@simurganka45
|
Keyifli okumlar😘🫶🏻🥹🤧Biraz duygusal bir bölüm
Ben bölümü yazarken sürekli medyadaki şarkıyı dinledim siz de onun eşliğinde okursanız çok sevinirim 🎈❤️🩹
Bu bölümde rahatsız edici sahneler vardır dileyen geçebilir. Bu kitap tamamıyla Suskunlardan ilham alınarak bazı sahneler yazılmıştır gerçek olay kurum ve kuruluşlarla alakası yoktur. Özendirme ya da suça teşvik için değil tamamen farkındalık amaçlı yazılmıştır.
O esrarlı yangına bu can nasıl dayandı?
Sahile vurdu kalbim,su yandı,kum da yandı.
Bir mum gibi eriyip aktı uykusuzluğum,
Ölüme başkaldıran dertli uykum da yandı.
Yurdundan mahrum edip dolaştırdın Cem gibi.
Ruhumla söndü alev,sonra ruhum da yandı.
Kül oldu bir yiğidin figanıyla her umut.
Bülbülün küllerine konan puhum da yandı.
Böylesi bir yangını görmedi Nemrut bile.
Kaktüsün gölgesinde nazlı âhım da yandı.
Âhımdır zannederdim en belalı kıvılcım,
Kirpiğine dokunan kanlı âhım da yandı.
Bir damla su ver bana ey çöl! Bari sen küsme.
Kalmadı hiçbir şeyim bak,günahım da yandı.
Yenilgiler bir tufan gibi çöktü üstüme.
Ülkem yıkıldı heyhat!
Ordugâhım da yandı.
Köleleri her akşam duman kıldı gözlerin,
Başıma tâc ettiğim padişahım da yandı.
İlk defa böylesine tutuştu gökkuşağı.
Renklerim siyah oldu ve siyahım da yandı.
O'ndan başka ne varsa yandı,
Yandık sen ve ben.
O'nu göreyim diye,kıblegâhım da yandı.
Nurullah Genç
❤️🩹❤️🩹❤️🩹
Yazar Anlatımıyla
...Tam o sırada bir silah sesi duyuldu. Gök gürledi gülüşlerle beraber tüm sesler sustu. Herkes donup kaldı. Bir beden yığıldı yere sonrası karanlık...
Tüm polisler gelen silah sesiyle silahlarına davranıp etrafa dağıldı. Güvenlik için sivil olan grubu içeri almak isteselerde kimse yerinden milim oynamamıştı.
İlk kendine gelen Ali olurken hızlıca Ahu Nazlı'nın yanına gidip onu inceledi. Ahu Nazlı sol göğsünden vurulmuştu. Gözleri çoktan kapanan kızın yanına bir memur çöktü. Elindeki temiz bezle yaraya tampon uygulamaya başladı. Emniyetin önü mahşer yerine dönerken çaresiz ambulansı beklemeye başladılar.
Hastahaneye Ahu Nazlı önde ambulansla diğerleri de ekiplerle gelmişti. Demir ve Poyraz onlarla kalırken diğer memurlar geri döndü.
Ahu Nazlı acil bir şekilde ameliyata alınmıştı. Kurşun riskliydi. Tehlike çok fazlaydı. Ahu Nazlı içerde ölüm kalım savaşı verirken dışardakiler hala olayın şokundan çıkamamıştı.
Mert biraz biraz olayı anlamaya başladığında dizlerini kendine çekip hıçkırarak ağlamaya başladı. Onun başı çekmesiyle diğerleri de kendine gelip onun kadar olmasa da göz yaşlarını serbest bıraktı.
Savaş hala olayın gerçek olmaması gerektiğini düşündüğü için boş boş bakıyordu onlara. Durumu kavrayan Poyraz arkadaşının karşısına geçip sarstı onu. Savaş yine tepki vermedi.
(Burası Sıfır Birden Alıntıdır)
'Ağlasana lan ağla. Gözümüzün önünde onca polis önünde sevdiğin kızı vurdular. AĞLA LAN AĞLA' En son bağırışıyla Savaş kendine gelip arkadaşının kolları arasında hıçkırarak ağlamaya başladı. Arkadaşı onu sakinleştirmek için kafasını okşayıp iyi olucak diye fısıldadı öyle olmasını umut ederek. Başta olayın farkına varıp içine atmasın diye bağırmıştı gerçeği yüzüne. Savaş bacaklarında onu taşıyacak güç kalmayınca arkadaşının kolları arasından yere bıraktı kendini.
'Koruyamadım ben nasıl biriyim, gözümün önünde vurdular onu' hıçkırıkları arasında kelimeler boğazındaki yumruya takılarak çıktı bir bir Savaş'ın ağzından.
Bilge ise olayı kavrayınca Mert'e sıkı sıkı sarılmış onun yanına çökmüş onun gibi ağlıyordu. Biliyordu Mert onu tamamlayan yarısıydı onun yanında olursa Ahu kıskanır geri dönerdi onlara. Ayrıca Mert en az Ahuya yaptığı kadar ona da abilik yapmıştı. Az çekmemişti ikisinin kahrını.
Olayı gece telefonlarına gelen aramayla öğrenen savcılar hemen koşturarak hastahaneyi buldu. Biri kardeşi yerine koyduğu, biri hala canını yoluna koyacak kadar sevdiği kadın için aştı yolları. İkisi de inanmak istemedi hastahaneye gelene kadar etrafa dağılmış kişileri görünce gerçekler bir tokat gibi çarptı yüzlerine ikisi de bir şey demeden bir duvar dibi buldu kendine ikisi de bildiği tüm duaları etti içerdeki kız onları bırakıp gitmesin diye.
Yavuz gözünden akan her yaşı hızla sildi. Yeterki yaşasın dedi içinden yel essin kokusu gelsin benim için yeter. Yeterki solmasın bahçemin tek gülü...
İçeri girip çıkan sağlıkçılar dışında hareketlilik yoktu ameliyathane önünde herkes çıkan kişilerin yüzüne bakıyordu bir ümit ama sonu hep hüsran...
Herkes dualar ederken asansör tekrar açıldı. İçeri heybetli ama bir o kadar da çökmüş üç siyah takımlı adam girdi. Herkes onların olayla bağlantısını çözmeye çalıştı. Poyraz ve Demir'in elleri tabancada tetikte bekledi.
Onlar yavaş adımlarla ilerlerken Mert kafasını kaldırıp gelen kişilere baktı. Gördüğü gibi duvardan destek alarak zor da olsa ayağa kalkıp yanlarına ilerledi sarsak adımlarla. Onu gören üç adam olduğu yerde kalırken Mert ortadaki adamın yanına kadar gelirken ayakları taşımayıp iki dizinin üstüne çökünce adamlar hemen yanına diz çöktü. En büyüğü kollarını kaldırıp sardı Mert'i. 'Koruyamadım abi, koruyamadım. O o' dedi ölüyor demek istemedi. Asam kafasını okşadı.
Boğazındaki yumruyla zorla da olsa konuştu. 'İyi olucak abim, hem Boncuğum bizi, seni bırakmaz ki' dört adam birbirlerine sarılarak göz yaşı dökerken diğerleri şaşırarak onlara baktı.
Türkiyedeki silah kaçakçılığı yapan masanın lideri ve yanında onun hem sağ kolu olan hem de masanın diğer iki üyesi olan. Devletle işbirliği yaptığı için herkesin saygı duyduğu mafya babası Toprak Sarrafoğlu, ölüm makinesi diye bilinen Ateş Sayer, zekasıyla tüm ülke kaçakçılarını avucunda oynatan Çınar Çakır. Bastığı yerleri, baktığı gözleri korkuyla titreten adamlar şimdi yere çökmüş ağlıyorlar. (Evet çok fazla Edho izledim dndn)
'Bırakmaz di mi' Mert abilerinin yanından yeni gelmişti sırf özledi diye şimdi ise yine onlar bir aradaydı ama Narçiçeği yine yoktu. Uzun zaman Narçiçeği için görüşmese de sonra dayanamayıp iş için diyerek İstanbulda onlarla buluşuyor neler yaptığını Narçiçeğini anlatıyordu.
Üç adam kızları onları affetmediği için ne olursa olsun bir gölge gibi üzerine düşerken ondan çekindikleri için ona bir adım atamamışlardı. Atsalar da sonu belliydi ya affetmezdi kızları onları...
Saatler geçti gece güne kavuştu. Güneş nazlı nazlı doğdu, ameliyattaki Nazlı'dan haber gelmedi. Herkes her geçen saatle daha da kaybetti umudunu. Herkes ipi kopmuş tesbih tanesi gibi dağıldı...
Sonunda kapı açılınca herkes toplandı doktorun başına yorgunluğu belliydi, çıkan doktor farkındaydı çevresindeki herkes içerdeki kızın bir haberine muhtaçtı. O yüzden üzerini bile değiştirmeden çıkmıştı bir kaç gözün üzerindeki kanlara bakıp hıçkırdığını duydu. 'Kurşun kalbe zarar vermemiş. Riskli ve zor bir ameliyattı ama hastamız inatçı çıktı.' Zoraki bir gülümseme yerleştirdi dudağına doktorun sözleriyle herkes rahat bir nefes aldı saatler sonra. 'Çok zordu ama ameliyattaki gibi direnirse sorun olmaz. Biz elimizden geleni yaptık gerisi hastamızda. İlk 48 saat hayati risk devam ediyor. Geçmiş olsun.' Aralarından ayrıldı doktor hasta kadar onun için de zordu ameliyat sözleri yalan değildi çok korkmuştu, masada kalıcak hasta diye ama küçük kız inattı yenilmemişti direnmişti...
Doktor gidince herkes eski yerine geçti. Biraz sonra kapı tekrar açılınca dikkatler kablolara bağlanmış sedye üzerindeki kızı buldu. Hıçkırıkların sesi yükseldi herkes tutunmak için bir yer aradı. Küçük kızın her yerinden bir kablo çıkıyordu. Sedyenin üzerindeki makineden kızın yorgun kalbinin yavaş atan sesi doldurdu tüm koridoru. Kimse bir adım bile oynatmadı kendini yerinden sanki hareket etseler kaybedeceklerdi...
Saatler birbirini kovaladı hepsi sırayla camın arkasından baktı Ahu Nazlı'ya. Mert'in görücem diye tutturması sonucu Toprak hastahaneyle konuşup az da olsa görebilmek için dört kişi için izin aldı. Toprak dört dememişti ama dördü gidince doktor tamam girin dördünüz demişti.
İlk olarak kendini toparlayarak Mert girdi özenle verilen kıyafetleri giyip içeri. Narçiçeğini görmek istese de ona zarar vermek istemedi bu en son bile isteyeceği bir şey değildi. İçeri girdiğinde elini tuttu kardeşinin dışardakileri anlattı, özledim gel dedi çıkmadan elini öpüp nolur beni bırakma çok üşüyorum sensiz deyip çıktı.
Toprak koridordakilere göz atıp Bilge'nin Ahu'ya destek olması için onu gönderdi. Herkes şaşırdı bu teklife içeri sadece onların giriceğini düşünmüştüler. Bilge içeri girdi onu neşelendirmek için saçma sapan şeyler söyledi en son gelmezsen diye tehditler edip çıktı.
Ateş çıkan kızdan sonra abisine Savaş'ı işaret edince kafa sallayıp ona gir dedi. Onlar Ahudan dinlemese de o gün neler yediğine kadar haberdarlardı sadece bunu ondan değil gizli saklı öğreniyorlardı. Son zamanlarda Savaşla olunca Ahu'nun nasıl mutlu olduğunu gözlerinde görmüşlerdi atılan fotoğraflarda. Savaş içeri girdi elini tuttu bir şey söylemedi ağladı. Çıkmadan maskesini indirip alnına tüy gibi bir öpücük kondurdu. 'Konuşsana Naz ne çok sustun' dedi hıçkırarak o da odadan çıktı.
Üçlü birbirine baktı kimsenin o kapıdan giricek cesareti yoktu. Hepsi onlardan birinin sesini duyup asla uyanmamasından korktu. Üçü de sessiz kalıp olduğu yere çöküp gözlerini yumdu...
* * *
Günler hızla geçmiş Ahu Nazlı doktorları bile şaşırtacak şekilde hızla toparlanmıştı. Tüm mahalleli sırayla dört dönüyorlardı etrafında ama önemli bir sorun vardı. Ahu Nazlı uyuyor sanıldığı zaman Mert'in onun arkasından nasıl iş çevirdiğini öğrenmişti. Bu yüzden uyansa da konuşmuyordu ağzından tek bir kelime çıkmamıştı. Asıl sebebi kimse bilmediği için doktorlar bunun psikolojik olduğunu söylese de herkes az çok farkındaydı bir şeylerin sadece konunun ilk Ahu Nazlı tarafından dile getirilmesini bekliyorlardı.
Doktorlarla bir sorunu olmayan Ahu Nazlı yurttan arkadaşı Mehmet'in de bu hastahanede görev yapmasıyla kendini biraz olsun salmıştı. Hala konuşmasa da en azından Mehmet'e gülüyordu.
Ahu Nazlı bugün odanın dışında da yürümeye başlayacağı için herkes heyecanla koridorda onu bekliyordu. Hatta işi olmayan doktorlar bile gelmişti. Bu kızın bu kadar kısa sürede toparlaması mucizeydi.
Ahu Nazlı Mehmet'in desteğiyle yavaş yavaş odadan koridora çıktı. Sevdiği insanlarda gözlerini gezdirip yavaş yavaş adımladı koridoru. Herkes gülen gözlerle bir bebeğin ilk adımlarını izler gibi bakıyordu ona. Çok korkmuşlardı avuçları arasından kayıp gidicek diye.
Ahu Nazlı yürüdü yürüdü. Mert'in yanındaki adamları görünce sinirle ufak bir tebessüm edip karşılarına geçti. Herkes ne yapacağını bekliyordu.
'Neden geldiniz?' Herkes Ahu Nazlı'nın konuşmasına mutlu olsa da her an tetikte bekliyordu.
'Çünkü sen benim kızımsın' Ahu Nazlı Toprağın sözleriyle sinirle kahkaha attı. Yarası sızlasa da umursamadı.
'Bak bizden esirgediğin gölgene nasıl sığdırmışsın onları.' Diyerek yanında duran Ateş ve Çınar'ı işaret etti. 'Bir biz mi yük olduk sana Toprak Sarrafoğlu' Toprak yutkundu.
'Gölgem üşütürdü sizi Boncuk' dedi zar zor. İkisi de bağırmasa da sözleri derindi.
Mert olay büyümesin diye öne atılıp Ahu'nun yanına gideceği zaman onu eliyle durdurdu.
'Mert size anlatmıştır ama bir de benden dinleyin o zaman. Gölgenizde üşümesin diye düşündüğünüz çocuklar güneşin altında nasıl cayır cayır yandı.' Mert ne yapıcağını anlayıp kafasını salladı ama Ahu durmadı.
'Mert siz gittikten sonra yurtta bizi nasıl zorbaladıklarını anlattı mı? Müdürün bizi onlardan korurken birden değiştiğini yeni gelen müdürün bize diş bilediğini, yapılan tüm suçların bizim üstümüze atılıp aldığımız cezaları. Okuldan sonra para biriktirmek için çalıştığımızda geç yurda girince soğuk ışıksız küf kokan bodrumlarda günlerce aç susuz kilitlendiğimizi.' Ahu'nun da diğerleri gibi gözlerinden yaşlar aksa da durmadı açmıştı bir kere eskileri.
'Mesela şeyi anlattı mı belli süre sonra müdürün sırf canı istedi diye hiçbir şey yapmadığımız halde bizi bir odaya alıp Mert'i kemerle, beni ıslatıp hortumla bayıltana kadar dövdüğünü. Sabahına o halsiz halimizle tüm tuvaletleri bize temizlettiğini. Biz memurlardan yardım alınca daha beter dövdüğünü Mehmet'in bizim yaralarımızı sardığını, bize verdiği söz yüzünden doktor olduğunu anlattı mı.' Koridordaki herkes duyduklarına inanmak istemedi. Mert bacağını kendine çekmiş yaşadıkları anlar gözünün önüne geliyordu. Emre yanına gidip sarıldı ona.
Savaş da diğerleri gibi beter bir haldeydi. Ağzından bir kelime duysam yeter dediği sevdiği kadının yaşadıklarını anlatması kurşun olup onu da vurmuştu. Ağlamamak için kendini sıksa da akan gözyaşlarına engel olamadı. Ağlayamadıkları boğazına yumru oldu.
Bilge ikizinin bunca yıl anlatmadığı geçmişi böyle duymakla yerle bir olmuştu. Olduğu yerde annesine sığındı. Sığındıkça utandı.
'Senin bizi almadığın zaman Allah'a ölmek için yalvardığımızı da anlattın mı Mert abilerine.'
'Kor alevim nolur.' Dedi gözyaşları arasında Ateş ama Ahu durmadı. Herkes bunca yıl gerçekleri duymak istemişti şimdi herkes onu dinleyecekti.
'18 olduğumuz gün yurttan çıkınca siz davetlerde kadehlerinizi tokuştururken bizim karton üstünde parkta kaldığımızı. Gece üzerimize yağmur yağınca Mert'in hasta olduğunu, siktiğimin yerinde bir tane hastahanenin bakmadığını kardeşim alev alev yanarken benim son çare eczaneden ilaç çaldığımı. 18 olduğumda hırsız olduğumu anlattı mı mesela.' Ahu hırsla akan yaşları sildi.
'Sokakta kaldığımızda sürekli itilip kapıldığımızı sırf bu yüzden boksa sarıldığımızı, dayak yememek için bu kadar başarılı olduğumuzu da anlattı mı?'
'Peki Yavuz'la nasıl tanıştığımızı anlattı mı?' Yavuz yalvarırcasına baktı anlatma diye ama Ahu yine susmadı. 'O gün bana birilerinin saldırdığını Mert'in gücünün yetmediğini en son siren sesi duyunca siktir olmak zorunda kaldıklarını, Yavuz üstümü başımı görünce ceketini örtüp bizi mahallesine getirdiğini, orda mahallelinin bize tek gözlü evi düzenleyip verdiğini oranın bize yuva olduğunu anlattı mı? Söyle hadi kardeşine başkası dokunurken sen nerdeydin?' Ahu'nun vücudu titremeye başladı. Sinir krizi geçirdiğini anlayan Mehmet hemen yanından gidip sakinleştirici alıp geldi. Sakinleştirici hemen etki etmesi gerekirken Ahu'nun vücudu buna da direndi.
'Kaderin cilvesine bak sayende ölüyordum ama yine beni toprak kabul etmedi.' Ahu daha fazla direnemeden kendini Mehmet'in kollarına bıraktı
Mehmet yaşlı gözlerle Ahu'yu kucaklayıp odasına götürdü. Ahu yıllarca yüklendiği yükü akıttı. Koridordakiler kaç kişi olsa da kızın tek başına yüklediği yük onlara ağır geldi. Mert sarsak adımlarla odaya gidip yarasına dikkat ederek Ahu Nazlı'nın yanına kıvrıldı. İkisi de yanmıştı çevresindeki herkesi de kül etmişlerdi bu sefer.
Savaş Anlatımıyla
Naz'ın anlattıklarıyla zar zor kendimi bahçeye attım. Bir ağaç dibinde çocuk gibi hıçkıra hıçkıra ağladım. İyi bir çocukluk olmadığını tahmin etsem de bu kadarını tahmin bile edemezdim.
Ali Abi'nin yanıma gelmesiyle ona baktım ağlamaktan onun da gözleri kıpkırmızıydı sırayla bizimkiler çevreme toplanıp kendilerini yere bıraktılar.
'Küçücüklerdi abi, nasıl dayandılar bunca şeye?' Dedim kelimeleri zar zor toparlayıp. Ali Abimin gözünden bir yaş daha aktı. Bir sigara çıkarıp yaktı.
'Adaletini siktiğimin dünyası' dedi Sait.
'Sen biliyor muydun?' Diye bir soru yöneltti Serkan Emre'ye. Emre Mert'in yakın arkadaşıydı.
'Yok abi yaşanmamış sayıyorlardı. Bugüne kadar ne kadar sorduysam boş ver diyip geçiştirdi. Kardeşim yanımda onca acının altında ezilirken ben gevşek gevşek karı kız dertlerimi anlattım ona. Hepsini sıkılmadan dinledi senin de derdini sikiyim demedi. Çok utanıyorum nasıl yüzüne bakıcam abi ben.' Emre hıçkırıklara boğulurken Serkan kardeşini kollarına sardı.
'Siz hiç araştırmadınız mı?' Barış'ın sorusuyla derin bir of çektim.
'Araştırdım ama dosyalar nedensiz bir yangında yanmış. Bugüne kadar anlam veremesem de sebebi belli. Onlar söylemese yurtta olduklarına dair hiçbir belge yok.' Çok araştırmış ama hep elim boş dönmüştüm.
'Bundan sonra bu yükle nasıl bakıcam ben onların yüzüne' dediğimde omzumda bir el hissettim. En son görmeyi beklediğim yüz Yavuz'undu. Elindeki şişeyi bana uzatınca alıp bir iki yudum aldım.
'Müsade var mı?' Dediğinde Ali abi ona yer açtı. Şu an düşmanlık güdülecek zaman değildi. Bu bencillik olurdu.
'Biliyor muydun?' Dedi Sait ona bakarken. Elindeki sigarayı söndürdüğünde derin bir nefes çekti.
'Sadece benimle olan kısmı diğerlerini ben de şimdi duydum.' Onun da benden bir farkı yoktu. Gerçi kimsenin benden farkı yoktu depremsiz başımıza yıkılmıştı gerçekler...
'Sakın hareketleriniz değişmesin ikisine, bu onlara acıdan başka bir şey vermez.' Şu an Yavuz'a hak vermek dışında yapabileceğimiz bir şey yoktu. Ne kadar sinir olsam da bizden daha çok zaman geçirmişti onlarla. Huylarını bilirdi...
* * *
Ahu Nazlı Anlatımıyla
Uyandığımda yanımda olan bedene baktım Mert'e uyuyordu ama gözlerinden yaşlar akıyordu. Yavaşça gözlerini sildim. 'Özür dilerim, özür dilerim' diye fısıldarken bir anda parmağımı nazikçe tutup dudağına bastırdı.
'Ben özür dilerim' dediğinde yaralarım sızladı. Kurşun yaram değil kabuk tutmayan geçmişimden gelen bugün herkesin önünde kaşıyarak kanattığım yaralarım. Kendi yaralarımla birlikte Mert'i de kanattım canımın canını yakmış olmak yaktı beni...
Öylece birbirimize baktık. Yarama dikkat ederek ondan tarafa döndüm. Gözlerine baktığımda bunu onun için yapmam gerektiğini düşündüm. 'Bana niye söylemedin Mert. Kızmazdım ki ben sana görüşmek istiyorsun diye'
'Korktum nazlı çiçeğim, yemin ederim arkandan iş çevirmek istemedim. Özlemiştim.' Göz yaşlarını sildim tekrardan.
'Dışardalar mı?' Dediğimde kafasını salladı. 'Çağırır mısın, konuşalım. Orta yolda buluşuruz belki'
'Benim için bunu yapmana gerek yok. Görüşmem bir daha valla' şuan karşımda 21 yaşındaki Mert yoktu yurtta yanımda yatmak isteyen o küçük çocuktu.
'Hasta halimle ben mi kalkıyım?' Dediğimde yavaşça doğrulup odadan çıktı. Sadece senin değil benim de onlara ihtiyacım varmış görünce anladım diyemedim...
Kapı açılınca önden Mert girip yatağımı oturur vaziyete getirdi. Karşıma geçmiş geçmişime baktım. Üçününde başı öne eğikti. Ayakta zor duruyor gibiydiler.
Nerden başlamam gerektiğini bilmiyordum. Ben sustum onlar sustu. İlk kafasını kaldıran Çınar oldu. 'Bal çiçeği bir kere sarılayım mı lütfen?' Karşımda herkesi elinde oynatan o adam değil yurtta peşinde koştuğum o çocuk vardı. Bir ley demeden sağlam kolumu kaldırdım. Hızlıca yanıma gelirken kırılmamdan korkarcasına titreyerek sardı kollarını gevşekçe uzun zamandır duymadığım kokusunu içime çektim. Değişmişti değilmeyen tek şey kollarında güvende hissettiğimdi. Boynumun ıslanmasıyla ağladığını anladım. Bırakmak istemesem de geri çekildim hemen beni bırakıp yerine geçtiğinde diğerlerinin buruk bir şekilde tebessüm ettiğini gördüm.
Çınar ona sarılmamam izin vermemle Ateş'i biraz öne itti. Ateş önce Mert'e baktı o da kafasını sallayınca bana bir iki adım attı. Kolumu yine açtım. Aynı Çınar gibi bana sarıldı. Saçlarımda öpücüklerini hissettim. Derin bir nefes çekip ayrıldı benden 'Hala çiçek gibi kokuyorsun' dediğinde gözünden akan yaşları çekti.
'Affetmezsin biliyorum.' Toprak abim sonunda ağzını açmıştı. Gözünden akan yaşa baktım silmeye uğraşmadı.
'Ona da mı sen karar veriyorsun.' Dediğimde burukça güldü. Diğerleri de aynı şekilde büyük ihtimalle cevap vermemi beklemiyorlardı. Ama yapıcaktım en azından deneyeceğim bunu yurtta onlar gidince bıraktığım küçük kız için yapıcam. Ne kadar yaralansam da ne kadar yaralasam da bizim bizden başka kimsemiz yok. 'Kardeşler arasında olur böyle şeyler diyen sen değil miydin?' Dediğimde tebessümü büyüdü. Büyük adımlarla yanıma gelip sarıldı diğerlerine göre daha sıkı tuttu beni. Sanki bıraksa kaçıcam ama yine de canım yanmadı hatta yaralarım eskisi gibi sızlamadı bile.
Aramızdaki sessizlik sürerken hepimiz birbirimize kaçamak bakışlar atıyorduk. En son abim dayanamadı 'Bizi içeri tıkmak için avukat olacaksın anladık. Ama bu kadar polisi savcıyı toplamak zor olmadı Boncuk' dediğinde hepimiz güldük. Evet hukuk seçme amacım onları içeri atmak istememdi. Hüznümü sadece öfkem örtüyordu o zamanlar.
Ani gelen farkındalıkla Mert'e döndüm. 'Nerde onlar?' Kesin yanımıza gelmeye çekiniyorlardır. Aferin Nazlım her şeyi yine berbat ettin.
'Koridordalar' Ateş'in sözleriyle göz devirdim.
'Kocaman oda sessizce bakışmak yerine çağırmak aklınıza gelmedi mi?' Dedim sitemle diğerleri ağızlarının içinde bir şeyler homurdansa da Çınar odadan çıkıp onlarla geri geldi.
Sırayla gözlerimi üzerlerinde gezdirdim. Hepsi kötü gözüküyordu. Bilge gelip kollarını boynuma doladı. Onu sırtını sıvazladım şu an ne desem pek fayda etmezdi.
Odada saçma bütün kombinasyonlar oluştuğu ve artık sinirlerim harap olduğu için kahkahalarla gülmeye başladım. Bana başka garip garip baksalar da onlar da bana uydu neye güldüklerini bilmeden devam ettiler. Bu hayatta her şey bulaşıcıydı. Acı da mutluluk da...
Bölüm sonu 🎉😘🫶🏻
Bölümü yazma amacım hem geçmişle hem de üçlüyle yüzleşme olduğu için yaralanma mevzusunu uzun uzadıya yazmadım🐣
Sürçü lisan olduysa affola |
0% |