42. Bölüm

40. BÖLÜM “B İ R L İ K T E”

sim
simaara

Merhabalarr 🤍

 

Yeni bölüme hoş geldiniz öncelikle ve 41 kere Maşallah diyerek, 41 bin okunmamız hayırlı olsun 🧿

 

Şimdi uzatmadan sizleri bölümle baş başa bırakıp, keyifli okumalar diliyorum ❣️

 

 

• • •

 

 

Bölüm Şarkıları: Gülben Ergen / Sen

 

 

 

"Senin gibi bakıyor gözlerime... uçsuz bucaksanız bir orman var sanki o harelerde."

 

 

Yavuz KARADAĞ

 

 

 

 

 

 

(Bayılacağım güzelliklerine, şaka mıdır buu 🥹🫠🤤😽🧿❤️‍🔥)

 

 

 

 

 

⚫️

 

 

 

 

 

Tarifi olmayan muazzam bir koku, avucumun hemen altında pıt pıt atan küçük bir kalp...

 

Dudaklarım huzurla kıvrılırken, gözümden akıp giden yaşa engel olamamıştım. Çok garip geliyordu. Karnımdaki varlığını hissettiğimde anne olmamıştım sanki. Anneliği asıl şimdi tüm kalbimde hissediyor gibiydim. Burnuma çektiğim her solukta, ciğerlerime buram buram onun kokusu doluyordu...

 

Küçük bedeni, pembe tulumumun içinde beyaz çarşafın ortasında huzurla uyurken, aldığı solukların arasında kırmızı dudakları aralanmış, uzattığı esnada kendisini kediye benzettiğim dili görünüyordu.

 

Hastaneden çıkmamızın üzerinden 10 gün geçmişti. Ve bu 10 günde azıcıkta olsa toparlanmıştı. Belki o da bizim kendisine alışmamız gibi bize alışıyordu emin değildim tam.

 

Her gün bir başka tulumunu giydirip uzun uzun kendisini izlerken, Zümrüt anne bu halime sadece gülüyordu. Söylediğine göre Aras'ı doğurduğu sıralarda Berivan'da benim gibi davranarak, oğlunu renkli renkli giydirip, aldıkları her takımı üzerinde görmeyi istiyormuş.

 

Hatırladığım konuşmalarla gülümserken, boşta duran elimi hafif saçlarının bulunduğu başına uzatarak usulca okşamaya başlamıştım. Kel değildi lakin saçlı da sayılmazdı. Daha şimdiden telefonumun galerisinde onlarca fotoğrafı vardı...

 

"Efnan... anneciğim."

 

Uyuyalı baya olmuştu ve karnını doyurmamda fayda vardı. Doktorun söylediği gibi gün içinde emzirme düzenime dikkat ediyordum. Aynı şekilde kendi beslenmem de Efnan için oldukça önemliydi. Yavuz'un kontrolünde sıkı bir yönetim vardı evde.

 

"Prensesim..."

 

İşaret parmağımı yanağına uzattığımda aralık duran dudakları yutkunduğu için kapanmış, ardından hafif baskıyı hissederek kafasını elimin olduğu tarafa döndürmüştü.

 

Gözleri kapalıydı, uyuyorda olabilirdi ama söz konusu hissettiği baskının yemek olma olasılığı oldukça yüksekti...

 

Ve neredeyse günün büyük bir kısmında uyuyordu.

 

Dudaklarım kocaman kıvrılırken, az önce eldiveni çıkardığım eline uzandım. Parmağımı açık avucuna sürttüğüm esnada, ufak parmakları tüm minikliğine tezat oluşturacak şekilde sıkıca kavramıştı.

 

Kapalı olan gözlerini yavaşça araladığında, saçları gibi açık kahve olan kirpikleri de hareketlenmişti. Minicik bir burnu vardı ve ağladığı sıralarda daha da küçük kalıyor, kızarıyordu. Kaşları ise sanki babasından aldığı bir özellikmiş gibi kendiliğinden çatıktı.

 

İlk günlerde bunu fazla anlayamamış olsamda evde kendisini uzun uzun izlediğim için, farketmem çok sürmemişti.

 

Kendince çıkardığı mırıltılar eşliğinde ağlamaya hazırlanırken, karnı acıkmış olacakki, beni hissettiği yöne doğru kafasını yaklaştırmaya çalışıyordu.

 

"Benim güzel kızım acıktı mı?"

 

Yerimde doğrulup, iyice gözlerini açan Efnan'ı kollarımın arasına aldığımda, karnını da doyurmaya başlamıştım.

 

Anne sütünün başlarda az geleceğinden korksamda, doktorun söylediği her bir detayı ciddiye alarak adım atmıştım. Ve nedense bu hafif acılı süreçte bile tarifi imkansız olan bir mutluluk yaşamıştım.

 

Bir süre boyunca hızlı hızlı sütü çekerken, yorulduğu esnalarda durarak derin nefesler alıyordu. Ve ellerinin arasında duran parmağımı tüm bu çabasının yanında bırakmamıştı.

 

Gece ve gündüzü ayırt edemediği için gün içinde uyuyup, geceleri uyanık kaldığı anlarda, imdadıma her zaman olduğu gibi Yavuz yetişiyordu...

 

Efnan'ı hastane odasında kucağına almaktan öylesine korkmuştu ki, sadece üçümüzün kaldığı ilk fırsatta kollarına vermiştim kızımızı. Bende tecrübesizdim ve bence kendisi yeğeninden dolayı daha tecrübeli sayılırdı. Neredeyse eli kadar minicik kızımıza uzandığı ilk anda ellerinin titrediğini görmüştüm. Canını acıtırım sonra alsam demişti ama bunları söylerken bile Efnan'ı alıp içine sokmak istercesine bakıyordu...

 

"Seni tanımak istiyor."

 

Sözlerimle beraber Efnan'ın eli uzattığı parmağını sıkıca tutarken, kahve hareleri yüzümü bulmuştu. Bakışlarında binlerce duygu vardı ve her birisi birbirinden özeldi.

 

"Acımaz canı değil mi?"

 

Kafamı sağa sola doğru sallarken, kucağına uzatmıştım kollarımın arasındaki Efnan'ı. Başını dikkatlice koluyla desteklerken, tek koluyla rahatlıkla tutacağı kızımızı, iki eliyle sarmalamıştı göğsüne doğru.

 

Ve onun iri yarı vücudunda, minicik bir detay gibi parıldıyordu Efnan...

 

Anımsadığım mükemmel anla beraber kafamı omzuma yatırdığımda, kızımızın eline bir öpücük kondurmayı ihmal etmemiştim.

 

Emzirme anlarında ya da uyurken izlediğim anlarda eldivenlerini arada da olsa çıkartıyordum. Yumuşacık teni hem çok güzel kokuyor hemde öptükçe öptürtüyordu. Bu yüzden sakallarını kısaltmıştı Yavuz, Efnan'ın canını acıtır düşüncesiyle neredeyse normalde kullandığı uzunluğunun altına inmişti.

 

10 günde hayatımıza güneş gibi doğmuştu bebeğimiz...

 

Havada duran elimin bileğindeki taşlı bileklik annemi hatırlatırken bana, bu anımızda onun da burada olmasını istemiştim.

 

Emindim ki torununu çok severdi, bende bıraktıkları gibi güzel anılar bırakırlardı.

 

Araladığı gözleriyle alttan alttan yüzüme bakarken, tepkilerimin her birisini anlayacakmış gibi kocaman gülümsemiştim. Karnı da doymuş olacak ki, emmeyi bırakmış, derin derin nefesler alıyordu.

 

Üzerimi düzelterek, kolumun üzerine doğru sırtını göreceğim şekilde yatırmıştım ve elimle hafif hafif vurmaya başlamıştım.

 

Gazını çıkarmaya çalışırken, küçük bacaklarını karnına doğru çekerek mırıldanıyordu.

 

Hareket etmeyi bıraktığında çıkardığı gazıyla birlikte sakin bakışlarla etrafı izlemeye başlamıştı. Kenarda duran telefonumu elime alarak hemen birkaç resmini daha çekmiştim ve bunlardan bir tanesini de Yavuz'a atmıştım.

 

Günler sonra önemli bir toplantı için evden çıkmıştı ve çıkması için kendisini ikna etmem çok uzun sürmüştü.

 

Attığım mesaj anından görüldü olurken, bir süre boyunca mesaj atmamıştı. Tahminimce attığım görsele bakıyordu.

 

Bu zamana kadar onun harika bir baba olacağı konusunda asla şüpheye düşmemiştim ve geçirdiğimiz 10 günde ise tamamen emin olmuştum. Daha birkaç günlük değilmiş gibi Efnan'la uzun uzun konuşuyordu bulduğu her fırsatta, kollarının arasına giren kızımız ise en rahat uyuduğu yer babasının göğsüymüş gibi mırıldanıyordu.

 

Çok az işim kaldı burada, biter bitmez eve geleceğim. Özledim :)

 

 

Bekliyoruz babası.

 

Yerimde doğrularak kucağımdaki Efnan'la ayağa kalkmıştım. Ağrılarım artık daha azdı bu yüzden gün boyu yatakta kalmıyordum. Beni ilk olarak aşağıdan duyduğum sesler karşılamıştı.

 

"Anne ben çıkacağım birazdan sakin ol hele."

 

Salon merdivenini çıkan Mihrimah hemen önüme geldiğinde, bakışlarımız çakışmıştı.

 

Günlerdir burada kalıyordu, minnetle gülümsedim.

 

"İyi misin Mihrimah?"

 

Telaşlı haliyle kahveleri kucağımdaki uyanık Efnan'ı bulmuştu.

 

"Ay bu civciv uyandın mı?"

 

Yanaklarını hafifçe okşayıp, ayaküstü kızımı sevmişti.

 

"İyiyim sanırım yengoşum."

 

Kafasını eğip salona bakmıştı.

 

"Mirza aradı, annem de öyle nişan olmadan çok yan yana gelmeyin konuşması yapıyordu. Biliyorsun benden yana sıkıntısı yok ama yine de birilerinin boş konuşmasını istemiyor. Haksız sayılmaz aslında."

 

Tamamen indiğim basamakla, üzerini inceledim kısaca. Yeşil kısa kollu bir elbise giyinmişti ve saçlarını ise ensesinde sıkı bir at kuyruğuyla toplamıştı. Kafamı salladım.

 

"Zümrüt annede sizi düşündüğü için söylüyor böyle."

 

Gülümsemişti.

 

"Öyle gerçekten. Neyse ben çıkayım, zaten gelirim 1-2 saate. Öptüm sizi."

 

Hızlı adımlarla yanımızdan uzaklaşıp portmantodaki çantasını aldığında açtığı kapıyla çıkmıştı. Onun gitmesiyle salonun önündeki birkaç basamağı da inerek salona girmiştim. Zümrüt anne önündeki tepsideki yaprakları sarıyordu aynı zamanda da televizyonda bir dizi izliyordu.

 

İçeriye girmemizle bakışları bize döndüğünde, neredeyse gözleri parlamıştı.

 

"Evin, gelin hele kızım."

 

Sırtını göğsüme yaslayıp, karnının üzerine koyduğum eliyle sıkıca tuttuğum bebeğimin gözleri meraklı meraklı etrafı izliyordu. Tepsideki işini bırakıp, tüm pembeliğinin içinde melek gibi olan kızımı izlemeye başlamıştı benim gibi Zümrüt annede.

 

"Maşallah Sübhanallah yavruma benim."

 

Tepsideki sarmalara kaymıştı gözlerim.

 

"Zümrüt anne, uğraşmasaydın o kadar. Yoruldun sende günlerdir."

 

Gözlerime bakmıştı hemen. Kaşlarını hafifçe çatarken, amacı kızgın görünmekti anlamıştım.

 

"Ne diye yorulayım kızım, yorulmadım ben. Güzel güzel yiyoruz işte."

 

Mahçup bir şekilde gülümsemiştim. Annemin eksikliğini hissetmemem için bana yardımcı olduğu hiçbir anı unutacağımı sanmıyordum.

 

"Teşekkür ederim her şey için..."

 

Başını sallayarak hafifçe gülümsememe karşılık vermişti sadece. Konuyu kapatmak istiyor gibiydi. Bende uzatmadan gözlerimi ekrana çevirdim. Gün içinde pek televizyon izlemediğim için bu diziye de denk gelmemiştim ve şu anlık konusunu pek anlayamasam da dikkatimi çektiğinden izlemeye başlamıştım.

 

O sırada kızımın küçük elini de ara ara öpmeyi ihmal etmiyordum.

 

Ne kadar zaman geçmişti bilmiyordum ama evin açılan kapısının sesiyle bakışlarım salonun çıkışını bulmuştu. Zil çalmamıştı, aksine gelen kişi tarafından anahtarla açılmıştı.

 

Yavuz ve ince düşünceleri hala daha kalbimi hoplatıyordu. Her an beni şaşırtacak daha büyük bir şeyle çıkıyordu resmen karşıma. Duyduğum adım sesleriyle oturduğum yerde kıpraşırken sonunda salonun kapısından iri bedeni görünmüştü.

 

Sabah giderken üzerinde gördüğüm siyah takımının ceketi şimdi sol elinde duruyordu ve gömleğinin her zaman olduğu gibi ilk 3 düğmesi açıktı. Alnına dökülen o asi tutam, aramızdaki mesafeye rağmen gözüme çarparken, kapının kenarına omzunu yaslayarak derin bir nefes almıştı.

 

"Hoş geldin oğul."

 

Zümrüt annenin bakışları yeniden dizisine dönerken Yavuz kısaca cevap vermişti kendisine.

 

"Hoş buldum."

 

Kahve hareleri bir bana bir kızımıza düşerken, oturduğum yerden yavaşça ayağa kalkmıştım.

 

Kendisine doğru attığım adımlarla, yaslandığı yerden doğrularak, kıstığı gözleriyle adımlarımı takip etmeye başlamıştı.

 

"Hoş geldin."

 

Derken tam karşı karşıya duruyorduk. Göğsü aldığı nefesle havalanırken, yutkunuşuyla hareket eden adem elmasına şahit olmuştum.

 

"Ben yine çok hoş buldum güzelim."

 

Kenarda duran elini kaldırıp Efnan'a uzatacakken kendisini geriye çekmişti bir anda. Bu hareketini anlayamazken, gözleri ellerine düşmüştü.

 

"Dışarıdan geldim, önce duş alayım. Sonra kollarımın arasına alacağım kızımı."

 

Hayran bakışlarımla kendisini izlerken kafamı sallamıştım. Ve merdivenleri çıkmaya başlamasıyla bende peşine takılmıştım.

 

Girdiğimiz odayla birlikte Efnan'ı yatağa yatırdığımda odanın kapısını örterek ceketini kenara bırakmıştı Yavuz. Gözlerim hareketlerini takip ederken, hemen banyoya gireceğini anlamıştım.

 

Haylaz bir çocuk gibi yerimde duramıyordum resmen.

 

"Yavuz."

 

Fısıltılı sesimle banyoya girmek üzere olan bedeni durup bana döndüğünde, kalbimde neredeyse ağzımda atıyordu.

 

10 gündür kendisine fazla yaklaşamamış gibiydim ve bu durum nedense canımı sıkıyordu. Minik adımlarla aramızdaki mesafeyi kısalttığımda tam önümde duran bedenine sıkıca sarılmıştım.

 

Ellerimin altında hissettiğim kasları gerilirken, saniyeler içinde elleri bel boşluğuma yerleşmişti. Boynundan yükselen o muazzam koku, ayaklarımı yerden kesmeye yetiyordu. Büyülü gibiydi.

 

"Biraz dursan, öyle girsen?"

 

Derken amacım azıcıkta olsa kollarının arasında kalıp soluklanmayı istememden kaynaklıydı. Doktorun söylediğine göre bir süre boyunca aramızdaki samimiyet belirli bir düzeyde olacaktı... şimdiden kollarına atlayacak kıvamdaydım oysa. Eğdiği başını boynuma yasladığında, tenime yakıcı bir öpücük bırakmıştı. Başım dönüyordu sanırım.

 

"Ömrümün sonuna kadar dururum, sen yeterki iste güzelliğim."

 

Her nefes alışında kokumu solurken, bıraktığı nefesler de tenime gıdıklayıcı bir sıcaklıkla çarpıyordu. Belimdeki eli hafifçe hareket ederken, kafamı geriye yatırarak yüz yüze gelmemizi sağlamıştım.

 

Çeneme sarıldı parmakları ve beklentimi karşılamak istercesine sıcak dudaklarıyla kapattı titreyen dudaklarımı.

 

İlk kez beni öpüyormuş gibi yüreğim kanat çırpıyordu göğsümün altında.

 

Bende ensesinde birleştirmiştim ellerimi sıkıca. Aramızdaki mesafeye tahammülüm yokmuş gibi kendimi iyice bedenine yaslarken, belimdeki eli kalçamın üzerine inmişti.

 

Benim aksime o canımı acıtmamak için ani hareketlerden kaçınıyordu. Bir anlığına roller değişmiş gibi hissetmemi sağlamıştı bu durum. Dudaklarının üzerindeki dudaklarım kıvrılırken, başını hafifçe çekmişti. Ama hala daha oldukça yakın sayılırdık.

 

"Neye gülüyorsun öyle sen?"

 

İmalı sesiyle gözlerimi kıstığımda omuzlarımı sallamıştım hiç dercesine. Yatağa döndü o sırada bakışlarım.

 

Havada hareket ettirdiği ellerini ara sıra izleyen kızımız, öylece duruyordu.

 

"Hadi duşa gir sen, hala daha uykusu yok Efnan'ın."

 

Yavuz'un da kahveleri sözlerimle yatağı bulduğunda, dudaklarıma dudaklarını bir kez daha bastırarak geriye çekilmişti. Yüzünde ise serseri bir tebessüm vardı.

 

Arkasından attığım bakışlarla banyoya girmiş, kısa süre sonra da su sesini duymaya başlamıştım.

 

Heyecandan yanan yanaklarıma ellerimle hava yaparken, yatağın kenarına oturmuştum.

 

"Kızım, baba işten gelmiş."

 

Sözlerimle bakışları beni bulduğunda küçük dudaklarını emzik gibi emdiğini görmüş ve elimde olmadan kahkaha atmıştım.

 

Kendisinin her anını gülerek izlemem ileride de gülerek anlatacağım anlamına geliyordu bence. Dudaklarından çıkan sesle, karnının acıkmış olduğunu anlamıştım. İşaret parmağımı yanağına sürttüm usulca.

 

"Annem, sana gülüyorum diye bana kızmıyorsun değil mi?"

 

Yanağında kaydırdığım eliymle kafasını da döndürdüğünde, istediğini ona vermek için yanına uzanmıştım.

 

10 yada 15 dakika kadar dinlene dinlene emmişti. Üzerimi düzeltip yerimden kalkarken, banyonun da kapısı Yavuz tarafından açılmıştı.

 

Belindeki siyah havlu her an düşecek gibi duruyordu ve ben içimde hissettiğim yoğun duygularla gözlerimi kendisinden çekemiyordum. Giyinme odasına girmişti.

 

Evin'ciğim sonuçta kendisi bizim kocamız. Bakmakta en doğal hakkımız, istersen dahasını da yaparsın canım. Bebek yaptınız adamla, daha ne?

 

İçimdeki sesle beraber sırtında dolaşan bakışlarım kısıldığında, hala daha benim kendisini izlediğimden haberdar olduğunu biliyordum. Belki de o yüzden aheste aheste hareket ediyordu.

 

Elindeki havluyu kaldırıp saçlarını rastgele hafifçe kuruladıktan sonra belindeki havluya uzanmıştı. Ama ben daha fazlasını izleyemeden kızımın çığlığı dikkatimi kendisinden ayırmıştı.

 

"Annem..."

 

Bakışlarım yatağı bulduğunda, hafif kaldırdığı bacaklarını karnına doğru çekerek hareket ettiğini görmüştüm. Dili ise dudağını ara ara yalayıp, salyalarını çenesine doğru akıtıyordu.

 

Duyduğum adım sesleriyle kafamı kaldırmazken, yatağın diğer tarafı da oturmasıyla çökmüştü.

 

Tutması için Efnan'ın eldivenini elinden çıkardığımda parmağını hafifçe elinde gezdirmiş sonrasında da dudaklarını bastırmıştı.

 

"Kızım."

 

Ninni gibi dökülüyordu dudaklarından kelimeler... ikisini de daha rahat bir açıyla görmek için geriye kaydığımda, Yavuz'un parmağını sıkıca eliyle sarmalamıştı Efnan.

 

Dudaklarının arasından çıkan mırıltılarla sanki babasıyla konuşuyor gibiydi.

 

"Güzel kızım... özledin mi beni?"

 

Özlemişti emindim. Gün içinde sanki bilerek uyumuş, babasını uyanık karşılamıştı. Kıvrılan dudaklarımla kocaman gülümsediğimde, Yavuz kızımızın başına da bir öpücük bırakmıştı.

 

Hafif sarıya dönük kahve tutamları pamuk gibiydi. İnsanı öpmesi konusunda gaza getiriyordu.

 

Efnan mırıldandı yeniden. Sanırım özlediğini dile getiriyordu.

 

"Ben çok özledim, hem seni, hem anneni... ikinizi de çok özledim."

 

İnce tutanmlardan parmakları usul usul kayarken, diğer elini de geride duran bana uzatmıştı. Parmaklarımın arasına sızan parmakları sıkıca tenimi sarmalarken, yeniden yaklaşarak onlara katılmıştım. Yavuz'un kokusunu da rahatlıkla hissedeceğim kadar yakındım artık.

 

Bir süre daha baba kızın aşkla birbirleriyle sohbet edip oynamalarını izlemiş, sonrasında uyuyakalan kızımızla yemek için aşağıya inmiştik.

 

Tüm ev halkı masada bizi bekliyordu.

 

"İyi akşamlar."

 

Kendi yerime geçerken Mümtaz baba dahil olmak üzere hepsi aynı şekilde karşılık vermişti. Benim hemen arkamdan da Yavuz yerine oturmuştu.

 

Günlük konuların konuşulduğu keyifli yemek sona erdiğinde, Efnan'ın ağlaması üzerine Yavuz yukarıya çıkmış, bende mutfakta kahve yapan Mihrimah'ın yanına geçmiştim.

 

"Nasıl geçti?"

 

Tüm yemek boyunca merakla beklemiştim ve o da aynı şekilde anlatmak için heyecanlıydı.

 

Ocağa koyduğu cezveyle bana döndüğünde, elini üzerindeki elbisenin cebine sokmuş ve saniyeler içinde oradan bir yüzük çıkartmıştı.

 

Çok abartılı olmayan, zarif görünümlü bir tektaş bana gülümserken, elimi ağzıma kapatıp gözlerimi yüzüne çıkarmıştım.

 

"Evlenme mi teklif etti?"

 

Heyecanlı sesimle kafasını hızlı hızlı salladığında, neredeyse 32 diş sırıtıyordum.

 

"Etti, bir anda yüzüğü parmağıma taktı. Hala daha inanamıyorum."

 

Yüzüğü yeniden parmağına taktığında, bir de elinde incelemeye başlamıştı.

 

"Gelince konuşacak fırsat bulamadım annemle o yüzden çıkarmak zorunda kaldım. Ama yarın halledeceğim, saklanılacak bir durum yok ortada."

 

Onay vererek konuştum.

 

"Keşke Berivan'da burada olsaydı şu anda."

 

Eli yeniden cebine indiğinde telefonunu çıkarmış, hızlıca bulduğu numarayı görüntülü aramaya başlamıştı. İkimizde dikkatle ekrana bakarken, ara ara kahveyi de kontrol ediyorduk. Birkaç zil sesinin ardından arama açıldığında Berivan değilde Aras bizi karşılamıştı.

 

Tahminimce telefonda video izliyordu. Yan duran telefona ilk önce garip bir bakış atarken, bizi görmesiyle ekranı düzeltmiş, sonrasında da suratına yansıyan kocaman gülümsemeyle çığlık atmıştı.

 

"Ayy benim yakışıklım açmış telefonu. Aras, küçük civcivim."

 

Mihrimah'a dişlerini gösterip gülümserken, tombul yanaklarını öpmeyi istiyordum.

 

"Aras... naber?"

 

2 yaşına girmiş ve konuşmayı da günden güne sökmeye başlamıştı. Arada yuttuğu harflerle her cümlesinde bizi kendisine hayran bırakıyordu.

 

"İyim."

 

Bu haline gülümsedim.

 

"Bebis napıyolağ?"

 

Ekrana dönmüştü meraklı gözleri. Efnan'ı gördüğünde de böyle bakmıştı.

 

"İyi miler?"

 

Sorusu gülümsememi daha da büyütürken hemen kafamı sallamıştım.

 

"Evet, uyuyor şimdi. Sizin bebişiniz de uyuyor mu?"

 

Kafasını kenara eğmişti. Sanırım annesini kontrol ediyordu. Suratına memnun olmayan bir ifade yayıldığında aynı şekilde de konuşmuştu.

 

"Yine ağliyoğ."

 

Elini alnına yasladığında ise benden önce kahkaha atan kişi Mihrimah olmuştu. Berivan hala daha neredeydi bilmiyorduk, Aras ise oturduğu koltuktan inerek elindeki telefonla yürümeye başlamıştı.

 

Görüş açımıza mutfak girdiğinde, tezgahın önünde meyve dilimleyen Miraç abiyi görmüştük.

 

"Baba, bak."

 

Aras'ın sesiyle bakışları bizi bulduğunda başta afallasada hızlıca gülümseyerek oğlunun yanına eğilmişti.

 

"İyi akşamlar hanımlar, oğlumla sohbet mi ediyordunuz?"

 

Aras'ın yanağına bir öpücük bıraktığında utanarak kendisini babasının kollarına bırakmıştı.

 

"İyi akşamlar abi, hayırdır ne yapıyordun?"

 

Mihrimah'a tabağı göstermişti telefonla.

 

"Aras efendinin canı meyve çekmiş, oğluma meyve tabağı hazırlıyordum."

 

Bir şef edasıyla süslemişti tabağı.

 

"Bu ailenin erkekleri çok maharetli çok."

 

"Tabi abim, ne sandın?"

 

İkisine gülerken, mutfakta yükselen ince çığlıkla bakışlarım kapıyı bulmuştu. Yavuz ve kucağındaki Efnan.

 

"Uyumadı mı yeniden?"

 

Sorumla bakışlarımız kesiştiğinde Efnan'ın uykudan çok uzak olduğunu anlamıştım. Gözleri fıldır fıldır etrafta dolaşıyordu.

 

"Biraz daha sallasaydım ben uyuyacaktım."

 

Yavuz'un sözleriyle hemen yanlarına adımladığımda, karşımdaki hali gözüme çok tatlı gelmişti. Bebek sallarken dahi böylesine karizmatik gözükebilir miydi bir insan?

 

"Aras telefonda."

 

Diyip Mihrimah'ı işaret ettiğimde Efnan'ı bana vererek kardeşinin yanına adımlamıştı. Ekranı bulunca gözleri, Aras'la konuşmaya başlamıştı. Aileye katılan 2 yeni bebekten sonra kıskançlık duygusunu hissetmemesi için herkes üzerine düşen görevi yerine getirmeye çalışıyordu.

 

Kısa süre sonra arama kapanırken, Mihrimah hazırladığı kahvelerle salona gitmişti.

 

Bu akşam Zümrüt anneler de eve döneceklerini söylemişti. Günlerdir burada olduğu için onların da düzeni dağılmıştı.

 

Koltukların bir tanesine oturduğumda Efnan artık Boran'ın kucağındaydı. Kendisiyle konuşulmasından oldukça keyif alıyordu ve söylenilen her kelimeye kendince çıkardığı mırıltılarıyla karşılık veriyordu.

 

Oldukça keyifli geçen akşam sonlandığında evde sadece üçümüz kalmıştık. Kafasını tişörtümün açıkta bıraktığı çıplak gerdanıma yaslayan kızımız, dudaklarının arasındaki emziğini keyifle emerken, elimi sırtında usul hareketlerle gezdiriyordum.

 

"Uyudu mu güzelim?"

 

Yavuz'un fısıltılı sesiyle kafamı sallarken, Efnan hala daha uyutacak gibi durmuyordu.

 

Koltukta hemen yanıma oturan bedeniyle elinde duran bardakları masaya bırakmış, ardından bakışlarını kızımızı çevirmişti. Minik burnu emziği her kendisine çektiğinde havaya kalkıyor, çatılı kaşlarıyla etrafa bakışlar atıyordu. Yavuz'un eli yanağıyla buluşup hafifçe okşadığında bir anlık kapattığı gözlerini yeniden okşaması için uyarıda bulunurcasına açmıştı.

 

"Devam et."

 

Derken, dikkatim tamamen ikisindeydi. Yüzünde ve alnında hissettiği dokunuşlar sanki onu hipnoz ediyordu da gözlerini yavaşça kapatıyordu. 10 dakika kadar bir sürenin ardından tamamen kapattığı gözleriyle nefesleri de düzenli bir hal almıştı.

 

Uyumuştu. Büzdüğüm dudağımla kendisine bakıyordum. Dudaklarının arasındaki emziği hafifçe geriye çektiğimde başta yeniden emmeye başlamış ama tamamen almamla, aralanan dudaklarıyla uykusuna kaldığı yerden devam etmişti.

 

"Yavuz, resmen uykusu yokken uyutmayı başardın."

 

Hafif gülerek söylediğim şeylerle oturduğu yerden ayağa kalkmıştı, yüzündeki keyifli ifadeyle göğsümde yatan kızımızı dikkate kucağına almıştı.

 

"Yatırıp geliyorum ben."

 

Kafamı sallarken, koltukta geriye kayarak bacaklarımı yana uzatmıştım. Masanın üzerindeki bardağın bir tanesine uzandığımda bekletmeden yudumlamıştım.

 

Söylediği gibi birkaç dakika içinde salona girmişti. Gözlerim yorgunca bedeninde dolaşmaya başlamıştı. Bendeki kırmızı ekose detaylı pijamanın lacivert olanıyla, siyah bir tişört vardı üzerinde.

 

Uzattığım ayaklarımı kendime çekecekken koltuğa oturmuş, bacaklarımı da çekmemem için elleriyle tutarak dizinin üzerine uzatmamı sağlamıştı. Kafamı koltuğun kenarına doğru yasladığımda, gözlerimiz kesişti.

 

"Sende uyumalısın fıstığım, çok yorgun görünüyorsun."

 

Bacağımda duran eli bileğime kaydığında hafif hafif masaj yapmaya başlamıştı. Dokunuşlarıyla bedenim her an daha çok rahatlıyordu.

 

"Hemen uyumak istemiyorum, oturalım biraz böyle."

 

Dudakları kıvrıldı.

 

"Oturalım yavrum, sen iste sabaha kadar oturalım."

 

Aşık aşık baktığı zamanlardan bir tanesini daha yaşıyorduk. Kilitlediği gözlerini kırpmadan, gözlerimi izliyordu.

 

"Yarın akşama doğru seninle dışarıya çıkacağız haberin olsun."

 

Kafamı hafifçe kaldırırken bardaktan bir yudum almıştım.

 

"Neden?"

 

Hareket eden eli duraksarken dudağı çapkınca kenara kıvrılmıştı.

 

"Sürpriz bebeğim, sabırlı olman lazım."

 

Sesindeki eğlence tınılarıyla kaşlarımı hafifçe çatmaya çalışmış fakat tatlılığı karşısında başarılı olamamıştım.

 

"Peki madem, sormuyorum."

 

Bıraktığı bacaklarımı kendime çekip bardağı masaya bırakmış ardından da kollarının arasına girmeyi isteyerek aramızdaki mesafeyi azaltmıştım.

 

Kollarını iki yana açıp girmemi beklediğinde hızlıca kendisine sarılıp, başımı omzuna yaslamıştım. Kesinlikle en rahat ettiğim yer onun omzu olabilirdi. Saçıma çıkan eli yavaş hareketlerle gezinirken, hemen yakınımda duran boynuna dudaklarımı bastırmıştım birkaç kez.

 

Her öpücüğümde bedeni biraz daha kasılıyor gibiydi.

 

"Şiştt..."

 

Derken belimdeki eli sıkılaşmıştı hafifçe. Gülümsedim. İradesini kontrol altına alamıyordu ve benim de ondan aşağı kalır bir yanım yoktu artık.

 

Gözlerimi kapatarak kollarımı biraz daha sardım ona. Yorgundu zaten, onunda sakinleşip dinlenmeye ihtiyacı vardı.

 

Ne kadar geçmişti bilmiyordum ama gözlerim kapandıktan bir süre sonra havalanan bedenimi yatağa taşıdığını anlamıştım. Ve yanımdaki bedeni beni yeniden kollarının arasına alarak sıkıca sarmalamıştı.

 

 

 

 

~

 

 

 

Ertesi gün:

 

 

 

 

"Dikkatli gidin gelin."

 

Mihrimah kucağındaki Efnan'la konağa girerken, Yavuz'un açtığı kapıdan arabaya binmiştim. İşimizin kısa süreceğini söylemişti o yüzden Efnan'ı Zümrüt annelere bırakmıştık. İlk başta bu fikir garip gelse de uyku saati yaklaştığı için yolda rahatsız olmasını istememiştim.

 

Emniyet kemerini takarken bakışlarımı yanımdaki adama çevirmiştim. Herneyse süprizi, söylememekte ısrarcıydı anlaşılan.

 

"15 dakikaya varacağız, biraz daha sabretmelisin."

 

Kendisinde olan bakışlarımı yakalarken, dizimin üzerindeki elime uzanmıştı. Önce dudaklarına götürüp öpücük bırakmış ardından da kendi dizine koyarak, parmaklarını sarmıştı.

 

Camdan içeriye giren ferah havayla saçlarımı geriye itelediğimde bakışlarımı yola çevirmiştim. Açık pembe, çiçekli yazlık bir elbise giyinmiştim. Karnımdaki şişkinlik azıcıkta olsa kendini korurken, bol elbise daha rahat hissetmemi sağlamıştı.

 

Radyodaki şarkıları dinlerken söylediği gibi 15 dakika kadar bir sürenin ardından durmuştuk. Çarşıya geldiğimizi anlamamla bakışlarım yeniden kendisini bulduğunda inmem için ufak bir işarette bulunmuştu. Açtığım kemerle birlikte dediğini yaparak arabadan indim. Beyaz spor ayakkabılarımla yerimde bir iki adım atmışken yanıma gelip, elimi sıkıca tutmuş ve yürümeye başlamıştı.

 

Peşi sıra yürürken hala daha bazı insanların bakışları bizi buluyordu. Bunlardan birkaçı yanımıza gelip hayırlı olsun da demişlerdi Efnan için. Yüzümdeki hafif gülümseme ile birlikte havanın ve yanımdaki adamın keyfini çıkartırken, adımları yavaşlamış bir süre sonra da durmuştu.

 

"Neden durduk?"

 

Yüzüne çıkan gözlerimle elimde duran elini belime uzatmıştı. Ardından da havaya kalkan kaşıyla hemen karşıyı işaret etmişti.

 

Cıvıl cıvıl renkli olan bir kafenin önünde duruyorduk. Etraftaki çiçeklerin kokusu şu anda bile burnuma gelirken, bakışlarımı anlamayarak Yavuz'a çevirmiştim.

 

Bedenini hafifçe arkama getirip kollarımdan tuttuğunda beni de bir iki adım geriye gitmeye zorlamıştı. Kafamı çeneme koyduğu eliyle yukarıya kaldırdığında ise görüş açıma tabela girmişti.

 

Evi'm Kafe

 

"Yavuz..."

 

Derken titreyen sesimle yazıyı birkaç kez daha okumuştum.

 

"Ciddi misin sen?"

 

Yüzündeki ifade fazlasıyla ciddi olduğunu belirtirken dudaklarım yeniden aralanmıştı.

 

"Bu çok büyük, kabul edemem bu kadarını ben. Hem... hem batırırım, beceremem ki."

 

Kelimelerimi zorlukla bir araya getirirken, çenemde duran elini omzuma kaydırıp, saçlarımı okşamıştı.

 

"Benim dünyalar güzeli karım her şeyi başardığı gibi bunu da başarır. Diyelim ki başaramadın, dünyanın sonu değil ya güzelim... deneye deneye öğrenmiyor muyuz hayattaki birçok şeyi."

 

Dudaklarına yerleşen ufak tebessümle şakaklarıma bir öpücük bırakmıştı.

 

Liseye geçer geçmez okuma hakkım da elimden alınmıştı benim, geleceğe dair hayallerim, umutlarım da kalmamıştı o zamanlar. O yüzden hiç oturup bir gün kendi işimin başında nasıl dururum diye düşünmemiştim. Şu anda hissettiğim tek duygu tereddüttü.

 

"Hayat müşterek diye boşuna dememişler güzelim, sen batırırsan ben toplarım. İyi günde kötü günde diye söz vermedik mi biz? Şimdi düşünme ihtimalleri, akışına bırak."

 

Gözümden akan bir damla yaşla kafamı arkaya yaslayarak omzuna yerleştirmiştim. Boşta duran diğer elini karnıma uzatmıştı hemen. Bana benden daha çok güveniyordu.

 

"Tadilat nedeniyle içerisi tam oturmadı yerine ama en geç 1 aya hazır olur, gel göstereyim sana da."

 

Karnımdaki elini belime kaydırdığında yeniden yürümeye başlamıştık. İçerisi dediği gibi şu anda tadilat aşamasındaydı ama ona rağmen ferah bir yer olduğunu hissettiriyordu.

 

"Birkaç özel şefle iletişime geçtim, kafe açılır açılmaz burada olacaklar."

 

Adımlarımı durdurup kendisine döndüğümde o, ellerini cebine sokup mekana kısa bir bakış atmıştı değerlendirmek istercesine.

 

"Yavuz, ben ne demem gerekiyor bilmiyorum. Beni her koşulda düşünüyorsun, hatta benden daha çok düşünüyorsun."

 

Titreyen sesimle birkaç damla daha gözümden akmayı isterken, iki adımda dibimde biterek ellerini yüzüme çıkarmıştı.

 

"Ağlarsan bozuşuruz, daha işimiz bitmedi dışarıda ona göre."

 

Yalancı tehditi bile beni gülümsetirken, gözlerimi kapatarak alnımı çenesine yaslamıştım. Ellerim ise gömleğine sıkıca tutunuyordu.

 

"Dünyanın en şanslı kadınıyım bence, harika ötesi bir kocaya sahibim."

 

Dudaklarımın arasından çıkan sözlerle birlikte bir süre sessizlik oluşmuş ardından da parmaklarıyla çenemi tutarak kendisiyle göz göze gelmemi sağlamıştı, bakışları garipti.

 

"Ne dedin sen?"

 

Anlamadığımı belirtircesine kafamı hafifçe sallarken, dudağının sağ kenarı hafifçe yukarıya kıvrılmıştı.

 

"Kocam mı dedin sen az önce, ben mi öyle duydum?"

 

Bir kelimenin onu böylesine mutlu edeceğini bilseydim eğer her dakika kendisine kocam diye seslenebilirdim sanırım.

 

"Şey.. öyle mi demişim?"

 

Gözlerimi bir girdap gibi içine çeken kahvelerinden kaçırdığımda, belimdeki eliyle aramızdaki mesafeyi kısaltmıştı.

 

"Hangimiz daha şanslıyız bence tartışılır canım karım."

 

Kinayeli sesiyle tüm bedenim ürpermişti heyecanla. Devam etti.

 

"Bundan sonra bana Yavuz demeyi yasaklıyorum sana."

 

Sözleriyle gözlerim kısılırken, beyaz gülüşünü bana sunmuştu şimdide kusursuzca.

 

"Benim adım kocam artık."

 

 

 

~

 

 

 

Kuyumcunun getirdiği çaydan bir yudum alırken Yavuz'la kısaca sohbet ediyorlardı.

 

Daha tam olarak buraya neden gelmiştik bilmiyordum ama bir paket beklediğimizi ve hazır olacağını kuyumcu söylemişti.

 

"Siparişleriniz hazır Ağam."

 

Önümüzdeki cam sehpanın üzerine bırakılan kutuya bakarken, Yavuz yavaşça kapağını açmıştı.

 

"Hihh..."

 

Ağzımdan kaçan şaşkınlık nidasıyla hemen gözümün önünde duran bilekliği inceliyordum. Bebek bilekliğiydi ve üzerine küçük küçük kar taneleri yerleştirilmişti ve herbir kar tanesi renkli taşlardan oluşmuştu.

 

"Yavuz, bu çok güzel."

 

Siparişinin sahibinin Efnan olduğunu o an anlamıştım. Gözlerimden çıkan kalplerle kafamı kendisine çevirdiğimde hafifçe kaşlarını çatmış bir halde bana bakıyordu.

 

"Ne konuşmuştuk canım karım?"

 

Bilekliğin güzelliğinde kaybolmuşken ben, sözleri zihnime yavaş yavaş girmişti. Sanırım oldukça haklıydı.

 

Diğer kutuyu da açtığında içerisinden aynı kar tanelerinden bulunan bir kolye çıkartmıştı. Birazcık büyüdüğü zaman bilekliğinin yanı sıra kolyeyi de takabilecekti.

 

Suratımdaki gülümsemeyle kalbim teklerken, kuyumcu adam kutuları paket yapmak için bizden almıştı. Kısa sürede ödemeyi de halletmemizle buradaki işimizi de sonlandırmış olmuştuk.

 

Elimi sıkı sıkı tutan eliyle arabaya yürürken aynı zamanda da bir anda kocam demeye hazırlıyordum kendimi. İsminin dışında seslenmemiştim kendisine daha önce ve sanırım bunu istemekte de haksız sayılmazdı.

 

Erkeksi sesinden duyduğum her sevgi sözcüğü ayaklarımı yerden kesiyordu nede olsa...

 

Kafamı kaldırıp, bakışlarımı yüzüne çıkardığımda ifadesiz suratıyla etrafı izlediğini görmüştüm. Dikkati belli bir şeyde değildi. Dudaklarım hafifçe kıvrıldığında birkaç dükkan ilerimizde duran pastaneyi kestirmiştim gözüme.

 

Bana her istediğimde buradan pasta alıyordu ve konağa döneceğimiz için elimiz boş gitmeyi istemiyordum. Gülüşüm büyümeye devam ederken, hafifçe öksürerek dikkatini kendime çekmiştim.

 

"Zümrüt annelere giderken bence pasta alalım şuradan, hayatım."

 

Gözleri hızlıca beni bulduğunda suratımdaki gülümseme onun da ciddiyetini bozarak gülmesini sağlamıştı. Kafasını sallayıp yönümüzü pastaneye çevirdiğinde birkaç şey sipariş ederek hazırlanmasını beklemeye başlamıştık.

 

 

 

~

 

 

 

 

1 ay sonra:

 

 

 

Pembe tütülü eteği Efnan'a giydirdikten sonra üzerindeki elbiselerine uyacak renkteki emziğini de dudaklarının arasına vermiş, yatağın üzerinden kalkarken yeşil elbisemi de düzeltmiştim.

 

Bu akşam Mihrimah'ı istemeye gelecekti Mirza'lar. Ve evde büyük bir hazırlık yapılmıştı. 3 gündür de bu yüzden konakta kalıyorduk. Kuaförün fön çektiği saçlarımı hafifçe geriye itelerken, rahat edebilmek için düz taban bir ayakkabı giyinmeyi tercih etmiştim.

 

Odanın kapısı dışarıdan tıklatılırken, saniyeler içinde gir komutumla Berivan tarafından açılmıştı.

 

"Evin, Kerem'i hazırlayacağım da, müsaitsen Aras burada durabilir mi?"

 

Kafamı hemen sallarken, onun elinden tutarak kapının kenarından bana bakan Aras'a dönmüştüm. Üzerine su yeşili bir gömlekle, açık kahve tonlarında pantolon giydirmişti Berivan. Ve oldukça çok yakışmıştı.

 

Hemen önünde durup içeriye gelmesi için ellerimi uzattığımda, utangaç bir şekilde gülümsemiş, annesine el sallamıştı.

 

"Hoş geldin Aras."

 

Derken benimle beraber yatağın ortasında yatan Efnan'ın yanına yürüyorduk.

 

"Uyumuyor mu?"

 

Meraklı sorusuyla yüzünü görmek için parmak ucuna kalktığında hemen eğilerek yanaklarına öpücük kondurmuştum.

 

"Hayır uyumuyor, gel yanına çıkartalım seni."

 

Yatağın kenarında kendisine hafifçe destek olduğumda, yatağın üzerine oturabilmişti.

 

Parıldayan gözleri Efnan'ın pembe eteğini bulurken bir an gülecek gibi olmuştu ama kendisini durdurarak, ciddi bakmaya çalışıyordu.

 

"Benim kaydeşim Efnan olsun musun?"

 

Soru kalıpları ile yaşadığı karmaşa beni güldürürken, merakla sorusuna karşılık vermiştim.

 

"Efnan'da senin kardeşin Kerem'de birtanem."

 

Annesini geriye yatırdığı saçlarıyla kahve gözleri hızlıca yüzümü bulmuştu. Aynı zamanda eliyle de pembe eteği gösteriyordu.

 

"Kerem hep ağlıyor, böyle etekleri de hiç yok."

 

Büyüyen gülüşümü durdurmaya çalışırken, kenardaki telefonumu elime almıştım.

 

"Hadi geç bakalım Efnan'ın yanına, resminizi çekeyim ikinizin. Çok güzel oldunuz."

 

Hafifçe yana eğilerek başını kolunun üstüne koymuştu. İlk resimde kameraya ne kadar gülümsemiş olsa da ikinci resimde bakışları tamamen Efnan'daydı. Şimdiden abilik görevini benimsemişti.

 

Kamerayı kendime çevirip bu sefer resme bende dahil olmuştum.

 

"Aras, bir tanecik gülümser misin?"

 

Kafasını hızlıca sallayarak kocaman gülümsediğinde, yaramaz kızım ağzımdaki emziği diliyle atıp ince sesiyle bir çığlık atmıştı.

 

Bu onun dilinde bende gülümsedim demekti sanırım.

 

"Hihh, tüküydü."

 

Suratı hafiften buruşan Aras, her an Efnan'ı da sevmekten vazgeçecekmiş gibi bakarken ciddi kalmak çok zordu.

 

"Hazır mısınız?"

 

Odanın kapısı bir anda açılırken, hepimiz kapıya dönmüştük. Gelen kişi Yavuz'du. Siyah takımının içinde nefes kesici görünüyordu yine.

 

Aras'ın hayranlık dolu bakışları ne zaman bu ailenin erkeklerini görse, parlıyordu resmen. Babası gibi amcalarına karşı da büyük bir sevgi besliyordu.

 

"Amcam gelmiş."

 

Derken, aynı zamanda üzerindeki gömleğini de düzeltmişti. Bakışlarımız o sırada Yavuz'la kesişmişti. Aras'ı işaret ettim hemen. Heyecandan bacaklarını sallıyordu.

 

"Gel bakalım aslanım."

 

Diyip kollarını açtığında Yavuz, elinden tutarak yataktan inmesine yardım etmiştim Aras'ın. Saniyeler içinde amcasının kollarının arasına girmiş olmanın keyfiyle gülümsemeye başlamıştı.

 

"Amca, Efnan tüllü bir şey giymiş bak."

 

İşaret parmağıyla yatakta kendi halinde mırıldanan kızımızı gösterdiğinde Yavuz'un gözleri de o meşhur eteği bulmuştu. Alırken nasıl garip baktıysa şimdi de öyle bakıyordu.

 

"Bu aldığımız etek değil mi?"

 

Sorusuyla kızımın tütülü eteğini düzeltmiştim.

 

"Ta kendisi."

 

Kollarının altından kucağıma alır gibi kaldırdığımda eteğin altındaki desenli çoraplı bacaklarını da hareket ettiriyordu.

 

Siyah zıbınının açıkta bıraktığı eline öpücük kondurduğumda odanın kapısı çalınarak Berivan tarafından açılmıştı.

 

"Aras, annem gel aşağıya inelim. Çok sağ ol Evin."

 

Önemli değil dercesine gülümserken ben, ayakta duran Yavuz hemen yanımıza yatağın üzerine oturmuştu. Kıstığı gözleri Efnan'ı izliyordu uzun uzun. Dudakları ise gülmeyi istiyormuş gibi kıvrılmıştı.

 

"Ulan bu nasıl bir şey böyle, alıp içime sokasım geliyor."

 

Kafasını eğerek tam boynunun altından derin bir nefes alarak yanağına ufacık bir öpücük kondurmuştu.

 

"Şöyle tatlı tatlı bakması yok mu bir de?"

 

Elini kolunu nereye koyacağını bilemezken, kızımızın ağzından bebeksi bir gülümseme dökülmüştü. Bal küpüydü adeta.

 

"İlerde de böyle tatlı tatlı gülme kimselere tamam mı güzel kızım?"

 

Havaya kaldırdığı işaret parmağını sallarken bakışlarına da bir başka ciddiyet yerleşmişti.

 

"Annene gül, bana gül. Öyle elin çocuklarına nazlı nazlı gülme."

 

Dudaklarımın arasından kaçan kıkırtıya engel olamazken, Efnan'ı göğsüme yaslayarak sarılmıştım. Öyle komik gözüküyorlardı ki.

 

"Piştt."

 

Diyerek bacağının biraz uzağında duran bacağımı dürtmüştü bu seferde. Sanırım şimdi konuştuğu kişi bendim. Kafamı kaldırdım usulca, hmm derken.

 

"Sende çok fena olmuşsun, kalksana yerinden bir de öyle bakayım sana."

 

Sesindeki keyifli tını hoşuma giderken Efnan'ı yatağa bırakarak kalkmıştım. Diz kapağımda biten boyuyla bedenimi sıkıca sarıyordu kumaş. Belime yerleştirdiğim ellerimle etrafımda bir tur dönmüş ve ona istediğini vermiştim. Tam önünde durmamla ellerini belime uzatmıştı. Yüzü şimdi göğüs hizamda duruyordu, ellerimi bende sakallı yüzüne kaldırmıştım. Artık iyice sabrı kalmamış gibi duruyordu. Evin içinde köşe bucak bana sırnaşmanın ilerisine hala daha gidemiyordu çünkü.

 

"Gel şöyle bakayım."

 

Araladığı bacaklarının arasına doğru çektiğinde beni, belimdeki elinin tekini yüzüme çıkarmıştı. Dudaklarının arasından firar eden ferah soluklar, şimdi yüzümde dolaşıyordu.

 

Uzun sayılacak bir öpücüğü dudaklarıma bıraktığında, benimde ellerim omuzlarına inmişti.

 

"Yavu..."

 

Demişken, yaptığım hatayla gözlerimi kaçırmıştım hemen.

 

"Ay pardon, dilim sürçtü. Yoksa biliyorsun demem."

 

Kaşları öyle mi dercesine havalanmıştı. Kafasını göğsüme yaslayıp biraz daha yaklaştırmıştı beni kendisine.

 

"Sürçmesin o dilin, yoksa bizzat ilgilenmek zorunda kalırım."

 

Yeniden Yavuz dememi söyleyen içimdeki sese şimdi olmaz uyarısı yaparken, yeniden konuşmuştum.

 

"Kocam diyecektim merak etme. Hadi herkes gelir şimdi aşağı inelim yavaş yavaş."

 

Elbisenin açıkta bıraktığı boynuma ayağa kalkar kalkmaz dudaklarını bastırıp, oraya da imzasını bıraktıktan sonra Efnan'ı kucağına almıştı.

 

Hayalini kurduğum o sahne tamda şu anda gözümün önünde canlanmıştı işte.

 

Siyahların içinde Yavuz ve onun kollarında pembe tüllü eteğiyle kızımız.

 

Bu anı da hemen kaydetmeyi istediğim için telefonumu elime almıştım. Benim gibi Yavuz'un da telefonuna birçok anı kaydetmiştim.

 

Hep birlikte odadan çıktığımızda aşağıya büyük salona girmiştik.

 

Mirza'nın, babasını kaybettiğinden beri aşiretin de başındaki sorumlu kişi olduğunu evlenmeden önce yaşadığımız garip olayla Yavuz'dan öğrenmiştim.

 

Bu akşam da kalabalık olmak istemediğini annesiyle birlikte orada bulunmalarının çok daha iyi olacağını Mihrimah'a önceden belirtmişti.

 

Bakışlarım salondaki herkesin üstünde teker teker gezinirken, Boran yanımıza gelerek Efnan'ı sevmeye başlamıştı.

 

Babasının yaptırdığı bileklik ellerini her salladığında kendisini belli ederken, oldukça süslü gözüküyordu.

 

"Ne giydirdiniz bu kıza?"

 

Eteğinin ucunu tutup gülerken Boran, Efnan'ı da gülümsetmek için garip oyunlar yapıyordu.

 

"Çok süslü benim kızım."

 

Yavuz'un sözleriyle odadaki herkes güldüğünde Mümtaz baba kucağına almıştı.

 

"Geldiler!"

 

Hepimizin dikkati kapıdan kafasını uzatıp içeriye bağıran Mihrimah'la bozulmuştu. Üzerindeki telaşını hala daha atamamıştı.

 

"Görende Şam'dan geliyorlar sanacak."

 

Miraç abi sakince yerinden kalkarken mırıldanmış, ardından da kucağına gelmek isteyen Aras'ı eğilerek kollarının arasına almıştı.

 

Hemen yanımda hissettiğim bedene yaklaşırken, Efnan'da hafif kapattığı gözleriyle etrafı izlemeye başlamıştı.

 

"Hoş geldiniz."

 

İlk Mirza'nın annesi içeriye girerken hemen elini öpmüştü Mihrimah. Kırmızı hafif bol kesim, oldukça şık bir elbise giyinmişti. Günlerce mağaza mağaza gezerek bulmuştu bu modeli de. Hafif maşa yaptırdığı saçları ise abartıdan çok oldukça şık bir görüntü sunuyordu.

 

"Hoş bulduk kızım."

 

Diye karşılık vererek, bizimle de selamlaşarak içeriye doğru ilerlemişti. Mirza'nın önceki ziyaretlerinde gelen ablası gibi gördüğü kuzeni de buradaydı. Onunla da selamlaştıktan sonra içeriye çikolata ve çiçeğiyle Mirza girmişti.

 

Gün içinde eve baklava tepsileriyle bir çiçek buketi daha göndermişti. Ona rağmen büyük bir sevinçle çiçeği eline almıştı Mihrimah. Abilerinin görüş açısında çok tepki veremese de alttan attığı tebessümler Mirza için yeterli gibi duruyordu.

 

"İçeriye geçelim yavrum."

 

Belimdeki elle yeniden salona girdiğimizde herkes yavaşça yerlerine yerleşmişti.

 

 

 

~

 

 

 

4 ay sonra:

 

 

 

"Yaa şöyle şeyler demesene be adam!"

 

Kızaran yanaklarımla, ince elbiseyi üzerime taktığımda, arsız bakışlarını sırtımda hissediyordum.

 

"Karıma deneyeceğim de kime diyeceğim yavrum?"

 

Sesindeki eğlenceli tını kanımı daha çok kaynatırken, beşiğin içinden ince bir çığlık daha yükselmişti.

 

Banyo yapacağını hissettiği içindi sanırım bu hareketli tavırları emin değildim.

 

"Hadi çok konuşma da yardıma gel banyoya."

 

Hafif çattığım kaşlarımla Yavuz'a ufak bir bakış atarken beşiğin yanında durmuştum.

 

Sıfır kollu zıbının içinde şimdi daha hareketli bir şekilde duruyordu Efnan. 5. ayına gireli birkaç gün olmuştu. Büyüdüğünü yavaş yavaş hissettiriyordu bize.

 

"Annem..."

 

Derken ellerimi kendisine uzatmıştım. Hızlı hızlı salladığı bacaklarını aynı zamanda elleriyle yakalamaya çalışıyordu.

 

"Kızım."

 

Hemen yanımdan yükselen sesle, Yavuz'un bedeni sırtıma yapıştığında iki taraftan beşiğe yasladığı elleriyle, beşik ve onun arasında sıkışıp kalmıştım.

 

"Ma..ma...ma..."

 

Rastgele çıkardığı seslerle salyalarını akıtacak kadar gülümsüyordu kızımız babası da görüş açısına girdiğinde.

 

İlk aylarda göz rengi belli olmasa da artık tamamen oturmuş sayılırdı. Yavuz'un tüm gözleri sana benzesin laflarına karşılık, kendisi gibi çikolata kadar kahve olan gözleri vardı Efnan'ın. Öyle ki yüzüme dikkatli baktığı esnalarda gözlerinin içinde yıldızlar çakıyordu.

 

"Banyoyu hazırlayacağım ben."

 

Diyip geriye kaçmaya çalıştığımda, hemen yanımda duran yüzünü hafifçe eğerek, çenesini çıplak omzuma yaslamıştı.

 

"Kaçmayacaksın yani?"

 

Sabahtan beri benimle oynuyordu resmen. Dirseğimi hafifçe karnına vurup kendisini itelemeye çalışmıştım.

 

"Yavuz yaa, dalga mı geçiyorsun sen benimle. Küserim bak ona göre!"

 

Gözlerini kısarken, dudaklarını yanağıma bastırmıştı uzunca.

 

"Seninle nasıl dalga geçeyim ben, baksana şu tipe."

 

Havaya kaldırdığı eliyle çenemden sıkıca tutarken, tutuşu yüzünden dudaklarım büzüşmüştü. Suratıma eğlendiğini belli edercesine bakarken, gerçekten de dalga geçtiğini anlayarak omzuna vurarak tutuşundan kurtulmuştum. Arkamdan güldüğünü işitirken çoktan banyoya girmiştim.

 

Hangi ara gülmeye başladığımı anlamazken, küvetin içini doldurmaya başlamıştım.

 

Anne, baba beni gördüğünüzü biliyorum...

 

Ben çok mutluyum.

 

Ben çok mutlu bir anneyim.

 

Ben çok mutlu bir eşim.

 

Ben artık çok mutlu olan Evin'im...

 

 

 

 

 

 

 

⚫️ ⚫️ ⚫️

 

 

 

 

 

 

 

• Yıldızı parlatmayı unutanlar en alt köşeye tıklarlarsa çok mutlu olurum ✨

 

• Pembe tüllü etek ve siyah takım 🥹🤤

 

• Aras ve Kerem'in şimdiden başlayan anlaşmazlıkları peki ğöawğampwka

 

• Şimdi yeni bölümdeki güzelliklerde görüşene kadar kendinize iyi bakın. Hoşça kalın 🫶🏼

 

• SOSYAL MEDYA HESAPLARINDAN TAKİP ETMEYİ VE AKLINIZA TAKILAN ŞEYLERİ DE SORMAYI UNUTMAYINIZ.

 

İnstagram:

• Simaarawattpad (duyuru hesabı)

• Yavuzkkaradag (parodi)

• Evinşahmaran (parodi)

• Diğer karakterin parodi hesaplarına da bu hesapların takip ettikleri kısmından ulaşabilirsiniz.

 

11/07/2023

simaara

Bölüm : 25.12.2024 09:07 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...