@simurganka45
|
Keyifli okumlar🎈😘
Ahu Nazlı Anlatımıyla
'Beni affetmen için ne gerekiyorsa yaparım.' Elimi yüzüne uzattım. Yanağına koymamla gözlerini kapatıp iyice sığındı elime. (Geçen bölümden devam)
Biraz öyle durduktan sonra gözlerini açtı. Sargılı olan kolumu kucağımdan alıp nazikçe kaldırdı. Önce parmaklarıyla okşadı her yerini daha sonra boşluk kalmayacak şekilde küçük öpücükler bıraktı her yerinde.
'Canım acıdı' dedim iki elimi de kucağımda birleştirirken. Gözlerini gözlerime dikti.
'Özür dilerim Naz' fısıltı halindeki sesine kapılmamaya çalıştım. Canım acıdı dememin sebebini şimdi sansa da değildi. Silahı indirdiği günkü gibi bir sorunun cevabıydı. Anlamış mıydı bilmiyorum canımın acıma sebebi beni dinlememesiydi, böyle bir duruma düşmemdi, yönetemediğim rayından çıkan her şeyeydi.
'Git artık. Bugün yeterince taviz verdim kendimden' kendimden emin çıkan sesimle afallasa da kendini toparladı.
'Giderim Naz, burda kalman için sana verdiğim sözü tutarım.' Ona git derken benden uzak dur demek istedim ama bu sözcükleri söyleyebilecek kadar güçlü değildim. Yerimden kalkıp salonun kapısına gittim açtığımda o da kalktı yerinden kapıdan çıkmadan saçlarımı koklayarak derin bir nefes aldı. Gözlerime derin derin bakarken daha fazla bakarsam vazgeçerim diye kaçırdım gözlerimi. Yavaş adımlarla ayrılırken ben de koltuğa bıraktım kendimi.
Gözlerim kapalı dururken üstüme düşen gölgeyle araladım kendimi. Mert bir şey söylemeden yanıma bırakıp kendine çekti beni.
Gözlerim kapanırken kalkıp odama gitmek istemediğim için iyice sindim Mert'in göğsüne beni daha da sıkıp iyice rahat bir pozisyonda kafama öpücük kondurdu. Daha fazla direnmeden uykuya teslim oldum.
Mert'in Anlatımıyla
Düzene girmiş nefesinden anladığım kadarıyla dalmıştı uykuya küçük kızım. Uyanmasın diye dikkatli bir şekilde kucağıma alıp yukarıya çıktım. Kendi odamı es geçip Ahu'nun odasına girdim. Yatağını yine toplamamıştı sabah gülümsedim bu haline. Mantığı belliydi sürekli kulanıldığı için toplama ihtiyacı duymuyordu. Koltuğuna bırakıp yatağını hızlıca düzelttim. İşim bittiğinde ona döndüğümde mayışık gözlerle bana bakıyordu. Kollarını kaldırıp bana uzattığımda güldüm bu haline küçük bir bebekti. Onu kucaklayıp yatağına yatırdım. Üzerini güzelce örttüm. Kalkacağım sırada bileğimi tuttu.
'Beraber yatalım' bir şey demeden yatağın diğer tarafını açıp içine girdim. Yatak iki kişilikti zaten o yüzden arada duygusal zamanlarda küçük bir çocuk gibi tutturuyordu alışıktım bu hallerine. Bana doğru yaklaşıp göğsüme başını koymasıyla kollarımla sardım onu. Bugünü ona yaşatan herkesi silmek istedim yeryüzünden. O böyleydi dışardan sarsılmaz gibi dursa da bana Nazlı bir bebekti. Gardını bir tek bana düşürmesi hoşuma gitse de güçlü durucam diye kendini yıpratması canımı sıkıyordu.
'Mertimmm' hmladım devam etsin diye 'Masal anlatsana, eskisi gibi' kıkırdamasına karşı ben de tebessüm ettim. Gerçekten biri sizin her şeyiniz olabilir mi olur cevabının karşılığıydı kollarımdaki küçük kızım. Şimdi hiç olmayan kızımdı mesela ben hiç görmediğim baba şefkati gösterirken buluyordum onu.
Çiçekleri çok sevdiği için aklıma ilk gelen hikayeyi anlatmaya başladım. Zaten bunu da bana ilk Narçiçeğim anlatmıştı. Bir yandan saçlarını severken bir yandan başladım anlatmaya...
(Hikaye https://harunaydogdu.weebly.com/sohbetortami/huzunlu-bir-ask-hikayesi-kardelen-ile-hercai alınmıştır)
Çok uzun yıllar önce, iki kır çiçeği birbirlerine aşık olmuşlar. Bu çiçeklerden biri sevgilisini o kadar çok seviyormuş ki, baharda açtıklarında, her yeri donatan diğer çiçeklerden onu kıskanıyormuş. Bu kıskançlığa daha fazla dayanamayan çiçek, baharda açıp kalabalığın içinde kaybolmak yerine, kışın dondurucu soğuğunda açarak canından çok sevdiği sevgilisini daha çok görmeyi hayal etmiş. Sevgilisine, "Biz, diğer çiçekler gibi bu bahar açmayalım. Kışın ortasında, herkesin soğuktan kaçtığı karlı günlerde açalım ki, bütün doğa bize ait olsun, bir ömür birlikte olalım," demiş.
Diğer çiçek de sevgilisinin bu fikrini çok beğenmiş ve bir dahaki sefere hiç kimsenin açmaya cesaret edemediği dondurucu soğukta açmaya karar vermişler. Çiçeklerden biri açmak için kışın gelmesini ve karın yağmasını beklerken, diğeri dayanamamış ve o yaz açmış. Bekleyen çiçek, sabırsızlık ve özlemle, karın bir yorgan gibi kapladığı toprağı delerek açmış gözlerini dünyaya ve her yerde o güzel sevgilisini aramış. Kışın ortasında, hiçbir çiçeğin açmaya cesaret edemeyeceği bir ortamda, aşkı ile baş başa kalabilmek ve ona sevgisini gösterebilmek için beklemiş, beklemiş, beklemiş... Bir süre sonra ümidini yitiren çiçek, yaşadığı hayal kırıklığından dolayı boynunu eğmiş ve soğuğa daha fazla dayanamayarak ölmüş. O gün bugündür, karda açan ve sevgilisini bekleyen çiçeğe "Kardelen", sevgilisine sadık kalmayıp onu yarı yolda bırakan çiçeğe ise "Hercai" denmiş.
Hikaye bitince uyuduğunu anladığım çiçeğime ben de bir öpücük kondurdum. Açılan üstünü düzeltip kendimi uykuya bıraktım.
Sabah tek başıma uyandığım yatakta kendime gelebilmek için bir kaç gözlerimi ovaladım. Komidine bıraktığım telefonu alıp saate baktığımda 10 olduğunu gördüm. Kalkıp aşağı indim. Banyoda işlerimi halledip sesin geldiği mutfağa girdiğimde güldüm. Dünkü küçük kızım yeni doğan güneşle küllerinden yeniden doğmuştu. İşte benim anka kuşum.
Narçiçeğim hala omletle konuştuğu için beni fark etmemişti. Korkmaması için hafifçe öksürdüm. 'Omleti azad et, benimle uğraş' dememle kollarını açarak bana geldi. Öpmek için ayaklarıma basınca yardımcı olmak için onun boyuna eğildim. İki yanağıma da sulu öpücük bırakıp omlete geri döndü.
Kahvaltı sofrası hazırlanınca geçip oturduk. Bir yandan bir şeyler yerken bir yandan da Ahu'yu izliyordum. Konuşmak için daha fazla beklemek istemedim. 'Narçiçeğim' kafasını bana kaldırdığında devam ettim. 'Kararını verdin mi?' Aslında bu ucu açık bir soruydu. Dün Bilge yüzünden Savaşla onları yalnız bırakmıştım sonra da uyuyunca bir şey konuşamadım.
'Karma karışığım. Doluya koysam almıyor, boşa koysam dolmuyor.' Savaş'ın duygularını anlamamak için zaten kör olmak gerekirdi ama Ahu'yu tanımayan biri anlamazdı onun da son zaman duygularının duygusal anlamda değiştiğini. İyi takardık hep maskemizi. Şu an kendini çıkmazda hissetmesini de anlıyordum. Geçmişinden getirdiği ön yargıları varken yeni yelken açmak istediği suların dalgaları da iyice çıkmaza sokmuştu onu.
'Doluya koy bırak taşsın, boşa koy bırak yarım kalsın' dedim elimden onu her kararında desteklemek dışında bir şey gelmemesi canımı sıkıyor. Ama kendi doğrularımla onun hayatını değiştirmeye de hakkım yok. Ben o düşmesin diye yanında olurum ama yürümek onun elinde...
'Kayboluyorum, kendimle çelişiyorum' derin bir oflamayla başını okşayınca sandalyemi ona yaklaştırıp masadaki elini tuttum. Sakinleştirmek için okşadım yavaşça.
'Kaybolmaktan korkma Nazlım, yolunu bulamazsan da en kötü yeni yerler görürsün. Kendinle çelişirken belki de daha mutlu biri olursun. Dene yanılmaktan korkma ben her koşulda seninleyim' cümlelerimi özellikle seçiyordum ona cesaret vermesi için. Kalkıp bana sarıldığında nerdeyse aynı boyda olmamıza gülünce anlamış olucakki kafama bir tane geçirdi.
'Seni seviyorum hep ol'
'Seviyorum seni Narçiçeğim'
Ahu Nazlı Anlatımıyla
Kahvaltı masasında Berk'den ödev için gelen mesajla dışarı çıkmak istemediğim için eve çağırdım. Bilge'ye de mesaj attım. Açıklayamadığım için kudurduğunu bilsem de bir şey sormadan kabullenmesi işime geldi. Salondaki masaya önceden yaptığımız ödevle ilgili eşyaları ve bilgisayarımı getirirken bir yandan da Mertle sabah yaptığımız konuşmayı düşündüm. Akışa bırakıp sıfırdan başlamak dışında aklıma mantıklı bir şey gelmedi.
Zilin çalınmadan kapının açılmasından Bilge'nin geldiğini anladım. Sürekli git gellerde kapı açmaya üşendiğimiz için anahtar çıkartıp ona da vermiştik. Hem acil bir durumda birinde daha olsa iyi olurdu.
Kapıdan geçip kitapları masaya bıraktı. Gelip bana kocaman sarıldığında dünün etkisini atlatamadığını anladım. Ben de atlatamamıştım ama hep yaptığım gibi üstünü örttüm. Bilge'ye kısaca dün Berkle okulda yaptığım konuşmayı özet geçtim.
'Bu çocuğun sende gözü var' demesiyle Mert bilgisayarından kafasını kaldırıp gözlüğünü düzelterek bana baktı. Sesten rahatsız olmazsan sen de kal demiştim. Berk'i çok bilmediği için galiba bunu teklif etmemi bekler gibi havada kapmıştı teklifi. Şimdi Bilge'nin sözleri de onu ister istemez germişti. Ona şirince bir gülümsemeyle yandan Bilgeyi cimirdim. Kolunu benden kaçırarak okşadı.
'Bilgeyi biliyorsun Mert abartır her şeyi. Çocuk arkadaşımız benden yardım istedi, kabul ettim. Sakın beni rezil etmeyin' diyerek son noktayı koydum. Belli olmazdı bu ikisine.
'Hayır kurumusun ya sen. İstese bütün gruplar havada kapar onu bilerek yapıyor.' Diyen Bilge'ye göz devirdim.
'Belki de havada kaparlar diye istemiyordur Bilgem he yavrum'
Neyseki aramızdaki bu anlamsız diyaloğu zil sesi bozmuştu. Gelmesi için konum atmıştım. Kapıyı açtığımda Berk elindeki poşeti bana uzatıp ayakkabılarını çıkarıp içeri girdi. Ben arkasından yönlendirirken o da bir yandan eve göz atıyordu.
Salona geldiğimizde Mertle tanıştırıp elimdekini orta sehpaya bıraktım. Büyük ihtimalle eli boş gelmek istememişti.
'Eviniz çok güzelmiş' Bilge yan tarafındaki koltukta göz devirirken ben gülümseyerek teşekkür ettim.
Biraz sohbetten sonra masaya geçip ödev için başlamıştık. Ben neler yaptığımızı anlatırken Berk de dikkatlice beni dinledi. Bilge de bazı kalan makalelerle uğraşıyordu.
Bir saatlik yoğun çalışmamızı Mert'in bize getirdiği çaylar ve büyük ihtimalle Berk'in getirdiği atıştımalıklar bozdu. Ona teşekkür ederken kağıtları ve bilgisayarı uzaklaştırıp misafirlere çayları ve ikramları servis ettim. Mert benim bu aralar dalgalı ruh halim yüzünden iyice ebeveynlik yapıyordu bana. Bu haline öpücük atıp ben de oturdum tekrar masadaki yerime.
'Ödevin büyük kısmını halletmişsiniz. İsterseniz devamını ben yapayım. Düzenlemesini de birlikte yaparız.' Berk'in sözlerine kafa salladım. Az bir şey kalmıştı zaten o da yapsa olurdu.
'Akşam bizimkilerle bara gidicez, siz de gelsenize' Berk'in sözleriyle biraz düşündüm. Mert arkadaşıyla olucaktı, Bilge de mahalledekilerle toplanıcaktı evde kendimi yemektense kafamı dağıtmak iyi gelebilirdi. Arkadaşlarını bir kaç kere görsem de çok tanımıyorum ama bizim okuldandı zararlı tip değillerdi. Mert'e baktığımda sen nasıl istersen diye dudağını oynattığında ona öpücük attım.
'İyi olur, kafa dağıtmaya ihtiyacım var.' Dediğimde Berk gülümserken Bilge kaşlarını kaldırdı. Ona omuz silkip önüme döndüm.
Berk'i kapıya kadar geçirirken akşamki yeri zamanı konuştum. Son model arabasına binip uzaklaştığında içeri girdim. Ben bir yandan ortalığı toplarken Bilge bir yandan bana yardım ederken bir yandan da söyleniyordu.
'Kafamı dağıtmam lazım Bilge' dediğimde sustu.
* * *
Duş alıp saçlarımı kuruttum. Üstüme ekru bir kazak altıma da siyah eteğimle çorabımı giydim. Hafif bir makyaj yapıp saçlarımı hafif maşaladım. Çantamı hazırlayıp takılarımı taktım. Çantamı takıp aşağı indim.
Mert yemekten sonra çıkmıştı. Önceden hazırladığım zarfı da alıp evi kilitleyip çıktım. Hafif serinlemiş olan havadan dolayı elimdeki klasik montu giydim. Bahçeden çıkıp yan eve geçtim. Zili çalıp beklemeye başladım. Bugün gitmeden cam parasını da halledicektim. Kimseye borçlu kalmak istemiyorum. Zil sustuktan sonra Seher teyze ellerini bir yandan havluya silerken bir yandan gülerek kapıyı açmıştı.
'Hoşgeldin kızım. Gelsene içeri.' Kafamla onaylayıp botlarımı eteğime dikkat ederek çıkarıp içeri geçtim. Seher teyzeye sarılıp arkasından ilerledim. Salon olduğunu düşündüğüm yere ilerledi. Onlara ilk defa geldiğimden bir yandan da evi inceledim. Bizim eve benzese de daha çok yuvaya benziyordu.
Salona geçtiğimizde Ali Asaf amca kafasını gazeteden kaldırıp gözlükleriyle beraber yanındaki sehpaya koydu. Ona da baş selamı verip yanındaki tekli diğer koltuğa oturdum.
Çok fazla oyalanmamam gerektiği için nasılsınız faslından sonra lafı dolandırmadan zarfı çıkarıp gazetenin üzerine koydum. Ali Asaf amca bana sorgular gözlerle bakınca lafa girdim. 'Kusura bakmayın. Kimsenin ekmek teknesine zarar vermek istemezdim. Bu zarf umarım zararı karşılar. Özür dilerim tekrardan.' Kafamı sözlerim bitene kadar kaldırmadım.
Kafamı kaldırdığımda Ali Asaf amca sinirli bakıyordu. Adam haklı tabi hiçbir şey demeden cam çerçeve indirip sonra özürle affetmesini beklemek saçmaydı. İyice stres olduğum için kafamı eğip ellerimle oynamaya başladım.
'Kızım bunu ben kabul edemem. Hatadır yapılır ama bu özrün muhattabı ben değilim. Kafe Savaş'ın siz aranızda halledin.' Sözleriyle ona baktım. Onunla halledebilsem size gelmezdim zaten demek istedim ama saygısızlık etmemek adına sustum.
Bir öksürük sesiyle kimin geldiğini anlasam da kafamı kaldırıp bakmadım. 'Heh sorunun muhattabı da geldi.' Diyerek beni kaçtığım her şeyle muhattap eden Ali Asaf amcanın sözleriyle kafamı kaldırdım. Savaş bir bana bir babasına bakıp babasının yanındaki üçlü koltuğa bize yakın olacak şekilde oturdu. İkimiz de gözlerimizi birbirimize dikmiş bakarken Ali Asaf amca boğazını temizleyerek ayağa kalkınca ona döndürdüm bakışlarımı. Küçük bir tebessümle bana baktı. 'Siz konuşun ben de Seher teyzenle bir şey konuşacağım.' Diyerek Savaş'ın omzunu sıkıp bir şeyler söyleyerek odadan ayrıldı.
Savaş Anlatımıyla
Babamın bana 'Güzel güzel konuş, alttan al oğlum üzme kızı' diyerek salondan çıkınca ben de babamın kalktığı tekli koltuğa oturdum. Bakışlarımı hızlıca Naz'ın üstünde gezdirdiğimde dudağımı ısırdım fazlaydı her anlamda...
Düşüncelerimi toparlamak için kafamı sağa sola salladım. 'Sorun mu var Naz?' Sesimi normal çıkardığım için kendimi tebrik ettim. Naz sehpanın üzerindeki zarfı alıp bana uzattığında anlamadan ona bakıp ne oldu tarzı kafamı salladım. Elimde tuttuğum zarfta para olduğunu da açık kalmış ağzından anlamıştım.
'Özür dilerim tekrar cam için. Daha önce de söylemiştim borçlu kalmayı sevmem.' Dediğinde babamın neden güzel konuş alttan al dediğini anlamıştım. Demekki benden önce konuyu babamla halletmeye çalışmıştı. Sinirden elimdeki zarfı sıkarken derin nefesler aldım onu tekrar kırmamak için.
'Sorunun ne cam ne de para olmadığını anlamadın mı Naz?' Onu daha fazla yanımda görmek için bahanemdi benim bu kadar mı ciddiye almıştı.
'Neyse ne bir anlaşmamız vardı ben bozdum ama borçlu da kalamam. İster kullanırsın ister birine verirsin parayı da.' Yine ilk kafeye geldiği günkü gibi yapmıştı. Para ondan çıksın o minnet etmesin de para nereye giderse gitsin.
Ayaklandığında ben de elimdeki zarfı sehpaya bırakıp ayaklandım. Kapıya doğru yürüyünce onu takip ettim. Sonunda merakıma yenik düştüm. 'Bir yere mi gidiyorsun?' Akşam buluşucaktık ama bizim yanımıza gelmeyecek kadar şıktı. Ayakkabılarını giymeye devam edince bana cevap vermeyeceğini anladım. Kapının tuttuğum yerini daha çok sıktım.
Karşıma geçtiğinde gözleri boş bakıyordu. Öfke bile olsa bir şey görmemek içimde bir şeyler kopardı. Dünkü olaydan sonra kaçmasını beklesem de bu kadar uzaklaşacağını beklememiştim. 'Arkadaşlarımla buluşacağım. Tekrardan özür dilerim. İyi akşamlar.' Sözleşmenin açılmama konusuna bile sevinemeden arkasını dönüp gitti. Kapıyı kapatınca arkasına yaslanıp gözlerimi kapattım. Ne bekliyordum ki o alışıktı her şeyi arkasında bırakıp gitmeye dün biraz yumuşadı diye bugün bambaşka olacağımızı mı...
Yemeği yedikten sonra kafamdaki Naz'ın düşünceleriyle kafeye yürüdüm. Farklıydık ikimizinde birbirimiz için asla dediğimiz özellikler taşıyorduk ama gönlüm kaymıştı. İmkansız olduğu için mi bu kadar güzeldi, güzel olduğu için mi bu kadar imkansızdı. Sigaramı son kes çekip yanımdaki çöpe atıp kafeden içeri girdiğimde herkesin çoktan geldiğini anladım. Kafeyi kontrol edip selamlaşarak Ali abi ve Bilge'nin arasına oturdum. Açıkçası Bilge'yi görünce şaşırdım Naz arkadaşlarımla buluşucam dediğinde o da gider diye düşünüyordum. Demekki Mertle beraberdi.
Konuşulan konulara dikkat vermek istesem de aklım meşgul olduğundan dinleyemiyordum. Önümdeki çaydan bir yudum aldığımda karşımda oturan Yağmur telefonuna bakıp gülerek Bilge'ye döndü.
'Ahu Berkle mi sevgili?' Dediğinde sinirle yumruklarımı sıktım. Amacı beni sinirlendirmekse başarmıştı. Bilge'ye döndüğümde anlamsızca bakıyordu Yağmur'a demekki uydurmasıydı içimin biraz olsun rahatladığını hissederek önümdeki çaydan bir yudum daha aldım.
'Saçma sapan konuşma Yağmur.' Bilge'nin sözleriyle herkes susmuş ikisini izliyordu.
'Ne biliyim bizim bölümdeki Serhat'ın yakın arkadaşı, ikisini story atmış.' Dediğinde Bilge bir şey demedi.
'Ver telefonu' Yağmur sırıtarak telefonunu elime bıraktığında titreyen elimle söylediği çocuğu buldum. İzlenmiş hikayeleri izlediğimde başındakilerde mekanı kendini falan atmış. Son hikayeyi açtığımda Naz sarışın yakışıklı bir çocukla yalancı şahidim şarkısını söylüyor. Tekrar başa alıp izledim. Birbirlerine bakarak bir yandan dans edip bir yandan şarkıyı söylüyorlardı. Telefonu en az dişlerim kadar sıktığımı farkedince Yağmur'a doğru verip hızla yerimden kalktım.
Hızlı adımlarla her zamanki tepeye yürürken arkamdaki adım seslerinden peşimden geldiklerini anlasam da arkamı dönüp bakmadan yoluma devam ettim. Tepeye geldiğimde her zamanki ağaca sırtımı yaslayıp derin derin nefes aldım. Önüme uzatılan birayı alıp kafama dikip büyük bir yudum aldım. Bir sigara çıkardım elim sinirden titrediği için bir türlü ucunu yakamayınca çakmağı fırlatıp bir küfür savurdum. Barış'ın yandan çakmağını yakıp sigaramı yakmasıyla derin bir nefes de ondan alıp kafamı arkamdaki ağaca vurmaya başladım. Bir kaç vuruş sonrası unutmak istercesine hızlandığım sırada bir ele vurmamla durdum.
'Dur artık oğlum.' Ali Abi'nin sesiyle ona döndüm. Ben daha ortada bir şey yokken böyle olduysam o nasıl dayanmıştı. Bunca zaman yanında olmuştuk ama ne çektiğini nasıl hissettiğini anlayamamıştık galiba.
Telefonumu çıkarıp onun ismine geldiğimde telefon elimden alındı. Kafamı kaldırdığımda karşımda duran Serkan'a baktım. 'Yine sonradan pişman olacağın bir şey yapma' dediğinde kafamı salladım. Bok vardı da geçen Nisa'nın timsah gözyaşlarına kanıp kırmıştım onu.
'Bir gün sinirle çıkmıştım işten arabayı merkezde bırakıp yürüyerek sakinleşirim diye eve doğru yavaş yavaş geliyordum. Tabi bir boka yaramamıştı yürümek eve gelene kadar herkese sinir olmuştum. Az kalsın dövücektim birini.' Biramdan bir yudum daha alıp gözlerimi kapattım. Pnu ilk gördüğüm günü düşündüm tekrar. Yüzümde bir gülümse belirdi. 'Neyse işte öyle böyle geldim bizim sokağa kadar ama hala burnumdan soluyorum.' Gözlerimi açıp bir sigara çıkardım. Attığım çakmağa uzanıp yaktığımda bana ne anlatmaya çalıştığımı bakan gözlere buruk bir tebessümle ne anlattığımı bilen Ali abiye bir şey demeden bir nefes alıp devam ettim.
'Mahallenin başındayım bir yerden kedi sesi geliyor mırıl mırıl kafamı çevirip baktım. Küçük bir kedi daha yeni doğmuş büyük ihtimalle başında da bir kız normalde geçer giderim gizlendim çünkü kız kediyle konuşuyor insan gibi. Senin annen nerde bakalım diye kediye soru soruyor sanki cevap vericek gibi ama nasıl masum' o anlar aklıma gelince gülümsedim tekrardan sigaramı söndürüp devam ettim. 'Normalde ters ama dedim ya ilgimi çekti baktım yabancı biri hiç görmedim mahallede. Üstünde bir haki şort beyaz salaş gömlek saçları rüzgarla nazlı nazlı dalganıyor. Kafasını kaldırdığında iyice gizlendim gözleri o kahve gözleri insanın uzaktan bile içini ısıtıyordu. O zaman dedim kendine aldın başına belayı Savaş. Kalbim sanki depara kalkmış öyle atıyor namussuz.' Bir kaç kıkırtılarını duysam da umursamadım gözümü de açmadım. Artık anlamışlardı anlattığım şeyi.
'Biraz konuştu kediyle ben de onu izledim. Annesi gelince yanına bıraktı. Bir de bir güzel azarladı çocuğunu bırakıp da gitme bir daha ya ben olmasaydım diye. Dedim bu manyak kim sinirim falan uçup gitti tabi. Yabancı olduğu her halinden belli olduğundan gideceği yere kadar takip ediyim dedim nedenini bilmeden. O zarar görmesin istemiştim o an şimdi neden takip ettiğimi biliyorum ya neyse. O önden ben biraz arkasından yürüdük. Benim yüzümden aptal bir sırıtış. Baktım bizim evlerin olduğu yere girdi iyice meraklandım. Bilgeye sarılıp içeri girince ben de eve geçtim. Telefonumu çıkardım ergenler gibi Bilge'nin instasındaki herkese tek tek baktım bulmak için. Bulduğum zaman sırıttım yine Ahu Nazlı dedim anası babası ne güzel tam ona uygun bir isim koymuş. Adının hakkını veriyor.' O an gerçekten ailesinin şımarık kızı diye düşündüğüm kızın hikayesi aklıma gelince gülüşüm silindi.
'Hesabı açıkmış şansıma bir girdim sayfasına hepsi bir çocukla hep de samimi dedim bize şans gülse zaten. Bak kızın sevgilisi var.' O zaman Merti sevgilisi sanıp triplere girmiştim ama bilmeyenler işin dışardan tam öyle bir hayat yaşıyorlar bunu düşününce birbirimize ne kadar yanlış olduğumuzu bir kez daha anladım. Yeni bir bira daha açtım boğazım kuruduğunu hissedince.
'Delikanlıya yakışmaz diyip çıktım hemen. Dedim bir anlık bir şeydi bir daha nerde görüceksin. Öyle olmadı bir kaç kere daha gördüm Bilge'nin yanında ama gördüğüm gibi başımı eğdim başkasının sevdiğine bakıcak adam değildim. Sonrasını biliyorsunuz zaten.'
Kimse bir şey söylemedi telefonumdan şarkı açıp biramı içmeye devam ettim.
Han viran olmuş, yollar perişan Susadım elinden içmeye geldim Yâre bir sırrım var, açmaya geldim
Ne bir seda kalmış, ne bülbül hani Yarin bahçesinde açan gül hani Sırrım alev aldı, yanmaya geldim
Son yeri sesli söylemiştim bugün sırrım alev almıştı. Onlara artık sevdiğimi kabul ettiğimi ilk gördüğüm zamanı anlatarak kabul etmiştim.
Gönül yarası bu, sözün neresi bu Yıkıldım eşiğine susmaya geldim Gönül yarası bu, unut çaresi bu Yoruldum kapında düşmeye geldim
'Ben eyvah bilmezdim, eyvahım oldun Ben Allah bilmezdim, dergâhım oldun Nasıl cehennemsin yanmaya geldim' bu kısmı da sesli söylemiştim.
Yerimden kalkıp karşılarına oturdum. Gözlerimi hepsinde gezdirdim. 'Eyvah bilmeyen adama eyvallah çektiren bir kız' dedim gülerek. Onlara bakıp biramı kaldırıp onlarınkilere vurdum. Onlar da bana bakıp tebessüm etti.
'Çok saçma sinirden kudurduğum da o, düşününce sakinleştiğim de.' Dediğimde Ali abi sırtımı sıvazladı.
'Aramıza hoşgeldin aslanım.' Kafamı sallayıp biramı bitirdim.
'Şimdi nolucak?' Sait'in sözleriyle derin bir nefes alıp verdim. Ben de bilmiyordum oflayıp kollarımı geri atıp gökyüzüne çevirdim. Naz'ın yüzü bir an olsun aklımdan gitmedi.
'Çok başkayız be. Onun doğrusu bana yanlış, benim doğrum ona' gökyüzündeki bakışlarımı Ali abiye çevirdim ondan medet umarcasına. Sıkışıp kalmıştım bir labirentte nereye dönsem de çıkışı bir türlü bulamıyorum.
'Ben Anadolu o Avrupa söylesene kavuşmaz mı bu iki yaka' diyen Serkan duygularıma tercüman olmuştu. Ali abi bana bakınca ben de ona baktım. Tam şu an bana abilik yapması lazımdı.
'Ne bana bakıyorsunuz oğlum. Kelin merhemi olsa kendi başına sürermiş.' Dediğinde güldüm gülmesine.
'Önce düşün ben onu bu halinle kabullenebilir miyim? Eğer cevabın evet olursa çabala aşkın için. Yok ben yapamam dersen ikiniz de daha fazla üzülmeden bırakın böyle yarım kalsın.' Barış'ın sözlerini hayretle dinledim. Mantıklı konuşmuştu. Bana bakıp omuz silkerek birasına devam etti.
'Hiçbir şey yarım kalmaz. Mutlaka bir şekilde biter.' Serkan da birasından bir yudum aldığında ona dikkatlice baktım. Bunlarda filozof olmak için bekliyormuş herhalde,
Tekrar kafamı gökyüzüne çevirdiğimde herkes susmuştu sessizliğimizi paylaştık.
Eve doğru yürüdüğümüzde kafam yerindeydi ama yine de beni önce bırakmak istemişti. Bizim evin sokağına girdiğimizde bakışlarım onun odasına kaydı balkonda battaniyeye sarılmış oturuyordu. Tam adım atıcağım sırada ayağıma dolanan bir şeyle durdum. Bir kedi bacağıma sinmiş kafasını paçalarıma sürüyordu. Bakışlarımı ondan çekip yere eğildiğimde biraz sendelediğimde Barış bana destek olmuştu. Kedinin kafasını okşadığımda iyice mayıştı. Kucağıma alıp eve doğru adımlamaya başladım. Bizimkilerin anlamsızca bana bakmasını umursamadan bir yamdan elimdeki kediyi seviyor bir yandan balkondaki kedime bakıyordum.
'Şansına küs hırçın kedim, bundan sonra bendesin'
Bölüm sonu🎉🎉🫶🏻
Kontrol etmeden atıyorum yanlışım varsa düzeltelim 😘❤️
Umarım seversiniz🫶🏻
❗️Arkadaşlar daha önce bir kaç yoruma cevap verdim bunlar önceden yazılmış bölümler olduğu için malesef değiltirmeden atıyorum zaten bu kadar hızlı gelmesinin sebebi de hazır olmaları bölümlerin yani diyeceğim o ki güncele gelene kadar isteklerinizi malesef yerine getiremiyorum. Güncele geldiğimizde sık sık sizin fikirlerinize önem vereceğim. Zaman ayırıp okuduğunuz için teşekkür ederim 🤩😘🩵 |
0% |