Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Yalanların Arasında Gerçeği bulmak

@sim_onjja

 

 

Hoş geldiniz, uzun bir yolculuk yapacağız. Dilerim ki destek veren değerli yoldaşlarım olur.

 

 

Kitap eğlenceli ve sürükleyici olacağı kadar da düşündürücü olacak.

 

 

Kitapta yaşanacak olaylar ağır ve travma yaratacak konular içermektedir. Okumadan önce iki kez düşünün efenimm

 

 

Viyal Buse Doğan, kalabalık içinde kaybolmayı öğrenmiş bir kadın. Hayatı boyunca insanların yüzlerindeki maskeleri, seslerindeki çatlakları dinleyerek büyümüş; bu yeteneği onu psikolog yapmış. Birçok insan ona sığınır, sırlarını fısıldar, ama kimse onu gerçekten tanıyamaz. Küçük yaşlarda öğrendiği sessizliği, şimdi profesyonel bir uzaklık olarak taşıyor.

 

İnsanları iyileştirmek için dokunmaz; sadece onların kendi yaralarına bakmalarına yardım eder. Her terapide daha derine inerek, bazen kendi gölgeleriyle yüzleşmelerini sağlar. Ancak, kendi içinde hep kapalı bir kapı vardır. O kapıyı açmaya cesaret edememiştir.

 

Ta ki o gece, o telefon gelene kadar. İstanbul’un soğuk bir akşamında, yalnız kaldığı anlardan birinde, cep telefonu aniden çalar. Ekrandaki isim, kalbinde hafif bir ürperti yaratır: Savcı Alp Tahir Kahraman. Şimdiye kadar hep adını duyduğu, dosyalarını okuduğu o adam.

 

O an, belki de hayatında ilk defa işin içine kendi duygularının karışacağını fark eder. Ve o kararı vermesi gerektiğini…

 

 

 

 

 

 

 

 

Kuruyan dudaklarımı son kez dilimle ıslattım, duruşumu bozmadan karşımda ki kapıyı izlemeye devam ettim. Açılan kapı ile uzun boylu yapılı o adamı gördüm, Alp Tahir Kahraman.

 

 

 

Yüzünde ki tebessüm kısa süreliğine gözlerime çarptıktan sonra karşımda ki sandalyeyi çekti. ''Hoş geldin.'' yüzüne yerleşen ciddiyet ile boğazımı temizledim.

 

 

 

Yüz hatları keskin, çene hattı belirgin, burnu ise düzgün ve simetrikti. Gözleri koyu kahverengiydi ve bakışları doğrudan, odaklanmış bir şekilde ilerliyordu. Kısa kahverengi saçları, fazla uğraşılmamış ama düzenli bir şekilde yerleşmişti.

 

 

Fiziksel yapısı kaslı ve düzgün, omuzları genişti. Boyu, duruşu ve adımları, etrafına kendine güvenen bir izlenim bırakıyordu. Net bir şekilde hareket etmeye devam etti. Tüm vücut dili, sakin ve hesaplıydı.

 

 

 

Kısa bir sessizlikten sonra, ciddi bir ses tonuyla. "Buse Hanım, size kolay bir görev verildiğini söyleyemem. Karşınızda, bildiğimiz kadarıyla şimdiye kadar hiçbir açığını belli etmemiş, dikkatle kendini gizleyen bir adam var." dosyasını masaya açtı.

 

"Anladım. Birkaç dosyasını inceledim. Davanın seyri için neye ihtiyaç duyduğunuzu da biliyorum. Ama bana daha fazlasını anlatmanız gerek." gözlerine odaklandım.

 

Tahir derin bir nefes aldı "Adamı cinayetlerle doğrudan ilişkilendiren hiçbir fiziksel kanıt yok elimizde. Kurbanlar arasında belli bir bağ var, bunu biliyoruz. Ama bağlantıyı kanıtlayamıyoruz. Bizim ihtiyacımız olan şey... onun zihnine sızmak. Cinayetleri işlemiş olabileceğini ima eden ya da suçluluğuna dair en ufak bir ipucu bile değerli."

 

 

"Psikolojik olarak kırılmaya meyilli mi, bunu görmek için mi yanına gitmemi istiyorsunuz?"

 

 

Bir an tereddüt etmişti ardından usulca başını salladı "Evet. Davranışları, geçmişi, tavırları… Hepsi onun suçlu olduğunu gösteriyor. Ama bir itiraf ya da onu ele verecek en ufak bir işaret olmadan elimiz kolumuz bağlı. Onun üzerindeki baskıyı artırarak kendisini açığa çıkarabilecek tek kişi sizsiniz."

 

 

Kısa bir an duraksamıştım, "Yani bana düşen, onu profesyonel sınırlar içinde kışkırtmak ve kimliğini sorgulatmak. Hedefim; kişiliğini, güdülerini ve ruhsal çatlaklarını bulup, o çatlakları büyütmek olacak."

 

 

Gözlerinde bir pırıldama hissetmiştim. "Aynen öyle. Onun en savunmasız yanını açığa çıkarabilmemiz lazım. Ve bunu sizden daha iyi yapabilecek kimse yok."

 

 

İfadesine hitaben, "Beni bu kadar emin kılan şey nedir, Savcı Bey? Neden bu davada beni tercih ettiniz?"

 

 

Soğukkanlı bir gülümsemeyle konuştu, "Bu davanın karmaşıklığını aşabilecek, psikolojinin derinlerine inebilecek tek kişinin siz olduğunuzu biliyorum. Ayrıca, sanık üzerinde yaratabileceğiniz etkiyi merak ediyorum. Bunu başarabilirsek, onun oyununu bozabiliriz."

 

 

Dikkatlice yüzüne baktım, "O halde ben de elimden geleni yapacağım. Ama sanığı çözüp çözmediğimi görmek için sabırlı olmanız gerekecek. Bazı ipuçları, aceleye gelmez."

 

 

Boğazını temizledi, ''Zamanın farkındayım. Bu davanın her dakikası kıymetli ama adımlarımızı dikkatle atmak zorundayız. Emin olun, size güveniyorum. Sanığın karşısında sizi kimse engellemeyecek. Ne gerekiyorsa yapın."

 

 

Onu başımı sallayarak onayladım, "Güzel. O zaman görüşmeyi başlatacağım. Bu adamın kendine kurduğu koruma kalkanlarını indirmesine izin vermemek için gereken her şeyi yapacağım."

 

 

Yüzünde ki güven veren tebessüm ile gülümsedim. "Başarırsanız, bu davada büyük bir adım atmış olacağız. Size güveniyorum, Buse Hanım."

 

 

°•°•°•°•••••••°•°•°•°•

 

 

 

Koridorda bana gösterilen odanın kapısının önüne geldiğimde iki polis nöbet tutuyordu, kapıyı açan polis geri çekildiğinde odaya adım attım.

 

 

 

Soğuktu, sağ tarafta büyük bir cam vardı fakat ötesi görülmüyordu. Karşımda ki adama döndüm, tepesinden vuran ışık ile ürkütücü duruyordu.

 

 

Saçları beyazlamış, yüzünde yaşından dolayı kırışıklıklar oluşmuş. Bana söylenen yaşına göre oldukça dinç bir fiziği vardı.

 

 

 

Karşısında ki sandalyeyi çekerek oturdum, elleri masanın ortasında ki demire kelepçelenmişti. Gözleri uzun süre üzerimde gezindi, ellerimi masanın üzerinde birleştirerek dik duruşumu bozmadım.

 

 

 

 

Sakince konuştum, “Bana bakarken ne görüyorsun? Suçsuz bir insan mı? Yoksa geçmişinde izler taşıyan biri mi?.. Seni de buraya getiren o izler, ele veriyor.”

 

Sanık, Başını hafif yana eğerek, alaycı bir gülümseme takındı “İzler, öyle mi? Herkesin hayatında izler vardır, değil mi? Hayat dediğin, insana her türden yarayı bırakır.”

 

 

Gözlerimi hafiften kısarak yüzüne odaklandım “Evet, hepimizin yaraları var. Ama bazı yaralar diğerlerinden daha derin. Daha gizli ve karanlık... Senin gibi, onları saklayanlar var. Bu yaraları örtmeye çalışmak, onları daha görünür kılmaz mı?”

 

 

Gözlerini hafifçe kaçırdı “Benim sakladığım bir şey yok. Sadece insanların beni anlaması zor. Zaten herkes hep yanlış anlar, değil mi?”

 

 

 

Keskin bir ifadeyle devam ettim “Peki ya, yanlış anlaşılan sen değil de, başkalarıysa? İnsanların görmediği bir tarafın olduğunu mu düşünüyorsun? Belki de kendini saklayarak kendine zarar veriyorsun. İçindeki o karanlık... onu kontrol altında tutabileceğini mi sanıyorsun?”

 

 

 

Sakin ama meydan okurcasına cevap verdi “Kontrol mü? İnsanlar benim kim olduğumu anladıklarında, hep korkmuşlardır. Ama korku, insana aslında bir şey kazandırmaz. Bunu sen de biliyorsun.”

 

 

 

Soğukkanlı bir şekilde gülümsedim “Korku, bazen bir kalkan olur. Ama bazen de bir kılıç. İnsanlara zarar vermek... bunu gerçekten bir çözüm olarak mı görüyorsun? Kendini daha güçlü hissetmeni sağlayan bir şey mi?”

 

 

 

Kaşlarını hafifçe kaldırdı, bir an düşünüyormuş gibi yaptı. “İlginç bir varsayım. Ama benim güçle ya da zayıflıkla ilgim yok. Sadece, kendi yolumu bulmaya çalışıyorum. İnsanların düşündüğü gibi biri değilim.”

 

 

 

Meydan okur şekilde bakındım “Öyle mi? İnsanların düşündüğünden daha farklı olduğunu mu kanıtlamaya çalışıyorsun? Belki de bu karanlık, içindeki gerçekliği saklamak için kullanıyorsun. Belki bu yüzden buradasın; çünkü kendinden kaçıyorsun.”

 

 

Sinsice gülümsedi “Kendimden kaçmak mı? Hayır. Ben sadece… gerektiği gibi yaşıyorum. Diğer insanlar gibi olmak zorunda değilim. Herkes kendine göre yaşar, değil mi? Bu seni niye ilgilendiriyor?”

 

 

Dikkatle onun yüz ifadesini inceledim. “Beni ilgilendiren şey, senin hayatı kendine göre şekillendirmeye çalışman değil. Beni ilgilendiren, başkalarını bu kadar kolay gözden çıkarmaya hazır olman. Kimleri yok sayıyorsun? Kime karşı bu kadar ilgisizsin?”

 

 

 

Üstü kapalı suçlamalarıma karşı umursamaz bir tavır takınarak, alaycı bir tonla devam etti. “İnsanlar... Hayatta ne olursa olsun, herkes kendi yoluna bakmalı, değil mi? Kimse kimsenin yükünü taşımaz. Ya da taşısa bile, bu onun kendi tercihidir.”

 

 

Biraz daha yaklaşıp soğuk bir ifadeyle, “Senin için herkes sadece birer ‘yük’ mü? İnsanları nasıl bu kadar kolay gözden çıkarabiliyorsun? Belki de senin yolun, başkalarının acıları üzerine kurulu... Bu, sana bir tür rahatlık mı sağlıyor?” dedim.

 

 

Gözlerini ben’den ayırarak, hafif bir gülümseme ile. “Rahatlık mı? Senin düşündüğün kadar basit değil. Ben sadece, gereksiz olanı yaşamımdan uzak tutarım. Bu kadar basit.”

 

 

 

Giderek daha keskin bir tavırla.“Gereksiz olanı... Bu senin için bir oyun mu? Hayatlar, senin için sadece atılacak parçalardan mı ibaret? İnsanların varlıklarını silmek... seni böyle güçlü mü hissettiriyor?” cevapladım.

 

 

 

Bir an sustu, bana olan bakışları sertleşti, “Ben oyun oynamam. Ama sen oynamak istiyorsan, dikkatli olmalısın. Çünkü bazı oyunların dönüşü olmaz.”

 

 

 

Soğuk bir gülümsemeyle devam ettim. “Bu bir oyun değil, bu bir gerçek. Senin oyun olarak gördüğün şey, başkalarının hayatı. Onları kontrol etme, onları yok etme isteğin… bu senin tek gerçeğin. Bu yüzden buradasın. Ve bunu asla saklayamayacaksın.”

 

 

 

Ses tonu alaycıydı. “Sana göre böyle olabilir. Ama ben kimsenin hayatını kontrol etmiyorum. Sadece yoluma bakıyorum. Eğer başkaları bunu kaldıramıyorsa, bu benim sorunum değil.”

 

 

 

Kararlı bir şekilde yaklaştım. “Başkasını kaldıramayacak hale getirmek de bir seçim. Onları kendi yolundan çekip almanın seni daha güçlü yapacağını mı düşünüyorsun? Güç, sadece yok etmekten mi ibaret?”

 

 

Gözlerini kısmıştı, buz gibi bir sesle. “Daha fazla üzerime gelme. Senin gibi insanlar, ne yaparsa yapsın bir yere varamaz. Beni çözmeye çalışıyorsun ama… dikkat et. Hayatını kaybetmeyi göze alıyor musun?”

 

 

 

“Tehdit ediyorsun. Çünkü ben senin zayıf noktanı biliyorum. Beni susturamayacaksın. Gerçeklerle yüzleşmeden beni korkutamazsın. Ben buradayım ve seni ortaya çıkaracağım. Her ne saklıyorsan...”

 

 

Sesi soğuk ve karanlıktı, “Bu oyunun bir bedeli var. Senin gibiler bunu anlamaz. Çok ileri gitme, Buse. Yoksa… bu oyunun sonunu getiren ben olurum. Bunu unutma.”

 

 

Gözlerimi ona dikerek, korkusuz bir şekilde konuştum. “Yapabileceğin tek şey tehdit etmek. Çünkü başka bir seçeneğin yok. Ama ben seni çözeceğim. O maskeni indireceğim. Sen ne kadar kaçsan da, ben buradayım.”

 

 

 

 

Yüzünde ki meydan okuyan ifadesinin altında bir kin vardı, sertçe açılan kapı ile boğazını temizledi fakat gözlerini üzerimden çekmedi. Aynı şekilde bende onu izliyordum, ayağa kalktığımda polisler adamın kollarına girdi ve dışarı çıkardılar.

 

 

 

 

''Sonuç ne Buse hanım?'' Tahir’ in sesi ile ağırca yutkundum, ''Delil eksikliği nedeniyle psikolojik analiz gerektiren karmaşık bir suç davası olarak tanımladığımız için bir görüşme ile karar vermek doğru olmaz.''

 

 

 

 

Loading...
0%