Yeni Üyelik
20.
Bölüm

20. Bölüm

@simurganka45

 

 

Ahu Nazlı Anlatımıyla

 

Eğlence bitmiş biz kenarda beklerken mahallenin genç erkekleri etrafı topluyordu. Savaş arada kaldırdığı sandalyelerin arasından bizim oraya bakıp gülüp işine devam ediyor Bilge bana omuz atıp gülüyordu. İyi malzeme çıktı buna da.

 

'Gelirken bekarlığa vedayı yanlış anlamışsınız, kimse bekar kalmasın demek değil, derken abimle birbirinize ilanı aşk etmeniz de şov bence' Bilge'ye milyonuncu kez göz devirirken elimdeki masadan aldığım kuruyemişlerden attım ağzıma. Haklıydı bir bakıma büyük konuşup laflarımı yemek hobim haline geldi maşallahım var bu konuda.

 

'Tek ezberi bozulan abin değil' dediğimde elimdeki kuruyemişlerden alıp güldü. Bu sırada Savaşlarda işlerini bitirmiş bize doğru geliyordu.

 

'Geliyo seninki' deyip kıkırdadığında ona gözlerimi kısarak baktım. Tabi beni takmayıp yanağımdan makas almıştı. Kuruyemişlerim bittiği için elimi çırpıp tozlardan arındım. Çantamdan sigaramı alıp dudaklarıma bıraktım. Bir yandan da çantamın içinde çakmağımı bulmaya çalıştım ama Hermione'nin büyüyle genişlettiği çanta gibi olan bu koca girdapta bir türlü bulamadım.

 

'Gidelim mi artık?' Savaş'ın sesini duymamla kafamı kaldırdığımda bizimkilerin önümüzden yürümeye başladığını geriye gülen gözlerle bana bakıp yeni yaktığı sigarasından bir nefes alan Savaş'ı görünce ben de ağzımdaki yakamadığım sigaramla kafa salladım.

 

'Çakmağını verir misin benimkini bulamıyorum' bir yandan yavaş adımlarla yürürken bir yandan ağzımda sigarayla dayılar gibi konuştuğumda Savaş nasıl bir haldeysem gözlerini kısarak güldü.

 

Ben çakmağını çıkarmasını beklemek için durduğumda o da durup bana döndü. Korumalar gerimizde kalıyordu. Savaş ağzındaki sigarayla çenemden nazikçe tutup yüzlerimizi aynı seviyeye getirmek için bacaklarını bükerek yüzüme yaklaştı. Gözleri gözlerimde kitlendi. Sigaramın ucu onun kırmızı sigara ucuyla buluşunca bir kaç nefes çekip onun ateşiyle yaktım sigarayı. Çenemi sevip önüne döndüğünde beni bir sıcak bastı. Belli etmemek için sigaramdan bir nefes alıp parmaklarımın arasına aldım.

 

Şarkı ile ilgili ne o bir şey söyledi ne ben öyle sessiz yan yana ellerimiz arada birbirine değerken yürüdük mahallenin sokaklarında. Bizimkilerle aramız baya açılmış olucakki sokağın köşesinde durup bizi beklediklerini gördüm. Şu an bizim dedikodumuzu yaptıklarına adım kadar eminim ama kanıtlayamam. Biten sigaramı yanından geçtiğimiz çöpe söndürüp atarken Savaş da aynısını yapmıştı. Bizimkilerin fısıltılarını duysam da ne dediklerini seçemedim. Aramızda az da olsa mesafe vardı hala.

 

Bizimkilerin yanına ulaştığımızda Barış kolunun altındaki Bilgeyle bir bana bir Savaş'a bakıp sırıttı. Sonra uzun uzun Savaş'a baktı şu an Bilgeyle benim yaptığım gibi gözleriyle konuştuklarına eminim.

 

'Oldu ha sizden de' Sait'in sözleriyle Savaş'a döndüm. O zaten bana bakıyordu. Gözlerini açıp kapatmasıyla bunun onay olduğunu bilsem de omuz silkip Ali Abimin kolunun altına girdim.

 

'Hala bir teklif aldığımı hatırlamıyorum.' Dememle Savaş bana sen ciddi misin der gibi şokla baktı. Ona omuz silkip Ali Abiyle önümüze dönüp ilerlemeye başladık.

 

'Süründürme görevi başarılı çitlembik, bu yoldan devam' Ali abinin kulağıma fısıldadığı şeyle abime döndüm. Bana bakıp göz kırptı.

 

'Saçmalama Naz, bugün herkesin içinde şarkı söyleyen sensin' Savaş'ın homurdanarak yanıma gelmesiyle diğerleri gülerken Ali abi beni iyice kendine çekti.

 

'Şarkı söylemeyi severim komiser, dua et bana bakarak söyleyen çocuğa eşlik etmedim.' Neyi neden yaptığım açıktı ama o kadar kolay değildi. Son sözlerimle yapmacık bir şekilde tebessüm ederek ona döndüğümde sinirle bana şarkı söyleyen çocuğa ettiği orijinal küfürleri duysam da duymamazlıktan geldim.

 

'Kızım ben bu zamana kadar Le-' demesiyle durup kaşlarımı çatıp ona dönmemle herkes mecbur durmuştu. Savaş da kırdığı potun farkına varmış olucak ki dudağını ısırdı.

 

'Sıçtın' Barış'a katılarak onun devamını getirmeyeceği cümle ister istemez beni sinir etti. Bizim durmamızla bir şey oldu sanan korumalar da bir adım gerimizde tetikte bekliyordu her anlamda...

 

'Hadi Savaş Zeybek tamamla cümleni' dememle yutkundu. Tam ağzını açmıştı ki ona izin vermeden korumalara döndüm. 'Savaş'ın ağzından Leyla ismi döküldüğü an topuğuna sıkın.' Korumalar bizimkiler gibi ilk afallasa da sonra kafa salladı.

 

'Ciddi değilsindir umarım.' Bilge'ye baktım ne kadar ciddi olduğumu anlamış olucak ki gerginlikle bana adım atacağı zaman elimi kaldırıp onu durdurdum. Hepimiz gecenin bir vaktinde sokağın ortasında durup Savaş'ın bir şey söylemesini bekledik.

 

Konuşmayacağını anladığımda işaret parmağımı kaldırıp ona doğru yaklaştım. Kafamı olduğunca kaldırıp gözüne bakmaya çalışırken o da kafasını bana eğdi. Gözlerim gözlerindeyken onun göğsüne batırdım tırnağımı. Tepkisizce yüzüme baksa da gözlerindeki endişeyi gördüm.

 

'Sakın Savaş bu ilk ve son uyarım. Eğer beni eskilerinle kıyaslarsan, adımı herhangi biriyle arka arkaya anarsan, bu sefer ağzımdan çıkan aynı olmaz. Tabağı boş göndermeyi sevmem bilirsin.' Son sözlerimin altındaki tehditle onun da gözleri aynı benim gibi öfkeyle bakmaya başladı. Gözlerini kapatıp yumruklarını sıktı. Derin bir nefes aldı.

 

'Tamam Naz, dikkat edicem. Ama beni bir daha tehdit etme.' Dediğinde dudaklarım yukarı kıvrıldı.

 

Biraz daha yaklaştığımda üzerine sinen alkol ve sigaraya karışan parfümünün beni ele geçirmesine izin vermeden devam ettim. 'Sana daha önce de söyledim. Beni o mafyalar büyüttü tehdit etmeme şaşırman yersiz gibi' sözlerimden sonra aramızdaki mesafeyi açıp Bilge'nin koluna girip yürümeye başladım.

 

Bilge kıkırdayarak bana döndüğünde yine saçma bir şey söyleyeceğini anlayıp bekledim. 'İkinize bir önerim var ikizim.'

 

'Hayatından mikropları at dersen aynı emri senin için veririm Bilge' dediğimde gülüşünü durdurup arkaya bakıp kulağıma yaklaştı. Bizimkiler bir adım gerimizdeydi.

 

'He yok. Savaşmayın sevişin.' Demesiyle kolumdan çıkıp abisinin yanına kaçması bir oldu. Ona sinirle adımlarımı daha sert bastım yere.

 

Ben önden onlar arkamdan yürürken Savaş'ın yanıma geldiğini ona dönmeden yine kokusundan anladım. 'Nasıl bir şeysin sen' mırıldansa da duymuştum. Ona çaktırmadan gülümseyip yoluma devam ettim.

 

*

*

*

 

Diğerleriyle ayrılıp evin önüne geldiğimizde sadece dördümüz kalmıştık. Savaşların evin önünden bizim eve giderken bileğimin tutulmasıyla arkamı döndüm.

 

'Abinler yok tek kalmanı istemiyorum Naz' Savaş'a döndük hepimiz.

 

'Çocuk değilim bu da ilk yalnız kalışım değil' dedim normal bir tonda. Bu cevabı bekliyor olucakki kafasını salladı.

 

'Biliyorum ama öncesiyle ilgilenmiyorum. Mertle konuştum sizde de kalabilirsin dedi ama yakışık kalmaz. Bize gidelim annemler evde zaten Naz.' Başıma örgüt oldular arkamdan iş çeviriyorlar bir de. Tam ağzımı açacaktımki 'Yorma Naz, lütfen.' Dediğinde göz devirerek Bilge ve Barış'a sarıldım. Savaş önden benim geçmemi beklerken ona baktım.

 

'Üstümü çıkarayım bari, böyle yatıcak değilim.' Belimden tutup kendine çekti beni. Bu sırada o da vedalaştığı için Bilgeler evlerine doğru gitti.

 

'Ben sana kıyafet vericem. Hadi Naz'ım.' Kullandığı ek yumuşamamı sağladığı için tebessümle kafa salladım. Ben önden o arkadan kapıya geldiğimizde sessiz olmaya özen göstererek kapıyı açtı. Ayakkabılarımızı vestiyere koyarak içeri girdik. Yukarı yönlendirmesiyle merdivenleri yine sessiz bir şekilde çıktık. Odasının tersinde kalan kapıya yönelip açtığında buranın misafir odası olduğunu anladım.

 

İçeri girdiğimizde bir yandan odayı incelerken o da odasına gitti. Küçük sade ama kullanışlı bir misafir odasıydı. Öylece etrafı incelerken kapıyı çalıp içeri girdi. Elinde kendi kıyafetleri vardı.

 

'Niye ayaktasın Naz. Keyfine bak lütfen. Gönül isterdi seni yanımda yatırmak ama malum sana daha bir teklif etmedim.' Demesiyle elindeki kıyafetleri alıp yatağa oturdum. 'Sen giyin ben kapıdayım deyip çıktığında kapının arkasına geçip giyineceğim sırada kapının yanından sesini duydum. 'Önce perdeler Naz.' Takıntılı manyak yine de gidip perdeleri kapattım. Getirdiği bana büyük tişört ve eşofman altını giydim. Adam dev olduğu için bana yine büyük geldi. Kendi kıyafetlerimi katlayıp kenara koydum.

 

'Giyindim' diye seslendiğimde kapıyı açıp geri geldi. Üzerimi geçenki gibi süzüp dudaklarını dişleyerek kafasını iki yana salladı. Elimden tutup dışarı çıkarınca ben de peşinden gitmek durumunda kaldım. Karşımdaki kapıyı açtığında buranın bu katın banyosu olduğunu anlayıp içeri girdim. Bizim şu an bir tane var diyerek temizlik odası yaptığımız yerdi. Dolapları karıştırıp bir makyaj temizleme mendiline jeli döktü.

 

'Makyajını çıkar tabi. Böyle uyursan cildine zarar verirsin.' Dalga geçmemle ben gülerken o kafasını sallayarak beni tınmadı. Kendisi lavaboya yaslanırken beni de önüne çekti. Biraz eğilip yüzüme yaklaştırdığı pamukla 'Ben hallederim.' Desem de bırakmadı. Bir eli çenemi tutarken bir eli de elindeki pamukla yüzümü temizlemeye başladı. Gözlerimi kapatıp bu anın tadını çıkardım. İncitmekten korkan gibi çok hafifti dokunuşları.

 

'Zaten güzelsin ne gerek varsa buna. Kendine eziyet çektirmeye bayılıyorsun.' Göz devirdim ama gözüm kapalı olduğu için fark edemedi. Gözlerimi silmek için yaklaştırdı. 'Gözünü yakmaz di mi?' Kafamı salladım. Yine aynı naziklikle farımı da sildi. Allahtan bugün maskara sürmedim yoksa zor çıkarırdık. Gözlerimi açtığımda yanından aynaya baktım iyi iş çıkarmıştı. Ellerimi yıkayıp bir de yüzüme su çarptım. Savaş elindeki havluyla yine beni kuruladı. Bana böyle şefkatle yaklaşması içimden bir şeyler akmasını salladı. Saçlarımı da bileğimdeki lastikle topladım.

 

Savaş'a baktığımda kapıya yaslanmış sanki aklına kazır gibi, bir manzarayı izler gibi içi giderek bakıyordu bana. Bir iki adımla yanına yaklaştım. 'Mis gibi oldun, şimdi uyku zamanı.' Çocukmuşum gibi davranmasıyla kaş çattığımda burnumun ucuna hafifçe vurdu. Tam ilerleyecekken elini tutup kendime çekmemle affalasa da toparlayarak yanıma yaklaştı. Anlık boşluğuna gelse çekemezdim hayvan gibiydi.

 

Bedenlerimiz birbirine yapışık halde dururken elimdeki elini bırakmadım. Gözleri gözlerime bakmak için o başını eğerken ben de kafamı kaldırdım.

 

'Seni öpebilir miyim?' Anlık bir şaşırsa da gözlerinin ışıldadığına eminim.

 

'Sana teklif etmedim ama.' Benimle uğraşmak için söylediği sesinin tonundan belliydi. Omuz silkip geri gideceğim zaman boştaki eliyle belimden tutup beni engelledi. 'Şaka yaptım öpebilirsin Naz.' Sesi anında değişik bir hal almıştı. Elimin birini ensesine çıkarırken bir yandan parmak uçlarıma kalktım. Halimi anlamış olucakki ayaklarımı ayaklarının üstüne aldı.

 

Yavaş yavaş yaklaştı dudağım dudağını ilk küçük öperken beni bekledi. Üst dudağını dudaklarımın arasına alınca aynı sakinlikle karşılık verdi. İkimiz de yavaştık birbirimizi tanımak ister gibi, hiçbir ayrıntıyı kaçırmak istemez gibi. Çok duygu vardı ama yoğun bir hazdan çok yoğun bir sevgiydi dokunuşlarımızda o yüzden daha sakindi. Yavaş yavaş birbirimizi öptük. En son küçük bir öpücük koyup ayrıldım dudağından alnımı alnına yasladığında ikimizinde düzensiz inip kalkan göğsü birbirine çarptı. Ensemdeki elimden birini yanağına getirip kirli sakallarını okşadım.

 

'Seni seviyorum Naz.' Kapattığım gözlerimi açıp ona baktım. Bir insanın gözleri güler mi gülüyordu. Ben onun siyah gözlerine bakarken belimi okşayan eli durunca kendime geldim.

 

'Seni seviyorum komser' dudaklarıma sıkı bir öpücük bıraktı. Dudakları ise yine gözünü kısıcak şekilde gülüyordu.

 

Alnı alnımdaydı hala. 'Sarhoşum diyerek yarın hatırlamıyorum diyemezsin.' Güldüm. Sahte bir tokat attım omzuna.

 

'Bütün oyunumu bozdun.' Dediğimde kollarını sıklaştırıp beni sardığında ben de boynuna uzanmaktan yorulduğum için beline sardım kollarımı. Başım göğsündeyken huzurluydum. Ondan ayrılıp lavaboya girip kendimi kilitledim. İşlerimi halledip çıktığımda ortalarda yoktu. Bana verdiği odaya geçtiğimde yatağa oturmuş sırıtıyordu. Yanına geçip oturduğumda elini belime koyup başımı omzuma yasladı. İkimizinde yüzünde aptal bir sırıtış vardı.

 

'Onca kadeh içtim ama hiç şimdiki gibi sarhoş olmadım Naz.' Kıkırdadım sözleriyle. Saçlarımı koklayıp öptüğünde geri çekildim. Bana anlamaz gözlerle bakınca kendimi açıkladım.

 

'Pisim o yüzden' kaşlarını çatıp tekrar öptü saçlarımdan.

 

'Sen benim mis kokuluma pis diyemezsin Naz.' Yine kıkırdadım iyice aptal aşığa döndüm. 'Neyse yat artık abinler yarın gelince bana kızmasın.' Kafamı sallayıp yatağa sırtımı yasladım. Yataktan kalkıp bileğimden çekilince çığlık atıcağım anda ağzımı kapattı neyseki. Üzerimi güzelce örtüp alnımı öptü.

 

Elimi tutup okşarken ne onun gitmeye niyeti vardı ne benim uyumaya. 'Biraz gel istersen' deyip yatağın diğer tarafına kaydım. Tereddütle bir bana bir diğer tarafa baktı. Tam umudumu kestiğim anda yatağın boş kısmına yattı. O bana ben ona döndüm konuşmadık ben gözlerimi kapattım. Uykuya kendimi teslim ettim.

 

 

 

 

Yazar Anlatımıyla

 

Seher sabah kalkmış dün Savaş'ın Naz bizde kalıcak mesajını görmüştü. Aşağı inip kahvaltıyı hazırladı. İlk olarak oğlunu kaldırmak istedi. Kapıyı çalıp içeri girdiğinde yatağın hiç bozulmadığını görünce kaşlarını çattı. Aklına bir şey gelse de ihtimal vermedi. Yine de sessizce misafir odasına ilerledi. Kapıyı da aynı sessizlikle açtığında gördüğüyle ilk şaşırsa da gülümseyerek aynı sessizlikle kapıyı kapatıp eşinin yanına indi.

 

'Ne o geç yattı diye kalkmadı di mi o oğlun?' Ali Asaf'ın sözleriyle Seher göz devirdi.

 

'O oğlanı babamın evinden getirmedim.' Dediğinde ikisi de senelerdir aynı şakayı uzatmaktan keyif alarak gülen gözlerle birbirine baktılar. Yıllar geçmiş ama ikisinin aşkından hiçbir şey götürmemişti.

 

'Misafir odasında birbirlerine sarılmış yatıyorlar.' Seher kıkırdayarak ama sessizce eşine söylediğiyle Ali Asaf önce şaşırdı sonra bir kaç kez ağzını açıp kapattı.

 

'Yanlış görmüş olma. Savaş'ın huyunu biliyorsun. Yatağını kimseyle paylaşmaz, başkasının kokusu sinerse uyuyamaz.' Seher Ali Asaf'ın sözlerini başıyla onayladı. O da oğlunun huyunu biliyordu ama gözüyle gördüğü vardı. Yoksa o da ihtimal vermezdi.

 

'Oğlun senin yolundan hızlı adımlarla geliyor galiba' Seher ilk zamanlar olmasa da o da fark etmişti oğlunun Ahu Nazlı'ya farklı baktığını, davrandığını. Sonra biraz gözlemlediğinde zaten her şey apaçık ortadaydı.

 

Durumu daha önceden oğlundan itirafını alan Ali Asaf için oğlunun bu hareketleri Seher kadar şaşırtmamıştı. Onu asıl şaşırtan ona o zaman bizden olmaz diye bağıran oğlunun şimdi bu kadar kararlı olmasıydı. Belki de ilk kez oğlunun duygularının mantığını önemsemeden gidişini görüyordu.

 

'Aşağı inince onlar belli etmezse sakın çaktırma' diyerek uyardı Seher kocasını ikisi birlikte yukardaki çiftin uyanmasını beklerken eskilerden sohbet ettiler.

 

Savaş uyandığında burnuna gelen çiçek kokusuyla kaşlarını çattı. Onun nevresiminin kokusu değildi gözlerini açtığında burnunun altındaki saçların sahibine baktı. Dünküler rüya değildi burda uyuya kalmıştı. Naz'ına sevdiğini sonunda söylemiş karşılık almış bir de onu öpmüştü. Eli istemsiz dudağını okşayınca kafasını sallayarak kendine geldi. 25 yaşındasın kendine gel diyerek Ahu'yu da uyandırıp toparlanıp odasına geçti.

 

 

 

 

Ahu Nazlı Anlatımıyla

 

Yan yana aşağı inerken abimlerin ve Bilgelerin sesinin salondan gelmesiyle onların geldiğini anladım. Onlara söyleyip söylemeyeceğimizi bilmediğim için merdivenin son basamağında kaldım. Savaş son basamağı bitirince bana döndü.

 

'Mahalledekilere daha söylemesek de onlardan saklamayalım Naz.' Zaten herkes bir şeylerin farkındaydı yine de bu öyle bir şey değildi. Çekingen bir şekilde bir salon kapısına bir Savaş'ın bana uzattığı eline baktım.

 

Savaş tutmadığım da derin bir nefes alarak önden salona gitmeye başladı. Hızlı adımlarla ilerleyip girmeden elini tuttum. Elimi daha sıkı tutup derin bir nefes aldı. Birlikte salona el ele girdiğimizde sesler kesildi. Kafamı kaldırmadığım için kimin bakıp bakmadığını bilmiyorum. Aslında bu ilk ilişkim değildi ama bizimkilere tam anlamıyla söylemeden direk karşılarına çıkmam ilkti. Abimler için zaten ilkti.

 

Kimseden ses çıkmayınca daha da sıktım Savaş'ın elini. Elimin üzerindeki baş parmağı hareketlenip okşamaya başladı. Bu sakin ol demekti galiba.

 

Öylece ayakta dururken birinin bize yaklaştığını adım seslerinden anlasam da kafamı yine kaldırmadım. Adımlar önümde durdu. Eliyle çenemden yavaşça yukarı kaldırdığında bu kişinin Toprak abim olduğunu gördüm. Bana tebessümle bakıyordu. Arkasında bizimkiler vardı.

 

'Başını eğme Boncuğum sen yanlış bir şey yapmadın.' Savaş'ın elini bırakıp onun boynuna sarıldım. Sırayla dördüyle de sarılıp Savaşla boş sandalyelere oturduk.

 

Bilge arada bana imalı bakışlar atsa da abimlerden korktuğu için ağzını açamadı. Stresten bir şey yiyemediğim için bir kaç lokma ağzıma atıp ayağa kalkıp mutfağa gittim.

 

 

 

 

Yazar Anlatımıyla

 

Ahu Nazlı'nın içeri geçmesiyle Toprak boğazını temizleyince gözler ona döndü. 'Boncuk yokken bir kaç bir şey söylemek istiyorum. Madem her şeyi göze alarak bir şeye başladınız ben her zaman kızımın arkasındayım.' Diğer üç kişi de onu onayladı.

 

'Üzüceksiniz, üzüleceksiniz sizin ikiniz arasında karışmak istemem. Bak Savaş Boncuk farklı sen de biliyorsun.' Savaş kafasını salladı. 'Olur da bir hata yaparsa ondan önce bize kız. Büyük ihtimalle biz büyütürken neyi anlattıysak nasıl davrandıysak onu doğru biliyordur. Bunlar da bizim suçumuz bizim sorumluluğumuz o yüzden buna dikkat et. Ben birbirinize nasıl baktığınızı gördüm elimden geldiğince size destek olmaya çalışıcam. Bunu sana kızını sana emanet eden adam olarak açıklıyorum.' Sözlerini kapı arkasından dinleyen Ahu'nun gözlerinden bir iki damla yaş düştü.

 

Ali Asaf karşısındaki genç adamların böyle davranmasına hem gururlandı hem de omuzlarına yükledikleri yüklere kızdı. Boğazını temizleyince dikkatler ona döndü. 'Nazlı ilk geldiği günden beri benim de kızımdır. Bu evde size de ona da her zaman bir tabak koyarım. Bunu da sevinçle yaparım. Siz çok iyi çocuklarsınız yavrum. Ben de senin gibi oğlumun sorumluluğunu alıyorum.'

 

Sessizliği Ateş bozdu. 'Bunu bizim kızı yetiştiren adamlar olarak yaptık.' Pis bir sırıtışla devam etti. 'Abisi olarak yapıcağımız konuşma var daha.' Diğerleri gülerken Barış arkadaşına şimdi boku yedin bakışı attı.

 

 

 

Ahu Nazlı Anlatımıyla

 

Savaşlardan ayrılınca eve gidip bizimkilere olayları Savaş'a olan hislerimi anlatıp hemen odama çıktım. Duş almak dışında aşağı inmedim. Akşam için siyah yırtmaçlı hafif göğüs dekolteli bir elbise giyip saçlarımı yaptım. Hafif bir göz makyajı yaptım, rujumu sürdüğümde hazırdım.

 

Aşağı indiğimde bizimkiler salonda iş konuşurken ellerimi açıp etrafımda dönüp onların iltifatlarıyla şımardım. Dördü de siyah kumaş pantolon siyah gömlek giymişti. Kına ilk kadınlar arasında olsa da sonradan erkekler de geliceği için hazırlanmışlardı. Kapının çalınmasıyla Mert açıp geldi. Bizimkiler tam takım bizim salona geçti. En son Savaş girince önce üstümü süzüp koltuğa geçti. Kaşları her zamanki gibi çatıktı.

 

Gitmek için kalkacağımız zaman Savaş'ın sözleriyle herkes önce ona sonra bana bakıp güldü. 'Daha kısası yok muydu Naz?' Yok mu ilk günden ilk büyük kavgamızı yaşamamız yok tabiki. Aslında yırtmacı vardı ama o kadar da kısa değildi.

 

'Tamam siz bekleyin ben üstümü değiştireyim.' Hepsi sözlerime şaşırırken Bilge bana sinsice güldü. Hızla odama çıkıp acaba mı dediğim kırmızı mini ip askılı elbiseyi giydim. Aynadan bakıp saçlarımı düzelttim parfümü de sıkıp aşağı indiğimde Savaş kulağına kadar kızarmış bana bakarken diğerleri bıyık altından abimler açık açık gülüyordu.

 

'Beğendin mi komserim. Sen daha kısasını isteyince bunu bulabildim.' Gülmeden söylemek için aşırı çaba sarf ettim.

 

Homurdana homurdana kınanın yapılacağı kır bahçesine geldik. Erkekler onlara ayrılan yere geçerken biz de Bilgeyle içeri girdik.

 

Ahsen çıkış yaptıktan sonra mahalledeki kızlarla oynamaya başladı. Ben de Savaş'ın dışarı gelsene mesajıyla kapıda onu beklemeye başladım.

 

Önümdeki araba korna çalınca kaşlarımı çatsam da bunun Savaş olduğunu anlayıp arabaya bindim. Gelin arabasını kaçırmış manyak.

 

Yol boyunca Savaş'ın homurdanması benim onu tınmayışımla geçmişti. Karanlık çökse de bu yolu tanıyordum. Bu benim çıktığım tepenin yoluydu ama bizim burda ne işimiz vardı. Araba tepenin orda durunca Savaş'a döndüm. Bana gülümseyip arabadan indi. Benim tarafımın kapısını açıp elini uzattığında tuttum. Ağaca doğru ilerlerken yere dizilmiş aydınlatmaların çizdiği yolda yürüdüm.

 

Ağacın yanına gelince inanmayarak Savaş'a baktım. Ağaç peri ledlerle aydınlatılmış yerde örtü üstünde minderler battaniyeler. En önemlisi çevresinde yapay lotus çiçekleri 🪷 duruyordu. Ağacın altındaki mindere Savaş'ın pikeyle bacaklarımı sarmasıyla rahatça oturdum. O da karşıma oturunca ben bir yandan manzaraya bir yandan etrafa gülerek bakıyordum.

 

Savaş arabaya ilerlediğinde onu bekledim. Elindeki kare kutuya merakla baktığımda gülümsemesi büyüdü.

 

'Evlilik teklifi için erken değil mi?' Dalga geçerek ve gülerek söylediklerime cevap vermeden yanıma oturup kutuyu bana uzattı. Kurdeleyi açtığımda gördüğüm şeyle Savaş'a baktım.

 

Dikkatlice cam fanusu çıkardım. Fanusun içinde dondurulmuş canlı bir lotus çiçeği vardı. Gözümden akan yaşı silen Savaş kolunu bana sarınca karşılık verdim.

 

'Sen de bu kutudaki çiçek gibisin Naz. Bataklığın ortasındasın belki ama kendine gelen tek çamuru kabul etmeyecek kadar safsın, temizsin. Herkesin dikkatini çekecek kadar güzelsin. Bataklığın en güzel çiçeği beni yanına kabul eder misin? Benim sevdiğim olduğun gibi sevgilim de olur musun?' Gözümden akan yaşı silip kafa sallayarak kolları arasına girdim.

 

Kısık sesle 'Evet olurum.' Diyebildim sadece. Açıkçası teklif diye dalga geçerken böyle bir şey yapıcağını tahmin etmemiştim.

 

Öylece sarılırken Savaş telefonundan şarkı açıp elini bana uzattı. Nazende sevgilim şarkısı eşliğinde o ıssız tepede yıldızların altında ilk dansımızı sevgili olarak yaptık.

 

'Sana galiba çok aşığım mahallemin abisi' dedim ellerim boynunu okşayıp alnı alnımdayken. Gözleri ışıl ışıl bana bakıp alnımı öptü.

 

'Sana galiba ölüyorum mahallemin Nazlısı' dediğinde ilk kez söylediği adımla şaşkın ama mutlu bir gülüş gönderirken dudaklarına yaklaşıp öptüm. Karşılıklı şekilde dakikalarca aşkımızı yaşadık...

 

 

 

Bölüm sonu🎊🎉🥳

Loading...
0%