Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1.Acı karşılaşma

@simalyildiz

Gözümü hafif aydınlık bir sabaha açtım. Bugün erken kalkmam gerekiyordu çünkü o çok beklediğim gün gelmişti, hemen kalkmam gerekiyordu ama yatağın sıcaklığı beni içine çekiyordu, zorda olsa kalkmalıyım , bu yüzden tıpış tıpış kalktım. Aslında sorumluluğunun farkında olmayan yada tembel bir insan değilim ama bazen o yataktan kalkmak zor geliyor işte...

Yataktan sızlana sızlana üzerimdeki örtüyü kaldırdım , ayağa kalktığım da hala kendime gelmeye çalışıyordum. Uykulu gözlerle odadan çıkıp lavaboya gittim , elimi yüzümü yıkadım. Yüzümü yıkamak iyi gelmişti çünkü ayılmıştım. Lavaboda işlerimi bitirip odama geçtim. Odama göz gezdirdiğimde fark ettiğim bir şey vardı. Odamı o kadar dağıtmışım ki resmen odam beni topla diye bağırıyordu. Hemen işe koyulup önce etrafı sonrada yatağımı topladım. Yatarken camın açık olmasını sevmediğim için cam kapalıydı. Onu da açtığımda odam ferah bir hale gelmişti. Kafamı camdan çıkartıp havayı içime çektim , hava güzeldi. Bugün hava ne sıcak ne de soğuk gibiydi. Bu benim en sevdiğim havaydı.

Daha sonra masamın olduğu yere gidip tarağımı aldım. En sevdiğim şeyde kumral saçımla oynamaktı. Birgün düz birgün dalgalı bazen de örerek şekiller verirdim ama bugünlük sadece tarayacaktım. Zaten kahvaltıdan sonra hazırlanacağım için şekil vermeyi o zaman yapmaya karar verdim.

Odamadan aynaya son kez kendime baktıktan sonra çıktım ve mutfağa ilerledim. Etrafa bakındığımda babam yoktu. Bu iyiydi çünkü bu gün tek başıma hazırlamak istiyorum. İçimdeki kıpır kıpır enerji sayesinde yerimde duramıyorum. Kalbim o kadar hızlı atıyor ki sanki kalbim heyecandan duracak gibi atıyordu. Telefonumu alıp şarkı açtım. Kulaklığımı da takmayı unutmadım çünkü babamın uyanmasını istemezdim. Babam uyanırsa gelir yardım ederdi ama bugüne özel her şeyi kendim yapmak istiyorum.

Hemen kahvaltıyı hazırlamaya başladım. Babamın en sevdiği sucuklu yumurtayı atlamadım , basit olabilir ama babamın en sevdiği yiyeceklerden. Kahvaltı hazır olunca hemen sofrayı kurdum. Yiyecekleri de yerleştirdiğimde işte her şey hazırdı. Masaya son kez göz gezdirdiğime her şey yerli yerindeydi .

Kulaklığımı kenara koyup babamın odasına gittim içeriden ses gelmiyor , demek ki hala uyanmamıştı. kapıyı tıklattım ama yine ses yoktu. Korkmaya başlamıştım bu yüzden yavaşça kapıyı açtım. Babama baktığımda yatağında yatıyordu.

"Baba" diye seslendim ama kıpırdama olmadı.

"Babacığım" yine yoktu.

"Hadi ama baba bak sucuklu yumurtan soğuyor ,sen seviyorsun diye yaptım. Hadi hem bugün benim yeni iş yerim de ilk günüm olacak içim kıpır kıpır yerimde duramıyorum. "

Babamla aramızdaki bağ çok kuvvetliydi. O mutlu olsun diye her şeyi yapardım. Oda benim için her şeyi yapardı. Bu dünyada biz birimize emanettik. Sonuçta benim bu dünyada olan her şeyim , canımdan kanımdan olan 2 kişi den biri…

Diğeri ise abim , babamla bir tartışmalarında evi terk etmişti. Arada sırada ondan haber alırım ama babamla aralarına kırgınlık girdiği için çok görüşemeyiz. Abimi en son 5 yıl önce görmeye gittim. Eşiyle yaşadığı evi , o günü unutmam ne mümkün. Bir genç vardı , benden en fazla bir kaç yaş büyük. Bahçe de basketbol oynuyordu , atığı toplardan biri benim kafama gelmese iyiydi ama o sert top gelip benim kafamı bulmuştu. Bir de şakasız özür dilemedi bile hödük. Bana vurduğunu görünce yanıma geldi elini yüzüme koyup yüzümü inceledi. Öncelikle sonra sırıttı. " İyi bu güzel yüze bir şey olmamış prenses." deyip göz kırpmıştı ve arkasını dönüp gitti. Bense yaşadığım şokla ve baş ağrısıyla kalmıştım öyle.

Bu hatırayı hatırlayınca bir tebessüm belirdi. Yüzümde aynı anda o hödüğe karaşı bir sinir oluştu. O andan sıyrılıp şimdiki ana geldim. Babam hala uyanmamıştı ve bu olay garipleşiyordu. Tabi ya yanağından öpmemi bekliyor rol yapıyordu , yanına iyice yaklaştım yanağına doğru eğilip dudağımı yanağına bastırdım ama hissettiğim soğukluk beni şoka soktu , olmazdı demi yanlış anladım. Babamda gidemez , beni bırakamazdı. Hızlıca elimi yanağına koydum ama yine soğuktu ve babam uyanmıyordu. " Baba uyan lütfen bak şakanın sırası değil korkuyorum" ama hayır uyanmıyor… Bu olamaz , elimi bu sefer nabzına koydum işte beni kahreden şeyde buydu.

"Babaaa" diye güçlü bir çığlık attım.

Nefes alamıyordum… Bu olamazdı , benim babam ölemezdi… " Baba lütfen uyan olmaz , ölemezsin… Beni sende bırakamazsın baba lütfen , baba lütfen uyan… "çığlık çığlığa uyanması için ona yalvarıyordum… ama olmuyordu… Babam hiçbir şekilde uyanmıyordu… Zil çalmaya başladı ama ben hareket edemiyordum. Başım dönüyor nefesim sıkışıyordu , dizlerimin gücü tükenmişti sanki dizlerimin üstüne düştüm. Son söylediğimse "Baba lütfen uyan beni bırakma…" gözlerim kapandığında gerisini hatırlamıyorum.

 

1 HAFTA SONRA

Bir boş duvar , size ne hissettirirdi… Bana bir sürü şey… Tek yaptığım boş duvarları izlemekti ama onlar boş değildi. Ben oraya baktığımda kaç kere tekrarlanan geçmişimi görüyordum… Her saatini her dakikasını her saniyesini her detayı kaybettiğim hayatı izliyorum… Komşularımız geldiler , konuşmak istediler ama ne onlarla konuşacak enerjim var ne de kalkacak gücüm var , halbuki o gün enerji doluydum… Omzuma dünyanın yükünü verseniz taşırdım. Gıkım bile çıkmazdı ama o omuzlara öyle bir yük verilmişti… Ben boynumu eğmedim , ben o yükün altında ezildim enkaza dönüştüm…

1 hafta bitmişti gelen ziyaretçiler gitmiş , kendi başıma kalmıştım. Hayat benden babamı almıştı. kimsesiz kalmıştım , ne yapacağımı bilmiyorum… Kim için yaşayacaktım , kim mutlu olsun diye çabalayacaktım , onun yüzündeki gülümsemeyi bir daha göremeyecek miydim şimdi... Bana bir daha kızım diye seslenişini duyamayacak mıydım?..

Yine düşüncelerin içinde boğulmuş ve gözyaşlarımı akıtmıştım ama gitmem gereken bir yer vardı , belki de konuşmam gereken biri nasıl konuşacaksam daha ben sindirememişken ben mi vereceğim bu haberi?

Zorda olsa kalktım , koltuktan etrafa bakmamaya çalışarak salondan çıktım. Kapının oradaki anahtarlıktan anahtarları alıp çıktım evden. Karşımda babamla birlikte biriktirip aldığımız arabam vardı. Hayatımdaki her şeyde babamın izi vardı , her şey bana onu hatırlatıyor hatırlatacaktı da hiçbir güç onu hatırlamama engel olamaz. Arabama binip yola çıktım. Yol mu hızlı geçiyor yoksa ben mi düşüncelere boğulmuş bir şekilde zamanın farkında değilim , etrafta bakmamak için özen gösteriyordum çünkü baktığım yerlerde aile görmek kaybettiğim ailemi kimsesizliğimi vuruyordu yüzüme…

.

Geldiğim yere göz gezdirdim. Çok şey değişmişti tabi ,burası da bana her yer gibi yabancı duruyordu. Bahçenin kapısını korumalar açtığında şaşırsam da belli etmemeye çalıştım. Eskiden geldiğim de korumalar çok yoktu , güvenlik görevlisi vardı. Bahçeyi geçtiğim de arabalar için ayrılan park alanına geçip park ettim. Arabadan inip etrafa kısaca göz gezdirdim. Eskiden geldiğimde tek bir villa vardı ama şimdi baktığım da hemen az uzağında ise basketbol sahası vardı ama şimdi saha yoktu onun yerine başka bir villa daha vardı. Bunu çok sorgulamadan evin kapısına gittim. yıllar sonra yine buradayım ama o kadar değişen şey oldu ki , o zamana göre şuan dahada eksilmiş bir kız vardı. Burada yıllar bana acımamıştı.

Zile basıp çekildim. Kapının açılması uzun sürmedi, sabahın erken saatiydi ama onu tanıyorsam bu kadar geçe kalmaz , kapıyı açan genç bir kızdı yüzüme baktı önce ruhu çekilmiş bir ben vardım. Karşısında yüzündeki şaşkınlık normaldi , üstümde siyahtan başka renk yoktu.

"Buyurun kime gelmiştiniz?"

"Cihan Yıldıza geldim , abime." önce yüzünde şaşkınlık oldu sonra başını sallayıp

"Tabi ben çağırıyım." deyip içeri geçti bende öylece bekledim. Yaklaşan adım sesleriyle geleni bekledim ve karşımdaydı işte , yıllar ondan bir şey eksiltmemiş katmıştı aile babası olmuştu ve babama benzemişti git gide ...

"Şimal" şokla baka kalmıştı.

"Abi" işe bu benim için patlama anı oldu. Gözümden yaşlar akmaya başladı…

Bunu görmesiyle hemen kollarını açıp bana sarıldı. "Şşş tamam bende seni gördüğüme duygulandım ama sen çok ağlamazdın , ne oldu benim kardeşime hadi sakinleş. "

"Abi - " tam devam ediyordum ki lafımı bölen Esra'nın yani abimin eşinin içerden gelmesi ve konuşmasıyla bölündü.

"Cihan hayatım kim gelmiş?" beni görmesiyle şaşırdı. "Aaa Şimal hoşgeldin seni gördüğüme çok şaşırdım , iyi misin canım?" abimle ayrılıp ona döndüm, geçen yıllar onada güzellik getirmişti. Abimle her zaman çok yakıştırmıştım, şuan bile karşımda güzel mutlu bir aile duruyorlardı, çok güzel aile olmuşlardı benim bir daha asla sahip olamayacağım aile kadar güzel…

"Sağol Esra abla sen nasılsın?"

"Seni gördüm daha mutlu oldum hayatım ama gördüğüm üzere siz duygulanmışsınız abi kardeş hadi içeri geçelim de hasret giderin." Ben bir şey demeden abim , "iyi olur hadi Şimalim geçelim içeri." deyip konuşunca bende ona uydum ve içeri geçtik, salona geçtiğimizde karşıda görünen masa dikkatimi çekti kahvaltı yapıyorlardı... Halbuki benim kabusum olmuştu bir kahvaltı… düşünceye dalmışken salonda beni oradan çıkartıp başka bir kedere düşen o ses yankılandı…

"Baba"

"Babacığım" dedi , çocuk ona koşup abime sarıldı artık dayanamıyordum. " Abi ben az bahçeye çıkıp hava alıyım, sizde kahvaltı yapıcaksınız sanırım onu yapın sonra konuşmalıyız."

"Acelemiz yok canım şimdi konuşalım istersen?"

"Yok abi siz kahvaltınızı yapın. "

" Ee o zaman birlikte yapalım sende gel." Asla kahvaltı masasına oturmam , görmek bile beni kedere sokuyor.

"Yok abi ben az hava alıp kendimi toplayım, tokum ben siz yapın."

"Ama böyle olmaz ki…”

"Olur abi olur hadi size afiyet olsun." deyip bahçe kapısının olduğunu gördüğüm yere gidip kapıdan çıktım. Beni göremeyecekleri bir yere geçip ağaçların olduğu tarafa gittim, sırtımı yaslayıp tuttuğum yaşları saldım , hıçkırıklarımı zor zaptediyordum. Göğsüm daraldı… Nefesim sıklaştı, sanki nefesimi kesik kesik alıyordum , elim boğazıma gitti sakin olmalıydım nefesimi düzeltmeliydim ama olmuyordu…

"Hey! Sen iyi misin?" diye bir seslendi ama çıkartamadım onu hoş bu haldeyken birini tanıyıcak halde değildim, biri yanıma geldi halimi görmüş olmalıydı.

"Göğsün mü sıkışıyor?" Kafamı olumlu anlamda salladım, hala nefes almaya çalışıyordum.

" Tamam, sakin ol şimdi bana bak ve benimle birlikte nefes al." Ona bakmak için kafamı kaldıracak kadar gücüm yoktu , oda bunu anlamış olmalı ki eğilip benimle aynı boyuta geldi. Kafamı az kaldırdığımda onu gördüm silik bir yüz sanki kafamda belirdi ama şu haldeyken tam hatırlamamam çok normaldi , oda yüzümü görünce şaşırmıştı ama halimi görünce tekrar normale döndü.

"Şimdi ben ne yapıyorsam beni taklit et. " dediğinde kafamı salladım.

Önce o nefes aldı bende onunla birlikte almaya başladım, kaç kere tekrar ettik. Bu nefes taklidini bilmem ama iyi gelmişti , rahat bir nefes aldığımda çimlerin üzerine oturdum sırtımı ağaca yasladım , çimler ıslak değildi. Azda olsa biraz daha iyi gelmişti.

"Daha iyisin sanırım."

"Evet, iyi geldi teşekkürler." Yüzünde gülümseme oluştu.

"Sonunda konuşmaya başladığına göre iyisin iyi…"

Kafamı sallayıp onayladım , hoş ne kadar iyi olunursa bu durumda ...

Ona baktığımda eski halinden eser yoktu nerdeyse o tarzdan çıkmıştı eskiden serseri tipliydi şimdiyse üzerinde takımla bir iş adamını yansıtıyordu , yüzüne yaşanmışlıklar eklenmiş o cıvıl cıvıl hali gitmişti .

Kahverengi saçları özenle taranmış şekilde duruyordu dağılmamıştı. Kahverengi gözleriyle o da beni izliyordu.

"Ne olduğunu anlatmak ister misin?"

"Şimdi değil az sakinleşsem." dediğimde, beni kafasıyla onayladı.

"Peki topla kafanı sakinleş az." deyip kalktı, yaslandığım ağacın dibine geldi. Hemen yanıma oturdu. O da benim gibi sırtını ağaca yasladı, aynı ağaca yaslandığımız için kollarımız değiyordu ve bu ister istemez içimi garip yapıyordu. Ben nasıl sakinleşeceğim şimdi...

Onu düşünmemeye çalıştım daha önemli düşünmem gereken şeyler vardı , önce derin bir nefes aldım yakınımda olduğu için onun kokusuna bulanmış olsa da yine de nefesimi aldım sonra gözlerimi kapatım kafamı ağaca yasladım iyice, işte yine oluyordu. Gözlerimi kapadığım zaman binlerce düşünce içinde boğuluyordum… Kim düşünür ki gülerek geçirdiğin zamanları kahrolarak hatırlayacağını. O zamanlar, o anlılara gülerken şimdi o anlara ağlamak ...

Düşüncelere dalmışken çimdeki seslere odaklanmıştım. Biri yürüyordu sanki , yanımda bir hareketlilik yoktu. Kollarımız hala temastaydı .

Çok yakından sesle gelen o sese odaklandım.

"Dayı, şimdi benim halam mı oluyor bu abla." dediğinde ses çıkarmadım. Duymak istedim benim hakkımda ne düşünüyor. Ayrıca dayı mı? Geçmişte benim kafama topu atan şuan yanıma oturan adam, Esra ablanın kardeşimiydi. Benim içimden sorduğum sorunun benzerini oda dışından sordu.

"Halan mı?" diye şaşkınca ses yanımdakinden geliyordu , beni tanımamıştı.

"Evet babam dedi hem oda babama abi dedi." kısa bir sessizlik oldu.

"Evet, o zaman halan oluyor."

Ve yine sessizlik, bu sessizli bozan benim yeni öğrendiğim yiğenimdi ve seslendiğide benim yine yeni öğrendiğim yiğenimin dayısı.

"Dayı, halam uyuyan güzel mi?"

" O nerden çıktı."

"Masaldan çıkmış gibi güzel ve uyuyor. "

Yandan bir kıkırtı sesi geldi.

"O zaman o güzeli uyandırmak ister misin? "

" Aa nasıl ama masalda prens prensesi öpüyordu. Ben prens değilim ki , bir prens mi bulmam gerek."

Bir öksürük sesi duydum ama uyarı tonuydu sanki.

"Yok bulma prens falan, bence sen yanağından öpersen de uyanır."

"Tamam o zaman öpiyim ben."

"Aynen, öp sen yanağından."

Dediğinden bir kaç saniye sonra yanağımda bir baskı hissettim ufak bir öpücük, iyi hissettirdi, sanki kaç gündür beklediğim sıcaklığı hissettim… O yüzden gözlerimi açmadım. Bu sefer diğer yanağım kondurdu busesini tam yine açmıyordum ki…

"Bu prenses açsa mı artık gözlerini, Adin gel bak hafif kıpırtı oldu sanki uyanır şimdi."

" Ama tam uyanmadı, bir kere daha öpsem uyanır bence." dediğinde tebessüm etmemek için zor durdum, halbuki şu dakikaya kadar bir daha asla tebessüm edeceğimi düşünmezdim.

" Uyanır uyanır sen gel hem uyanınca seni başında görüp bir anda şaşırmasın." Bu adam niye çocuğun beni öpmesini engelliyordu, ne güzel yiğenim beni sevmeye başlamıştı.

" Tamam dayı." dedi Adin , bende artık daha uzatmamak için gözlerimi yavaşça açtım. Adin beni uyurken uyandırdığını sanıyordu bunu bozmak olmazdı, yeni uyanıyormuşum gibi yaptım. Ona baktığımda abimin küçüklüğüne benziyordu , Adini gösterip

" Beni uyandıran prens siz misiniz lordum. "dedim ona bunu diyince gülümsedi, utandığı belliydi bu yüzden uzatmadım.

"Evet, benim sanırım. "

" Yaa" deyip samimice ona baktım çok tatlıydı.

"hala bu arada babam seni çağırdı ,benide seni çağırmam için yolladı."

işte o an gelmişti işte kısa bir an Adin beni mutlu etsede acı yine hatırlattı bana kendisini…

“Tamam canım, hadi gidelim babanın yanına.” yanımdaki ismini bile bilmediğim adama döndüm “Çok teşşekürler yardımınız için yiğenimin dayısı bey.” dediğimde sırıtıcak gibi olmuştu.“Ne demek yiğenimin halası hanım.” teslim olur gibi ellerimi kaldırdım, “ Kabul garip oldu ama isminizi bilmiyordum nasıl sesleneceğimi şaşırdım.” diyerek açıklama yapmaya çalışmıştım.

“O zaman bu eziyete son veriyim, ben Atlas Akdemir.” diyerek elini uzattı bende elimi uzatıp sıktım elini, “Memnun oldum bende Şimal Yıldız.”

“Bende memnun oldum, içerdekileri fazla bekletme istersen seni bekliyor olmalılar.” dediğinde andan çıktım ona kaptırmıştım kendimi ve abimin beklediğini unutmuştum, yüzüm düşmüştü… “Evet, biz gidelim.” Adinin elinden tutum. Eve doğru yürüdük, kafamda abime nasıl açıklayacağımı, nasıl anlatacağım dönüp duruyordu…

Eve girdiğimizde abimi gördüm istemsizce gözlerim doldu, onu her gördüğümde böyle mi olacaktım. Onu her gördüğümde yüreğime bir korku mu düşecekti , kalbim ağrıyor, gözlerim sulanıyordu... Gözlerime baktığında kaşları çatılmıştı. Gözlerimin dolduğunu fark etmişti.

“Aaa abicim senin yine gözlerin dolmuş ama bir sıkıntın mı var söylesene kızım.”

“Abi yanlız konuşabilir miyiz?” dediğimde iyice tedirgin olmuştu

“Şimal her ne söyleyeceksen hiç hayra alamet değil gibi de hadi hayırlısı, gel çalışma odama geçelim.” deyip beni odasına yönlendirdi. Çalışma odasına girdiğimizde arkamdan kapıyı kapatıp yanıma geldi. “Geç otur bakalım ne anlatacaksın, hayır zeki kızsında başına bela aldığını da düşünmüyorum.” dediği yere oturdum. Oda karşımdaki koltuğa oturdu, artık konuşmam gerekiyordu.

“Abi- “ devamını getiremiyordum, daha ben kabullenmeden bunu ona nasıl söyleye bilirdim…

“kızım, korkutma de şunu ne oldu.”

“Abi babam… “

“Ne babam kızım devam etsene barışın mı? diyeceksin, kızım bu kadar germene ne gerek var bende onu düşünüyordum gelip bir elini öpelim bu küslük bitsin diye.” Ne barışmak mı isiyordu… Şimdi mi? ama artık çok geç, işte bazen ertelediğimiz şeylere çok geç kalabiliyorduk…

“Üzgünüm abi çok geç.”

“Ne için geç Şimal ne diyorsun?”

“Abi babam… Babamız öldü…”

“Ne” oturduğu yerden kalktı hışımla, “Ne saçmalıyorsun sen Şimal ne ölmesi?”

Göz yaşlarım akmaya başlamıştı. “Üzgünüm abi kaybettik.”

“Ne demek kaybettik ya iyiydi bir hastalığı yoktu, yoktu değil mi ? Olsa bana söylerdin ama kızım bir şey söylesene.“

“Varmış…”

“Ne demek varmış, sen bana bunu nasıl söylemezsin, Şimal!”

“Bilmiyordum.” dediğimde masanın üstündeki bardağı alıp duvara fırlattı. Korkuyla ellerim kulaklarıma gitti ve kulaklarımı kapattım.

“Ne demek bilmiyordum. Doktur değil misin sen, nasıl anlamazsın? Hoş zaten bir yıl önceki ölümlerde senin yüzünden değil miydi?” ne gerçekten böyle mi düşünüyordu, kalbim zaten paramparçayken o toz haline getiriyordu. Ben ona yıkılmış olarak gelmiştim, birbirimizin yaralarını belki sararız diye ama o beni yakmayı tercih etti. Aniden kapı açıldı gelen Esra ablaydı,

“Cihan ne oluyor Allah aşkına siz iyi misiniz?” abim onun varlığını takmadı. Benim üzerime yürümeye devam etmeye başladı.

“Senden doktor falan olmaz sen sadece insandan ömrünü alırsın. “ dediğinde bende de artık şarteller atmıştı.

“ O zaman adam olsaydın da babamızın yanında olsaydın, sen bizi terk edip gitmişken sen babamızı terk etmişken şimdi gelip beni suçlayamazsın.” arkamı dönüp gideceğim sırada son bir şey söylemek için geri döndüm, “Ayrıca sen bugün sadece babanı değil sana sığınmaya gelen kardeşini de kaybettin.” dedikten sonra arkamı döndüm, kapıdan çıkmak üzereyken o beni kahreden cümleleri kurdu ve işte ben tam o an binlerce kez toprak altına gömüldüm.

“Sadece o kadar mı unuttuğun annemiz yok mu? Benden aldığın hani doğarken ölümüne sebep olduğun.” işte bu son darbeydi, son kez baktım. Ona hayal kırıklığı ile hiçbir şey söylemeden öylece baktım. Omuzlarım düştü, işte o an sırtıma yüklenen yükler arttı. O yükler boğazımı sarmaladı, konuşacak halim bile kalmadı. Önüme döndüm, zor bela evden attım. Kendimi dışarıya hızlıca arabamın olduğu yere gittim. Anahtarı çıkarttım arabayı açar açmaz içine binip arkama bir daha bakmadan hızlıca orayı terk ettim.

İnsan herkesten her şeyi bekler de ailem dediğinden… Hiçbir şey beklemezmiş. Kötülük namına, o halde şuan içimi kavuran kafamda binlerce kez tekrar eden o sözleri söyleyen benim ailemden değil miydi? Benim abimdi… Nasıl acımadan çıkmıştı? Onda hiç mi değerim yoktu? Her şeyin sorumlusu beni tutmuştu. Ben de suçluyordum, kendimi evet belki doğmasaydım… Bunlar olmazdı annem… Annesi yaşardı. Belki babamızla hiç küsmez, annemiz buna engel olurdu. Ne babam ölürdü ne annem… Her şeyini almıştım, ondan hiç olmamalıydım. Gittiğim her yere ölüm getiriyorum, haklıydı ben yaşamayı hak etmiyorum…

Arabayı dahada hızlandırdım ve bir süre sonra her zaman geldiğim yere gelmiştim. Uçuruma… Genellikle burada huzur bulur, kafa dinlerdim. Uçurumun dibi denizdi, dalgaları dinler huzur bulurdum. Arabadan inip uçurumun başına gittim işte bir adım kalmıştı insanları benden kurtarmaya, elimi kime atsam onu çürütüyordum.

O son adımı attım.

Önce ileri doğru savruldum. Düşmek için lakin son anda belimden tutup geri çeken kişi yüzünden geriye savruldum ve sonrasında biri bana sarıldı. Bir hışımla arkamı döndüm ve onu gördüm, Atlas bana sarılmış ve gözlerini yummuştu bir süre öyle kaldık daha sonra gözlerini açınca beni gördü ona baktığımı gördü ve hemen ayrıldı.

“Ne yapıyorsun? Kızım sen, atlamakta neyin nesi.”

“Asıl sen ne yapıyorsun bıraksaydın da ölseydim. Herkes kurtulurdu benden… “deyip yanından hızlıca geçip arabama bindim. Arkamdan ne söylese de duymadım, arabayı çalıştırıp gaza yüklendim. Hızlıca sürmeye başladım. Ne demeye durdurduysa beni ne güzel ölecektim ama demek ki orda bile istenmiyordum. Hiçbir yere sığmıyorum ne göğe ne yere…

Arabayı son sürat sürmeye devam ediyordum. Başım dönmeye başladı ama durmadım az yavaşlasam da devam ettim. Bir anda dengemi kaybedip yolun kenarındaki ağaca çarpana kadar, her yerim ağrı içinde kalmıştı. Kafamda ıslaklık hissediyordum. Gözlerimi daha fazla açık tutamadım. Bilincim giderken son duyduğum arabanın kapısının açılmasıydı…

Loading...
0%