Yeni Üyelik
12.
Bölüm

9. Bölüm HIYANET

@sima.d

 

Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi satır aralıklarında veya bölümün sonunda söylemeyi unutmayın yorumlarda buluşalım.

 

İyi okumalar:))

 

🌬️

 

Sözleri o kadar ani ve beklenmedikti ki, bir an ne diyeceğimi bilemedim. Sanki tüm vücudum çekildi. Kardeşim? Bu ne anlama geliyordu? Gözlerim Savaş’a kaydı. O ise yüzünde hiçbir duygu belirtisi olmadan adamı izliyordu, ama kasılmış duruşundan, işlerin sandığımdan daha karmaşık olduğunu anlamam uzun sürmedi.

 

Savaşta en az benim kadar şaşırmış ve garipsemişti.

 

" Ne saçmalıyorsun lan ezimin bir tane abisi var" dedi savaş anlamaz şekilde sorarken,

 

" Demir' i mi diyorsun? Yani o da abin ama ben babanın İstemediği oğluyum.. Adım cesur"

 

Bu adam babamın gayri meşru oğlu muydu? Yani, her gün bu adamın başka bir şeyiyle karşılaşıyordum bir de abi çıktı başıma.

 

" Ne malum doğru söylediğin"

 

Dedim deminki ifademi yok edip sert bir dille konuşurken

 

O ise karşımda dudakları tek bir tarafa kıvrılmış alaylı ifadesiyle sırıttı.

 

" Bak ezim, buraya hasret gidermeye ya da beni istemeyen bir babanın kollarına atılmaya da gelmedim. Seni uyarmaya geldim." Dedi son sözünü fazlasıyla ciddiye alarak bastırırken

 

" Bak, neden bahsediyorsun bilmiyorum ama seni yeterince dinledim. Daha fazla bu saçmalığı dinlemek istemiyorum"

 

Bu adamı yeterince dinlemiştim. Söyledikleri gerçek olsa bile ona güvenemezdim. Savaşın koluna tutundum savaşın bakışları direkt beni bulurken

 

" Bana bak buraya bir daha sakın geliyim deme eğer eceline susamışsan burdan cesedin çıkar. DUYDUN MU BENİ LAN!" Dedi

 

Cesur denen adamın yüz ifadesi öylesine kışkırtıcıydı ki savaş da benim gibi uyuz olmuştu. Ne sanıyordu ki karşısında salak mı vardı sanki

 

Ardından savaş bana doğru dönüp elini sırtıma yaslayıp çıkışa yöneldik.

 

" Sevdiğin insanı kaybetmek ne kadar da zor değil mi ezim"

 

Ne saçmalıyordu bu adam şimdi bir anlık boşlukla arkamı tekrar dönünce

 

Yüzündeki anlamsız gülümsemeyi anlamamıştım.

 

" Üstüne bi de ölümüne sebep olduysan"

 

Ne yapacağını bilemez şekilde kalmıştım. Bu adam bunu nerden biliyordu. Daha önemlisi bunu ne uğruna kullanıyordu.

 

" Ezim iyi misin?" Dedi endişeli hâliyle savaş

 

" Ne diyorsun oğlum sen, neyi ima ediyorsun?" Dedi adamın üzerine yürürken

 

" Ne söylediğimi ezim gayet anladı bence. haa ezim, sevgiline anlatmadın mı?" Dedi pislik

 

" Ezim ne diyor bu herif neyi anlatmadın bana" dedi savaş benden bir cevap beklerken

 

" Bana bak, bunu nerden öğrendin bilmiyorum ama beni bununla tehdit edemezsin sen ne sanıyorsun haa, bir şey biliyorsun diye beni köşeye sıkıştırdığını mı" dedim gayet rahat şekilde küçümseyici bakışlarımı üzerinde gezdirirken

 

Onun ise sabahtan beri düşmeyen yüzü söylediklerimden sonra düşmüştü.

 

" Madem yıllar sonra çıkıp geliyorsun bunları söylemek için, benim canımı sıkmadan geldiğin gibi defol git! Ki istenmeyen bir evlat olduğun daha fazla yüzüne vurulmasın" dedim onu küçümseyerek

 

Epey sinirlenmişti söylediklerime tam yanımdan geçerken kulağıma doğru

eğildi.

 

" Burda bitmedi kardeşim"

 

Hiç istifimi bozmadım.

 

Yanımdan hızlıca geçip odadan çıktı.

 

Savaş konuşacağı sıra

 

" Bir şey sorma" diyerek lafını böldüm.

 

Masayı geçip arkadaki balkonun kapısını açtım. Temiz hava yüzüme çarptığı esnada deminden beri nefes almadığımı fark ettim.

 

Unutmadığım hatam hiç beklemediğim zaman karşıma çıktı. Yıllar önce yaşadığım Acıları tekrar yaşıyorum sanki hiç unutmadığım şey şimdi nasıl acıya boğuyor beni.

 

O kadar çaresizimki ne yapsam bilmiyorum, sussam canım acıyor, haykırsam suçluyum. Kolum kanadım kan içinde ben hâlâ uçmak için çabalıyorum.

 

Arkamda bir ayak sesi duydum. Ama dönüp bakmadım gelen savaştı biliyordum. Arkamda öylece durdu.

 

" Sakın benden hesap sorma karaarslanlı" dedim içimdeki geçmişin öfkesiyle karışık suçluluğuyla sesim ağır çıkarken

 

" Bir şey sormıycam, geçmişte ne olmuş da bu gün bu kadar yaralısın bilmiyorum ama ben o çocukluğuna dokunduğum çocuğun kimseyi bilerek incitmediğinden eminim"

 

" Gözlerimin dolduğunu belli etmemek için içime ağlamaktan nefret ediyorum, güçlü bir kadınım diyorum kendime ama sanırım o kadarda güçlü değilim"

 

Ufak adımlarla bir kaç adım attı ve tam arkamda durdu. Önümde gölgesini görebiliyordum.

 

" Güçsüz değilsin sadece insansın. Her şeyle savaşamazsın. Her konuda en iyisini yapamazsın. Her zaman mantıklı davranamazsın."

 

" İnsanlığımı almış olsalar bile mi?"

 

" Eğer öyle olsaydı, abine de babanın yaptığı yapardın. Daha doğru düzgün tanımadığın kadını yargılamalarına rağmen iyi davranmazdın, bir çocuğun gözlerinin içine annesi kadar şevkatle bakmazdın. En önemli intikam alırken onlar kadar kötü olurdun. Ama sen tüm bunların dışındasın"

 

" Ben iyi biri değilim karaarslanlı uydurma, ben yarattıkları bir canavardan ibaretim, kimseyi kendimden çok sevmem bencilim, kibirliyim, ve bu hiç değişmeyecek"

 

" Seni ne korkutuyor bu kadar ezim öyle olmadığını sende biliyorsun"

 

" Yükümün hafiflemesi, yaralarımın sarılması, huzur bulmaktan"

 

" İnsan bunlardan korkar mı"

 

" Korkar, çünkü alışırsın. İşler ters gidince de o yaralar tekrar açılır, ve Kanar. Bende kanayan yaralarımı bastırmak istemiyorum. Kanamasın ama unutturmasın da...

Sen neden hâlâ ölü bir beden için uğraşıyorsun ki, bırak git sende herkes gibi"

 

" kimse durmasın yanında ben dururum, sorunlarını çözemiyor musun kendimden geçerim senin sorunlarınla uğraşırım, Üzgün mü olursun seninle üzülürüm, mutlu musun seninle gülerim. Ben onlar gibi bırakıp gitmicem seni" dedi erkeksi sesiyle ama öyle bir tınısı vardı ki nerdeyse söylediklerine ikna olucaktım.

 

" Ben ölümden başka bir şey getirmem sana"

 

Arkadan nazikçe kolları bedenimi sardı.

 

" Yaptığın tüm kötü şeyleri anlat veya anlatma bana ama Bırakta her şeye rağmen yanında oluyum çünkü Ben seninle ölüme de varım güzelim"

 

Ellerimi kollarının üzerine koydum.

 

" Ben kendime bile dargınken başkasına nasıl gülünür bilmiyorum " dedim bedenimi sıkıca saran kollarını indirerek. ona doğru döndüm.

 

Şaşırmamıştı. Hattağa hiç indirgemedi de beni anlayarak bakan o gözleri her zamanki gibi gözlerimin üstündeydi.

 

Yanından geçip gideceğim sıra kolumu tuttu. İstesem bir hareketimle ondan kurtulabilecekken bunu yapmak istemiyordum. Çünkü hem deli gibi kaçmak hemde deli gibi yanımda olmasını istiyordum.

 

" Acını tek başına yaşama, izin ver kanayan yaralarını beraber saralım"

 

Bakışlarım boşluğa bakarken gözlerimi tekrar onun harelerine diktim.

 

" Yapma, bakma bana öyle bakarsan inanırım, inanırsam kül olurum. Kendimi de seninle beraber yaktırma"

 

Sanki bunları söyleceğimi biliyordu. Beni abim bile böyle anlamamışken o anlıyor beklentiyle bakmıyordu.

 

" Ben ilk gördüğüm zaman kapıldım sana zaten, kaçma benden, batarsak beraber batalım, yanarsak beraber yanalım."

 

Birine güvenmeye aç olan ben herşeyiyle beraber güvenmek bana çok ağır geliyordu. Çünkü zihnimde susturamadığım düşüncelerin gerçekliği her şeyine engeldi ama doğruydu.

 

Hiçbir şey söylemedik. Kısa bir süre gözlerimiz birbirine takıldı.

 

Ama İlk göz temasını kesen ben oldum.

 

Ne Kolumu bırakmasını söyledim ne de başka kelime çıktı ağzımdan

 

" Bırak böyle devam etsin, çünkü ben senden uzak durmuycam." Dedi baktığım yöne dönerek

 

Artık fazlasıyla yakındık. Yüzümü ellerinin arasına yerleştirdi. O sıra ikimizin de gözlerinin hedefi dudaklarımızdaydı.

 

Bana doğru eğildi. Benimde gözlerim hafiften kısılmışken kapının açılmasıyla irkildik. İkimiz de aynı anda bakınca tabiki gollumu gördüm. Romantik anların katili.

 

İçeri girer girmez. Elleriyle gözünü kapattı.

 

" Ooo yine yanlış zamanda geldim sanırım" dedi

 

Savaş ve ben birbirimizden ayrılırken oda ellerini gözlerinden çekti. Zaten parmaklarını araladığından görüyordu.

 

Savaşın ağzının içinden

 

" Si*tir" dediğini duymuştum.

 

Savaş sinirli bir şekilde Gollum'a doğru birkaç adım atarken, aramızda oluşan o kısa, büyülü anın bozulmasına içten içe üzülüyordum. Dudaklarımdan kayıp giden o gülümseme, yerini soğuk bir ciddiyete bıraktı. Savaş, Gollum’a doğru dönerken ellerini sinirle saçlarının arasına geçirip geri çekti.

 

"Senin buraya geliş zamanlamanla ilgili ciddi bir sorunum var!" diye hırladı.

 

Gollum, Savaş’ın öfkesine aldırış etmeden kahkahasını bastıramıyordu. Parmaklarını birbirine sürterek yavaşça aramızda dolaşıp sanki durumu daha da kışkırtmak istermiş gibi bir tavır takındı. “Ne yapayım, sizin hep yanlış zamanda romantik olmanız benim suçum mu? Hem zaten birbirinize yeterince yakınsınız, ben gelmeden de bir yere gitmiyordunuz.”

 

Savaş, Gollum’un bu rahatlığına daha fazla dayanamayacak gibi görünüyordu. Elini yumruk yapıp havaya kaldırdı. "Bir daha geleceğin zaman zamanlamanın kötü olduğunu düşünerek gel."

 

Gollum, hızlıca araya girdi. “Tamam, tamam! Ben gidiyorum zaten. İyi geceler size de.” dedi ve arkasına bakmadan hızla kapıyı çekti.

 

Gollum’un gidişiyle odada bir sessizlik çöktü. Bir süre ikimiz de durduğumuz yerden kıpırdamadık. Aramızdaki hava değişmişti. O romantik anın yerini, şimdi Gollum’un beklenmedik müdahalesiyle karışan bir huzursuzluk almıştı. Kendimi toparlamaya çalıştım, ama içimdeki karmaşa hala dağılmamıştı.

 

Savaş, gözlerini bana çevirdi, bakışlarında kızgınlık yoktu ama belli ki biraz hayal kırıklığı vardı. Ellerini ceplerine sokup ağır bir nefes aldı. "Bu herifin zamanlaması her seferinde tam da doğru noktaya denk geliyor, değil mi?" diye mırıldandı.

 

"Belki de bir işaret," dedim hafif bir tebessümle. "Yani... ne bileyim. Bazı şeyler bir şekilde engelleniyor gibi hissettirmiyor mu?"

 

Savaş, yüzünde hafif bir şaşkınlık ifadesiyle bana baktı. "Bir işaret mi?" diye sordu. "Sen gerçekten bu hergele yüzünden mi geri çekileceksin?"

 

Bakışlarımı ondan kaçırdım, omuz silktim. "Geri çekilmiyorum... sadece... ne bileyim. Bazı şeyler fazla hızlı olabilir mi, bilmiyorum."

 

Savaş birkaç adım bana doğru yaklaştı. Bu sefer bakışları daha yumuşaktı, elini yavaşça omzuma koydu. "Bak, Ezim, biliyorum ki bazı şeyler seni korkutuyor. Belki ben de seni korkutuyorum. Ama ben buradayım, gerçekten buradayım. Kaçmana gerek yok. Sadece yanımda kalmanı istiyorum."

 

Savaş'ın söyledikleri, zihnimde yankılanıyordu. Ona güvenmek, bu kadar yakın olmak... hepsi bana ağır geliyordu ama kaçmak da istemiyordum. Elimi yavaşça onun elinin üzerine koydum, bu sefer onu geri itmedim.

 

"Gollum tekrar içeri girmeden bu konuyu konuşsak mı?" diye hafif bir espri yaptım.

 

Savaş güldü ve ellerini belime doladı. "Beni gülümsetiyorsun," dedi, başını yavaşça omzuma yaslayarak. "Bizi durdurabilecek tek kişi sensin, anlıyor musun?"

 

Ben de gözlerimi kapatıp bu sıcaklığı hissettim. Kaçmak zorunda değil miydim? Ama belki de durmak... yanında kalmak... mümkün olabilirdi.

 

“Eğer batarsak,” dedim fısıldayarak, “beraberiz değil mi?”

 

Savaş, başını hafifçe eğip gözlerime baktı. "Her zaman," diye onayladı.

 

Kafamdaki sesler yeterice az değilmiş gibi bu adam yüzünden iyice allak bullak olmuştum.

 

Bir yanım yorgun sanki yüz yıllık bir kadın, bir yanım hiç olamadığım deli dolu kız çocuğu. İkisi arasında zorlanıyorum yaşamaya. Birine sus diyorum birine dur, ne yorgun kadın susuyor ne yaramaz kız çocuğu duruyor. Hayat hiç kimsenin ne istediğini sormuyor.

İşin kötüsü içimdeki ele avuca sığmaz çocuğa dokunan bu adam istemek istemeyeceğim biçimde dokunmuştu O sevgisiz kızın sevgi açlığını fark etmiş iyileştirmek için elini uzatmıştı sanki.

...

 

8 YIL ÖNCE

" Amacın ne emir"

 

" Gerçekten soruyor musun bunu, seni seviyorum hemde deli gibi bunun için sedefi ezmem gerekirse hiç çekinmeden yaparım"

 

" Saçma sapan konuşma sarhoşsun"

 

Kollarımı tuttu ve kendine çekti.

 

" Anlamıyor musun kızım seni seviyorum sedef umrumda filan değil"

 

Beni kucaklar kucaklamaz onu ittim. Ama öylesine yapışkan şekilde tutmuştu ki beni, kollarından kurtulamadım.

 

" biliyorum sende beni istiyorsun ezim naza çekme kendini artık" dedi ve bana saldırması bir oldu.

 

Onu kendimden uzaklaştırmaya çalıştıkça daha çok çullanıyordu üstüme

 

Ve beklemediğim şekilde beni arkadaki kanepeye fırlattı.

Ben sendelerken o tekrar geliyordu masanın üstünden bıçağı almamla ona saplamam bir oldu.

 

Gözleri fal taşı gibi açılmış ağzından kanlar akarken büyük bir nefretle bıçağı sapladığım yerinden çevirdim.

 

Ve tek bir hamlede çıkarıp tekrar sapladım.

 

" Bu da sedef için" dedim fısıldayarak

 

O önümde çam gibi devrildiği esnada arkasında büyük bir şaşkınlıkla bize bakan sedefi gördüm. Ve elimdeki bıçağı elimden atıp yanına koştum o ise büyük şok olmuş haliyle öylece dikildi.

 

" Sedef" dedim yanına gelip elini tutarken

 

O ise elini tuttuğum esnada gözlerini gözlerime dikti ve elini tutan ellerimi fırlatırcasına itti.

 

" Sen bi katilsin" dedi ve arkasını dönüp hızlıca evden çıktı.

 

Paramparça olmuş şekilde arkasından giderken bir yandan da sesleniyordum.

 

" Sedef dinle beni ne olur"

 

O ise beni dinlemeyerek hızlıca deminden beri kapıda bekleyen taksiye doğru adımlarını hızlandırıyordu.

 

Hemen koşup içerden emirin arabasının anahtarını alıp çıktım.

 

Peş peşe gidiyorduk. Takip ediyordum onları yanlarına yanaştım. Ama trafik çok sıkıştı her seferinde arkada kalıyordum.

 

En sonunda ana caddeden çıktık. Son gaz gidiyordu ve bende yetişmeye çalışıyordum ehliyetim daha çok yeniydi daha acemi sayılırken süratli araba kullanamazdım. Kontrollü kullanmaya çalışarak peşlerinden giderken taksi bir anda durdu. Yerler düz değildi. Daha fazla arabayla gitmek istemediğim için indim ve arkasından hızlıca ona yetiştim.

 

" Sedef sandığın gibi değil" dedim tam ona yaklaşmışken

 

Bir an bana döndü öfkeyle karışık yüz ifadesi öylesine masumdu ki elini tutmak ona sarılmak ve beraber ağlamak istedim.

 

Ona doğru bir adım attım o benden yana geri adım attı.

 

" Yaklaşma bana dokunma o kanlı ellerinle, sen nasıl bir canavarsın ezim."

 

" Özür dilerim, özür dilerim emir yanaştı bana yemin ederim ben hiç Bir şey yapmadım"

 

" Sus hâlâ yalan söylüyorsun. Sana inanamıyorum nasıl da kandırdın beni bende salak gibi senin her söylediğine inandım. Zor zamanlarında yanında oldum seninle güldüm seninle ağladım... ama sen kalktın sevgilimi öldürdün doğruymuş demek senin bir manyak olduğunu söylediklerinde inanmamıştım. Şimdi neden öyle söylediklerini anlıyorum senin hakkında çok yanılmışım" dedi bana olan nefretini kusarken

 

" O bana saldırdı ben sadece kendimi korudum yoksa bana tec*v*z edecekti o manyak, ben hiç Bir şey yapmadım sedef inan bana"

 

" Kendini adamı bıçaklayarak mı korudun yapma ezim o kadar salak değilim. beni bu söylediğine inandıracağını mı sanıyorsun yazık, seninle geçirdiğimiz bunca yıla yazık"

 

Dedi tekrar bana sırtını dönerken

 

Kolunu tuttum bu sefer benden o kadar tiksintiyle uzaklaşmıştı ki aramıza baya mesafe koyarak benden yana geri çekildi.

 

" DOKUNMA BANAA!!"

 

Gözlerim dolu dolu ona bakarken onun nefretle bakan bakışları benim kalbime bir hançer gibi saplanıyordu.

 

" Boşuna akıtma o sahte gözyaşlarını, ben sana kardeşim dedim ya nasıl yaptın bunu bana. ama artık kanmıyorum duydun mu artık inanmıyorum. sen benim sevgilimi öldürdün ve ben bunu senin yanına bırakmıcam"

 

Aramızdaki mesafeyi kapatmak isteyerek ona doğru yürürken elini havaya kaldırdı.

 

" Yaklaşma bana!" Dedi uyarıcı nitelikte

 

Onu dinlemedim üzerine doğru yürümeye devam ederken o da geriye doğru yürüdü. Arkasında bir uçurum vardı.

 

" Sedef bekle, DUR!!"

 

" gelme üzerime" dedi ve son adımı atar atmaz uçurumdan aşağı yuvarlandı.

 

Arkasından öylece baka kaldım ardından öyle bir sıçrayarak koştum ki biraz daha hızlı koşsaydım bende arkasından düşecektim.

 

Onu Göremiyordum burası çok yüksekti ama burdan kimse sağ kurtulamazdı.

 

Gözlerimin yanmasıyla gözyaşlarımın deminden beri aktığını yeni fark ettim. Ve o an içimden sadece haykırmak geliyordu bağıra bağıra benim yüzünden demek

 

Ben sevdiğim insanlara zarardan başka bir şey vermeyen zavallının tekiydim. Kimi seversem seviyim onu sonu oluyordum. Ben etrafındaki herkese her şeye zarar veren ve hiçbir zamanda sevilmeye layık olunmayacak biriydim. benim için bu kadar yaşam bile yeterliydi.

 

bir anda gözyaşlarımı silip ayaklandım.

Ve sedefin düştüğü uç da durdum.

 

O esnada arkamda biri seslendi.

 

" EZİMM"

 

kafamı çevirip baktığında abim olduğunu gördüm.

 

Koşarak yanıma ulaştı.

 

" Yaklaşma" dedim sesim kesik kesik çıkarken

 

" Ne yapıyorsun ezim saçmalama gel buraya" dedi abim endişeli haliyle

 

" Hayır. Kurtulsun bu dünya benden madem bu kadar acıyı yaşatıyor bana tamam pes ediyorum.... Ne oldu biliyor musun sedef tam burdan aşağı düştü hemde benim yüzümden o düşerken hiç bir şey yapamadım tutup çekemedim. Benim elimi bırakmayan kardeşimin elini ben tutamadım. Şu koca dünya herkese hayat verirken bi beni sığdıramadı. ABİ GİT BURDANN" Son sözlerimi bağırarak söylemiştim.

 

" Yapma bana bunu ezim, sedefe olanı kaldıramayan sana, bana hafif mi gelir sanıyorsun. ne olursun yaşatma bana bu acıyı benim bir tek umudum sensin. Umudumu da içimdeki ezimi de paramparça etme kardeşim" dedi yalvaran gözlerle bana bakarken

 

" Olmaz abi olmaz görmüyor musun kimi yanıma çeksem kendimle beraber onu da bir batağa sokuyorum seni çok seviyorum ama özür dilerim nefes alamayacak kadar yaralıyım artık. kabul et abi umut kalmadı onu da ben kendi ellerimle yok ettim, benim için çabalama artık çünkü masum değilim ben."

 

önüme tekrar döndüm.

 

Özür dilerim sana bunu yaptığım için herkesten her şeyden özür dilerim yaşadığım için...

 

Ve sonunda kendimi her şeyin biteceği boşluğa bıraktım.

 

Ardından abimin kolları son dakika beni yakaladı. Beni kendine çekti. Ben hüngür hüngür ağlıyordum aynı zamanda onu itip bağırıp çağırıyordum.

 

" Bırak beni bırak ölmek istiyorum bırak beni" son sözlerim ağlamanın arasında kısık çıkmıştı.

 

Abim ise kokumu içine çeke çeke sarıldı ve sesinde kesinlikle korku gördüğüm şekilde konuştu.

 

" Sakın bunu bir daha yaşatma bana. Ne yapmış olursan ol sen hep benim gözümde masumsun. Senin suçun değil sen kimseyi bile isteye incitmezsin" dedi ve geri çekilip elleriyle yüzümü avuçladı eğilerek, onun da gözleri dolmuştu.

 

" Çünkü Sen benim kardeşimsin" dedi ve başımın üstünden öptü.

 

Ben hâlâ hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Kollarım ona sarılmak için bile kalkmıyordu.

 

Hayatımdaki tek iyi insan olan abim bana fazlaydı. Kimse sevmesin beni ona razıydım ama bana kollarında can veren insanlar daha sonra benden gidince geriye benden bir şey kalmıyordu. İşte en çok canımı yakan da buydu. Güvenmek ve sevmek benim zayıf noktamdı ama hayatımda abimden başka sevdiğim kimse kalmamıştı artık.

 

BU GÜN

 

 

Şirketten çıkmıştım. önemli iş insanlarının katıldığı bir davet organize edecektim. Artık büyük oynamalıydım çünkü işler benim aleyhime dönmeden ipleri ellerime dolamam gerekiyordu. Eskiden olsa bu benim için zor olacakken savaşın da hisselerini kapmışken bunu bir telefonla hallettim.

 

Eve geçtim hazırlanmak için, akşama doğru olacaktı ve ben anca hazırlanırdım.

 

Makyajımı saçımı ve en saten kırmızı elbisemi giydim ve aşağı indim.

 

Savaş ve gollum salonda oturmuş şarap içiyordu.

 

" Daha gitmeden sarhoş olmaya niyetiniz var herhalde"

 

" Çağla aramasa haberim olmayacaktı" dedi savaş jilet gibi takımını giyinmiş tam kucağına oturmaklık koltukta beni süzerken

 

" Daha fazla bakma bana öyle" dedim bakışlarımı kaçırarak

 

" Ne o için mi ürperdi" dedi şarabı elinden bırakıp ayağa kalkarken ama belliki çok hoşuna gidiyordu bu durum

 

" saçmalama hadi gidelim bu akşam size sürprizlerim var" dedim her zamanki gibi bilgelik taslarken

 

Gollum ordan hemen atladı.

 

" Bakalım başımıza yine ne gelicek" dedi önden çıkarken

 

Ardından bende arkasından çıkmak isterken savaş konuştu.

 

" Neyin peşindesin ezim" dedi sesinde endişe sezerken

 

" Sence?"

 

" Ne yapacağın hakkında bir bilgim yok ama yaptıkların yüzünden sana zarar gelmesini istemiyorum. Kendini düşünmediğini biliyorum ama en azından benim için kendini düşün"

 

" Ben ne yaptığımı biliyorum karaarslanlı sen beni düşünme kendini düşün malum bu aralar aklın pek yerinde değil" dedim özgüvenli bakışlarımla

 

" Onu aklımı başımdan alan düşünsün neticede aklımdan çıkmayan o"

 

" Öyle mi? Mutlu değilsin yani bu durumdan"

 

Söylediklerime gülümserken bana doğru yaklaştı. Ve eliyle saçımı düzeltirken sözlerine değil dudaklarına odaklanmıştım sanki adeta

 

" Aklım başımdan tamamen gitse bile, onu aklımdan çıkarmak isteyeceğimi sanmıyorum. zihnimin en büyük yerine öylesine ince ince işlenmiş ki istesem de onu ordan atamam zaten" dedi onun da hareleri bana baktıkça büyüyordu.

 

" öyle mi? Madem öyle seni bu kadar büyüleyen kadınla tanışmak isterim" dedim flörtöz şekilde dalgalı olan saçlarımı arkaya atarken

 

" Onu tanımak istemezsin yeterince kurnaz biri seninle aramızda olanları anlarsa sana zarar verebilir ve ben bunu hiç istemem prenses" dedi son cümlesinden eli yanağıma giderken

 

Bende sözlerine gülümserken o inceden inceye dudaklarıma yanaştı. Derken bahçe kapısı aralandı ve gollum başını çıkarmış şekilde seslendi bize doğru

 

" İyi ki bi yanlız bırakalım dedik bir öpücük bu kadar uzun sürmez herhalde" dedi sanki kendiyle konuşurken

 

Savaş ve benim bakışmamızda ikimizin yüz ifadesinden anlaşılacağı üzere keyifler kaçmıştı ama savaş diğer elini de yanağıma yerleştirip alnımdan öptü.

 

" Şimdilik bununla idare edebilirim" dedi parmakları yanaklarımı okşarken

 

Derken Gollumun sesi tekrar duyuldu.

 

" Bi bitmedi koklaşmaları" dedi kapının önünde korumalardan birine söylenirken

 

" Arat duyuyorum senii" dedi savaş duyabileceği şekilde sesini yükseltirken

 

"Gerçekten orda da bana böyle bakarsan konuşmayı bırakıp kucağına atlamam bi olur" dedim onu kudurtmak için, sözlerimden sonra gözleri gerçek manada büyüdü ve dudakları tek bir tarafa kıvrıldı.

 

" Aklım biraz olsun başımdayken kalanıyla da oynama istersen ben sağlıklı bir erkeğim bu sözlerin kendimi dizginlememi engelle bilir"

 

" Dizginleme o zaman" dedim daha fazla kışkırtarak

 

"Siktir" dedi ağzının içinden

 

" Yerinde olsam daha fazla zorlamazdım çünkü o elbiseyi üzerinden çıkarmak bana da yeterince zevk verir" dedi sesi kesinlikle ihtiraslı şekildeyken

 

Elimi yanağına doğru uzattım ve kirli sakallarına dokundum.

 

" Traşın güzel olmuş her zamankinden daha seksi görünüyorsun. bu gün kendimi değil seni kollasam daha iyi olur sanırım"

 

Her cümlemde daha dazla zorlandığını fark ediyordum. Ve bu benim çok hoşuma gidiyordu. Onun bana karşı bu anlayışı, saygısı, iyi niyeti, akıl almaz çekimi bir yana, beni böylesine tutkulu istemesi bana çok cazip geliyordu.

 

Bu sefer kimseyi dinlemez şekilde dudaklarıma yaklaştı fakat yaklaştığı esnada konuştum.

 

" Gitsek iyi olur bence yeterince oyalandık" dedim munzur bir şekilde gülümserken

 

O ise benim aksime yüzü düştü.

 

" Hoşuna gidiyor değil mi beni böyle görmek"

 

" Ne yalan söyliyim evet"

 

" İyi memnun musun şimdi" dedi tüm hevesi kaçmış gibi

 

" Devam edersek anca akşamın sonunda yetişebiliriz" dedim beklemediği şekilde hâlâ konuşurken

 

" Yapma kudurtma beni zaten yeterince güzelsin. sana bakarken bile yükseliyorum üstüne bir de böyle laflar ediyorsun"

 

Kendini zor tuttuğunu söylemesi bile gülümsememi daha da büyüttü.

 

" Ne komik mi? Çok mu hoşuna gidiyor" dedi kendisi de istemsiz gülerken

 

" Napıyım Koskoca savaş karaarslanlının düştüğü hale bak kim görse şu an halini komik bulur baksana öptürmedim diye bi ağlamadığın kaldı"

 

" Sende sustursaydın beni o zaman" dedi çapkın bakışlarını atarak

 

" Arsız mısın sen" dedim gözlerimi kısmışken

 

" Bilmem konu sen olunca kendimi tutamıyorum"

 

İster istemez gülünce bakışları daha da sıcak bakmaya başladı.

 

" Savaş karaarslanlının işine her şeyinden bağlı olduğunu duydum. bu da senin hakkında söylenen bir başka yalan haber sanırım"

 

" Bu söylediğinden bir şey mi anlamam gerekiyor"

 

" Bilmem" dedim cilveyle bakarken

 

" Herneyse dikkatimi dağıtma da bu akşam olacakları izle" dedim arkamı dönüp evden çıkarken

 

O da tam arkamdan geliyordu.

 

" Ben senin hep arkandayım güzelim" dedi o erkeksi sesiyle

 

Evden beraber çıktık ve organize ettiğim şu malum davete geldik. Yoldayken kıraç 'ı da aramıştım gelmesi için

 

İçeri gazetecilerin sorularından dolayı biraz zor girsekte savaşın elimi tutmasıyla korumaların ilgilenmesi için yönlendirmesiyle içeri girebilmiştik.

 

Salona girmemizle tüm salondaki ilgiyi çekerken hasetlenen insanlarda cabasıydı.

Basın, sözü geçen tüm iş adamları Herkes buradaydı tam da istediğim gibi

 

Savaşın elini sıkı sıkı tutarak bi kaç masa gezip selam verdikten sonra sonunda konuşma sırası gelmişti.

 

Konuşmak için savaşın elini bıraktım ama o bırakmayıp bakışlarıyla yanımda olduğunu söyledi. Saçma biliyorum ama biz bakışlarımızla bile ne söylemek istediğimizi anlayabiliyorduk.

 

Onun beni bu destekleyen tavırları ona daha fazla karşı koymamın önüne geçiyordu.

 

Elini bırakıp konuşmak için sahne sayılamayacak kadar alçak hafif bir tümsek gibi olan alana çıktım ve konuşmaya başladım.

 

" Öncelikle herkese geldiği için teşekkür ederim. Herkes şu anda bu davet nerden çıktı diyor biliyorum. Haklısınız durup dururken nerden çıksın öyle değil mi?...

Bir çoğunuz beni Dündar akmanın şımarık sorunlu kızı olarak biliyor. Dündar akmanın kendi öz kızına ne yaptığını aramızda bilmeyen de yok sanıyorum, bunu hak ettiğimi düşünenlerin olduğunu da biliyorum. Size hak veriyorum ne de olsa siz olanları sahnede gördünüz perde arkasında olanlardan haberiniz yoktu. Doğru ya zaten nerden bilebilirsiniz ki çocuğunu acımasızca döven babanın ve tüm bunlara ses çıkarmayan bir annenin dışardan insan gibi durduğunu"

 

Salon buz kesmişti. Bazıları ağzı açık beni izlerken tam karşımdaki masada annemle babam oturuyordu. Babamın ne yapacağını bilemez hali ve annemin yaptığından sanki utanıyormuş gibi gözüken tavırları herkesi yeterince doğruluğuna ikna etmişti. Onlar kafalarını sokacak delik ararken ben konuşmaya devam ettim.

 

" Ben neşeyle gülen bir çocuktum beni öldürdüler. Annem vardı babam vardı abim vardı ama biz hiçbir zaman bir aile değildik. O ev ben doğdum doğalı hep zindandı. o zindan ben büyüdükten sonra prangalandı sonra da bu gördüğünüz şımarık kız etiketi yapıştı üstüme. umrumda değildi hakkımda ne düşündüğünüz çünkü ben zaten kendinden vazgeçmiş biriydim. Kendini düşünmeyen insan hakkında söylediklerini de önemsemiyor. Sonra bu olay oldu ve inanır mısınız daha önce kimsenin dayanamayacağını şeyler yaşayan bana, artık son darbeydi. Çünkü hep bu gününün gelmesini bekledim kendime bile itiraf edemezken sonunda istediğim fırsatı yaratıyorum kendime. Daha fazla anlatmak istemiyorum anlattığım kadar kolay yaşamadım çünkü..." Dedim bi ara durup sesimi dizginlemeye çalışarak çünkü anlattıkça nefesim kesiliyor gözyaşlarım bi an önce akmak için sabırsızlanıyordu ama hiç sırası değildi şu an ağlamak.

 

" Dündar akmanın vergi kaçırma işinde olduğunu nerden bileceksiniz öyle değil mi? Avukatım kıraç erten de burda isterseniz ona sorabilirsiniz. Tüm bu mal varlığı hak etmeyen bi adamın üzerinde kalmaya devam etmeyecek. Tabi bu kadarla kalmadı bi de annemi aldatması var.... ne idiği belirsiz bi adam şirketime kadar gelip abim olduğunu söylüyor ve bilin bakalım bu adam kim? Harun Karabağ ' ın manevi oğlu cesur Karabağ. bir oğlunun olduğundan bile habersiz bir adam mı hak ediyor örselenmeyi yoksa yaptığı kötülüklerin vebalini taşıyan ben mi? Bence cevap o kadar da zor değil"

Abim köşede oturmuş sadece beni izliyordu. Babam ve annem ise her an kalkıp inkar edecek gibi birbirleriyle bakışıyordu. Ve bana en yakın mesafede durmuş kollarını bağlamış gözlerini kısmış şekilde hayran hayran bakan savaş odağımı bozan tek şey oldu. Bakışları üstümdeydi.

 

Sonunda kalkacağını bildiğim babam elini önünde ki masaya vurarak ayaklandı.

 

" Tüm bunlar iftira gözünüzü boyamaya çalışıyor her zamanki gibi suçu başkalarına atıyor kendini aklamak için" dedi büyük bir nefretle bana bakarken

Bense yavaş adımlarla indim. Ve yavaş adımlarla salonun ortalarına geldim. Savaş tam solumdaydı.

 

" İnkar ettiğin oğlun da burda" dedim kolumu kaldırıp cesuru işaret ederken

" İstersen ona soralım"

Cesur bize doğru yaklaştı. Ve tam karşımda durdu. Herkes gözünün içine bakarak söyleyeceği iki kelimeyi bekliyordu

 

" Neden bahsediyorsun ezim. ne babası Dündar bey benim babam falan değil" dedi inkar ederek ama yüzündeki iğrenç sırıtışı bir tek ben görmüştüm. Beni tuzağa düşürdüğünü sanıyordu ama ben o kadar aptal değildim. Tabiki durup dururken beni görmeye gelip aleyhime davranacağını düşünmemiştim.

Yüz ifademi ekşittim ve kollarımı bağladım.

 

" Tühh ben bunu da düşündüm biliyor musun." Dedim bu sefer keyifle

 

Yüzünü buruşturdu çünkü ne demek istediğimi anlamaya çalışıyordu. Ortamda ölümcül bir sessizlik vardı herkes nefeslerini tutmuş büyük bir merakla ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı.

 

" Görüntüyü verin" dedim emreder nitelikte

 

Arkamdaki büyük ekrana bu sabah ki toplantı salonunda ki kamera görüntüleri yansıdı.

Gözleri direkt ekrana kayarken sesler duyulur duyulmaz gözlerini kaçırdı.

Etrafımızdaki insanlara baktım. Murat, Rıza amca, zafer kara, ve barlas öcal o adamı bir kere görmüştüm ama tabiki kim olduğunu biliyordum. O da pür dikkat beni izliyordu.

 

" Ve gelelim bir diğer sürprize savaş karaarslıyla ilişkimizi resmi bir şekilde açıkladık biliyorsunuz." Dedim savaşa bakıp gülümserken savaş ise ne söylemek istediğimi anlamaya çalışıyordu.

 

" Kimseden gizli saklım olmadı şimdiye kadar ben hep olduğum gibi davrandım. Basına veya burdaki tanıdığım bir çok insana o yüzden bunu söylemekten de hiç gocunmuyorum. Savaşın baştan beri benimle oynadığını beni kandırdığını ve hiçbir zaman sevgili olmadığımızı söylüyorum, evet kimse yanlış duymuyor. Biz hiçbir zaman birlikte olmadık. Bu bir anlaşmadan ibaretti. Ama savaş için hiçbir zaman bu bir anlaşma değildi, bir intikamdı. Kendi kardeşinin intikamı almak için böyle pis bir oyun oynadı bana, ama başaramadı beni çok hafife aldı. Sıradaki teşekkürüm ise beni uğraştıramadan gerçek yüzünü gösterip hayatımdan uğurladığım herkese gelsin." dedim gülümseyerek ona bakarken

 

Onun yüzünde ise şok olmuş ama aynı Zamanda yüzüme bakamayacak kadar pişmanlık gözüküyordu. Kabul etmeliyim iyi oynadı. Neredeyse beni gerçekten önemsediğini düşünecektim.

 

5 SAAT ÖNCE

 

Davet bu akşam için organize ettikten sonra arabamla uğramam gereken bir yer vardı Rıza şahenk. bunca şeyin üzerine onu görememiştim. Kızının üzerine titreyen bu adamın böyle bir şey yapması da bana şüpheli görünüyordu bir süredir aklımdaydı ve hazır şimdi vaktim varken rıza amcayı görmeliydim. Tamam beni pek sevmezdi ama neticede ne kadar kötü bir karşılama olabilirdi ki

 

Barın önüne geldiğimde kapalıydı ama kapının önünde bir adam giriş kapısını yeni kapatıyordu.

Yanına temkinli adımlarla yaklaştım. O arkasını döndü ve dolayısıyla beni fark etti.

 

" Kapandı sanırım burası"

 

" Evet" dedi adam soğuk soğuk

 

" Rıza şahenk ' i görmem gerek"

 

" Rıza bey şu anda evindeler siz ezim hanımsınız değil mi?" Dedi adam deminden beri yüzüme çıkarmaya çalışarak

 

" Evet"

 

" O zaman kendisine sormama izin verin" dedi adam telefonunu cebinden çıkarırken

 

Sadece kafamı salladım.

 

Adam aramıza duyamayacağım şekilde mesafe koyduktan sonra telefonu kulağına götürdü. Ardından kısa bir konuşmadan sonra döndü ve konuştu.

 

" Rıza bey sizi bekliyor ben önden gidiyim sizde arkadan takip edin olur mu?"

 

" Olur" dedim sadece ve arabama binip arkadan onu takip ederken

 

Nihleyle arkadaştık fakat nihle babasıyla beraber yaşamıyordu. Bu yüzden rıza amcanın da evinin nerde olduğunu bilmiyordum.

 

Sonunda arabaya yavaşladı ve evin bahçesine girdik. Ardından arabadan indim iner inmez bana yolu gösterdiler. Ama içten içe benden çekindiklerini seziyordum.

 

İçeri girdim ve salonda bana doğru bakan rıza amcayı görünce ifadem daha da ciddileşti.

 

Ağır adımlarla ona yaklaştım.

 

" Ne yalan söyliyim seni beklemiyordum. Ne işin var burda"

 

" Şu bar olayını konuşmaya geldim"

 

" Hayret... her şey ortada değil mi?"

 

" Öyle olmadığını düşünüyorum öyle olsa bile işin içinde başka bir şey var."

 

" Sana hep ne söylerdim ezim" dedi her zaman yaptığını yapıp odak değiştirerek

 

" Fazla merak insanı ipe götürür bilmem anlatabiliyor muyum?"

 

" İpe götürmesine gerek yok ben bizzat çekiyorum zaten bunu sende biliyorsun"

 

" Ne sanıyorsun her şeyi sana anlatacağımı mı? Tabi ortada anlatacak bir şey var mı o da meçhul" dedi suratsız ifadesiyle

 

" Nihle ne halde biliyor musun?" Dedim olayı abartarak çünkü her ne kadar kabul etmek istemese de kızına zaafı vardı.

 

" Ne olmuş ona" dedi sanki umrunda değilmiş gibi

 

" Senin yaptıklarını öğrendikten sonra perişan oldu kız seni tanırım rıza amca pek iyi bir adam olduğun söylenemez ama kızını bu işlerin içinde olması pek senlik hareketler değil beni sevmezsin benim de seni sevdiğim söylenemez ama aptal olmadığımı ve bir şeyi öğrenmek istiyorsam muhakkak öğreneceğimi de biliyorsun"

Nefesini sıkıntıyla verdi.

" Nihle iyi mi?" Dedi sadece

" Şimdi iyi ama daha fazla zarar görmesini istemiyorsan bildiklerini anlatsan iyi olur"

Tam konuşacağı esnada içeri barlas girdi.

Onu tek bir bakışla tanımıştım.

" Ne oluyor?"

" Bir şey yok kendince şüphelenmiş soluğu da burda almış"

" Bana bak beni küçümseyip durma elimde kalırsın!" dedim rıza 'nın üstüne yürürken

O sıra Barlas kolumu tuttu beni durdurmak için

" sakin ol. madem küçük hanım her şeyi bilmek istiyor. Tamam. Ama anlatacaklarımdan sonra hâlâ savaşın yanında olmak ister misin bilemem"

" Bunun savaşla ne alakası var" dedim kolumu onun elinden kurtarıp cüretkar şekilde sorarken

" Çünkü senin başına gelenlerin sorumlusu o. babanla konuşup daha doğrusu parayla yaptırıp seni harunun oğluna vermek istedi. Ardından rıza ' yı tehdit edip mekanını adını lekeledi."

 

Sözlerinden sonra aydınlanmış gibi cümlesini devam ettirdim.

" Bunların hepsi kendisine ve bana zemin hazırlamak içindi... Ama ben ne yaptım ona"

 

" Murat'ı kardeşini öldürdüğü için intikam almak isterken seni de murattan intikam almak için kullanmak istedi. Muratı öldürürse içi soğumayacaktı o yüzden onu en sevdiği şeyle vurmak istedi. Yani seninle. Seni kendine aşık edip murata cephe aldıracak sonra ikinizi de öldürecekti."

 

" Doğru söylediğini nerden biliyim belki bu da bir oyun"

 

" Barın mührünün kopyasının olduğu dosya burda aç bak kim kapattırmış, ihbarı da kim yapmış."

 

Dosyayı aldım ve açar açmaz. Yalan olduğunu düşünebiliceğim bir gerçek daha yüzüme çarptı. Ama inanmak istemedim.

" Bir dosyayla inanacak mıyım?"

" Bunları söyleyen kardeşi yoksa savaş böyle bir şeyin duyulmaması için elinden geleni yapar onu az da olsa tanıdıysan. Git kardeşine sor bakalım inkar edecek mi?"

 

Tam çıkacağım sıra durdum ve tekrar onun yüzüne baktım.

 

" Bu gün bir adam şirkete geldi ve abim olduğunu söyledi. Adı cesur"

 

Rıza amca hemen atladı.

" Şu harunun oğlu olmasın bir cesur o var"

" Harun dediğin harun Karabağ mı onunla ne alakası var"

" Cesur onun manevi oğlu" dedi rıza amca

Nasıl bir şeyin içine düşmüştüm böyle her şey karmakarışık ve ben tüm olanları yeni öğreniyorum.

Çıkmak için kapıya yöneldim.

" Gitmesine izin mi vereceksin?" Dedi rıza amca

" Ne yapmak istiyorsa yapsın ne de olsa dönüp dolaşıp geleceği yer yine burası"

 

DAVET

 

Daha fazla konuşmak istemedim. Ve salondan ayrıldım. Savaş ise arkamdan geliyordu. Tam kapıdan çıkarken arada kolumu yakaladı.

 

" Dinle beni ne olur sandığın gibi değil"

 

" Neyi dinliyim ya beni nasıl kandırdığını mı? nasıl salak yerine koyduğunu mu? O tren kaçtı savaş bey gerçek yüzünü gördüm. İnanmıyorum sana da söylediklerine de "

 

" Yemin ederim Sana olan hislerim gerçekti. Başta öyle değildi kabul ediyorum ama seni tanıdıktan sonra her şey bir oyun olmaktan çıktı. Seni sevmeye başladım. Ne kadar durdurmak istesem de kaçtıkça kendimi senin yanında buldum. Benim kalbim senin ellerinde çiçek açtı seni bana ölüm getirdi sen benim lavinia çiçeğimsin."

 

" Biz seninle Hercai çiçeği olduk. Yolda bıraktın beni... Yalandı ya bana dokunman bana sarılman beni öpmen Murat acı çeksin diye beni kendine aşık edip onu karşıma almamı yanında kalmamı istiyordun sonra ne olacaktı beni onun yüzünden öldürmekti değil mi niyetin. Senin bana yaptığını insan düşmanına yapmazdı sen bi de sevdiğini söylüyorsun. Tam birine güvendim, inandım dedim olana bak ne kadar inanmıştım her şeye herkese rağmen benim yanımda olduğuna olacağına. sar diye açmıştım sana yaralarımı biraz daha kanat diye değil Karanlık dünyamda ışığım sanmıştım farklı sanmıştım yanılmışım. sende herkes gibisin. " Dedim elini kolundan kurtarıp gideceğim esnada

 

" o kadar yaşanmışlığımız var onun hatrına dinle beni" dedi buna hakkı varmış gibi

Tekrar Ona doğru döndüm.

" Ne güzel dedin o kadar yaşanmışlığımız var ve sen mahvettin. Yaptıkların yüzünden ortada hatrı sayılır bir şeyde kalmadı."

 

"Bana hayat olan bakışların şimdi nefretle bakmasın ne olur. biliyorum şerefsizin tekiyim tüm bunları başta yapmış olmana rağmen sonrasında sana gerçeği de anlatmadım. inan çok denedim sana her şeyi anlatmayı ama yapamadım Çünkü seni kaybetmekten köpek gibi korktum. Benden nefret etmen, bir daha bana inanmayacak olman umurumda değildi bu kadar yara almış sana, bir de ben bunu yapmak istemedim"

 

" Bana yalan söylediğin için kızgın değilim sana anlamıyor musun, sen beni anladın hemde çok iyi anladın anladığın halde beni bu kadar kırdın hiçbir önemi yokmuş gibi. Ben babamın kırdığı kalbi gösterdim sana ama sen üzerinde tepindin. İlk defa hislerimi dinledim aklımı değil ama görüyorum ki kimse için değmezmiş"

 

"Özür dilerim binlerce, yüzlerce kez özür dilerim ben böyle olsun iste" dediği esnada daha fazla yükselerek böldüm onu

 

" İSTEDİNN!! Senin için öyle hırsla öfkeyle dolu ki gözün hiçbir şey görmedi. Görmeyecek de, hoş görse umrumda değil bundan sonra. Ölsen de tek bir gözyaşı dökmem senin için...

Seni kalbimde öldürdüm ben. şimdi gözünün içine baktığın kadını da bir kez

Daha sen öldürdün. Başardın Susmuş bir kadın için ölmüş bir adamsın artık."

" Seni kaybedemem bana bir şans daha ver seni dağıtan bir başkası olmıyım canıma can katan kadının canını alan olmak istemiyorum. yapma bunu bize" dedi kelimeler ağzından perişan şekilde dökülürken

" Düşman olsaydık savaşırdık Ama artık biz seninle düşman bile değiliz...

o yüzden sen ve ben Hiçbir zaman biz olmayacaz. Bu saatten sonra görebileceğin tek yer sana dönük sırtım, doğru sen iyi bilirsin insan vurduğu yeri iyi bilir."

Ben tam cümlemi bitirdiğim gibi büyük bir hırsla beni çekti ve dudaklarını benimkilere bastırdı. Ben o anlığın verdiği sinirle onu ittim ama geri çekilmedi. Dudakları öylesine ince örmüştü ki dudaklarımı deminden beri sızım sızım sızlayan dudaklarım onun öpücüğüyle ihtiyacı olanı bulmuş gibiydi.

O esnada yanağımdan bir yaş süzüldü. O düşen yaş ne söylersem söyliyim, o her bana dokunduğunda bana bildiğim bütün doğruları unutturan bir hatırlatmaydı sadece, ve bu benim kendimden nefret etmeme sebep oluyordu.

Sonunda onu ittim.

Ve ayrıldı dudaklarımız

gözlerimin tâ içine baktı. Hâlâ bir umut ararmış gibi

" Bu bizi bitiren yaşanmışlıkların zehirli bir mührü olsun. Bu öpücük hiçbir zaman unutturmasın yaptıklarını. Hatırlıyor musun? Sana bakma bana öyle bakarsan inanırım, inanırsam kül olurum demiştim Sayende kül oldum ama Şimdi küllerinden doğma vakti. Biz birbirimizden gittik araya İhanet girdi bundan sonra gelirsen yaşattıklarını yaşatırım unutma sana bir ihanet borcum var Gemiyi sen batırdın limanı yakmakta bana kalsın. Yolun bir daha yoluma çıkmasın karaarslanlı" dedim sırtımı dönerken ben bakmaya doyamadığım yüze sonsuza kadar sırtımı dönmüştüm.

Bir daha kimseye güvenmemem gerektiğini hayat bir kez daha bana göstermişti. onun ihaneti bir kez daha gözümü açmıştı. o bunu yapmaz dediğim kimse kalmamıştı artık herkesten herşeyi görmüştüm.

 

Umarım bölümü sevmişsinizdir

En hoşunuza giden sahne hangisiydi?

Kitapta böyle bir ters köşe bekliyor muydunuz? ​​​​​Ya da şöyle söyliyim savaştan böyle bir şey bekler miydiniz?

Gelecek bölümler için teorilerinizi merak ediyorum bu yüzden yorum yapmayı unutmayın.

Hepsi ve daha fazlası için beni takip edip bölümlerden haberdar olabilirsiniz, buraya kadar gelmişken de bölümü beğenmeyi de unutmayın. Bir dahaki bölümde görüşmek üzere📍🎀

Loading...
0%