8. Bölüm

8. BÖLÜM “G İ R İ F T”

sim
simaara

Nasılsınız, keyifleriniz yerindedir İnşallah hepinizin 🙏🏼 Beklediğinize değeceğini düşündüğüm bir bölümle geldimm 👀

Şimdi daha fazla uzatmadan sizleri bölümle baş başa bırakıyor, keyifli okumalar diliyorum. Satır aralarında buluşalım lütfen 🕯

 

 

 

• • •

 

 

 

Bölüm Şarkısı: Toygar Işıklı / Sen Bilirsin

 

 

 

"Bitmiyor, sadece bazen belki güneşli bir günde veya kalabalık bir gecede geçtiğini sanıyorsun ama geçmiyor esasında. Alışıyorsun zamanla. Asla bitmiyor."

 

#kürkmantolumadonna

 

 

Sabahattin Ali

 

 

 

 

 

⚫️

 

 

 

 

Bir kuşun kırılan kanadına inat çırpınması gibi olduğum yerde çabalıyor, her pes edişimin üzerine inatla ayakta kalma çabasına giriyordum. Acıyı bir çok farklı şekilde bedenimde hissetmiştim, lakin ruhumda hissettiklerim daha çok yaralamıştı beni. Hayalle gerçeği, yalanla doğruyu çoğu zaman ayırt edemiyordum.

 

Korkuyla açtığım gözlerim beyaz duvarla bakışmaya başlarken, göğüs kafesim sıkışmaya başlamıştı. Kötü bir kabustu ama sadece şu anlık, gerçek olma ihtimali çok yüksekti.

 

Camdan içeriye süzülen güneşe bakarken yavaşça yatağın üzerinden kalkmıştım, susuzluktan kuruyan boğazımla yutkunmaya çalıştım.

 

"Allah'ım yardım et."

 

Yastığın altındaki telefonu elime alarak saate baktım, daha dokuzdu. Üzerimi hızlıca giyinerek, elimi yüzümü yıkamak için lavaboya girmiştim. Evdekilerden söz işitmemek için kahvaltıyı hazırlamak üzere son olarakta mutfağa girdim.

 

Her şey hazır olurken, yengem mutfağa gelmiş, masaya kısaca göz atarak yerine oturmuştu.

 

"Gitmeden bulaşıkları topla."

 

"Tamam toplarım."

 

Ben çayları koyarken amcam da mutfağa gelmiş yerine oturmuştu, yine suratı asıktı.

 

"Alim kalkmadı mı?"

 

Hırıltılı sesi masaya düşerken, çaydanlığı koymak için arkamı dönmüştüm.

 

"Gelmedi daha, işi varmış."

 

Amcam için yeterli olmuştu yengemin cevabı, koyduğum çayını yudumlayarak hazırlamış olduğum böreklerden yemeye başladı.

 

"Yavuz ağa gelecek birazdan Halil."

 

Amcamın gözleri beni bulurken, yengem konuşmasını devam ettiriyordu. Ben masada yokmuşum gibi rahatça söylendi.

 

"Laf söz çıkacak diye korkuyorum."

 

Konuşmak için can atan benliğimi zaptetmeye çalışmak hiçte kolay değildi şu anda.

 

"Ne yapayım Narin?"

 

Yengeme çevirdiği gözleri, sus artık der gibi bakıyordu. Yengem mesajı alarak kahvaltısını yapmaya devam etmişti, fakat amcam az önceki umursamaz sözlerinin şaşkınlığını yaşamamıza izin vermeden kendisinden beklenecek olan şeyleri söylemişti.

 

"Hareketlerine dikkat et!"

 

Neye dayanarak bana sürekli bunun imasını yaptıklarını bir türlü anlayamıyordum ben. Önüme eğdiğim kafamı kaldırmadan elimdeki çatalı tabağın üzerinde gezdirdim. Belki de evlenecek olmamın tek iyi yanı, bu evden gidecek olmamdı...

 

Sürekli aynı sözleri duyup boyun eğmek günden güne daha zor oluyordu.

       

 

~

 

 

Bindiğim arabanın içindeki parfüm ve hafif sigara kokusu ciğerlerime dolarken, rahatsızca burnumu buruşturmuştum. Belki içmiyordum ama yıllardır evde maruz kaldığım sigara dumanı içmiş kadar hissettiriyordu bana.

 

"Günaydın Evin."

 

Kemeri takarak kafamı ona çevirdim, suratında anlamlandıramadığım bir ifade vardı ama tam olarak sebebini çözememiştim.

 

"Günaydın."

 

Dedim. Kısık sesli müzik arabanın içinde yankılanırken, direksiyonu kavrayan parmakları hafif ritimler tutuyordu. Aklımdaki şeyi sorup sormamak arasında gidip gelirken, o benden önce davranarak konuşmuştu.

 

"Nasıl daha iyi misin?"

 

Nasıl olduğumu bende kendime soramamıştım, sadece bu ana özelde değildi hiç bir zaman yapmamıştım bunu. Belki de alacağım cevaplarla yüzleşmekten korkuyordum.

 

İstemeye istemeye yalan konuştum.

 

"İyiyim."

 

Bakışlarını kısa bir an yoldan çekerek bana çevirmişti.

 

"Değilsin, ama olacaksın."

 

Surat ifadem kendisini korurken bir süre sessizliğe bürünmüştük. Ne kadar geçmişti bilmiyordum ama aklıma takılan şeyi sormak için bu sefer konuşan kişi ben olmuştum.

 

"Ona bir şey yaptın mı?"

 

"Kime?"

 

Alaylı sesi bakışlarındaki muzipliği de ele verirken, keyifli olmasının sebebinin Alim olduğunu düşünmeye başlamıştım. Bildiği şeyi bilmezlikten geliyordu.

 

"Kime olduğunu biliyorsun, Alim'e."

 

Cıkladı, ama sesi de hiç inandırıcı çıkmamıştı.

 

"Ciddi bir şey soruyorum..."

 

Kahve harelerini üstüme çevirdi, sözleri gibi bakışlarında da bir gariplik vardı.

 

"Yaşıyor it oğlu it, merak etme."

 

"Bir şey yap..."

 

Arabanın ani frenle durması sözlerimi yarıda kesmişti.

 

"Geldik."

 

Sorumdan göz göre göre kaçıyordu, üstelemeden dediğini yaparak arabadan indim. Onunda yanıma gelmesiyle birlikte gelinlikçiye girmiştik. Görevliler hemen yanımıza gelirken Yavuz çoktan bekleme alanına geçmişti.

 

"Buyurun şöyle geçin Evin Hanım, bir kaç ufak dokunuş olacak gelinlikte hemen hallederim."

 

Kadının gösterdiği platformun üzerine çıkarak yönümü aynaya çevirmiştim. Elindeki mezura ile bedenimin bir kaç ölçüsünü alarak not eden kadın, biraz uzağımızda duran mankenin üzerindeki gelinliği işaret etmişti gülerek.

 

"Ayarlamaları yapıldıktan sonra daha da çok yakışacak size."

 

"Teşekkür ederim."

 

Zorla gülümsemeye çalışırken, işimizin bitmesini bekliyordum. Belki de tüm kızların gülerek hallettiği bu aşamalar sadece beni ağlamaya zorluyordu. Kimsesiz gibi hissetmem yetmiyormuş gibi bir de zorla karar veriyordum.

 

 

~

 

 

Yazardan:

 

 

 

Elindeki Türk kahvesini yudumluyordu genç adam keyifle. Buraya gelmeden önce yaşadığı şeyler, tamamıyla içini soğutmuş sayılmazdı lakin başlangıç için hiçte fena değildi.

 

 

 

4 saat önce:

 

 

 

Elindeki silahı beline yerleştirdikten sonra ev halkıyla karşılaşmamak için hızlıca odasından çıkmıştı genç adam. Kapının önündeki adamı arabasını çoktan hazırlamış, bir emir almak için hazır bekliyordu.

 

"Günaydın ağam."

 

Yavuz kafasını sallarken, arkadaki arabayı işaret etmişti.

 

"Günaydın Akif. Arkamızdan gelsinler."

 

Akif aldığı komutla bir kaç adamı arabaya gönderirken, kendisi Yavuz'un yanındaki boş koltuğa oturmuştu.

 

"Tamamdır ağam, geliyorlar."

 

Arabayı çalıştırmadan önce belindeki silahı çıkartarak torpidoya koyması için Akif'e uzatmıştı.

 

"Bağ evinden bir haber geldi mi?"

 

Bakışları Yavuz'daydı.

 

"Az önce konuştum, bir sorun yok. Sadece biraz sıkıntı çıkarmış, ama bizimkiler gerekeni yapmış."

 

Keyifle gülmüştü Yavuz, içi kaynıyordu öfkeden.

 

"Güzel."

 

Bir süre sonra radyodan bilindik bir Mardin türküsü yayılırken, Akif elinde olmadan mırıldanmaya başlamıştı. Çokça uzun bir süredir Yavuz'un yanında çalışıyordu kendisi, bir nevi sağ koluydu.

 

Akif'in alışkın olduğu yanık sesini işiten Yavuz, yan gözle adamına bakmıştı ama Akif donuk bir halde dışarıyı izliyordu.

 

"Hayırdır, aşık mı oldun lan?"

 

Patronunun sesini duyan Akif hızlıca kendine çeki düzen verirken, yakalanmış olmanın mahcubiyetini yaşıyordu.

 

"Yok... yok ağam aşk maşk."

 

Yavuz ortamdaki garipliğin farkına çoktan varmıştı, alayla gülümsemesinin sebebi de buydu.

 

"Konuş oğlum, belli olmuş bir şeyler."

 

Hafifçe kırptığı gözü ile kafasını sallarken, Akif daha fazla inkar etmek yerine konuşmayı tercih etmişti.

 

"Biri var."

 

Camın kenarındaki eliyle hafifçe çenesini kaşıdı Yavuz, belliydi der gibi bakıyordu.

 

"Babası başkasına verecek, kaçırmak istiyorum."

 

Tek yolu buymuş gibi kararlı bir şekilde söylemişti bunları Akif, ancak Yavuz onun aksine kuralına göre olması taraftarıydı.

 

"Niye kaçırıyorsun, gidelim isteyelim Allah'ın emriyle alalım."

 

Akif yanındaki adam ile gittiği takdirde kızı vereceklerini biliyordu fakat onca işin arasına birde kendisini eklemek istemediği için, kolay yolu seçmişti. Bir kez daha tek başına gidip o kızı kendisine isteyip hayır lafını duymaya hazır değildi.

 

"Sağolasın abi ama başında bir sürü iş var, gerek yok."

 

Yavuz itiraz kabul etmediğini belirtircesine yanına dönmüştü, her zaman dudaklarının arasından çıkacak olan o kelimeyi bekliyordu Akif, güvenilirdi, sadıktı.

 

"Yarın gideceğiz ve kızı isteyeceğiz Akif. Haber gönder."

 

Gülerek teşekkür etmeye başlamıştı Akif. Yıllardır adamı olduğu Yavuz'a karşı içinde büyük bir saygısı vardı. Kendisi gibi sadece Midyat halkı değil tüm Mardin saygı duyup severdi Yavuz'u.

 

Hiçbir insanın hakkının yenmesine izin vermediği gibi, yardım isteyen eli de hiç bir zaman geri çevirmemişti. Kendisinden yaşça büyük olanlar bile onu gördüğü an saygıyla ayağa kalkarken, küçük çocuklar hayranlıkla peşinde koşuyorlardı. Koca Mardin'e hükmetmek zor gelirdi başkalarına belki, fakat o bunu layıkıyla başarmıştı.

 

Araba bağ evinin önünde dururken, Yavuz sakince arabadan inmişti. Bazı şeylerin miladı olacaktı bugün.

 

"İçeriyi boşaltıp, masayı hazırla. Geleceğim birazdan."

 

Akif aldığı emirle evin içine girerken, Yavuz ceketinin iç cebinden çıkarmış olduğu kutudan bir dal sigara alarak dudaklarının arasına yerleştirmişti. Kutuyu bıraktıktan sonra da zipposuyla ucunu ateşe vererek gri dumanı uzunca içine çekmişti. Arabasının kaputuna yasladığı kalçasıyla bakışlarını tamamıyla karşısındaki ormanlığa çevirmişti.

 

Bir söz vermişti...

 

Ve onun için laf ağızdan bir kez çıkardı.

 

İçeriden çıkan adamlarla bitirdiği sigarasını yere atarak ayakkabısının ucuyla ezmişti.

 

"Hazır içerisi ağam."

 

"Eyvallah."

 

Attığı her adımda yer adeta sallanıyordu, o küçükken öğrenmişti adaletli olmayı. Bir sorun vardı ve bu sorun oldukça büyüktü, şimdi sıra onun terazisinin devreye girmesindeydi.

 

Parkenin üzerine attığı her adım geri sayımdı, sağ tarafında kalan odaya girdi. Suratındaki gülümseme buram buram tehlike kokuyordu. Üzerindeki siyah ceketini ağırca çıkartarak kenardaki sandalyeye atmış, siyah dar gömleğinin kollarını iki kere kıvırmıştı. Gözleri karşısındaki sandalyeye bağladıkları adamın üzerindeydi. Bir kaç adımda yanına yaklaşarak, gözlerine taktıkları siyah bezi hızlıca çekip aldı. Gözlerindeki bezin çıkarılıp alınmasıyla karşısındaki kişinin kim olduğuna bakmıştı Alim. Buraya ne için ve kimler tarafından getirildiğini bilmiyor, dün geceden beri bir kaç adam tarafından hırpalanış sebebini sorguluyordu.

 

"Yavuz?"

 

Öfkeyle dudaklarından dökülen isimle, Yavuz ellerini cebine sokarak, yukarıdan bakışlar atmaya başlamıştı.

 

"Yavuz ha?"

 

Alayvari sesi odada yankılanırken, karşısındaki adamın birazdan canına okuyacaktı.

 

"Ne işim var benim burada?"

 

Kenardaki boş olan sandalyelerden birini alarak tam Alim'in karşısına koymuştu. Rahatça yerine yerleştikten sonra da, ellerini önünde bağlamıştı.

 

"Sana sormak lazım bunu değil mi?"

 

Alim hala tam olarak ne olduğunu anlamamıştı, çünkü en son hatırladığı şey arkadaşları ile sarhoş olana kadar içtikleriydi. Gözlerini açtığı yere yabancı olduğu kadar vücudundaki yara izinin sebebini de merak ediyordu.

 

Odada gezdirdiği anlamsız bakışları yanlarında duran büyük masada durmuştu. Üzerinde duran şeylere de diğer bir çok şeye olduğu gibi anlam veremiyordu.

 

"NEDEN BURADAYIM?"

 

Bir anda sesi yükselirken, bu hamlesine oturduğu yerden öfkeyle kalkarak bir iki adımda yanına geçerek karşılık vermişti Yavuz. Eliyle çenesini tutarak sıkmıştı.

 

"Bağırma lan!"

 

Tiksinir gibi iterek çenesini geri bıraktı, ardından da çaprazında kalan masaya yürüdü.

 

"Kafamı şişirdi it herif!"

 

Kendi kendine söylenirken, eline deri kemeri almıştı. İki ucundan tutarak bir süre inceledi.

 

"Başlangıç için iş görür."

 

Islık çaldı, ve çok kısa bir süre sonra içeriye hızlıca Akif girdi.

 

"Buyur ağam?"

 

Alim'e bakmadan hafifçe kaldırdığı kaşıyla onu işaret etti.

 

"Çıkar üstündekileri."

 

Akif aldığı komutla bağladıkları adamın üzerindeki tişörtü keserek çıkarmıştı. Masanın yanına geçti yeniden, gelecek olan bir diğer komutu bekliyordu.

 

Elindeki kemerin, iki ucunu tutarak germiş, iki kayışın şiddetli sesinin odada yankılanmasına sebep olmuştu Yavuz. Zevkle gülümsedi, çünkü karşısındaki bağlı olan adam korkuyla kendisine bakıyordu.

 

"Ne oldu lan, niye sustun?"

 

Suratındaki gülümseme buram buram tehlike kokuyordu. Sandalyenin etrafında gezmeye başladı yavaşça.

 

"Seni tek kurşunla öldürme şansım varken bunu yapmayacağım."

 

Bir kaç adımdan sonra konuşmasına devam etti.

 

"Acı çektireceğim sana, yaptıklarını yapacağım!"

 

Kimsenin beklemediği anda elindeki kemeri arkadan Alim'in sırtına vurmuştu. Odada acı çığlığı yayılırken, zerre üzülmemişti. Hatta öyleki içi birazcık bile soğumamıştı.

 

"O izlerin hepsinin hesabını vereceksin lan! Duydun mu belanı s***ceğim senin!!"

 

Ardı ardına kemeri vurmaya devam etti, her seferinde daha çok bağırıyordu Alim ve o bağırdıkça içindeki öfkesi kocaman oluyordu Yavuz'un.

 

"Dur, yeter dur artık...."

 

Dinlemedi.

 

Gözünün önünde tek bir görüntü vardı, o da Evin'di.

 

"Akif demiri ısıt!"

 

Akif aldığı komutla az önce yaktığı şömineye yaklaşarak demir çubuğu içine uzatmıştı.

 

"Hayır, hayır lütfen dur!"

 

Cıkladı bir kez, kemeri kenara koymuştu sıkılarak.

 

"Biliyor musun, canım hala eğlenmek istiyor."

 

Uzattığı eline dikkatlice demiri vermişti Akif.

 

"Tut elini."

 

Dedi. Akif anında dediğini yaparken Yavuz öfkeli bakışlarıyla demiri Alim'in avuç içine bastırmıştı. Derisini yakan demirin sesini hepsi duyarken, acıyla çığlık atıp ağlamaya başlamıştı Alim.

 

Gülerek geriye çekildi biraz, keyifle karşısındaki acı çeken adama baktı. İyi bir başlangıçtı.

 

"Ailesine bir şeyler uydurup söylesin."

 

Bakışlarını hala bağıran adama çevirmişti bu seferde.

 

"Şimdilik gidiyorum bir dahaki gelişimde bu kadar nazik olmam bilgine."

 

"Ağam, buraları biz hallederiz."

 

Kenardaki ceketini alarak kafasını salladı Yavuz.

 

"Eyvallah Akif."

 

Hızlıca arabasına binerek yola koyuldu, ilk olarak konağa gidecek ve duşa girecekti. Kasları sinirden o kadar çok kasılmıştı ki...

 

Alim'e bir şey yapmayacağına dair Evin'e söz vermiş olabilirdi, ama ondan önce hastanede her ne kadar Evin bilmesede verdiği bir söz daha vardı. Ve onun sözü senetti. Ağızdan çıkmıştı, bitmişti.

 

"Sana sözüm olsun Evin, bedeninde iz bırakan şerefsizlerin hepsini kendi ellerimle cezalandıracağım!"

 

 

~

 

 

Evin'den:

 

 

 

"Özel tasarım kaftanlarımız da hazır Evin Hanım, isterseniz şimdi onu da seçin."

 

Kafamı sallayarak kadının gösterdiği tarafa baktım, güzellerdi. Bir kaç adımda yaklaşarak, işlemeli olan kırmızı modele uzandım.

 

"Bunu deneyebilir miyim?"

 

Kadın gülümseyerek askıdaki kaftanı almıştı.

 

"Tabii, siz kabine geçin ben hemen getiriyorum."

 

Dediğini yaparak kabine geçtim ve kadının getirmesiyle üzerimi çıkarmaya başladım. Beyaz ince askılı elbiseyi anımsatan parçanın üstüne, tenimi daha fazla görmeye dayanamayarak, hızlıca kaftanı giymiştim.

 

Her kızın hayaliydi belki de bu anlar, ben hariç.

 

Asla hayalini kurmamıştım, kuramamıştım. Şimdi ise içimdeki bu sızı çokça canımı yakıyordu. Yavaşça kabinin perdesini açtım.

 

"Çok yakışmış."

 

Ellerimi üzerimde gezdirirken, burukça gülümseyip yürümeye başlamıştım.

 

"Teşekkür ederim."

 

Gelinlikte de olduğu gibi bir kaç yerin ölçüsünü almıştı kadın, ardından yeniden kabine girerek üzerimi değiştirdim.

 

Adımlarım beni Yavuz'un beklediği kısma götürürken, onun keyifle kahvesini yudumladığını görmüştüm.

 

"2 güne hazır olur hepsi Yavuz Bey."

 

"Adamları gönderirim alırlar."

 

Diyerek fincanı önündeki masaya bırakıp yerinden kalkmıştı. Ufak bir hareketle, yürümemi işaret etmişti.

 

"Biraz kafanı dağıtmak ister misin?"

 

Duyduğum sesiyle bakışlarımı yüzünü görmek için kaldırdım, kafamı dağıtabileceğime mi inanıyordu gerçekten.

 

"Gerek yok."

 

Reddetmemi umursamadığını belli edercesine gülmüştü hafifçe.

 

"Bin bakalım."

 

Dediğini yaparak arabaya bindim. Kendisi binmeden önce cebinden çıkardığı telefonu ile kısa bir görüşme yapmış, ardından gelmişti.

 

"Akşama konağa davetli sizinkiler."

 

"Neden ki?"

 

Gözleri kısa bir an beni bulurken, hızlıca arabayı çalıştırmıştı.

 

"Öyle gerekti, adamları gönderdim haberleri olur birazdan."

 

Eve gittiğimizi düşünüyordum, fakat geçtiğimiz yollar eve gitmediğimizi fazlasıyla belli ediyordu.

 

"Nereye gidiyoruz?"

 

Hala keyfinin yerinde olması sinirlerimi bozuyordu.

 

"Gidince görürsün."

 

Üstelemeden geçtiğimiz yolları izlemeye başladım. Yaklaşık olarak 45 dakikanın sonunda araba büyük bir çiftlikte durmuştu.

 

İçimdeki hayranlığa ve meraka engel olamayarak, hemen arabadan inmiştim.

 

Gözlerim at seslerinin geldiği ahır olduğunu tahmin ettiğim yeri bulmuştu.

 

"Hoşuna gitti galiba."

 

Yanıma gelen iri bedeni ile istemsizce gülümsemiştim. Bu ona karşı kaçıncı gülüşümdü bilmiyordum ama, çocukluğumu anımsatmıştı bana burası. İçimde garip bir hi vardı.

 

"Yakından bakabilir miyim?"

 

Her şeyi bir süreliğine unutmak istedim, sadece kalbimi dinleyecek, eskileri hissedecektim. Buna ihtiyacım vardı.

 

Elini yürümem için öne uzattı, hemen yürümeye başladım.

 

Tutuklu olan ruhumun kendini özgür hissettiği sayılı bir andaydık işte. Atların sesi kulaklarımı doldururken, hareketlerimi kontrol eden ben değil, hala çocuk olan ruhumdu.

 

Önünde durduğum atlara kocaman gülümsüyordum, elimi kahverengi siyah saçları olana uzatırken, hareketime karşılık at usulca başını eğmişti. Dudaklarım mümkünmüş gibi birazcık daha kıvrıldı.

 

"Binmek ister misin?"

 

Yeşillerim direkt kahve harelerine ulaşırken, istekle kafamı salladım. Daha çok küçükken ufak bir midillinin üzerinde başlayan maceram, babamın yardımları ile büyük bir ata terfi etmişti. Öyle ki, bana ata binmekten ziyade sevmeyi öğretmişti o.

 

Yanımıza gelen orta yaşlardaki adam Yavuz'un komutu ile atı ahırdan çıkarmaya gitmişti. Çitlerle çevrili olan yeri gösterdi.

 

"Piste alıyorum ağam?"

 

Araya girmek istemiştim. Özgür olduğumu hissetmeliydim.

 

"Hayır, arazide sürmek istiyorum."

 

Adam son sözü söylemesi için Yavuz'a bakıyordu.

 

"Duydun, hazırla ikisini de."

 

Ellerimi arkamda birleştirerek yönümü diğer tarafa çevirdim. Garip bir heyecan vardı içimde.

 

"Bu şekilde rahat binebilecek misin?"

 

Sorusuyla birlikte üzerimdeki kırmızı elbiseye bakmıştım, uzun bir süredir binmiyor olabilirdim ama hala iyi bir binici olduğumdan emindim, bunu bilmediği için böyle düşünmesi çok normaldi.

 

"Evet."

 

Bineceğim atı getiren adamın arkasındaki adamda siyah bir atla birlikte geliyordu.

 

Adımlarım bir an önce binmek ister gibi atın yanına giderken, elimi yüzüne uzattım. Usulca okşadım.

 

"Çok güzelsin..."

 

Fısıltılı sesimi ve dokunuşlarımı anladığına emindim, alnıma yaslamıştı alnını.

 

"Hadi bakalım."

 

Dudaklarımı tenine bastırdıktan sonra, üzerimdeki bakışları umursamadan sol tarafına geçtim. Sol ayağımı üzenginin üzerine koyduğum an Yavuz'un sesini işitmiştim.

 

"Evin, dikkat et."

 

Sol ayağımdan güç alarak vücudumu yukarı doğru çekip, sağ bacağımıda diğer tarafına atarak eğerin üzerine oturmuştum. Dizginleri elime alırken, bu kadar seri bir şekilde binmeme şaşıran Yavuz'a kısa bir bakış atmayı unutmamıştım.

 

Kafasını diğer tarafa çevirirken güldüğünü görmüştüm, benim gibi o da hızlıca atın üzerine oturmuştu. Vücudum atın üzerindeki alması gereken pozisyona fazlasıyla aşinaydı.

 

"Hadi kızım."

 

Komutumla birlikte ufak ufak adımlar atmaya başlamıştık ama benim istediğim bu değildi.

 

Rüzgarı tenimde, bedenimin atın üzerindeki savruluşunu hissedecektim. Bacaklarımı hafifçe içe doğru kapatırken at isteğimi yerine getirerek hızlanmıştı. Saçlarım savrulurken, sanki tüm ihtiyacım olan şey buymuş gibi içim huzurla dolmuştu.

 

Biraz uzağımda yan tarafımdan gelen Yavuz'da hızını arttırmıştı, benim önüme geçtiğini gördüğüm an çocuksu bir istekle onu geçmeyi istemiştim.

 

"Göster bakalım kendini kızım!"

 

Ona yetişirken, bana yandan bir bakış atmıştı. Keyfi fazlasıyla yerindeydi. Bu defa öne geçen ben olmuştum.

 

Sol dizimin altında hissettiğim kalp atışı ve bedenimin altındaki canlı tarifi olmayan bir haz veriyordu.

 

Ne kadar hızlandık, ne kadar gittik bilmiyordum ama mümkünmüş gibi biraz daha hızlanarak atın boynuna sarılıp öne eğilmiştim. İsteğim olurken, at ön ayaklarını hiddetle havaya kaldırarak kendini geriye eğmişti. Şaha kalkan şey belki de küçükken hissettiğim o güvenin yeniden ortaya çıkmasıydı, bilmiyordum.

 

Arazide yankılanan kişneme sesine Yavuz'un atı da eşlik ederken ağız dolusu kahkaha atıyordum.

 

Kalbimin atışını kulaklarımda hissederken, atın yere yeniden basmasıyla bir öpücük daha bıraktım tüylerinin arasına.

 

"Aferin güzelime."

 

Güzelce sevdim onu.

 

Kafamı yanıma çevirdim, atından inmiş başını okşarken bana bakıyordu.

 

"Baya iyiymişsin."

 

Küçük bir çocuk gibi mutlu oldum övgüsüyle, kim olduğunu ne yaptığını düşünmedim, sadece ilk defa özgür olduğumu hissettiğim o ana iki elle sarıldım.

 

"Sende fena değilmişsin."

 

İnmek için, dizgini sol elimde toplayarak, ayaklarımı üzengiden çıkarttım. Sağ ayağımı sağrıya değdirmeden seri bir şekilde yere indim. Elbisemin eteğini düzelttikten sonra, saçlarımı savurdum.

 

"Eyvallah."

 

Tepkime gülerek karşılık vermişti.

 

"İsmi ne?"

 

Gözleri parıldayan indiğim ata bakarken, sesini işittim.

 

"Safir."

 

Elimle tüylerini okşamaya devam ederken konuştum.

 

"Memnun oldum, Safir."

 

Bu seferde Yavuz'un bindiği atın yanına geçmiştim. Simsiyahtı, her şeyiyle. Başkalarını belki de korkutacak görüntüsü, benim içimi kıpır kıpır yaparak öpmeye teşvik ediyordu.

 

Elimi saçlarında gezdirdim.

 

"Peki ya bu?"

 

Diğer tarafından da o elini uzatmıştı.

 

"Kuzgun."

 

Bakışlarımı atın bakışlarından çekerek Yavuz'un gözlerine çevirmiştim.

 

"Sana benziyor bakışları."

 

At sanki sözlerimden memnun olmuş gibi başını elime yaklaştırırken, Yavuz konuşmuştu.

 

"Her at sahibine benzer."

 

Arkamdaki atı işaret ettikten sonra da sözlerine devam etmişti.

 

"Safir'in sana benzemesi gibi."

 

Duyduğum şeylerden emin olmak istercesine hızlıca yüzüne bakmıştım.

 

"Nasıl yani?"

 

Safir sanki Kuzgun'la ilgilenmemden memnun olmamış gibi kafasını yanıma uzatmıştı.

 

"Sahibini sevdi."

 

Anne ve babamdan sonra kimse bana tek parça bir şey almamıştı. Şimdi böylesine anlamı olan bir şeyin bana alındığına inanmakta güçlük çekiyordum.

 

"Ama bu... çok büyük."

 

Umursamadı. Tek elini cebine koyarken, diğer eline Kuzgun'un eğerini almıştı.

 

"İstediğin zaman geliriz. Şimdi evdekileri bekletmeyelim."

 

Teşekkür etmek için ağzımı açtığım an farkına vararak engel olmuştu hemen.

 

"Teşekkür etmeni gerektirecek bir şey olmadı."

 

Bende Safir'in eğerini tutarak onun yanından yürümeye başladım. Çok güzel geçmişti şu bir kaç saatim.

 

Geldiğimiz yolu sessizce geri dönerken az önce unutmaya çalıştığım gerçekler tümüyle kendini hatırlatmıştı.

 

"Sabah cevap vermekten kaçtığın sorumun cevabını şimdi alabilir miyim?"

 

Neyden bahsettiğimi biliyordu.

 

"Bu konuyu kafandan atsan mı artık?"

 

"Söz verdin."

 

Kafasını salladı. Dediği şeyleri hatırlıyor gibiydi.

 

"Evet söz verdim ve verdiğim sözleri tutarım ben Evin."

 

Hemen atıldım.

 

"Yani zarar vermedin?"

 

Attığı adımları durdurmuş, gözlerini aniden bana çevirmişti.

 

"Verdim, çünkü verilmiş bir sözüm vardı."

 

Yeniden yürümeye başlamasıyla bende peşine takıldım. Bir şey daha sormamı istemeyen cinstendi bakışları.

 

Kabullenerek kafamı Safir'e çevirdim, bir hayvandan çok daha fazlası olmuştu o benim için. Daha ilk dakikalardan, ruhuma sızmıştı...

 

Yavuz'un önemli değil dediği ufak bir hamlesi benim için büyük bir şeydi. Nefretimi, öfkemi...

 

Her şeyimi unutturmuştu bir süre bana.

 

Ona olan kırgınlığımı unutmamıştım, lakin yaptığı jesti de unutamazdım.

 

 

 

 

 

⚫️ ⚫️ ⚫️

 

 

 

 

 

• Yıldızı parlatmayı unutanlar en alt köşeye tıklarsa çok sevinirim ✨

 

• Düşüncelerinizi merakla beklediğimi unutmayın lütfen 💖

 

• Yeni bölümdeki güzelliklerde görüşene kadar kendinize iyi bakın. Hoşça kalın 🫶🏼

 

• SOSYAL MEDYA HESAPLARINDAN TAKİP ETMEYİ, AKLINIZA TAKILAN ŞEYLERİ DE SORMAYI UNUTMAYIN.

 

İnstagram:

• Simaarawattpad (duyuru hesabı)

 

07/02/2022

simaara 🖋

Bölüm : 20.10.2024 22:15 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...