@simalyildiz
|
Babamı kaybetmiştim, abim bu hayatta tek tutucağım dalımdı ama oda dalı tutan elimi öyle bir ittiki ben yere yapıştım, öyle bir yapıştım ki kalksam da acısı hep içimde kalacak. Nasıl hissediyorsun deseniz diyeceğim tek şey kışın ortasında karın altında ıssız bir sokakta Yanlız kalmış gibiydim gibisi az artık yalnızdım. Babam öldü, abim beni ölürdü… Yakınımda ses duyuyorum ama kim olduğunu ne dediğini anlamıyorum. Her yer bulanık gözlerim kapalı kalmak istiyor, kulaklarım sağır olmak istiyor. Son duyduklarından sonra, “Beni duyuyor musun? Sesimi duyuyor musun? “ sesler yavaş yavaş netleşiyordu. “Sakin olun pek bir şeyi yok birazdan kendine gelecek, uyanmaya başladı.” Gözlerimi biraz çabayla açtığımda etrafa bakındım. Bir odadaydım yatakta yatıyordum, iyi de ben en son arabadaydım. Nasıl olurda şimdi odada yatakta yatıyordum. Birde her yerim ağrıyordu. Neler olmuştu bana. “Şükür uyandın, prenses.” diye seslenen kişiyle şaşırıp ona döndüm. “Yine mi, sen?” bana cevap vermeden yanındaki adama döndü. “Hesap sormaya başladıysa iyi sen gidebilirsin doktor.” “tabi efendim, hanımefendi geçmiş olsun.“ deyip kapıdan çıktı gitti. Merakla Atlasa baktım. “Ne olduğunu artık söyler misin? Ne oluyor burada ne işim var, burası neresi?” “Önce sakin ol, anlatacağım. Uçurumdan ayrıldıktan sonra senin için endişelenip seni takip ettim. Sonra sen ağaca çarptın bende seni oradan çıkardım. Evime getirdim, tanıdık doktor vardı. Onu çağırdım, o baktı iyisin sadece eziklerin var. Fazla bir şeyin yok merak etme.” “Ha o yüzden her yerim ağrıyor.” dedim. Olan biteni sessiz bir halde düşünüyordum ama bir anda Atlas hızla yanıma gelince şaşkınlıkla ona baktım. “Bir yerin mi, ağrıyor? Açık yara görmeyince hastaneye götürmedim ama iyi değilsin sanırım seni hemen götüreyim.” dedi telaşlanmıştı. “Hayır sakin ol ezikler var, dedin. Bu yüzden ağrıması normal.” “Normal diyorsun, yani?” “Evet normal, şey ben bir şey soracağım abimin haberi yok değil mi?” “Hayır sen haber vermeden vermek istemedim. Hem onunla ne konuştuysanız, seni dağıttı o it herif.” anlamıştı, abim yüzünden dağıldığımı. “İyi yapmışsın bilsin istemiyorum, teşekkürler ben artık gideyim.” “Ne gitmesi kızım daha yeni kaza geçirdin, az dinlen.” “Evime gitmek istiyorum.” “Peki ama seni ben götüreceğim.” “Tamam peki.” Dikkatle ayağı kalktım. Sendeleyecek gibi oldum ama hemen Atlas yanıma gelip belime elini koyup destek oldu. Beni çıkışa yönlendirdi, beraber çıktık evden tam arabaya doğru ilerliyorduk ki bir ses duyduk şu an hiç duymak istemediğim bir ses… “Şimal ne oluyor, senin bu evde ne işin var?” evden çıkınca fark etmiştim eskiden basketbol sahasının olduğu yerdeki villa olduğunu demek ki Atlas buraya evini yaptırmıştı. Abim yanımıza gelip bana baktı. “Doktoru gördüm, geldim. Atlas’ a bir şey oldu sandım ama sana mı bir şey oldu iyi misin?” Kırgınlıkla ona baktım, “Evet kaza yaptım ama bu seni ilgilendirmez. Benim hakkımda hiçbir şey artık seni ilgilendirmez.” “Şimal -” Dinlemek bile istemiyordum. O yüzden konuşmasına fırsat vermeden Atlasa döndüm,“Artık gidebilir miyiz?“ oda başta şaşırsa da başını olumla halde sallamıştı. “Olur, tabi.” demişti, arabasına gidip bindik. Bir daha buraya gelmeyi düşünmediğim için abime son kez baktım ve araçla orda uzaklaştık, gözden uzaklaştığımızda dolan gözümden yaş firar etti. Evimi Atlas’ a tarif etmiştim, oda beni sağ olsun kapıma kadar getirmişti. Arabadan inmeden önce ona teşekkür borçluydum. Ona döndüm, “Her şey için teşekkürler.” “Ne demek bir şey değil sadece kendine dikkat et yeter, arabanda tamirde şimdi yarın elinde olur. Onu da düşünme.” “Ah araba, ben onu unuttum çok teşekkürler ama masrafını bana yönlendir. Ben halletmek istiyorum.” “Saçmalama ben hallettim, hem arabada pek bir şey yoktu. Merak etme hem tamircide tanıdık. “ “Ama -” dediğimde beni hemen susturdu “İtiraz kabul etmiyorum.” “Off, tamam ama bu iyiliğin bir karşılığı olur elbet.” “Olsun, olur yani.” “Tamam, ben gideyim artık kendine iyi bak.” “Sende kendine iyi bak prenses.” Böylelikle vedalaştık. Arabadan inip evime girmiştim içinde bin türlü anı olan o eve… Artık bu ev acı doluydu. Dışarıdan geldiğimde neşeyle karşılayacak bir babam yoktu, karnın aç mı?, iyi misin? diyen bir babam yoktu ... Halsizlikle kendimi koltuğa attım. Saatlerce duvarı izledim, kafamdaki düşüncelerle uykuya dalmışım. Zilin çalmasıyla uykumdan uyandım. Yavaş adımlarla kapıyı açınca Çağlayı gördüm. Ona hemen sarıldım. Göz yaşlarımı tutamadım… En yakın arkadaşımdı, o benim içimi açtığım en yakın arkadaşım hatta tek arkadaşım. Sarı saçlıydı çok güzel bir kızdı, boyu ne uzun ne çok kısaydı ortalama bir boyu vardı benim gibi. “Şimalim hadi ama bak seni toparlamaya geldim.” “Olmuyor Çağla olmuyor bundan sonra hiç toparlanamam gibi hissediyorum. Kimse bana bir şey yapamaz gibi her yerde onu görüyorum, onun yokluğunu hissediyorum. Bir daha yaşayamayacağımız anıları düşünüyorum…” elini saçlarımda gezdirip başımı okşadı. “Olacak, Şimalim yapacağız sen yapacaksın. Yaşamalısın babanda böyle isterdi değil mi?” Başımı evet anlamında salladım. “Hadi o zaman seni toparlıyoruz. Hem hastanenle konuştum, durumundan bahsettim. Sana 1 hafta izin aldım.” “Ama ben daha başlamamıştım ki.” “Evet ama onlarla ben konuştum. Başsağlığı dilediler ve kendini toparlaman için sana izin verdiler. Bu bir haftada seni toparlayacağız hem sana demem gereken şeyler var.” “Ne diyeceksin?” diye sorduğumda ayrıldık. “Hadi oturalım, anlatacağım.” seni onaylayıp salona yöneldim. Sende gelince beraber oturduk. “Şimal nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum ama anlatmaya bir yerden başlamam lazım.” tedirgindi, çekiniyordu sanki. “Ne oldu? Çağla korkutma.” “Babanın ölüm sebebini araştırmasını bana bırakmıştın. Başta kalp hastalığından dedik ama hastalığı o kadar kötü durumda değilmiş, geçmiş raporları inceledik daha sonrada vücuttan aldığımız kanda test ettik.” “Eee başka bir şey mi, çıktı? Ne sebep olmuş ölümüne.” “Kanında bir yüksek dozda madde çıktı.” “Ne sen ne saçmalıyorsun babam ya babam ne maddesi, ona göstersen hap sanırdı.” “İşte bu yüzden ilaçlarını da almıştık. Buradan ne kullandığına bakmak için dışarıdan bakıldığında normal kalp rahatsızlığı için yazılan ilaç gibi ama içerisini incelediğimizde, haplar ilaca ait değil haplar madde.” “Ne, bu nasıl?” dehşete düşmüştüm. “Yakın zamanda bir kalp hastasında da ani ölüm gerçekleşmiş onunda ilaçları bu şekilde çıkmış, o hastada bu semtte ne tesadüfse.” “Ne tesadüfü bu bildiğin katliam. Aynı ilaç dedin, bu semtte ve ikisinde de bu madde dönüyor.” “Evet” “Bu semtte bir eczane var. Babam ve o kişide ilaçları oradan almış olmalılar, bir dakika.” deyip hızlıca kalktım. Babamın odasına gittim, çekmecelerini karıştırdım. Hangi eczane olduğuna emin olmalıydım, işte eczane poşetini bulmuştum. Buradaki eczaneydi hemen Çağlanın yanına döndüm. “Çağla, aynı ilaçlar olan bana bir reçete yazar mısın?” “Düşündüğüm şey mi?” “Evet, emin olmalıyız ama kimseye söyleme.” “Tamamdır, o iş bende. Ben şimdi eve gideceğim sen benden haber bekle yarın halletmiş olacağım.” “Tamamdır, canım. Senden haber bekliyorum.” Çağla’ya kapıya kadar eşlik etmiştim. Onu yolladıktan sonra telefonumu elime aldım ve arayacağım numarayı tuşladım, hemen açmıştı. “Alo, sizden bir şey isteyeceğim.” ... Sabah olmuştu. Çağladan haber gelmişti. Tam hazırlanmış çıkacakken arabam olmadığı aklıma geldi. En son Atlas tamire götürmüştü, kim bilir ne zaman gelirdi. O yüzden hemen bir taksi bulup önce hastaneye gittim. Çağla’nın hazırladığı reçeteyi alıp geri taksiye bindim ve evimize yakın eczaneye gittim. Bu eczaneye daha öncede gelmiştim ama o zamanlar yaşça daha büyük biri vardı, şimdiyse genç bir çocuk vardı. “Merhabalar,” diyip ilgilenmeye başladı. “Merhabalar, ben şu ilacı alacaktım.” deyip reçeteyi ona uzattım. O da hemen işleve koyuldu. “Sizi bir dakika bekleteceğim bu ilaçlar arka depoda.” deyip arkaya ilerledi. Genç çocuk beni fark etmeden bende arkasından ilerledim. Altta bir koli vardı, oradan çıkardı. İyi de ilaçlar orada saklanmaz. Raflara baktığımda hepsi dolu da değildi, yerleştirmemişlerdi. Beni fark etmemesi için hemen ön tarafa geçip onu bekledim. O da elindeki kutuyla geldi, işlemi hallettikten sonra ilacı alıp çıktım. Hemen yeni bir taksi çağırıp bekledim. Gelince hastaneye hızlıca gittik. İlacı hemen Çağlaya verdim. “Bu ilaç diğerleriyle aynı mı? Bir bakar mısın? Aynısı mı?” “Hemen baktıracağım canım. Peki orda şüpheni çeken bir şey oldu mu?” Hemen kafamla onayladım. “Evet, ilacı almak için arka depoya gitti. Bende onu takip ettim, ilacı bir koliden çıkardı. Üstelik rafların hepsi dolu değildi ve tek yerleştirilmeyen tek koli oydu.” “O eczanede çok büyük şeyler dönüyor bunu polise bildirmeliyiz.” kafamı hayır anlamında salladım. “Olmaz Çağla, bu iş bende şimdi olmaz.” “Hiç içime sinmiyor ama tamam sana bırakıyorum. Ben bu hapları da teste sokacağım, bakalım aynılar mı? Sen burada bekleme, eve geç dinlen zaten yakında burada aramızda olacaksın.” “Tamamdır canım senden haber bekliyorum.” Onunla vedalaştıktan sonra eve geçtim. Arabam hala ortalıkta yoktu, evden içeri geçip yol üstünden aldığım çiğköftemi ve ayranımı masaya koyup odama geçtim. Önce hızlı bir duş aldım. Bugün oradan oraya git koştur derken yorulmuştum. Duş çok iyi gelmişti, rahatlamıştım. Hemen temiz kıyafetlerimi alıp giyindim, daha sonra mutfağa gidip çiğköftemi yedim, dışarda yemeği en sevdiğim şey çiğköfteydi. Yemeğimi bitirdikten sonra etrafı topladım. Tam oturacakken kapı çaldı, kapıyı açtığımda karşımda takım elbiseli bir adam vardı. “Buyurun?” “Şimal hanım değil mi?” “Evet, acaba siz kimsiniz?” “Ben Atlas Beyin sağ koluyum efendim adım Demir, size aracınızı getirmiştim.” dediğinde dışarıya baktım. Arabam sağlam bir şekilde gelmişti, arkasında bir araç daha vardı. O araçta Demirin geldiği araçtı. Demir elini cebine atıp anahtarı çıkarttı ve bana uzattı. “Buyurun efendim.” anahtarı alıp elimle bahçedeki çardağı gösterdim. “Çok teşekkürler, buyurun size bir çay ikram edeyim.” “Yok teşekkürler efendim gitmem gerek, iyi günler dilerim.” deyip arkasını dönüp gitti. Bende içeri geçip anahtarı çantama attım. Salona geçtim, bir kitap alıp okumaya başladım. Kitabı yarılamıştım ki mesaj sesiyle telefonu elime alıp baktım ve işte o mesaj. “Şimal bu ilaçta diğerleri ile aynı madde.” Hemen cevap yazıp yolladım, “Tamamdır canım teşekkürler.” Hızlıca telefondan birisini aradım, ilk çalışta açmıştı. “Alo dün dediğim olayla ilgili yeni gelişme var. İlgilenir misin? Neler döndüğünü kimin olduğunu öğrenmek istiyorum.” “Tabiki, o iş bende sen merak etme.” .... 1 hafta sonra
Zil çalmasıyla uyanmıştım daha berbat bir uyanış şekli düşünüyor musunuz? Elim ayağım dolanmış bir şekilde kapıya gittim. Kapıyı açtığımda karşımda enerji deposu bir Çağla vardı. beni görünce üstümü süzdü ve kızar gibi kaşlarını çattı. “Kız bu ne hal sen hala hazırlanmadın mı?” “Aslında 5 dakika sonra kalkmayı düşünüyordum.” “Tabi tabi bilirim ben o 5 dakikayı, hadi hazırlan ilk günden geç kalma.” “Tamam canım sen geç otur ben hemen hazırlanıyorum.” hemen odama geçtim, Çağla salona geçip oturdu. Önce banyoya girip hızlı bir duş aldım. Bakımımı yapıp çıktım. Orada işlerim bitince odama geçip şık bir takım giyindim. Su yeşili bir askılı bir buluz v yaka altına krem bir bol kumaş bir pantolon giydim, üzerime yine açık su yeşili ince bir ceket giyindim. Takılarımı da takınca hazır olmuştum. Çok az makyajda yaptım, saçlarımı da düzleştirince olmuştum. Çantamı da alıp odadan çıktım, Çağla beni görünce hemen yanıma geldi. “Ooo Şimal Hanım bu ne şıklık bu ne güzellik.” yüzümde bir tebessüm belirdi. “Ya utandırmasanız mı? Çağla Hanım.” “Tamam tamam utanma hadi çok güzelsin ama bir an önce çıkmamız lazım yoksa gerçekten geç kalacağız.” haklıydı, oyalanmıştık hemen kapıya gittik. Oradaki dolaptan krem topuklularımı alıp giyindim. Çağlada ayakkabılarını giyince tamamdık. Dışarı beraber çıktık. İkimizin de arabası vardı, bahçeden çıkıp arabalarımızın yanına gittik. Arkama dönüp bir zamanlar babamla birlikte oturduğumuz eve baktım ne anılar dolmuştu. Bu evde evimiz bahçe içinde tek katlı güzel bir evdi, babamın lokantası vardı. Son zamanlarda ona ağır geliyor diye bir müdür tutmuştuk, o yönetiyor bize de sık sık danışıyordu. “Şimal hadi daldın kaldın gitmemiz lazım kardeşim.” beni düşüncelerden o çıkarmıştı, başımı olumlu halde salladım. “Peki o halde hadi gidelim.” Hastaneye gelmiştik, yeni bir sayfaya merhaba diyerek içer girmiştik. .... Atlastan Her zaman olduğu gibi bugünde erken kalktım, erken kalkan yol alırdı. Geç saatlere kadar yatan biri değildim. Hazırlanmak için yataktan kalktım. Banyoya geçip duşumu alıp rutin işlerimi halletim. Banyodan çıkıp dolabın önüne geçip siyah bir takım çıkartıp giydim. Genellikle koyu renkler giyerdim, saatlerimden birini çıkartıp taktım. Evden çıkıp kahvaltı için yan eve geçtim. Sofrada ablam Esra, eşi Cihan , çocukları Adin ve ölen abimin eşi yengem Semra vardı. Hepsine günaydın deyip masadaki baş köşeme geçtim. Kahvaltılarımızı yaparken kapı çaldı. Gelen sağ kolum, arkadaşım ve avukatım Demirdi, Demir hızlıca yanıma geldi. “Atlas hemen konuşmamız lazım." dedi telaşlıydı, bir şey olmuştu anlaşılan "Buyur söyle." dedim "Önemli." Demişti. Yanımızdakilerin duymaması gereken bir şeydi demek, "Tamama, çalışma odasına geçelim." dedim ve sofradakilere bakıp "Size afiyet olsun." diyip kalktım, birlikte çalışma odasına geçtik. Neydi bu önemli şey. "Söyle Demir nedir? Bu kadar önemli olan şey?" "Aksaklar depoya baskın yapmışlar. 12 adamımızı öldürmüşler." Çok sinirlenmiştim ne demek benim depoma baskın yapmak. Ne hakla adamlarımı öldürüler, masanın üstündeki bardağı alıp fırlattım. Kuvvetli bir ses çıkmıştı. Yerlerde artık cam parçaları vardı. Üzerlerine basmamaya dikkat ettim. "Nasıl cesaret eder buna o it, hemen adamları topla. O bizim bir depomuza baskın yapıyosa bizde onun iki deposuna baskın yapacağız. Özellikle Şiledeki depoya baskın yapılacak."dedim, onlar bunun bedelini ödeyeceklerdi. "Neden özellikle orası." Boşuna değildi orayı seçmem, "Çünkü en yakın adamı orda olucak, bana bulaşmak nedir öğrenicez. Kimse benim depoma baskın yapamaz." "Öldürecek miyiz?" "Sakın bana onun cesedini getirmeyin ondan alacağımız bilgiler var, o bilgileri aldıktan sonra öldürün arkanızda iz bırakmayın." o adamı öldürmeyecektim ölüsü işime yaramazdı, konuşturucaktım o iti. "Tamam ben gidiyorum adamı nereye getirelim?" "Çiftliğe." Demir başını tamamdır manasında salladı ve tam odadan çıkacakken ablam odaya girdi ve “Atlas, neler oluyor burada? Bardak kırmak nedir?” “İşlerle ilgili olmusuz bir şey olmuş. Ne yaptığımın farkında bile değildim.” “Bu yüzden mi kırdın? Kırılması umrumda değil, elinin kanaması işte o zaman bir dur derim. Bir iş yüzünden kendine Zarar vermek nedir?” Ablama bakarken bir anda gözlerim elime odaklandı. Cam parçaları kesmişti, bazıları da içindeydi. Demir de ablamın bu sözlerine şaşırarak endişeli bir şekilde, “Atlas, elin kanıyor.” dedi ve “Hastaneye gitmeliyiz.” “İkinizde sakin olun. Birazdan kanaması geçer.” Ablam “Atlas” diye bağırdı, onu sinirlendirmiştim. “Hemen Demir ile hastaneye gidiyorsunuz o eline baktırmadan bu eve gelmiyorsun.” Diyip kapıyı sertçe kapattı. Demir ile ikimiz kalmıştık. “Atlas, ablanı duydun hadi gidiyoruz.” “Daha önemli işlerimiz var. O baskın bugün yapılacak, o adamı canlı bir şekilde istiyorum.” “Biz baskını hazırlarken seninde elini gösteririz.” “Sen benimleyken baskını hazırlamayı nasıl düşünüyorsun.” “Adamlarımıza haber edip gerekli eşyaları aldıracağım. Bunu arayarak halledebilirim.” “Ne desem boş, iyiyim diyorum. Bir şey olmaz.” Demir’in ısrarı üzerine mecbur hastaneye doğru yola çıktık. Ablam yola çıkmadan önce elimi sarmıştı. Yol boyunca sessizce sargılı elime baktım. Vardığımızda arabadan indik ve gördüğüm kişiyle şok oldum, “Şimal.” dedim. İsmini söyleyince bana bakmaya başladı. Ikimizde birbirimize bakıyorduk, yanıma gelerek “Atlas, senin ne işin var burada?” Sargılı elimi gösterek “Ablam ve Demir ısrar ettiği için mecbur geldik.” “Ablası evden kovduğu için geldi.” “Demir, senin işlerin yok muydu?” “Ben konuşup gelirim. Hallederim, bugün eline ulaşmış olur.” “Bizde içeri geçelim, bakalım bir neler olmuş.” Pansuman odasına gittik, “Elini uzat.” “Ne?” “Elini ver, sargıyı açacağım.” dedi. Elimi uzatarak sessizce onu izledim. Bunu yaparken çok güzel gözüküyordu. Doktorluk ona yakışıyordu. “Elinde cam parçaları var. Bunu nasıl yaptın? Neler oldu?” “Bardak kırdım.” “Cam parçaları derinde değil, onları çıkartıp elini sararım. Artık daha dikkatli olursun.” Dikkatli bir şekilde cam parçalarını çıkartmaya başladı. 10-15 dakika sonra elim sargılı bir şekildeydi. “Teşekkür ederim.” “Görevimiz.” “Beyaz yakışmış.” “Ne?” “Önlüğü diyorum. Doktorluk yakışmış.” “Teşekkür ederim.” “Rica ederim, görüşürüz. Demirle işlerimizi halletmeliyiz.” “Görüşürz. Bardak kırmamaya dikkat et.” “Ederim.” dedim ve eve geçtim. Demir’den haber beklemeye başladım. _ Akşam olmuştu. Demir beni aradı, "Atlas adamı aldık ama bir sorun var." ne sorunuydu şimdi bu Demire güvenirdim eksik iş yapmazdı, o zaman bu sorun neydi. "Ne sorunu?" diye sordum. "Adam çatışma sırasında ağır yaralandı." bu dediğiyle sinirlenmiştim, olacak işmiydi. Onlara özellikle o adama bir şey olmasın demiştim. Azıma gelen küfürleri saydım. "Ben size adama zarar gelmeyecek demedim mi?" "Atlas emin ol bizde dikkat ettik ama çatışma kalabalıktı kurşunlardan biri ona geldi." bu bir savunma değildi, dikkat etmeleri lazımdı ama konuşmayı uzatmak istemiyordum, konuyu kapatım. "Tamam ben çiftliğe geliyorum şimdi sende Alpere haber ver yollasın birini." "Tamam." Dedi ve kapatı, bende hemen yola çıktım. Sinirliydim arabayı hızlı sürüyordum, bu benim için sıradan bir şeydi hızı severdim, bir an önce çiftlikte olmalıydım. ... Saatler önce Şimalden Hastanedeki ilk günümü geçirmiş herkesle iyi anlaşmıştım. Sohbetler etmiş, hastalara bakmıştım. İlk gün olduğu için biraz yorulmuştum. Öğlen yemeği için kafeteryaya inmiştik, çağlayla ve karşımızdaki masadan yanımıza doğru bir adam geliyordu. Esmer hafif kirli sakallı, uzundu ve vücudundan spor yaptığı belli oluyordu. Çok tanıdık geliyordu ama nereden hatırladığım aklıma gelmiyordu. Ben düşünürken o yanımıza çoktan gelip konuşmaya başladı. “Kız şimal aa sensin.” “Pardon, tanışıyor muyuz?” "Aşk olsun Şimal beni tanımadın mı? Benim Alper hani liseden arkadaştık." şimdi hatırlamıştım onu, okuldaki tüm kızlar ona hayrandı. Çalışkanlığından değildi tipi, yakışıkılılığı için hayrandılar. Ona o gözle bakmayan bir tek bendim, bu yüzden yakın arkadaş olmuştuk... "Aaa evet yaa kusura bakma bende içimden diyorum bir yerden tanıyorum diye." dedim. "Önemli değil değiştik tabi tanımaman normal." haklıydı aradan yıllar geçmişti. Benim liseye giderken saçım omuzlarımdaydı şimdi belime geliyorlardı Kumral saçlarım . yıllar bize yaş katmıştı olgunlaştırmıştı. "Eee sen napıyorsun burda yoksa doktor mu oldun?" dedim, onu burda görmek şaşırtıcıydı. hastanede ya hastası vardı ya da doktor olmuştu. Doktor olmasına pek ihtimal vermiyorum. "Yok ya çok isterdim ama izin vermedi." Çok şaşırmıştım kim izin vermemişti."Kim izin vermedi?" diye sordum. Alper gülmeye başladı ve cevap Verdi, “Maalesef beynim, ee herkes sen gibi akıllı değil.” dediğinde bende tebessüm ettim. Allahım bu çocuk hiç uslanmayacak, hayır dediği kadar değildi istese olurdu ama ders çalışmak ona göre değildi. "Eee o zaman hasta mısın?" hastanede ne işi olduğunu sorgulamaya çalışıyordum. "Yok ya babam baktı bunun çalışacağı yok hastanenin başına koydu beni." Bu dediğiyle gülmüştüm, Yılmaz amaca Alperin babası haklıydı. "Yılmaz amca doğru yapmış çalışmayıp da ne yapacaktın." dedim. "Siz aynısınız babamla hep onu destekle." lisedede babası çalış derslere derdi, dinlemezdi pek, bana babasının çalış baskıları şikayet ederdi ama ben Yılmaz amca haklı derdim, bu yüzden hafif sinirlenirdi. Bu konuda ama en sonunda gülüp geçerdik. Birden aklıma Çağla geldi ve bana anlatıkları, yüzümde hafif bir tebbesüm oldu ve ona bir bakış atım. Çağla bizi dinliyip bana hayretle bakıyordu, Çağla benden bir ay önce burada çalışmaya başladı. Yanıma her geldiğinde hastahanedeki birinden bahsediyordu, hoşlandığını anlamıştım ve o kişi Alperdi daha önce ismini söylemişti ama o Alperin bu Alper olacağı aklımın ucundan bile geçmezdi. Yemek aramızın bitiğini anladım çünkü bayadır oturuyorduk. “Neyse seninle sohbet etmek güzeldi ama artık gitmemiz lazım ilk günden boşlamayalım." dedim oda olumlu karşıladı. "Tamamdır, görüşürüz." dedi Daha sonrasında Alperle telefon numaralarımızı almışdık ve hastalarımıza dönmüştük.. Akşam olmuştu hastanedeki işim bittiği için Çağlayla birlikte çıktık ve evlerimize gittik. Evde biraz oturdum. Bir şeyler atıştırdım, lokantayla ilgili bir kaç dosya ve hesaplar yapmaya başladım. Onları bitirince evde daralmıştım. Sıkıldığım için dışarı çıkmayı düşündüm. Sahil evimize yakındı bu yüzden bende yürüme karar verdim. Yürüyüp sahil yoluna gelmiştim, karşıdan karşıya geçerken hızla gelen arabayı son anda fark etmiştim. Eğer fark etmeseydim, hızlıca kendimi kenara atmasaydım, araba çarpmış olacaktı. Araba ani firenle durmuştu. Çok sinirlenmiştim bu nasıl araba kullanmaktı. Şöför kapısına gitmiştim, o sırada arabadan bir adam indi. Kara kaşlı kara gözlü siyah takım elbiseli esmer cüsseli, uzun bir adam, benimde boyum uzundu, 1,72 dim ama adam en az 1,90 dı daha aşağısı imkansızdı,. Ama bunlar benim sinirimi bertaraf edemezdi, korkutmazdı da, "Bu nasıl araba kullanmaktır, bana az kaldı çarpıyodun." "Yola bakmadan atlamasaydın bunlar olmazdı." hem suçlu hem güçlü lafı tam bu adama göreydi. "Ben miyim suçlu ? Otaban değil burası sahil yolu bu kadar hızlı kulanılmaz." dedim haklıydım da, ne bu hız ya, birde bir şey demiyordu. Derin bir nefes alıp solumuştu, hem kendi suçlu hemde haklıyım diye bana mı sinirleniyordu. Birden yanımdan uzaklaşıp arabaya doğru gidip arabasına bindi ve sürüp yanımdan geçti. "Şuna bak ya hem suçlu hemde özür bile dilemeden basıp gidiyor hödük." diye arkasından seslendim. Bu olaydan sonra halim kalmamıştı çok sinirlenmiştim ve evime doğru yürümeye başladım. Evin kapısına geldiğimde telefonum çaldı arayan Alperdi. Bu saate Alper beni niye aramıştı ki? Hemen açtım. "Şimal senden çok önemli bir şey isteyeceğim ama aramızda kalması lazım." Şaşırmıştım, neydi bu önemli şey ne isteyecekti. "Ne oldu bu kadar? Önemli olan ne?" " Bir tane yaralı bi adam var, iyileştirmek için doktor lazım hastaneye gidemez. Eğer giderse öldürürler adamı, benim için sende biraz hatırım varsa yardım et lütfen." bu dediğiyle şaşırmıştım hatırı çoktu kabul edecektim tabi. Anlıyordum da bazen bazı insanların düşmanı olurdu ve bu insanlar işlerini yarım bırakmak istemezlerdi. Hastanede dahi bulurlardı, bu yüzden kabul ettim. "tamam, madem hastanede öldürürler diyosun yardım edeceğim, adresi at." "Tamam, iyi ki varsın canım atıyorum birazdan çiftliğin adresini." "tamam, geliyorum." dedim ve arabama bindim. Attığı adrese doğru arabayı sürdüm, bir çiftliğe gelmiştim etrafta korumalar vardı. İçerdeki hastayı korumak için olduğu belliydi, eğer düşmanlarına karşı bu kadar önlem alınıyorsa. Hastanede onları bulmaları uzun sürmezdi, anlamıştım. Arabadan inip eve doğru adımlayıp içeri girdim ama gördüğüm kişiyle şok içinde kalmıştım. . . BÖLÜM SORULARINIZ VAR MI? BÖLÜMÜ NASIL BULDUNUZ? SİZCE ŞİMAL KİMİ GÖRDÜ DE BU KADAR ŞAŞIRDI? SİZCE GELECEK BÖLÜM NELER OLABİLİR? OY VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN, TEŞEKKÜRLER.
|
0% |