Sizleri bölümle baş başa bırakıp, keyifli okumalar diliyorum ❣️ Satır aralarında buluşalım ✨
• • •
Bölüm Şarkıları: Ersay Üner / Selam
"Aşk bir ağaç gibidir: Kendiliğinden yetişir, kökleriyle tüm benliğimizin derinliklerini sarar ve yıkıntı halindeki bir yürekte yeşermeye devam eder."
Notre Dame'ın Kamburu
⚫️
Kendi hikayemin başrolü olduğumu anladığım andan itibaren hayatımda büyük çaplı değişiklikler olmuştu.
Önce örmek zorunda kaldığım yüksek ve ulaşılması zor duvarlarım yıkılmış, sonrasında da etrafına sardığım o sert zırh kırılmıştı.
Korkmuştum. Çekinmiştim...
Küçük bir çocuk gibi ağlayarak içime kapanmak istemiştim ama düşündüğümün aksine her şey çok başka olmuştu...
Adım adım geçtiğim aşamalar, beni her gün birazcık daha değiştirmiş, kendimi bulmama yardım etmişti.
Kim olduğumu öğrenmiştim artık. Biliyordum.
Yüzümdeki huzurlu gülümsemeyle birlikte, üzerimdeki hırkayı biraz daha sardım bedenime. Gecenin yarısını çoktan geçiyordu saat ve kendimi tutmayan uykumla birlikte bahçeye, yıldızları izlemeye atmıştım.
"Üşüyeceksin."
Duyduğum sesle gülümsemem gözlerime ulaşmıştı. Sarardı kollarıyla üşümezdim.
Adımları iyice yaklaşırken, tam arkamda durmuş, kollarını belime sararak bedenimi göğsüne çekmişti.
Hep böyle kalsak, sesim çıkmazdı.
"Bak ısındım işte."
Dediğimde, göğsü hafifçe hareket etmişti, gülüyordu.
"Hem uyumuyor muydun sen?"
Sorumla beraber kendimi iyice kendisine bastırırken, kafamı da omzuna yaslamıştım. Başını eğdi.
"Yanımda olmadığını hissettim, uykum kaçtı."
İstemsizce sözlerine kıkır kıkır gülerken, gözlerinin yüzüme çevrildiğini hissetmiştim.
"Hmm."
Çocuksu bir arsızlık damarlarımda akıyor gibiydi.
"Hmm ya. Sen niye buradasın bu havada söyle bakayım."
Karnımda duran elinin üzerine elimi koyarken, parmaklarımı usul usul teninde gezdirmeye başlamıştm.
"Hiç öyle uykum kaçtı, gökyüzü de çok güzel gözüküyordu camdan. Çıkıp hava almak istedim."
Parmağım hala daha tenindeki damarların üzerinde gezinirken, derin bir nefes almıştım. Bu saatte kendi kendime çıktığım bahçede bile beni yalnız bırakmak istemeyerek, yanıma gelmişti...
Her daim bir nefeslik uzağımda olacağını söylerken verdiği sözlerin altı boş değildi, bunu günden güne daha çok anlıyordum. Benim için çok özel ve anlamıydı tüm bunlar...
"İyi bende havamı alayım."
Sözlerinin ardından başını omzuma birazcık daha yaklaştırarak, dudaklarını boynuma bastırmıştı. Aldığı nefesle beraber, tenim ürperdi.
Nasıl her an aklımı başımdan alabilirdi ki? Nasıl her saniye böylesine mükemmel bir adam olabilirdi?
"Yavuz..."
Demiştim titreyen sesimle. Mırıldandı, efendim dercesine. Elini biraz daha sıkı tuttum.
"Şöyle şeyler söylediğinde garip hissediyorum."
Başını omzumdan hafifçe geriye çekerken, dudaklarını yanağıma bastırmıştı. Ve dudakları tenimin üzerinde ağırca iki yana kıvrıldı.
"Nasıl garip hissediyorsun fıstığım?"
"Biliyorsun işte, niye soruyorsun?"
Karnımdaki elini bel boşluğuma kaydırarak, beni saniyeler içinde şaşırmama fırsat vermeden kendisine çevirmişti. Aramıza ufacık bir mesafenin dahi girmesine izin vermeden, bedenimi bedenine yapıştırdığında, ellerim onun ellerinin arasında arkamda, -belimde- sabitlenmişti.
Yeşillerim hayranlıkla kahvelerine bakarken, dudaklarımdaki gülümseyi de bir türlü silemiyordum.
Derince kokladım, kokusunu.
"Senden duymak daha keyifli oluyor bebeğim."
Gülüşüm her saniye biraz daha büyürken, alnımı göğsüne yaslamıştım.
"Yavuz seni çok seviyorum... Biliyorsun değil mi?"
Dudaklarımın arasından çıkan kelimeler, göğsünü dövercesine atan kalbinin ritimlerini, daha yakından hissettirmişti. Onun kadar sert ve hızlı atan bir kalbe de ben sahiptim.
"Efsunlu bakışlarını görürken, bilmiyor olabilir miyim hiç güzelliğim... Biliyorum. Ve aklının hayalinin alamayacağı kadar da seni seviyorum."
Sevilmeyecek bir adam değildi o. Benim aksime.
Düşünmüştüm çokça kez. Benim tonla korkum varken, neden beni inatla sevmiş, elimden tutmuştu diye...
"Ben biraz sıkıcı değil miyim?"
Sorumla beraber göğsüne yaslı duran alnımı, oradan ayıran şey çeneme sardığı parmakları olmuştu. Kafamı kaldırdı, gözlerine bakmamı sağladı. Dikkati bendeydi.
"Ben daha sıkıcı sayılırım."
Ellerimi elinden kurtarıp, havaya kaldırarak yüzüne çıkardım. Elimin altında hissettiğim sakallarını okşarken, benim gibi onun da gözleri kapanmıştı.
Bazen insan sadece yıldızların altında kendisini sarıp sarmalayacak birisinin varlığını istiyordu işte...
Elimin içinde başını hafifçe aşağıya eğmesiyle, bende iyice parmak uçlarıma çıkarak, kendisine yaklaşmıştım. Burunlarımız birbirine değdi usulca. Solukları soğuk havanın aksine sıcacık bir şekilde nefesim oldu.
"İyi ki varsın."
Dudaklarımızın arasında milimler varken fısıldamıştım.
"Sen olmasan, bir anlamı kalmazdı."
Yüzünü elime biraz daha yaslamasıyla birlikte, tüy kadar hafif bir öpücük bırakmıştı dudaklarıma. Kendisine karşılık vermeme fırsatta tanımadan, geri çekilmişti.
Kendisine alttan alttan bakmam yetmiyormuş gibi üstüne hala daha parmak uçlarımda duruyordum. Kahveleri üzerimde dolaştı ağırca. Ardından da yüzündeki gülümseme ile ne olduğunu dahi anlamama fırsat tanımadan belimdeki elleriyle beni hızlıca kaldırarak, kucağına aldı.
"Yavuz..."
Derken, ellerim sıkıca omuzlarına, bacaklarım da beline dolanmıştı.
"Haber vermeden şöyle ani hareketler yapmasana."
Belimde duran elinin bir tanesini bacağıma kaydırırken, pijamamın altındaki tenimi hafifçe sıkmıştı.
"Boynun mu tutulsaydı fıstığım?"
Sağ gözünü kırparak söylediği şeylerle beraber, kafamı omzuma yatırdım.
"Karısının boyuyla dalga geçer mi insan hiç, çok ayıp."
Gülümsedi.
"Biraz daha ufak olsaydın, ne güzel cebime koyar seni her yere yanımda götürürdüm."
Koluna vurdum hafifçe, karşısında gülmemek için direniyordum sonuçta.
"Ayıp dedim o kadar."
Dilini damağına vurarak cıkladı. O sırada ise ben omzuna koyduğum ellerimi, boynundan ensesine kaydırdım.
"Daha ayıp seviyesine ulaşmadık, biraz daha var."
Alt dudağını yüzündeki serseri tebessümle yalarken, bacağımdaki eli hareket etti. Bende elimin bir tanesini dudaklarının üzerine kapattım.
"Sussana."
"Sen son günlerde bir dolgunlaştın, kilo mu aldın?"
Ağzım açılırken, dudaklarının üzerinde olan elimi çekmiştim.
"Ne o ağır mı geldim?"
Havaya kalkan tek kaşıyla, gözleri yüzümden bedenime kaymıştı.
"Bu kasları boşuna yapmadım ben. Hem bu halin de fazlasıyla hoşuma gitti."
"İyi bari."
Demiştim, umursamıyormuş gibi yaparak. Burnunu burnuma sürttü.
"Hatta birazdan bizzat kendi ellerimle, yakından inceleyeceğim."
Kapalı gözlerimi aralarken, yanaklarımın çoktan kızardığından da emindim.
"Yavuz..?"
Dudaklarıma bir öpücük daha bırakmıştı.
"Söyle birtanem."
İkinci kez öpücüğünün farkına varamadan benden uzaklaşmasıyla, dengem daha da bozulmuştu.
Ve sanırım bunu da bilerek yapıyordu.
"Eğer bir kez daha aynısını yaparsan, karşılık alamazsın haberin olsun Ağam."
Dudaklarımın arasından dökülen sözcükleri beklemediği için başta ufak bir afallama yaşamış olsada, duymayı istediği şeyi duymasının keyfiyle gülümsemişti...
Hangimiz hangimizin tuzağına düşmüştü, ya da kim avcı, kim avdı bilmiyordum. Fakat ikimiz içinde kazançlı bir oyunun içerisinde bulunuyorduk. Fazlasıyla kazançlı.
~
Üzerime giyindiğim kabanla beraber, çantamla odadan ayrılmıştım. Bugün önce kafeye uğrayacak, sonrasında da Yavuz'un yanına geçecektim.
Hazırlanır hazırlanmaz, Akif tarafından bahçede oynatılmaya başlamıştı Efnan. Onun bu hallerine gülerken, botlarımı da giyinerek kapıyı açıp, evden çıktım.
"Efnan uçuyor."
Kızımın neşeli kahkahası bahçede yankılanırken onun bu haline sadece ben değil, bahçede bulunan diğer korumalarda gülüyordu.
"Ben hazırım."
Diyerek yanlarına gittiğimde, Efnan'ın gözleri beni bulmuştu.
"Anni?"
Gülümsedim.
"Bebeğim, sen oyun mu oynuyordun Akif abinle?"
Parıldayan dişlerini gösterirken, gülümsemişti. Babasının yanına da gideceğimizi bildiğinden ekstra keyifliydi kendisi. Oysa daha babasından ayrılalı birkaç saat olmuştu.
Arabaya adımladık. Koltuğuna kendisini oturtarak kemerini takmış, ardından da yanına yerleşmiştim. Kafeye bugün uğramamın başlıca sebebi aslında Boran'dı. Kendisinden öğrendiğim kadarıyla Hayat'la konuşmaya devam ediyorlardı, bu durum beni mutlu etmişti.
Geçtiğimiz günlerdeki karşılaşmamızın ardından, kendisiyle uzunca konuşup oturmayı fazlasıyla istemiştim bende. O yüzden tekliflerini de reddetmek bir yana dursun, anında kabul etmiştim.
"Bu sefer iş ciddi sanırım he yenge?"
Gözlerim şoför koltuğunu, Akif'i buldu. Kafamı salladım.
"Öyle gibi vallahi."
Güldü. Detaylardan benden daha çok haberdardı kendisi aslında.
"Ama sevdim ben Hayat'ı, iyi kıza benziyor."
Onayladı beni.
"Garip oldu tanışmaları ama öyle duruyor. Özellikle şu Benan denen kızdan sonra, ilaç gibi geldi Boran'a."
Benan mevzusuna dair çok bir şey bilmiyordum. Sadece Boran'ın isim vermeden anlattığı gizemli kızın, sonrasında sandıkları gibi birisi olmadığından haberdardım. O yüzden de bu konuyu deşmek istemediğimden sormadım bir şey.
"Yaşı küçük olsa da olgun düşünüyor, bir şeylerin farkında..."
Hayatının detaylarını bilmiyordum fakat bakışlarından yakaladığım şeyler, tanıdık hissettirmişti...
Yol akıp giderken, ilgimi koltuğunda oturan kızıma verdim. Bana verilen en güzel hediyeydi o...
~
Yazardan;
Uzun zamanını verip, gönlünde büyüttüğü sevdasının, kendisine geleceğini dahi tahmin etmemişti bir zamanlar genç kadın.
Adamın, kendisine bakarken dahi, titreyen gözlerini göremiyor oluşu, çok sinir ediyordu kendisini. Ve her defasında ikisinin olmayacağını kendine hatırlatarak, tutunacak bir dal arıyordu öylece. En azından kendi açısından...
Ela gözlerinde bir kez bile yanlış bir şey görmemişti adamın. Belki kendisini bu kadar darlamasa, yine gururundan ödün verip konuşmazdı da. Bilmiyordu. Sadece iyi ki yapmışım diyordu. Yoksa şu anda bu halde olabilirler miydi, sanmıyordu...
Düğüne kadar olan süreç o kadar hızlı geçmişti ki, ne geçip giden zamanın, ne de düğünde yaşadığı anların, hiç birini anlama fırsatı olmamıştı.
Mirza'yla evlendiğini bile, baş başa kalıp arabaya bindiğinde kavramıştı Mihrimah.
Normal şartlar altında bu gece balayı için yola çıkacakken, kendisini çok yorgun hissettiğini söylemeden duramamıştı. Ve onun bu sözleriyle, biletleri ertesi güne erteleyip, bu geceyi otelde geçirmeyi teklif etmişti genç adam kendisine.
Yaslandığı balkon demirleriyle öylece etrafı izlerken, kocasının banyodan çıkmasını bekliyordu.
Kocası olmuştu değil mi?
Daha öncesinde onunla hayal ettiği çoğu şey, hafızasından silinmiş gibiydi. Deli gibi heyecanla titreyip duruyordu.
Ne kadar geçmişti emin değildi ama banyonun kapısı açıldığında dikkati tamamen dağılarak, bedenini içeriye çevirmişti. Odaya önce ince beyaz bir buhar ardından da o buharın arasından, beline sardığı beyaz havlusuyla Mirza çıkmıştı...
"Bu kadarına hazır değilim sanırım."
Sessiz fısıltısı adama ulaşamazken, yutkunmuştu.
"Dışarısı soğuk içeriye gel, hasta olmanı istemeyiz değil mi?"
Kalbini bu adama kaptırdığı ilk andan itibaren sesini bile duyduğunda yüreği pır pır çarpardı hep. Şu anda da öyleydi işte.
"Soğuk değil."
Demişti sözlerinin saçma olacağını bile bile. Soğuktu. Hatta öyle çok soğuktu ki, havaya biraz uzun bakınca gözleri sulanıyordu.
Mirza ise keyifle karşısındaki kadını dinliyordu. Heyecanlı olduğu her an saçmaladığını ve saçmalamaya inatla devam edeceğini biliyordu.
Üzerindeki havluyu umursamadan hemen yanında durduğu duvara elini yasladı, sol eli ise belinin kenarına yerleşmişti.
"Soğuk değil öyle mi?"
Mirza'nın ani hareketiyle birlikte kalbi bir kez daha teklerken, sorduğu soruyu doğru dürüst duyduğundan bile emin değildi ki...
"Evet."
Demişti çaresizce. Duymadığı soruya, bir de yanıt vermişti.
Onun bu tepkisine daha fazla kayıtsız kalamayarak, büyükçe bir kahkaha atmıştı genç adam. Geriye yatan başıyla birlikte önce ahenkli gülüşünün sesi doldurmuştu odayı, gerilen boynu ise kendisine bakarken içi giden kadının, zihninin en özel köşesine kazınmıştı unutmak istemiyormuşçasına...
İçeriye attığı birkaç sarsak adımla, balkonu ardında bıraktığında, hala daha hipnoz olmuş gibi adamın gülüşünü seyrediyordu.
"Eskiden bana öyle uzaktı ki, gülmeyi bilmediğini düşünmemi sağlıyordu. Gülüyormuş. Hemde öyle güzel gülüyormuş ki... canımı istese veririm."
Aldığı derin nefesle birlikte, ellerini gelinliğin üzerindeki kumaşa bastırmıştı. Rüya mıydı yoksa gerçek miydi, sık sık sorgularken buluyordu kendisini. Hayallerinin ötesinde bir anın içindeydi. Bir adım daha attı. Gülümsemesi tebessüme dönen adam, şimdi yine kendisini izliyordu öylece.
"Evlendik şimdi biz, dimi?"
Adamın dudaklarından hayır kelimesini duysa, ona da inanacak gibi bakıyordu kahveleri. Duygularının kendisine ağır geldiği bir karmaşanın içindeydi belki de. Ağlaması an meselesiydi.
Başını salladı Mirza ağırca. Kendisinin açtığı yaralar vardı geçmişten gelen, biliyordu.
İmkansızdan bile daha uzaktılar birbirlerine ona göre bir zamanlar. Kaçmış, arkasını dönmüş, bildiği halde görmezden gelmişti. Ansızın karşısına çıkmaları bir bir artarken, gardını da farkında olmadan indirmişti... Yüzündeki gülümseme büyüdü. Bilseydi eğer bu kadar zorlar mıydı hiç. İlk günden tutardı kendisine uzatılan eli.
"Hem dini, hem resmî, iki türlü de benim karımsın. Evlendik."
Sol elini kaldırmıştı yüzüğünü göstermek için. Sonrasında da biraz uzağında duran kadına doğru kendisi yürümeye başlamıştı. Artık aralarında herhangi bir engel yoktu.
Mesafeler aşılmış, yepyeni bir sayfa açılmıştı.
Gözünden usulca bir damla yaş akmıştı Mihrimah'ın.
"Şişş, Mihri?"
Derken, ellerini kadının omuzlarına yerleştirmişti Mirza. Ağlamasının sebebi olduğunu biliyordu, bu durumdan memnun değildi.
"Yapma, ağlayarak yakma beni."
Dediğinde, bir damla daha akmıştı.
"Mutluluktan..."
Titreyen sesiyle konuşmaya çalıştığında, omuzlarında duran eller kendisini çekerek sıkıca sarmıştı. Kenarda duran ellerini adamın göğsüne yaslamıştı Mihrimah'ta...
"Bu kadar mı inandırdım ben seni olmayacağımıza?"
Adamın dudaklarından zorlukla dökülen kelimeler, ikisinin de kalbini acıtmış, içine oturmuştu. Pişmandı Mirza. Bazı şeylerin farkına geç varıp, yanlış hamleler yaptığı için pişmandı. Her daim kendisine gülen bu kadının ağlayacağını hiç düşünmemişti, ya da düşünmek istememişti bir kaçış yoluymuş gibi.
Mihrimah cevap vermedi sorusuna. Evet dese daha çok yanacaklardı biliyordu, fakat dili hayır demeye de el vermemişti. Sustu.
Çünkü şu anda tüm kırgınlığını silmek istercesine kendisine bakan ela gözler vardı. Her daim elini tutacağını biliyordu işte.
"Unuttur bana..."
Demişti, gözlerini kapatıp alnını adamın çenesine yaslarken. Aldığı birkaç derin soluktan sonra ise, yarım bıraktığı cümlesini tamamlamıştı.
"...geçmişin izlerini, dokunuşlarınla sil hafızamdan."
~
Karısının elini büyük avucuyla sarmalayarak, kendisine dönen bakışlarına gülümseyerek karşılık vermişti.
"Miraç, bakmasana şöyle."
Kendisine nazlı nazlı söylenen kadına hala daha gülümsüyordu Miraç.
"Bakarım karıcığım, her anını görmek istiyorum ben. Çokta güzel bakarım."
Sözleri Berivan'ı da güldürürken, etraftaki insanlar ikisi içinde önemli değildi. İlk karşılaşmaları nasıl hissettirdiyse, hala daha aynı şekilde çarpıyordu kalpleri... ilk karşılaşmaları...
Şubat ayının ortalarını gösteriyordu takvim. Hava fazlasıyla soğuktu, acil olmadıkça da dışarıya çıkmayı düşünmüyordu Berivan. Fakat işler planladığı gibi gitmemişti o gün. Mezun olduğu üniversiteden bir arkadaşı aramıştı kendisini, acil buluşmaları gerektiğini söyleyerek saniyeler içinde kendisini ikna etmişti.
Hızlıca hazırlanıp kabanını üzerine aldığında, tüm soğuğa rağmen kırmızıya yakın tonlarda rujunu da sürmeyi ihmal etmemişti. Süslenmeyi, bakımlı olmayı çok seviyordu. Krem rengi atkısını da boynuna sardıktan sonra önce odasından sonrasında da evden çıkmıştı. Yol üstünde babasının dükkanına uğrayıp haber vermeyi de ihmal etmemişti. Annesi, birkaç gündür yeni doğum yapan teyzesinin yanında kalıyordu çünkü.
Doğduğu toprakların her bir karesine aşıktı resmen kadın. Üniversite'yi okurken de bu şehrin dışına çıkmayı istememişti ya.
Gözleri yoldan geçen araçları incelerken, boş bulduğu taksiyi durdurarak binmiş, adresi vermişti. Kısa sürede konuştukları gibi alışveriş merkezinin önünde buluşmuşlardı.
Özlem giderip, hal hatır sorma seansının ardından arkadaşının nişanlanacağını ve buraya da alışveriş konusunda yardım almak için kendisini çağırdığını öğrenmişti Berivan. Büyük bir sevinçle kendisine yardımcı olmayı kabul etmişti.
Saatlerce sürmüştü elbise bakmaları. Uzun süren arayış ikisinin de yorulmasıyla sonlanırken, arkadaşının sevgilisi arayarak yemeğe gitmeyi teklif etmişti. Kibarca teklifi reddettiğinde, arkadaşıyla kalan eksikler için yeniden plan yaparak ayrılmışlardı.
Eve dönmek için yeniden taksiye bindiğinde ise, başına geleceklerden de bihaberdi genç kadın. Trafiğin yoğun olduğu saatlerdi. Tüm araçlar birbirine korna çalıyor, kavga etmeye yer arıyorlardı. Sıkıntılı bir halde camdan dışarıyı izliyordu bu esnada Berivan.
"Ulan, azıcık sağa gitsen geçip gideceğiz şuradan."
Taksicinin sesiyle beraber camdaki bakışları tedirgin bir halde diğer tarafı bulmuştu. Siyah pahalı bir arabaydı, camları da filmle kaplı olduğu için içerisi gözükmüyordu. Sadece kornaya basmıştı, taksicinin sözleri üzerine.
"İneyim mi lan aşağıya, dangalak!"
Adamın iyice yükselen sesiyle, araya girme ihtiyacı hissetmişti Berivan. Hoşlanmazdı kavgalardan.
"Sakin olur musunuz biraz..."
Adam onu dinlemeden yeniden bağırdığında, çevredeki birkaç araçla birlikte siyah araçta durmuştu.
"Senin ebeni..."
Arabadan dışarıya fırlayan taksicinin ardından şok olmuş bir halde bakarken, can havliyle kendisini de dışarı atmıştı kadın.
"Çattık vallahi, kavga mı edecekler bir de?"
Gözleri tedirgin bir halde etrafı izlerken, siyah aracın içinden çıkan beden girmişti görüş açısına. Siyah kabanının içinde, uzun boyu ve yapılı bedeniyle, çokça hoş gözüküyordu. Aynı saniyelerde adamın da bakışları taksinin yanındaki kadını bulmuştu...
Ve daha o an anlamıştı ikisi de, birbirleri için sıradan birisi olmadıklarına.
Aşklarının onlara hediyesi iki tane evlada sahiplerdi şimdilerde.
"Özlemişim seninle böyle baş başa vakit geçirmeyi aşkım."
Karısının söylediği şeylerin hemen ardından tuttuğu eliyle göğsüne çekmişti Miraç. Elini omzuna sardı, aralarındaki mesafeyi biraz daha kapatarak yürüyüşlerini devam ettirdi. Genelde çocukları bırakarak evden çıkmak istemiyordu Berivan, fakat bugün annesinin de zoruyla kendisini bir anda dışarıda bulmuştu.
"Beni dinlesen daha çok çıkacağız güzelim ama dinlemiyorsun."
Gülümsedi Berivan. Şu sıralar annelik hormonları tavan yapmıştı, öyle sürekli çocuklarından uzak durmak istemiyordu.
"Çocukları bırakınca vicdanım sızlıyor..."
Dediğinde kocası onun bu haline keyifli bir şekilde gülmüştü. İlk hamile olduğunu öğrendiklerinde, iyi bir anne olamazsam diye ağlayan karısı, şimdilerde bambaşka birisiydi.
"Sızlamasın hiçbir yerin, evdekilerle keyifleri fazlasıyla yerindedir ikisinin de. Sadece anın tadını çıkar."
Kafasını sallayarak onaylamıştı kocasını, kendisi de bazı anlarda çok fazla abarttığının farkındaydı.
"Haklısın sanırım... zaten Evin'ler de annemlere geçecekmiş akşama doğru. Efnan'la falan oynarlar."
Çocukların bir arada kardeş gibi büyüyor olmasından dolayı çok mutlulardı. Kendi kızlarıymış gibi seviyorlardı Efnan'ı da. Özellikle Miraç bu üç çocuğa bakarken, kendi çocukluğunu görüyordu. Mihrimah gibi fazlasıyla komik bir bebekti Efnan.
"Bizimkilere de bir kız kardeş şart oldu."
Gülümseyerek konuşan adamla, gözlerini kocasına çevirmişti Berivan. Sevdiği adamdan bir çocuğu olsun daha isterdi ama şu an o an değildi. Kafasını salladı iki yana.
"Uzunca bir süre almayayım ben canım."
Dedi, iğneleyici sesiyle. Miraç ise onun bu tavrıyla fazlasıyla eğleniyordu. Kendisi de şu anlık bir çocuğu daha düşünmüyordu, en azından büyümelerini beklemeleri taraftarıydı. Sadece karısına takılarak, oyun oynamak çok eğlenceliydi.
"Canın yesin seni."
~
Evin'den;
Önümdeki çaydan bir yudum alırken, amcasının kucağında duran Efnan hemen yanlarında oturan Hayat'a doğru ellerini uzatmıştı.
Onun beklenmedik hareketiyle Hayat bir an afalladı, geldiği andan beri kızımın ilgisini fazlasıyla çekmişti. Özellikle kızıl saçları.
"Bana mı gelmek istiyor?"
Şaşkın sorusu karşısında Boran hafifçe tebessüm ederken, Hayat'ın gözleri de Efnan'ın kahvelerindeydi.
"Acıtmam canını değil mi?"
Sorduğu sorunun muhattabının ben olduğumu bilerek, anında cevapladım sorusunu. Korkularını insan, üzerine giderek yeniyormuş bende öğrenmiştim.
"Tabiki acıtmazsın, kızım seni çok beğendi. Geldiğinden beri izleyip duruyor."
Gülümsemişti sözlerimle. Sonrasında da kendisine uzatılan kollara kayıtsız kalamayarak, kucağına almıştı dikkatle. Dizlerinin üzerinde dik tuttuğu kızım, ayakta dururken, küçük ellerini önce yanaklarına yerleştirmişti.
"Hihh."
Demişti, ince sesiyle. Biz üçümüz ise onun bu halini izliyorduk.
Ardından elinin tekini kızıl saçlara uzattı. Dikkatle dokunurken, gözleri de merakla açılmıştı.
"Anni..."
Demişti, harfleri uzatarak. Kendisini izlediğimi biliyordu.
"Bat, cici."
Hayat onun bu haline dayanamamış gibi kollarının arasına alıp sarıldığında, kızım halinden memnun duruyordu.
Bakışlarım Boran'ı buldu. Geldiğimizden beri gözleri Hayat'taydı. Bakışlarının altının boş olmadığı da fazlasıyla belliydi.
"Senin saçların daha cici canım."
Kızımın gözleri oturduğu yerden yukarıya tırmanarak Hayat'ı bulmuştu. Elini küçük fiyonklu toka taktığım saçlarına uzattı.
Tatlı tatlı gülümsedi. Kendisine iltifat edildiğinde, hemen utanıyordu bebeğim.
"Buradan şirkete mi geçeceksin yenge?"
Boran'ın sorusuyla kafamı salladım. Yaklaşık olarak 2 saattir buradaydık, vakit çok hızlı geçmişti.
"Evet, Yavuz'un yanına gideceğiz."
"Anni, baba?"
Araya giren ince sesle gülümsedim. Geldiğimizden beri ara ara babasını soruyordu. Aklı onunda oradaydı.
"Evet, babasına gidecek benim kızım."
Elini uzatarak yanağını okşadı Boran, kızım ise amcasına gülümsedi.
"Babacıya bak sen, nasılda heyecanla girdi araya."
"Evden çıktığımızdan beri böyle."
Dedim. O sırada masadan biten bardaklar ve tabaklarımız alınmıştı. Hep birlikte yerimizden kalktık. Boran Efnan'ın kenardaki toz pembe montunu giydirip şapkasını takarken, bende kendi kabanımı giyinmiştim.
"Numaram var zaten sende, istediğin zaman beni arayabilirsin. Asla çekinme olur mu?"
Hemen yanımda duran kıza gülümserken, sözlerimle kafasını salladı.
"Çekinmem. Ayrıca teşekkür ederim, çok güzel geçti günüm. Yeniden buluşmayı isterim."
"Bende öyle."
Dedikten sonra sarılarak vedalaşmış, Boran'ın hazırladığı kızımı kucağıma aldığımda, aynı anda kafeden de çıkmıştık.
Arabaya binerek yeniden yola çıktığımızda, bir süre sonra şirkete varmıştık. Kucağımdaki kızımla birlikte bildiğim yollardan yürürken, tanıdık yüzlerle de kısaca selamlaşıyorduk.
Geldiğimiz odanın önünde duran sekreter, bizim için kapıyı açarken, masasında oturan Yavuz görüş açımıza girmişti.
"Babaaaa."
Kucağımda zıplayarak bağıran Efnan'ı yere bıraktığımda, Yavuz'da oturduğu yerden kalkmış, bize doğru yürümeye başlamıştı.
Elini tuttuğum kızım koşarcasına attığı adımlarıyla, çığlık çığlığa bağırıyordu.
"Gözüm yollarda kaldı."
Hemen yanımızda duran bedeni ve sözleriyle gülümsedim. Elini belime koyarak eğildi ve dudaklarını yanağıma bastırdı.
"Hoş geldiniz yavrum."
"Hoş bulduk."
Gözleri bu sefer aşağıya kaydı. Tek eliyle elimi tutan, diğer elini de babasının kumaş pantolonuna sararak, aşağıdan yukarıya bakıyordu Efnan. Yüzündeki ifade ise çok komikti.
"Men."
Dedi, tuttuğu yerden güç alarak. Yavuz ise dizlerinin üzerinde eğilerek, kızımızın kendisini daha rahat görmesini sağladı. Elleriyle küçük ellerini tuttu sıkıca.
"Kızım?"
Efnan'ın parıldayan gözleriyle aynı şekilde onunda yanağına sıcak bir öpücük bıraktı.
"Baba."
Dedi, nazlı nazlı. Ardından da ellerini boynuna sararak, kucağına gitmek istediğini belirtti. Efnan'ı kucağına alıp ayağa kalkmasıyla, boşta duran elini de belime sarmıştı.
"Şöyle geçelim."
Gösterdiği koltuğa doğru yürüyüp oturduğumuzda, artık daha yakındık.
"Nasıl geçti gününüz, neler yaptınız?"
Kendisini daha iyi görmek için dizimin üzerinde yan oturuyordum. O da benim tarafımda olan kolunu koltuğun sırt kısmına uzatarak açmıştı. Efnan'da babasının göğsüne uzanmış, sakince duruyordu. Gülümsedim.
"Güzel geçti buluşmamız ama aklımız buradaydı."
Göğsünde yatan kızımızı işaret ettim.
"Özellikle bu kedi sürekli baba diye seni sordu."
Efnan'ın saçlarını okşayan eli durdu sözlerimle. Dudaklarının arasından firar eden gülümsemeyle, Efnan'ın da gözleri kendisini bulmuştu.
"Öyle mi prensesim?"
Saçlarındaki dokunuşlar sayesinde iyice mayışırken o, Yavuz küçük ellerini öpmeyi ihmal etmemişti.
Kahvelerini yeşillerime çevirdi. Sonrasında da koltuğun üzerinde duran elini, omzuma uzattı.
"Sen ne kadar özledin beni yavrum?"
Sağ gözünü kırpmıştı sorusunun hemen ardından. Yanaklarım tatlı tatlı yanarken, kucağımda duran elimin birini dizinin üzerine koydum. Bakışları kısıldı.
"Hıhım..."
Dedim, omzumda duran elinin sıcaklığını üzerimdeki bluza rağmen hissediyordum.
"Özledim, hemde çok..."
Omzumdaki eli hızlıca belimi bulurken, gözlerim kızımıza kaydı. Kapattığı gözleriyle, Yavuz'un göğsünde uyumuştu.
Aramızdaki mesafeyi kapattı birazcık daha. Kıvırdığım dizimin bir kısmı şimdi onun kucağındaydı.
"Bu sözlerini niye yalnızken duyamıyorum?"
Burnunu boynuma yaslarken, derin bir soluk almış, aldığı solukla yerimde titrememe sebebiyet vermişti.
Gülümsedim. Şu anda kendisini frenlese de yalnız kaldığımız ilk saniyede üzerime geleceğini biliyordum.
"Eve gittiğimizde söylerim yeniden."
Kafasını boynumdan kaldırdı ve gözlerini gözlerime çevirdi. Dudakları kıvrıldı.
Bir süre öylece bakıştık, sıkılmadan yorulmadan izledim kahvelerini. Her anı bana keyif veriyordu nede olsa. Kaç dakika geçmişti bilmiyordum ama Efnan'ın iyice uykuya dalmasıyla, şirketten ayrılmıştık.
Mutfakta eksik olan birkaç şeyi de yol üstünde aldıktan sonra eve varmıştık. Yavuz Efnan'ı odasına götürüp yatırırken, bende mutfakta aldıklarımızı yerleştirmiştim.
Normalde bu akşam konağa uğramayı düşünürken, gün boyu dışarıda olmamızdan kaynaklı uyku düzeni bozulan kızım hiç uyanacak gibi durmuyordu, bizde bu yüzden gitmekten vazgeçmiştik.
Yerleştirdiğim malzemelerin ardından odaya çıkıp üzerimi değiştirirken, banyodaki seslerden Yavuz'un duşta olduğunu anlamıştım. Telefonu alıp üzerimdeki pijamalarla salona girdiğimde kendimi koltuğa attım.
Karşımda duran televizyondan rastgele bir kanal açtığımda, telefonuma gelen mesajlara göz atmaya başlamıştım. Çoğunluk zaten Berivan ve Mihrimah'la olan gruptandı.
Gittiği tatilden sürekli resim atan Mihrimah'a gülümserken anlattığı şeyleri okumaya başlamıştım. Anladığım kadarıyla fazlasıyla keyifli geçiyordu günü. Onun mesajlarının ardından Berivan'ın yazdıklarını okumaya başladım. Miraç abi ile yaptıkları kaçamaktan bahsetmişti.
Mihrimah: Yenge valla bırakın çocukları anneme, şöyle birkaç günlüğüne tatile gidin.
Berivan: Hiç öyle denildiği gibi kolay olmuyor o durum. İnsanın aklı kalıyor çocuklarda.
Mihrimah: Haklısın ama yine de iyi gelir sana da. Düşün derim bir.
Berivan: Şu anlık olmaz da bakalım. Belki yaparız.
Okuduğum mesajları kaydırırken, sohbetin son kısmına gelmiştim.
Mihrimah: Çok harika bir yermiş bayağı bir övülmüş. Randevu aldım üçümüze, şöyle güzel bir masajla kendimize geliriz.
Berivan: Olur gidelim, değişiklik olur.
Oturduğum yerde biraz daha yayılırken, merdivenden inerek salona girmişti Yavuz.
Yanımdaki boşluğa oturarak, bedenimi kendisine çektiğinde itiraz etmeden yaklaşmıştım bende. Şimdi daha rahat hissediyordum.
"Dışarıdan bir şeyler söyleyelim ister misin?"
Telefonda olan bakışlarımı yüzüne çevirdim. Biraz yorulmuştum ama yine de halledebilirdim.
"Hazırlarım ben."
Başını eğerek dudaklarını saçlarıma bastırdı.
"Yorma kendini, fikrini değiştirirsen söyle hemen hallederiz."
Kafamı salladım usulca. O esnada gruptan bir mesaj daha gelerek, telefonumun ekranı aydınlandı.
Mihrimah: Yenge sen ne diyorsun?
"Bir yere mi gidiyorsunuz güzelim?"
Siz: Bilmem, bana da uyar herhalde.
Yazdığım mesajın ardından ekranı kapatarak Yavuz'a biraz daha yaklaşmıştım.
"Mihrimah yeni açılan bir yerden üçümüze randevu almış, masaj için. Bana uyar mı diye sordu."
"Masaj?"
Beni sarmalayan elleri omzumu bulduğunda göğsünde duran bedenimi yerinden kaldırarak, yüz yüze gelmemizi sağlamıştı. Kafamı salladım evet dercesine.
"Neden ki?"
Dediğimde, kaşları hafifçe çatılmış, gözlerine ciddi bir ifade yerleşmişti.
"Ne neden güzelim, olmaz masaj falan."
Çocuksu bir hırsla söylediği sözlerle istemsizce gülerken, hala daha mantıklı bir açıklama yapmasını bekliyordum.
"Niye olmasın ki?"
"Öyle elalem vücudunu görüp dokunamaz da ondan, masaj mı yaptırmak istiyorsun ben yaparım. Başkasına lüzum yok."
Gülüşüm biraz daha büyürken, telefonuma bir bildirim daha gelmişti.
Mihrimah: Ay kabul etmeyeceksin sandım bir an, o zaman kesin gidiyoruz.
Ben cevap veremeden, telefonum Yavuz tarafından alınmıştı.
"Yavuz, gerçekten mi?"
Kafasını sallamıştı.
"Ben karımı kadında olsa kimseyle paylaşmam, onlarda çok heveslenmesinler gideceklerini sanmıyorum."
Genelde bir yere gidileceğinde itiraz etmeyen kocamın şu anki hali fazlasıyla komik gelmişti.
"Masörden mi kıskanıyorsun beni?"
Telefonumu yanındaki boşluğa bırakarak, ellerini belime indirmişti.
"Benden başka kimse dokunup, göremez seni. Bir de yağlı yağlı uzunca okşayacak mı tenini... asla izin vermem."
Dudaklarımdaki gülümseme büyüyerek kahkahaya dönüşmüştü.
"İstediğin masaj olsun ayrıca, dünyanın en rahatlatıcı masajını yaparım olur biter."
Sözleri ve ciddiyetiyle kollarımı boynuna sararak kendisine sarılmıştım.
"Çok tatlı oluyorsun kıskanınca."
Burnum boynuna sürterken, parmaklarını sırtıma götürdü. Kendisine tatlı dediğim anlarda olduğu gibi emindim ki yüzü yine memnuniyetsizce buruşmuştu.
"Böyle gülmeye devam edersen, tatlı kocan seni yiyecek."
~
Bir yıl sonra:
"İstemiğyom bunu."
Gözlerimi mutfak camından bahçeye çevirmiştim, ne olduğunu görmek için. Mangalın başında duran Yavuz ve Miraç abi, hazırladığımız masada oturan Mirza ve Boran, ortaki oyun alanında ise çocuklar vardı.
"Sizle oynamam, giderim bende."
Elindeki oyuncakları bırakarak arkasını dönmüştü Aras. Efnan'la Kerem'de şaşkınca izliyordu tepkilerini.
"Abi."
Kerem'in seslenmesiyle adımlarını durdurmuştu.
"Hı?"
Kerem'in yanında duran kızım, bir iki adım atarak Aras'a yaklaşmıştı.
"Ayas, oynağlım."
Kerem'in de umutlu bakışları Efnan'ın hemen arkasından abisine bakıyordu öyle ki her oyun esnasında bir kez küserek ikisini bırakıyor hemen ardından da oynamaya devam ediyorlardı.
Dilimlediğim ekmekleri sepete koyarak, gözlerimi benim gibi dışarıyı seyreden Berivan'a çevirdim.
"Nasılda kandırıyor ikisini."
"Amcasına çekmiş, aynı Boran abim."
Mutfak kapısından yan yana Hayat'la Mihrimah girmişti.
"Boran abim gibi aynı. Küçükken bizi kandırıyordu aynı böyle."
Onun sözleriyle Hayat masada oturan Boran'a çevirdi bakışlarını. Geçtiğimiz haftalarda, Hayat'ın babasıyla hep birlikte tanışmıştık. İki tarafında bu ilişkiye onayı vardı. Sadece Hayat'ın şu anlık önceliği işi olduğundan, hemen evlilik yoluna girmeyi istemediğini belirtmişti. Camdan birbirlerine bakan ikiliye gülümseyerek ellerimi yıkadım.
"Eee sende ne var ne yok şekerim, heyecanlı gibisin geldiğinden beri."
Masanın üzerindeki kurabiye tabağından bir tane alırken, masadaki sandalyeye oturmuştu Mihrimah. Berivan'ın da söylediği gibi geldiğinden beri heyecanlı gözüküyordu.
"Size demem gereken bir şey var benim, ondan sanırım bu heyecanım."
Üçümüzün de bakışı kendisini bulurken, aklıma tek bir ihtimal geliyordu. Gözlerim hafifçe açılırken, yerimde kıpırdandım.
"Tahmin ediyorum bir şeyler ama..."
Gözleri beni buldu, dudakları iki yana kıvrıldı.
"Bende şu anlık tahmin ediyorum sadece, yani emin değilim daha. Fakat hisler genelde doğru çıkar yaa..."
"Kız söylesene hızlıca... hamile misin?"
Berivan'ın sözleri bizi güldürürken, Mihrimah konuşmasını devam ettirmişti.
"Son günlerde midem bulanıyor, iştahım açıldı. Vücudum daha bir hassas sanki, geciktiğimi farkettim bugün... test falan da yapmadım ama sanırım testten ziyade doktora gitmeliyim."
Elimi heyecanla ağzıma kapatırken, söylediği şeylerin cevabından bende emin olmuştum.
"Hamilesin resmen."
Berivan yerinden hızlıca kalkıp, Mihrimah'ın yanına hızlı adımlarla ilerlerken, sıkıca sarılmıştı.
"Canım benim, şimdi bebeğin mi olacak senin?"
Mihrimah az önceki gülen halinden sıyrılarak, hüzünlü bir hale bürünmüştü. Hamilelikle artan duygusallık hormonu...
Oturduğu yerden ayağa kalkmasıyla bende kendisine sarılmıştım.
"Tebrik ederim."
Dediğimde, gülümsedi.
"Yengem, sağ ol. Şaka gibi ama sanırım bir bebek daha katılıyor bu aileye."
Hayat yaklaşmıştı yanımıza. Elini Mihrimah'ın koluna koydu.
"Umarım hep mutlu olursunuz, tebrik ederim."
Gülümsedi Mihrimah.
"Darısı başına diyeyim."
Duyduğu sözlerle birlikte Hayat'ta utangaç bir şekilde tebessüm etti.
"Evin, güzelim?"
Bahçeden yükselen Yavuz'un sesiyle birlikte gözlerim camı bulmuştu. Elindeki maşayla birlikte, mangalın başındaydı.
"Ben bakıp geliyorum."
Diyerek mutfaktan bahçeye çıkmıştım. Üzerimdeki kırmızı elbiseyle birlikte kendisine yaklaşırken, kahve gözlerinin hedefi bendim.
"Anni?"
Topun peşinde koşan kızımda geldiğimi farketmişti. Ayağındaki pembe ayakkabılarıyla uyumlu olan, çiçekli elbisesiyle birkaç adım attı yanıma doğru. Saçları yine dağılmıştı. Eğilerek saçlarının üzerine öpücük bıraktım.
"Efendim bebeğim."
Yüzüne koyduğum ellerimi küçük elleriyle kapatırken, sevimli bir şekilde gülümsemişti.
"Baba, nağpıyoğ oğda?"
Meraklı gözleri babasını bulurken, küçük elini tutarak ileriyi işaret ettim.
"Gel bakalım, ne yapıyormuş baba."
Benimle beraber yürümeye başladığında, Yavuz'un yanına ulaşmıştık. Gözleri bir beni bir de Efnan'ı buldu. Bugün anne kız benzer elbiseler giyinmiştik.
"Bis değdik."
Ellerini heyecanla birbirine çırparak, alttan alttan bağırmıştı. Eğilerek kucağıma aldım.
"Hoş geldiniz güzelim."
Dağılmış saçları yüzüne düşmüştü. Havaya kaldırdığı eliyle saçlarını düzeltmişti Yavuz, ardından da yanağına bir öpücük kondurmuştu.
Gözleri bana kaydı.
"Sizin hoş gelmemeniz mümkün mü zaten."
Bende gülümserken, dudaklarını alnımda hissettim. Anne kız ikimizin de ayaklarını yerden kesiyordu bu adam.
"Kızımız ne yaptığını merak etmiş, az önce onu soruyordu."
Derken, Efnan hatırlattığım sorusuyla, gözlerini tabaklara çevirmişti. Köfteleri yeni farketmişti sanırım.
"Hihh."
Eliyle tabağı işaret ettiğinde, Yavuz onun için bir köfte alarak önce ikiye ayırdı ardından da soğuması için üflemeye başladı.
"Al bakalım."
Uzattığı parçayı ısıran kızım keyifle gülümsemeyi de unutmamıştı. Öylece ikisini izlerken diğer yarım köfte dudaklarıma uzatılmıştı.
Böyle ufak şeylerle beni dünyanın en mutlu insanı yapan adamı buldu gözlerim.
İyi ki vardı.
Hep olsundu....
⚫️ ⚫️ ⚫️
• Yıldızı parlatmayı unutanlar en alt köşeye tıklarlarsa çok mutlu olurum ✨
• Son 1 diyerek bu bölümü de paylaşmış oldum. Yeni bölümü yazmam biraz uzun sürebilir, aynı zamanda final bölümü olduğu için, hiçbir detayı atlamamam gerekiyor. Gerekli tüm konuşmayı sonraki bölüme saklıyorum 💖
• Yeni bölümdeki güzelliklerde görüşene kadar kendinize iyi bakın. Hoşça kalın 🫶🏼
• SOSYAL MEDYA HESAPLARINDAN TAKİP ETMEYİ VE AKLINIZA TAKILAN ŞEYLERİ DE SORMAYI UNUTMAYINIZ.
İnstagram:
• Simaarawattpad (duyuru hesabı)
31/12/2023
simaara
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
103.22k Okunma |
6.86k Oy |
0 Takip |
46 Bölümlü Kitap |