Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3.BÖLÜM “M U K A D D E R A T”

@simaara

Merhabalar 🫶🏼

Benim güzel okurlarım... yeni bölüme hepiniz hoş geldiniz 🤍

Uzatmadan sizleri bölümle baş başa bırakıp, keyifli okumalar diliyorum. Satır aralarında buluşalım lütfen, sizleri orada bekliyorum 🕯

• • •

Bölüm Şarkısı: Duman / Gözleri Kanlı

 

"İçiniz kor gibi yanarken susmak acıların en beteridir."

Garcia Lorca

 

⚫️

İnsanlar için zaman ne ifade ediyordu bilmiyordum ama benim için zaman; ölüm ile yaşam arasındaki çizgide sıkışıp kalmak demekti, her şeye rağmen küçücük bir umut demekti.

Peki şu anda, o küçük umuttan ne haberdi?

Böyle bir ortamda umutlanmamı sağlayacak bir şeyler var mıydı?

Salonu saran sessizlik tüylerimi ürpertirken, amcam daha fazla sessiz kalmamak için dudaklarını aralamıştı.

"Verdim gitti."

Gözlerim dolmaya başlarken, yanımdaki Nurbanu'nun homurtularını anlayamıyordum.

"Evin, gel kızım içeriye."

Yengemin sesi ilk defa böylesine samimi çıkarken, diğerlerinin onun gerçek yüzünü görmesini istemiştim. Görsünler ki, ona saygı duymasınlar istemiştim. Titreyen bacaklarım ile ayakkabının üzerinde zar zor dururken, herkesin ayaklanması ile büyüklerin ellerini öpmeye başladım. Mümtaz Ağa sadece kafasını sallayıp, zoraki bir şekilde gülümserken, Zümrüt Hanım elimin değdiği elini öpmemle birlikte çekmişti.

Beni istemediklerini anlamıştım ama benim de onları istemediğimi anlamıyorlar mıydı? Ben sanki hayatımdaki tüm kararları kendim mi veriyordum? Neden kimse bir kere de benim ne düşündüğümü sormuyordu?

Yengem ve amcamın da elini öptükten sonra, gözlerim öfkeyle bana bakan Alim abiyi bulmuştu. Bu gecenin sonunda canımın yanacağını şimdiden hissediyordum. Yanımda duran iri yarı adam ile Mümtaz Ağa cebinden siyah küçük bir kutu çıkartmış, içerisinde bulunan iki alyansı eline almıştı.

Odanın içindeki öfke elle tutulacak cinstendi, adını dahi bilmediğim diğer adamda öylesine sert bakıyordu ki, bir an gerçekten üzerimize atlayacağını düşünmüştüm. Üzerimdeki elbiseye sürttüğüm ellerimin titremesini durduramazken, Yavuz babasının uzattığı yüzükleri kendi eline almıştı. Bedenime bastırdığım elimi bileğimden tutup bedenimden ayırırken, elini avuç içime kaydırarak yüzüğü parmağıma takmıştı.

Burnumun dibindeki bedeni, korkuyu içime salarken soğuk ellerimi yakıyordu ateş gibi teni.

Diğer yüzüğü elime koyması ile titreyen ellerim ile parmağına takmaya çalıştım.

"Hayırlı olsun, Rabbim bir yastıkta kocatsın."

Mümtaz Ağanın sesiyle içim ürperirken, yanımdaki adamın sıcak dudakları alnıma dokunmuştu. Sıklaşan nefesim daha da canımı yakarken, gözlerimdeki yaşları artık saklayamıyordum. İstemediğim bir adamla evleniyordum, istenmediğim bir aileye gelin gidiyordum. Kendimi birkaç adım uzağa çekerken, bir şey demelerine fırsat vermeden odadan çıktım.

Benim her genç kız gibi evliliğe dair hayallerim olmamıştı, düşünmemiştim ki hiç.

"Bu adam niye böyle bir anda ortalığı karıştırdı? Tanışıyor musunuz siz yoksa önceden kız?"

Nurbanu'nun sesi kulaklarımda çınlamaya devam ederken, sadece susuyordum. Gözlerimden yaşlar bir bir dökülürken, hepsine bağırıp istemiyorum demek istiyordum, ama yapamazdım.

~

"Yarın hep birlikte alışverişe gideceğiz haberin olsun."

Yengemin sözlerine bir tepki vermezken, bacaklarıma sardığım kollarıma başımı yaslamıştım.

"Bana baksana sen! Ne bu tavırlar?"

Yanıma gelip kolumu tutması ile tutmakta zorlandığım yaşlarımı serbest bırakmıştım. Yengem bu halimden zevk alıyor gibiydi, o yüzden durmadı. Konuştu ve bir kez daha canımı yaktı.

"Sen bu adamı hangi ara ayarttın, söyle bakayım. Bende seni beceriksiz bir şey sanırdım."

Sözleri hançer misali göğsüme saplanırken, beni gözünde koyduğu yer nefesimi kesmişti.

"Yenge, sen ne diyorsun öyle?"

Ağladığım için titreyen sesim odanın duvarlarına çarparken, alaylı gözleriyle beni süzmüştü.

"Kız evi naz evi tabii, ağlamakta haklısın. Hem ağa karısı olacaksın."

Ellerimi kulaklarıma bastırırken, ilk defa susmak istememiştim. İçimdeki yangın öylesine büyüktü ki susturamıyordum.

"Yeter! Yeter yenge, yeter! Bıkmadınız mı beni irdelemekten, ne yaptım ben size söylesene. Tanımıyorum o adamı, kim olduğunu da bilmiyorum. Bu güne kadar başınızı yere eğdirdim mi ben sizin, nasıl söz bunlar! Canım yanıyor yeter!"

Sözlerimle bakışları sertleşmişti.

"Sen bana mı bağırıyorsun?"

Yüksek sesi etrafta yankılanırken, odamın kapısı bu seferde Alim abi tarafından açılmıştı. Gözlerim korkuyla onu bulurken yengem, üzerime bir adım atmıştı.

"Keserim o dilini senin Evin! Saygısız!"

"Ne oluyor burada?"

Alim abinin sesiyle yengem dediğim şeyleri abartarak söylemiş, üstüne kendisine hakaret ettiğimi ima etmişti.

"Çık ana sen!"

Kükrercesine bağıran adam ile gözlerimdeki yaşlar hızlanmış, kalbim yerinden çıkacakmış gibi hızlı atmaya başlamıştı. Alev alev yanan gözleri ile üzerime büyük bir adım atmıştı.

"Hayırdır Evin Hanım, bu özgüvenin kaynağı az önceki şerefsiz mi?"

"Ben bir şey yapmadım."

Alaylı gülüşü yüzüne yayılırken sol yanağıma patlayan tokatı ile bedenim yatağın üzerine yığılmıştı. Ağlamam haykırışlara dönerken, kolumdan sertçe tutarak kaldırıp bir tokat daha atmıştı.

"Anama saygı duyacaksın lan!"

"Ben bir şey demedim, yemin ederim ki kötü bir şey söylemedim."

Titreyen sesimle gözleri bu seferde parmaklarıma kaymıştı, sertçe tuttuğu bileğim ile yüzüğe bakıyordu. Tiksinir gibi elimi bıraktıktan sonra, aynı annesi gibi ahlakıma yönelik iğrenç sözler söylemeye başlamıştı.

"Bana yok, ama o Yavuz Ağa'ya var öyle mi Evin Hanım? Neyi cezbetti seni, söyle hadi."

Acıyla haykırdım, yanıyordum.

"Yeter, benim ahlakıma dil uzatmayı kesin. Bir şey yapmadım ben, yapmadım!"

Bedenim yeniden yatağa savrulurken, bu sefer dudağımın kenarından bir sıvının akıp gittiğini hissetmiştim.

Kanayan tenim değil ruhumdu...

Odanın kapısı sertçe örtülürken, gözlerim canımın yanmasıyla kapanmıştı.

"Anne, neden beni de almadınız yanınıza? Neden..."

~

Yüzümdeki solukluk bir türlü geçmezken, dudağımın kenarı çoktan kuruyan kan ile kabuk bağlamıştı. Parmaklarım ağır ağır üzerinde gezindi, acıyordu.

"Gelirler birazdan, acele et."

Yengem kapıyı vurup giderken, saçlarımı sıkıca yukarıdan bağlamıştım. Üzerimde, çok açık olmayan lacivert bir elbise vardı.

Dün akşam ben odama kaçınca Yavuz Ağa kesin bir dille bugün alışverişe gidileceğini söylediği için, zorla hazırlanmak zorunda kalmıştım. Dışarıda yankılanan korna sesi ile yerimden kalkarken, yengem çoktan kapıdan çıkmıştı.

"Hoş geldiniz Zümrüt Hanım."

Yengem onlarla konuşmaya çalışırken ağırca yürümeye başladım. Gözlerim Zümrüt Hanımı bulduğunda, hafifçe selam verdim.

Onun dışında yaşı benimle aynı görünen bir kız daha vardı. Yanıma gelerek elini uzatmıştı.

"Ben Mihrimah, Yavuz Ağa'nın kardeşi."

Uzattığı elini tutarak gülümsemeye çalıştım, o da yüzüme gülümseyerek bakıyordu, birçok kişinin aksine.

"Evin bende, memnun oldum."

Arkalarında duran iki arabayı işaret ederek, annesine dönmüştü.

"Abimi daha fazla bekletmeyelim."

Yengem ile Zümrüt Hanım aracın arkasına binerken, Mihrimah öne binmek için kapıyı açmıştı. Bende arka tarafa binmek için bir adım atmışken hemen beni durdurup, gülümseyerek bu aracın önünde duran siyah jeepi işaret etmişti.

"Biz bununla gideceğiz, abim önde seni bekliyor."

Ciddi olup olmadığını anlamak için birkaç saniye yüzüne bakmıştım, ama o oldukça ciddi görünüyordu.

Tanıdık araca yaklaşırken, titreyen ellerim ile kapısını açıp binmiştim. İçerideki yoğun koku ciğerlerimi doldururken, o sert tavrından ödün vermeyerek yerinde oturuyordu.

Konuşmadım, ne konuşmam gerektiğini bilmiyordum.

Arkamızda duran araç yola çıkarken, arabayı çalıştırarak Yavuz'da yola çıkmıştı. Sadece nefes alışverişlerimizin sesi bozuyordu bu sessizliği.

"Sana da merhaba Evin."

Sözleri ile yolda olan bakışlarım bir anda onu bulurken, yanlış duyup duymadığımı düşünüyordum. Ne saçmalıyordu, her şey normaldi de benim konuşmuyor olmam mı garipti. Yoldaki kahvelerini bir anda üzerime çevirerek ürkütücü havasıyla kısaca yüzüme bakmıştı. Sözlerine bir karşılık vermememle, o da susmuş dikkatini yeniden yola çevirmişti.

O da suçluydu, bu duruma düşme sebebim ilk önce ailesi sonrasında da oydu.

~

Araba Mardin'in pahalı çarşılarının birisinde dururken, kendimi hemen arabadan atmayı düşünüyordum.

Yeteri kadar aynı ortamda kalmıştık, fazlasına lüzum yoktu.

Arabadan inmek için kulpa uzanmışken, duyduğum kilit sesi ile gözlerim hızlıca Yavuz'u bulmuştu. Neden kilitlemişti ki?

"Kapıyı açar mısın?"

Endişemi saklamaya çalışarak tuttuğum kulpu çektim, açılmamıştı.

"Sana kapıyı açmanı söyledim."

Oturduğu koltuğun gıcırdaması ile yönünü bu tarafa çevirdiğini anlarken, kalbim korkuyla titremeye başlamıştı.

"Bana bak Evin."

Erkeksi sesi kulaklarımı doldururken, ona dönmemiştim. Aramızda mesafe yoktu, çok yakındı. Sıcak parmakları çenemi yavaşça tutarken, beni kendisine bakmam için çevirmişti. Göz bebeklerim dolmak için tek bir kelimesini bekliyordu.

Kahve hareleri bir süre gözlerime bakmış ardından yüzümde turlamıştı, dudağıma indiği an ise gözlerinin üzerindeki her daim çatık olan kaşları mümkünmüş gibi biraz daha çatılmıştı.

"Hangisi yaptı bunu?!"

Sert sesi ile ellerinin altındaki bedenim irkilirken, gözlerimi kaçırmıştım. Söylesem bile bana inanacak mıydı sanki?

"Evin kaçırma gözlerini, sana bunu kimin yaptığını sordum, söyle bana!"

Kafamı elinden çekmek istemiştim, ama çenemdeki eli geriye kaçmamam için enseme kayarak kavramıştı. Kafamı salladım sağa sola doğru.

"Kimse yapmadı."

Alnının ortasındaki ince damar sert soluğu ile titrerken, yeniden aralamıştı dudaklarını.

"Bu iki oldu, üçüncüyü görürsem zorla konuştururum ona göre."

Hala kendisine yakın tuttuğu bedenimi geriye çekmiştim zorlukla.

"Çek elini."

Boşta kalan eli saçımı tutturduğum tokayı bulurken, saçlarımdan yavaşça çekmiş, dalgaların omzuma dökülmesini sağlamıştı. Elinin içine aldığı tokayı bana vermezken, arabanın anahtarını çıkartarak kapısını açmış inmeden de bana ufak bir komut vermeyi ihmal etmemişti.

"Hadi."

Yaptıkları ve söyledikleri beni kısa süreli bir şokun içine atarken, hızlıca açtığım kapıdan kendimi dışarıya atmıştım. Biraz ilerimizde Zümrüt Hanımlar bizi bekliyordu.

Adımlarım oraya doğru ilerlerken, arkamdan Yavuz'da geliyordu.

"Nereden başlıyoruz?"

Mihrimah'ın sorusuyla, önümüzde duran iki kadın yürümeye başlamıştı. O mağaza senin bu mağaza benim misali, bir çok yere girip alınması gereken ne varsa hepsini almıştılar. Zümrüt Hanım'ın bakışları beni her an biraz daha gererken, içimdeki korku kendisini hala koruyordu.

"Anne bırakın da diğer kısmı biz halledelim."

Zümrüt Hanım kızına ufak bir onay verirken büyük mağazanın, pijama ve iç çamaşırı satılan kısmına geçmiştik Mihrimah ile, geldiğimiz andan beri sürekli iyi olup olmadığımı soruyor, sözlerime inanmadığını suratındaki ifadesi ile belli ediyordu.

"Yenge, rahat rahat seç sen. O ikili ile alınacak şey değil bunlar."

Onun sözleri ile gözlerim arkamıza dönerken mağazanın içerisindeki heybetli beden görüş açıma girmişti. İnatla dibimizden ayrılmıyordu. Mihrimah'ı onaylayarak satıcı kadının gösterdiği modellere bakmaya başladım, hepsi aşırı derecede gözüme açık gelirken kafamı sallayarak beğenmediğimi belirtmiştim.

"Bunlar çok fazla, daha düzgün ve usturuplu modellerinize bakabilir miyim?"

Mihrimah bozulan satıcı kadına gülerken, kendisi de bir kaç model seçerek önüme bırakmıştı.

"Haklısın hepsi çok açık ama bir kaç tane olmalı sanki arada, ne dersin?"

Sözleriyle kaşlarım usulca çatılırken, sertçe karşı çıkmıştım.

"Hayır istemiyorum."

Gözlerim tezgahın üzerinde iken duyduğum adım sesleriyle yaklaşan kişinin Yavuz olduğunu anlamıştım. Öylesine sertti ki, her bir adımıyla beton zemini dövüyor hissi uyandırıyordu insanda.

Kahve gözleri kardeşine dönerken, önümüzdeki şeyleri işaret etmişti.

"Sen hepsini kasaya yolla, biz yan taraftayız."

Bileğimi kavrayan eli beni peşinden götürürken, hepsinden kastının gerçekten hepsi olduğunu anlamıştım.

"Ne hepsi ya? İstemiyorum ben onları, kolumu da bırak!"

İnsanların garip bakışları yanımdaki adamın ağa olmasından dolayı bize dönmeden yere eğilirken, çoktan mağazadan çıkmış, yan tarafımızdaki büyük kuyumcuya girmiştik. Sözlerime karşılık bir şey söylememişti bile.

"Hoş geldiniz, ağam."

Kasanın arkasındaki adama ufak bir baş selamı veren Yavuz, direkt yüzüklerin olduğu kısma ilerlemişti.

"Ne içersiniz?"

Kahve hareleri yüzükleri incelerken, istemediğini belli edercesine elini havaya kaldırmıştı. Arkasında duran beni, havaya kalkan tek kaşı ile yanına gitmem konusunda uyarırken, istemeyerek oraya doğru yürümüştüm.

"Seç."

Sürekli emir veren ses tonu sinirimi bozarken, elimdeki yüzüğü gösterdim ona. Alyansımız zaten vardı.

"Var zaten neden alıyoruz ki?"

Elimi tutarak önce benim parmağımdaki yüzüğü, ardından kendi parmağındaki yüzüğü çıkartmış, ceketinin cebine atmıştı.

"O şerefsizin seçtiği yüzüğü takmam da, taktırmam da."

Şerefsiz dediği annesinin yeğeni oluyordu sanırım, aynı zamanda onunda kuzeni. İşin komik kısmı ise bizim eve istemeye gelme sebepleri o adamdı.

"Ona istemeye gidilen kızı kendine istedin Yavuz Ağa, farkında mısın?"

Fısıltılı sözlerim ile kaşları çatılmış, kahveleri öfkeyle etrafta gezinmişti, ondan başkasının duyamayacağı kadar sessiz konuşmuştum ama onun duyması için oldukça sesliydi. Öfkeyle güler gibi bir ses çıkardı, eli burun kemerini sıktı.

"Yüzük seç!"

Suratındaki ifadeye bakılırsa amacıma ulaşmıştım. Orta yaşlardaki adamın önümüze koyduğu modellerde kısaca göz gezdirdim. Fazla göze batmayan, şık olan bir tanesini seçerken, o hala koruduğu öfkesi ile arkamda dikiliyordu. Kuyumcu yüzüklerin ölçüsünü aldıktan sonra, Yavuz yan taraftaki bir şeyi işaret etmişti adama.

"Şunu da hazırla, yarın aldıracağım."

Dükkandan çıktığımız an, eli bileğimi tutarak beni yine bir yere doğru sürüklemeye başlamıştı.

"Her defasında bileğimi tutup beni zorla bir yerlere çekmen sinirimi bozuyor!"

Arkasına dönmeden sadece birkaç şey söylemişti.

"Yürürsen çekmem."

Çarşının ara sokaklarından bir tanesine gelmişken, bileğimdeki eli ile beni önüne çekip tam karşımda durmuştu. Keskin hareleri bir an bile üzerimden ayrılmıyordu.

"Dün akşamı unutacaksın."

Önümde bağladığım kollarım ile hafifçe gülümsedim, unutmak öyle de kolaydı ya.

"Peki, başka isteğiniz var mı ağam?"

Elleri belinde iken öfkeli bakışlarını etrafta gezdiriyordu.

"Yapma Evin, sabrımla oynama."

İçime attığım şeyler öylesine birikmişti ki, susmak yerine konuşmak istemiştim. Ben en çokta ona karşı kendimi savunmuştum, geri adım atamazdım.

"Oraya gelip ortalığı karıştırma amacın neydi, seni tanımıyorum bile?"

"Ha o it ile evlenmeyi kabul edecektin!"

Fikrimi bana bir kere bile sormamıştılar, ne isteğinden bahsediyordu?

"Evlenmeye meraklı birisi değilim, ne seni nede o adamı ikinizi de tanımıyorum. Sadece kaderime boyun eğmek zorunda kaldım."

Bakışları gözlerimden dudağımın kenarındaki yaraya kaymıştı.

"Dün yoktu bu yara, hangisi yaptı söyle hadi?"

Yakınımda duran bedeninden uzaklaştım, ona da güvenemezdim. Herkes gibiydi o da, fikrimi sormamıştı.

"Ben birilerine bir şeylerimi anlatmayı çoktan bıraktım, şimdi bırak beni laf söz edecekler."

Sağa doğru kayması ile az önceki geldiğimiz yere doğru yürümeye başlamıştım, aramızda olan mesafeye rağmen söylediği sözleri duymuş ama inanmak istememiştim.

"Karım olacaksın, kimsenin haddine değil laf söz etmek."

 

⚫️ ⚫️ ⚫️

 

• Yıldızı parlatmayı unutanlar en alt köşeye tıklarlarsa çok mutlu olurum ✨

• Düşüncelerinizi merakla beklediğimi unutmayın lütfen 💖

• Yeni bölümdeki güzelliklerde görüşene kadar kendinize iyi bakın. Hoşça kalın 🫶🏼

• SOSYAL MEDYA HESAPLARINDAN TAKİP ETMEYİ, AKLINIZA TAKILAN ŞEYLERİ DE SORMAYI UNUTMAYIN.

Instagram:

• Simaarawattpad (duyuru hesabı)

simaara

Loading...
0%