27. Bölüm

27. BÖLÜM “S Ö Z”

sim
simaara

Merhaba, merhaba, merhabaaaa 💞Bölüme geçmeden önce minik bir şey söylemek istiyorum. Şimdi farkettiğim üzere, yan karakterlerin kim olduğu hakkında sık sık ikileme düşülüyor. Öncelikle aslında Evin'i istemeye gittikleri kişi Yavuz'un kuzeni Ferzan'dı. Kendisi teyzesinin oğlu. Diğer tarafta Lerzan'da Yavuz'un hem dayısı Behram Ağa'nın kızı, hemde eski nişanlısıydı. Yani Lerzan'la, Ferzan'da kuzen oluyorlar. Yavuz ve Lerzan nişanlıyken Ferzan'la, Lerzan'ın yaşadığı gizli bir kaç şeyden sonra nişan bozuldu. Aile büyükleri olayın detayını bilmiyor. Çünkü Yavuz, sadece nişanı bozduğunu ve bu evliliğin olmayacağını zamanında kesin bir şekilde dillendirdi. Umarım karıştırdığınız kısımlar oturmuştur.

 

Şimdi daha fazla uzatmadan sizleri bölümle baş başa bırakıyor ve keyifli okumalar diliyorum. Satır aralarında buluşalım lütfen, sizleri orada beklediğimi unutmayın 🕯

 

 

 

• • •

 

 

 

Bölüm Şarkıları: Buray / Alacalı

 

Bengü / Yaralı

 

Fettah Can / Sen En Çok Aşksın

 

 

 

 

"Acıyorsa ağlayacaksın küçüğüm."

 

 

 

Lavinia / Aşk Şiirleri - Özdemir Asaf

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

⚫️

 

 

 

 

 

Yazardan:

 

 

 

 

En umulmadık anda ortaya çıkan gerçekler, belki de mucizeydi.

 

Geçmişten gelen sözler, gelecekten gelen kişiler... bir yerde hepsi çakışıyordu belki de.

 

Asıl gerçek neydi bilinmezdi ama bazı hisler, tüm gerçekliğin anlamını taşıyordu.

 

Bir kaç ay öncesinde söylenilen sözler de, gerçek niteliğindeydi.

 

Geçmişte kalmıştı, ve geleceğe yön veriyordu.

 

(Yavuz ve Miraç'ın kız isteme olaydan sonra ilk konuşmaları.)

 

"Neyse kapımızda anlaşma için bekleyen bir sürü firma var, bırakalım bu konuyu. Daha önemli şeyler var konuşmamız gereken."

 

Kahve içmek Yavuz için bir zevkti, ama şu sekreterin yapıp getirdiği kahveden bir türlü o zevki alamıyordu. Keyifsizce suratını buruşturdu ve abisinin dediklerine karşılık verdi.

 

"Neymiş o önemli şeyler?"

 

Miraç bu hayatta onu en iyi tanıyan sayılı kişilerdendi, öyle ki bazı anlarda Yavuz'un vereceği tepkileri Yavuz'dan daha erken kestiriyordu. Uzatmadan sordu.

 

"Bağ evine gidip geliyormuşsun bu aralar, bir sorun mu var?"

 

Bu konunun eninde sonunda abisinin kulağına gideceğini biliyordu zaten, ama bu sefer biraz hızlı olmuştu.

 

"Hangisi öttü?"

 

Miraç, ellerini söylemem dercesine havaya kaldırdıktan sonra, bilmiş bir şekilde omuz sallamıştı.

 

"Benim kitabımda adam satmak yoktur aslanım, şimdi başla bakalım."

 

Ciddileşen Yavuz ile Miraç'ta kendini toplayarak kardeşine odaklanmıştı.

 

"Evin'in kuzeni olacak şerefsizi paketledim."

 

"NE?!"

 

Abisinin tepkisini umursamadan konuşmasını devam ettirdi. Konuyu anlatmak bile sinirlenmesine yetiyordu.

 

"Bir kaç hafta önce, şans eseri oraya gittim. Kapıyı elinde bıçakla Evin açtı."

 

Sinirini kontrol etmeye çalışarak konuşmakta onun için oldukça zordu.

 

"Saldırmış, anladığım kadarıyla da bu ilk yapışı değil it herifin! İlk tanıştığımız zamanlarda, yüzünde boynunda izler vardı. İzler sadece bunlardan ibaret değilmiş abi, hala öğrenemediğim şeyler var peşini bırakmayacağım. Gerekirse dünyayı onlara zindan ederim, ama yine de öylece bırakmam."

 

Duyduğu şeylerin şaşkınlığını üzerinde taşırken, sormuştu Miraç.

 

"Yavuz sen Evin'le nerede tanıştın? İsteme gecesinden sonra hiç kimseye tek kelime sordurtmadın. Aklından neler geçiyor, madem kızı kendine isteyecektin neden o zaman Ferzan'a diye haber gönderdiniz?"

 

Abisine hak veriyordu Yavuz, çünkü o geceden sonra soru sormak isteyen herkesi sertçe uyarıp susturmuştu. Bazı bilinmezlikler soru işaretlerine neden oluyordu. Derin bir nefes alarak, her şeyi baştan anlatmaya başladı. Miraç duyduğu her sözde biraz daha şaşırırken, konunun ilerleyen zamanlarda nasıl ilerleyeceğini bilememişti.

 

Yavuz sustuktan sonra yeniden büyük bir sessizlik kaplamıştı toplantı odasını.

 

Bolca bilinmeyen içeren denklem gibiydi...

 

"Ne olacak peki, ne zamana kadar orada tutacaksın onu?"

 

Çenesini sıvazlarken, kafasını sallamıştı bilmiyorum dercesine.

 

"Onu öldürmek istiyorum, ama öldüremiyorum."

 

Bir kaç saniye durup bekledikten sonra ekledi.

 

"Söz verdim çünkü...."

 

"...İlk çarşıda karşılaştık onunla ve daha öncesinde onu buralarda görmediğimi farkettim. Yabancı gibi geldi, o narin duruşuna rağmen kafa tutması hem güzel hemde komikti..."

 

Bir süre bekledi. İlk anda her şeyi konuşacağını tahmin etmiyordu oysaki.

 

"Tesadüflere inanmam ama ikinci kez onu gördüğümde, tüm düşüncelerim alt üst oldu. Belki sıradan bir karşılaşmaydı fakat her şey göz göze gelene kadarmış..."

 

Kendi doğruları, kuralları vardı.

 

"Abi, Evin o kadar çok yara almış ki, gözleri bana resmen yardım etmem için bağırdı..."

 

Bu kadının göz yaşına sebebiyet veren şeylerin hepsinden nefret etmişti.

 

"İsteme akşamına ayıp olmasın diye katıldım, kapıdan girene kadar o kızın Evin olacağı aklımın ucundan bile geçmemişti benim."

 

Bir bakışla tepetaklak olmuştu düşünceleri... ormanları kıskandıran o bakışlar.

 

"O Ferzan puştunun ne kadar karaktersiz bir şerefsiz olduğunu benim kadar sende biliyorsun. O gece ben tüm işleri değiştirmeseydim eğer, bu kadın mutlu olamazdı."

 

Sadece istemişti ve tüm hayatlarını belki de bir sözü ile değiştirmişti.

 

"Bu mu yani tek sebebi, Evin'in mutlu olması mı?"

 

Hayatı boyunca bahanelerin arkasına sığınmamıştı. Konuştu.

 

"Beni kendisine çeken bir şey var onda. Böyle bakmak istiyorum uzun uzun, her bir zerresiyle tanışmak istiyorum sanki. Bir kaç kez gördüğüm birisi için böyle hissediyor olmam normal mi bilmiyorum ama ben o kararı verirken, sonunda mutlu olacağımı bir şekilde hissettim."

 

Tüm Mardin ayaklarının altındaydı. Kahve hareleri, ezbere bildiği manzaranın üzerinde dolaşırken, gözlerini mahsun bir tavırla kapatmıştı.

 

Aşkın tanımı ona göre anne ve babasıydı her zaman, daha küçücük bir çocukken onların arasındaki duyguların büyüklüğünü biliyordu. Ama şimdi her şey çok daha farklı ve karışıktı sanki.

 

Daha öncesinde hiç bir kadına duygusal bir bağ ile bağlanmamıştı. Karşısındaki kişi böylesine narinken, yanlış bir şey yapacak olmaktan deli gibi korkuyordu.

 

Tüm Mardin'in önünde diz çöktüğü adamın, bir kadın için yüreğinin titreyeceğini söyleseler, gülerdi. Lakin şimdi gülmek bir yana dursun, hissettiği duyguların altında ezilmeye başladığını hissediyordu.

 

Gözlerine bakan yeşillerin benzerini daha öncesinden görmediğine emindi.

 

Uçsuz bucaksız bir ormandı sanki ve kendisi de o ormana mahkum edilmişti. Ve o ilk defa mahkum edilişinden memnundu.

 

Kısacık boyuyla göğsüne sinen kadının, ilk gün aldığı kokusuydu unuttuğu yeri canlandıran.

 

Bazı anlarda küçük bir çocuk gibi uzun uzun konuşuyor, bazı anlarda da kendi sessizliğinde kaybolup uzaklara dalıyordu. Her anını büyük bir ilgiyle izlemek ise, Yavuz için tarifi olmayan bir güzellikti.

 

Dudakları elinde olmadan kıvrılırken, az önce torpidoda kaldığını farkedip yan koltuğun üzerine attığı sigara paketine bir bakış atmıştı.

 

Üniversite zamanında ara sıra içtiği bu şeyi daha öncesinde bırakmak için çabalamamışken, sadece tek bir hareketle hayatından silip atmıştı resmen.

 

Oysa küçük karısı rahatsız olduğu dumanı söylememesine rağmen.

 

Kafasını dolduran düşünceler git gide bunalmasını sağlarken bile, elini sanki söz vermiş gibi yanında duran pakete uzatmamıştı. Biliyordu ki bu zamandan itibaren onun rahatlatıcı tek kokusu vardı.

 

Onun zehiri de, panzehiri de Evin'di.

 

Arabanın hızını düşürürken telefonundaki adresi de bulmuştu. İş bahanesi ile evden erken çıkmış ve yola koyulmuştu. Öğrendiği bazı gerçeklerden sonra ilk olarak Evin'in en yakınıyla, Nalin ablasıyla konuşacaktı.

 

Doğruları söylediği takdirde yıkılacağını biliyordu kadının.

 

Susmak isteyen tarafını durduran şeyse, bir gün bu haberi başkasından öğrenecek olmasıydı.

 

Çıkmazdaydı. Biliyordu.

 

 

 

~

 

 

 

 

Evin'den:

 

 

 

 

"Anasının gözü ama!"

 

Mihrimah'ın yakarışıyla beraber dudaklarımın arasından büyük bir kahkaha firar ederken, Berivan telaşla odanın içinde yürüyordu.

 

"Ya pozitifse?"

 

Yarım saat önce konağa gelen Berivan oğlunu babaannesine teslim etmiş, bizi de yanına alarak üst kata çıkmıştı. Şimdi ise bizim odamızda oturmuş karşımdaki ikilinin arasında geçen konuşmayı dinliyordum.

 

"Yengem bak bir beben var, bu işleri biliyorsun. Ben mi öğreteyim sana ne yapayım Allah aşkına!"

 

Berivan kızaran yanaklarına elini bastırarak yatağın üzerine bıraktı kendini.

 

"Biliyorum herhalde! Demek ki dikkat etmiyorsam istiyorum."

 

Mihrimah kenardaki testin üzerine bir kez daha bakarken, hala belirsiz olduğunu belirterek surat buruşturdu.

 

"O zaman niye bizi strese sokuyorsun?"

 

Berivan'ın elleri bu seferde karnının üzerine uzanırken, gözlerini kapatmıştı.

 

"Hem günüm gecikti, 2 gündür de midem yanıyor ufaktan."

 

Onun bu tatlı telaşı içime farklı bir his doldurmuştu. Anne olmak ona çok yakışıyordu, ve şimdi Allah'ın izniyle ikinci bebeğini de belki kucağına alacaktı.

 

"Ha bu arada 2 tane aldım testten. Bir tanesi de sana Evin."

 

Düşüncelerim ismimi duymamla beraber dağılırken, poşeti önüme itelemişti.

 

"Neden ki?"

 

Soruma karşılık olarak tepkiyi ilk Mihrimah vermişti. Gülümsedi.

 

"Benim yengelerim bugün neden böyle yapıyorsunuz siz?"

 

Berivan onu duymazlıktan gelerek gözlerini bana çevirdi.

 

"Şüpheye düşünce yaparsın diye, istersen şimdi yap sende. Belki bir şeyler vardır."

 

Olamazdı. Çünkü ilk günden beri Yavuz'un verdiği ilacı kullanıyordum. Onunla yaşadığımız ilk birlikteliğin üzerinden neredeyse 2 hafta geçmişti. Ve bu süre zarfında, defalarca yakınlaşmıştık. Her defasında da ilacı kullanmıştım. Dudaklarımı araladım.

 

"Ben hap kullanıyorum."

 

Nasıl tepki vereceklerini bilmediğim için tedirgin bir şekilde söylemiştim. Ama onlar kararımı yadırgamadılar ya da bir tepki göstermediler. Tam tersine ayakta dikilen Mihrimah'ta gelip yanımdaki boşluğa oturdu ve ellerimi tutarak bana döndü.

 

"Yengem, niye sesin titriyor? Abimle ikinizin hayatı bu, sizin kararınızı sorgulamak bize düşmez. Rahat ol lütfen."

 

Gözlerimi kapatıp açarken, kafamı salladım. Benim kararım böyleydi fakat Yavuz'un hayalleri çok daha başkaydı. Ve bunu hatırladığım her an biraz daha suçlu hissediyordum kendimi.

 

Berivan yanımdan kalkıp az önce Mihrimah'ın koyduğu teste yaklaşırken, ellerini de gözlerinin üzerine kapatmıştı.

 

"Pozitif... pozitif sonuç. Hamileyim. Anne oluyorum yeniden."

 

İlk defa şahit olduğum an karşısında tüm bedenimi farklı duyguların kapladığını farkettim. Gözlerim heyecanla Berivan'ı bulurken, sulanan bakışlarıyla karnına sarılmıştı.

 

Anne olmak, daha ilk anlarında hissediliyordu demek ki.

 

Yeşillerim usul usul dolmaya başlarken yanımdaki kadına sarılmam da uzun sürmemişti.

 

Saatlerce oturduğumuz bu odada, onun ilk defa anne olacakmış gibi heyecanla anlattığı şeyleri dinlemiştik. Çok özel ve güzel anlardı.

 

 

 

~

 

 

 

Yazardan:

 

 

 

 

 

Oturduğu koltukta odanın içine kısa bir bakış atarken, kapıdan elindeki tepsiyle beraber Nalin girmişti. Buraya gelen adamla beraber bir şeyler olduğunu anlamıştı ve telaşlı bakışlarının sebebi de tamamen bundan kaynaklıydı.

 

"Evin kızım, iyi değil mi?"

 

Kafasını sallayan adam hafifçe gülümsemeye çalışırken konuştu.

 

"Merak etmeyin gayet iyi o. Ben buraya sizinle başka bir konu hakkında konuşmak için geldim."

 

Kahve bardağını Yavuz'un önüne bırakarak yerine oturmuştu Nalin. Dikkati tamamıyla karşısındaki adamdaydı.

 

"Dinliyorum Yavuz oğlum, ama siz deme bana."

 

Yavuz kadını kırmamak için onay verirken, konuya hemen girmişti. Uzatmayacaktı.

 

"Geçen hafta Avşin Şahmaran'la, Ciwan Şahmaran'ın zamanında önemsizse kapatılan dosyasını açtırdım."

 

Duyduğu şeyle kaşları çatılan kadın devamını duymak istercesine kafasını sallamıştı. Aklına bu konu hakkında konuşacakları kesinlikle gelmemişti.

 

"Evin laf arasında ölümleri hakkında bir şeyler söylemişti bana, bu olayda bir şeylerin eksik olduğu o anlarda da belliydi. Şüphelendim ve şüphelerim doğru çıktı."

 

"Nasıl şüphelerin?"

 

Sesi titremişti kadının. Kardeşi saydığı kadını toprağa vermek öylesine acı gelmişti ki ona, zihni sanki o anı silip atamıyordu.

 

"Cinayet."

 

Duyduğu şeyle eli ağzına kapanırken, mırıldandı. Avşin çok sevilirdi, kim neden onu öldürmeyi istesindi ki?

 

"Ci... cinayet mi? Kim... kim kıydı ki benim kardeşime. Kim?"

 

Yavuz duraksadı. Bu kadın bile böylesine acıyla kavrulurken, karısı nasıl dağılmazdı?

 

"Buraya bunu konuşmak için geldim. Tüm deliller tek bir kişiyi gösteriyor ve ben bu gerçeğin doğru olmamasını diliyorum."

 

Nalin gözlerini kapattı sıkıca. Aklına tek bir ihtimal gelmişti ve duymaktan korkuyordu.

 

"Hayır... değil de. Onlar değil de, yapmadılar de. Bir çocuğun hayatını alt üst etmeyi göze almadılar de oğlum, lütfen de."

 

Gözlerini kaçırdı Yavuz. Boğazına dizilen kelimelerle konuşmak çok zordu. Bir abi, kardeşini nasıl öldürmeyi göze alabilirdi ki? Düşündü, düşünmeye çalıştı. Ama yine de bir cevabı yoktu.

 

Saçının bir teli için tüm Mardin'i ateşe verirdi halbuki kendisi kardeşi için.

 

Bir aileyi, bir yuvayı, bir çocuğun dünyasını başına yıkmışlardı.

 

"Arabanın plakası dedesine ait çıktı, fakat aracı kullanan dayısıymış."

 

Gözyaşları ardı ardına dökülürken, geçmişin puslu anıları zihnini dört bir yandan istila etmişti kadının.

 

Her ağlayışında kendisine omuz açan kadın, onun kardeşi olmuştu. Yılları birlikte geçmişti ne de olsa.

 

"Nasıl kıydılar?"

 

Titreyen sesiyle sormuştu.

 

"İstemediler evlenmelerini... evlatlıktan reddetti babası da. Üzerinde olan tüm mal varlığını aldı..."

 

Gözleri odanın içinde dolaşırken, bildiği her şeyi karşısındaki adama anlatmaya başlamıştı.

 

"Ciwan umursamadı. Seni ben olduğun konum için sevmedim ki dedi, elini daha sıkı tuttu. Ailesi yoktu onun, hem yetim hem öksüzdü. İşte bir kardeşi var... o da biliyorsun zaten bir işe yaramıyor."

 

Soluklandı.

 

"Yanıma almak istedim ama vermediler, küçücük çocuktu daha. O eve mahkum ettiler kızımı... hak etmedi bunları."

 

Eliyle duvardaki bir çerçeveyi işaret etti. Siyah beyaz bir resimdi.

 

"Arkadaki ev, onların eviydi. Evin çok mutluydu Yavuz. Hayallerinin alamayacağı bir çocuktu, çok konuşur, çok sorardı."

 

Burukça gülümserken, göz yaşlarını da silmişti.

 

"Bazı anlarda sorularına ne cevap vereceklerini bilemezlerdi..."

 

Sinirle çenesi kasılan Yavuz yutkunarak gözlerini kapattı sıkıca.

 

Karısı, yıllarca susmak zorunda kalmıştı.

 

Kavradığı acı gerçek canını yaktı. Hayatı acımadan ellerinin arasından çekilip alınmıştı.

 

"Onu sevmeyi bırakma sakın... onu o evde hiç sevmediler."

 

 

 

~

 

 

 

Evin'den:

 

 

 

 

Saat 11'e geliyordu ve hala Yavuz gelmemişti. Sıkıntıyla kendimi yatağın üzerine bırakırken, elim telefonuma uzanmıştı. Kendisiyle sabah ki mesajlaşmamızın dışında daha konuşmamıştık. Ve daha gelmemiş olması da beni meraklandırıyordu.

 

"Arasam mı acaba?"

 

İkilemde kalırken, rehber kısmına girerek numarasını bulmuştum. Arama kısmına basacakken, odanın kapısı açılmış ve ben aramayı yapamadan, merak ettiğim adam içeriye girmişti.

 

Gözleri anında beni bulurken, elinde tuttuğu ceketini kenardaki koltuğun üzerine atmış, yanıma adımlamaya başlamıştı.

 

"Yavuz?"

 

Anında dudakları kıvrılmış, gözleri parıldamıştı.

 

"Küçük karım?"

 

Uzandığım yerden doğrularak bende ayağa kalktım, ve yanıma yaklaşan bedenine, açtığı kollarının arasına girdim.

 

Saçlarıma derin bir öpücük bıraktı. Gülümsedim.

 

"Neden bu kadar geç kaldın?"

 

Kafamı iyice göğsüne yaslarken, belimde duran eliyle tenimi okşadı. Verdiği soluklar alnıma çarpıyordu.

 

"İşim uzadı... ama geldim."

 

Sesine karışan garip bir şeyler vardı sanki. Yüzünü görmek için kafamı kaldırdım, gözlerimi kahvelerine çıkardım.

 

"Bir sorun mu var? Sesin garip çıktı."

 

Uzun uzun baktı. Konuşmakla, konuşmamak arasında kalmış gibiydi. Ve bu halleri beni nedenini bilmediğim bir şekilde korkutmuştu.

 

"Yavuz, konuşur musun?"

 

Aldığı solukla göğsü havalandı. Bakışlarını kaçırdı.

 

"Konuşursam... dağılacaksın. Biraz zaman ver bana lütfen. Öğreneceksin."

 

Gözlerimi sıkıca kapatırken, kafamı yeniden göğsüne yaslamıştım.

 

"Çok mu kötü bir şey?"

 

Titreyen sesimle, kollarına sığındım. Dudakları yeniden saçlarıma dokunurken, kaçıp gitmemden korkuyormuş gibi daha da sıkı sarmıştı beni.

 

Yatağın üzerine oturdu ve beni de kucağına çekti. İtiraz etmeden ayak uydurdum. Kafamı omzuna yaslarken, gözlerimi de yüzüne dikmiştim. Soruma cevap vermesini bekliyordum ama o vermemişti. Tam tersine havaya kalkan elinin tersiyle yüzümü okşamaya başlamıştı.

 

Gözlerimdeki gözleri yüzümü ağır ağır izlerken, ara sıra da bakışları dudaklarıma düşüyordu.

 

"Çok yorgun görünüyorsun."

 

Konuşmamla kahveleri gözlerime ulaştı. Aksini iddia etmek istercesine ufak bir tebessüm oluştu yüzünde.

 

"Sen alırsın yorgunluğumu şimdi."

 

Ses tonu tüm bu havayı dağıtmak istercesine haylazca parıldarken, yerimde kıpırdandım. Gerçek anlamda günlerdir aşırı yoğun bir tempoyla çalışıyordu. Gözleri yorgunluğunun emarelerini fazlasıyla taşıyordu.

 

"Uyumalısın bence."

 

Aslında istediği şeyleri bende istiyordum, fakat dinlenmesi çok daha önemliydi.

 

Yüzüme yaklaştı ve dudaklarını yanağıma bastırdı. Uzun öpücüğünün ardından da, bedenimi yatağın üzerine bırakarak, bir anda ayağa kalktı.

 

Ben ne yaptığını anlamaya çalışırken, elleri üzerindeki gömleğinin düğmelerini çoktan açmaya başlamıştı.

 

Yeşillerim ortaya çıkan esmer tenine kayarken, elimde olmadan derin bir soluk çekmiştim içime.

 

"Seni hissetmek beni yormaz, bunu sakın unutma."

 

Hareleri her an biraz daha koyulaşırken, gömleğini bedeninden sıyırıp atmış ve beni şaşkın bir şekilde bırakarak, arkasını dönüp gitmişti.

 

"Duşa giriyorum, eşlik etmek istersen kapım sonuna kadar açık."

 

Reddeceğimden fazlaca emindi, bunu söylerken. Kocaman açılan gözlerimle suratına bakıyorken, ağır adımlarıyla banyoya girmişti.

 

Karnımın ortasında hareketlenmeye başlayan kelebekler, tüm bedenimi garip bir titremenin etkisi altına alırken, sertçe yutkunup yarım bıraktığı kapıya bakıyordum.

 

"Hayır... benimle oynuyor. Tabi ki, kararım kesin. Burada kendisini bekleyeceğim."

 

 

 

~

 

 

 

Mihrimah'tan:

 

 

 

 

 

Aras'ın, pamuk gibi olan tenine uzun bir öpücük daha bırakırken, kedi gibi mırıldanmasına gülümsemiştim.

 

Akşam yemeğinde evdeki herkese hamile olduğunu söylemişti yengem. Ve şimdide abimle beraber baş başa bir gece geçirmek üzere, bu küçük tavşanı bize bırakmıştı. Heja dapir kendisini az önce uyutmuş, ardından da kendi odasına geçmişti.

 

O anları hatırlamak beni daha çok gülümsetirken, kenarda duran telefonumu elime aldım.

 

Hemen sosyal medya hesabıma girerken, yanımda yatan Aras'ın resmini çekerek hızlıca paylaşmıştım. Biliyordum ki saniyeler içinde beklediğim kişi yazacaktı.

 

Bir kaç arkadaşım anında hikayeye yanıt verirken, Havin'in de mesajı ekranıma düşmüştü.

 

Halacılık kazanacak 💅🏼

 

Gülümsedim. Kendisininin de 3 abisi vardı. Ve hepsi de evliydi. Neredeyse her hafta bir yeğenine bakmak zorunda kalıyordu.

 

Senin gibi halam olsaydı ohoo 🤤

 

Şu anda saatin gece yarısını gösterdiğini umursamadan kahkaha attığına emindim.

 

Güldürme gece gece Mihrimah Sultan 🤭

 

Benim aksime kendisi aşırı derecede dizi izlerdi. Ve bunların ilk sırasında da Muhteşem Yüzyıl bulunuyordu. Bana zaman zaman oradan lakaplar takıp, göndermeler yapardı. Ve bu durumdan da fazlaca keyif alıyordu.

 

Ona tam yanıt yazacakken ekrana bir bildirim daha düştü.

 

Mirzakduman: Büyümüş.

 

Hızlıca Havin'e yanıt vererek, mesajını bekliyormuş gibi gözükmemek için ufak bir duraksamanın ardından sohbet kutucuğuna bastım.

 

Konuşmak isteyen, her türlü konuşuyordu demek ki.

 

Dudaklarıma büyük bir gülümseme otururken, hemen cevap yazdım.

 

Evett, kocaman oluyor tavşanım.

 

Benim aksime anında bakıyordu mesajlara.

 

Tavşanım ne kızım, nasıl çocuk seviyorsun sen?

 

Abilerimle arkadaş olmasından anlamalıydım zaten birçok şeyi. Resmen kafaları aynı basıyordu.

 

Başlama abilerim gibi, neyi varmış hem benim çocuk sevmemin?

 

Herne kadar kendisine sinir olsamda, konuşup bir şeyler paylaşmak içimi garip hislerle dolduruyordu. Bu konuşmalarımız nereye kadar devam ederdi bilmiyordum ama olumlu bir şekilde sonuçlanmasını diliyordum.

 

Abilerin haksız sayılmaz :)

 

Devirdiğim gözlerimle mesajını okudum.

 

Kucağına çocuk almamış adam benim çocuk sevmeme mi laf atıyor, yoksa ben mi yanlış anlıyorum?

 

Daha öncesinde kucağında hiç bebek görmemiştim. Ama o iri kollarının arasına küçücük bir bebeğin ne kadar da güzel yakışacağından emindim. Gözlerim hayal ettiğim anla kapanırken, hayran bir soluk bırakmıştım. Kesinlikle bünyeme zarardı bu adam.

 

Kucağıma aldığım çocuklar genelde yerlerini seviyorlar. İddialıyım.

 

Bazı mesajlarının altında farklı imalar yattığını düşünmemi sağlıyordu. Ve bunu da bilerek yaptığından emindim.

 

Egonu ortadan al, yüz yüze konuşalım Mirza abi :)

 

Bana kendi kendine bir engel koymuştu ve ben bu engeli yine kendisinin kaldırmasını istiyordum. Bir sözü söylediyse arkasında durmasını da bilmeliydi. Suratının aldığı ifadeyi az çok tahmin edebilirken, benim de ondan farklı kalan bir yanım yoktu. Gerçekten keyfim yerindeydi.

 

Yarına kahve sözünü alıyorum o zaman abiciğim ;)

 

Başka bir zaman abiciğim demesine surat asabilirdim fakat şu anda kesinlikle gülmem için yeterli bir sebepti.

 

Ve önüne gelen fırsatı da boş çevirmemeyi gayet iyi biliyordu.

 

Beni görmeden duramadığını düşünmeye başlayacağım artık. Ne de olsa en son kahve içmemizin üzerinden kaç gün geçti.

 

O belki sabırlı bir adam olabilirdi, ama ben değildim.

 

Bu içine düştüğümüz oyunun elbette farkındaydım, lakin en kısa sürede bir sonuca bağlanmazsa eğer hiç başlamamış gibi davranmasını da bilirdim.

 

Ben istediğim şeyden emindim.

 

Fakat o emin miydi, işte bunu öğrenmeye ihtiyacım vardı.

 

 

 

~

 

 

 

Evin'den:

 

 

 

 

Kesinlikle mantıklı davrandığım zamanlar, azalmaya başlıyordu. Zihnimin içine düşüp, tüm duygularımı istila eden hisler, beni parmağının ucunda oynatıyordu.

 

Bulduğu her an, daha çok yakınıma giren adamın arkasını dönüp giderken, bu sefer kendi ayaklarım ile kendisine gitmemi istediğini biliyordum.

 

Ve şimdi asıl şaşırdığım nokta ise bambaşkaydı...

 

Ben yatağın üzerinde oturmaya devam etmek yerine ayağa kalkmış, kapıya adımlamaya başlamıştım!

 

Üzüm üzüme baka baka Evin...

 

İçimden yükselen ses kesinlikle haklıydı. Resmen tüm irademi nasıl tuzla buz edeceğini bilerek, ona göre davranıyordu.

 

Parmaklarımın arasında duran kapının kulpunu kavrarken, zaten yarım olan kapıyı geriye doğru iteledim.

 

Duşa kabinin şeffaf camı, içerideki sıcak su yüzünden beyaz bir buharla boydan boya kaplanmışken, onun her daim saçlarından yükselen o mentollü kokusu banyoyu etkisi altına almıştı.

 

Kaç! Arkana bile bakmadan banyoyu, hiç girmemiş gibi terket!

 

Esmer teninin kabaca duruşu cama yansırken, ağzımda attığını hissettiğim kalbimle hızlıca arkamı döndüm. Geldiğim gibi gitmemi söyleyen tarafımın yanı sıra, bir de hala beni gaza getirmek isteyen bir tarafım vardı.

 

Yeteri kadar kendimi aşmamışım gibi, neler yapacaktım??

 

"Kaçıyor musun yoksa?"

 

Su sesi kesilirken, konuştu. Kafamı hafifçe arkaya çevirirken, o yüzünün hizasında duran kısma avuç içini sürterek buharın yok olmasını sağlamıştı.

 

Boğazımın kurduğunu hissettim.

 

Konuşmamı beklediğini biliyordum. Öyle ki buraya gelmem bile bir şeydi ama sanırım cesaretim de tam olarak buraya kadardı. Devamı gelir miydi, bilmiyordum.

 

"Ben... dolaptan almam gereken bir şey vardı. Ondan geldim."

 

Adımlarımı dolabın önüne çevirdiğimde güldüğünü işittim. Kapattığı suyu yeniden açmasıyla, gözlerimi aynadaki yansımama kaldırdım. Yanaklarım dahil olmak üzere yüzümün her yeri kızarmıştı, tenim ise bir yangın yeri gibi alev alevdi.

 

Ne aradığımı bilmeden açtığım dolabın içine bakarken, suyu yeniden kapattı ve kabinin ince camını açtı. Bana ihanet etmek istercesine, rotasını değiştiren gözlerimi kontrol altında tutmak her saniye biraz daha zorlaşırken, kenardaki havluyu alıp beline sardığını işitmiştim.

 

"Buldun mu?"

 

"Hı?"

 

Dolabın içinde duran elim hareketini keserken, bakışlarım da az önce bakmadığım için hızlıca kendisini bulmuştu. Esmer teninin üzerine serpişen su damlaları, bir ahenk içinde kaslı kıvrımlarının arasında hareket ediyorken, küçük havluyu nemli saçlarına sürterek, ıslaklığını alıyordu.

 

Şişen kol kasları ise muazzam bir görüntüyü ortaya seriyordu.

 

"Dolaptan aradığını diyorum, buldun mu?"

 

Sorusunu yeniden yinelemesiyle birlikte elimin altındaki şeylere kısa bir bakış attım.

 

Aradığım şeyi buldum da, elde edemedim dersin artık sen!

 

Haklı olan düşüncelerime surat asarken, dışarıdan nasıl gözüktüğüm hakkında zerre fikrim yoktu. Bazenleri karşısında -özellikle de ikilemde kaldığım anlarda- garip hareketler sergilediğimin farkına oldukça geç varıyordum.

 

"Burada değilmiş."

 

Kaşları öyle mi dercesine hafif bir açıyla havalanırken, yandan attığım bakışlarla baştan aşağıya doğru bir kez daha izlemiştim onu.

 

Sapık gibi, kendisini sık sık izliyor -dikizliyor- oluşumdan umuyordum ki rahatsız olmuyordu.

 

"Neymiş burada olmayan şey?"

 

Pes etmiyor oluşu, zaten köşeye sıkışmış olan bünyemi biraz daha zorluyordu resmen. Ve o ise bu halimden keyif alıyordu.

 

Siyah havlusunun hemen üzerine düşen yeşillerim ağır ağır yukarıya tırmanırken, iri bedenini tam arkamda duracak şekilde konumlandırdı ve karşımdaki aynadan kendisini görmemi sağladı.

 

Aramızdaki boy farkı ilk başlarda bana garip gelmiş olsa da, şimdilerde hoşuma giden bir detaydı. Onun yanında, kollarının arasında kalıp, kaybolmak güzel bir histi.

 

Yuva, gibiydi.

 

Ellerini, belimin hizasından lavabonun kenarlarına uzattığında, artık onun oluşturduğu kafesin de tamamıyla içinde kalmıştım.

 

Göğsüm heyecanla kasıldı.

 

Yere basmakta zorlanan ayaklarımla her an düşecekmişim gibi bende sıkı sıkıya önümdeki mermere uzanırken, aynadan dudaklarının kıvrıldığını gördüm.

 

"Konuşsana fıstığım."

 

Sesimi bulursam eğer, elbette konuşacaktım. Lakin bu bakışlarının altında mümkün olmayacaktı.

 

Nefessiz kalan ciğerlerim için büyük bir soluk alırken, onun yakınımda olan kokusu da burnuma ilişmişti.

 

Son zamanlarda, hislerin daha da güçleştiğini ve bir noktadan sonra onunla aramızdaki bu çekimin uçsuz bucaksız olduğunu fark edebiliyordum.

 

Kontrolümü kaybetmeyi sevmeyen tarafım, onun karşısında bambaşka bir şekle bürünüyordu.

 

Ve kelimelere dökemediğim duygularım... bir çığ misali, içimde günden güne büyüyordu.

 

Karnımın üzerine kapanan eliyle bakışlarım aşağıya kaydı.

 

Sabahki olaydan sonra aklım çokça karışmıştı. Anne olmanın tam olarak nasıl bir his olduğunu bilmiyordum lakin itiraf etmeliydim ki, bu hissi yaşamayı çokça isterdim.

 

Korktuğum su götürmez bir gerçekti. Biliyordum. Tedbirimi de ilk günden itibaren o yüzden alıyordum. Ama bazı anlarda aklıma düşen kareler... Yavuz'a ihanet ediyormuşum gibi hissetmemi sağlıyordu.

 

Ellerinin altında bir can taşıyormuşum gibi nazikti yine dokunuşu ve o, orada bir can görmeyi gerçekten de çok istiyordu.

 

Saçlarımın arasına bir öpücük bıraktı. Sanki benim buradan kopup gittiğimi anlamış gibi, karışan zihnimi düzeltmişti.

 

"Bir dahaki sefere bırakmam."

 

Sesindeki imaları yakalarken, gülmek isteyen tarafımı utanç duygum bastırmıştı. Bir dahaki sefere bende kendimi frenleyemezdim muhtemelen ama şu anlık kendisinin bu detayı bilmesine gerek yoktu.

 

"Uyusak mı artık?"

 

Açıkta duran boynuma burnunu yaslayarak önce uzun bir soluk aldı, ardından da sıcak dudaklarını, teni kadar iç gıdıklayan soluğuyla buz gibi olan tenime bastırdı.

 

"Uyuyalım."

 

Banyodan çıkacağımı bildiği için dokunuşunu çekmeden birlikte banyodan çıkmamızı sağlarken, kendisi giyinme odasına geçerek üzerini giyinmeye başlamıştı.

 

Yine onun göğsüne sığınacaktım.

 

Ve bu kesinlikle en güzel uyku şekliydi...

 

 

 

~

 

 

 

Mihrimah'tan:

 

 

 

 

Sabahın erken saatleriyle açılan gözlerimle beraber yataktan kalkmıştım. Buluşma saatine neredeyse 2 saat vardı ama ben etkisi altına girdiğim heyecanla, uyumayı bile becerememiştim.

 

Bu ilk buluşmamız değildi, yakın zamanda bundan bir kaç gün önce kendisiyle zaten buluşmuştum ama bu sefer bir şeylerin daha farklı olacağından emindim.

 

Özellikle de kendi açımdan, onunla daha açık bir şekilde sohbet edecektim.

 

Yanımda kıpırdanan ve uyanmaya başlayan Aras'a gülümserken, kendisini dikkatli bir şekilde kucağıma alarak, çoktan gideceğim yere karar vermiş bir şekilde yürümeye de başlamıştım.

 

Abim kesinlikle evde olduğu günde karısıyla rahat rahat uyuma planları yapıyordu, bakalım odaya girdiğimi gördükten sonra da bu planlarına devam edebilir miydi?

 

Odalarının kapısını iki kere tıklatarak, açtım. Tamda tahmin ettiğim gibilerdi...

 

Mutlulukla gülümsedim. Abimin gerçek anlamda bir gün hayatının kadınını bulacağına emindim. Fakat şimdi Evin içinde fazlasıysa mutluydum. Abimin onu üzmeyeceğini biliyordum çünkü.

 

"Sabah sabah ne oluyor?"

 

Uykusu ağır olmayan abim, sesimle uyanmıştı. Fakat aldığım sesi ne kadar uykusu olduğunu belli edecek türdendi.

 

"Aras uyandı... uyutmadı tüm gece beni."

 

Birazcık abartmış olabilirdim inanması için.

 

"Ben ne yapayım Mihrimah?"

 

Eli yüzünü sıvazlarken, uykusuz olduğuma inandırmak için aynı zamanda da esniyordum. Yanına yaklaştım.

 

"Çok uykum var ama abi..."

 

Biraz daha role girersem ben bile uykusuz olduğuma inanırdım.

 

Yattığı yerden doğruldu, dik bakışlarıyla çocuğu uzatmam için ufak bir işarette bulundu.

 

Aras'ı hemen yanına bırakırken, abimi öpmeyi de ihmal etmemiştim.

 

"Abilerin en iyisi... çok teşekkür ederim."

 

Aras'ın fıldır fıldır gözleri hemen abimi bulurken, abim de bakışlarını bana çevirmişti.

 

"Tamam cıvıma hemen, git uyu."

 

Odadan koşar adım çıkışımın ardından, hemen kendi odama girmiştim.

 

Kendimi hemen yatağın üzerine atarken, bir süre sosyal medyada gezinmiş, ardından da yerimden kalkıp lavaboya girerek ihtiyaçlarımı giderip hazırlanmaya başlamıştım.

 

Saçlarımı ve makyajımı sade bir şekilde yaptıktan sonra buz mavisi kotla, kahve bol kesim bir gömlek giyindim.

 

Onunla baş başa yapacağım ilk kahvaltı olacaktı bu ve şık olmam gerekiyordu.

 

Ben gerçekten çok heyecanlıydım.

 

"Annem, çıkıyorum ben."

 

Genelde erken kalkan annemi tamda tahmin ettiğim gibi mutfakta bulmuştum. Gözleri duvardaki saate döndü.

 

"Nereye?"

 

Anladığım kadarıyla kahvaltıya börek yapacaktı, onun içinde hamur yoğuruyordu.

 

"Kızlarla kahvaltıya gideceğiz."

 

Şüpheli bakışları gerilmem için yeterli bir sebepti. Gözünden asla bir hareketim kaçmıyordu çünkü. Şimdi de bir şeylerin yanlış olduğunu anlamıştı muhtemelen ama ağzını açmadı. Sanki eninde sonunda kendimin gelip ona anlatacağımdan emin olduğu içindi.

 

"İyi, dikkat edin kendinize."

 

İki yanağına da birer öpücük bıraktıktan sonra, konaktan da hızlıca çıktım.

 

Umuyordum ki gittiğime değerdi.

 

 

 

~

 

 

 

Evin'den:

 

 

 

 

Yüzüme dokunan yumuşak elleri hissederken, bu hafif dokunuşun sertleşip canımı yakması saniyeler içinde olmuştu.

 

"Ulan."

 

Yavuz'un sesi arka plandan kulaklarıma sızarken, çatılan kaşlarımla yüzümdeki ellerin çekildiğini anladım.

 

"Böyle anlaşmamıştık aslanım, daha dikkatli oluyoruz anladın mı?"

 

Gözlerim yavaş yavaş açılırken aynı zamanda konuşma seslerinden de bir anlam çıkarmaya çalışıyordum.

 

Bir kaç mırıltı duydum. Ardından yeniden Yavuz konuştu.

 

"Bende öyle tahmin etmiştim, aferin."

 

"Yavuz?"

 

İri avucu alnımın üzerine yerleşirken, dudaklarının dokunuşu da saniyeler içinde alnımdaki yerini almıştı.

 

"Güzelim."

 

Göz kapaklarım tamamıyla açılırken, yeşillerim yüzümün yakınında duran yüzünü buldu. Dudaklarım kıvrılırken, bir öpücüğü de çeneme, dudağımın tam alt çizgisine yakın olan tarafa bıraktı.

 

"Günaydın."

 

Dedim, ellerim benden bağımsız bir şekilde ensesine ulaşırken.

 

"Gün şimdi aydı."

 

Sözleri kalbimin teklemesi için yeterliydi.

 

Tamamıyla Yavuz'da olan dikkatim arka planda duyduğum bebek sesiyle dağılırken, kucağında duran Aras'ın da yeni farkına varmıştım.

 

"Aras??"

 

Bizim aksimize oldukça enerjik duruyordu. Yavuz tam aramızda kalan ufak boşluğa düşmeyecek şekilde Aras'ı bırakmış, ardından da oturduğu yerden aşağıya kayarak tam yanıma doğru uzanmıştı.

 

"Sabahın köründe uyanmış, baksana gözlerine."

 

Sözleri beni gülümsetirken, ellerini uzatan Aras'ın yakınıma çekmiştim.

 

"Sana da günaydın..."

 

Anlıyormuş gibi bir kaç mırıltı çıkarmıştı. Ardından da küçük ellerini yanağımın üzerine bırakmıştı.

 

"Gelmedi mi daha Miraç abiler?"

 

Gözleri bizde olan Yavuz kafasını salladı ağırca.

 

"Bilmiyorum, Mihrimah getirdi bir kaç saat önce."

 

"Neden beni uyandırmadın?"

 

Yoğun bakışlarının altında cümle kurmak bir yana dursun, ağzımdan çıkan kelimeler bile dilime dolanacak gibi oluyordu.

 

"Güzel uyuyordun."

 

Beni böylesine afallatan şey kesinlikle cümleden ziyade, bunu Yavuz'un ağzından duymam oluyordu.

 

Ben kendimi onunla yeniden tanımaya başlıyordum ve bu gerçek anlamda harika bir şeydi.

 

Gülümsedim.

 

Bakışları dudaklarıma düştü.

 

Yerimden biraz doğrularak sırtımı yatak başlığına yasladım ve Aras'ı tam dizlerimin üzerine doğru oturttum.

 

İşaret parmağımı önce yanaklarına, sonra çenesine, ardından alnına ve en sonunda da burnuna bastırıp, kendimce çocuk şarkıları mırıldanarak, kahkaha atmasına sebep oluyordum.

 

"Aras yok..."

 

Küçük ellerini kendi ellerimle tutup gözlerini kapatmasını sağlarken, o artık gülerken salyalarını da akıtmaya başlamıştı.

 

"Amcası, Aras nerede?"

 

Yavuz bu halimize yarım ağız sırıtırken, ellerini bıraktığım Aras hemen gözlerinden çekerek burada olduğunu belli ediyormuş gibi tiz bir çığlık atmıştı.

 

Kollarımın arasına alarak sıkı sıkı öpmüştüm yanaklarını. Her yerinden gıdıklanan bir bebekti, özellikle de boynunun altı... ağız dolusu kahkaha atmasına sebep oluyordu.

 

Kollarını yanımızda uzanan Yavuz'a uzatırken, saniyeler içinde benden ayrılarak amcasının kollarının arasına girmişti.

 

Yavuz, onun bebeksi kokusunu soluyup uzun bir öpücüğü tenine bıraktıktan sonra odanın içinde şimdide ikisinin gülüş sesleri yankılanmaya başlamıştı.

 

Kenarda durup ikisini izlerken, bana bu manzaranın hissettirdiği duygular çok başkaydı.

 

Yavuz, hayallerine bile sığamayacak kadar güzel bir baba olacak.

 

Biliyordum.

 

Ve bunu bilerek bir şeylerin kararını vermek beni daha büyük çıkmaza sürüklüyordu.

 

 

 

~

 

 

 

Mihrimah'tan:

 

 

 

 

Gelmiş olduğum mekanı kısaca inceledikten sonra vakit kaybetmeden içeriye girmiştim. Evden erken çıkmama rağmen, gelirken fazla acele etmemiştim. Özellikle de kendisini beklediğimi düşünmemesi için, birazcık daha fazla oyalanmış olabilirdim.

 

Diğer büyük mekanlara nazaran daha ev havası veren, küçük bir kafede buluşmayı teklif etmesi açıkçası hoşuma gitmişti. Bu tarz yerlerin atmosferini sevdiğimi bildiği içindi belki de.

 

En köşede, camın önündeki masada arkası dönük bir şekilde oturuyordu.

 

Adımlarım hızlıca kendisine yaklaşırken, adım seslerimden anlayarak bakışları beni buldu.

 

"Hoş geldin."

 

Gülümseyerek, uzattığı elini tuttum ve selamlaştıktan sonra karşısındaki sandalyeye oturdum.

 

"Hoş buldum. Fazla bekletmedim umarım?"

 

25 dakika geç kaldın Mihrimah!

 

Kesinlikle iç sesim işe karışmamalıydı.

 

"Hayır, bekletmedin."

 

Benim geldiğimi görmüş gibi garson yanımıza gelirken elinde duran menüleri de bize uzatmıştı.

 

"Alalım mı artık siparişleri abi?"

 

Bekletmiştim sanırım. Gülme hissimi bastırmaya çalışarak menüyü elime alarak içine bakmaya başladım.

 

Kısa sürede ikimizde siparişimizi verirken, garsonun gitmesiyle birlikte gözlerimi Mirza'ya çevirmiştim.

 

Üzerinde diğer günlere nazaran daha spor bir kıyafet vardı. Siyah tişörtünü siyah deri ceketiyle kombinlemişti.

 

"Eee nasılsın Mirza abi?"

 

İmalı gülüşümle beraber kollarını masanın üzerine yaslayarak, hafifçe öne eğilmişti. Ela gözlerine oturan parıltıları anlamayı istemiştim, fakat duygularını gayet iyi saklıyordu.

 

Bende ellerimi önümde birleştirip, onun gibi öne eğilince aramızdaki mesafede azalmıştı. Tanıdık birisi umuyordum ki şu anda ortaya çıkmazdı.

 

"İyi olacağım Mihri, sen nasılsın?"

 

Tek kaşım meydan okurcasına havaya kalkarken, az önce bana laf sokan iç sesim şimdi hiç güzel şeyler söylemiyordu.

 

"Bilmem, nasılım sence?"

 

Kafasını hafifçe aşağıya eğerken kıvrılan dudaklarını farkettim. Bir de utanıyor muydu...

 

Kalbim içine büyük bir kelebek ordusu girmiş gibi hızlı hızlı atarken, gözleri yeniden yüzümü bulmuştu.

 

"Güzelsin."

 

Bayılalım mı?

 

Hayır!!

 

Bir dakika, güzelsin mi demişti?

 

Kocaman olan gözlerim yüzüne emin olmak istercesine ciddiyetle bakarken, tek kelimesiyle tav oluşuma sinirleniyordum.

 

Dikkatimi toparlamamı sağlayan şey, masamıza siparişlerle beraber gelen garson olmuştu. Kendimi geriye çekerken, ellerimi de yandığını hissettiğim yanaklarıma bastırıyordum.

 

Gelen kahvaltılıklar ile ikimizde yemeye başlarken, öncekine nazaran birazcık daha samimi bir şekilde sohbet ettiğimizin farkındaydım.

 

Neredeyse 1 saatin ardından yan yana yürüyerek mekandan ayrılmıştık.

 

Sık sık yüzünü bulan gözlerimle yürümek zorlaşıyordu. Yerdeki taşa takılan ayakkabımla beraber sendelemiş olmam da bunun büyük bir göstergesiydi. Yanımda duran bedeni ani bir refleksle beni tutarken, bir eli belimi, diğer eli de kolumu bulmuştu.

 

Gözlerim bana eğdiği başıyla şimdi gözlerine daha yakından bakıyordu.

 

"Bir anda takıldım..."

 

Saçmalamaya başladığım anlardan bir tanesine giriyorduk sanırım. Muhtemelen yapmam gereken şey geriye çekilip, konuşmayı kesmek olacaktı.

 

"Göremedim..."

 

Susturmalıydı birisi beni en acilinden.

 

"Bastığım yeri farketmedim, bir an. Aslında normalde dikkatli yürürüm ama baz..."

 

Belimde duran eliyle beni kendine çekti.

 

Aramızdaki ufacık mesafeyi tamamen ortadan kaldırmak istercesine, iyice kendisine yaklaşmamı sağladı.

 

Sözlerim havada kalırken, kolumda duran elini de yüzüme uzatmıştı.

 

Parmak uçları ağır ağır tenime dokunurken, verdiği soluklar, aldığım soluklara karışacak kadar yakınımdaydı.

 

"Tuttum, düşmedin."

 

Hareket eden dudaklarına düşen gözlerimle, bir süre sessiz kaldı. Ardından da, sonunun nereye çıkacağını bilerek o cümleyi kurdu.

 

"Tutarım, düşmezsin."

 

 

 

~

 

 

 

Evin'den:

 

 

 

 

Gözlerim tereddütle karşımda oturan Nalin ablaya kayarken, büyük bir sorun olduğunun farkındaydım.

 

Hafta sonu olmasına rağmen yarım saat önce gelmiştik buraya. Dün Yavuz'un sonra söyleyeceğim dediği herne ise, onun için şimdi buradaydık ve sanki özellikle kimsenin olmadığı, bu parkı tercih etmişlerdi.

 

"Konuşmayacak mısınız?"

 

Biraz uzağımızda duran Yavuz, kim olduğunu bilmediğim kendisi gibi takım elbiseli olan iki adamla ellerinde tuttuğu dosyalar hakkında konuşuyordu. Sesim ona ulaştı, sorumu duydu.

 

Karşımda oturan Nalin ablada duymuştu fakat ikiside konuşmadı.

 

Bir süre daha bekledim. Çünkü buraya zaten konumuz herne ise onun hakkında konuşmaya geldiğimizi biliyordum.

 

"Normal şartlarda bunu sana söylemek istemezdim ama öğrenmeye hakkının olduğunu düşünüyorum."

 

Yanımdaki boşluğa oturmak yerine tam karşımda duracak şekilde ayakta kalmayı tercih etti Yavuz. Kafamı salladım devam etmesi için. Nalin ablanın bu konunun neresinde olduğu da merak ettiğim bir diğer detaydı.

 

"Bana ailenin ölümü hakkında bir şeyler söylediğin gece..."

 

O anı hatırladım. Benim söylediğim her bir kelimeyi dikkatle dinleyip soru sormuştu.

 

"E... evet."

 

Huzursuz görünüyordu. Sıkıntılı bir soluk aldı.

 

"Sonraki günü bu olayı araştırmaya başladım. En başından beri anlattığın şeylerde de bir kopukluk var gibiydi. Avukatlar arşive ulaştı ve kapanan davayı araştırmak üzere yeniden açtılar."

 

Kanım donmuştu sanki. Tüm bedenim acıyla kıvranmaya başladı. Duymayı beklediğim şeyler, kesinlikle bu değildi.

 

"Tamda tahmin ettiğim gibi. Sıradan bir kaza değilmiş."

 

Kafamı sağa sola sallarken, ellerim kulaklarıma kapanmıştı. Zorlukla yutkundum.

 

"Hayır... istemiyorum. Duymak istemiyorum hiç birini..."

 

Sık soluklarım yüzünden hızlı hızlı inip kalkıyordu göğsüm, bedenim ise acıyla titriyordu.

 

Ne zaman aktığını bilmediğim göz yaşlarım yüzünden görüş açımda tamamen bulanıklaşırken, yanıma oturarak hemen beni kollarının arasına almıştı. Ellerimi indirip, kafamı göğsüne yasladı.

 

"Şişşt... sakin olmasın güzelim."

 

Dudaklarım titriyordu.

 

"Kim... kim yapmış?"

 

Saçlarımın üzerinde dokunuşlarını hissetmeye başladım. Ardından da, sesi yeniden aramıza sızdı ve gerçekleri bir bir benimle paylaştı.

 

"Kaza yapmanıza sebebiyet veren aracı dayın Hejar kullanıyormuş. Altında da Dijwar Ceylan'ın, dedenin parmağı var."

 

Anneannemin cenazesinde gördüğüm yüzleri, zihnime düşmüştü ağırca, kendilerini hatırlatmak istercesine. Yabancılardı bana ve şimdide ailemin katili olduklarını öğreniyordum.

 

Kelimeler boğazımda düğümlenip kalmış, nefesim kesilmişti. Ne düşünmem gerektiğini dahi bilemiyordum. Sadece gözlerimden akan yaşlarla, geçmişi düşünüyordum.

 

"Yıllar önce bu dava açılmadan kapatılmış olsa da, şimdi buna izin vermeyeceğim..."

 

Göğsüne yasladığı kafamı çenemden tutarak kaldırdı, ve kendisine bakmamı sağladı.

 

"Senin için, anne ve baban için onların peşini bırakmayacağım Evin."

 

Kollarım boynuna ulaşırken, şükrediyordum.

 

Her sözü bana kendimi güvende hissetmemi sağlıyordu.

 

Öncelerde tek başıma akıttığım yaşlarıma, omuz açmıştı. Ne zaman dibe batacak gibi olsam, buna izin vermeden elimi tutuyordu.

 

Öğrendiğim şey canımı yakmıştı ama şimdi birisinin yanımda olduğunu hissetmek, acımı azıcıkta olsa hafifletmeye yetiyordu.

 

"İyi ki varsın Yavuz, iyi ki..."

 

İç çekişlerimin arasında fısıltılı sesimle konuşmuştum. Emindim ki duymuştu. Dudaklarını saçlarıma bastırdığını hissettim. Dakikalar birbirini kovalarken, sabırla beni sakinleştirmeye çalıştı.

 

Verdiği her bir söz, söylediği her bir cümle, benim için yeni bir başlangıçtı.

 

Acıya alışmaktan ziyade, ben artık birisinin varlığını hissediyordum.

 

Kendi sesimi yeniden duyuyordum.

 

 

 

~

 

 

 

 

Öğrendiğim şeylerin üzerinden 1 hafta geçmişti. Ve bu geçen zamanda isteğim artık, adaletin tamamıyla yerini bulmasıydı benim için.

 

Ve Yavuz tamda sözünü verdiği gibi, en iyi avukatlarla çalışmaya devam ediyordu.

 

Şimdi ise Berivan'ın bebek alışverişi için bir şeyler almak istediğini söylemesi üzerine onunla beraber çıkmış olduğum alışverişin tadını çıkarıyordum.

 

Geldiğimiz alışveriş merkezinin içinde bir çok mağazayı gezerken, aynı zamanda gitmiş olduğu doktor kontrolü hakkında da bilgi veriyordu.

 

"Midem çok bulandı bu sabah."

 

Suratını buruştururken, eli de otomatikman karnına gitmişti. Dudaklarım elimde olmadan bu haline karşılık kıvrıldı.

 

"Ne zamana kadar devam edecek bulantıların?"

 

Önünde durduğumuz mağazaya girmemizi işaret ederken, soruma da cevap vermişti.

 

"Aras'ta ilk 3 ay falan sürmüştü. Bakalım bunda nasıl olacak."

 

Girdiğimiz bir diğer bebek mağazası beni farklı bir evrene ışınlamıştı sanki. Etrafımı sarmalayan küçük kıyafet raflarının arasında gezinirken, dikkatim tamamıyla buraya yoğunlaşmıştı.

 

Parmak uçlarım ağırca askıda asılı olan küçük pembe bir zıbına uzanırken, gözlerimin de dolduğunu hissediyordum. Bu aralar daha çok sulu göz olmuştum sanırım.

 

Anne olmayı çok isterdim...

 

Yavuz ile bir bebeğimizin olmasını, gerçekten de çok isterdim. Korkuma rağmen.

 

"Sizin için paketlememizi ister misiniz?"

 

Elimdeki zıbına bir bakış daha attıktan sonra, sebebini bilmeden satıcı kadına dönerek kafamı sallamıştım. Zihnimin tozlu raflarının arasında sıkışıp kalmıştım resmen.

 

"Evet, istiyorum."

 

Kalbim bir kuş misali pır pır atarken, kasaya gidene kadar kadının elindeki zıbına bakmıştım.

 

Ödemeyi yaparken, yanıma Berivan'da gelmişti. Elinde duran kıyafetleri koyarak bana döndü.

 

"Sen ne aldın?"

 

Kasadaki kadın paketi bana uzatırken, yüzüme yayılan hafif tebessümle omuzlarımı sallamıştım.

 

"Öyle gözüme hoş gelen bir şey gördüm, onu aldım."

 

İmalı bir gülüşle bana karşılık verirken, üstelememişti. Gözlerim elimde tuttuğum poşetteyken, onun da işini halletmesini bekliyordum.

 

Dakikalar sonra buradaki işimizin de bitmesiyle, giriş katta bulunan bir kafeye girmiştik. Gitmeden önce canının tatlı yemek istediğini söyleyen Berivan'la birlikte hemen boş olan masalardan birisine oturmuştuk.

 

"Ne alırdınız?"

 

Menüdeki gözlerimi kaldırarak hemen istediğim şeyi söylemiştim.

 

"Bir meyve suyu, bir de meyveli pasta."

 

Not defterine yazmıştı hemen.

 

"Bende aynısından alayım."

 

Menüleri de garsona verirken, tedbir almak için eklemeyi de ihmal etmemiştim.

 

"Pastada kiraz yok değil mi?"

 

Gözleri beni buldu.

 

"Hayır, yok."

 

Çalışanın tamamen yanımızdan ayrılmasıyla birlikte, bende yorgun bir şekilde gözlerimi etrafta gezdirmeye başlamıştım.

 

"Miraç'ı arayayım, ne yapıyormuş bakayım bir."

 

Telefonunu çantasından çıkartan Berivan'la beraber bende çantamda duran telefonumu elime almıştım. Dakikalar önce Yavuz mesaj atmıştı.

 

Benim küçük karım ne yapıyor?

 

Mesajı attığı vakitte tam olarak bebek zıbını alıyordum. Heyecanın sarmaladığını hissettiğim bedenimle beraber parmaklarımı ekranın üzerinde gezdirmeye başladım.

 

Az önce mağazadaydık, şimdi bir kafeye girdik oturuyoruz. Sen neler yapıyorsun?

 

Artık onunla konuşurken çok daha rahattım. Biliyordum ki onun da isteği tam olarak buydu.

 

Siparişlerimiz masaya geldi ve o sırada Yavuz'un mesajı da ekrana düştü.

 

Seni düşünüyorum :)

 

Dudaklarım elimde olmadan kıvrıldı.

 

Çatalı elime alıp pastadan bir parça kopartarak, ağzıma götürdüm. Aldığım tatla beraber gözlerim keyifle kapanırken, mesajına da ne yazmam gerektiğini düşünüyordum.

 

Benden daha önemli işlerin var anlaşılan, mesajlarıma cevap alamıyorum.

 

Küçük bir çocuk gibi, bazenleri neye alınacağı hiç belli olmuyordu. Ve bu halleri gerçek anlamda çok keyifliydi.

 

Hayır, siparişlerimiz geldi. Buradayım.

 

O zaman şimdi güzelce karnını doyur, bir saat sonra seni alacağım.

 

Kafamı o görebilecekmiş gibi salladım.

 

Görüşürüz o zaman. Kolay gelsin sana.

 

Telefonumu kapatıp kenara koyarak meyve suyundan da bir yudum almıştım.

 

"Kan şekerim düşmüş resmen."

 

Berivan'ın enerjisi şu anda gerçekten düşüktü. Sabahtan beri geziyor olmak, onu söylediği gibi yormuştu.

 

Pastadan bir parça daha aldım.

 

"Çok mağaza gezdik, benim bile bacaklarım sızlıyor."

 

Sözlerimle kafasını salladı mahçup bir şekilde.

 

"Kaptırdım kendimi farkında olmadan, çok sağ ol Evin. Böyle şeylerde yardım almak çok iyi geliyor insana."

 

Eli yanında duran poşetlerin içine uzanırken, içinden paketli pembe renk olan bir emzik çıkartmıştı.

 

"Kuru kuruya teşekkür etmekte olmaz diyerekten bunu almak istedim."

 

Elime bıraktığı pakete, dikkatle bakarken, gözlerim yüzünü bulmuştu.

 

Heyacanımın dışarıya yansıdığından emindim.

 

"Zıbına uyacağından eminim."

 

Bakışlarım yeniden pakete düştü.

 

Yavuz gibi kahve gözleri olan küçük bir bebek hayal etmiştim elimde olmadan. Tombul yanakları, küçük dudaklarının arasındaki emziği her çekişinde belki de şişecek, kendisini öpmemiz için bizi heveslendirecekti.

 

"Bir şeyler değişti değil mi?"

 

Duyduğum soruyla beraber düşüncelerim bir ışık hızıyla dağılmıştı. Düşündüm.

 

"Aslında ben anne olmaktan değil, arkamda bir can bırakmaktan korkuyorum..."

 

Yanımdaki poşetin içinden aldığım zıbını çıkartarak masanın üzerine koydum. Çok güzeldi.

 

"Yavuz... çok güzel bir baba olur Berivan. Ben onun bu hayalini ondan almaktan korkuyorum. Çok garip bir ikilemin arasında sıkışıp kalmış gibiyim sanki. Doğru tam olarak hangisi... bilemiyorum."

 

Elimi tuttu, destek olduğunu bana hatırlatarak.

 

Sonrasında da, bana rahatlamam gerektiğine dair bir sürü şey söyledi.

 

Her bir cümlesi düşüncelerimi bir yerden yakalarken, önümüzdeki pastaları da yemeye devam ediyorduk.

 

Garsonun getirdiği hesabı ödedikten sonra üzerime biraz daha çöktüğünü hissettiğim yorgunlukla ellerimi gözlerime bastırmıştım.

 

"İyi misin Evin?"

 

Berivan'ı telaşlandırmak istemediğim için kafamı sallamaya çalışmıştım.

 

Fakat yavaş yavaş hızının arttığını hissettiğim göğsümle nefesimde daralmaya başlamıştı.

 

Tüm bedenimi garip bir titreme etkisi altına almıştı sanki.

 

"Evin?!"

 

Sesler git gide daha silik bir hale bürünürken, soluklarım tamamıyla tıkanmaya başlamıştı.

 

Masanın üzerindeki ellerimi bir umut destek almak için zemine bastırmaya çalıştığımda, masanın üzerinde duran şeylerle beraber, kaybettiğim dengemle, bedenimde sert zeminle buluşmuştu.

 

Gözlerim tamamıyla kapanırken gördüğüm şey ise başıma toplanan insan topluluğu olmuştu.

 

 

 

 

 

 

⚫️ ⚫️ ⚫️

 

 

 

 

• Yıldızı parlatmayı unutanlar en alt köşeye tıklarlarsa çok mutlu olurum ✨

 

• Bölüm sonu düşüncelerinizi bekliyorumm 💖

 

• Yavuz'ların bebeği olmadan, Miraç'lar ikinciyi yaptı dediğinizi duyar gibiyim içsiöaspama olur böyle şeyler.

 

• Hepinizi seviyorum, yeni bölüme kadar kendinize çok iyi bakın ve hoşçakalın 👋🏼

 

• SOSYAL MEDYA HESAPLARINDAN TAKİP ETMEYİ VE AKLINIZA TAKILAN ŞEYLERİ DE SORMAYI UNUTMAYINIZ.

 

İnstagram:

• Simaarawattpad (duyuru hesabı)

 

 

13/10/2022

simaara

Bölüm : 02.12.2024 20:59 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...