Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. BÖLÜM “M E Y U S”

@simaara

Uzatmadan sizleri bölümle baş başa bırakıyorum, lütfen satır aralarında buluşalım, keyifli okumalar 🕯

• • •

Bölüm Şarkıları: Mark Eliyahu & Cem Adrian / Derinlerde

Murat Kurşun / Mardinli Güzel Yarim

 

"Yara iyileşir, izi kalır, ama yara izi bizimle birlikte büyür."

Stanislaw Lec

⚫️

 

Herkesin birbirine bir şey anlatma telaşının ortasında kalan benliğim, büyük bir savaşın içindeydi. Düşüncelerim öylesine yoldan çıkmıştı ki, hesap soramıyor oluşum sinirimi bozuyordu. Tanımadığım bir adamla evlenecek olmam yeteri kadar gözümü korkutmamış gibi bir de sırlar ortaya çıkmıştı, mantık yürütmeye çalıştıkça farklı bir bilinmezliğin içine çekiliyordum.

Tabaktan kaldırmadığım gözlerim, üzerimdeki bakışlara daha fazla dayanamayarak kalkmış, tam karşımda oturan kadının kahve harelerine ok gibi saplanmıştı. Balkondaki konuşmanın üzerine, sesimi çıkarmadan masaya geçerek sorulan soruları yanıtsız bırakmıştım. Adının Lerzan olduğunu ve Yavuz'un kuzeni olduğunu öğrendiğim kahve gözlerin sahibi, saatlerdir küçümseyici bir şekilde beni inceliyordu. Fazlasıyla rahatsız ediciydi.

Zümrüt Hanımın telefonunun çalması ile o dahil herkesin dikkati dağılmış, konuşulan konu kesilmişti.

"Söyleyesin oğul."

Sert sesi karşı tarafa ulaşırken, kafasını sallayarak bir süre susmuş ardından dudaklarını yeniden aralamıştı.

"Hemen gel."

Kapattığı telefonu kenara koyarken, Yavuz'un bakışlarına karşılık sanırım kısa bir cevap vermişti, kendi annesine dahi sınırı olan bir adama benziyordu.

"Ferzan gelecek."

Duyduğum isim bana isteme akşamını hatırlatırken, gözlerimi çaktırmadan yanımda oturan adama çevirmiştim. Onu tanıdığım günden beri her daim öfkeliydi, şu anda da bu sert bakışlarının muhattabı annesiydi.

Masayı kaplayan sessizlik yeniden bir konuşmaya dönüşürken, Heja dayenin (babaanne) sorusu ile bu seferde hepsinin dikkati bana çevrilmişti.

"Elin lezzetli midir bûke xanim?" (Gelin hanım.)

Yaşlı kadının gözlerindeki parıltılar, nedense bana saf merakı anımsatmıştı. Kafamı salladım, ardından dudaklarımı aralayarak sorusuna cevap verdim.

"Lezzetlidir daye."

Suratına memnun bir ifade yayılırken, Yavuz'a kısa bir bakış atmıştı. Torununun düşüncelerini bilse ne yapardı acaba? Suratım istemsizce asılırken, Lerzan ile Zümrüt Hanımın kısaca bakıştığını görmüştüm, umursamadım.

"Gel oğul gel."

Zümrüt Hanımın sesi odaya yayılırken, merakla arkama dönmüştüm ama kolumu dürten dirsek yüzünden bu bakışım kısa sürmüştü. Yavuz dik dik suratıma bakıyordu.

"Karnını doyur Evin."

Fısıltılı ama sert sesini sadece ben duyarken, Ferzan çoktan masaya gelmiş büyüklerin ellerini öpmüştü. Karşıma denk gelen Lerzan'ın yanındaki boş sandalyeye otururken, Yavuz'a alaycı bakışlar atmayı da ihmal etmemişti.

"Nasılsın, Yavuz Ağam?"

İğneleyici sesi Yavuz'un kara harelerinin radarına takılırken, bana dönen ela gözlerle öylece bakakalmıştım.

Sanırım onun da benim gibi yetmiyordu gücü bazı yaşanan şeylere...

"Eyvallah Ferzan."

Kısa cevabıyla konuşmayı başlamadan bitirmişti.

"Yengem, çay koyayım mı sanada?"

Mihrimah'ın teklifiyle bardağımı uzattım.

"Zahmet olmazsa alırım, teşekkürler."

Gülümsemişti kocaman.

"Ne zahmeti olur mu hiç."

Tepsiye koyduğu çay bardakları ile odadan çıkarken, Berivan kucağındaki Aras'ı sakinleştirmeye çalışıyordu, gözleri gözlerimle kesişince yorgunca gülümsedi.

"Kendisi küçücük ama çok fena."

Zümrüt Hanın onun bu sözleriyle, bir kayınvalide edasıyla burun kıvırmayı ihmal etmemiş, ikimizin arasındaki diyaloğa girmişti.

"Biz kaç çocuk büyüttük sesimiz çıkmadı, şimdikiler pek nazlı."

Berivan'ın morali duyduğu sözlerle bozulurken Zümrüt Hanımın genel olarak geçimsiz birisi olduğunu anlamıştım, bana özel değil gibiydi bu halleri.

"Ailen ne iş yapıyor Evin?"

Lerzan'ın meraklı sesi, bakışlarındaki parıltıların sebebini ortaya atarken, kısa bir an cevap verememiştim. Suskunluğumu yeniden soru sorarak doldurmuştu.

"Babanın ne iş yaptığını bilmiyor musun?"

Gözlerimin önüne düşen babamın görüntüsü içimi parçalarken, masanın altındaki elim çoktan yumruk halini almıştı.

"Babam... dükkanı vardı."

Sesim zorlukla ağzımdan çıkarken, gözlerini sahte bir üzüntüyle kısıp dudaklarını büzmüştü Lerzan.

"Kusura bakma bilmiyordum ben, bu durumda annenle geçiminizi nasıl sağlıyorsunuz?"

Yeşillerim saf öfkeyle yüzünü bulurken, benden önce başka bir ses girmişti araya.

"Lerzan!"

Yavuz'un çıkışını umursamadan dudaklarımı zorlukla aralamıştım, az önce bu kadınla intikamdan konuşmamış mıydı, kimi kandırmaya çalışıyordu?

"Annemle babam ben 8 yaşındayken, trafik kazasında vefat ettiler Lerzan."

Yeniden konuşma çabasına girmemişti, zaten Heja babaannenin ikazından sonra konuşmak isteyeceğini de sanmıyordum.

"Yemeğini yiyesin Lerzan."

~

"Görüşürüz yengem, dikkat et kendine."

Mihrimah'ın kolları bedenimden uzaklaşırken, hafifçe gülümsemiştim.

"Sende dikkat et."

El salladıktan sonra konağa geri dönmüştü, ben ise önümden arabaya binen Yavuz'u takip ediyordum. Kapıyı açarak yerime oturdum ve kemeri taktım.

"Suratın neden asıldı senin?"

Sert sesindeki merak tınıları kulağıma dolarken, gözlerimi kısa bir anlığına suratına çevirmiştim.

"Suratım asık falan değil."

Arabayı çalıştırarak sürmeye başlamış, sözlerime karşılık vermeyi de unutmamıştı.

"Yine yalan konuşuyorsun."

"Sana mı soracağım ne konuşacağımı ağam?"

Çatık kaşlarım hala yan profiline bakarken, içimdeki nefret çoktan elle tutulacak raddeye gelmişti.

"Evin!"

Sert soluğunun arasında fısıldadığı ismim arabayı etkisi altına alırken, bakışlarımı cama çevirmiştim.

Suskunluğumla elini bir anda direksiyona vurmuştu.

"Konuş benimle, bir kere çıktıysa ağzından kelimeler arkasında dur kadın!"

Yutkunarak, omuzlarımı sallamıştım sadece.

"Peki sus, yine sus!"

Arabanın içindeki sessizliği bir süre sonra radyodan gelen ses bozmuştu. Sözler zihnime dolarken, bakışlarımı camdan çekip bir kez daha Yavuz'a çevirmiştim. Hesap sormak için dudaklarımı tam aralamışken, içimden bir ses susmamı söylemişti ve susmuştum.

Yaptığım hamle dikkatinden kaçmazken derin bir soluk almıştı.

"Eyvallah."

Gözlerim sızlarken, kendimi kasmıştım. Yine kendi zincirimi kıramamıştım.

Bir kez daha susmak zorunda kalmıştım.

Araba eve yaklaşırken, içime dolan hüzün ile gitmek istediğim yere çoktan karar vermiştim.

"Burada bırakır mısın beni?"

Uzun süre sonra sesim çıkarken, Yavuz anlamaya çalışır gibi yüzüme bakıyordu.

"Neden?"

Kalbimin atışı acıyla hızlanırken, özlem sarmıştı bedenimi.

"İşim var..."

Yüzümdeki sorgulayıcı bakışları ile arabayı kenara çekmişti, kemerimi çıkartarak hafifçe ona döndüm.

"Sağ ol."

Bir şey sormasına müsaade etmeyerek arabadan atmıştım kendimi. Gözlerim yüzüme vuran ılık rüzgarla daha fazla dayanamayarak bir bir yaşlarını bırakmıştı.

"Geliyorum, bekleyin."

Dudaklarımdan dökülen kelimelerle suratıma ufak bir gülümseme yayılmıştı.

Hızlı adımlarım sokakların arasına izini bırakırken, saçlarım rüzgarın etkisiyle yaşlarla ıslanan yüzüme savruluyordu.

25 dakikalık yürüyüşüm mezarlığın önünde son bulurken, kendimi uzun zaman sonra ilk defa güvende hissetmiştim. Adımlarım artık koşma boyutuna geçerken, 4 ayın sonunda buraya gelebildiğim için mutluydum. Dudaklarımın arasından kaçan hıçkırık havaya karışırken, gitmem gereken yere yaklaşamadan başım dönmeye başlamıştı. Midem çalkalanıyor, gözlerim görüş açısını kaybediyordu.

"Hayır, şimdi değil."

Gözlerim tamamıyla kayarken, sıkı sıkı kapattığım avuçlarım kendisini serbest bırakmış, dizlerim toprak zeminle buluşmuştu.

Başım sertçe taşa çarparken kapanan gözlerimin ardından biraz uzağımda kalan iki mezara bakmıştım bir umut. Gidememiştim.

~

Yazardan:

Hastanenin koridorlarında öylece merakla doktoru bekliyordu genç adam. Bir terslik olduğunu Evin giderken anlamıştı zaten, tamda tahmin ettiği gibi olmuştu. Koşarak mezarlığa giren kadının bedeni bir süre sonra sertçe zemine düşmüştü. Merak ettiği çok şey vardı, özellikle de bu kadının kendisini sır gibi saklıyor olması aklını karıştırıyordu.

Odadan çıkan doktor ile dağılan dikkatini toparlamış ve adama dönmüştü.

"Durumu nasıl?"

Doktor Yavuz'un merakını sorgularken görmüş olduğu izlerden kaynaklı öfkesini kontrol altına almaya çalışıyordu.

"Hastanın nesi oluyorsunuz siz?"

Doktorun sorgulayıcı sesi ile kaşları çatılan Yavuz hemen konuşmuştu.

"Nişanlısıyım. Şimdi durumu hakkında bilgi verin."

Doktor adamın yükselen sesini duyarken, kafasını sallamış ve aklına takılan sorulara bir cevap alacağını umarak sormuştu.

"Hastamız şu an iyi, ilaç etkisinde diye uyuyor. Bayılma sebebi ise düşen tansiyonu. Aslına bakarsanız benim sormak istediğim başka bir şey var."

Yavuz adama konuş artık gibisinden bir işaret vermişti, doktor uzatmadan konuya girdi.

"Evin hanımın bedenindeki izler, şiddet mi görüyor?"

Yavuz duyduğu şeyleri bir an doğru duyup duymadığını sorgulamıştı. Öfkeyle kasılan bedeni ile ne yapacağını bilemeyerek sormuştu.

"Ne şiddetinden bahsediyorsun sen?"

Doktor, adamın öfkeli bakışlarına bakarken sözlerini devam ettirmişti.

"İzlerin bazılarının yeni olduğu belli ama bazıları eski. Ciddi izler."

Doktorun sesi tamamıyla kaybolurken, Yavuz sadece zihnindeki kadının ürkek hareketlerini görüyordu. Elini uzattığı an geriye kaçması, yükselen sesiyle içine çekilmesi ve gördüğü bir kaç iz...

Doktordan çektiği donuk bakışları hastanenin koridorunda gezinmişti.

"Uyandığı zaman eve gidebilirsiniz, geçmiş olsun."

Doktor, Yavuz'un kara bakışlarından çektiği gözleri ile uzaklaşırken, içindeki öfkesini kontrol edemeyen Yavuz Evin'in kaldığı odada bulmuştu bir anda kendini. Gözleri yatakta yatan baygın bedene kayarken, sustuğu için en çokta bu küçük kadına kızmıştı. Yatağın kenarında dururken, hareleri bir süre Evin'in solgun yüzünde gezinmişti.

Kenardaki boşluğa otururken, sabah yarayı hissettiği eli elinin içine almıştı. Parmağı usulca avuç içini okşarken, dudakları aralanmıştı. Biliyordu ki, uyanık olsa elinin arasındaki elini alırdı genç kadın.

"O inatçı halinin arkasından böyle bir şey çıkacağını düşünmemiştim hiç."

Evin uyanık değildi belki ama Yavuz, tanıştıkları andan beri ilk kez ona böyle bakıyordu.

Öfkesini dizginlemesi için bu kadını izlemesi yetmişti.

Konuştu, o kadar çok konuştu ki öfkesi saf meraka döndü, kadın hakkında bilmek istediği şeyleri dillendirdi. Ve Evin duymasa da büyük bir söz verdi.

"Sana sözüm olsun Evin, bedeninde iz bırakan şerefsizlerin hepsini kendi ellerimle cezalandıracağım!"

~

Başımdaki sızı ile gözlerimi aralarken, nerede olduğumu anlamaya çalışarak yerimde doğruldum. Telaşlı bakışlarım odanın içinde gezinirken, hastanede olduğumu çoktan anlamıştım.

"Dur, yavaş hareket et."

Kulağıma dolan sesle bakışlarım yatağın yanındaki koltuğu bulurken, elimi başıma koymuştum. Neden burada olduğumu anlamaya çalışırken, aklıma son yaşananlar bir bir düşmüştü.

Acıyla yerimde tamamıyla doğrulup, ayaklarımı kendime çekerek yataktan inmek için bir hamlede bulunmuştum.

"Evin, daha yeni uyandın dinlen."

Yavuz'un ikazını umursamadan, inatla yerimden kalkmıştım. Daha eve gidecektim, geç kalmam iyi olmazdı.

"İyiyim ben yok bir şeyim."

Bir süre üzerimde dolaşmıştı hareleri, ama bir şey demeden kafa sallayarak o da yerinden kalkmıştı. Beni sorgulamıyor oluşu işime gelirken, ayakkabılarımı giyinmiştim. Başımda hala varlığını koruyan bir ağrı vardı.

Gözlerim gözleriyle kesişirken öylece bakmıştı, yine öfkeliydi.

Sorgulamadım...

Hastaneden nasıl sessizce çıktıysak aynı sessizlikte arabaya binmiştik. Boğazım düğüm düğümdü.

Derdimi birilerine anlatmayı öylesine çok istiyordum ki, birileri dinlesin yardım etsin tutup beni elimden kaldırsın.

"Dikkat et kendine, kötü hissettiğin zaman da ara."

Eli arabanın torpidosunu bulurken, bir kutu çıkartarak kucağıma bırakmıştı. Anlamsız bakışlarım ona dönerken kısaca açıklamıştı.

"Mümkünse aradığım zamanda aç."

"Ne bu şimdi?"

Yorgun sesim aramıza girerken, hava hafiften kararmaya başlamıştı.

"Ne olduğu önemli değil, aradığımda ulaşacağım sana."

Kafamı cama yaslayarak, sustum.

Bir süre sonra araba mahallede durmuştu.

"Kimseye hesap vermek zorunda değilsin, bir şey derlerse haberim olsun."

Sertçe yutkunurken, elimi kemeri açmak için indirmiştim. Konuşacak halim bile yoktu. Ben kapıyı açarken, benimle birlikte o da inmişti. Evin bahçesinin önünde duran iri bedeni büyük bir kinle karşısında durduğumuz eve bakıyordu. Sebebini merak ettim ama sormadım. Ellerini cebine koyarken, ufak bir baş hareketi yapmıştı.

"Gir içeriye üşüme daha fazla burada."

Kafamı sallayarak evin kapısını çaldım. Yengem tarafından kapı açılırken, gözleri parıldayarak arkamdaki adamı bulmuştu. Dudaklarının arasından da gülerek adeta tıslamıştı.

"İçeriye gir!"

Arkama bakmadan sarsak adımlarla bedenimi içeriye attım. Kapı kapandı.

"Sen nasıl bir edepsizsin böyle! Saat kaç oldu?!"

Yengemin sesi her an biraz daha yükselirken, bileğimi kavrayan eli ile beni odama doğru sürüklemeye başlamıştı.

"Yenge, ben..."

Odanın içine savrulan bedenim daha bir kaç saat önce yaşadığım şeylerin etkisi ile bir yaprak misali kendini bırakırken, çoktan ağlayacak kıvama gelmiştim.

"Ne yaptınız bu saate kadar, konuş!"

"Yemin ederim ki bir şey yapmadık. Sadece biraz rahatsızlandım, saatin ge.."

Elini büyük bir soğukkanlılıkla yanağıma geçirirken, kafam yenilmişlikle yana düşmüştü.

Bir hışım odamdan çıkmış, üstüne de kapıyı kilitlemişti.

Ruhumdaki acı bedenimdeki acıdan daha ağır basarken, sırf sesim duyulmasın diye elimi ağzıma kapatmıştım.

Anne, canımı çok acıtıyorlar.

Saniyeler, dakikaları kovaladı dakikalar ise saati...

Düşünmekten uyuşan zihnim bulanmıştı, ama kendime engel olamıyordum.

İNTİKAM.

Neden peki? Beni tanımadığı halde neyin intikamını alacaktı, neyin kinini taşıyordu yüreğinde?

Diğer herkes gibi o da mı bana zarar verecekti gerçekten, bu kadar mı değersizdim hepsi için...

Gözlerim sızlamaya devam ederken kafamı yastığa koymuştum yavaşça, yanağımdaki acı da diğer acılar gibi bir kaç güne geçerdi elbette, ama yüreğimdeki bu yara, acı nasıl geçerdi bilmiyordum. Yüzüne baktığım herkesten iğreniyordum.

Ben yuvamda yanarak ölen bir Anka kuşuydum, lakin yanan küllerimden yeniden doğmak yerine rüzgarın etkisiyle dört bir yana savurmuştum küllerimi.

Masalım başlamadan bitmişti.

~

Dün çantadan dahi çıkarmadığım telefonun sesi ile gözlerimi aralarken, zorlukla yerimde doğrulmuştum. Ekranda Yavuz'un ismi yazıyordu. Fazla bekletmemek adına aramayı yanıtlarken, daha ne zamana kadar bu oyunu devam ettireceğini düşünmüştüm.

"Evin?"

"Efendim?"

Yeni uyandığım daha doğrusu ağlamaktan uyuyamadığım için garip çıkan sesimle karşılık vermiştim.

"Bir sorun var mı?"

Sorun? Sorun tam olarak hayatımdı...

"Hayır."

Kısa karşılığım onu tatmin etmiş miydi bilmiyordum fakat benim için yeterliydi. Onca şeyin karşılığı umutsuz bir hayırdı.

"Peki, bir sorun olursa haber verirsin. Dikkat et."

Aramayı kapattım, arayamazdım.

"Uyandır şunu gidip, ben gidersem fena olacak."

Odanın kapısının kilidi açılırken, hızlıca yatağın üzerindeki bedenimi kaldırdım. Alim açtığı kapıdan içeriye girerken, kapıyı da örtmüştü.

"Güzellik uykunuzdan uyanmışsınız Evin Hanım."

Alaylı sesi içimi ürpertirken yatağın önüne bir kaç adım atmıştı. Eskiler bir bir zihnime düşerken gözlerimdeki korkuyu gördüğünden emindim. Korkmamdan her zaman zevk almıştı o.

Daha 8 yaşında küçük bir kız çocuğuydum. Ağlayarak geldiğim eve hapsolmuştum adeta. Camdan oyun oynayan çocukları izlemem bile yasaktı benim.

Karanlıkta kalmaktan çok korkardım...

Verdikleri cezalar, bedenimde bıraktıkları izler küçük canımı fazlasıyla yakmıştı. Abi dediğim adamın elleri fütursuzca bedenimde gezinirken hissettiğim çaresizlik hala yerini koruyordu.

Ben küçük bir çocukken bile çocuk olamamıştım.

Gözlerim dolarken, bu halime tepki vermemişti. Boğazıma dolanan dikenli teller nefesimi kesiyordu.

"Özür dilerim."

Dudaklarımdan dökülen kelimelerle kafasını sallayarak, bir kaç adım daha atmıştı.

"Aferin."

Cebindeki ellerini çıkartarak tam başımda dikilmişti.

"Dün geç gelmişsin, ne yaptınız?"

Zorla yerimden kalkmıştım, gözleri arsızca üzerimde dolaşmaya başlamıştı.

"Bir şey yapmadık Alim abi."

"Ne abisi lan, ne abisi!"

Sıktığı çenesi kasılırken, dişlerinin arasından tıslamıştı. Eli kolumun dirseğinin biraz üstünü kavrarken, öylece konuşmasını bekliyordum.

"O düğünün olmasına izin vermeyeceğim!"

"Alim abi, lütfen dur."

Tenime biraz daha bastırmıştı parmaklarını.

"Hayır, durmayacağım. Göreceksin, tüm Mardin duyacak."

Eli kolumu bıraktıktan bir kaç saniye sonra odadan çıkıp gitmişti. Kötü şeylerin olacağını biliyordum zaten ve bu sefer engelleyememekten korkuyordum.

Daha fazla ortalığın karışmaması için hızlıca odadan çıkarak mutfağa girmiştim. Kahvaltıyı hazırlarken bir yandan da yengemin azarlarını işitiyordum. Neden bana karşı böylesine kinliydi bilmiyordum ben.

Sıkıntıyla iç çekerken, telefonuyla konuşarak içeriye amcam girmişti. Masaya oturmadan hemen önce ismim dökülmüştü dudaklarından.

"Evin, şuraya gel hele."

Hızlıca elimdeki işi bırakırken, yanına geçmiştim.

"Buyur amca."

Amca demek öylesine zor geliyordu ki, bakışları gözlerime dokunurken nasıl bu kadar duygusuz olduğunu merak etmiştim.

"Berfin daye hastalanmış, öğleden sonraki Urfa otobüsüne binip gidersin. Arayıp rahatsız ediyorlar beni."

Anneannem... İçim burkulurken kafamı sallamıştım hemen. Çok uzun zaman olmuştu onu görmeyeli. Küçükken bana sahip çıkmak istemişti ama hiç biri buna izin vermemişti.

Kahvaltı bulaşığını topladıktan sonra odaya girerek hızlıca bir valiz hazırlamıştım kendime. Umuyordum ki kötü bir şeyi yoktu.

~

Elimdeki küçük çanta ile Midyat garına gelmiştim, kalabalıktan uzak durmaya çalışarak bileti almam gereken yere ilerlemiştim. Önümdeki bir kaç kişinin işini halletmesi ile bende ücreti ödeyerek bileti almıştım.

Ağlamak isteyen yanımı susturmaya çalışıyordum, lakin ne kadar başarılı olduğum tartışılırdı.

"Sende bırakma beni."

Elim boynuma giderken nefes almaya zorlamıştım kendimi, elimden teker teker kayıyordu her şey.

Kısa süre sonra herkesin binmesi ile otobüs Şanlıurfa'ya gitmek üzere yola çıkmıştı. Gözlerim öylece yolu takip ederken, kaç dakika geçmişti bilmiyordum ama otobüsün yaptığı ani frenle durmak zorunda kalmıştık. Benim gibi herkes ne olduğunu anlamaya çalışarak dışarıya bakıyordu.

"Ne yapıyordur bu?"

Şoförün sesiyle birlikte muavin kapıyı açarak aşağıya inmişti. Ortalarda olduğum için ne olup bittiğini göremiyordum.

"Karadağ aşireti ağası değil midir bu?"

Ön taraftan gelen sesler net değildi o yüzden doğru anlayıp anlamadığımdan emin değildim.

"Ne oluyor?"

"Evin!"

Adımı duymamla kaşlarım çatılırken yerimden kalkmıştım. Biraz uzağımda tüm heybeti ile dikiliyordu Yavuz Karadağ.

İnsanların fısıldaşmaları tamamıyla kısılmaya başlarken, karşımdaki adam bir kaç adımda yanıma gelerek bileğimden tutmuştu.

"Gidiyoruz."

Tutuşu hafifti fakat bırakmamıştı.

"Ağam bırak."

Çantamı işaret etmişti almam için, etrafımızdaki bakışlardan rahatsız olduğum için dediğini yaparak beni çekiştirmesine izin vermiştim. Arabadan inmemizle muavin ve şoför Yavuz'u selamlayarak uzaklaşmışlardı.

"Neydi şimdi bu?"

Sorumla kara hareleri beni bulurken, sert bir soluk çekmişti.

"Bunu benim sana sormam lazım!"

Neyden bahsettiğini bilmiyordum, bakışlarından da bir anlam çıkaramıyordum.

"Yine mi susacaksın?"

"Ne demek istediğini anlamıyorum."

Elleri belinin kenarlarına giderken, gözlerini kapatarak derin bir nefes almış göğsü hiddetle inip kalkmıştı.

"Delirdin mi kadın sen! Ne demek kaçıp gitmek? Lan öldürürlerdi seni! CANININ BU KADAR MI DEĞERİ YOK?"

Kaşlarım çatılırken, olayı tamamıyla yanlış anladığını anlamıştım. Lakin o konuşmama fırsat vermeden sözlerini devam ettirmişti.

"BİR DAHA SAKIN BUNU YAPMA!"

Hiddetli bakışları hala üzerimdeydi.

"Kaçmadım ki."

Sözlerimle öfkeli bir şekilde gülümsemişti.

"Niye otobüslerden topluyorum o zaman ben seni?"

Ruhsuzca gözlerine baktım.

"Yavuz Karadağ sana yalan borcum yok benim, Urfa'ya gidiyorum çünkü anneannem hastalanmış."

"Kaçmıyordun yani."

Sinirle gözlerimi boş yolda gezdirmiştim.

"Nasıl gideceğim ben şimdi, senin yüzünden otobüs gitti."

Eli burun kemerini sıkarken, öfkesini dindirmeye çalışıyor gibi bir hali vardı.

"Hem sen nasıl buldun beni?"

Bıkkınlıkla sorduğum soruya cevap vermeden önce yolun ortasında duran arabasına binmemi işaret etmişti.

"Adam taktım peşine."

"Ne?!"

Bu sefer beni yanıtsız bırakarak şoför tarafına geçmişti. Arabaya binmemle hızlıca yola koyulmuştuk, fakat o geri dönmek yerine dümdüz sürüyordu arabayı.

"Neden buradan gidiyorsun?"

"Urfa'ya gitmeyecek misin?"

Arkama yaslanarak kollarımı önümde bağlamıştım. Arabanın içindeki sessizlik onun radyoyu açması ile bozulurken, duyduğum sözler beni rahatsız etmişti.

Bir gördüm aşık oldum

Gözlerine tutuldum

Alem ne derse desin

Kız ben sana vuruldum

MARDİN'li güzel yarim

İnan sana hayranım

Uğruna feda olsun

Varım, yoğum, bu canım

MİDYAT'lı güzel yarim

İnan sana hayranım

Uğruna feda olsun

Varım, yoğum, bu canım

Radyoyu kapatmak istemiştim sebepsizce, bir şarkıda olsa rahatsız etmişti işte. Elimi uzatarak kapatmamın üzerinden bir kaç saniye geçmeden Yavuz yeniden açmış, sesini de yükseltmeyi ihmal etmemişti. Vitesin yanındaki boşluğa koyduğu sigara paketinden aldığı bir sigarayı dudaklarının arasına bırakarak camını açmış, ceketinin cebinden çıkardığı çakmağıyla ucunu tutuşturmuştu. İçine çektiği havayı dışarıya yavaşça bırakırken, kolunu camın kenarına yaslamıştı.

Ceylan gözler sürmeli

Dünya güzeli yarim

Şu Midyat'ın güzeli...

~

2 saatin sonunda araba varacağımız yere gelmişti, uzun zaman sonra buraya gelmek değişik hissettirmişti bana, çocukluğumdan anılar düşüyordu zihnime.

"Evin, düşeceksin dur hele."

Arkamdan koşan babama ufak bir gülümsemeyle bakmıştım.

"Düşmem ki hiç."

Benim gülümsememle o da, koşmayı bırakarak gülümseye başlamıştı.

"Düşmezsin tabi güzel kızım, sen Avşin sultan gibi çok güçlüsün."

Annem Nalin ablayla birlikte evden çıkarken, ben hala kendimce koşuyordum. Ve nasıl olduğunu anlamadığım bir anda yere düşmüş, üstüne az önce gülen ben değilmişim gibi ağlamaya başlamıştım.

"Ah be kızım, hiç dinlemiyorsun ki beni."

Babamın kolları beni sarmalarken, içime dolan hüzün yüzünden ağlamam daha da artmıştı. Göğsüne sinmiştim iyice.

"Baba, çok acıyor."

O bana sarıldıkça ben daha çok nazlanıyordum. Saçlarıma minik bir öpücük kondurmuştu.

"Benim naif kızım, Evin'im. Ağlama babam, gel krem sürelim dizine."

Küçük bedenimi kucağına alarak annemlerin yanına geçmişti, ağladığımı gören annemde çoktan kollarının arasına almıştı beni.

"Gel yaranı temizleyelim."

Gözlerim kapanırken, derin bir nefesi ciğerlerime göndermiştim.

"Evin?"

Yavuz'un sesi ile gerçek dünyaya dönerken, hızlıca kendimi toparlamaya çalışmıştım.

"İyi misin?"

Kafamı sallayarak eve doğru yürümeye başladım, arkamdan geliyordu, merakıma yenik düşerek sordum.

"Gitmeyecek misin?"

Hiç oralı olmadığını belli edercesine kafasını sallamış, ardından da yürüyüşüne devam etmişti.

Evin çaldığım kapısı bir kaç dakikanın ardından Nalin abla tarafından açılmıştı. Kıstığı bakışları bir kaç saniye üzerimde dolaşırken, tanımış olmanın mutluluğu ile kollarını bana sarmıştı.

"Evin, Avşin'imin güzel yavrusu."

"Nalin abla..."

Annem gibi sıkıca sarılmıştı bana, gözlerimden bir kaç damla akarken, onun da benden aşağı kalır bir yanı yoktu.

"Güzel yavrum, nasıl da büyümüş."

Kafamı iyice omzuna yaslarken, o sanki ben söylemeden neler çektiğimi anlamıştı. Fısıldadı.

"Çok acıttılar değil mi?"

Kafamı sallarken, dudaklarımın arasından zorlukla bir kaç kelime dökülmüştü.

"Hala da acıyor abla."

Sırtımdaki eli beni iyice sarmalarken, sevilmemiş olmanın acısını da yaşıyordum. Anlaşılmaktan korkan tarafım acı çekiyordu.

"Gel içeriye girelim."

Aramızdaki fısıldaşmaları duymuş muydu Yavuz bilmiyordum ama bu sefer umursamadım. Kim olduğunu söylemeyi düşünmezken, Nalin ablanın sorusu üzerine onu tanıtmıştım.

"Yavuz Karadağ, sözlüm abla."

Nalin abla çattığı kaşları ile bir süre Yavuz'a bakmıştı.

"Karadağ aşireti, şu Mardin'in tanınan ağası?"

Yavuz ufak bir baş hareketi ile onu onaylarken açık kapıdan içeriye girmiştik. Adımlarım ezbere bildiğim evde anneannemin odasını bulurken, Nalin ablaya durumunu sormayı da ihmal etmiyordum.

"Korkma kuzum, yaşlı olduğu için ağır atlattı Berfin daye bu sefer."

Yavuz çoktan gösterdiğimiz salona girmişti, önüne geldiğim kapıyı açar açmaz gözlerim yataktaki bedeni bulmuştu. Nasıl da özlemiştim.

"Keça min?"

Mavi gözleri ışıldarken koşarak yanına gitmiştim. Kollarım yavaşça onu sarmalarken, aynı zamanda da yeniden ağlamaya başlamıştım.

"Güzel gözlüm, ağlama."

Daha çok ağlatmaya başlamıştı sözleri beni. Beni sevdiğine inandığım iki kişi kalmıştı, çok uzun zaman olmuştu görmeyeli. İçimdeki acı her an biraz daha artarken çaresizce mırıldanmaktan başka bir şey yapamamıştım.

"Dayanamıyorum, canım çok yanıyor."

 

⚫️ ⚫️ ⚫️

 

• Yıldızı parlatmayı unutanlar en alt köşeye tıklarsa çok mutlu olurum ✨

• Yavaş yavaş hem kurgunun, hemde karakterlerimizin içine giriyoruz.

• Öncelikle Evin'e gelen yorumlar için ufak bir açıklama yapmam lazım. Normal bir yaşantısı olmadı, 8 yaşından sonrası tamamen bir hayal kırıklığı içinde geçip gitti kendisinin. Yavuz'a bir anda güvenip, elbette başına gelenleri anlatamaz. Sevileceğini bile düşünmüyorken, nasıl güvensin?

• Aynı şekilde Yavuz tarafından da bazı ilkler yaşanıyor, Evin'e karşı adım atarken hata yapıp, bocalaması çok normal 🥹

• Düşüncelerinizi merakla beklediğimi unutmayın lütfen 💖

• Yeni bölümdeki güzelliklerde görüşene kadar kendinize iyi bakın. Hoşça kalın 🫶🏼

• SOSYAL MEDYA HESAPLARINDAN TAKİP ETMEYİ, AKLINIZA TAKILAN ŞEYLERİ DE SORMAYI UNUTMAYIN.

Instagram:

• Simaarawattpad (duyuru hesabı)

simaara 🖋 -

Loading...
0%