Sizleri bölümle baş başa bırakıp, keyifli okumalar diliyorum ❣️ Satır aralarında buluşalım lütfen, sizleri orada bekliyorum 🕯
• • •
Bölüm Şarkıları: Ebru Gündeş / Âşık
Aber Sie X Kara Sevda
"Seni gözümden dahi sakınırken, canını yaktıkları için nasıl sakin kalayım?"
Yavuz Karadağ
(Aşık olunmalık bir kare 🥹🥹)
(Mirza & Mihrimah ❤️🔥)
⚫️
Ellerini düşmekten korkarcasına omzumun üzerine yerleştiren kızımın beni izleyen yüzüne bakarken, dayanamayıp dudaklarımı yumuşacık yanaklarına bastırmıştım.
Kendisine giydirdiğim beyaz kısa kollu elbisenin içinde, tam bir prensese benziyordu. Ve daha evden çıkmadan önce bağladığım ince saçlarından, bir tutamı çoktan süslü tokasından firar ederek alnına dökülmüştü.
"Ne...ne...ne."
Dişsiz damakları bıcır bıcır açıp kapattığı ağzıyla, bakışlarını daha öncesinde gelmediği yerde, şirketin içinde gezdiriyordu.
"Evin Hanım, maşallah çok şeker bir şey bu."
Birkaç çalışan yanımızda durup Efnan'ı incelerken, bende gülümsemiştim. 5. ayımızın sonlarındaydık ve kızımız artık daha farklı tepkiler de veriyordu.
"Yavuz, odasında mı?"
Sorumla beraber sekreteri kafasını hızlıca sallarken içeriyi arayarak haber vermeyi istemişti, durdurdum.
"Sürpriz yapmak istiyorum, haber verme lütfen."
"Peki, ne içersiniz? Ne getireyim odaya?"
İşaret parmağını ağzına götürerek hala daha şaşkın şaşkın etrafa bakıyordu Efnan.
"Şu anlık bir şeye gerek yok. Teşekkürler."
Geçmemize izin verdiklerinde adımlarımı yeniden atmaya başlamıştım. Bugün birazcık daha özenmiştim hazırlanmama, saçlarımla beraber makyajda yapmayı ihmal etmemiştim.
"Babayı özledi mi benim kızım?"
Kıvrık kirpiklerinin altındaki kahve gözleri hızlıca yeşillerime dönerken, hala daha omzumda duran avucunu tenime hafifçe vurmuştu.
"Biz geldik."
Bir anda indirdiğim kapının kulpuyla odanın içerisine girdiğimizde, masanın arkasında oturan adamın gözleri bizi bulmuştu. Siyah gömleğinin kollarını dirseklerine kadar kıvırmış, hemen önünde duran bilgisayar ekranından bir şeylere bakıyordu. Ve masasının üzerinde olmazsa olmazı, Türk kahvesi duruyordu.
"Evin, güzelim?"
Oturduğu yerden ayaklandığında, babasını gördüğü için sevinen Efnan kucağımda hoplamaya başlamıştı. Haksız sayılmazdı, çünkü şu an tam karşıdan bize doğru gelen adam sarılmaya değerdi. Kahve gözleri bir beni bir Efnan'ı buluyordu.
"Güzel kızım?"
Havaya kaldırarak uzattığı elleriyle omzumda duran elini çekerek, öne atılmıştı küçük kızım. Babasını gördüğü için sanırım bana arkasını dönüyordu.
"Bu kadar hızlı mı sattın kızım beni?"
Soruma karşılık bir bakış dahi atmazken, Yavuz'un yüzüne çıkardığı küçük elleriyle gülümsemişti.
Ömrümün sonuna kadar izlesem sıkılmazdım bu manzaradan.
"Benim prensesim babasını çok mu özlemiş?"
Alnına dökülen ince saç tutamını usulca okşayarak, alnına dudaklarını bastırmıştı. Gözleri beni buldu ardından.
Neredeyse kalp çıkacaktı bakışlarımdan ikisini izlerken.
"Benim canım karım, bu ne güzel bir sürpriz oldu böyle."
Tek koluyla sıkıca tuttuğu kızımızla diğer elini belime atarak, beni de göğsüne çekmişti.
Saçlarımın arasından aldığı derin solukla, dudaklarını da bastırdı. Gülümsedim.
Kahveleri bir kez daha Efnan'ı bulurken kızımız içeriye girerken olduğu gibi ağzına götürdüğü parmağıyla etrafı merakla incelemeye başlamıştı.
O sırada Yavuz, belimde duran elini omzuma çıkarttığında kafamı kendisini daha iyi görebilmek için hafifçe geriye yatırmıştım.
Bakışları usul usul yüzümde gezindi, ardından da dudaklarıma hızlı ama ayaklarımı yerden kesecek kadar etkili bir öpücük bıraktı. Omzumda duran eliyle beni masasının hemen önünde bulunan koltuklara yönlendirdiğinde kısa sürede gösterdiği yere oturmuştuk.
"Akif mi getirdi sizi?"
Sorusuyla beraber kafamı sallarken gözlerim omzuna koyduğu başıyla uyuklayan kızımızı bulmuştu. Gülümsedim.
"Evet. Aslında daha erken gelecektik ama hazırlanmamız tahmin ettiğimden daha uzun sürdü."
Kahve hareleri yüzümden başlayarak tamamen beni incelediğinde, dudaklarına yerleşen o serseri tebessüm yüreğimi hoplatmıştı.
Sadece bakmadı Evin... o bakışlarda çok daha fazlası vardı.
Vardı...
Yüzümde hissettiğim ısıyla beraber hafifçe öksürürken amacım tamamen konuyu dağıtmaktı. Şayet birazcık daha böyle konuşursa hiç iyi şeyler olmayacaktı. Ellerimi üzerimdeki elbisenin kumaşına bastırdım.
"Toplantın yok mu senin?"
Kavisli kaşları ufak bir açıyla havalanırken, dilini damağına vurarak cıklamıştı.
"Varsa iptal ettiririz fıstığım, neden bunları düşünüyorsun ki sen?"
Kaçırdığım gözlerimi odanın camlarına çevirdiğimde, gülüşünü işitmiştim.
"Kızım, annen yine utandı galiba, kızardı gibi ufaktan. Hmm, ne dersin?"
Kollarının altından tuttuğu Efnan'ı tam göz hizasında havaya kaldırdığında, oyun delisi olan kızımız az önce uyuklamıyormuş gibi hemen çırpınmaya başlamıştı. Parıldayan kahve gözleri babasının harelerine heyecanla tutunurken, dizlerini de hafifçe kıvırarak zıplamaya çalışıyordu.
Kahkahaları her saniye biraz daha artarken, yumuşak yanaklarına babası tarafından kocaman öpücükler kondurulmuştu.
Anılarım canlandı zihnimde. Babam haklıydı.
Sevgi bu dünyadaki en güçlü ilaçtı.
Tüm yaraları sardığı gibi yara da açabilirdi ve varlığı nasıl huzursa, yokluğu da insanı bir o kadar mahvederdi...
~
Ses çıkarmamak için üstün çaba sarfederken, beşiğinde mışıl mışıl uyuyan kızımın saçlarına minik bir öpücük bırakmıştım. Ardından da bebek telsizinin tekini elime alarak odadan çıkmıştım.
Son günlerde şirkette fazlasıyla vakit geçiren Yavuz, yapacakları büyük anlaşmanın son kontrollerini çalışma odasında telefonda konuştuğu Miraç abiyle yapıyordu.
Bu yoğun tempodan dolayı pek hoşnut sayılmazdım. Çünkü son günlerde gerçekten yoruluyordu.
Merdivenin basamaklarını indikten sonra adımlarım mutfağa ulaşmıştı. Hemen dolaptan çıkardığım cezveye kahve ve suyunu koyup ocağın üzerine bıraktığımda, ensemde rastgele topladığım saçımdaki tokayı çıkartarak, ellerimle dağıtmıştım. Dudaklarım haylaz bir sırıtışa ev sahipliği yaparken, üzerimdeki elbiseyi de bir kez daha gözden geçirmeyi ihmal etmemiştim. Herne kadar fazla özenmemiş imajı çizmeyi istesemde, yine de dikkatli olmak geliyordu içimden. Dolaptan çıkardığım sürahideki suyu da bardağa doldurduktan sonra, hazırladığım tepsideki fincana sıcak kahveyi boşaltmıştım.
Heyecandan titreyen ellerimle dikkatle tepsiyi elime alıp mutfaktan çıktığımda çalışma odasına ulaşmak için yeniden merdivenleri tırmanmıştım. Odasının önüne geldiğimde ise içerideki sesini de işitiyordum.
Kahveyi dökmemeye özen göstererek kapının kulpunu indirdiğimde, gözlerim camın önündeki tekli koltukta oturup, elindeki kağıtlara bakan Yavuz'u bulmuştu.
"Sendekileri de gönderdim ben Boran'a, düzenleyerek sunar yarın."
Miraç abinin duyduğum sesiyle gözlerim masanın üzerindeki hoparlörde olan telefonu bulmuştu bu seferde.
"Tamam abi, bugünlük yeter. Sende uğraşma daha fazla, yarına dinç gel. Lazımsın bize."
Arkasındaki koltuğa yasladığı başıyla, kahve harelerinin hedefine beni almıştı.
Bıraktığı kağıtlar da masadaki yerini aldığında telefonuna uzanmıştı.
"İyi evdekilere selam söyle aslanım, görüşürüz yarın."
"Eyvallah, görüşürüz."
Kapının önünde duran bedenimle yeniden hareketlenmiştim.
"Yorgunluk kahvesi iyi gelir."
Bıraktığım tepsiye düşmüştü kahveleri bir anlığına, sonrasında yeniden beni bulmuştu.
"Bana sadece sen iyi gelebilirsin."
Nereye koyacağımı bilemediğim ellerimle karşısında kaldığımda, oturduğu yerden bir anda ayaklanmıştı.
Aramızdaki mesafe her adımıyla biraz daha kısalırken, nabzım hızlanmış, ellerim terlemeye başlamıştı.
"Yorgunum... ama sana değilim."
Dilinden dökülen her bir kelime başımı döndürmeye yetiyordu. Adımları tam ayaklarımın ucunda durduğunda, eli salık saçlarımın ardından boynuma ulaşmıştı.
Sıcak parmakları engelleri bir yılan misali aşarak tenimin üzerindeki yerini almıştı. Eğdiği başıyla burnunu saçlarımın arasına bastırdığında, yeniden sesini işitmiştim.
"Sende dinlenip, sende soluklanacağım ben."
Saçlarımın arasından kaldırdığı başıyla kapalı olan gözlerimi aralamıştım bende. Boynundaki parmakları enseme kayarken, kafamı geriye yatırmamı sağlamıştı. Şimdi göz gözeydik.
Ve kahve hareleri parıldıyordu.
"Seni tüm gün kollarımla sarıp sarmalasam, yine de doyamam. Öyle güzel, öyle masumsun ki, aklımı başımdan alıyorsun."
Belime inen eliyle bedenlerimizi bir anda birbirine yaklaştırdığında, dudaklarımın arasından küçük bir çığlık firar etmişti.
"Yavuz..."
İsmi dudaklarımdan hayranlıkla dökülürken, başını hafifçe eğmişti. Şimdi burunlarımız birbirine değiyordu.
"Doğru kelime bu değildi."
Şehvetle harmanlanan sesiyle ellerim sert kollarına tutunmuştu, gözlerimi yeniden kahvelerine çıkardım.
"Değildi."
Diye mırıldanmış, sonrasında da kollarındaki ellerimi omuzlarına kaydırmıştım. En az onun kadar benim de damarlarımda akan kanın hızı değişmişti.
Şu anda istediğim tek şey vardı, o da Yavuz'du.
"Neydi o zaman yavrum?"
Dudaklarımın birkaç milim ötesinde duran dudaklarına düşmüştü yeşillerim. Gülümsedim.
"Hatırlamama yardım etmelisin bence."
Fısıltılı sesimi işittiğinde dudakları tehlikeli bir gülümseye ev sahipliği yapmıştı. Sonrasında da beni yine şaşırtacak kadar hızlı bir şekilde havaya kaldırdığı bedenimi, çalışma masasıyla buluşturmuştu.
Ahşap masanın üzerindeki birkaç parça eşya oturmamla birlikte yere düşmüş ve benim düşen eşyalara şaşırmama fırsat dahi vermeden bacaklarımın arasına girerek, üzerime eğilmişti.
"Haklısın. Hatırlamana yardımcı olabilirim."
Boynumdaki parmakları tutuşunu sertleştirmiş, dudaklarını çeneme bastırmıştı.
"Çok unutkan bir karım var."
Dudaklarımın arasından firar eden kahkahamla, yüzüne baktığımda, ellerimi bende yanaklarına yerleştirmiştim.
Ona dokunmak, onu hissetmek, çok özel bir histi.
Dudaklarını, dudaklarımın üzerine bastırdı. Tüm o bakışlarına nazaran, şefkatli bir öpücüktü. Saçlarımın arasına karışan parmakları, her bir tutamı nazikçe okşuyordu.
"Ama senin aksine kolay kolay unutmam ben, hatırlatmak görevim."
Ayrılan dudaklarımız yeniden birleştiğinde, şehvet dört bir yandan bizi sarmalamıştı. Titreyen parmaklarım üzerindeki tişörtü sıkı sıkıya kavradığında, masadan birkaç eşya daha düşmüştü.
Elbisemin önündeki kuşağa kayan elini hızlıca yakaladığımda, kendimi hafifçe geriye çekmiştim. Çok sevdiğim elbiselerimden bir tanesiydi bu, yırtılmasını istemiyordum.
Kavisli kaşlarının altından gülerek bana döndüğünde elbisenin kumaşını, tek hamlede bağlama kısmından ayırmıştı.
"Yavuz... yine yırttın."
Hafif sinirli tonda çıkan sözlerim yine onun tarafından yarıda kesilirken, dudaklarımızı birleştirmeden önce eklemeyide ihmal etmemişti.
"Bir saniye dahi duracak sabrım kalmadı. Yarın yenisini alırız."
~
Birkaç hafta sonra;
Elimdeki küçük peluş tavşanı da bebek çantasına koyduktan sonra telefonumu alarak odadan çıkmıştım. Efnan'ı en başta hazırlayarak Yavuz'a bıraktığım için, eşyaları rahatça çantaya yerleştirebilmiştim.
Hızlıca indiğim merdivenlerle bakışlarım açık dış kapıyı bulduğunda kucağında duran Efnan'ı bahçede gezdiren Yavuz ve etrafında Efnan'a türlü oyunlar yapan korumalar girmişti görüş açıma.
Daha öncesinde belki bazılarının sesini dahi duymamışken, şimdi kızımı güldürmek için çabalayışlarını izlemek garip hissettirmişti. Kıvrılan dudaklarımla kapıdan çıktığımda Akif elimdeki çantayı almak için birkaç adımda yanıma ulaşmıştı.
"Alayım çantayı yenge."
"Teşekkürler Akif."
Başını sallayıp çantayla yanımdan uzaklaştığında kollarının arasında duran Efnan'ı havaya kaldırarak hafifçe hoplatmıştı Yavuz.
Kızımız ise ağız dolusu kahkahalar atıyordu.
"Güzel kızım benim, küçük bebeğim."
Her havaya kalkmasında saçlarıda havalanıyordu kızımızın.
Bir süre olduğum yerde öylece ikisini izlemiştim.
"Kızımın annesi, gel bakalım."
Açtığı sol kolunu kaşıyla işaret ettiğinde hızlı adımlarla yanlarına giderek, bende aralarına karışmıştım. Kafamı yanında güvende hissettiğim adamın omzuna yaslarken, kızımız da aynı benim gibi keyifli bir pozisyona geçmişti.
Bakışlarımız buluştu ve sevimli bir tebessüm yolladı.
"İstersen Mihrimah'ı arayarak Efnan'ı da yanımda götürmeyi teklif edebilirim?"
Yavuz'un kahvelerine çevirdiğim yeşillerimle, sormuştum. Dilini damağına vurarak cıklamıştı ve bunu yapmasının hemen ardından Efnan'da onu taklit ederek dilini damağına vurmuştu. Gülümsedim şaşkınca. Babasına hayrandı ve sadece yaptığı her şeyi dikkatle izlemekle kalmıyor, hayatına da geçiriyordu.
"Baba kız gezeceğiz bugün, aklın bizde kalmasın."
Kapısı açık bir halde bizi bekleyen araca doğru yürümeye başlarken, Efnan kollarını bana uzatmış ve kucağıma gelmişti. Arabanın arkasındaki koltuğuna onu yerleştirip kemerini taktıktan sonra çantaya koyduğum en sevdiği oyuncak olan tavşanı çıkartarak eline vermiştim. Birkaç aydır uyurken dahi yanından ayırmadığı tavşan, Aras'ın hediyesiydi kendisine. Ve diğer tüm oyuncaklarından çok daha özeldi Efnan için. Kızımızın keyifle tavşanıyla oynadığını görünce bende yerime geçerek emniyet kemerini takmıştım.
Gözlerim yanımda oturan adamı bulurken, bir süre gözümü dahi kırpmadan kendisini izlemiştim. Yolda olan bakışları ara ara kısılıyor, bazen de kaşlarını çatarak yanından geçen araçlara bakıyordu.
"Ayyy..."
Duyduğum sesle kafamı arkaya çevirirken, iki kulağından tuttuğu tavşanı havaya kaldırarak çığlık atmıştı kızım. Ve Yavuz'un gözleri de dikiz aynasından bir anlığa Efnan'ı bulmuştu.
"Keyfi yerinde bugün anlaşılan."
Kucağımda duran elimi eliyle kavrayıp dudaklarına götürdüğünde, minik bir öpücük bırakmış ardından da dizinin üzerine koyarak parmaklarıyla sıkıca sarmalamıştı.
"Sanırım gezeceğinizi hissettiği için bu heyecanı."
Sözlerimle gülümsemişti Yavuz. Gözüm asla arkada kalmayacaktı bugün.
"İşiniz bitince beni arayın, birlikte geçeriz konağa."
Kafamı usulca sallarken bakışlarımı yeniden yola çevirmiştim. Bir süre daha öylece akıp giden yol, çarşıya varmamızla son bulmuştu.
Mağazaların başladığı caddede boş bir yerde arabayı durduran Yavuz'la beraber arabadan inerken, hemen arkamızdaki arabadan da Akif ve iki adam inmişti.
"Yenge..."
Efnan'da olan bakışlarım karşımızdaki mağazayı bulduğunda, içeriden çıkarak gelen kişi Mihrimah'tı. Hemen arkasında da Berivan duruyordu.
"Geç mi kaldım?"
Sorumla birlikte bana sarıldığında kafasını iki yana sallamıştı hızlıca.
"Yok biz biraz erken geldik."
Mahçup gülümsemesi beni de güldürürken, bakışlarını hemen arkamda duran Yavuz'a çevirmişti.
"Abi, sen işte olmayacak mıydın bugün?"
Bebek koltuğundaki Efnan'ın kemerini çözüp kızımızı kucağına aldığında, Yavuz'da kardeşine dönmüştü.
"Kızıma ayırdım bugünümü."
Kendisine bakan Efnan'ın yanaklarına ufak bir öpücük bıraktıktan sonra, çantayı alması için Akif'e işaret vermişti.
"Halasının boncuğu."
Mihrimah'ın elleri kızımızın küçük ellerini sarmaladığında, Berivan'da yanımızdaki yerini almıştı.
"Bu kızın tatlılığına bayılacağım."
Gözlerim Berivan'ı bulurken, Mihrimah'ın yanına geçip Efnan'ın saçlarını okşamıştı.
Birileri tarafından sevilmeye ve ilgi görmeye hayrandı kızımız. Bir de sevdiği kişiyse bu, daha çok heyecanlanıyordu.
Dudaklarındaki gülümsemeyle birlikte başını babasının omzuna yasladığında, gözlerim üzerindeki pembe elbisede ve beyaz ayakkabılarında dolaşmıştı. Tam bir hanımefendiydi.
Karşımdaki ikiliye yaklaşarak önce Efnan'ın alnına minik bir öpücük bırakmıştım.
"Annem, güzel vakit geçirin tamam mı?"
Beni anlamış gibi uzattığım parmağımı eliyle tuttuğunda, gözlerimi Yavuz'a çevirmiştim.
Parmaklarımın ucunda yükselerek boşta duran elimle omzundan tutunup, dudaklarımı bu seferde kocamın yanağına bastırmıştım.
"Gidiyorum o zaman ben?"
Yeniden zeminle buluşan ayaklarımla olduğum yerde sallanmıştım.
Neden her temasımızdan sonra hala daha utanıyordum?
"Aradığımda ulaşacağım sana."
Kafamı usulca sallarken, bu seferde kafasını eğerek beni öpen kişi Yavuz olmuştu.
Tam sol şakağımda hissettiğim dudaklarıyla gözlerim kapanırken, arkamda duran Mihrimah bir kez daha seslenmişti.
"Yenge, hadi."
"Gidiyorum."
Kızaran yanaklarımla hızlıca arkamı dönerek birkaç adım atmış ve mağazanın önünde beni bekleyen Mihrimah ve Berivan'ın yanına ulaşmıştım.
Hala bakıyor mu bize?
Merakla başımı omzumun üstünden geriye çevirdiğimde yeşillerim aramızdaki mesafeye rağmen kahvelerini bulmuştu.
Bakıyordu.
Dudaklarına yerleşen o ufak tebessümle hemde.
Sağ elimi havaya kaldırarak salladığımda, tebessümü biraz daha büyümüş ve ona izin vermeden kızımız kaldırdığı eliyle bana el sallamıştı.
~
"Aslında iyi gibi bu elbise."
Mihrimah'ın üzerindeki elbiseyi bir kez daha incelerken ben, Berivan oturduğu yerden kalkarak etek kısmını düzeltmişti.
"Bence de güzel duruyor."
Berivan'a katılarak bende mırıldandığımda, Mihrimah beline koyduğu elleriyle aynanın karşısında bir tur dönmüştü.
Sanırım 1 saattir bulunduğumuz mağazada denediği 12. abiyeydi bu.
Mirza'nın baba tarafından olan kuzeninin düğünü içindi tüm bu hazırlık ve o geceye nişanlısı olarak Mihrimah'ta katılacaktı.
"Bende beğendim sanırım bunu, fazla abartıda değil."
Aynanın karşısından uzaklaşarak yeniden önümüze geldiğinde, gözleri de askılarda bulunan diğer abiyelerde dolaşmıştı.
"Mirza'nın kuzenlerini pek sevemedim, çok kokoşlar. Şimdi beğenmezler elbisemi falan, deli olurum."
Berivan'ın kahkahası mağazada yankılanırken, bende gülmeye başlamıştım.
"Hiç gülmeyin vallahi yengoşlarım, zaten evindeki güvenlikte geçenlerde kötü dedi elbiseme. Ne anlıyorsa modadan!"
"Evindeki güvenlik derken?"
Berivan'ın imalı sorusuyla gözleri bizi bulmuştu.
"Eee... baya oldu aslında."
Kaçamak cevabı beni daha çok güldürürken, Mihrimah kahve saçlarını ensesinde toplamıştı.
"Ben baya pot kırmış oldum şu an. Gideyim de elbiseyi çıkartayım."
Yanımızdan hızlı adımlarla uzaklaşırken, Berivan gülmeye devam ediyordu.
"Canım görümcem, kabinden çıkınca öğreneceğim tüm detayları."
Kabindeki Mihrimah'ta eklemişti.
"Üstüme iyilik sağlık, neyi öğreneceksin ki bûk xanim?" (gelin hanım)
Yeniden yanımdaki koltuğa oturmuştu Berivan. Diğer günlere nazaran bugün siyah tonlarında bir elbise giyinmişti. Hafif makyajı ise yüzüne tatlı bir canlılık katmıştı. Bacak bacak üstüne atarken, gözlerini bana çevirdi.
"Nasıl gidiyor bebekli hayat?"
Dudaklarıma huzurlu bir gülümseme yayılırken, gözlerimi kapatmıştım. Daha öncesinden birisi bana anneliğin nasıl bir his olduğunu sorsa, verecek cevabım dahi olmazdı muhtemelen. Ama şimdi öyle değildi.
"Bu zamana kadar yaşadığım hiçbir an beni böylesine mutlu etmemişti sanki."
Demiştim. Gözlerine bakarken, sesini duyarken, kokusunu hissederken kalbim mutlulukla çarpıyordu.
"Sanki onu kendimi bildim bileli tanıyormuşum gibi hissediyorum bazı anlarda."
Dudaklarım iki kenara kıvrılırken Berivan konuşmuştu.
"Seni çok iyi anlıyorum, anne olduktan sonra hayatın başka bir evresine geçiyoruz sanırım."
Yüzüne düşen saç tutamlarını kulağının arkasına iliştirmişti.
"Böyle minicik ufacık bir şey, evde sana arkadaşlık ediyor... ay yavrularımı özledim."
Kenarda duran çantasına uzanmıştı hemen. Miraç abideydi çocuklar bugün.
"İşimiz bittiyse arayayım mı bende Yavuz'u, konağa birlikte geçelim demişti."
Berivan kafasını sallayarak beni onaylarken Mihrimah'ta kabinden çıkmıştı.
"Kime geçiyoruz?"
Elimdeki telefonda olan bakışlarımı kaldırdığımda, çalışan kadın Mihrimah'tan elbiseyi alarak kasaya ilerlemişti.
"Yavuz haber bekliyorda, konağa geçmek için."
"Ben şunu halledeyim o zaman, abim gelir zaten hemen."
Çalışanın arkasından ilerlerken o, bende oturduğum yerden kalkarak telefonu kulağıma götürmüştüm.
~
Yazardan;
Kucağında duran kızının saçlarını bir kez daha öpmüştü genç adam. Karısının saçları kadar yumuşak saçlara sahipti küçük kızı ve yine karısı gibi kokusuyla kendisini büyülüyordu.
"Nereye gideceğiz abi?"
Hemen yanında bebek çantasıyla beraber yürüyen Akif'e kısa bir bakış attıktan sonra ileride duran parkı işaret etmişti.
Daha öncesinde birkaç kez getirmişlerdi parka ama o zamanlar daha küçük olduğundan tepkisini şu anki kadar net görememişti.
7. ayının sonlarında olan kızı, etraftaki çocuk seslerine şaşkın şaşkın bakarken, tavşanı tuttuğu elini havaya kaldırmıştı.
Bileğindeki isminin yazılı olduğu künye Yavuz'un görüş açısına girerken, kızının pamuk gibi yumuşacık olan eline de bir öpücük bırakmıştı.
"Efnan, nereye geldik kızım biz?"
Babasının ismini söylemesiyle kahve gözlerini parktan çeken Efnan, işaret parmağını ağzına götürmüştü.
Son günlerde sürekli parmağını damaklarıyla ısırıyordu. Ve doktorun söylediğine göre bu diş çıkartacağının haberini veriyordu.
Herne kadar yeğeninin büyümesine şahit olsa da, kendi kızıyla yaşadığı hisler daha öncesinde yaşamamış gibi hissetmesini sağlıyordu.
"Salıncaklar dolu abi, çocukları nasıl indireceğiz?"
Akif'in sorusuyla gözlerini kızından çektiğinde, bakışları çocuk kalabalığının ortasında ne yapacağını bilemeyen bir halde dikilen adamına kaymıştı.
"Tehdit et oğlum, giderler o zaman."
Alayvari sesiyle söylediği şeyleri bir anlığına ciddiye almıştı Akif. Daha önce bu kadar çocuğu bir arada görmediği içindi belki de bu şaşkınlığı, anlam veremiyordu.
"Emredersin abi."
Elindeki bebek çantasıyla ileriye giden Akif'e inanamayan gözlerle bakıyordu.
"Lan!"
"Yan.."
Akif'in adımları Yavuz'un sesiyle dururken, Yavuz'u durduran şey Efnan'ın kendisini taklit eden ince sesi olmuştu.
Ne demişti kızı?
Emindi ki Evin duysaydı, hiç hoş karşılamazdı bunu.
"Kızım ne dedin sen?"
Efnan yeniden karşıdaki çocuklara döndüğünde, salıncağı bir kez daha işaret etmişti.
"Evin yengemin hoşuna gitmeyecek bu."
Çatık kaşlarını Akif'e çevirdiğinde, doğru duyduğundan da emin olmuştu.
"Akif, yürü sıraya gir."
Salıncağın kenarını işaret ettiğinde, kızının az önceki anı unuttuğunu umut ederek yeniden yürümeye başlamıştı. Bundan sonra konuşurken daha çok dikkat etmesi gerektiğinin de farkındaydı.
"Efnan, yetmez mi bu kadar?"
Ufak hızla salladığı salıncağı bir kez daha iterken, sormuştu Akif. Neredeyse yarım saattir sallıyorlardı Efnan'ı ve telefonu çalan Yavuz'la sallama sırası kendisine geçmişti.
Her ittiğinde havalanan saçlara gülerken, karşısındaki küçük kızda kahkaha atarak kendisine karşılık veriyordu.
"Anladım ben, sallamaya devam."
Tombiş yanaklarını şişirip anlamsız birçok kelimeyi mırıldanırken, Akif'te ona anlıyormuş gibi karşılık vermeyi ihmal etmiyordu.
"Çok haklısın küçük hanım, parkta şartlar oldukça zormuş. Baksana çocuklar bile sıra bekliyor."
Gözleri biraz uzaklarında duran babasını bulmuştu bu seferde. Sık sık kontrol ediyordu yerini.
Bu sırada salıncağı da sallamayı bırakmıştı Akif. Dikkatle Efnan'dan gelecek tepkiyi bekliyordu.
"Ihhh."
Duran salıncağı fark ederken beyaz ayakkabılı ayaklarını sallamaya başlamıştı Efnan. Bu sallanmak istiyorum demekti.
"Kızım, anneye gidelim mi?"
Yavuz'un sesiyle Akif'in de bakışları Yavuz'u bulmuştu.
Biliyordu ki annesi söz konusu olmasa bu salıncaktan küçük cadıyı kaldıramazlardı.
Heyecanla babasına kollarını uzatan Efnan'a güldüğünde, saatlerdir bırakılmayan tavşanda şimdi kendisindeydi.
~
Evin'den;
"Nasılda güzel uyuyor."
Büzdüğüm dudaklarımla Yavuz'un kucağındaki Efnan'a bakıyordum. Konağa gelene kadar arabada ne kadar hareketli olmuş olsa da, karnını doyurduktan sonra babasının kollarında uyuya kalmıştı.
Beyaz fırfırlı çoraplarının bir tanesi aşağıya kaymıştı, saçları ise çoktan bozulmuştu.
Yatağın üzerine dikkatle yatırdıktan sonra düşmemesi için yastık koymuştuk iki yanına da. Tavşanı ise uyandığında görebilmesi için hemen yanında duruyordu. Battaniye üzerine örterek yerimde doğruldum.
Mağazaya bizi almaya geldiklerinde heyecanla kollarıma atılmıştı küçük cimcime.
"Baba kız gününüz nasıl geçti bakayım?"
Yavuz'u bulmuştu bakışlarım. Ceplerine soktuğu elleriyle yatakta uyuyan Efnan'a bakıyordu.
"Çok güzeldi."
Gülümseyerek yanına adımladım. Gözleri beni buldu bu seferde.
"Sende bize katılsaydın, daha güzel olurdu ama."
Belime sarılan eliyle beni göğsüne çektiğinde, aldığım hoş kokuyla gözlerimi kapatmıştım. Bağımlılık yapıyordu. Kaç dakika öylece durmuştum bilmiyordum.
"Aşağıya insek iyi olur sanırım."
Sözlerimle bakışları beni bulduğunda, elini saçlarımın arasına yerleştirmişti.
"Daha vaktimiz var, yorulduysan dinlen biraz."
Bakışlarım bir kapıyı, bir yatağı bulurken, dinlenmekten ziyade Yavuz'la yalnız kalmayı istiyordum.
Belimi tutan elinin üzerine parmaklarımı sararak, camın hemen önündeki koltuğa doğru çekmiştim onu.
"Hemen geleceğim ben, otur sen."
Havaya kalkan tek kaşıyla nereye dercesine bir bakış attığında çoktan koşar adımlarla odadan çıkmıştım. Daha öncesinde Zümrüt anneyle baktığımız fotoğraf albümlerine, şimdi Yavuz'la yeniden bakacaktım.
Özellikle de çocukluk resimlerine.
Dudaklarımdaki gülümsemeyle girdiğim salonda bulmuştum Zümrüt anneyi. Akşam yemeğine daha vardı, o yüzden kendisi torunları da uyumuşken televizyonun başına geçerek dizi izliyordu.
"Zümrüt anne, fotoğraf albümleri nerede?"
Sorumla gözleri bir anlığına beni bulmuştu.
"Üst kattaki dolapta."
Merdivenleri yeniden çıktığımda, söylediği yerde bulunan albümleri de elime almıştım. Daha öncesinde nasıl hevesle baktıysam her bir kareye, şimdi de aynı şekilde bakacaktım.
Odanın yarım bıraktığım kapısından girdiğimde, koltukta oturan Yavuz'un hareleri elimde tuttuğum albümleri bulmuştu.
"Nereden çıktı onlar?"
Yarı güler tonda çıkan sesiyle koltukta oturmam için kenara kaydığında, yanındaki ufacık boşluğa sıvışmıştım.
Omzuma değen göğsü, ellerimin titremesine sebebiyet verirken, sehpanın üzerine bıraktığım albümlerden bir tanesine uzanmıştım.
Bu hepsinin bebekliğinden itibaren neredeyse çocukluklarının olduğu albümdü.
Gülümseyerek açtığım sayfayla karşımıza çıkan bebek Miraç abi olmuştu. Yavuz'un da gülmesiyle fotoğrafı işaret ettim. Daha önce farketmemiştim ama şu anda fazlasıyla dikkatimi çeken bir detay vardı.
"Aras ne kadar Miraç abinin bebekliğine benziyormuş."
Kafasını sallarken, yüzündeki gülümseme de varlığını koruyordu.
"Daha çocuk doğmadan bana benzeyecek diyordu zaten."
Sayfayı çevirdiğimde bu sefer biraz daha büyüdüğü birkaç aylık hali çıkmıştı karşımıza.
4 yaşına ulaştığında ise fotoğrafta artık tek değildi. Mavi battaniyeye sardıkları bir bebeği, kollarına uzatmışlardı. Ve şaşkın bakışları kundaktaki bebekteydi.
"Yavuzzz."
Derken isminin son harfini elimde olmadan uzatmıştım.
Her gördüğümde aynı tepkiyi vereceğim bir görseldi bu.
"Abim kucağına bomba bırakmışlar gibi bakmış."
Sayfayı yeniden çevirdiğimde bu sefer Yavuz bulunuyordu tek başına. Küçücük oluşuna rağmen, çatık kaşlı bir bebekti. Ve bu da bana bir kişiyi hatırlatıyordu.
"Çok tatlıymışsın."
Albümden çektiği gözleri ışık hızıyla beni bulduğunda, kaşları memnuniyetsizce çatılmıştı. Sanırım yine tatlı dediğim içindi bu tavrı.
"Yine mi tatlısın dedin sen?"
Sorusu yüzümdeki gülümsemeyi biraz daha büyütürken, boşta duran elimi havaya kaldırarak iki kaşının ortasına işaret parmağımı bastırmıştım.
"Bak küçücük bebekken bile kaşların çatıkmış, erken yaşlanacaksın bakma şöyle."
Kaşları hala daha çatık bir halde duruyordu.
"Erken yaşlanacaksın? Yaşlı mıyım ben Evin?"
Sorduğu soruyla gözlerim kocaman açılmıştı. Evin demişti. Güzelim, yavrum, güzel karım ya da fıstığım dememişti.
Ciddi miydi?
"Nereden çıktı şimdi bu?"
Durdurmaya çalıştığım gülümsememle alt dudağımı ısırırken, bakışlarına daha fazla dayanamayarak ağız dolusu bir kahkaha patlatmıştım. Gözleri ise hala daha üzerimdeydi.
"Yaa Yavuz, tabiki yaşlı değilsin. Şaka yaptım sadece, hem hala daha çatık kaşların."
Gözlerimden neredeyse yaş gelecekti gülmekten.
"Efnan'da senin gibi sürekli çatıyor kaşlarını, tüm özelliklerini aktarmışsın kızımıza."
Yatarken dahi çoğu zaman kaşlarının ortası kırışıyordu küçük kızımızın. Bunu bildiğim için hemen yanımızda duran yatağa bakmıştım.
Kızımız yine kaşlarını çatmış Evin.
Zorla durdurduğum gülümsemem yeniden başladığında, Yavuz'un da gözleri kaşları çatık kızımızı bulmuştu.
Gördüğü manzarayla da önce kaşları düzelmiş sonrasında da dudakları bana büyük bir gülümseme sunmuştu. Bu benzerlikleri sadece benim farketmediğime oldukça emindim, çünkü Efnan daha küçücük olmasına rağmen çoğu şeyiyle bana Yavuz'u anımsatıyordu, ki bundan asla şikayetçi değildim.
Gözlerimi yeniden albüme indirdiğimde bir sayfa daha çevirmiştim. Her kareyi iyice zihnime kazırken, yanımdaki adamın tepkilerini izlemeyi de ihmal etmiyordum.
Kafamı omzuna yaslayarak bir sayfayı daha çevirdiğimde, albümü tutan elimi tutmuş, diğer elini de saçlarımın üzerine yerleştirmişti.
"Kızımızın senin gibi yeşil gözlü olacağını düşünüyordum hep ama annesinin özel kalmasını istedi."
Kafamı kaldırmadan gözlerimi yüzüne çevirdiğimde, kahve hareleri albümde değil bendeydi. Saçlarımda duran elini yüzüme indirdiğinde, parmakları tüy kadar hafif bir dokunuşla elmacık kemiğinin üzerinden geçmişti.
"Gördüğüm en güzel, en özel göz bunlar."
Kafamı kaldırmıştım, yüzüne daha iyi bakmak için. Böyle konuştuğu zamanlarda ağlayacak gibi oluyordum.
Buruk bir tebessüm dudaklarıma oturduğunda, sağ elimi sol göğsüne yaslamıştım. Avucumun hemen altında hissediyordum kalbinin atışını.
"Hayatıma güneş gibi doğdun biliyorsun değil mi?"
Fısıltılı sesimle alnımı çenesine yaslamış, kapalı gözlerimle kokusunu soluyordum.
Benim yeniden ben olmamı sağlamıştı ya, asıl övgüyü hakeden oydu. Ben onun sözlerinin aksine bir şey yapmamış, çabalamamıştım başlarda. Kaçmıştım. İnanmamıştım. Ve korkmuştum.
Pes etmeyi bile göze almıştım...
Benden umudu kesmeyen kendisiydi. Elimi tutup beni kaldıran, yeniden hayata dönmemi sağlayan... hepsini o yapmıştı.
Benim için dönüm noktası tam olarak buydu.
Aldığım derin solukla ellerimi boynuna sardığımda, dokunuşları belime inmişti. Beni iyice göğsüne yaslarken, saçlarımın arasına bıraktığı öpücük gülümsememi sağlamıştı.
Her bir öpücük, bir sözdü bizim için.
Ne kadar süre orada öylece kaldık bilmiyordum ama aşağıya indiğimizde yemek hazırlıkları çoktan başlamıştı. Mümtaz babanın da dışarıdan gelmesiyle herkes masadaki yerini almış, biz yine keyifli bir akşam yemeği yemiştik.
"Keyem aylamaz mıysın aytık!"
Elindeki oyuncağı sonunda susmasını isteyerek Kerem'in kucağına bırakırken, oturduğu koltuktan ayaklanmıştı Aras. Az önceki yemek faslının ardından uyanmıştı Efnan ve bir süre sonrada Kerem ona katılmıştı.
Aras ise tüm bu süreç boyunca oldukça sakindi. Kerem ağlamaya başlamasaydı eğer...
"Anne neden aylıyor ki yineğ?"
Sarı tişörtüyle oldukça tatlı gözüküyordu. Berivan onun bu haline gülerken, kucağına aldığı Kerem'de susmuştu.
Alt damağındaki dişleri patladığı için, birkaç gündür huysuz olduğunu söylemişti Berivan.
"Kerem?"
Oturduğum yerden kendisine öpücük attığımda, az önce ağlamamış gibi bize gülümsemişti. Aras'ın ilk gördüğüm hallerini anımsatsa da bana, daha çok Berivan'a benziyordu.
"Sıpaya bak, hemen de sırıtıyor."
Kucağındaki Efnan'la ayağa kalkarken konuşmuştu Boran.
"Böğle otuysana amca."
Aras yanındaki boşluğu işaret ederken Boran bu sefer oraya oturmuştu. Kucağındaki kızım oyun arkadaşı Aras'a daha yakın olmanın heyecanıyla ufak bir çığlık atarken, oturduğu koltukta dizlerinin üzerine çıkmıştı Aras.
"Ney zaman top oynayız biz?"
Yeşillerimi hemen kendisine çevirmiştim. Benden bir cevap almanın heyecanı vardı onun da suratında. Gülümsedim bekletmeden.
"Birazcık daha büyümeli."
Elini havaya kaldırarak 4 parmağını göstermiş, sonra bir tanesini kapatarak 3 yapmıştı.
"Bu kaday mı bekleyim?"
Dudaklarımı yeniden araladığımda bu sefer konuşan kişi Boran'dı.
"Bu cadı yürümeden koşmaya başlar merak etme sen aslanım."
Sıkıca tuttuğu kızımı havaya kaldırmış ve büyük bir kahkaha atmasını sağlamıştı.
"Az önce annesi karnını doyurdu, çalkalama çocuğu Boran."
Zümrüt annenin uyarısıyla hemen indirmişti Efnan'ı. Sonrasında da saniyeler içinde Yavuz'un kucağına bırakmıştı.
"Kusarsa da babasının üstüne kussun artık."
Yavuz'a gelmiş olmanın mutluluğunu yaşıyordu o sırada Efnan.
"Uğraşmasana lan kızımla."
Yavuz'un ikazı hepimizi güldürürken, büyükçe de bir şaşkınlık yaşatmıştı.
"Yan..."
Kızım ne demişti?
~
Boran & Hayat;
(Kurgunun normal gidişiyle aynı zaman aralığında değil Boran ve Hayat'ın arasında geçenler. O yüzden bazı sahnelerde şaşkınlık yaşamanızı istemem.)
Elindeki alışveriş poşetlerini zorlukla taşırken, önüne geldiği binayla derin bir nefes almıştı genç kadın.
Bugün izinliydi, ondan dolayı da kendisini şımartmayı tercih etmişti.
Mutfak alışverişi de bunun içine dahildi.
"Teknik olarak kıyafet alabilirdim ama sebzeleri tercih ettim."
Dudakları alayla iki yana kıvrılırken açık kapıyı iteleyerek merdivenleri tırmanmaya başlamıştı.
Son günlerde yaşadığı şeylerden dolayı kafası oldukça karışıktı, o yüzden gündelik hayatında da bazı şeyleri istemsizce aksatıyordu.
Hepsi onun yüzünden diye sinirle mırıldanırken, poşetlerden dolayı açamadığı kapı babası tarafından açılmıştı.
"Hayat, kızım. Madem alışveriş yapacaktın arasaydın yardıma gelirdim."
Elindeki poşetleri alan babasına büyük bir gülümseme sunarken, ayakkabılarını da çıkartarak içeriye girmişti.
"İki poşet alt tarafı babacağım. Senin kızın çok güçlü, hepsini de taşıdım."
Çantasını koridordaki askıya asarken, poşetleri mutfağa taşıyan babasının arkasından yürümeye başlamıştı.
"Güçlüdür benim kızım. Çok güçlüdür..."
Babasının üzgün bakışları kendisini bulduğunda her zaman olduğu gibi hızlıca kollarının arasına girerek, yanaklarından öpmüştü.
Varı yoğu babasıydı bu hayattaki, anne özlemini dahi babasının kollarında unutmaya çalışıyordu zaten.
"Babamın kızıyım sonuçta, gönül isterdi bende polis olayım ama tutulduk bir avukatlık sevdasına."
Kızının haylaz sesi yaşlı adamı da gülümsettiğinde, kırmızı saçlarını öpmüştü.
Herne kadar güçlü bir adam olduğunu söylese de kızı güçlü olmadığını, güçlüymüş gibi davrandığını bağırıyordu içten içe kendisine. Daha küçücük bebekle bir başına kaldığında anlamıştı hayatı. Kendisini değilde kızını düşünmeye başladığında başlamıştı onun da hayatı...
"Sen sadece dizimin dibinde bile otursan razıyım ben kızım, yeterki mutlu ol, gül."
Yasladığı omuzdan kafasını kaldırdığında babasına bakan gözleri buğulanmıştı.
Kıyamıyordu şöyle şeyler söylemesine.
"Ben senin sayende hep mutluyum ki babam, sen benim babam olmuşsun nasıl mutlu olmayayım söylesene?"
Kızının yaşlarla dolan gözlerini gördüğünde yeniden göğsüne çekmişti, alnına bir buse bırakmıştı. Ağlamasına kıyamıyordu.
"Sen benim kızım olduğun için, asıl ben mutluyum kırmızı prensesim."
Yaşlı gözleriyle kıkırdarken, poşetlere kısa bir bakış atmıştı Hayat. Sevmediği halde pazara da girmişti bugün. Çünkü babasının en sevdiği yemek için, taze sebze almayı istemişti.
"Taze fasulye yapayım diyorum, yer miyiz?"
Kızının bir anne, bir baba gibi evi sarıp sarmaladığını her gördüğünde kalbinin ortası sızlıyordu sanki. Hayat derken ona, hayatındaki zorlukları kolaylıkla atlatmasını istemişti.
"Yemez miyiz, yardım edeyim mi?"
Üzerimdeki tişörtün kollarını sıyıran babasına gülümseyerek kafasını sallamıştı genç kadın.
"Bu akşam kendi ellerimle hazırlamak istiyorum, şimdi güzelce dinlen sen."
Mutfakta bir başına kaldığında az önce durdurmaya çalıştığı yaşları bir bir dökülmüştü. Ve onunla beraber ağlayan diğer kişide yaşlı adamdı.
İkiside birbirini üzmemek için yaşlarını, gizlice döküyordu.
"Anne... bunu neden babama yaptın? Neden onu bu yükle bir başına bıraktın... neden?"
Bedenini dizlerinin üzerine yere bıraktığında, dudaklarını da sertçe ısırıyordu. Ağladığını babası duysun istemiyordu ama kendisine engel de olamıyordu.
Son günlerde biraz daha yorgun gördüğü babası, onu daha da üzüyordu. Elinden bir şey de gelmiyordu.
Annesini bile daha bulamamıştı...
Bir gün öyle ünlü bir avukat olacağım ki, her neredeysen bulup çıkaracağım seni anne!
Söz vermişti kendisine... belki de çocukluğuna.
~
Makineye yerleştirdiği tabaklarla birlikte tezgahı da güzelce silmişti Hayat. Bugünü tamamen kendisine ayırma planını hala daha bozmayı istemiyordu, o yüzden ıslak ellerini havluyla sildikten sonra masanın üzerinde duran telefonunu eline alarak salona girmişti.
Babası her yemekten sonra olduğu gibi yine yarı uyuklayan bir şekilde televizyonun karşısındaki koltuğa kurulmuştu. Onun bu haline tebessüm etti.
"Babacığım, istersen odana geç. Uykun var gibi."
Kafasını iki yana sallarken, yattığı yere iyice yerleşmişti yaşlı adam.
"Uykum daha gelmedi kızım."
Diğer koltuğa oturmuştu bu sırada Hayat. Fakat daha bunun keyfini çıkartamadan telefonunun ekranı gelen bir mesaj bildirimiyle aydınlanmıştı.
Boran;
20 gün oldu Hayat. Kendimi her telefona uzandığımda durdurdum ama bu sefer başaramadım.
İstemsizce dudakları kıvrılmıştı Hayat'ın. Bu zamana kadar erkeklerle arasındaki samimiyet kardeşlik boyutunun dışına çıkmamıştı hiç. Sınırlarının dışına çıkılmasından hoşlanmazdı zaten.
O yüzden yaşadığı bu garip durum, kendisini düşünmeye itiyordu öylece.
Boran;
İyi olup olmadığını duymaya ihtiyacım var. En azından buna izin ver.
İyi olup, olmamam önemli mi bu kadar?
Ekrandaki parmaklarını durdurup mesajı gönderdiğinde bir süre daha düşünmüştü. Güvenmek istiyordu. Ama içindeki şüpheleri izin vermiyordu.
Önemli. Ve sen bunun benim için ne kadar önemli olduğu tahmin bile edemezsin.
Vicdan azabıysa bu sadece? Nasıl bu kadar eminsin?
İnsan kendini bilir Hayat. Daha önce yaşayıp, yaşamadığım hisleri gayet iyi biliyorum bende. Şaşkınım, doğru dürüst hakkında bir şey bilmediğim bir kadını, günlerdir düşündüğüm için inan bende çok şaşkınım. Ama pişman değilim.
Hangi konuda?
Sana yazdığım için pişman değilim. Evet iyi bir başlangıç yapmadık ama ben o gün belki orada seni kenara çekmeseydim, tanışmamış olacaktık :) ilk defa yaptığım yanlıştan pişman değilim ben.
Göğsüm aldığım derin solukla şişerken, kafamı omzuma yaslamıştım. Babam dışında kim benim için bu kadar çabalıyordu ki?
Peki, yalan konuşmayacağım. Sinirliyim sana hala daha biraz ama sözlerinin samimiyetine inanmak istiyorum. Haklısın pek doğru başlamadık ama olmuşla ölmüşe çare yok diye boşuna dememişler. Bundan sonrası senin ve benim elimde.
Biliyorum, artık gerçek benle seninde tanışmanı istiyorum. Tüm yaşanan şeyleri unutup sıfırdan konuşalım.
Arkadaşça.
Orasını zaman gösterecek ama için rahat edecekse öyle kabul et sen :)
O zaman ben Hayat, tanıştığımıza memnun oldum 🫠
Boran bende kızıl kraliçe ve memnun olmak az kalır 🙃
~ birkaç hafta sonra ~
Kafasını duyduğu bildirim sesiyle önündeki kağıtlardan kaldırmıştı genç kadın. Yanında staj gördüğü savcıya anlattığı şeylerle, yıllardır örtbas edilen geçmişine dair belgeler çıkmıştı karşısına.
Yüzünü bile bilmediği annesini kağıtlardan tanımak ağır geliyordu kendisine.
Bildirim sesi birkaç defa tekrarlanırken, titreyen elleriyle telefonunu açmıştı. Mesaj Boran'dandı.
Hala ayrılmadın mı bürodan?
Kızıl kraliçe?
İnternetin açık halbuki.
Arayayım mı?
İlk mesajları atmasının üzerinden neredeyse 15 dakika geçmişti ve son mesaj yeniydi.
Bürodayım.
Ne diyeceğini bilmiyordu. Gözlerinden akan yaşlarla sadece ekrana bakıyordu öylece.
Hayat, kızacaksın belki ama ben kapının önündeyim. Aşağıya gelebilir misin?
Emin olmak için birkaç kere okumuştu mesajı genç kadın.
"Nasıl çıkacağım böyle karşısına."
Diyerek yerinden kalktığında, adımları onu önce odasından sonrada bulunduğu kattan çıkarmıştı. Hemen önündeki merdivenleri inmeye başladığında, asansöre binmeyi de istememişti.
Okuduğu satırlarda dolaşıyordu hala daha zihni.
Semra Yılmaz. 49 yaşında. Evli. 3 çocuk annesi.
Benim niye annem olamadın demişti. Boğazındaki yumru git gide daha da büyüyordu. Sarsak adımlarıyla kapıdan çıkmıştı. Bu sırada parkettiği arabasının kaputuna yaslanmış bir vaziyette kadını bekliyordu adam.
Nedendi bilmiyordu birkaç gündür mesajlaşırken canının sıkkın olduğunu hissediyordu kadının. Sorduğunda ise geçiştiren bir cevap alıyordu.
Kahve gözleri kapıdan çıkan kadını bulmuştu. Ve bulur bulmaz yerinden doğrulmasına sebep olmuştu yüzündeki yaşlar.
Kızaran gözleri ve kendisinde değilmiş gibi tavırları onu endişelendirmişti.
"Hayat?"
Derken yanına yaklaşmıştı Hayat'ın.
"Birisi bir şey mi dedi, iyi misin?"
Telaşlı sesiyle kadından yanıt beklerken tam o an bir çift kol boynuna sıkıca sarılmıştı.
Hayat, Boran'a sarılmıştı.
Düşmek üzereyken yanına koşup gelen birisine sığınmıştı.
Diğer tarafta kendisine sarılan kadının şaşkınlığını yaşayan Boran vardı.
Yazdığı her mesajda kendisini frenliyordu halbuki, şimdi boynuna sıkıca tutanan ve omzunda ağlamaya başlayan kadınla tüm dengesi alt üst olmuştu gibiydi.
İki yanda duran ellerini sonunda aklına gelmiş gibi kaldırıp kadına sardığında, Hayat'ın ağlamaları da şiddetlenmişti.
Ağlamasının sebebi kimdi bilmiyordu ama öğrenir öğrenmez peşini bırakmaya niyeti yoktu adamın. Ama bilmiyordu...
Annesizliğinin acısıyla yanıp tutuşan bu kadının, gözyaşlarının sebebinin yine annesi olduğunu.
~
Evin'den;
"Kırmızı balık gölde, kıvrıla kıvrıla yüzüyor..."
Alt damağından yeni patlayan 2 dişiyle bana gülümsüyordu kızım. Duyduğu sesler ve şarkılar artık daha çok dikkatini çekiyordu kendisinin. Bende elimden geldiğince onunla geçirdiğim her anı iyi değerlendiriyordum.
"En...ne."
Havaya kalkan iki eliyle alkış yaparken, anne deme çabasını yüzümdeki tebessümle izliyordum.
Önüne koyduğum birkaç oyuncağı ara ara eline alıp incelerken, bazen de ağzına götürüyordu.
Evin zilinin çalmasıyla gözlerim kapıyı bulduğunda benimle birlikte Efnan'ın da bakışları kapıyı bulmuştu. Oturduğum yerden kalkarak kızıma ellerimi uzatmıştım.
Turuncu pijama takımının içinde bir havuca benziyordu adeta ve bu haline sabahtan beri durup durup gülüyordum. Kucağıma yerleşmesiyle yanaklarını öperken adımlarım da kapıyı bulmuştu. Yavuz gelmiş olmalıydı.
Kapıyı açar açmaz görüş açıma Yavuz girmişti. Bir insan her haliyle her zaman nasıl mükemmel gözükebilirdi?
"Hoş geldin."
Derken bir adım geriye kayarak kapının önünü açmış, geçmesine müsaade etmiştim. Efnan ise babasını görmüş olmanın sevinciyle bağırıyordu. Yavuz'un havaya kaldırdığı elini bulmuştu yeşillerim. İki tane çiçek buketi vardı. Ve ikisi de birbirinden güzeldi.
Çiçekte olan bakışlarımı yakalayarak gülümsediğinde, evin kapısını örtmüş, tamamen içeriye girmişti.
Yaklaşarak alnımdan öptü, sonrasında da elinde duran çiçeğin tekini bana uzattı.
"Bu senin fıstığım."
Efnan'ı bulmuştu bu sefer de gözleri.
"Bu da senin küçük cimcime."
Kızımıza uzatmıştı diğer buketi de ve aynı benim gibi onun da alnına bir öpücük bırakmıştı.
Ellerinin arasındaki çiçeklere oldukça meraklı bir şekilde bakarken kızımız, düşürmemesi için Yavuz'da ona destek oluyordu.
Yüzünü yaklaştırarak ağzını açtığında, şaşkınca kendisine engel olmuştum. Küçük elleriyle sıkı sıkıya sarılmıştı çiçeklerin etrafındaki kağıda ve sanırım yiyebileceği bir şey zannediyordu onları. İştahlı bakışları çiçeklerdeydi.
"Kızım, hayır yemek değil bu. Bak baba almış bize, çok güzeller."
Sözlerimle gözleri beni bulduğunda ağzını bir kez daha aralamış, daha tam çıkmayan dişlerini görüş açıma sunmuştu. Öyle tatlı bakıyordu ki, çiçekleri yemesini her an doğal karşılayabilirdim. Elinin üzerinden tutarak az önce ısırmak üzere olduğu çiçeğe dokunmasını sağladığımda gözleri bir beni bir çiçeği buluyordu.
"Aferin beni kızıma, böyle sev çiçekleri olur mu?"
Bir süre benim yardımımla okşadığı çiçeği ben elini bıraktığımda da okşamaya devam etmişti.
"Çiçeği yemeye çalışırken bile nasıl bu kadar tatlı olabilir aklım almıyor."
Yavuz'un konuşmasıyla gözlerim kendisini bulmuştu. Kapının hemen yanındaki duvara yasladığı omzuyla, öylece bizi izliyordu.
İkimizde tecrübesizdik ve Efnan'la birlikte bizde birçok şeyi yeni öğreniyorduk.
"İlk çiçeğini senden aldı."
Demiştim. Az önceki çabasını unutmuşçasına aşkla bakıyordu şimdi kızımız çiçeklere. Ve bu ilk çiçeklerini onun için kurutarak saklamayı planlıyordum.
Olduğu yerde doğrularak yanımıza yaklaşmıştı yeniden Yavuz.
"İkinize de sadece ben alacağım çiçek."
Bu haline gülümserken ellerini cebine sokarak üst katı işaret etmişti.
"Ben duşa girip geliyorum."
Kafamı sallayarak merdivenleri tırmanan bedenini izlemiştim bir süre. Ardından da kucağımdaki Efnan'la mutfağa girmiştim.
Önce çiçekleri suya koyacaktım.
Mama sandalyesinde oturan Efnan'la konuşarak iki çiçeği de suya yerleştirdiğimde, ocaktaki yemeklerin de altını kapatmıştım.
Kendi ellerimle keyifle hazırlamıştım herbir yemeği.
"Babası güzel kızıma çiçek mi almış?"
Yeşillerim minik kahveleri bulduğunda, mama sandalyesinin üzerine ellerini vurarak karşılık vermişti. Minik bir tavşan gibi parıldayan iki dişiyle bana gülümsüyordu. Ve çiçek buketinden ayırarak kendisine uzattığım tek dal çiçeği, sıkıca tutuyordu.
Ben Efnan'la sohbet ederken masadaki eksik olan birkaç şeyi de hızlıca halletmiştim. Ve o sırada Yavuz'da duştan çıktığını fazlasıyla belli eden nemli saçlarıyla mutfağa girmişti. Omzumun üstünden çevirdiğim başımla bakışlarım kısaca onu incelediğinde, adımları da arkamda son bulmuştu.
Tencerenin içindeki çorbayı elimde sıkı sıkıya tuttuğum kaseye koyamayacak kadar bedenimi etkisi altına almıştı...
Karnımın üzerine sardığı eli bedenimi sert göğsüne yasladığında, başını da omzuna doğru yaklaştırmıştı.
"Her gün bu kadar uğraşarak kendini yoruyorsun."
Sözleriyle elimdeki kepçeyi tencerenin içine bıraktığımda, elim karnımın üzerini sıkıca saran eline kapanmıştı.
"Hayır... tam tersine keyifle yaptığım bu yemekler bana enerji veriyor gibi."
Seven sevdiği için bir şeyler yapmaktan gocunmaz, yorulmazdı bana göre.
Burnu kulağımın arkasına temas ederken aldığı derin solukla, tüm bedenim titremişti.
"Öyle mi?"
Fısıltılı sesiyle başımı arkaya doğru omzuna yasladığımda, dudaklarımın arasından onu onayladığımı belirten bir mırıltı çıkarmıştım.
"Hıhımm."
Gözlerim boynuma vuran soluklarıyla kapanırken, şah damarımın üzerine her zaman olduğu gibi dudaklarını bastırmıştı.
"Eyğğ."
Arkamızdan yükselen sesle kapalı olan gözlerim aralandığında, kafamı telaşla geriye çevirmiştim.
Mama sandalyesinden aşağıya düşürdüğü tek bir çiçeğe üzgünce bakan kızımız, bir an önce eline vermezsek, çiçeği için ağlayacak gibi bakıyordu.
Açıp kapattığı küçük elleri kendisine gelmesini sağlayacakmış gibi aşağıya uzanmaya çalıştığı bedeniyle eş zamanlı olarak, bize çiçeği gösteriyordu.
Hemen yanımda duran Yavuz iki adımla Efnan'a yaklaştığında sandalyesinin önünde dizlerini kırarak eğilmişti.
Önünde diz çökeceğim tek kadın sensin, kadınımsın!
Zihnimde yankılanan sesiyle gözlerim tek dizini kırmış vaziyette yerdeki çiçeği parmaklarının arasına alan adamı bulmuştu.
Yanılmıştı. Önünde diz çökeceği tek kadın ben değildim artık. Kızımızda vardı.
"Ba...ba."
İki heceyi zorlukla ve hevesle yan yan getirerek, hemen karşısında rahatlıkla göz teması kurabildiği adama çevirmişti gözlerini Efnan.
Bakışlarındaki hayranlığı görmemek imkansızdı. O da benim gibi güveniyordu Yavuz'a, bakışları her şeyi ifade ediyordu. Dudaklarından dökülen kelimenin altında yatan binlerce anlam vardı.
"Kızım, canımın içi. Söyle güzelim."
Çiçeği vermeden kızımızın küçük ellerine önce öpücük kondurmuş sonrasında da minik avuçlarının arasına bırakmıştı.
Yarım kalan herbir anım, sanki gözümün önünde tamamlanıyor gibiydi.
Dudaklarım gözümdeki yaşlara rağmen iki yana kıvrılmıştı.
Tamamlanmayan hikayeleri de bir gün unutacağımızı o gün anlamıştım ben işte. Tüm imkansız denilen zorlukları, imkanlar dahilinde aşacağımızı artık çok daha iyi biliyordum.
Geçmişte yaptığım hataların veyahut yapmadığım şeylerin hüznünü kendime yüklemiyordum.
Hayat beni bu yola sürüklemeseydi belki şu anda bu güzelliklere sahip olamayacağımın çok daha farkındaydım.
Olmayacağını bile bile umut etmekti insanı yaşama bağlayan şey... defalarca kırılsan da, üzülsen de, kendin için umut etmeliydin.
Çünkü hayat yaşamaya değerdi...
⚫️ ⚫️ ⚫️
• Yıldızı parlatmayı unutanlar en alt köşeye tıklarlarsa çok mutlu olurum ✨
• Son sahne 🥹 Efnan'ın baba demesi 🥹 Yavuz'un diz çökmesi 🥹
• Yazarken çok garip hissettiğim bir bölüm oldu. Biraz güldüm, biraz üzüldüm 🥹 sanırım finale yaklaşmanın hüznü bu, tam olarak bilemiyor ve çokta uzatmak istemiyorum.
• Şimdi yeni bölümdeki güzelliklerde görüşene kadar kendinize iyi bakın. Hoşça kalın 🫶🏼
• SOSYAL MEDYA HESAPLARINDAN TAKİP ETMEYİ VE AKLINIZA TAKILAN ŞEYLERİ DE SORMAYI UNUTMAYINIZ.
İnstagram:
• Simaarawattpad (duyuru hesabı)
• Yavuzkkaradag (parodi)
• Evinşahmaran (parodi)
• Diğer karakterin parodi hesaplarına da bu hesapların takip ettikleri kısmından ulaşabilirsiniz.
02/08/2023
simaara
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
103.21k Okunma |
6.86k Oy |
0 Takip |
46 Bölümlü Kitap |