Yeni Üyelik
7.
Bölüm

6. Bölüm/ Röportaj

@simsiyahgece_14

" Bu sefer biraz geç kalktım saatte baktığımda 08.00 olmuştu .Hemen günlük rutinimi hallettim ve kartlık cüzdanımı belime sıkıştırdım silahım zaten yanımdaydı, evden çıkıp koşmaya başladım.

Bir yandan Bluetooth kulaklığımı takıyordum. Telefondan rastgele bir şarkı seçtim. Şarkı ise " Mağusa Limanı'ydı ." Şarkının nakarat kısmı çaldığı sırada içimde birden fazla his barınmaya başladı: üzüntü, kırgınlık, belki de öfke. Bilemiyordum. Koştum, koştum sanki tüm üzüntüden kırgınlıktan öfkeden ve endişeden kaçabilecek gibi.

Kaçabilir miydim tüm bu sorulardan? Ya da ;

Bir uçurum kenarından atsam kendimi yine kurtulabilir , kaçabilir miydim?

Beynimi kemiren sorulardan ve intihar düşüncelerimden sıcak ekmek kokusu ile kurtuldum. Kendimi sarının önünde durdurdum ellerimi dizlerime yasladım ve nefeslendim kendime geldim ve dikleştim fırına girdiğim gibi şarkı değişmişti.

İçses : Şimdi bir aksiyon çıkacaktı of tam da şarkıya göre.

​​​​​​Kes sesini şom ağızlı , defol git !

İçses : tamam gidiyorum, inşallah aksiyon olur.

Köpeklerin duası kabul olsaydı gökten kemik yağardı !

İçses : Uu vurdu gol oldu ! Tamam be gidiyorum.

Yürü git anca gidersin.

Bundan da kurulduğuma göre ekmek alabilirdim. İçerisi sarı ışıklar ile dekore edilmişti ve bir kaç tablo vardı buraya hep gelirdim . Buranın sahibi Ahmet amca' idi.

" Günaydın Ahmet amca ".

- Günaydın savcı hanım , nasılsınız?

" İyiyiz be Ahmet amca ne yapalım işler güçler ".

- İyi , iyi çok şükür, ne istersin bakalım?

" İki ekmek alacağım" .

- Hemen getiriyim .

Ahmet amca tezgahın arkasına gitti ve iki sıcak ekmeği poşete koymaya başladı. Poşeti uzattı.

- Afiyet olsun savcı hanım.

" Teşekkür ederim Ahmet amca da bu resmiyeti çeksen olmaz mı ? "

- Sana yakıştığı için böyle diyorum . kızım.

Kahkaha attım ," iyi ki varsın amca . " Parayı uzattım ve oradan çıktım.

Kaldırımda yürümeye başladım şarkıyı mırıldanıyordum ki ileride beş erkek çocuğun kavga ettiğini fark ettim diğer yanda ise bir kız köşe de otuup ağlıyordu. Kıza doğru ilerledim .

" Ne oldu ? "

- Abla nolur yardım et !

" Yardım edeceğim fakat bana ne olduğunu anlatmalısın .

- Tamam , abim ve ben kavgalı olan arkadaşları ile karşılaştık bize doğru laf attılar şimdi ise kavga ediyorlar .

" Abinin adı ne ve tek mi ? "

- Adı Miran ve evet tek başına bak o .

Gösterdiği kişi kumral saçlı uzun biriydi, sanırım 18 yaşındaydı.

" Allah kahretsin , tut şu poşeti !

Poşeti resmen ona fırlattım ve onlara doğru koşmaya başladım,birisi bıçağını çıkarmış sallıyordu , Miran ise belinde ki silahı çıkarmaya çalışıyordu.

Çocuğun elindeki bıçağı düşürdüm ve aldım belime sabitledim . Miran 'ın silahını ise ters el hareketi ile aldım onu da belime geçirdim . Diğerleri ise zaten kaçmıştı.

- Sürtü-

Çocuğun devamını getirmesine izin vermeden tokadı yapıştırdım.

" Kes sesini çocuk ! "

" Sen Miran , iyi misin ?

- İyiyim de sen ne yaptın ?

" Sus konuşma , polisi arayacağım gelsin alsın bunları . "

- Sağol abla .

" Kardeşinin yanına git yanlız bıraktın onu."

Koşarak yanına gitti , ona sarıldı saçlarını okşayıp öptü.

Bunu bana niye yapmadın abi ?

Onların yanına ilerledim.

" Aileniz kim numara verin arıyalım. " Miran

- Abla biz Bawer aşiretinin çocuklarıyız abimi arıyalım.

" Ne ? "

Bir bu kalmıştı başımıza aşirette çıktı tam oldu.

İlk önce polisi aradım ve adres verdim. Sonra numarayı tuşladım . Erkek bir ses

- Alo siz kimsiniz ?

" Merhabalar ben Asena Asil Göktürk size vereceğim adrese gelebilir misiniz?

- Niye , sebeb ?

​​​​​​" Beyfendi kardeşleriniz yanımda bir olay olmuş atacağım adrese gelin . " Ve telefonu kapattım.

" Gençler çok sinir bozucu bir abimiz var ." Kahkaha attılar . Miran 'ın yüzünde ufak morluklar ve yaralar vardı fakat iyiydi. " Kız senin adın ne ?

- Adım Mira abla

"Memnun oldum Mira . "

​​​​​​" Ver bakalım poşeti Mira sizde çökün bakayım birlikte yiyelim yoksa açlıktan bayılacaksınız. " Birlikte oturup ekmek yedik ve sohbet ettik .

Polisler geldi ayağa kalktım. Kartlık cüzdanımdan savcı kimliğimı çıkardım ve gösterdim

- Buyrun savcım ?

" Burda bir kavga olmuş yerde ki çocuğu karakola götürün biz birazdan Miran ve kardeşi ile geleceğiz evlerine gitmemiz lazım. "

- Tamam savcım ifade vermeyi unutmayın.

Polisler gitti ve önümüzde bir araba durdu, bir adam arabadan indi ve bu tarafa baktı. Çocukları arkama aldım.

" Kimsiniz ? " Sert bir o kadar da soğuk bir ses ile .

- Ben Miran ve Mira 'nın abisi Kadir Bawer.

Çocukların önünden çekildim bana şaşkınca bakıyorlardı.

" Ne oldu ? "

-Abla o sen miydin ?

Evet gençler hadi arabaya binelim.

" Bu arada Kadir bey çok sinir bozucusunuz. "

- Bunu söyleyen ilk kişi değilsiniz Asena hanım.

Arabaya bindik ve yola koyulduk.

" Evinizde bu olayı konuşacağız mesela çocuklara silah vermek gibi değil mi Kadir bey ? "

Derince yutkundu.

- Ne iş yapıyorsunuz Asena hanım?

" Savcıyım Kadir bey." Öksürmeye başladı ben içten içe sırıtıyordum.

İçses : Sadece savcı mısın sen kız ?

Yoo asker ,hakcer, başka oyuncu da olmayı planlıyorum.

İçses : Yeter o da kalsın.

Tamam.

Miran ;

- Abla kimliğinde Irmak Akarsu yazıyordu , sen bize Asena Asil Göktürk dedin .

" Aferin zeki çocuk bazı sebeblerden dolayı sahte isim ve soy ad kullanıyordum bugün röportaj yapıp açıklıyacağım. "

- Biraz karışık fakat anladım.

"Artık televizyondan izlersin beni"

"Evdekilerin haberi var mı?"

- Var.

"Hay s*keyim böyle işi."

Kadir bana şaşkınlık içinde döndü.

"Ne, küfür edemez miyim?"

- Şaşırdım.

"Evde kıyamet kopacak."

Araba, koca bir binanın önünde durdu. Kilit açıldığı gibi hemen indim. Karşımda koca bir konak duruyordu.

"Aşiretin ağası kimdi?"

Nasuh Bawer, kendisi babam olur.

"Ne!"

Allah'ım, böyle bir tesadüf olamaz. Boğazımı temizledim ve bağırdım:

"Nasuh Ağa!" Korumalara doğru

"Kapıyı açın, kendisi beni tanıyor."

Kapıyı açtılar ve içeri girdim. "Nasuh Ağa! Neredesin be eski toprak?"

Karşımda tüfekle duran bir Nasuh Ağa beklemiyordum tabii ki. Elimi belime attım ve silahı çıkardım.

"Nasuh Ağa, çocuklara silah veriyor muydunuz?" Silahı şakağıma sürttüm, kadınlar çığlık attı. İrkildim.

"Niye çığlık atıyorsunuz? Kullanmasını biliyorum."

"Neyse, Nasuh Ağa, birbirimizi tanırız; çocuklara silah verilmez. Delirtmeyin beni!"

"Şimdi çocuklar kavga etmiş, karşı taraf bıçak çekmiş, Miran ise silah çekti. Sence ben bunları hapse attırmaz mıyım? Miran zaten 18 yaşında."

Nasuh Ağa:

- Savcı hanım, sen ne dersin?

"Dediğimi dedim. Ben onları görmeseydim, ölmüşlerdi. Şimdi karakola gideceğiz, ifade falan alacaklar, haberiniz olsun. Kadir Bey, benimle geliyorsunuz."

Kapıdan çıkacağımız vakit arkamdan seslendim:

"Nasuh Ağa, kart hesabına bakarsın; sana hediye göndereceğim. Allah'a emanet olun!"

Kapıdan çıktık. Yine arabaya bindik. Hepsi tedirgindi.

"Tedirginliği bırakın artık! Seni de hapse atmayacağım Miran, babanın gözünü korkuttum."

Ne?

"Bağırmayın lan, duyuyorum sizi!"

Miran:

Babamla nereden tanışıyorsunuz?

Kadir'e baktım, kendisinin hiçbir şeyden haberi yoktu.

"Abimiz bir kavgaya karışmıştı, belki hatırlarsınız; bıçaklı, sandalye kırmalı olay. Oradan biz tanışıyoruz."

Kadir hızla bana döndü:

Sen onu nereden biliyorsun?

"Seni ben kurtardığım için olabilir mi acaba? İşte o sırada babanız benden yardım istedi. Polislerle konuşan bendim."

Bir süre sonra derin bir sessizlik oluştu ve karakola vardık. Miran ve Mira ifadelerini verdiler, diğer çocuk ise özür diledi. Küslük ve yabancılık bitmişti. Başkomiserin odasına ilerledim ve kapıyı çalıp içeri girdim.

"Merhabalar komiserim."

Hoş geldiniz savcım, buyurun oturun.

"Teşekkür ederim. Şu demin ifade veren çocuklar vardı ya?"

Evet?

"Kavgada silahta vardı, ruhsatına bakıp para cezası yazın."

Kimin adına?

"Nasuh Bawer. Size kolay gelsin."

Odadan çıktım, karşımda Kadir Bey ve çocuklar vardı.

"Hadi bakalım gidelim." Sanki biri koşuyor gibi hissettim, arkama baktım, o çocuktu. Tam düşecekti ki onu tuttum.

"Dikkat et."

Özür dilerim abla, sana böyle dememeliydim.

"Tamam, özrünü kabul ediyorum."

Abla, attığın tokadın hâlâ şokundayım. Elin çok ağır.

Yüzünü çevirdim, kızarmıştı. Hay, yapacağın işe kızım.

"Eve gidince krem sür, izi kalır."

Oradan ayrıldık ve konuştum, "Beni burada bırakın, benim daha işim var."

Kadir Bey:

Olmaz savcım, ben götüreyim sizi.

"Siz boş verin, gidin. Allah'a emanet olun, kavgaya da karışmayın; sizi hapse tıkarım."

Onlar arabaya binip uzaklaştı. Ben de telefonumu çıkardım. Emir'i aradım.

"Naber lan?"

- Ne b*k istiyorsun?

"Off, çok kabasın."

- Söyle artık.

"Motorları getir, birlikte sürelim."

Tamam, gönderiyorum. Ne? Bir dakika, ne dedin sen? Birlikte mi?

"Evet, şaşkın çocuk, karakol önünde bekliyorum."

Tamam, geliyoruz.

Bu sefer kendisi de geleceği için motorumu başka biri sürüp getirecekti. Çok sevinmişti. Size bu sırada nasıl tanıştığımızı anlatayım.

~Geçmiş Zaman ~

Gece saatleri dışarı çıkmıştım ,kafam yine karışık ve ailem deydi . Hayattan bıkmıştım . Yürüyordum ; bomboş sessiz karanlık sokaklarda o sırada koşuşturma ve bağırışma sesleri geldi arkama baktım 3 siyah takımlı adam , 18 yaşların da gösteren siyah kapşonlu çocuğu kovalıyordu. " S*ktir ." Ara sokaktan burası ikiye ayrılıyordu yan ve düz yol olarak . Çocuk tam önümden geçeceği sırada kapşonundan tutup kendime çektim ve duvar dibine saklandık . " Ne yaptın da peşine düştüler bu adamlar ? " Konuşmadı sadece nefes alıp vermeye çalışıyordu. " Konuşsana ! "

- İlk önce beni kurtardığın için teşekkürler, ikincisi bunu söyliyemem .

" Bal gibi söylersin yoksa polisi ararım - elimde ki telefonu göstererek - ."

- Tamam, ilk önce bir bank'a otursak mı ? Ayakta zar zor duruyorum .

" Tamam yürü ."

Geldiğimiz yolu geri dönüp , boş bir parkta geldik. Boş salıncak vardı gidip ona oturdum . Kendisi ise kaydırağın dibinde oturdu . " Eee anlat bakalım adın ne ? "

- Adım , Emir Aslan bir iş yapıyorum tabi bunu severek yapıyorum fakat bazen başımı belaya sokabiliyorum.

Kahkaha attım .

" Ne iş yapıyorsun Emir ? "

- Hacker'ım bilgisayar ve teknolojik aletler ile çok uğraşıyorum , onlara ilgi duyuyorum kırılınca ya da bozulunca moralim bozulup sinirleniyorum birilerini dövmeye çalışıyorum.

Dediklerini şaşkınlık içerisinde dinliyordum .

- Peki sen ?

" Ben Irmak Akarsu savcı olmak istiyorum ve okuyorum .

- Sen de Irmak Akarsu tipi yok

İçses : Lan acaba anladı mı ?

Yok ya anlamamıştır .

İçses : İyi o zaman

- Ailen var mı ?

" Gözlerim doldu , ona baktım annem ve babam askerdi şehit düştüler birlikteydik , abim ve ablam vardı . Abim beni görmek istemedi bile beni suçladı . Öyle yani . "

Emir yanıma yavaş adımlar ile geldi ve hiç düşünmeden kollarını açıp bana sarıldı. Bende ona karşılık verdim.

- Ben de ailemi kaybettim fakat senin neler gördüğünü neler yaşadığını bilemem . Acın var bilirim , abin ve ablandan ayrısın onu bilemem . Ancak sana sarılıp destek olabilirim . Artık ikimizde ağlıyorduk ." Sen neden ağlıyorsun ki ? " , "Peki sen nasıl aileni kaybettin ? "

Annem beni doğuracağı sırada vefat etti , babam ise onun üzüntüsünü , kırgınlığını ve kahrını 5 yıl çekti ve bu dünyadan göç etti . Kardeşlerim ya da abim, ablam yoktu. Koskoca dünyada yalnızdım . Yetimhaneye bıraktılar beni , işkence çektim her Allah'ın günü aç kalıp susuz yattım .

Ancak , bir kız vardı o bana gizliden gizliye yemek getiriyordu onun sayesinde ölmedim arkadaş olmuştuk fakat ortalıktan kaybolmuştu . Bir o vardı sonra yetimhaneden 18 yaşında ayrıldım ve bir sürü işlere girdim ; garson oldum , barmen oldum temizlikçi olup tuvalet yıkadım ne kadar iğrenç ise , okumaya çalıştım bunu da becerdim .

Sana dediğim gibi teknolojik aletlere ilgim vardı . Kendim öğrendim YouTube videoları bile izledim düşünebiliyor musun? Kendi kendime işlerde uğraşiyordum ta ki bunlara düşüne kadar .

Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum artık kriz geçirecektim sanırım hemen ona döndüm, " sinir kriz geçireceğim uzaklaş hemen ! Diye bağırmıştım kaç defa uzaklaşmaya tenezzül etmemişti o sıra , o gün sadece tek bir cümle kurmuştu.

" Seni ne olursa olsun bırakmayacağım ve hep yanında olacağım ."

 

Geçmişin derinliklerinden korna sesiyle yeryüzüne çıktım. Aniden sırtıma dolanan kolların sahibi ise Emir'di.

"Hoş geldin Emir."

"Ne bir dakika, sen bana Emir mi dedin?"

"Evet, ne oldu ki?"

"Benden bir şey istemeyecek misin?"

"Hayır."

"O zaman bir şey almamı mı isteyeceksin?"

"Hayır Emir."

"Bir yere mi göndereceksin?"

"Gidelim artık, sorularınla beni delirteceksin."

"Tamam, tamam, son bir soru lütfen?"

"Sor."

"Nereye gideceğiz?"

​​​​​​" Kızıl Tepe'ye

Diğer adama teşekkür ettim ve motora bindik, yola koyulduk. Orta hızla gidiyorduk. Emir’e baktım ve ona seslendim: "Bugün televizyona çıkacağım."

"Tamam, sana bir şeyler almalıyız."

"Benden çok sen düşünüyorsun."

Biraz daha hızlandık. Emir motoru bir oraya bir buraya getiriyordu. En sonunda dayanamayıp tek teker kaldırdı, biraz direksiyon hakimiyetini kaybetti. Yüreğim ağzıma gelecekti ki hemen düzeltti. Bağırdım:

"Gerizekalı, düzgün kullan şu motoru!"

"Korktun mu?"

"Evet, dikkat et."

Birden motoru durdurdu, kaskını çıkardı. Ben de motorda kontağı kapattım ve ona baktım.

"Ne oldu?"

Yanıma yavaş yavaş geldi ve kollarını bana doladı. Kulağıma:

"Özür dilerim abla. Bir daha olmayacak."

Hemen kollarımı boynuna doladım ve yüzüne baktım, "Seni de kaybetmek istemiyorum kardeşim, bunu biliyorsun."

Anına dökülmüş saçlarını geriye attım ve onu öptüm.

"Hadi bakalım, gidelim."

"Tamam."

Yine motorlara bindik ve yola çıktık. Bu sefer sakin bir şekilde gidiyorduk. Kulaklığımdan bir şarkı geldi:

Uzunlar yanıyor arabamızda

Bu gece hepimize fazla, arayı böler

Bilmem ne olabilir aramızda

Bu ışık ikimize fazla, arayı bozar

 

Uzunlar yanıyor arabamızda

Bu ışık hepimize fazla, geceyi böler

Bilmem ne olabilir aramızda

Bu ışık ikimize fazla, arayı bozar

 

Şarkı hoşuma gitmişti, motoru biraz kaydırdım ve ritme tutturmaya çalıştım. Birkaç saat sonra "Kızıl Tepe'ye" geldik. Dinlenmek için bir yer bulduk ve oturduk. Biraz konuştuk, bu küçük tur bize iyi gelecekti. Ayaklandık ve motorlara bindik.

"Nereye gidiyoruz?"

"Hmm, bir yerde yemek yemeye."

"Tamam."

Tarihi yapılar, renkli sokaklar burası böyleydi. Her geçtiğimiz sokak taşlarla süslenmiş, çiçeklerle kuşatılmış bir yerdi. Evden eve asılmış güzel kokulu kıyafetler, bir yerden bir yere koşuşturan çocuklar, kahvede oturup konuşan abiler, amcalar, dedeler ve ağalar. Çarşılar ve pazarlardan geçtik, baharat kokusu ve yemek kokuları mest edici cinstendi. Motorları bir yere park ettik ve yürümeye başladık.

 

Karşımızda sokakta çocuklar top oynuyordu. Birden Emir’in ayağına top geldi. Ona baktım, o da bana baktı ve gülümsedik. Siyah saçlı, kahverengi gözlü bir çocuk:

"Abi topu verir misin?"

Emir cevabı hiç bekletmeden verdi:

"Bir şartla, biz de sizinle bir tür oynayacağız."

"Yaşasın, tamam birlikte oynayalım!"

"Adın ne peki?"

"Adım Karan."

 

Birlikte ilerledik, oynamaya başladık, gülüyor, eğleniyorduk. Uzaktan hızlı bir araba geliyordu. Hemen:

"Çocuklar kenara, hemen araba geliyor!"

 

Emir de çocukları kenara çekti, top kaçtı ve Karan peşinden koştu. Arkasından koşmaya başladım, araba tam bize çarpacakken Karan'ı kucağıma aldım ve kendimi kaldırıma attım. Araba ani bir fren yaptı ve çocuklar çığlık atmaya başladı. Hemen kucağımdan Karan’ı aldım, yüzüne ve vücuduna baktım. Allah’a şükür bir şey olmamıştı.

 

"Karan iyi misin, bir yerin ağrıyor mu? Hmmm, söyle ablana."

Gözleri doldu:

"Abla."

 

Bir gözyaşı sanki yüzüne değil, yüreğime düştü o ateş. Hemen onu kendime çektim ve sarıldım.

"Şşt, tamam geçti. Ben buradayım. Ağrıyor mu bir yerin?"

 

"Yok, iyiyim."

 

Yanımda birden gözleri kızarmış Emir’i buldum.

 

"Sakın Emir, sakın ağlama, gebertirim seni, bak biz iyiyiz."

 

"Tamam."

 

Karan’ın gözyaşlarını sildim ve arkadaşlarının yanına gönderdim. O sahneyi hâlâ görünce öfkelendim.

 

"Arabayı kullanan kim?"

 

"Asen - "

 

"Ne, direk söylesene."

 

"Kendin bak."

 

Birkaç adım önümüzdeki arabaya baktım ve yanında duran kişiye. Nefesim boğazıma yapıştı, gözlerim kızardığını hissettim. Ayağa kalkacağım sırada sendeledim. Emir beni tutacaktı ki ona döndüm.

 

"Bırak Emir."

 

Ayağa tekrardan kalktım ve ona, yani abime doğru yürüdüm.

 

"Bu kadar hızlı gidilir mi, şeref yoksunu!"

 

Bana döndü sinirli gözlerle.

 

"Abin’im lan ben senin, sen ne diyorsun?"

 

"Benim abim yıllar önce beni reddetti, şimdi ben abim diye birini burada göremiyorum." Gözlerinde hayal kırıklığı yerleşti.

 

"Barışalım olmaz mı, unutalım?"

Kahkaha attım, hatta deli gibi. Gözlerim dolu bir şekilde baktım ona.

"Ben yıllar önce yediğim tokadı, babamın bile vurmadığı tokadı mahşere kadar unutmam. Unutalım diyorsun ya, ben o zamanı ölsem de unutmam."

 

"Bir daha eğer ki bir sokaktan böyle hızlı bir şekilde geçersen, yumruk atarım. Bundan daha fazlası olur."

Arkama döndüm ve ilerledim.

"Unutmadan söyleyeyim, Miraç Göktürk hayırlı olsun. Tebrik edemedim seni, hava harp pilotu olmuşsun. Bir zamanlar bana asker olmayacağını demiştin, kendin olmuşsun işte."

"Sen nereden biliyorsun?"

Durdum ve ona döndüm.

"Her şeyden haberim vardı. Siz ne yapıyorsunuz, ne içip yiyorsunuz, nasılsınız? Yanınızda değildim fakat her şeyi biliyordum." Emir’e baktım, teyzelerin yanında oturuyordu.

Ona yaklaştım. "Hadi bir şeyler yiyelim ve gidelim artık."

Bir teyze:

"Gel kızım, gel, biz gözleme pişiriyoruz. Bizde yersiniz."

 

"Yok teyze, zahmet etmeyin."

"Olmaz, gelin. Siz çocuğumuzu kurtardınız, bari bunu kabul edin."

Emir’e baktım, beni onayladı.

"Peki, tamam hadi gidelim."

 

Birlikte sohbet ettik, gözleme yedik ve ayran içtik. Herkes bize Karan için teşekkür ediyordu. Biraz kolum ağırıyordu fakat sıkıntı olmazdı. Ayağa kalktım, benimle birlikte Emir de kalktı. Teyzeye teşekkür ettik ve oradan çıkıp çocuklarla da vedalaştık. Motorları park ettiğimiz yere doğru yürümeye başladık.

 

"Bugün için özür dilerim Emir."

"Ne, hayır, ne özüründen bahsediyorsun?"

"Bugün harika saatler ve zamanlar geçirdik. Yani tek kelimeyle muhteşemdi."

 

"Teşekkür ederim. Gerçekten boş bulduğum zamanlarda birlikte böyle vakitler geçirebiliriz."

 

"Bu arada yumruğu iyi çaktın."

Kahkaha attım. Bu çocuk her şeyi şakaya alabiliyordu.

"Neyse, boşver, hadi motoruna bin."

Birlikte bindik ve yola çıktık. Aklıma gene abimle yaşadığımız o olay geldi, sinirleniyordum. Birden gaza bastım. Sinirim geçmiyordu; arkamdan Emir korna çalıp yetişmeye çalışıyordu fakat nafileydi. Yol böyle devam etti, ben kaçtım, Emir kovaladı.

En sonunda bir mağazaya geçtik; Emir boş boş saçma şeylere bakınıyordu. Ben siyah bir takım elbise buldum, onu denedim ve Emir puanlama yapacağını söyledi.

"Nasıl olmuş?"

"Ateş ediyorsun ablam."

"Gerçekten mi ? "

" Gerçekten tabii ki . "

 

Topuklu ayakkabı, çanta ve gözlük aldık; gözlüğü çantaya koydum. Tekrar yola çıktık. Evime gideceğimizi söyledim. Emir beni onayladı. Evime yetiştik ve içeriye girdik.

 

"İstediğini yap Emir, ben hazırlanmaya gideceğim."

 

"Tamam."

Odama çıktım, makyajımı ve saçımı yaptım, çantamdan gözlüğümü çıkardım ve taktım. Birkaç fıs parfüm sıktım ve aşağıya indim. Emir oturmuş kahve içiyordu.

 

"Hadi ben kaçtım, görüşürüz."

 

"Güle güle, dikkat et."

Garaja indim, siyah Range Rover anahtarını aldım ve bindim. Evden çıkış yaptım. Şimdi televizyon stüdyosuna gidecek ve röportaj verecektim. Kısık sesli bir şarkı çalıyordu. Biraz trafik vardı fakat hemen kurtuldum. Binanın önünde arabamı durdurdum ve binanın içine girdim.

 

Çoğu zamandır benimle röportaj vermek istiyorlardı fakat istememiştim. Demek ki şansım bugüneymiş.

 

Bir kadın gördüm ve ona: "Merhabalar, ben Irmak Akarsu. Kaç aydır benimle röportaj yapmak istemiştiniz. Bugün yapma imkanımız var mı?"

 

"Evet, evet, bugün boşuz, rahatça kameraya alabiliriz." "Tamam."

 

"O zaman stüdyo odasına geçelim."

 

 

Stüdyo odasına adımlarımızı yönelttik. Kadın önden bana kapıyı açtı ve içeri girdik. İçerisi bembeyaz duvarlı ve her türlü kameranın bulunduğu bir odaydı. Yan yana dizilmiş üç koltuk ve üç bilgisayar vardı. Kadın diğer kişileri çağırmaya gitti. Ben ise daha ileri adımladım. Önümde çapraz şekilde yerleştirilmiş üç tekli koltuk vardı; bir koltuğa oturup beklemeye başladım.

Kapı açıldı ve içeri 10-15 kişi girdi. İki kadın yanıma geldi. Ayağa kalktım.

"Merhabalar, hoş geldiniz," dedim.

"Hoş bulduk," dedi sarı saçlı kadın.

"Ben Mehtap, canım, sunucu benim." Siyah saçlı, biraz kilolu kadın ise,

"Ben Canan, sizi arka plandan takip edeceğiz. Her şey hazır," dedi.

"Tamam, ben de hazırım," dedim. Mehtap Hanım ile koltuklara oturduk. Arkadan,

"Hazırsanız sayıyoruz, canlı yayın başlıyor," dediler.

3

2 Derin bir nefes aldım.

1 Yayın başladı.

"Merhabalar sayın seyirciler, bugünkü konuğumuz savcı Irmak Akarsu. Hoş geldiniz Irmak Hanım."

"Hoş bulduk Mehtap Hanım."

"Geldiğiniz için teşekkür ederiz."

"Rica ederim, bugün aklınızdaki tüm soruları cevaplayacağım."

"O zaman başlayalım."

"Buyurun."

"İlk olarak, evli misiniz?"

"Hayır, bekarım."

"Çocuğunuz var mı?"

"Ne? Gerçekten mi? Hayır, tabii ki yok."

"En sonki davanız hakkında ne düşünüyorsunuz?"

"Üzgünüm, bu konu hakkında sorularınızı cevaplayamam, gizlilik esastır."

"Kaç yaşındasınız?"

"Kişisel bilgilerimi mesleğim gereği paylaşmıyorum, maalesef."

"Peki isminiz hakkında ne düşünüyorsunuz?" Kahkaha attım.

"Size söylemedim mi? Zaten bu teklifi bu yüzden kabul etmiştim. Benim gerçek adım Asena Asil Göktürk."

Herkes şaşırmıştı.

"Peki neden sahte isim kullandınız?"

"Okul dönemime başladığım sırada, ailemin peşinde teröristler vardı. Korunmamız gerekiyordu, fakat her seferinde yerimizi buluyorlardı. Bir gün annemle babamı kaçırdılar ve ben de oradaydım. Gözlerimin önünde şehit düştüler. İsmimi çok sormuşlardı, ancak ağzımdan tek bir kelime alamamışlardı. Yani anlayacağınız, ben Asena Asil Göktürk. Diğer kimliğim ise sahtedir."

"Benim anlatacaklarım bu kadar. Size iyi günler dilerim."

 

Yayın biter bitmez koltuktan fırladım. Mehtap ve Canan Hanım'a doğru ilerledim.

"Bir tatil yapmak ister misiniz?"

"Neden?"

"Hediyem olsun, iki bilet aldım. İtalya'ya gideceksiniz."

"Ne zaman?"

"Bu gece uçak kalkıyor, karar sizin. Umarım gidersiniz."

"Teşekkür ederiz, fakat bu hediyeyi kabul edemeyiz."
​​​

"Beni kırıyorsunuz ama neyse, iyi günler."

Stüdyodan çıktım ve hızlı adımlarla dışarı yöneldim, gözlüğümü taktım. Kapıdan çıkar çıkmaz flaşların patlayacağını ve muhabirlerle karşılaşacağımı tahmin etmemiştim. Tam o sırada yanımda bir askeri araç durdu ve içinden maskeli biri çıktı...

 

 

 

 

 

 

 

​​​​​

 

​​​​

 

 

 

 

 

Loading...
0%