ile olan maceramın birinci haftasındaydım ve açık konuşmak gerekirse oldukça eğleniyordum. Bir çok gezegen gezmiş, değişik canlılar tanımış ve hayat kurtarmıştık.


Her yeri elmaslardan oluşan bir gezegende Ben 10' deki elmas kafa'ya benzeyen birçok canavarla savaşmıştık ancak onlar sadece yollarını kaybetmiş ve bu yüzden saldırganlaşmış koca bebeklerdi.


Doktor evrenin doktoruyum derken yalan söylemiyordu. Aklıma takılan sorular ise bazen beni durgunlaştırıyordu tabi. O kadar alçakgönüllü bir insan değildi bunu defalarca kez bana kanıtlamıştı.


Sen kimsin diye sorduğumda süperkahramanım falan diyebilirdi ama dememişti ve bu muhtemelen geçmişiyle ilgiliydi. Bana geçmişini anlatacak kadar yakınlaşmamıştık henüz onun için yol arkadaşı gibi bir şeydim.


Nedensiz bir şekilde kara delikler ilgimi çekiyordu. Bunu Doktora anlattığımda bana çamurdan bir pasta yemişim gibi bakmıştı. Çünkü genellikle canlıların onları sevmesi için pek bir nedeni yoktu.


Kara delikler yanlarına yaklaşan her şeyi güçlü bir akımla içine çekerdi ve bu yüzden diğer gezegenler oralara pek yaklaşmamayı tercih ederdi. Sanırım kendimi bir kara deliğe benzetiyordum lanetimden dolayı. Bana elini veren herkes kolunu kaptırıyordu ve Doktor hariç hiç kimse yanımda fazla kalamazdı. Bu ona işlemiyordu ölümsüz gibi bir şeydi teknik olarak.


"Bu sitede senin silik de olsa önceki kişiliklerinin fotoğrafları var ve onlara hiç benzemiyorsun."


Elindeki kitabı okurken göz ucuyla bana baktı. Ben ise her zamanki gibi bilgisayarımla ilgileniyordum.


"Rejenerasyon geçirdikten sonraki fiziğimi ve kişiliği maalesef seçemiyorum yoksa ben de kızıl saçlı olmak isterdim."


Bunu dedikten sonra hafifçe tebessüm etmişti. Ben ise kahkaha atmıştım. Onu kızıl saçlı düşünemiyordum. Uzun ve buruşuk yüz ve burun, açık mavi gözler ve ince dudaklarıyla ona eminim ki kızıl saç gitmezdi.


"Peki bu rejenerasyonlarındaki kişiliğini falan neye göre geçiriyorsun?"


Derin bir nefes aldı ve kitabını konsolun üzerine koydu. Ellerini cebine koyduktan sonra kalçasını demir korkuluğa yaslamıştı. Uzun bir konuşma olacağa benziyordu.


"Aslında benim tam olarak bir bedenim vardı her canlı gibi ancak bir kere rejenerasyon geçirdikten sonra eski bedenine bir daha dönemezsin. Bu tüm bedenler ve kişilikler aslında ölmüş insanlar ve rastgele bir şekilde bana geçiyorlar. Onlar Dünyada var olmadıkları sürece benimle yaşıyorlar."


Yanıma geldi ve bilgisayar ekranıma dikkatli bir şekilde bakıp parmağını bir resmin üzerine koydu. Fare ile üzerine tıkladığımda oluşan resimde uzun boylu ve yine uzun yüzlü ancak kahverengi saçları olan ve yeşil gözleri mutlulukla bakan birini gördüm. Kaşları seyrekti ama bu yine de yakışıklılığından bir şey kaybettirmemişti.


"İşte o adam benim bir önceki kişiliğimdi yani son rejenerasyon. Ona neden son rejenerasyon dediğimi anlatmamı ister misin? "


Hevesli bir şekilde başımı salladım. Derin bir nefes aldı ve ellerini önünde birleştirdi.


"Geçen sene Noel'de aslında benim ölmem gerekiyordu çünkü rejenerasyon hakkım bitmişti ve bin küsur yaşındayım."


Binli yaşlarında olan birine göre oldukça genç duruyordu açıkçası.


"Öleceğim gezegene gittim ve oranın adı Trenzalore idi. O zamanki yol arkadaşımın bana olan güvenini kullanıp ona yalan söyledikten sonra onu evine gönderdim çünkü benim ölmem onu yıkacaktı."


Anıları gözlerinde canlanıyor gibiydi ve onun için üzülüyordum ne de olsa rahat bir şekilde ölememişti. Belki de bu yüzden yalnız olmamız ikimiz açısından daha iyi olurdu.


"Clara sonra inat etti ve bir şekilde Tardis ile yanıma gelmeyi başardı. O sırada dalekler beni öldürmek için gezegene geliyorlardı ve bedenim onlarla baş edemeyecek kadar yaşlı ve bitkindi."


Dalekler onun can düşmanı olmalıydı çünkü onlardan bahsederken gözlerinden soğuk mavi alevler çıkıyor gibiydi. Biraz korkarak yutkundum çünkü internet sitesinde onun daha önceki maceraları yazıyordu ve bazen acımasız olduğu oluyordu.


"Gezegenimi yıkıma sürükleyen temelde iki şey vardı Pink :Kibir ve umutsuzluk. Her şey bitmişti benim için artık gelecek son darbeyi bekliyordum. Clara benden daha inançlı çıktı ve her yerde karşıma çıkan zaman yırtığından halkıma seslendi. Onları uzay ve zamanın derinliklerinde rastgele bir yerde dondurmuştum ancak bu soğukla oluşan bir şey değildi anlamışsındır. Diğer tüm rejenerasyonlarımla beraber o büyük ana gidip Tardislerimizin zaman enerjisini kullanarak her şeyi tek bir ana sıkıştırmıştık Dalekleri bile."


Duyduğum şeyleri sindirmek pek kolay değildi. Doktor'un hikayesinde iyi ve kötüler birbirine karışmıştı. Başkası için kötü olan bir şey temelde iyi olabilirdi.


"Oradaki senato bana acımış olmalı ki birkaç tane daha rejenerasyon enerjisi gönderdiler ve ölümle burun buruna geldiğimde engellenmediğim sürece yeniden doğmuş gibi oldum ve olacağım. Ancak bu o zaman için bir hediyeydi ama sonra yol arkadaşlarımı her kaybettiğimde bunun bir lanet olduğunu anladım."


Onun için gerçekten çok üzülmüştüm ben yalnızlık ile cebelleşiyordum o ise ölümsüzlükle.


Bir anda Tardis sarsıldığında ayakta durmakta zorlandım ve bu yüzden az kalsın Tardis'in kalbine düşüyordum.


"Ama bu çok garip hatta imkansız."


Üzerimi temizleyip bir yandan oluşan dumanla öksürürken ona baktım. Ellerini ovuşturuyordu ve içeride bir ileri bir geri volta atıyordu.


"İmkansız olan ne Doktor?"


Bir anda durup bana baktı. Hâli bir tuhaftı ve olanları öğrenmek için sabırsızlanıyordum.


"Şu an bir kara delikteyiz ve normalde kızım oralardan uzak durur. Kara delikler oldukça tehlikeli yerlerdir Pink, benim için bile."


Ellerimi belime koydum ve bir süre kaşlarımı kaldırarak düşündüm. Hep kara delik görmek istemişimdir ancak çıktığımda Tardis'in koruma tabakası işe yaramazsa muhtemelen nefesizlikten ve soğuktan ölürdüm.


"Tardis yanlışlıkla bizi getirmiş olamaz mı?"


Kafasını sabır diler gibi iki yana salladı.


"Tardis kendini hiçbir zaman sebepsiz yere cisimlemez Pembe Kafa. O yüzden ben şimdi dışarı çıkıp neler olduğuna bakacağım ve sen de uslu bir kız olup burada beni bekleyeceksin."


Ona tatlı bir şekilde tebessüm ettim. Aklımdan geçen şeyler ise daha farklıydı tabi.


Mavi gözlerini kısarak bana baktı ve derin bir nefes alarak kapıyı açtı. Benim gibi olduğu için birkaç dakika sessizlik olduktan sonra ayağını kapının girişine koydu, işaret ve orta parmağını bana doğrultup daha sonra kendi gözlerine götürdü. Bu gözüm üstünde demekti.


Başımı sallayarak onu onayladım ve gitmesini bekledim. Nihayet gittiğinden emin olduğumda onun peşinden çıktım.


Tardis beni cidden sevmiyordu galiba çünkü koruma kalkanını küçültmüştü ve yere bastığım kurak toprağın üzerine düşemeden ayaklarım yerden kesilmeye başladı. Nefesimi tuttum ve hızlı bir şekilde geri dönmeye çalıştım ancak Tardis benden uzaklaşıyor gibiydi. Belki de ben boşluğa sürükleniyordum.


Doktor ise ortalıklarda gözükmüyordu. Karanlığın ortasında kalakalmıştım ve üstelik gücümde tükeniyordu ama içimdeki yaşama güdüsü ne olursa olsun savaşmalısın diyordu. Ölmem için daha erkendi Doktor bana yardım edebilirdi ama şu an ortalıkta gözükmüyordu. Sadece ben, karanlık, ve bir çok uzay çöpü vardı.


Hayatım tam bir belirsizliğin içinde geçmişken kendimi mutlu hissediyordum. Ne de olsa yaşama amacımı bulmuş ve onu kısmen de olsa gerçekleştirmiştim. Huysuz ama tatlı Doktor ile çıktığımız yolculuklarda birçok canlının hayatını kurtarmıştım.


Ölüm beni soğuk kollarına aldığında çabalamayı bıraktım ve kendimi kara deliğin içine bıraktım. Ölme şeklim ise evrenin insafına kalmış durumdaydı.


Doktor'un hayatına sadece birkaç hafta dokunabilmiş ve daha sonrasında diğerlerinin başına gelen şey beni bulmuştu ancak benim farkım Doktor'un onları birçok kez kurtarmış olmasıydı ve ben şu an sadece merakımın kurbanı olmuştum.


Loading...
0%