@simurganka45
|
Ahu Nazlı Anlatımıyla
İki haftadır kendimi çeviri işine vermiş iki ayda yaptığım işi iki haftaya sığdırmıştım. Kendimi mahalledekilerden ve en önemlisi Savaş'tan kaçırmak için iyice soyutladım. Ders ve iş dışında hiçbir şey yapmadım. Mertle bile ev dışında bir şey yapmamak onu sinirlendirse de bana karşı çıkamayacağını anladığında mecbur kalmıştı. Elimde okuduğum kitaba ayracımı koyup açmadığım hediyelerin olduğu çalışma masama koydum. Her ne kadar doğduğum gün olmasa da her sene yaptıkları gibi hediye göndermişlerdi üçü de ben de her zamanki gibi açmamış ama atmaya da kıyamamıştım. Biliyordum içinden çıkan şeker çöpü bile olsa beni mutlaka edicekti ve ben bunu istemiyorum. Elim tekrar açılmış pakete gitti. Savaş görünce aklıma sen geldin diyince o an umursamıyor gibi davransam da o gidince merakıma yenilip açmıştım. Açtığım gibi de dudaklarım şimdi bakarken olduğu gibi yukarı kıvrıldı.
Akşam yemeğine oturduğumuz da ikimizde hoş sohbet eşliğinde Mert'in yaptığı tavuklu makarnayı yedik. Günden güne toparladığım için Mert de eskisi kadar sıkmıyordu beni. Çalan telefonumla tabağı makineye yerleştirmeyi bitirip salona geçtim. Telefonumu elime aldığımda gördüğüm isimle şaşırsam da daha fazla bekletmeden açtım.
'Efendim Ahsen' (ilk bölümden hatırlamayabilirsiniz Bülentle nişanlı mahalleden)
'Ahucum unuttun gitti valla bizi' ah Ahsenim sadece seni değil biri yüzünden herkesle mesafe koydum ama bir boka yaramadı demek istesem de diyemedim tabi.
'Olur mu öyle şey yoğunum bu ara' at yalanı sikeyim inanı be Ahu dnnd
'Neyse bunu telafi etmek için bugün geliyorsun.'
Ahsen'in düğün geliyor nolur gel adlı nutuğuna daha fazla dayanamayıp en son Nisa'nın da gelmediğini öğrenince mecbur kabul etmiştim onlara gitmeye. Kaçışım buraya kadarmış maalesef. Bilge'yi arayıp akşam beraber gidelim dedim çünkü Bülent abilerde buluşulacaktı ve ben yalnız gitmek istemedim. Bilge ilk onlarla bir şey yapıcağıma sevinse de sonrasında yarım saat boyunca ağzıma sıçmıştı. El mahkum paşa paşa dinledim. Hazırlanıp çıkalım dediğinde abileri önden gittiği için rahattım.
Odama çıkıp altıma kısa siyah taytımı giyip üstüme de Mert'in siyah sweatlerinden giydim. Saçlarımı da gelişi güzel topuz yaptığımda hazırdım. Mutfağa indiğimde önceden hazırladığım tatlıyı alıp biker ceketimle ayakkabımı giyip çıktım. Mert yine şehir dışına gideceği için gelemiyordu yine. Bu kadar fazla şehir dışına çıkması içimde şüphe uyandırsa da bir şey demedim. Zamanı gelince anlatırdı zaten aman bir yerler de karısı falan olmasın bunun. Kafamı sallayarak elimdeki borcama sıkıca sarıldım.
Bir kaç dk bekleyişin ardından Bilge gelince sarılmak istemiş ama elim dolu olunca bundan vazgeçmişti. Aslında bu aralar evde kaldığımda mutfağa sarmıştım. Zeynebin Ömer öldüğünde neden o kadar çok şey yaptığını anlamıştım. (Doktorlara selamlar dnndnd) Kafamı dağıttıkça da hoşuma gitmiş. Yapıp Mert ve arkadaşlarının karnına ziyafet çekmiştim. Bu sabahta da kalkıp tiramisu yaptım bu sefer mahallelinin kısmetiymiş.
Bilgeyle bir yandan yürürken bir yandan da sanki iki haftadır olanları telefondan ve yanıma gelerek anlatmamış gibi heyecanla anlatıyordu. Beni rahatlatmak için yaptığı için ben de ona eşlik etmeye sanki ilk defa duyuyormuş gibi tepkiler vermeye çalıştım.
'Madem bir kere çıktın evden, akşam bizde kal film izleriz.' Bilgeye her zamanki gibi elimi vermiş kolumu kaptırmıştım.
Bilge bana kedi yavrusu gibi bakarken tebessüm edip onunla sataşmak için 'Bir de çakarsın bana' dedim kahkaha atarak. Koluma bir tane vururken o da bir yandan gülüyordu.
'Toparladığını görmek iki haftamın sensiz geçmesine değdi.' Bilge'nin birden duygusallaşıp konuşması beni de durgunlaştırdı. Yolun devamını sessiz şekilde yürüdük. İki katlı bir müstakil evin önünde durunca burdaki evlerin çoğu böyle olduğu için şaşırmadım. Çatıdan yüksek sesler gelince birilerinin bizden önce geldiğini anladım. Olaylar sonrası ilk kez onlarla görüşeceğim için gerginlikle elimdeki borcumu sıkıp derin bir nefes aldım. Bilge koluma girip çekiştirip bir şeyler saçmaladı rahatlamam için. Zili çalıp beklemeye başladığımızda bir yandan da bahçeyi inceliyordum. Ben de artık biraz bizim bahçe ve balkonla ilgilensem iyi olur. Çok geçmeden kapı açıldı Ahsen içten bir şekilde gülümseyerek bize hoşgeldin dediğinde. Elimdeki borcamı verip ayakkabımı çıkardım.
'Ne zahmet ettin Ahum, gelsen yeterdi.' Dediğinde tebessüm edip bir şey demedim. Evi pastaneye çevirmiştim denk geldi size desem kabalık olurdu.
Ahsen önden onun arkasından Bilge en arkadan da ben olmak üzere evin içindeki merdivenlerden terasa çıkmaya başladık. Bir yandan evi incelerken bir yandan da Ahsen'in heyecanla bize düğünü için yaptığı hazırlıkları anlatmasını dinledim.
Üstü kapalı terasın kapasına geldiğimizde derin bir nefes alıp yüzüme bir tebessüm kondurdum. İkisi benden önce irince yüksek sesler kesilmişti. Bir adım atıp bende içeri girdim. Gözlerim hızlıca etraftakilerin üzerinde gezindi. Bir masada oturdukları için zor olmamıştı. Bir kaç yabancı sima vardı. Yağmur ve Nisa olmadığı için biraz daha rahatladım en azından sinirimi bir de onları görerek yıpratmayacaktım. Herkesle tek tek selamlaşma uzun süreceği için 'Merhaba' diyerek masaya ilerledim. Ali Abinin yanı boş olunca hemen oraya ilerledim. Masanın başında oturuyordu büyük ihtimalle saygıdan yanına kimse geçmemişti ama mecbur biri geçicek diye umursamadan sandalyeyi yanına çekip oturdum. Yanımda bana baktığını bildiğim Savaş'ın olması beni gerse de umursamamaya çalıştım.
'Hoşgeldin çitlembik' dediğinde kollarımı kaldırıp ona sarıldım. Toprak abime benzediği için nedensiz bir sevgi vardı ona karşı. O da sarılışıma gülerek karşılık verdi. Sandalyenin izin verdiğince. 'Madem bu kadar özledin nerelerdesin sen' gülerek yaptığı siteme cevap vericekken birinin boğazını temizlemesiyle ayrıldım istemeye istemeye. Ne güzel kimseyle muhattap olmuyordum. Önümü döndüğümde bu boğaz temizlemenin sahibi Savaş'tan başkası değildi. Bülent Abi'de yanında oturduğu içi gülerek nazikçe(!) sırtına vuruyordu. En son Barış'ın ona sırıtarak su uzatmasıyla öksürüğü durdu. Ben de bir yandan tanımadığım insanlara bakıyordum. İki kadın iki erkek vardı. Bilge'ye bakıp göz kırptım kim bunlar der gibi. Telefonu çıkardığında mesajla anlatıcağını anladım.
İkizim: Erkeklerden büyük olan Ahsen'in abisi, diğeri onun arkadaşıymış. Kızlardan biri Savaş abimin eskisi, diğeri de mahalleden.
Mesajı okuduğum da ne yalan söyliyim şaşırdım. Kimin kim olduğunu anlamak için daha net baktım onlara yanlış anlaşılmak umrumda değildi. Öncelik hedefim kızlardı. Sarışın güzel bir kız vardı gözleri masmaviydi bizim Bilge'ye benzese de ya yaşı büyüktü ya da olgun bir yüzü vardı. Ne yalan söyleyim güzel kızdı. Arada bakışları yanıma kayınca bunun eskisi olduğunu anladım. Nedensizce yerimde kıpırdanma nedeni duydum. Diğerleri sohbet etse de Ali abi bana bakıp göz kırptı. Elimle ona yaklaş işareti yapıp kısık sesle 'Bunlar kim' dedim sanki Bilge bana açıklamamış gibi.
Ali Abi boğazını temizleyip ayağa kalkınca ona baktım. Beni de kaldırıp masanın diğer tarafına doğru yürüyünce herkes susmuş bizi izliyordu. Şu an dışardan abisinin peşine takılmış küçük kız gibi göründüğüme eminim.
'Sizi tanıştırmayı unuttuk.' Dediğinde ona sen şaka mısın der gibi baktım. Alt tarafı kim olduğunu söyleyecekti gerek var mıydı böyle arkadaş etmeye çalışan ebeveyn gibi davranmaya.
'Bizim mahalleden Seda' dedi diğer kara kuru kız için biraz çekingen duruyordu. Gülümseyerek elimi uzattım. Sevimliydi büyük ihtimalle yaşıttık ama minyon olduğundan daha küçük duruyordu. 'Ahu Nazlı' dediğimde elimi sıktı gülerek. Sıra yanındaki kıza geldiğinde bakışlarım anlık Bilge'ye kaydığında ağzını kıpırdatarak o dedi. Demek Savaş abimizin eskisi buydu.
'Leyla da' dediğinde kız ne olarak tanıtacak diye Ali abiye baktığında ben de merakla onu bekledim. Ali Abi masada oturduğumuz yere bakıp ensesini kaşıdı. Durumu Ahsen'in Leylanın arkasına gelip 'Arkadaşım' demesiyle Leyla ona bakıp omzundaki elini okşadı. Bu bilgi bence doğruydu ama eksikti. Ona da elimi uzatıp gülümseyerek 'Ahu Nazlı' dedim. Biraz sert bir şekilde elimi sıkınca bozuntuya vermeden elimi çekip ona güldüm.
Ali abi sırtımdan tutup bu sefer beni erkeklere çevirdiğinde onlar kızlar gibi yerinde oturmamış ayağa kalkmışlardı. Öncelikle kalıplı esmer olan uzattı elini. 'Ben Ahmet Ahsen'in abisiyim. Sen de şu meşhur Nazlısın demek.' Dediğinde bu mahallenin dedikodusuna çok da şaşırmadım bu sefer birini konuşmasa birini illaki konuşurlardı. Bir yıllık malzeme vermiştim hepsine. Gülümseyerek uzattığı eline uzanırken bir yandan da yüzünü inceledim. Ahsen abisinin yanında durunca bir de ona baktım benziyorlardı. Ben onların benzerlikleriyle ilgilenirken Ali abi hala tuttuğum elden benim elimi nazikçe alıp 'Bu kardeşin de Ahu Nazlı' dedi kardeşin kelimesine bastırarak. Ben hala onlar arasındaki benzerliğe bakarken Ahmet'in göz kırpmasıyla masaya biri sertçe bardağını vurunca kendime geldim.
Yanındaki arkadaşı Sametle de tanışıp Ali abinin beni çekiştirmesiyle yerimize geri geldik. Bilge'ye baktığımda gülmemek için benden bakışlarını kaçırdı. Ahsen, Seda, Leyla masadan kalkınca Bilgeyle ikimiz kaldık. Misafir olduğumuz için kalkma gereği duymadım. İsterlerse çağırırlar yüzsüz gibi peşlerinden gidicek değilim. Bilge telefonla konuşmak için kalktığında etrafı gözlemledim. Sait biraz durgundu. Biran önce kendimi toparlayıp şu ikisi için bir şey yapsam iyi olurdu en azından Sait'in ağzını arayabilirdim.
Bilge ve kızlar hala gelmediği için canım sıkıldı. Yerimden kalkıp terasın ucuna ilerleyip mermere oturdum. Montumdaki sigaramdan çıkarıp yaktım. Masadakiler hararetle maç tartışıyorlardı. Kızlar ellerinde tabaklarla gelince onları izledim. Leyla ilk olarak Savaş'a verip kulağına bir şeyler söyleyip gülmüştü. Savaş'ın bakışları bana anlık değip tekrar tabağına indi. Uzaktan masaya bakınca iki haftadır düşündüğüm şeyi tekrar düşündüm. Ben bu masada ne arıyorum. Neyim, kimim...
Sigaram bitince bir sigara daha yaktım söndürmeden önceki sigaramla. Masadakiler kalkıp oturma grubuna geçene kadar orda sigara içmeye devam ettim. Gözlerim Serkan abimi arasa da yoktu bir kaç kere konuşmuştuk telefonla işlerinin yoğun olduğunu o yüzden gelemediğini açıklamıştı. Demekki hala bitirememişti. Sözünün arkasında durduğu için onu da abim yerine koymuştum. Herkes oturduğunda daha fazla dikkat çekmemek için yerimden ayrılıp boş yerlere baktım. Savaş ve Sait'in bir de karşısındaki Ahmet'in yanı boştu. Bilge elinde telefonla geldiğinde saniyelik Sait'in bakışları onu bulduğunda Bilge'ye kıyağımı yapıp göz kırparak Ahmet'in yanına ilerledim. Bilge gülümseyerek anisine bakış atıp onun için bıraktığım yere oturdu. Gözlerim anlık onun soluna bakınca Savaş'ın hafif gergin yüzüne ordan da onun solundaki sandalyede arada ona kaçamak bakışlar atan Leyla'ya döndü. Kafamı arkaya yaslayıp iyice sindim yerime. Benim onun solunda yerim yoktu olması gereken buydu. Ahsen hevesle Bülent abiye bakıp düğün hakkında bilgileri bize aktarırken Ahmet'in yanımda homurdanmasıyla ona döndüm.
'Kardeşin için mutlu olmaya bak. Homurdanma' ağzımdan çıktıktan sonra bana şaşkınca bakan Ahmetle onunla samimiymişiz gibi konuşmama içimden küfürler ettim. O ise hemen toparlandı.
Benim gibi sessizce 'Kardeşim gözümün önünde benden iki yaş büyük herife, aşık aşık bakarken çok zor.' Dediğinde onun da Barışlarla yaşıt olduğunu anladım.
Muhabbet ikimizi de sarmayınca aramızda konuşurken onun aşçı olduğunu bir kafesi olduğunu öğrendiğimde şaşırdım. İtalyan yemekleri üzerine konuşurken konu birden italyancaya gelmiş aramızda biraz italyanca konuşmuştuk. Dışarı çıkmak yeni insanlarla ortak keyif aldığım şeylerden konuşmak bana olduğumuz yeri unutturmuştu. Ben ona dönmüş bir yandan çayımı içip konuşurken adımın seslenilmesiyle gerçek dünyaya döndüm. Anlamsız gözlerle bakarken Ahsen bana imalı imalı bakmış Leyla ise oldukça keyiflenmişti. Ben hala kimin bana ne söylediğini anlamaya çalışırken gözlerimi sudan çıkmış balık gibi etrafta gezdirdim.
'Aşk diyoruz. Sen ne düşünüyorsun diye sordu Bülent' Ahsen sonunda tekrar sorduğunda bilmem dercesine omuz silktim.
'Aşkın ölüm gibi olduğunu düşünüyorum. Bilirsin duyarsın hatta bir çok tez sunarsın ama gerçekten yaşadığın zaman aynı bir ölümlü gibi anlatıcak biri olmaz.' Dedim düşüncelerimi dile getirerek. Sözlerim sonucu ortamda sessizlik oldu karmaşık gelmiş olabileceğini düşündüm ama açıklamak için bir çaba sarf etmedim.
'Yanlış anlama seni tanımak için soruyorum.' Diyen Leyla'ya döndü bakışlarım. 'Darlanmaya gelemiyecek biri gibisin. Zor oluyordur ilişki yaşamak.' Bakışları arada benden Savaş'a kayınca yapmak istediğini anladım. Dedikodulardan haberi vardı ve Savaş'a benim ona uygun olmadığımı anlatmaya çalışıyordu. Haklıydı belki de Savaş'ın ilişkide ne isteyip istemediğini bilecek kadar tanımış biriydi. Dışardan bakıldığında bile çok farklı olduğumuz belliydi.
'Mesela ben ilişkilerimde korunup kollanmayı severim. Kıskançlık hoşuma gider. Zamanında da öyle bir ilişki içindeydim.' Sözleriyle ortamdaki bakışlar ikimiz arasında döndü. Savaş ise bacağını titreterek halıya bakıyordu. Bilge'nin telefonu işaret etmesiyle bana mesaj attığını bilsem de şu an hiç olmadığım kadar sakindim. Bıkmıştım artık Savaş'ın peşinde gibi davranılıp ondan uzaklaştırılmaya çalışmaya. İki hafta bana iyi gelmişti ama şu an sinirlerime yeterince sahip çıkmamın başka bir açıklaması olamazdı. Savaş'a baktım tekrardan bir şey söylesin istedim. Herkes anlamıştı kızın ne dediğini bir o mu anlamamıştı. Kafasını kaldırıp benimle göz göze gelince bir şey söylememi ister gibi bakınca kimden ne bekliyorum dedim.
'Lilith'i hiç duydunuz mu?' Dediğimde herkes anlamaz gözlerle bana bakarken Bilge bildiği için ufak bir tebessümle başını salladı. Mitolojiye ilgiliydim çoğunlukla da anlatırdım öğrendiklerimi.
'Başka bir inanışa göre Adem ile birlikte aynı topraktan yaratılan ilk kadındır.' Etrafa baktığımda herkesin dikkatini çektiğini anlayıp devam ettim. 'Lilith Ademle eşit olduğunu düşünür çünkü aynı anda aynı topraktan yaratılmıştır. İkisinin birinin üstünde üstünlük kurucağı bir durum yoktur onun için. Adem ısrarla birlikte olmak istediğinde Lilith büyü ile kaçar cennetten. Düşün cennettesin ama bile isteye sırf eşitlik istediğin için terk ediyorsun. Melekler geri getirmeye çalışmış ama Lilith çoğu kişi için güzel olan esareti kabul etmemiş. Düşün yani cennettesin ama bir şeyler eksik diye sorguluyorsun. Böyle olunca Adem için tekrar bir kadın yaratılmış. Bu sefer aynı topraktan değil kaburgasından. Çoğu kişi bunu kaburgasından yaratıldı koruyup kollansın diye der ama anlatılan inanışta kaburgasından yaratılma sebebi sorgulamadan boyun eğmesidir. Çünkü insan kendini sorgulamaz. Sonuç olarak Havva hiç sorgulamadı. Onlar cennetten kovulurken bile birbirlerine sahiplerdi. Sevdiği yanında olunca kovulmak bile üzmemiş onları.' Hikayenin bu kısmını anlatıp herkese göz gezdirdim. Az çok ne anlatmak istediğimi anlamışlardı. Hikayenin geri kalanını anlatmama gerek yoktu zaten sevmezdim. Ama son sözler için devam ettim.
'Herkesin ruhu ilk kadından bir şeyler taşır kimisi Lilith gibi sorgular mutsuz da olsa yalnızlığını, özgürlüğünü yaşar. Kimisi de Havva gibi aşkıyla her şeye göğüs gerer. Ben ruhumda Lilith'i taşırım. Sorgularım, boyun eğmem kabul görmezsem cennetten bile arkama bakmadan giderim. Belki hep yalnız olurum ama ben tam anlamıyla Lilith de değilim. Bir umut beni olduğum gibi kabul edip arkasında cenneti kovulmadan, yeni birini beklemeden peşimden gelen Adem'i beklerim. Gel demem ama beklerim. Ya elimi tutar cennetten çıkar belki tam mutlu olmayız ama birlikte oluruz ya da ben onu uzaktan Havvasıyla mutlu oluşunu izlerim.'
Ortamdaki gerginlik çakmak atsan alev alıcak cinstendi. Konuşmamın üzerine kimse ağzını açmamıştı. Bir kaç kere Savaş'a baksam da o halıyı gözleriyle aleve verme derdindeydi. Leyla tekrar onun omzuna eğilip bir leyler söyleyince bugünlük bu kadar yeter diyerek ayaklandım. Bilge peşimden gelmek istese de ona otur dedim. Bülent ve Ahsen'e hoşçakal diyerek evden ayrıldım. Sokakları başı boş dolaşmaya başladım. Ayaklarım nereye götürürse oraya gidiyorum aklım dolu olduğu için düşüncelerime uydum.
Önüme gelen küçük taşı ayağımla ilerletmeye başladım. En son yokuş çıkacağım bir yere gelince taşla vedalaştım. Saçma sapan huylarım vardı mesela olmayacak şeylerle konuşmak. Yavaş adımlarla yokuşu çıkınca buranın boş bir tepe olması hoşuma gitti. Yalnız kalmak bana iyi gelirdi. Bilge'nin telefonuma attığı mesajları görünce telefonumu kapattım. Biraz dinlendikten sonra giderdim yanına. Ağzıma o zaman sıçardı şimdi bu güzel yerde manzarayı izleyebilirim.
Biraz ilerleyip sırtımı ağaca dayadım. Saçma sapan davranmalara bir an önce son vermem lazımdı. Kendime verdiğim zararı geçtim çevremi üzmeye hakkım yoktu. Gerçi benim bu hayatta neye hakkım vardı. Gökyüzü kararmaya başlayıp gelecek olan yağmuru haber verirken umrumda değildi. Bir sigara çıkarıp yaktım. Dumanı üflerken kalbime vurdum. Ne olursa onun yüzündendi gidip olmayacak insanlar için atıyor.
'Hayır bok mu var, senin tek görevin kan pompalamak. İşini yapsan kimseye atmasan olmuyor di mi?' Kalbimle ettiğim kavgaya yağmurun başlamasıyla ara verdim.
'Bulutlar çok üzgün bak nasıl ağlıyor görüyor musun?' Diye ağaca sataştım bu sefer gerçekten kafayı yiyorum.
Yağmurun altında öylece otururdum ne saat önemliydi ne başka bir şey biraz daha bencillik yapmanın kimseye zararı olmazdı. Gözlerim artık akmıyordu çünkü iki haftadır o kadar ağladım ki göz yaşında eksiye girdim.
'Çok çalıştım motor alıcam. Mert biraz rahatsız, bana bir şey olur diye korkuyor. Haksız da sayılmaz ama o kadar param var hayalim di biliyor musun?' Diye tekrar ağaca darladım. Biraz sonra gerçekten dayanamayıp dile gelicek. Bu düşünceme güldüm.
'Ben Mert hariç kimseye sırtımı dayamıyorum. Şanslısın yani. Gerçi ona bile kıyamadığımdan çoğunlukla paylaşmıyorum yükümü. Duysa çok kızar ama benim için bir tek o kaldı geride. O da benden bıkıp giderse tutunacak dalım kalmaz. Sen şanslısın kök salmışsın ne güzel bir sürü dalın var. Bir de bana bak.'
'Baktım çok güzelsin.' Sesle derin bir bismillah çektim.
'Biliyordum sonunda dayanamayıp dile geleceğini biliyordum.' Dememle bir kahkaha duydum bu sefer daha yakındandı. Adım sesiyle gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Bulmuştu beni.
'Nerden buldun beni' dedim gözlerimi açmadan.
'Ağaçlarla konuşma ben seni dinlerim.' Gözlerimi açmasam da kokusu sıcaklığı daha yakından geldiğinde yanıma oturduğunu anladım. Gözümü açıp ona döndüm. Saçları ıslaktı nefesleri derin soluk soluğa gibiydi.
Bir şey demeden omuzlarımdan tutarak sırtımı göğsüne yasladı. Altımdaki bedenin hızlı inip kalkmasıyla nefes nefese olduğunu anladım. Bir eli belimdeyken durumumuzun saçmalığını düşünmemeye çalıştım. Düşünürsem giderdim ama huzurluydum. Dünyanın belki de en saçma şeyiydi yaptığım iki haftadır kaçtığım herifi ilk gördüğümde kollarının arasındaydım.
Biraz öyle durduk ne o konuştu ne ben. En son yerden beni de beraberinde zorlanmadan kaldırdı. Yan yana yürümeye başladık. Evin sokağına girdiğimizde hala suskunduk. O bi ara telefonundan biriyle mesajladı sadece. Onların evinin önüne geldiğimizde belimden beni de yönlendirince ona baktım. 'Bizimkilerle saatlerdir seni arıyoruz. Gel sonra gideriz.' O zaman farkettim yine bencilliğim haddimi aşmıştı. Kafamı salladım.
'Sen nasıl buldun beni?' Dediğimde kafasını iki yana sallayarak güldü.
'Arayan mevlasını da belasını da bulur.' Dediğinde bana bela demesine ben de güldüm haklıydı bu sefer.
Kapıyı çalmadan Ali abi tarafından açıldı. Gözleri ikimizi de tarayıp geçmemiz için iyice açtı. 'Şunlara bak sıçana dönmüş ikisi de.' Dediğinde ayakkabıları çıkarıp kendimi sonra da Savaş'ı süzdüm. Ben ağaç altında olduğumdan çok beter değildim ama o gerçekten sıksan suyu çıkıcak kadar ıslaktı. Dudağımı dişledim benim yüzümden hasta olucaktı. Bileğimden yavaşça tutup salonu es geçip merdivenlere yönelince suçluluk duygusunu kenara itip carladım.
'Nereye götürüyorsun beni?' Sözlerimi duymamış gibi yapıp yukarı çıkmaya devam edince ayaklarımı yere sabitledim. Bana ters bir bakış atıp çuval gibi sırtladı beni bir yandan sırtını yumruklarken bir yandan söylenmeye devam ettim. Ama paşamız bir yerlerine takmadan bir odaya girip beni yere indirdi. Etrafı şöyle bir süzdüm odasına getirmiş manyak. Pervane döne döne neler geçiyor aklımdan tövbe tövbe.
'Ne yaptığını sanıyorsun?' Sesim sert çıksa da şu an bağırmıyordum çünkü boğazlarım acımıştı. Beni tınmayıp koca bir kahkaha atarken gözüm adem elmasına takıldı.
'Seni odama attım Naz.' Dalga geçtiğinde etkisinden çıkmak için kafamı salladım. Dolabına ilerleyip bir üstüme baktı. Dolabından homurdanarak bir şeyler karıştırmaya başladı. En son elinde bir eşofman ve bir üst bulup bana uzattı.
'Giy Naz, yaz kış deme saçma sapan şeyler giy' bir yandan da kendisine olduğunu düşündüğüm şeyler çıkardı.
'Yakışıyor diye kıskanma' dedim saçmalayarak şu an benim olduğumu unutup üstünü çıkardığı çıplak geniş esmer omzuna baktığım için çokta kafamı kullanamıyorum. Sesimle burda olduğumun farkına varıp bana döndüğünde nasıl bir haldeysem serserice gülüp üstüme doğru gelmeye başladı.
'Yakışıyor zaten Naz, kıskanıyorum' bir yandan iyice bana gelmeye başlayınca ben de duvara doğru geri geri adımladım. Bu hareketimle keyiflenip iyice dibime girdi. 'Etkilendin mi ondan mı kızardın' diyip ellerini yüzüme çıkarıp yanağıma dokundu. Baklavalarına bakmamak için gözlerinden ayırmadım gözlerimi. Yalan yok yakışıklıydı pis herif. Cevap vermediğim için daha da dibime girdi. Yüzlerimiz arasında az bir mesafe kaldığında onu itmem gerekirken nefes almak dışında bir şey yapamadım salak gibi.
'Şimdi seni öpsem' deyip bakışları dudağıma inince benimle oynadığını bilsem de öpmesini istiyorum. Bakışlarını dudağımda kalırken adem elması yutkunmasıyla aşağı yıkarı inip kalkarken ordan öpmediğim için son irade sınırlarımla direndim. Kapının yumruklanmasıyla neyseki aklım yerime geldi de itebildim. Daha doğrusu o kendi itmeme izin verdi yoksa o koca cüsseyi normalde zaten itemezdim hele şimdi dizlerim titrerken asla yapamazdım.
'Napıyorsunuz içerde geliyorum bak?' Barış'ın alaylı cümlesiyle hızla elindeki sweati giydi. Barış içeri girip bir bana bir Savaş'a bakıp pis pis sırıtınca kötü kötü baktım Savaş'a. O ise bana ukalaca sırıtıyordu. 'Ali Abi o it biraz daha aşağı inmezse ben gelir indiririm dedi' Savaş'ın gözlerindeki o korkuyu gördüğümde artık elime büyük bir koz geçmişti. Savaş elindekilerle birlikte dışarı çıkınca kapıyı kapatıp elimle kendimi yelledim. Sıcak bastı. Bana verdiği sweati giydiğimde onun kokusu burnuma doldu. Eşofmanı giydiğimde bolluktan belimde durmuyordu. Belindeki lastiği iyice sıkıp belime göre ayarladım. Aynaya baktığımda gizlice annesinin kıyafetini giyem kızlar gibiydim. Kollarım içinde kayboluyordu.
Eşyalarımı katlayıp elime aldım. Merdivenleri yavaş yavaş inerken bir yandan etrafıma bakıyordum. Keşke odadan çıkmadan biraz kurcalasaydım. Salona girdiğimde gözler beni buldu. Bilge yanıma gelip bana sarıldığında ona sarılıp özür diledim. Ayrıldığımızda diğerleri bana bakıp gülmemek için kendilerini sıkıyordu. En son Sait dayanamayıp kahkaha patlattığında diğerleri de ona eşlik etti. Tam ona doğru uçacağım sırada ayağımın uzun paçalarına dolanmasıyla yere doğru uçuşa geçtim. Gözlerimi kapatıp beklerken biri beni belimden tuttu. 'Yakaladım seni' beni doğrultup kulağıma fısıldamasıyla yukardaki halimiz aklıma gelince derince yutkundum. İyice parmağında oynatmaya başladı beni.
Kuru bir öksürükle beni koltuğa bıraktı. Yanıma oturup kollarımı katlamaya başladı. En son eşofmanımı da katlayınca yanıma oturup kolunu arkamdan koltuğa attı. 'Yakıştılar sana' kulağıma fısıldama da yeni adetiydi herhalde. Bir miyavlama sesiyle etrafa baktım. Kapıdaki kediyi görünce kalkıp kucağıma alıp oturdum.
'Kedin olduğunu bilmiyordum' dedim bir yandan kediyi seviyordum.
'Savaş'ın zaafı var. Mahallede bulduğu hırçın kedileri eve getiriyor.' Sait'in gülerek söylediğine diğerleri de eşlik ederken Bilgeyle ikimiz onlara baktık şaşkınca.
'Kalk da çayları koy lan' Ali Abinin sesiyle Savaş yanımdan kalkıp içeri gitti. Elinde bir tepsi çayla gelince herkesin duyabileceği ama sanki fısıldıyormuş gibi 'Savaş gelinin sunum şovu' dediğimde güldüm. Diğerleri de bana eşlik ederken Savaş bir şey demeden önüme ne zaman koyduğunu bilmediğim sehpaya çayları bırakıp yanıma geçti.
'Gülmeni özlemişim' diye mırıldansa da ben duydum. Kucağımda mayışan kediyi kaldırdığında ona baktım. Kediyi salondaki minderine bırakıp sehpadaki çayımı elime verdi.
'Üşüdün için ısınsın' dediğinde kafamı sallayıp bir yudum aldım. Üşüdüğümü o söyleyene kadar farkında değildim.
'Artık kaçmak yok çitlembik' Ali Abi'nin sözleriyle çayımı bırakıp ellerimle oynadım.
'Kaçabilsem kaçıcam ama kaçamıyorum. Kontrolümü kaybettim.' Dürüst olmamı beklemiyor olacaklarki şaşırdılar.
'Üstüne gelmek değil ama sorun neyse beraber çözeriz.' Barış'ın sözleriyle derin bir nefes alıp verdim. İki hafta önceki olaylar aklıma gelince onlara tekrar kırgınlığımı hatırladım.
'Ben onlarla konuştum. Onlar da hatalarının farkında sen de biraz çabalayamaz mısın abicim' Ali abi yine abi diyerek zaafımla oynuyor. Burdan gitmeyeceksem onlarla yeni bir başlangıç yapmam lazımdı.
Son bir şey daha vardı o yüzden Savaş'a döndüm. 'Leyla' dediğim anda gerildiğini hissettim. Savaş Bilge'ye bir bakış attığında ilk gördüğü kol olan Sait'in altına sinince çocuğa kal geldi. Bizim saf farkedince hemen kendini toparladı şu an ciddi bir anda olmasak bunun üstüne giderdim ama kendi derdim vardı.
'Aynı şeyleri yaşamayacaksın diye söz vermek istesem de yapamam mahalleye geri dönmüş. Ama sana söz hep arkan yanın önün nerde durayım istersen orda olucam.' Kafamı salladım bu yeterdi şimdilik. Aramızda bir şey yokken onun hesabını sorucak değilim zaten.
Muhabbetten muhabbete geçerken ben de evin ısısıyla iyiden iyiye mayışmıştım. Kafam yavaşça Savaş'ı omzuna düşünce gözlerimi açmaya zorlayıp kafamı kaldırmaya çalıştım. Savaş yarı açık gözüme bakıp kolunu belime sarıp eliyle yavaşça başımı omzuma koydu. 'Giderken beni kaldırın' diyip Bilge'nin ne cevap verdiğini bile dinlemeden gözlerimi kapadım.
Bölüm sonu🎉🎉
Leyla mı hoşgeldin yeni kaos bebek dndnjd
Yavaştan başlasınlar bakalım❤️ Savaş Naz🌸 ✨Arkdaşlar yeni bir kurgum var henüz bir bölüm yazabildim bu ara hayatım biraz yoğun vaktinizi ayırıp okursanız çok mutlu olurum🩵😘🙏 |
0% |