Sizleri bölümle baş başa bırakıp, keyifli okumalar diliyorum ❣️ Satır aralarında buluşalım ✨
• • •
Bölüm Şarkıları: Harun Kolçak / Deli Et Beni
"Aşk tıpkı gözyaşı gibi gözden doğar, yüreğe düşer."
Publilius Syrus
(Şu tatlılığa bakar mısınızz acil 😻)
⚫️
Telefonumun hoparlöründen çalan türkünün sözleriyle beraber gözlerimi kapattığımda, kendimi küçüklük anılarımın arasında buluvermiştim bir anda. Zihnimin puslu odalarının kapısı aralanmış, gözlerimin önüne varlığını dahi unuttuğum sahneleri düşürmeye başlamıştı. Hafif bir tebessüm dudaklarımda gezinirken, aynı türküyü babamın unutmaya yüz tuttuğum fakat aynı zamanda hatırladığım sesinden dinliyor gibiydim.....
Kaç dakika boyunca mutfakta oturup türküyü dinlemiştim bilmiyordum ama kızımla kocamın salondan duyduğum sesleriyle ayağa kalkmış ve adımlarımın beni onların yanına götürmesine müsaade etmiştim. Salonun girişinde adımlarımı durdurup, elimi kapının kenarına yerleştirdiğimde gözlerimi karşıya çevirmiştim.
"Hayı!"
Çatık kaşlarıyla kafasını iki yana sallarken, hemen yanında duran Yavuz'un bacaklarına sarılmıştı Efnan. Kapının kenarına iyice yaslanarak izlemeye devam ettim bu harika manzarayı.
"Babaya hayır denmez."
Efnan'ın kendisini görmek için geriye yatırdığı başına gülümseyerek, dizlerinin üzerine eğilmişti Yavuz, sonrasında da havaya kaldırdığı eliyle Efnan'ın hala daha çatık duran kaşlarının ortasına usulca dokunmuştu.
"Sinirli sinirli bakıyor bir de."
"Hayı!"
Demişti yine Efnan. Yavuz ise daha fazla dayanamamış gibi büyükçe bir kahkaha atmıştı.
"Tamam güzelim, hayır."
Yeşillerim hemen yanlarında duran sehpaya kaymıştı. Kızımızın inatla neye hayır dediğini şimdi anlayabiliyordum işte. Çorbasını içmek istemiyordu.
"Bitti mi çorba bakalım?"
İçeriye attığım adımla beraber Efnan'ın Yavuz'da olan gözleri hızlıca beni bulmuştu. Suç üstü yakalanmış gibi kocaman açtığı gözleriyle tepkilerimi izliyordu öylece.
"Bitmedi mi?"
Yeniden konuşmamla Efnan kendisini babasının kollarına atarak, saniyeler içinde göğsüne sinmişti. Dudaklarım iki yana kıvrıldı bu halleri karşısında.
"Efnan, kızım hadi bir daha söyle bakalım az önce hayı hayı diye bağırıyordun."
Yavuz'un Efnan'ın taklidini yaparak konuşmasıyla hızlıca kafasını kaldırmıştı kızımız. Kıkır kıkır gülüyordu şimdi de.
Evin, ısıralım kızımızı. Yiyelim. İçimize sokalım, bir ömür saklayalım.
"Sana özel nazlanıyor hep."
Derken, parıldayan gözlerimi ikisinin üzerinden bir türlü ayıramıyordum. Küçük ellerini babasının yüzüne koyup, kendince mırıldanıyor ve hatta bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Sözlerimle beraber Yavuz'da gülümsedi.
"Annesi gibi."
Kaşlarım öyle mi dercesine havalanırken, kucağındaki Efnan'la koltuğa oturmuştu Yavuz. Bende sehpanın üzerinde duran kaseyi alarak yanlarına adımlamıştım. Çorbayı içirme görevi bana kalmıştı anlaşılan. Ama kızım yeniden tepki göstermekten geri kalmamıştı.
"Hayı!"
Uzattığım kaşığı almak istemeyerek kafasını yeniden Yavuz'un göğsüne gizlediğinde, kaşığı görmesini sağlamıştım konuşarak.
"O zaman çorbanı baban içer, bitirir."
Dikkatini çekmek için ses tonumu da heyecanlı bir şekilde çıkardığımda, kafasını kaldırarak elimdeki kaşığı yoklamıştı hemen. Ardından da kahve gözlerinin hedefi babası olmuştu. Oyuncak gibiydi.
"Hadi bebeğim, babadan önce sen ye."
Yavuz'a yaklaşan kaşıkla ayaklarını hızlıca hareket ettirerek, kendince dikkatimi çekmeye çalışmıştı. Saniyeler içinde kendisine uzattığım kaşığın içindeki çorbayı da, babasından önce yemiş olmanın tatlı keyfini suratındaki gülümseme ve birbirine hızlıca vurduğu elleriyle yaşıyordu... Dudaklarım iki yana kıvrıldı.
"Aferin güzel bebeğime."
Yeniden doldurduğum kaşığı tekrar kendisine uzattığımda ise kaldırdığı işaret parmağıyla Yavuz'u gösterip, yeniden itiraz etmişti.
"Hayı! Baba?"
Yavuz'un dudakları saçlarının üzerine kapanıp uzunca bir öpücük bıraktığında, hala daha hayran bakışlarımla ikisini izliyordum. Kendisi ile bıcır bıcır konuşan bir kızı vardı ve halinden fazlasıyla memnundu. Bu ufak oyuna uyarak kaşığı önce Yavuz'a sonra Efnan'a uzatarak, bir kase çorbayı bitirmesini sağlamıştım.
Az önce yememek için atla karayı seçtiği çorbanın midesindeki yerini almasının keyfini yaşıyordu şimdi. Ağzının etrafına bulaşan çorbayı getirdiğim bezle silerek, küçük ellerini öptüm.
Tepsiye koyduğum kase ile ayağa kalktığımda beni geri yerime oturtan şey Yavuz'un bileğimi sarmalayan iri eli olmuştu. Yeşillerim şaşkınlıkla açılırken, bedenimi yeniden yanında bulmuştum, lakin az önceye nazaran şimdi biraz daha yakındık.
"Güzel karım?"
Omzuma attığı kolu sayesinde başını hızlıca boynuma eğmiş, derin bir soluk almıştı, ardından da küçük bir buse bırakmıştı.
"Sabahtan beri koşturup duruyorsun evin içinde, otur şöyle yanımızda."
Dudaklarım iki yana kıvrılırken elimi göğsüne yaslamıştım bende. Görüş açımda ise bana gülücükler saçan kızımız vardı. Burnunun ucundan öptüm, bu onun daha da keyiflenmesini sağladı.
O sırada Yavuz omuzuma sardığı eliyle beni birazcık daha kendisine çekmişti. Burnuma dolup, ciğerlerime sızan muazzam kokusunu solurken, gözlerimi bir anlığına kapatmıştım.
Bakışlarım yeniden kendisini bulduğunda konuştum.
"Üst kattaki eksikleri hallettim. Ne zaman yola çıkarız?"
Yüzümü daha rahat görebilmek için başını hafifçe eğmiş, aynı zamanda omzumda duran eliyle de çenemden tutarak kafamı havaya kaldırmıştı. Dudakları alnıma dokundu, dokunuşları her zamanki gibi sıcacıktı. İçime bir şeyler akıyordu sanki.
"4'e doğru hazır olur diğerleri de. Öyle çıkarız."
Sadece mırıldanarak sözlerini onayladım. Haftasonunu hep beraber çiftlik evinde geçirmeyi planlamıştık. Kızımızın da atlarla ilk tanışması gerçekleşecekti bundan dolayı. Heyecanlıydım.
"Atları görünce nasıl tepki verecek acaba?"
Gözlerime bir kedi misali bakan Efnan'ın Yavuz'un göğsünde duran elini ellerimin arasına almıştım. Pamuk gibi olan teni, parmaklarımın altında kayıp gidiyordu. Dokunurken bile kıyamıyordum.
"Çığlık atacağından eminim."
Dudaklarımın arasından ufak bir kahkaha dökülmüştü Yavuz'un sözleriyle. Şaşırdığında çığlık atmak gibi bir özelliği vardı kızımızın, kahve gözleri heyecanla parıldıyordu bir de.
Elimin arasındaki elini okşamaya devam ederken, yeşillerimi Yavuz'a çevirmiştim. Herne kadar iyi olduğunu söylese de yorgun gözüküyordu.
"Sende doğru dürüst dinlenemedin Yavuz. Tüm hafta boyunca aralıksız çalıştın zaten, istersen yola çıkmadan önce birazcık uyu. Efnan'da uyur zaten, yatırırım ben onu?"
Başımın hemen üzerinde duran kafasını eğerek başıma yasladığında, omzunda duran eli bu sefer belime inmişti. Tek eliyle beni sarmaladığı gibi, diğer eliyle de kızımızı sıkı sıkıya tutuyordu.
Kendimi güvende hissettiriyordu.
"Ben zaten dinleniyorum fıstığım."
Muzip sesiyle gözlerimi usulca kapattım. Nasıl mükemmel bir adam olduğunun farkında mıydı acaba?
Onunla aramızda kalan kolumu bende sırtına doğru uzattım ve sardım. Özlemiştim. Her anlamda.
Dokunuşumu hisseder hissetmez belimi tutan parmakları sıkılaşmış, beyaz kumaşın altındaki esmer teni, kasılmıştı. Herkese karşı ne kadar güçlü ise, bana karşı asla kalkmayan bir gardı ve güçsüzlüğü vardı...
Böylesine güzel bir aşkın içine düşeceğimi sanmıyordum hiç, büyük yanılmıştım. En güzelinin içindeydim. Ve her anlamda iyi ki dememi sağlıyordu. Bir an dahi pişmanlık duymuyordum başıma gelenlerden...
"Güzelim?"
Kısık sesiyle gözlerimi aralarken, yaptığım şeyin farkında değilmişim gibi yeşillerimi kahve harelerine çevirmiştim. Doğrusu düşüncelerimin arasında dokunuşumun onu etkilediğini kısa süreliğine unutmuştum da. Mırıldandım.
"Hmm?"
Alt dudağını diliyle yalayıp, ağzının içine aldığında, burnundan verdiği solukla göğsü titremişti. Onu şu anda durduran en büyük faktör kucağında yarı uyuklayan kızımızdı. Bakışlarından tanıyor, anlıyordum.
"Evin, dur yavrum. Zaten karşı koyamıyorum, şimdi olmaz."
Dişlerimi göstererek gülümsediğimde, gömleğinin yumuşak kumaşının üzerinde dolaştırmaya başlamıştım parmaklarımı. Şehvetin kırıntılarının anında düştüğü bakışları, her bir zerremi yakıp yıkarken, birazcıkta olsa onunla uğraşmak istiyordum. Çünkü bu çok keyifliydi. Suratına yansıyan ifadeleri ise her saniyesiyle zihnime kazımaktı hedefim...
"Ne yapıyorum ki Ağam?"
Son kelimemi yaramaz bir çocuk gibi söylerken, bakışları önce dudaklarıma ardından gözlerime çıkmıştı. Yutkundu ve adem elması ahenkle hareket etti. Şimdi yutkunma sırası bendeydi... Onun büyüsünün yanında benim yaptığım hiçbir şeydi.
"Ben sana göstereceğim Ağamı."
Kaşlarımı alayla kaldırdığımda, ona karşı koymayı da istemiyordum zaten. Tüm yollarımın sonunda, çıkışım o'ydu.
"Hiç sanmıyorum..."
Dumura uğramıştı anında yüz ifadesi. Son sözlerinden sonra susup öylece gözlerimi kaçıracağımdan fazlasıyla eminken, bu halime şaşırmadan edememesi çok normaldi. Bazı anlarda bende şaşırıp kalıyordum dudaklarımın arasından dökülen kelimeler karşısında.
"Kocana inanmıyorsun demek..."
Kafasını biraz daha bana yaklaştırdığında burnu sağ şakağımın üzerine yaslanmıştı. Gözlerim bir anlığına Efnan'ı buldu.
Uyumuştu bebeğim...
"...çok ayıp güzel karım. İnsan kocasının sözlerine inanmaz mı?"
Dilini damağına vurup ardı ardına cıklamıştı memnun olmamış gibi. Oysaki bakışları fazlasıyla keyifli olduğunu belli ediyordu.
"Çok yoruyorsun kendini son zamanlarda."
Burnu çenemin hizasından boynuma kayarken, sıcak dudakları tenime dokunmuştu. Sözlerini devam ettirdi.
"Kıyamıyorum sana, işler senden önemli değil."
Kafamı omzuma doğru yatırıp, ona alan açarken, sıcak soluklarıyla gözlerimi de kapatmıştım. Aslında evin içinde yaptığım hiç bir işten dolayı yorulmuyordum ben. Tam tersine bunları yapmak beni mutlu ediyordu. Kendi düzenimin içinde, kendim için, ailem için bir şeyler yapıyor olmak çok güzel hissettiriyordu. En çokta günün sonunda yaşadığım o tatlı yorgunluğun üzerine, evin kapısından gireceğini bilmek tarifini dahi yapamadığım bir olaydı benim için...
"Yorulmuyorum ki ben, belki birazcık..."
İşaret ve baş parmağımı birbirine yaklaştırırken boynumdan kaldırdığı başıyla görmesi için elimi göz hizasına çıkarmıştım. Kahveleri nasılda güzel bakıyordu öyle.
"Birazcıkta yorma."
Elimi tutmuş ardından da dudaklarına götürmüştü. Avuç içimi öptü. Büyülenmiş gibi yeşillerimle izlemekten başka bir şey yapamıyordum onu. Yine kontrolü kaybetmiştim. Ve yine pişman değildim. Kalbim en çok onun karşısında yenik düşmeyi seviyordu.
"Efnan'ı yatırsak yerine?"
Gözlerim bir anlığına duvardaki saati bulurken, evden çıkmadan önce kendisiyle kahve içeceğimiz kadar süremizin olduğunu anlamıştım, ondan dolayı da Efnan'ı yatırmasını teklif etmiştim. Gözleri göğsünde uyuyan küçük kızımızı bulduğunda, kafasını sallayarak yavaşça yerinden kalkmıştı.
Kollarının arasındaki küçük bedenle tırmanmaya başladığı merdivenle arkasından bir süre daha izlemiştim. Hayallerimin ötesinde bir şeydi bu... Dudaklarımdaki gülümsemeyle yerimden kalktığımda, çoktan salonu ardımda bırakarak mutfağa girmiştim.
Dolaptan aldığım cezveye kahve koyduktan sonra suyunu da ekleyerek ocağa koyduğumda, diğer cezveye de kendim için daha şekerli olanını hazırlamıştım. Bunu da ocağa bıraktığım esnada Yavuz'un adım sesleriyle başımı mutfak kapısına çevirmiştim. Ceplerine soktuğu elleri ve yüzündeki gülümsemeyle yanıma doğru geliyordu.
Sol tarafımda duran adımlarıyla bakışlarım kendisini bulmuştu. Kalçasını yasladığı tezgahla, göğsünde kavuşturmuştu iri kollarını sıkıca.
Ardından da gözlerini kapatmış ve derin bir nefes almıştı boşluktan. Boynundaki çıkıntı da, usulca hareket etmişti.
"Seninle harmanlanan şu kokuyu bir ömür, ciğerlerime hapsetmek istiyorum."
~
"Amcasının prensesi neredeymiş?"
Bizimle aynı arabaya binen Boran, hemen yanındaki bebek koltuğunda oturan Efnan'a türlü türlü oyunlar yaparken, kızım ise çıkardığı sesler ve çığlıklarla ona karşılık veriyordu.
"Eğğ."
"Buradaymışsın evet, gördüm bu güzelliği."
İki koltuğun arasından kafamı arkaya eğdiğimde yüzümdeki gülümseme birazcık daha büyümüştü. Sıkı sıkıya sarılmıştı amcasının ellerine Efnan küçük elleriyle. Biliyordum ki tuttuğu o eller bir ömür boyunca kızımı tutacaktı. Babasından sonra arkasında dağ gibi duracaktı amcaları da...
Ben ne kaybettiysem kızım daha iyisini kazanmıştı.
Ve ben kızımın bunu kazanacağını bilseydim eğer yine kaybetmeyi göze alırdım...
Acıyan canıma rağmen her şeyi yeniden çekmeyi isterdim.
Bebeğimin yüzündeki gülümseme tüm ömrü boyunca yüzünde kalsın diye, canımdan bile geçerdim. O nefes aldıkça alırdım bende...
Dizlerimin üzerinde duran elimi sıcak avcuyla sarmalayarak kendi dizine aldığında Yavuz, gözlerim kendisini bulmuştu.
Beni nasıl bir girdabın içinden çıkardığının farkındaydı belki ama içimde kopan çok büyük fırtınaların da dinmesine sebep olduğunu da biliyor muydu?
Elimden tuttuğu ilk an...
Bir daha bırakmayacağının da sözünü verdiği andı bana. Bana bu hayattaki en büyük iyiliği o yapmıştı. Aşıktım. Meftundum. Hayrandım. Onun yüreğine, öylesine büyük bir sevdayla bağlanmıştı ki yüreğim, yeniden doğmuşum gibi beni hayata döndürmüştü...
"İyi misin güzelim?"
Yolda olan gözleri bir anlığına beni bulurken, kafamı sallamıştım. Çok iyiydim.
İkna olmamış gibi bakan kahvelerine gülümsediğimde zorlukla dudaklarımı aralamıştım.
"Sadece düşünüyordum, iyiyim."
Elimi tutan elini okşarken, hala daha gülümseyerek yolu izleyişini seyrediyordum.
Anne ve babam şimdi mutluydu değil mi?
Ben böylesine huzurlu hissederken kendimi, onlar da mutlulardı artık... gözleri arkada kalmasındı.
"Babam."
Efnan'ın arkadan yükselen ince sesiyle Yavuz'un gözleri dikiz aynasından onu bulmuştu.
"Babam."
"Evin'im, söyle güzel kızım benim."
Benzer bir anı canlanmıştı zihnimde.
"Babasının biriciği, canımın içi, söyle."
Kızımın gülümsemesi haykırışlara dönerken, şükretmiştim bu anım için. O çok iyi bir insandı. Çok iyi bir evlattı. Çok iyi bir kocaydı ve şimdide çok iyi bir baba olmuştu... o çok iyi bir adamdı. Yüreği gibi cesurdu... Korkusuzdu.
"Bebi."
Diye yeniden bağırmıştı kızımız. Ellerinin arasında tuttuğu küçük tavşanı aramıza doğru uzatmaya çalışırken, bebek diye bahsettiği şeyin oyuncak tavşanı olduğunu biliyorduk.
"Tavşan amcam o, bebek değil."
"Bebi?"
Demişti yeniden. Babasına benzeyen kahve gözleri parıldayarak amcasına bakıyordu, ve kaşları da her an çatılabilecek gibiydi.
"Tavşan."
"Ağğ..."
Deyip duraksamıştı. Söyleyemeyeceği kadar zor gelmiş olmalıydı. Doktorun söylediğine göre yaşıtlarına göre kelime darcığıyla öndeydi bile, ondandı bu heyecanlı bıcır bıcır halleri.
"Tav..."
Boran ona kolaylık sağlamak amacıyla ikiye ayırarak söylemişti bu sefer.
"Ayy."
Demişti bu sefer Efnan. Boran ise gülümseyerek devam ediyordu.
"...şan."
"Yan."
Bizde onun bu haline gülerken Boran eklemişti.
"Lan'a da yan diyor, şana da."
Yavuz'dan duyduğu kelimeyi söylediği anı anımsamıştım yeniden. Gülümsemem büyüdü. Babasının kızı derken boşuna demiyordum.
"Tavşan."
Elindeki tavşanı bulan gözleri memnuniyetsiz bir hale bürünürken, yeniden Boran'a bakmıştı Efnan.
"Hayı!"
Demişti inatla. Kaşları ise onca çabanın ardından çatılmıştı. Ve Sonrasında da eklemişti.
"Bebi."
İki eliyle sıkı sıkıya karnından tuttuğu tavşanı sallıyordu. Yavuz'la beğenip aldığımız küçük oyuncak, kızımızın bir saniye bile yanından ayırmadığı nadir oyuncaklarındandı.
"Tamam ulan, sen istersinde bebek olmaz mı o tavşan hiç?"
Kocaman ellerini Efnan'ın yanaklarına kapatıp, alnına öpücük bırakmıştı.
"Sen nasıl bir şeysin böyle, ohh mis bu mis."
Aldığı derin soluğun sesi arabada yankılanırken, Efnan hayran hayran amcasına bakarak gülümsemeyi ihmal etmiyordu. Boran ve Miraç abiyle oyunlar oynadığı esnalarda, asla yorulmuyor gibiydi.
"Tabi mis benim kızım."
Yavuz'un sesiyle kahkaha attığımda, Efnan dikkatini dudaklarının arasında duran pembe kalpli emziğine vermişti. Hem ısrarla emziği emiyor, hemde sıkıca düşmesinden korkuyormuş gibi eliyle tutmuştu. Bazı anlarda onu izlerken kendimi gülmekten alıkoyamıyordum.
"Bu cadı için meyveli yoğurtlardan da aldım bol bol, bagajdaki poşette."
Ek gıda serüvenine çoğu yiyecek gibi meyveli yoğurtlar da girmişti. Ev yapımını inatla yemeyen kızım, birkaç defa yemek zorunda kaldığı hazır yoğurtlara çoktan hayran olmuştu. Başlarda bu durumun doğru olup olmadığını anlayamasam da doktoru ile konuştuktan sonra, aklımdaki soru işaretlerine de cevap bulmuştum. Markası ve içeriğinden dolayı zararlı bir yönünün olmadığını öğrenmiştik. Ve biliyordum ki o yoğurtları gördükten sonra gözlerini poşetten ayırmayacaktı.
~
Karşımdaki manzara yüzümdeki gülümsemeyi arttırırken, saçlarımı geriye iterek yürümeye başlamıştım. Baba kız çiftlik turu yapıyorlardı, keyifleri ise fazlasıyla yerinde duruyordu.
"Bensiz geziyorsunuz demek?"
Göğsümde bağladığım kollarımla ikisine de küsmüş gibi bakarken, benim güzeller güzeli bebeğim, kafasını yana eğerek dişlerini gösterecek kadar büyük bir gülümseme sunmuştu bana. Şimdi nasıl rol yapmaya devam ederdim ki ben... Yanaklarını ısıra ısıra öpsem, acaba Yavuz benimle dalga geçer miydi?
"Yakalandık kızım, anne buldu bizi."
Oyunumu devam ettiren adama kayarken gözlerim, çapkın bakışları kalbimi yerinden hoplatacak kadar güçlüydü.
Bizim kocamız her haliyle bizi büyülüyor Evin...
Öyleydi. Her saniye birazcık daha onu keşfetmek istiyordu bir tarafım.
"Enne."
İnce sesiyle çırpınmaya başlamıştı Efnan. Üzerinde krem rengi minik bir yağmurluk, ayaklarında ise dizlerine uzanan, yağmur çizmeleri. Minicik bir hanımefendiydi benim kızım.
11 aydır bizimle.
"Söyle bebeğim."
Heyecanla kaldırdığı elini işaret parmağı takip etmişti. Etraftaki ağaçlar ve çiçekler kendisine bizim evimizi anımsatmış olacaktı ki, her birisini bana göstermeye çalışmasının sebebi buydu. Kahve saç tutamları ara ara esen rüzgarla yüzüne çarparken, her defasında aynı şekilde küçük eliyle geriye iteliyordu. Vücudunun birçok yeri gibi, yanaklarından da huylanıyordu kızımız.
"Çiçekler varmış burada da, çok güzeller bak."
Hemen yanımdaki gülleri işaret ederken, Yavuz onun daha rahat görmesi için yanıma yaklaşmıştı.
"Yazdım bunu bir kenara, bensiz kaçamaklar yapmaya da başlamışsınız."
Efnan çiçekleri büyük bir ilgiyle incelemeye devam ederken hemen yanımda duran adamın koluna girmiştim cilveyle. Sanırım onun kalbine indirmek üzere olduğum bir anın içindeydik. Utangaç yapımın aksine bazenleri kendimi aşıyordum...
Kolunun üzerinde dolaşan ellerime bakarken dudaklarının arasından ahenkli bir kahkaha dökülmüştü. Bedenini bir adım daha atarak bana iyice yaklaştı. Nabzım usulca hızlanırken de boşta duran elini bel boşluğuma attı. Parmakları tenimin üzerine, ait olduğu yere ulaşmıştı.
"Kocana kıyamazsın sen."
Kendisinden emin çıkan sesiyle gözlerim yüzünü bulduğunda, o da başını eğmiş bana bakıyordu. Soluklarımızın birbirine karışacağı kadar yakındık. Kahveleri sıcacıktı.
"Öyle mi?"
Demiştim mırıldanarak. Oysaki koluna girerken kendimi ne kadar cesur hissediyorsam, şimdi onun zincirlerinin arasında kalmış bir vaziyetteydim.
"Öyle tabii."
Munzur gülümsemesi iyiden iyiye büyürken, birbirine değen burunlarımızla, bende gülümsedim.
"O zaman yanıldığını söylemek zorundayım canım kocam. Öyle hemen alamazsın gönlümü."
Kahve harelerinde parıldayan yıldızlar, gözlerinin içine bakarak kocam dememden kaynaklıydı biliyordum. Sihirli bir kelime gibiydi bu. Ne zaman söylesem kendimle beraber onu da içine çekiyordum.
"Ah ulan, o kocam diyen küçük ağzını varya..."
Boğuk sesiyle omuzlarımı sallarken, Efnan çiçeklerden sıkılmış gibi kollarıma atılmıştı. Geldiğinden beri kızımın da aklı oyun arkadaşları, Aras ve Kerem'deydi. Efnan hepsinden önce uyuyup üstüne uyanınca, onlar daha kızımın hızına yetişememiştiler.
"Ay nerelerdesiniz siz yaa, bende evin içinde benim minik kedimi arıyordum."
Bize doğru hoplaya zıplaya gelen Mihrimah'tı. Havada salladığı eliyle Efnan'ın da saniyeler içinde eli havaya kalkmıştı.
"Efnan kuşum, günaydın."
Keyifli bir gülümsemeyi halasına sunarken, gözleri hızlıca benimle babasının üzerinde dolaşmıştı. Mutlu olduğu ya da üzgün hissettiği her an gözleri sırayla bizi buluyor, orada olup olmadığımızı kontrol ediyordu. Gülümsedim.
"Hihh."
Diyerek çiçekleri işaret etmişti yeniden parmağıyla. Kollarımdan da hızlıca çıkarak halasının kucağına yerleşmişti keyifle. Süslü kızım, Mihrimah'ın yüzündeki makyajı dikkatle incelerken de, gülümsemeyi ihmal etmiyordu.
"Sen büyüde ben sana en güzellerini alırım balım benim, süslü kelebeğim."
Yavuz'un kolları omzumun etrafına dolanarak sırtımı göğsüne yasladığında, yanda duran ellerimi ellerine uzatmıştım.
"Babam salıncak yaptırmış arkaya, biz hala yeğen oraya gidiyoruz. Sizde biraz gezip dolaşın."
Göz kırparak arkasını dönmesiyle birlikte Efnan'da elini bize sallamıştı.
Çok garip geliyordu bazenleri her şey. Delicesine korktuğum düşünceye, bir evlada sahiptim şimdilerde. Ve ondan önce yaşamıyormuşum gibi, artık çok daha mutluydum...
İnsanlara asla güvenemezken şimdi güvenip sevdiğim bir ailem vardı. Kızımın benden sonra arkasında duracaklarını biliyordum hepsinin. Onu ne kadar çok sevdiklerini tüm kalbimle hissediyordum işte.
"Kaldık mı baş başa fıstığım?"
Başımın üzerine bıraktığı öpücükle beraber gülerek kafamı sallamıştım.
"Hıhım, kaldık."
Omzumdaki elleri yavaşça kayarak, belimi buldu ve kendisine dönmemi sağladı. Geriye yatırdığım başımla kendisine bakıyordum.
"Az önce bana fırça atıyordun sen değil mi?"
Sağ gözünü kırparak kafasını salladığında, yeşillerimi birkaç kez kırpıştırmak zorunda kalmıştım.
"Ya bakarsın öyle far görmüş tavşan gibi gözlerime."
Dalga geçiyordu.
"Canın kocan çok aşık sana, hatta öyle çok aşık ki bazenleri tek lokmada yiyesi geliyor seni."
Boşta duran elimi omzuna vurdum hafifçe. Karşısında bir çocuk varmış gibi konuştuğu anlarda, içim gidiyordu sanırım.
"Ya Yavuz, hala dalga geçiyorsun. Çok ayıp."
Kaşlarıma düşmüştü bakışları. Ciddi bakmak karşısında öyle zordu ki. Çeneme uzanan parmaklarıyla, yüzümü kendisine kaldırdı.
"Dalga geçen kim güzelim, ufak tefek bir şeysin zaten. Tek lokmama bakarsın."
Sıcak dudakları hızlıca dudaklarımın üzerine kapandı, dengemi alt üst edecek türde bir öpücük bıraktı. Kollarını itelerken, dudaklarımın arasından birkaç kıkırtı dökülmüştü.
"Yaa git, bir de ciddi ciddi konuşuyorsun."
Belimden ayrılan kolları bir anda baldırlarıma ulaştığında ben saniyeler içinde kendimi omzuna atılmış bir halde bulmuştum.
"Yavuz..."
Derken ellerim çoktan geniş omuzlarına sarılmıştı. Kalçamın hemen altında duran eli, sıkı sıkıya bedenimi tutarken yüzüme dökülen saçlarımı geriye itmeye çalışmıştım.
"Küçük bebeğim halasıyla keyif çatarken, büyük bebeğimi seveyim birazda ben."
Çırpınmadan öylece omzunda duran bedenimle, karnıma çoktan ağrılar girmeye başlamıştı. Sözleriyle sarhoş olmamı sağlıyordu resmen.
"Konuşmasana şöyle, bayılacağım bak."
Erkeksi gülüşü kulaklarıma ulaşırken eli kalçamın üzerine hafif bir fıske bırakmıştı. Yüzümün kızardığına fazlasıyla emindim... Yanıyordum.
Sert adımları zeminin üzerinde izini bırakmaya devam ederken adımlarının bizi nereye götürdüğünü de düşünmüyordum. Aklım tamamen karışmıştı...
"Sen kilo vermişsin yine, nereye gidiyor o yemekler?"
Sorusuna bir yanıt veremezken, baldırımdaki parmakları da tenimi sıkmıştı.
"Bu bacaklar biraz daha kalındı, incecik olmuşlar yine."
Ayaklarımı salladım hafifçe. Kilo verdiğimi bile öyle bir şekilde söylüyordu ki, konuşmayı unutuyordum karşısında.
"Yavuz, sussana yaa."
Yine gülmüştü konuşmadan önce.
"Az sonra ikizimde susmak zorunda kalacağız güzelim."
~
"Yimem ben."
Aras'ın elinde tuttuğu havuca uzaylı görmüş gibi bakan gözleri ben dahil herkesi güldürürken, Miraç abinin kucağında duran kızım Aras'ın eline uzanmaya çalışıyordu.
"Yemeyenin malını yerlermiş aslanım."
Ellerinin arasından hızlıca alınan havuca şaşkınca bakan Aras'ın gözleri babasını bulduğunda ağlayacakmış gibi suratını buruşturmuştu. Işık hızıyla kuzeninin havucunu kapmıştı küçük prensesim.
"Avucumu aldı ki?"
Ön dişlerini sert havucun etrafına batırırken, iki eliyle kıtlıktan çıkmışçasına da sarılmıştı. Ayağından kayan çorabı, bağlı saçlarından düşen tek fiyonguyla fazlasıyla pasaklı ve güzeldi. Gülümsedim. Miraç abi eğilerek saçlarını öpmüştü, fakat Efnan'ın ilgi odağı bir süre havuç olacak gibi görünüyordu.
"Ama sevmemiştin zaten oğlum."
Omuzlarını silkeleyerek Miraç abinin yanından inmiş, Yavuz'un yanına oturmuştu Aras. Trip atıyordu galiba.
"Seğmiyodum zaten, yisin o hepsini."
"Katil civciv nasıl kitlendi havuca şuna bak."
Boran'ın kendisine uzanan ellerini bile görmemişti kızım. Damakları dişlerinden dolayı kaşınıyordu, sert havuç sanırım hoşuna gitmişti.
Biz onun bu halini izlerken salona kucağındaki Kerem'le Zümrüt anne gelmişti.
"Boran gibi kıpır kıpır bu çocuk, evi turladık bir daha istiyor."
Yakınarak koltuğa oturduğunda, kucağından inmek istediğine dair mırıldanmıştı. Yerde duran birkaç parça oyuncağın yanına gitmek istiyordu şimdi de sanırım.
"Herkesi parmağında oynatıyordu hele."
Diyerek bastonuyla hemen yanında duran Boran'ı dürtmüştü Heja daye. Son zamanlarda eskisinden de hızlı yoruluyor, gününün büyük bir kısmını da dinlenerek geçirmek zorunda kalıyordu. Bu hali ben dahil evdeki herkesi üzerken, kendisi sürekli eşini özlediğini dillendiriyordu.
Birisine kavuşacak olmanın hissi güzeldi lakin kaybeden tarafta olmak sanıldığının aksine hiç kolay değildi. Alıştığımız varlığı bile mutluluk sebebiydi...
"Alınır ağlarım sultanım. Yaramaz mıydım ben, de bakayım?"
Beyaz tenini parlatarak gülümsemişti. Boran ne zaman sultanım dese ona, küçük bir kız çocuğu gibi utanıyordu tatlı tatlı.
"Vallah yaramazdın. Neler neler yapmadın ki? Hele şu abilerin peşinde koşuyorlardı senin."
İyice yaklaşarak sarılmıştı yaşlı kadına.
"Ee sayemde eğlenmişler işte size de anı bırakmışım fena mı yapmışım?"
Elini dizine ağırca vurmuş ve gülmüştü Heja daye.
"Sen bi de bana, yok mu birileri?"
Zümrüt annenin gözleri de ışık hızıyla Boran'ı bulurken, Mihrimah gülmüştü.
"Ohoo abimde birilerinden başka ne var ki babaannem."
Berivan'da onun sözlerine gülerken, Boran ciddiyetle yerdeki halıya kitlenmişti. O bakışların altında yatan gerçeklerden haberdardım...
"Gitmiş bu, geçmiş olsun."
Kendisine cevap alamamıştı ama sorusunun cevabından emindi yaşlı kadın. Gülümseyerek arkasına yaslandı.
"Nasip bu işler sultanım, öyle ha diyince yuva mı kurulurmuş hiç."
Eğer kaderin bir planıysa bu, kuruluyordu. Ellerimin üzerinde bir el hissettim.
Gözlerim o elin sahibini buldu.
Verdiği sözleri her daim tutarak, elimi bir an bile bırakmamıştı.
Hep iyiki'm olmuştu. Tek pişmanlığım ise ondan uzun süre kaçtığım zamanlardı...
~
Birkaç ay sonra;
Kenara hazırladığım elbiseyi elime alırken, üzerimde duran sabahlığın da kemerini çözmüştüm.Hazır olan saçım ve yeni yaptığım makyajımla, siyah üzerinde işlemeli bir kaftan bulunan elbiseyi de giyinmem birkaç dakikamı almıştı. Şimdi hazır bir şekilde aynanın karşısında duruyordum.
Hazırlanmaya başlamadan önce giydirdiğim kızım şu anda babası ile muhtemelen aşağıda oyun oynuyordu.
Kendisine giydirdiğim eteği tüllü elbise, prenses gibi hissetmesini sağlayacak kadar şıktı. İnce muz çorabının altındaki rugan ayakkabıları ise fazla şeker duruyordu. İncili iki çıtçıtlı tokayla kenarda tutturduğum saçlarını ise çok beğenmişti. O halleri aklıma yeniden gelirken gülümseyerek odadan çıktım.
"Bu güzellik ne böyle, ben anneyle seni kıskanmayayım da ne yapayım babacığım? Söyle bana."
Elindeki tavşanla birlikte paytak birkaç adım atmış, ardından da utanarak yerinde durmuştu. Arkası dönük olduğu için beni göremezken, geldiğimi hisseden Yavuz olmuştu. Üzerindeki siyah gömleğinin sarmaladığı heybetli bedeniyle salonun hemen kapısında duruyordu. Ceplerinde duran elleriyle gözleri ağırca üzerimde dolaştı. Öyle bakıyordu ki kendimi giyinik olmadan ziyade çırılçıplak hissetmemi sağlıyordu. Benim de gözlerim onun üzerinde dolaştı. Siyah kumaş pantolonu, kaslı bacaklarını ve uzun boyunu daha da dikkat çekici bir hale getirmişti sanki. Gömleğinin ise üstteki düğmesinden gözüken teni, benim en büyük zaaflarımdan bir tanesiydi... Muazzam kokusunu duyumsamış gibi, tüm hücrelerim sızlıyordu.
Yeni kısalttığı sakalları ve geriye doğru yatırarak şekillendirdiği saçlarıyla karşımda kelimelerimle dahi ifade edemeyeceğim şekilde bekliyordu.
"O yeşillerin adamı ipe götürür yavrum."
Birkaç adım attım ona doğru. Sanırım kızım gibi utanarak bende bir anda duracaktım.
"Nefes kesicisin yine."
Gülümsedim. Aslında çok fazla abartacak bir şey yapmamıştım. Bir düğün için yeterliydi. Ama bu sözleri ondan duymak, kendimi dünyanın en güzel insanı hissetmemi sağlıyordu işte.
"Sende çok şık olmuşsun."
Benim aksime büyüm adımlarla yaklaştı. Eli dokununca bozulacakmış gibi saçlarıma narince dokundu ve usulca bir tutamın arasından kaydı. Kafamı sallayarak kendimi eline yasladım. Uzak durmasını istemiyordum ki.
Dudağı hafifçe titredi gülüşüyle. Saçlarımın arasında duran eli, enseme kaydı. Dudakları ise saniyeler içinde alnıma uzandı.
Bıraktığı öpücüğün etkisiyle yer ayaklarımın altından kayacakmış gibi hissetmiştim. Kollarımı boynuna çıkartarak sarıldım. Gözlerim ise kendiliğinden kapanmıştı.
"Enneğ, men. Men de."
Sağ elini göğsüne doğru sallayarak kendisini işaret ediyordu Efnan. Küçük ve sarsak adımlarıyla biraz uzağımızda durmuş bekliyordu heyecanla.
Dudaklarımın arasından kaçan kahkahayla beraber, Yavuz hafifçe eğilerek kucağına almıştı kızımızı. Yeniden yanımdaki yerini aldığında ise şimdi bir omzunda benim diğer omzunda kızımın başı duruyordu. Sevgi pıtırcığı gibi, her sarılmaya hevesle koşuyordu. Bazenleri heyecanı, attığı adımların dengesini de şaşırtmasını sağlıyordu.
"Bu akşam ikinizi de gözümün önünden ayırmamalıyım anlaşıldı."
Yavuz'un fazlasıyla ciddi çıkan sesi gülümsememi biraz daha büyütürken evin zili çalmıştı.
"Araba hazır sanırım?"
Sorumla birlikte kapının kulpunu indirdiğimde, Akif girmişti görüş açımıza.
"Hazırız abi."
Yavuz'un başını sallamasıyla, Efnan'a dönmüştü.
"Cimcime, ne şeker olmuşsun sen öyle?"
Akif'e gülümseyerek, babasının omzuna saklandığında utandığını anlamıştım. Alttan alttan da bizi izlemeyi ihmal etmiyordu.
"Tamamsanız çıkalım güzelim."
Kafamı sallayarak aynaya çevirdim gözlerimi. Ardından da Efnan'ı ve Yavuz'u inceledim hızlıca. Çantaları hazırlanmadan önce vermiştim arabaya zaten.
"Tamam çıkabiliriz."
Açık kapıdan çıkmadan önce kabanımı üstüme aldığımda Yavuz'da Efnan'ın montunu giydirmişti. Hep birlikte evden çıkarak arabaya binmiştik. Hemen arkadaki koltuğunda oturan kızım, araba gezmelerini sevdiği için keyifli bir şekilde cama çevirmişti gözlerini. Emniyet kemerimi taktım bende.
"Abimler de yeni çıkıyormuş."
İlk durağımız konaktı. Mihrimah'la gittiğimiz kuaförden çıkar çıkmaz eve gelerek hazırlanmıştık.
"Çok güzel oldu Mihrimah, görmen lazımdı."
Derken, gözlerim Yavuz'u bulmuştu. Sabah kuaföre gitmeden önce gördüğü kardeşinin son halini, o da birazdan görecekti. Gülümser gibi oldu.
"Büyüdüde evleniyor..."
Hüzünlüydü ses tonu. Haksızda sayılmazdı. Mihrimah'ı yıllardır tanıyormuşum gibi o halde görünce ben bile duygulanmıştım. Peri masalından fırlamış gibi kusursuzdu.
"Çok mutlular Allah'tan, Mirza'da çok seviyor onu. Mutlu olacak hep."
Kafasını salladı ağırca. Tüm tereddütlerini gölgede bırakan şeydi, karşısındaki kişinin Mirza oluşu. Herne kadar ilk gördüğünde onları öfkelense de, şu anda gönlünün rahat olduğunu da biliyordum.
Tanıdık yollardan geçip giderken kısa sürede araç konağın önünde durmuştu. Etraf diğer günlere nazaran daha çok arabaya ev sahipliği yapıyordu. Gözlerim kapının önünde duran Boran'ı bulurken, araçtan indim, arka kapıyı açarak Efnan'ın koltuğundaki kemeri çıkardım.
"Ben alayım Efnan'ı güzelim, ayakkabıyla zorlanma sen."
Gülümseyerek onay verdiğimde yanıma gelerek kızımızı almıştı Yavuz. Yan yana konağın kapısına kadar yürümüştük.
"Hoş geldiniz."
Diyerek bizimle içeriye girmişti Boran'da. Anladığım kadarıyla o da stresli ve biraz buruktu.
"Hoş buldukta, ne bu surat?"
Yavuz'un sorusuyla öylece kaldı.
"Ne bileyim yaa hala inanamıyorum şaka maka evleniyor bu kız."
Gülerek sarfettiği sözleriyle sesi titremişti öylece. Düğün günü kurdeleyi bağlamak için yanıma geldiği anı anımsadım.
Tüm yarım kalışlarımın içine minik bir ışık yakmıştı farkında olmadan. Kardeşinim bende demişti.
Elimi omzuna uzattım hafifçe dokundum.
"Sevdiği insanla ailesini kuracak ne güzel."
Kafasını salladı.
"Haklısın yengem, herne kadar pek sevmesem de kendisini iyi adamdır Mirza'da."
Güldüm bu haline. Efnan ise bu ortamı kendisine yabancı hissederek öylece izliyor ve anlamaya çalışıyordu. Daha öncesinde Boran'ı hep gülerken görmesinin şaşkınlığıydı.
"Amcam, bak bakayım sen bana bir. Elbisen ne cici senin öyle."
Aradığı gülümsemeyi görerek, hemen gülerek tepki göstermişti kızımda. Eteğine koyduğu eliyle, tülü okşamıştı bir kez. Sonrasında da saçlarına uzanmıştı. İnce uçları kıvır kıvır duran saçlarıyla da tatlı tatlı gülüyordu.
"Anne, cici."
Annem yaptı demeye çalışmıştı.
"Çok güzel yapmış annen, çok yakışmış sana."
Diyerek yanıtlamıştı onu Boran.
"Efnan geymiş."
Duyduğumuz sesle hepimizin bakışı girişteki avluya açılan salonun kapısını bulurken, üzerindeki beyaz gömlek ve bej rengi pantolonuyla şık bir şekilde Aras çıkmıştı karşımıza. Saçlarını özenle geriye taramışlardı.
"Sen ne tatlı olmuşsun öyle."
Dizlerimin üzerinde eğildiğimde adımları beni bulmuştu. İki yana açtığım ellerimle sarıldı.
"Sende olmuşsun."
Demişti. Gülümsedim bu haline. Onun bakışları Yavuz'un kucağındaki Efnan'ı bulurken kapıdan bu seferde aynı kıyafetin daha küçük bedenini giyen Kerem çıkmıştı. Efnan gibi paytak adımlarla bize gelmeye çabalıyordu. Ellerimi iki yana açtım yeniden gelmesi için. Kocaman gözleriyle öyle tatlı bakıyordu ki.
"Üzgünüm beyler ama bu gecenin en yakışıklıları Keremciğim ve Arasçığım."
Göğsüme yasladığı kafası ve kollarımın üzerinde duran elleriyle sıkıca sarılarak öptüm.
"Bebeğim sen ne yakışıklı olmuşsun böyle hımm?"
Sarıya dönük duran saçlarını okşarken, Yavuz'un gözlerine bakmıştı kafasını kaldırıp. Aras'a göre daha sessiz ve utangaçtı. Bu hali her defasında güldürüyordu beni.
Yerimden kalkmamla Boran kucağına aldı onu da. Şimdi hepimizi daha net görüyordu. Az önceki çabasının aksine...
Yavuz'da onun bu haline göz kırparak, gülümsedi.
"Mihrimah nerede bu arada?"
Aras eliyle salonu işaret etmişti.
"Ben geçiyorum içeriye o zaman."
Yavuz kafasını sallarken, Efnan'ın gelip gelmek istemediğini anlamak üzere kendisine dönmüştüm. Fakat babasının kollarında keyfi yerinde duruyordu. Ayağımdaki topukluların zeminde çıkardığı sesle birlikte salona girdiğimde, koltuğunda üzerinde beyaz gelinliği ile oturan kızı bulmuştu gözlerim.
"Doydum annem sakin ol, yedirdin bir sürü şey. Ellerine sağlık, çok güzel olmuş hepsi."
Elindeki tepsiyle yerinde ayaklanmıştı Zümrüt anne.
"Ay hoş geldin yenge."
Üzerimdeki kabanı çıkartıp koltuğun üzerine bırakırken, konuştum bende.
"Hoş buldum, anca hazırlanıp gelebildik."
Olsun dercesine elini sallamıştı.
"Berivan nerede?"
"Miraç abimin yanındaydı, gelirler az sonra. Bir şey konuşacaklarmış sanırım."
Zümrüt anneyi bulmuştu gözlerim. Üzerinde lacivert ufak taşlarla süslenmiş güzel bir takım vardı. Oldukça şıktı yine. Bana baktı o da.
"Bak olmuş işte ne güzel elbisen."
Gülümsedim sözleriyle. Bu elbiseyi aldığımızda hep beraber gitmiştik alışverişe. Ben bir an çok mu abartı diye emin olamazken, kendisi almamı söylemişti.
"Teşekkür ederim."
Koltuğa oturarak, saçlarımı düzelttim. Bir süre öylece sessizce beklemiştik. Heyecandan kimse ne konuşması gerektiğini tam bilmiyordu. Eve gelen misafirlerle birlikte etraf kısa sürede kalabalık bir hal alırken, artık üst kattaki salonda, Berivan'la beraber çoçukların karnını doyuruyorduk.
"Boran sanırım kızı davet etmiş düğüne, çok merak ettim."
Berivan'ın sözlerine benden önce tepki veren Aras olmuştu. Bir sır veriyormuş gibi küçük elini ağzının kenarına koyarak fısıldamıştı.
"Amçam biyiğle konuştu as önce. Kıyaliçe diyordu."
"Çocuktan al haberi."
Berivan'ın kahkahasıyla bende gülümsedim. Hayat'la hala devam etmeleri açıkçası beni mutlu etmişti. Başta bir yanlış anlaşılma yaşamış olabilirlerdi ama şu anda sanırım baya bir yol katetmiş gibiydiler.
"Çok şeker bir kız Berivan, eminim sende çok seveceksin."
Çorbasını bitiren Kerem'in ağzını silerken beni buldu gözleri. Heyecanlı heyecanlı bakıyordu.
"Ay severim tabi, neden sevmeyeyim. Sen sevdiysen hem iş bitmiştir."
Efnan'ın da çorbası bitmişti.
"Doydu mu göbüşün bebeğim."
Karnına koyduğum eliyle hafifçe okşarken, anne diyerek gözlerimin içine bakarak gülümsemişti. Sanırım dünyadaki en özel hislerden bir tanesiydi bu. Küçücük dudaklarının arasından çıkan bir kelime, tüm hayatım olmuştu.
Aşağıya inmemizin ardından da Mirza'lar gelmiş, bir süre sonrasında da gelini alarak evden çıkıp konvoya karışmışlardı. Zümrüt anne ve Mümtaz babada bizimle beraber aynı arabaya binerken, bizde konvoya katılmıştık sonunda.
Yüzlerindeki mutluluğa rağmen gördüğüm hüzün, her an onları ağlatacak gibi duruyordu. Yanımda oturan kadının eline uzandım, bebek koltuğunun üzerinden. Sanırım gelin almaktan ziyade kız vermekti en zor olanı...
Hüzünlü bir şekilde tebessüm etti, gülümsememe karşılık. Ve o sırada elimizin üzerine küçük bir el daha kapanmıştı.
Gözlerim kızımı bulurken, tatlı tatlı gülümseyerek yüzüme bakıyordu. Sanırım babaannesindeki hüzün onun da gözünden kaçmamıştı.
Zümrüt anne onun eline bir öpücük bırakırken, hemen ardından da yumuşacık saçlarını okşamıştı.
"Dedesi bu kız ne güzel olmuş böyle ya."
Ön tarafta oturan Mümtaz baba arkaya dönüp, kendisinden bir tepki bekleyen Efnan'a baktığında, tüm o sert duruşunun altındaki uysallığa boyun eğmişti yeniden.
"Hep güzel, benim torunum, baksana şu gözlere nasıl bakıyor tatlı tatlı."
Bu ve bunun gibi keyifle geçen sohbetin ardından artık tamamen konvoy halini almıştı araçlar. En az bizim düğünümüzdeki gibi kalabalıktı etraf. Korna seslerinin arasında en öndeki gelin arabasından, şarkı yükseliyordu. Mihrimah'ın mutluluğuyla yüzüme büyükçe bir tebessüm yayılmıştı. Uzunca bir süredir hayalini kuruyordu bu anın. Bugün ise o büyük gündü...
Korna seslerine anlam veremeyen kızım ise, parmağıma sardığı küçük eliyle şaşkınca etrafı izliyordu. Eh bir de ağzına götürdüğü pembe emziği vardı.
~
"Böyle her an tansiyonum alt üst olacakmış gibi hissediyorum. Hayalimde bile bu kadar heyecan yapmamıştım ben."
Mihrimah'ın yakarışları bizi güldürürken gelin odasının kapısı hafifçe tıklatılarak açılmış ve ardından da tanıdık bir yüzle beraber Boran içeriye girmişti.
"Hayat?"
Diyip şaşkınca tepki vermeme engel olamamıştım. Beni bulan gözleri parıldarken, gülümsemişti.
"Evin Hanım?"
Kaşlarımı çatmıştım hafifçe, sanırım bende bir zamanlar resmî konuşarak evdekileri deli ediyordum. Şimdi anlıyordum.
"Hanım mı? Adımla seslen bana."
Kafasını salladığında gözleri önce Mihrimah'a kaymıştı.
"Tebrik ederim, umarım bir ömür mutlu olursunuz."
Mihrimah'ın bakışları arkada duran Boran'ı bulduğunda memnun bir gülümseme yollamış, ardından da aynı gülümseme ile Hayat'a teşekkür etmişti.
"Teşekkür ederim, İnşallah bir ömür sürer... darısı başına diyebilirim değil mi?"
Benim de gözlerim Boran'ı bulurken kenara kıvrılan dudağıyla elini ensesine kaldırmıştı.
"Nasip kısmet diyelim biz şimdilik."
Berivan'a dönmüştü sonrasında da.
"Hayat ben, memnun oldum."
Berivan'da sanırım fazlasıyla beğenmişti Hayat'ı. Gülümsedi.
"Bende Berivan."
Herkes bir anlığına sessizliğe bürünürken, garip bir atmosfer sarmıştı etrafımızı. Ve o sessizliği bozan kişi hafifçe öksüren Boran olmuştu.
"Misafirler gelmeye devam ediyor, biz kapıya geçelim. Sizde çıkarsınız zaten birazdan."
Hepimiz onu onaylayan mırıltılar çıkartırken, Hayat heyecandan titreyen ellerini, üzerindeki siyah dar elbisesine bastırmıştı. Maşalı kızıl saçları onu, Boran'ın söylediği gibi tam bir kraliçeye benzetiyordu. Çok güzeldi ve yan yana durdukları anlarda da çok yakışıyorlardı.
"Dışarıda görüşürüz o zaman."
Diyerek havaya kaldırdığım elimi salladım. Kapanan kapıyla eş zamanlı olarak Mihrimah konuşmuştu.
"Sanırım abim bu sefer ciddili aşık olmuş, doğrusu aşık olunmayacak gibi de değil kız."
Haklıydı.
~
Gözlerim etrafta Yavuz'u ararken, insanlardan gelen tebessümlere de karşılık veriyordum. Birkaç adımla kabalığı geçtiğimde köşede duran tanıdık yüzlerle karşılaşmıştım. Vural'ın işinden dolayı gelemeyeceğini sanıyorken, şimdi burada olduğunu görüyordum. Adımlarımın beni o tarafa götürmesine izin verdim. Ve yaklaştıkça küçük kızımın, Vural'a kendisini anlıyormuş gibi bir şeyler mırıldanarak, bıcır bıcır tepkiler verdiğini farketmiştim.
"Bende sizi arıyordum."
Derken, hemen Yavuz'un yanında durmuştum. Vural'ın da Efnan'da olan gözleri beni bulmuştu.
"Hoş geldin, sürpriz oldu gelmen."
Kafasını sallamıştı öyle diyormuşçasına.
"Hoş buldum yenge, öyle oldu biraz. Ama iyi ki gelmişim, yoksa bu küçük cadıyı yakından göremeyecektim."
Yüzünde gezinen küçük ellere gülümseyerek bakıyordu. Yavuz ise damarlarında akan kanda gezinen kıskançlığın çoktan esiri olmuş gibi görünüyordu.
"Her erkeğe böyle gülerse bu kız, benim işim iş."
Ciddi tepkisine gülmeden edemedim. Küçük bir çocuk gibi kitlenmiş, Efnan'a bakıyordu.
"Ohoo asıl, sen böyle kıskanırsan işimiz iş abiciğim."
Vural'ın sözlerine aldırış etmeden kızımıza ithafen konuşmuştu yeniden.
"Efnan, hani babadan başkasına gülmek, dokunmak yoktu? Ne oldu anlaşmamıza güzelim?"
Ağzındaki emziği tek eliyle indirerek, dudaklarını aralamıştı kızım. Sanırım babasına söylemesi gereken bir şey vardı.
"Baba hayı, cici."
Baba hayır diyerek babasına, cici diyerekte Vural'ı övüyordu. Burun kemerine bastırdığı iki parmağıyla suratını buruşturan Yavuz'un tepkileriyle, kendisini öpmemek için direniyordum.
"Yavuz..."
Diyerek mırıldanıp, koluna girdim. Kıskanırken dahi bu kadar tatlı olmak zorunda mıydı?
Birkaç konudan daha ayaküstü konuştuktan sonra göğsüme sinen kızım ve hemen yanımda yürüyen kocamla bize ayrılan masaya oturmuştuk. Gelin, damadın çıkışı, takı töreni, yemek faslı derken, ortam iyiden iyiye daha da hareketli bir hal almıştı. Hoparlörden yükselen şarkıya kızımda bazı anlarda karşı koyamıyor olacak ki, kucağımda olmasına rağmen küçük poposunu sallayarak, omuzlarını oynatıyordu. Berivan'la beraber günün büyük bir kısmı bizde o pistin ortasında oynamıştık. Sık sık bizi bulan gözlerde ise artık eskisi gibi olumsuz şeyler görmüyordum ben...
"İşler nasıl gidiyor?"
Yavuz'un sorusuyla benim de gözlerim Vural'ı bulmuştu.
"Birkaç pürüz var şu anda ama halletmeye çalışıyorum bakalım. Sizde ne var ne yok asıl, nasıl bu güzellik ile hayat?"
Yanımda oturan Yavuz'un omzumda dolaşan eli birazcık daha aşağıya kayarak, Efnan'ın yanağına ulaşmıştı.
"Ondan öncesi yokmuş sanki, günlerce uyumayayım, yine de tüm yorgunluğumu alıp atacak güçte bir enerjiye sahip."
Vural gülümsedi hafifçe.
"Sana benziyor."
Babasının kahveleri gibi parıldayan gözlerle bakıyordu etrafa kızım.
"Baksana özellikle gözleri."
Diyerek Efnan'ı hafifçe yerinde kaldırmıştım. Kızım ise bizi şaşırtmayı tercih ederek Vural'a dönen gözlerini utançla kaçırarak, nazlı nazlı gülümsemişti...
Gecenin kalan kısmı da aynı hızla sona ulaşmıştı. Mekanın önünde hazırlanan araç, Mihrimah ve Mirza'nın buradan direkt tatil yerine gitmeleri içindi. Mihrimah'ın söylediğine göre, 15 günlük bir Karadeniz turu yapacaklardı. Daha öncesinden birkaç defa gittiği yerler olsa da, sevdiği adamla orada yeniden olmayı istediğini belirtmişti. Mirza ise Mihrimah yanından olduktan sonra yerin çokta öneminin olmadığını vurguluyordu her zaman. Karşımda duran kıza kollarımı açarak sarıldım. Düğün gecemde benimle uğraşıp, utandıran kendisi değilmiş gibi tüm yüzü kızarıp bozarmış şekilde bir bana bir Berivan'a bakıyordu.
"Keyifli zamanlar geçirin, bol bol da resim at bize."
Kafasını şaşkınca sallarken, o da kollarını etrafıma sarmıştı. Fısıldadı.
"Ay yenge ben bir gerildim sanki, korkmamalıyım değil mi?"
Yeşillerim kahvelerini bulurken, - kocamdan bana aktarılan o meşhur şeyi- dilimi damağıma vurarak cıklamıştım.
"Bence korkmalısın."
Dudaklarımda zaptetmeye çalıştığım gülümseme ile kendisine bakarken, şaka yaptığımı anlaması da biraz zaman almıştı.
Sırayla herkesle vedalaşarak, araçlarına binerek gittiklerinde, bizde eve gitmek üzere arabaya binmiştik.
~
Yazardan;
Arka koltuktaki yerinde keyifli bi uykunun tadını çıkaran kızlarına ikisi de gülerek bakarken, genç adam arabasını Mardin'in en özel tepesinde durdurmuştu.
Gökyüzündeki yıldızlar ve ay, tüm karanlığa inat etrafı aydınlatırken, hemen yanında oturan kadının yüzünün güzelliğini de daha çok ortaya çıkarmıştı ona göre.
"Uzun zaman oldu buraya gelmeyeli."
Yeşil harelerini manzaradan çekerek yanındaki adama çevirdiğinde bebeğinin uyuyor olmasını da fırsat bilmeyi tercih etmişti kadın. Çıkardığı emniyet kemeriyle bedeni saniyeler içinde kocasının kucağıyla buluşurken, şimdi daha da keyifli hissediyordu kendini.
Karısının bu haline gülümseyerek ellerini beline indirdi genç adam. Dudaklarının biraz uzağında duran, duraklara bastırdı kendini, nefes almaya muhtaçmış gibi hissediyordu.
Tüm yollarının tek çıkışı vardı o da karşısında kendisine aşkla bakan kadındı...
⚫️ ⚫️ ⚫️
• Yıldızı parlatmayı unutanlar en alt köşeye tıklarlarsa çok mutlu olurum ✨
• Efnan'ın babasına olan aşkı öyle hoşuma gidiyor ki anlatamam 🤤
• Yeni bölümdeki güzelliklerde görüşene kadar kendinize iyi bakın. Hoşça kalın 🫶🏼
• SOSYAL MEDYA HESAPLARINDAN TAKİP ETMEYİ VE AKLINIZA TAKILAN ŞEYLERİ DE SORMAYI UNUTMAYINIZ.
İnstagram:
• Simaarawattpad (duyuru hesabı)
26/11/2023
simaara
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
103.21k Okunma |
6.86k Oy |
0 Takip |
46 Bölümlü Kitap |