Yeni Üyelik
22.
Bölüm

22. Bölüm

@simurganka45

 

 

Yazar Anlatımıyla

 

Toprağın sözleri ortamı tekrar sessizleştirmişti. Ahu Nazlı bir abisine bir Mert'e baktı. Gözleri sehpadaki kağıda gidince eline alıp okudu. Bu dna testiydi bu kişiler gerçekten Mert'in ailesiydi. Bir yandan Mert'in artık bir ailesi olduğu için sevinirken bir yanı onu bırakırsa diye endişeliydi. Mert'e ulaşıp kollarını ona doladığında Mert de beklediği kollara kavuşmasıyla sıkıca sarılıp bir kaç damla yaşa engel olamadı.

 

'Çok mutluyum' kısıkça söylediği sesten Mert onun ağladığını anlasa da bir şey demedi. Ahu yalan söylememiş sadece eksik söylemişti. Kardeşinin aile sıcaklığına geç de olsa kavuşmasına çok mutlu olmuştu. Mertle ikisini tüm salon dolu gözlerle izledi. O gelmeden Mert olmasa da diğerleri konuşulan konulardan dolayı anlatmışlardı. İkisinin kaderinin bir çizildiği belliydi ne olursa olsun ayrılmamışlardı...

 

Mert Ahu Nazlıyı kolunun altına alıp onunla birlikte koltuktaki yerine oturdu. Asıl olay şimdi başlıyordu. Bir yandan sakin olması için saçını okşarken bir yandan konuşması için karşısında yeni öğrendiği ailesine baktı.

 

Babası Agah bey ikinci kez anlatmak için boğazını temizleyince herkes yine ona dönmüştü. Anlatıcaklarının ağırlıyla tekrar bir nefes aldı anlatması en az hazmetmesi kadar zordu.

 

'Kızım Mert'imin kader ortağı, kardeşi' diyerek girdi söze. 'Senin şimdi aklında sorular vardır. Lütfen ben bitirene kadar bekle.' Dediğinde Ahu hızla kafasını salladığında Mert onun sakin kalması için omzunu okşamaya başladı. 'Biz turizm sektöründeyiz aynı zamanda da Mardinde aşiretiz. Sizin doğduğunuz zaman bir ihale için hem rakip firma hem de Diyarbakırın güçlü aşiretinden bir hasmımız vardı. Mertim doğduğunda onu başka bir bebekle değiştirmiş. Bize getirdiği diğer bebek rahatsızmış doğumda öldü. Biz çocuğumuzu bir hafta önceye kadar öldü sanıyorduk. Bir hafta önce bize o adamın avukatından vasiyet bıraktığı mektup geldi. Yaptıklarını detaylarıyla anlatmış. Bizi bunca yıl evlat acısı yaşatmış.' Derin bir nefes aldığında eşi yanında tekrar ağlamaya başlamıştı.

 

Ahu ise bu yapılan düşmanlığın vahşiliğine kanı donmuşçasına tepki vermeden hatta nerdeyse nefes bile almadan dinliyordu.

 

'Neyse işte bize olan mektupta en sonuna da adres bırakmış. Biz de kendimiz sindirince soluğu burda aldık.' Ahu gözlerini kurulayıp Mert'e daha çok sarıldı yandan.

 

'Bu çok çok adice' diyebildi zar zor Ahu Nazlı.

 

'Haklısın kızım. Sadece düşmanlık ettiği ben değildim. Diğeri de ortağım Yusuf. Ona da aynı şeyi yapmış. Onun şansına onun kızı hala hayatta.' Ahu Nazlı'nın aklına bir şey gelse de devam etmesini bekledi. 'İkinizin hayatıyla da hiç düşünmeden oynamış bizim yüzümüzden. Yurda gelişiniz, sizi kimsenin evlatlık almaması, bağ kurduğunuz bu üç delikanlının aynı anda evlatlık verilmesi...' daha fazla devam edemedi boğazındaki yumrudan. Bir düşmanlık uğruna mı ziyan olmuşlardı. İnsanlar gerçekten bu kadar kötü müydü.

 

'Hayattalar mı?' Dedi Ahu sakince bu cevap diğer soramadığı soruların cevabı olucaktı.

 

'Annen sizlere ömür' dediğinde Ahu'ya döndü bakışlar. Ahu ne hissetmesi gerektiğini bilemedi. Bunca zaman varlığını bilmediği insanın yokluğuna üzülebilir miydi?

 

'Doğum günlerimiz onlar doğru mu?' İkinci olarak sorduğu soruyla herkes karşılarındaki kızın dik duruşuna hayran kalsa da bir yandan da içleri burkuldu. Ahu Nazlı zeki bir kızdı bildikleri halde ortaklarıyla gelmediklerine göre kendi yetiştirdikleri kızla mutluydular. Ahu Nazlı aile nedir bilmezdi en ihtiyaç duyduğu zamanlarda hep yanında kolunun altında olduğu adam vardı şimdi de başkası olmuş olmamış fark etmezdi...

 

'Şubat 7, önce Mert doğdu öğleye doğru da sen' Mert'in annesi Zeynep'in sözleriyle Ahu Mert'e döndü. Gözleri ışıl ışıldı.

 

 

 

Flashback

 

Liseye giden genç kız arkadaşlarıyla burçlar hakkında konuşuyordu.

 

'Ben boğayım mesela yemeğe düşkünlüğüm ordan geliyor.' Diyen kızla düşündü. Acaba onun doğum günü ne zamandı. Ders çıkışına kadar bunu düşündü.

 

Çıkışta Mertle beraber çalıştıkları kafeye giderlerken Mert kızın kafasının bir şeye takıldığını anladığı için dalgın dalgın yanında yürüyen kızın çantasının sapından tutup onu kendine çekti.

 

Genç kız başını ona kaldırdığında 'Narçiçeğim noldu, biri bir şey mi dedi?' Dediğinde kız omuz silkerek yürümeye devam etti. Biri sayısal biri eşit ağırlık olduğu için farklı sınıftaydılar. Ödevlerini yetiştirmeye zamanları olmadıkları için teneffüsleri kullandıkları için fazla görüşemiyorlardı okuldan çıkana kadar.

 

Kız birden arkasından gelen gence döndü 'Mert sence biz ne zaman doğduk?' Oğlan kızın yine hayatlarındaki bilinmezliğe canının sıkıldığını anladığı için ne yapsa ne dese bilemedi. Toprak abisine onları bıraktığı için bir kez saha kızdı içinden. O olsaydı bir şekilde izah ederdi bu durumu.

 

'Yoksa benimle aynı gün yazıyor diye mi taktın gerçeğine?' Diyerek kıza yalandan sitem etti. Kız hemen kendini toparlayıp kafasını iki yana salladı.

 

'Seçme şansı benim olsa. Yine aynı gün doğardım seninle.' Oğlan kızın saçına bir öpücük kondurup beraber kafeye girdiler.

 

Flashback sonu

 

 

İkisinin de aklına aynı anı geldiklerine emindi. Ahu Nazlı belki de ilk kez şanslı hissediyordu. Sırf biri öyle yazdı ya da aynı gün bırakıldıkları için değil istediği gibi aynı gün doğmuştu kardeşiyle. O an ailesinin istememesine bile üzülmedi.

 

Bu sefer diğer aileden ayrı oturan ama çift olmayan esmer kız konuştu. 'Ben amcanın kızı Dicle, abim Fırat' dediğinde Ahu Nazlı şaşırdı. Burdakilerin hepsinin Mert'in ailesi olduğunu sanmıştı. 'Babam da gelicekti ama bazı aksaklıklardan gelemedi çok selamı var.'dediğinde Ahu Nazlı sadece kafasını salladı. Susmayan her şeye cevabı olan kız ne demesi gerektiğini bilemedi.

 

Biraz daha oturup çaylar içilirken Ahu da Mert de sadece konuşulanları dinledi. Bir kaç gün daha burada olacakları için bugünü herkesin sindirmesi için misafirler çok da oturmadan ayaklanıp gitti.

 

Onları geçirirken Bilge de eve geçmişti. Abiler de mutfağa yemek hazırlamak bahanesiyle geçip ikiliyi yalnız bıraktılar.

 

 

 

Mert Anlatımıyla

 

 

Salonda ikimiz kaldığımızda ikimizde birbirimize bakmaktan kaçındık. Ben ne yapacağımı ne söyleyeceğimi bilemiyorum galiba Narçiçeğim de...

 

'Beni bırakmazsın di mi?' Alttan alta bana baktığında kollarımın arasına aldım onu. Saçlarına bir öpücük bıraktım.

 

'Söz vermiştim unuttun mu?'

 

Flashback

 

Yurt bahçesinde saklambaç oynayan 5 6 yaşında anca olan Ahu Mert hariç herkesi bulmuştu. Ama ne kadar tüm bahçeye baksa da onu hiçbir yerde bulamayınca oyunu falan bırakıp içini saran korkuyla ağlayarak ona seslenmeye bir yandam da herkese onu sormaya başladı.

 

Hiçbir yerde onu bulamayınca hem ağlamanın hem de yorgunluğun etkisiyle dinlendiği ağacın dibinde uyuyakaldı. Birden gelen seslerle uykusundan sıçrayarak uyanınca karşısında gördüğü önden ağlayarak ona koşan Mert ve arkasından gelen abilerini görünce hızla olduğu yerden kalkıp sarsak adımlarla Mert'e doğru koştu. Son anda hızlarını alamayan ikili birlikte yeri boyladıklarında Mert düşmesin diye o küçücük kollarıyla Ahu Nazlıyı sıkıca sararken aynı anda Ahu da minik ellerini Mert'in kafası acımasın diye başının arkasına koymuştu. İkisi de canı acısa da ses çıkarmadan yerde birbirine sarıldı.

 

Ahu Nazlı'nın hıçkırıklarıyla Toprak izlemeye son verip ikisini de kaldırdı. 'Uyuyakalmışım saklandığım yerde, seni sobeleme yerinde göremeyince çok korktum. Kaybettim sandım' Mert'in sözleriyle Ahu'nun ağlaması iç çekilere döndü.

 

'Ben seni bulamadım. Seslendim duymadın. Beni bıraktın gittin sandım.' Dediğinde ikisi de birbirinden habersiz yine aynı şeyleri hissetmiş, aynı şeyleri yapmış, aynı şeye korkmuşlardı. Diğer üçlü ise ikisi arasındaki bağı tekrar anlamıştı.

 

'Beni bırakmayacaksın di mi?' Ahu Nazlının sorusuna karşılık Mert gülümseyerek ona kollarını doladı. Aynı yaşta da olsalar onun her zaman kardeşi gibi hissediyordu. Bunu bilinçsizce yapıyordu.

 

Mert cebine ellerini attığında bulduğu ipi Toprak abisine verdi. 'Buna çok sıkı düğüm at ama açılmasın.' Toprak anlam veremese de istediğini yapıp ipi ona geri verdi. Mert elindeki kalın ipteki düğümü gösterdi. 'Bu düğüm açılmazsa hiç bırakmam seni, sen istesen bile' dediğinde Ahu Nazlı istemeye istemeye kafa salladı.

 

İkisi de birbirinden habersiz her gün o ipteki düğümü sıkılaştırdılar...

 

Flashback Sonu

 

Aklına gelmiş olucak ki bana baktı. 'Kördüğüm ne alemde?' Dediğinde biraz olsun modunun yerine gelmesine gülümsedim. Saçlarına bir öpücük bırakıp okşamaya başladım.

 

'İlk günkü gibi' dediğimde ikimizde güldük. Narçiçeğine verdiğim sözdeki ipin cüzdanımda olduğunu bilse eskisi gibi her gece sıkılaştırıcağına eminim çünkü ben de hep yapıyorum. (Bu hikayeyi bilmeyen varsa Aişe annemizin Peygamber efendimizle arasındaki aşkı anlatan bir benzer hikayesi var)

 

*

*

*

 

Narçiçeğinin birden işim var yemeği yiyin hemen gelicem diyerek çıkmasından sonra yemeğe oturmuştuk oturmasına ama kimse bir şey yemeden sessizce yemeğiyle oynuyordu. Belki yalnız kalıp düşünmek istemiştir diyerek onu aramasak da aklımız ondaydı. Korumalar zaten ters bir durumda bize haber vericekler.

 

Sessizliği bozan Çınar oldu. 'Bundan sonra ne yapmayı düşünüyorsun?' Sorduğu soruyla şu an bunu hiç düşünmediğimi fark ettim. Aklım da fikrim de yalnızca Narçiçeğim vardı.

 

'Düşünmedim, aklım Ahuda' dedim dolandırmadan.

 

'Senin onu bırakmandan korkuyor.' Diyen abime başımı salladım. O benim bunca zaman tek dayanağımdı onu asla bırakmazdım. Anca beraber kanca beraberdi.

 

'Kendi ailesinin istemediğini bile düşünemedi.' Dedim üzüldüm bu haline. Gerçi aynı şeyi ben de yapıyordum şu an hayatımın bir hiç uğruna değiştiğini öğrensem de aklım Ahu daydı. Bizim birbirimize olan zaafımızdı bu. Önce hep birbirimizi düşünürdük.

 

Kapının açılmasıyla Ahu Nazlı girdi. Gözlerinin kırmızı olması canımı sıksa da beni görünce kocaman gülümseyip kollarımın arasına girdi. Yanımdaki sandalyeye oturunca gözlerim sol bileğindeki sargıya gitti.

 

'Narçiçeğim bileğin' dediğimde herkes yerinden kalkmış çevresini sarmıştı. Elinden telefonu alıp bir şeyler yapıp bana çevirdiğinde dolan gözlerle ona baktım.

 

'Yapmadım de' desem de yaptığı apaçık ortadaydı.

 

'Aslında sürpriz yapıcaktım ama dayanamam' dediğinde gözyaşlarımı silip ona sarıldım. Diğerleri de fotoğrafa baktığında ona gülümseyerek baktılar.

 

Fotoğrafta bileğine yaptırdığı dövme vardı. Bunca zaman iğneden korktuğu için cesaret edemediği şeyi benim için yapmıştı. Dövmesi narçiçeği bir bilekliği ya da ince bir narçiçeği halatı andırıyordu. Ortasında kör bir düğüm vardı. Yanında sarkan düğümün ortasından tutturulmuş küçük bir dünya yanında M harfi. Sayılarla da 07.02 yazıyordu. Benim için yapmıştı. (Kısaca açıklama Ahu Mert'e dünyaları verseler de senden vazgeçmem sen benim dünyamsın diyor o gün bölümünde daha detaylı Flashback var, sayılarda öğrendikleri gerçek doğum günleri Ahu'nun seçme şansım olsa yine aynı gün doğardım dediğine çıkıyor, kördüğümü zaten biliyosunuz, narçiçeği rengi olmasının sebebi de Mert'in Ahuya hitap şekli yani anlamı derin bir dövme. )

 

'Artık asla çözülmecek bir kördüğümümüz var Dünyam' dediğimde tekrar sarıldım ona. Ne kadar kızsam da beni kaybetmemek için kendini böyle iyi hissedeceğini bildiğim için bir şey demedim.

 

'Desene hiç ayrılmayacağız' dediğimde boynumun ıslanmasıyla ağladığını anlasam da bir şey demedim. Bunca zaman Ahu korkuyor diye yaptırmamıştım dövme o da ister bende görünce diye ama en yakın zamanda aynı dövmeden yaptıracağım.

 

Masayı toplayıp oturduğumuzda telefona bildirim gelmesiyle elime aldım gördüğüm isimle göz devirmeden edemedim. Savaş olayları Bilgeden öğrenmiş olucakki sürekli bana yazıyordu.

 

Savaş Enişte: Mert biz gelelim mi?

 

Mesajı açtığımda dizlerimde yatan Narçiçeğine gösterdim. Baktığında gülüp cevap yazdı. Telefonu verirken bana baktı.

 

'Enişten mi gerçektennn' dediğinde benimle birlikte abimlerde gülmüştü. Savaş'ın Ahuya iyi geldiğinin farkındaydım. O yüzden eski meseleleri kapatıp kabullenmiştim.

 

 

Ahu Nazlı Anlatımıyla

 

Mesajdan on beş yirmi dakika sonra çalan zille geldiklerini anlayıp yerimden kalktım. Mert'in yanında dururken Ali Abi önderliğinde sırayla hepsi girmiş. Normalde hepsi sarılırken olaylardan sonra nasıl davranıcaklarını bilmiyor olacaklarki Savaş da dahil hepsi sadece baş selamı verip koltuklara geçmişlerdi.

 

Ortamda nasıl konu açılır diye herkes sus pus olmuşken Ali Abi'nin sözleri yine ortama bomba gibi düşmüştü. 'Çitlembik sağ sol kavgasına da girmişsin sırada ne var?' Gülerek söylediğiyle abimler tekrar bana dönerken benim delici bakışlarım Savaştaydı. Ben ne güzel abimleri yumuşatmıştım ama yok.

 

'Şimdi şöyleki ortada bir yanlış anlaşılma var' dediğimde abimler bana bakarken iyice Mert'in kolunun altına girdim.

 

'Eee sağcılardan mıydın kavgada solculardan mı?' Emre'ye bakıp elimi boğazıma götürüp keser gibi yaptım.

 

'Ne sağdan ne soldan Atamın gittiği yoldan' diyerek aşırı politik bir cevap verdim.

 

'Keşke şu avukat gibi konuşmalarının yanında bir de öyle davransan' diyen Serkan'a yandan el hareketi çektim.

 

'Abi bana kızıcağınıza Savaş'a kızın. Memurları nerde görse olayın içinde var mıyım yok muyum demeden, kelepçe takıp emniyete götürülüyorum. Gereğinin yapılmasını talep ediyorum.' Diyerek kafa selamı verip ciddiyetle yerime geri oturdum. Hukuk okumanın biraz da yararlarını görelim.

 

'Abinler dövmedi ya beni için rahat etmiyor di mi? İlla yiyim istiyorsun o dayağı' Savaş'ın sözlerine kafa salladığımda kafasını sallayarak güldü.

 

'Kor alevim çaylar ellerinden öper.' Diyen Ateşe normalde burnundan getirirdim hizmetçin mi var diye ama şu an büyük ihtimalle arkamdan konuşucakları için oflayarak mutfağa ilerledim.

 

'Abiye oflanmaz' diyen Çınar'a da kapının girişinden hareket çekip mutfağa geçtim. Masanın üstündeki paketi alıp bir sigara yaktım. Konuşmaları uzun sürerdi zaten istediğim kadar oyalanabilirim. Düşünmek istemediğim düşünceler aklıma doluşmaya başlayınca başka şeyler düşünmek için bir şeyler mırıldanmaya başladım.

 

Sana ben ezelden geldim, lan

Bi' çağır hele bak, bu yerde durmam

O kara göze, kaşa ben ki kurban

Taşıyor umudum aşkımdan

 

Kapıya yaslanmış Savaş ona dönmemle yanımdaki sandalyeye oturup gözlerini yine bana dikti.

 

Sana ben ezelden yandım, lan

Bi' çağır hele, daha bu yerde durmam

O kara göze, kaşa ben ki kurban

Taşıyor umudum aşkımdan

 

Bu sefer ona bakarak söyledim. Bitirdiğimde sigaramda bitmişti. Elimi tutup sıkıca sarıldı. Karşılık verdiğimde biraz öyle kalıp geri çekildiğinde elimi tutup uzun uzun öptü. Sonra sargıya bakıp kaşlarını çattı.

 

'Dövme yaptırdım sonra gösteririm' dediğimde kaşlarını elimle düzeltmeye çalıştım. Merak ettiğini bilsem de içeri girdiğimizde gösterirdim.

 

'Naz ne olursa olsun senin yanında olduğumu bil tamam mı güzelim' dediğinde kafa salladım. Duygusallığı bir kenara bırakıp elimi çekip tezgahı gösterdim.

 

'Çayları hazırla az laf çok iş' dediğimde saçlarımı öpüp yerinden kalktı. Bardakları hazırlayıp çayları koyduğunda ben onu beklemeden içeri geçip oturdum.

 

'Bal çiçeği çaylar nerde' Çınarın sorusuyla birlikte Savaş elimde tepsiyle içeri girdiğinde elimle onu gösterdim.

 

'Hanımcılık kazanmış' Bilgenin sözleriyle diğerleri gülerken Barış bir yandan telefonuyla Savaş'ı çekiyordu.

 

'Barış kırdırtma bir yerlerini al zıkkımlan' dediğinde cık cıklayarak çayını aldı.

 

'Al güzelim' deyip son olarak benim çayımı sehpaya bırakıp kendi çayını alıp yerine geçti.

 

'Bize gelince zıkkımlan anca' diyen Saitle ben de güldüm.

 

'Lan sen benim sevgilim misin?' Diyen Savaşla kalbini tutup olmayan göz yaşlarını sildi.

 

'Hani tek aşkın ben de bebeğim' diyen Sait okkalı bir küfür yemişti.

 

Yerimden kalkıp çerezleri hazırlayıp sehpalara bırakırken 'Naz söylesen ben yaparım. Yorma kendini bunlar için' diyen Savaş'a öpücük atıp ben de yerime oturdum.

 

'Mahalleye haber salın. Savaş hanımcı değil direkt hanım olmuş.' Diyen Ali Abiye Savaş inanamayarak baktı.

 

'Abi sen de şunların ağzına laf veriyorsun ya bir şey demiyorum.' Dediğinde bu sefer Mert atladı.

 

'Hayırdır damat şovsa bunlar bilelim. Sonuçta bizim kızımızı ne doktorlar mühendisler istedi.' Dediğinde bugünün günah keçisi Savaş sabır dileyerek sustu.

 

'Şey de desene Savaş ya damadınız mıyım cidden' diyen Çınar abimin sesini inceltmesiyle hepimiz güldük. Gerçekten iyi ki varlardı.

 

Kapının çalmasıyla yerimden kalkıp kapıya gittim. Kimseyi beklemiyorduk. Kapıyı açtığımda evin önünde duran korumayı görünce şaşırdım.

 

'Hayırdır Nihat sıkıntı mı var' dediğinde kafasını iki yana sallayarak elindeki dosyaları bana verdi.

 

'Abim istemişti onları getirdim.' Kafa sallayarak dosyaları alıp salona döndüm. Bu saatte geldiğine göre önemlidir diye abime verdiğimde ortam yine sessizleşmişti.

 

Hala tepesinde dikildiğim için abim dosyaları masaya bırakırken bana açıklama yapması gerektiğini hissetmiş olucakki sıkıntılı bir nefesle konuştu. 'Ailelerinizin bilgileri' kafa sallayarak Mert'in yanına oturduğumda tekrar saçlarımdan öptü. Bazı insanların aileleri şansıyken benimkiler tersiydi iki dk normale dönmeme bile izin vermemişlerdi.

 

'Abi senden bir şey isteyebilir miyim?' Yerde olan bakışlar sözlerimle yine bana dönmüştü. Abimin gözlerinin ışıldaması burdan bile belliydi. Bugüne kadar bana çok iyilik yapsa da kendi isteğimle onlardan bir şey istemedim bu ilkti.

 

'Söyle abin ne dersen yığsın önüne' hevesle söylediği şeyin benim sözlerimle kaybolacağını bilsem de devam ettim.

 

'Ne yapıyorsanız yapın adım harici hiçbir bilgi bulamasınlar' dediğim gibi olurken abim kafasını sallayarak telefonuyla odadan çıktı. Bu yaptığım çocukça gelebilir ama beni istemeseler de olur ya meraklarına yenik düşerlerse hayatıma dair bir şey bilsinler istemiyorum. Nasıl bunca zaman onlarsız yaptıysam yine kaldığım yerden devam ederim.

 

'Sahi sorucaktım biraz önce laf kaynadı. Sen Kürşatla hangi ara tanıştın' Ali Abi yine konuyu aynı yerden değiştirmeye çalışınca göz devirmeden edemedim.

 

'Mahallede karşılaştık çok iyi biri. Sevdim onu' dediğimde kafasını salladı.

 

'O da seni sevmiş. Şaşırdım çok insan canlısı değildir.' Dediğinde şaşırdım bence gayet öyle biriydi.

 

'Kim bu Kürşat' diye soran Ateşti.

 

'Mahallenin ülkü ocak başkanı' soruyu cevaplayan Emre olmuştu.

 

'Mahallede ocak mı var' abim içeri girerken bir yandan da soruyu sorduğunda hepsi pablonun köpeği gibi kafa salladılar.

 

'Yakında Naz'ı ordan toplarız, gitmişken görürsünüz abi' Savaş'ın bu konu hakkında laf sokmaları bitmeyecek anladık.

 

'Bak bunu da ben sorucam unutuyorum. Niye Nazlı değil Naz' diyen yine Ateş olmuştu. Ah Ateş bugünkü Meraklı kekim.

 

'Savaş abimin B12 sinde sıkıntı var. Unutuyor abim' dediğimde ilk zamanlara vurgu yapmıştım.

 

'Abi deme lazım olur diye boşuna dememişler' diyen Bilgeyle soru yine arada kaynamıştı. Bir ara ben de sorayım bari. Bu arada Bilgenin sözleriyle Sait'in ona kayan parlak bakışlarını yine görememişti.

 

'Ya di mi Bilgem, gönül bu nereye konucağı bilinmez' alttan alta soktuğum lafla kıpkırmızı kesilmişti ikisi de bunlar birbirine daha açılamadan patlatıcaklar kendilerini.

 

'Sen bana bok mu dedin' Savaş Barış'ı işaret ederek bana uyarıcı bakışlar gönderdiğinde onun da kızardığını gördüm. Lan olmayan ilişkilerinden hepsinin haberi var ama kimse açıklamıyor mu noluyor? Ulan hayatım bir düzene girse şunlara el atıcam ama burnumuz boktan çıkmıyor.

 

 

 

 

Mert Anlatımıyla

 

Misafirleri uğurladıktan sonra elime dosyayı almıştım. Ahu bakmak istemediği için şu an Ateşle Çınar'ın ona hayır dememesini fırsat bilerek maske yapmış sürelerinin dolmasını bekliyorlardı.

 

Aldığım dosyanın kapağında kocaman Şimşek yazmasıyla 22 yaşında gerçek soyadımı da öğrendim. Buna buruk bir tebessümle sayfayı açtığımda baba kişisinin bilgilerini okudum. Turizm sektöründe baya iyi bir şirkete sahip ama Mardin'in önde gelen aşiretlerinin ağası olduğu için memleketi bırakamamış.

 

Anne kişisi Zeynep Şimşek. Konağın hanımağası. Resmine baktığımda ona benzediğimi fark ettim. Kendisi de eskiden ağa kızıymış sessiz sakin dursa da sözü geçen biriymiş.

 

Abi kişisi Meriç Şimşek. İşletme okumuş ailenin büyük oğlu şirkette babasının yerine geçmiş. Evli bir kızı var. Buna şaşırmıştım. Ben şimdi amca mı olmuştum.

 

Diğer abi kişisi Miraç Şimşek. O da turizm okumuş otellerin birinde çalışıyor. Nişanlı. Bana baya benziyor. Şimdi farkettim bilerek mi bilmiyorum ama üçümüz de M ile başlayan isimler almışız. Onlarınki bilerek gerçi benimkisi tesadüf.

 

Bir de 14 yaşında bir ufaklığımız varmış. Mirza Şimşek şaşırmayı es geçmeye karar verdim. Kendisi biraz haylaz biri olsa gerek bir sürü disiplin cezası var. Diğer bilgileri okumadan dosyayı kapattım. En azından Ahum hala tek kızımdı.

 

Kafamı kaldırıp ona baktığımda Toprak abime maskeyi yapıştırmaya çalışıyordu. 'Abi cildiniz sayemde ışıl ışıl olucak' diyen Ahuya gülmeden edemedim. Sen gel koca ülkeye diz çöktür küçük bir kız evde sana maske yapsın.

 

'Aynen Boncuk düşmanlarımı da ışıltımla alt ederim. Çok sağol' dediğinde Ahu gülünce biz de güldük.

 

Ahu elindeki ojelerle bana gelince diğerleri de yüzünü yıkamaya gitti. Ben verdiği ojeyi dikkatle sürerken Çınar da yanımıza gelip dikkatle izlemeye başladı.

 

'Bir dahakine ben süreyim mi' dediğinde Ahu bir bana bir ona baktı. Eskiden de böyleydi paylaşamazdık Ahuyu. Kısaca kafa salladı. Ben dikkatle tırnaklarını taşırmadan sürmeye başladım. İlk zamanlar kötü olsa da döve döve şaka

şaka yapa yapa alıştırmıştı beni.

 

İçeri Toprak abim homurdanarak girince Ahu kıpırdanmaya başladı. 'Gençleştin resmen bu kadar mı fark eder' dediğinde abim saçını öpüp koltuğa attı.

 

Ateş bulaşıkları yıkamaya gidince ona da sataşmadan edemedi tabi 'Üfff be dışarda ölüm makinesi, evde bulaşık makinesi' dediğinde bir yandan da arkasından ıslık çalıyordu.

 

Yarınki yemek öncesi olabildiğince bu konuyu olmamış sayıcaktı galiba.

 

Sonunda Narçiçeğini ikna edip salonda hepimizin beraber yatması şartıyla uyumayı ve bizi azad etmeyi kabul etmişti. Yere yaptığım döşeğin ortasına atlamasıyla yanına Toprak abim kuruldu. Diğer yanına ben benim arkama Ateş abim arkasına Çınar. Dördümüzde tavana bakarken Ahu bize küçükken abimler okuduğu sonra ezberlediği masallardan anlatmaya başladı. Nefesinin düzene girmesiyle uyuduğunu anlayınca öperek ben de kendimi uykuya bıraktım.

 

 

Bölüm sonu🎊🎉

Loading...
0%