Yeni Üyelik
23.
Bölüm

23. Bölüm

@simurganka45

Keyifli okumalar🩵🫶🏻

 

 

 

Toprak Anlatımıyla🌸

 

 

 

Boncuğun uyumasıyla yataktan kalkıp mutfağa ilerledim. Masaya oturduğumda diğerlerinin de peşimden geldiğini gördüm. Mert bize kahve yaparken diğerleri de boş yerlere oturdu. Mert kahvelerle masaya gelene kadar sigara içmiş bir şey konuşmamıştık.

 

'Bir kere daha anladım. Siz isterseniz buluruz artık dediğinizde verdiğim kararın doğruluğunu' Mert aramızda ilk konuşan oldu. İçim burkuldu bu haline. İlk zamanlar elimiz bu kadar güçlü değildi ulaşamamıştık hiçbir bilgiye. Öğrenebileceğimiz zaman ise Mertle konuşmuş o da gerek yok artık deyip kapatmıştı konuyu. Şimdi öğrenmişken kendi ailesini sırf küçük kızım üzülmesin daha fazla diye kendi için bile sevinmiyordu.

 

'Biliyorsun di mi olayı?' Dediğinde ne sorduğunu anladığım için kafa salladım. İlk öğrendiğimde detaylıca araştırtmış ordaki tanıdıklar sayesinde iki ailenin de durumunu öğrenmiştim.

 

'Anlatıcak mısın artık bize de?' Çınar'ın sorusuna kafa sallarken bir sigara daha yaktım.

 

'Bir ablası üç abisi var. Babası Yusuf annesi Gül'e çok aşıkmış. İkisi de düşman aşiret çocukları evlendiklerinde reddedilmiş. İlk çocuğa kadar çok zorluk çekmişler. En büyük abisi Agir . İkinci abi Baran o yurt dışında annesine en düşkün olanı annesinin vefatı sonrası gitmiş. Son abi Arjin. Sonra ablası Jiyan ailenin sülalenin ilk kızı el bebek gül bebek büyümüş. Geçen sene evlenmiş. Son yani karıştırılan kız Lilan ailenin sülalenin en küçüğü göz bebeği. Gül Hanım çocuklarına ayrı ayrı düşkünmüş ama en çok kızlarına. Ölüm döşeğinde hepsinden söz almış kızlarım size emanet bir dedikleri iki olursa diye...' sigaram bitince diğerine geçtim.

 

'Lan madem söz var bu kızları değil mi? Reva mı lan benim bal çiçeğime.' Diyen Çınar'a hak versem de devam ettim anlatmaya. Göz ucuyla Mert'e baktığımda masadan kafasını kaldırmasa da dikkatinin bende olduğunu biliyorum.

 

'Öyle. Neyse son kız dedim ya el bebek gül bebek.' Histerikçe güldüm bu sözlerden sonra ah benim kadersiz Boncuğum. 'Annesinden önce de dediğini yaptırsa da annesinden sonra iyice kullanmış bu durumu. Bir dediği iki olmamış.'

 

Bu sözlerimle fısıltı halinde olsa da Mert konuşunca onu bekledim. 'Kardeşimin de hakkıydı' kafasını kaldırdığında gözlerinin kıpkırmızı olduğunu gördüm. Ateş onunla sarılırken biraz bekledim. Ahunun hastahanede anlattıkları ağırdı ve içimden bir ses daha anlatmadığı bir du kadar daha olaylarının olduğuydu. Ahu'nun sandığının aksine Mert anlatmadı bize bir şey. Sorup soruşturduklarımızda nasıl benimsedilerse onları ağızlarını açıp tek bir şey söylemedi.

 

'Bu mektup gidince önce ihtimal vermemişler. Oturup düşünmüşler falan. Tam gelmeye niyetlenmişler seninkilerle kız artık ne düşündüyse intihara kalkışmış. Hap içmiş. Uyandığında da giderseniz öldürürüm kendimi falan demiş. Verilen sözden mi neyden gelmemişler. Sonrasında da bulduğu tüm fırsatları değerlendirip kötülemiş bizim Boncuğu. Kafalarına girmiş. Amcası umursamamış benim verilmiş sözüm yok diye kuzenlerini göndermiş. Kendisi de gelicekmiş ama dedesi durdurmuş. Duyduklarım şimdilik bu kadar.'

 

 

 

 

Ahu Nazlı Anlatımıyla🌸

 

 

Her şeyi duyduktan sonra yine sessiz adımlarla salona geçip yerdeki yatağa yattım. Gözlerimi kapatırken bana ihanet eden iki damla yaşı silip kafamı yastığa bastırdım. Uyumaya çalıştım yoksa kafam düşünüp durucaktı. Onlar bir mazlumun vebaliyle nasıl koydular kafalarını yastığa bu kadar mı kolaydı.

 

Halbuki ne analık isterdim bu yaştan sonra ne babalık. Abi desen gırla var, ablalık desen Bilge her türlü yeter. Gelselerdi Mert'in ailesi gibi sonra deselerdi bizim de kendimizi göre kurulu düzenimiz var. Yeminim olsun gocunmazdım. Onlar orda iyi biliyorum der kaldığım yerden devam ederdim. Ama şimdi bir hiçmişim gibi gerçi ben onlar için hiçtim.

 

Tam tersi olsa da ayak uyduramazdım ki. Kimsesizlik denen şey yapışıp kaldı yakamıza. Ne yuva bildik bunca zaman ne aile. Neyimiz eksik kaldı diyemem ama sonuçta öyle ya da böyle geldik bu yaşa.

 

Lalin demişti abim karışan kızın adına. Çeviri yaptığım için biliyordum anlamını zılgıt demekti. Neşeli anlarını kutlamak için çıkarılan ses. O Lilandı bundan sonra da öyle devam edicek. Ailesiyle beraber hep olduğu gibi olucaktı.

 

Ben de Ahu Nazlı. Anası babası kim olduğu bilinmeyen göçmen kız. Memleketsiz yurtsuz Ahu Nazlı. Tek bir şeyi alıcaktım onlardan gerçek doğum tarihimi. Diğer hiçbir şey umrumda olmayacaktı. Büyük konuşmak olmazdı ama gölgem bile düşmeyecek bundan sonra üstlerine...

 

*

*

*

 

Sabah hiçbir şey olmamış gibi kalkmış abimlerle şakalaşarak kahvaltımı yapmıştım. Akşam için yemekleri beraberce yapmış duşlarımızı alıp hazırlanmış. Şimdi de yemeğe geçmiştik. Kısa bir nasılsın iyi misin muhabbetinden sonra çorbalar içilirken herkes sessizdi. Arada abileri Mert'e bir şeyler sorup onu tanımaya çalışıyordu. Dicle abla bir şeyler söyleyecek gibi olsa da kıvranıyordu. Ben ise sohbetleri dinleyip gözlem yapıyorum.

 

Yemekleri servis edip yerime oturunca Fırat abi Mert'in babasına bakınca boğazını temizledi. Ben yemeği yemeye devam ettim. Mümkün oldukça göz teması kurmamaya özen gösteriyorum.

 

'Kızım Nazlı' dediğinde kafamı yemeğimden kaldırıp Agah amcaya döndüm. 'Mustafa yani deden' dediğinde benim dedem yok demek istesem de misafire ayıp olmaması için sözlerini bitirmesini bekledim. 'DNA testi yaptırmak istiyor.'

 

Önümdeki suyla boğazımı temizledim. Şu an deli gibi bağırmak istesem de sinirlerimi kontrol altında tutmayı zor da olsa başardım. 'Lüzumu yok, benim ailem şu dört adam' diyip bizimkileri gösterdim. Diğerleri bozulsa da bizimkiler bana öpücük gönderdi.

 

'Aslında instagramına bakınca anlamışlar. Yengeme çok benziyorsun. Ama içimizde şüphe kalmasın karşılıklı' Fırat abinin sözleriyle annemi bir anlık merak etsem de kendimi durdurdum.

 

'Agah amca' dedim muhattap olarak onu alarak. 'Ortağınıza ve ailesine söyleyin. Ahu Nazlı Sözüpekin bir ailesi yokmuş. O yüzden şüphelendiği bir durum da yokmuş. Kendi şüpheleri için de dedelerine şüphenin cehenneminde yansın diyor. Sorarlarsa aynen böyle iletin lütfen' dediğimde masadaki gerginlik artsa da umrumda değildi açıkçası.

 

'Bir de o mesele var. Sizi değiştiren adam kendi soyadını vermiş. Onu da değiştirelim. Mert istediğin zaman bizim soyadımıza geç' Adını hatırlayamadığım Mert'in büyük abisiydi.

 

'Aynen öyle' Fırat abi de ona katılırken konuşmak için önce Mert'i bekledim. O konuşmadı. Ben de kendi fikrimi belirtmek için 'Benim için bir sakıncası yok. Ama çok değerli aileniz buna da bir şey derse istediği abisinin kütüğüne geçebilirmiş. Bu da onun size ilk ve son hediyesiymiş dersiniz.' Fırat abi iyice kızarırken bizim tayfa yine kabarmaktan hindiye döndü.

 

'Fırat abi, lütfen olayı kişisel algılama. Benim ikinizle de bir sorunum yok. İstediğiniz zaman gelin kapımız size hep açık. Bu laflar neyse' dedim kendimi açıklarken acındırma zannedilmesin diye.

 

'Biz sizi anlıyoruz. Ama biraz daha ılımlı olsan Ahu' Diğer abisi konuşurken Mert baya bir kahkaha attı. Ben de gülme isteğimi son an durdurdum.

 

'Kimse çekmediği acının tasvirini yapmasın' diyerek ortama Toprak reisimiz girdi.

 

'Tamam sizinki bizden kat be kat zordur. Ama biz de güllük gülistanlık yaşamadık be oğlum. Evladımı toprağa verdim ben.' Annesi konuşurken ağlamaya başlayınca Mert'e bakıp kaşlarımı kaldırdım.

 

'En azından yanınızda aileniz vardı.' Diyen Ateş oldu. Onun da hassas noktası Mertti işte. Dayanamıyordu böyle görmeye.

 

'Abiii sen de bize bir şans versen' Yemekten beri ilk kez konuşan Mert'in kardeşiyle Mert ona döndü. Gözlerindeki o parıltı o şefkati kimse anlamasa ben anlardım. Bana baktığı gibi bakıyordu kardeşine. 'Kardeşin bu hikayenin masumu' fısıldadığımla bana döndü. Kafa salladığımda yerinden kalkıp kardeşinin yanına gitti. Kardeşi zaten ayağa çoktan kalkmıştı. İkisi de birbirine sarılırken masadaki herkes duygulanmıştı. Açılırsa durduramam diye mümkün olduğunca göz kırpmamaya çalıştım.

 

'Senin için abim' dediğinde ailesi de derin bir oh çekmişti.

 

Masa toplanırken bizimkilere ailecek konuşsunlar biz burda takılalım dediğimde kabul ettiler. Dicle de bize yardım ettiği için o da abisini mutfağa çağırdı. Bir yandan çay ve tatlıları hazırlarken abimler de Fırat abiyle sohbet ediyorlardı. Sanki biraz önce karşılıklı atışmamış gibi...

 

Hazırlık bitince çay demini alsın diye beklerken bizimkilerin yanına geçip ortadaki sigaradan aldım. Fırat abinin yine kaşları çatıldı. Toprak abimden daha çok çatık kaşlı gezen biri varmış ben şok.

 

'Ahu Nazlıcım sence de sigara için küçük değil misin abim?' Dediğinde sigaramın dumanını üflerken cevap verdim. 'Birçok şey için de çok küçüktüm. Konu aynı yere gelmesin abi.'

 

O sırada telefonu çalınca masada olduğu için hepimiz görmüştük. YUSUF AMCAM. O mu diye sormaya gerek olmadan bir bana bir telefona bakınca hepimiz emin olduk.

 

'İstersen odalardan birinde konuşabilirsin' dediğimde kafa sallayıp çıktı.

 

 

 

 

 

Fırat Anlatımıyla🌸

 

 

 

İlk gördüğüm odaya girip telefonu açtım.

 

'Efendim amca' bir yandan da girdiğim odayı inceledim. Kendime oturacak bir yer bakındım çalışma masası görünce oraya oturdum.

 

'Naptınız' gelmese de babamdan buraya geldiğimizi öğrendikten sonra bir rahat vermedi zaten.

 

'Yemek yedik oturuyoruz amca' arkadan gelen seslerden telefonunu hoparlöründen konuştuğunu anladım.

 

'Ne dedi dedemin söylediğine' Bu Agirdi. Göz devirdim gelmediler söz diye şimdi merak ediyorlar. Dediği onca lafı nasıl söyleyim şimdi size.

 

'Gerek yok dedi' karşıdan bir cevap gelsin diye beklerken masanın üstündeki çerçeveye baktım. Beşinin bir arada olduğu bir fotoğraftı Ahu Nazlı mutluydu.

 

'O ne demek' bu da Arjindi. Amına koycam şimdi iyice posta güvercinine döndük burda.

 

'Benim burda bir ailem var dedi' olabilecek en yumuşak şekilde söylemiştim.

 

'Oğlum' babamın sesiyle onun da orda olduğunu anladım.

 

'He babam'

 

'Nasıl biri' babam buraya gelemediği için içi içini yediği için diğerleri sorsa söylemeyeceğim o şeyi söyledim.

 

'Mustafa Soykan'ın iki gömlek fazlası diyim sen anla' dedim gerçekten Ahu Nazlı aileden huy olarak en çok dedeme çekmiş. Aynı dik başlılık aynı cesurluk...

 

 

 

 

O sırada Mardin Soykan Konağı🌸

 

 

Soykan aile erkekleri dedelerinin isteği sonucu çalışma odalarında Muğladaki Fırat'ın konuşmasını dinliyordu.

 

Ahu Nazlının Mustafa Soykana benzediğini söylenmesiyle kimse bir şey diyemezken hepsi ona bakmıştı. Mustafa Soykan'ın dudağı hafif kıvrılsa da toparladı.

 

'Çağırın gelsinler' diye kesin bir şekilde konuşan dedeyle Fırat'ın vereceği cevabı beklediler. Bunca zaman kardeşleri için bir şey yapamazlarken bugün amcasının yengemin sözü kızlarım diyor bu sizin neyiniz demesiyle hepsi zaten yapmak istediklerini uyduracak kılıfı bulduğu için mutluydu.

 

'Ben söylerim ama gelmez dedem.' Mustafa Soykan duyduklarıyla kaşları çatıldı. O ne derse olurdu bunca zaman.

 

'Götür beni ona ver' dediğinde diğer herkes sadece konuşmaları dinledi. Bir kaç tıkırtı sonrası Mert birileriyle bir şeyler konuştu.

 

'Verdim dedem' diyen Fırat'ın sesiyle hepsi telefona dikkat kesilse. Hepsi ilk defa sesini duyucaktı.

 

'Ahu Nazlı Sözüpek' duydukları melodik sesle hepsi kıpır kıpır olsa da duydukları soyadıyla hepsi kaş çatmıştı.

 

'Mustafa Soykan' diye kendini tanıttı. 'Beni tanımadığın için test yaptırmam demişsin, gel Mardin'e tanışalım'

 

Ahu'nun kahkahası duyulunca abilerinin dudağı kıvrıldı. Ahu Nazlı kahkahalarını durdurunca devam etti konuşmaya 'Siz de beni tanımıyorsunuz ben gel dediğiniz de gelip git dediğinizde gidicek, her dediğinize boyun eğecek biri değilim. Gelseydiniz tanışırdık.' Dediğinde Fırat'ın babası Yunus gülmemek için kendini tuttu. Oğlu haklıydı.

 

Arjin abisinin kulağına eğilip 'Dedeme posta mı koydu bana mı öyle geldi' dediğinde Agir bir şey demese de o da kabardı. Kendisi de saygı çerçevesinde dedesine söz söyleyebilen nadir kişilerdendi.

 

'Ben Yusuf. Gel kızım, dna testini yapalım' babasıydı konuşan ama ben babanın diyemedi. Fotoğrafını ilk gördüğü an anlamıştı aslında Gül'üne benziyordu.

 

'Ben sizin kızınız değilim beyefendi. Size verecek kanım yok. Ailenizle mutlu olun bu olay yaşanmadı sayın. Çünkü ben öyle yapıcam. İyi akşamlar.' Telefon kapandı. Yusuf'un o an gözünden bir damla yaş aktı. Hak etmişti bunu. Abileri müsade isteyip odadan çıktıkları gibi sigaralarını iki ayrı yerde içtiler...

 

Babalarının geri çağırması sonucu sigaraları bitince geri girdiler.

 

'Bulamadınız mı hala bir şey' dedesinin sorusuyla Arjin Agir'e baktı sen cevap ver dercesine.

 

'Yok dedem. Adı dışında hiçbir bilgi bulamıyoruz. Ne yaşadı ne yaptı. Büyük ihtimalle gizletti.' Yanındakilere diyemedi.

 

 

 

Ahu Nazlı Anlatımıyla🌸

 

Misafirler gidince hep birlikte kahvelerimizi alıp salona geçtik. Durum kritiği yapmamız lazımdı. Mert de ben de düşüncelerimizi hissettiklerimizi açıklamaya çalıştık diğerleri de bizi dikkatle dinledi.

 

'Mardine davet ediyorlar' Mert sözlerinden sonra bana bakmıştı. Tamam ben de aynı teklifi almıştım ama sözümü yiyip gitmeyecektim ayaklarına.

 

Kahvemden bir yudum alırken önüme pufu çekip ayaklarımı uzattım. Sigaramı da yakıp yanımdaki sehpadaki küllüğe bıraktım. Karşımda duran Mert'e diktim gözlerimi 'Sen git dünyam. Hatta abimler de gelsin yalnız hissetme orda kendini ama ben gelmem.' Sözlerim bitince küllükteki sigaramı tekrar aldım. Abimler bu bizim meselemiz olduğu için bizi etkilememek adına çok fikir belirtmiyor kararlarımıza uyuyorlardı.

 

'Sen yoksan' elimle durdurdum sözlerini.

 

'Yok öyle dava. Kardeşine söz verdin, onun hatrına bile olsa gidiceksin. Ailenle vakit geçireceksin. Ben de siz yokken sevgilimle baş başa vakit geçiricem.' Ciddi başlasam da sonlara doğru makaraya vurmuştum olayı. Unutmayın ki izahı olmayan her şeyin mizahı olur.

 

'Sevgilim demişken sen mesaj atmayınca sabahtan beri beni darlıyor. Gelir birazdan.' Mert'e gülüp telefonumu odamda şarjda bıraktığım aklıma geldi. İnşallah azar yemezdim Savaş kekimden.

 

'Bence Savaş Mert'e yanık. Sen çekil aradan.' Ateş'in sözleriyle Mert küfürleri sıralarken arkasındaki kırlenti ona doğru attı. Ateş çevik refleksi sayesinde eliyle tutup sırtına koydu kırlenti. Bir yandan da Mert'e pis pis sırıtıyor.

 

Zilin çalmasıyla Mert küfürler eşliğinde yerinden kalkarken Çınar arkasından bağırdı. 'Lan kız burda. Bari o yokken yaşayın aşkınızı. Ayakların götüne vurdu kapıyı açıcam diye.' Kahkahamı daha fazla tutamadım. Yine bir şekilde olayı kaynatmış o hüzünlü atmosferi dağıtmıştık. Savaş önde Mert arkada konuşarak salona girdiğinde diğerleri gülerken her şeyden habersiz Savaşçım mal gibi kalmıştı kapıda.

 

Ben de iyi bir sevgili olarak ayağa kalktım elime kumandayı alıp 'Sen miydin sevgilimi çalannnnn, Anladım ki dostluklar yalaaaaaannn, sen olamazsın bu canımı acıtan, beni sırtımdan vuran.' Savaş hala şaşkınlıktan çıkamamışken elimdeki mikrofonu Mert aldı.

 

'Ben miydim seni böyle yakaaaaan, sevdiğine kem gözle bakaaaaan, bilmiyordum onun' derken Savaş'ı işaret edip sonra beni işaret edip 'senle olduğunu, nasıl yaptım sana bunu' diyerek kendini koltuğa attı. Biz devam etmeye hazırlanırken şoktan çıkan sevgilim biraz yüksek sesle 'Sizin kafanızı si-seveyim. Ulan klip çektiniz iki dakkada' dediğinde dayanamadan gidip kolları arasına girdim. O da bana sarılırken arkadan öksürük sesleri yükselirken mecburen ayrıldık.

 

Olayları Savaş'a da anlatıp onun tavsiyelerini dinledik. Ben Savaş'a yaptığım kahveyi onun önündeki sehpaya koyarken dördü bir anda ayaklandı.

 

'Biz çalışma odasındayız. Siz takılın biraz ama bokunu da çıkarmayın. Gözüm üstünüzde' Toprak abim saçımı öpüp diğerlerini de alıp odadan çıkınca ikimiz kaldık. Savaş bir bana bir kapattıkları salon kapısına bakıp kollarını bana sararak beni göğsüne çekti. Sırtım göğsündeyken elleriyle oynadım. İkimiz de biraz kaldık öyle. Ne o ailem hakkında bir şey sordu ne ben tekrar bir şey anlattım. Tek eli hala ellerim arasındayken diğer eli saçlarıma çıktı. Küçük bir öpücük kondurdu.

 

Anlamam nedenini

Üzmüşler bebeğimi, ah

Ah

 

Şarkıya başlamasıyla kafamı biraz daha arkaya atıp yüzüne baktım. Sesi, bakışı, gözleri o ah diyişi...

 

Tam yüzüne dalmışken

Çizmiş kendi resmini, ah

Ah

N'olursun kaç kurtar

Kendini bu diyardan

Yâr

Güneş'i ararken

Peşini bırakmaz Ay

Ay

Sar, bu şehri en başından yak

İyice yak

Kim der ki, "Bu rüyadan uyan"

Ona uzat

Ne yalnızlık ne hüzün

Bu gecenin gündüzü var

Var

Sanma ki ölümsüzüm

Bu şehrin duvarları dar

Dar

N'olursun kaç kurtar

Kendini bu diyardan

Yâr

Güneş'i ararken

Peşini bırakmaz Ay

Ay

Sar, bu şehri en başından yak

İyice yak

Kim der ki, "Bu rüyadan uyan"

Ona uzat

 

Şarkı bitene kadar ne o gözlerini gözlerinden kopardı ne de ben. Bir eli yumuşakça saçımı okşarken elleri arasındaki sıcak eli de ellerimi okşuyordu. Bir kez daha şükrettim kendime iyi ki sevmiştim tüm korkularıma rağmen iyi ki ona tutulmuştum, tutunmuştum. İyi kilerimden biriydi artık...

 

'Bu bir rüyaysa kimse beni uyandırmasın' dediğimde gözleri küçücük kalacak şekilde güldü yine. Kapıya bir bakış daha atıp dudaklarıma ordan da alnıma küçük öpücükler bıraktı.

 

'Gördüğüm, görebileceğim en gerçekçi rüyamsın. Kimse bizi uyandırmasın Naz' dediğinde ben de onun gibi gülümsedim.

 

'Peki hayatında gördüğüm en güzel kız ben miyim. Yuvarlak cevap verme evet ya da hayır hemen söyle.' Dediğimde sesli bir şekilde güldü. Saçlarıma bir öpücük bırakıp iyice yerleştirdi beni göğsüne.

 

'Görüp görebildiğim en güzel bebeksin' çapkınca göz de kırpınca benim kafada kavak yelleri esmeye başladı. Hemen biraz göğsüne sürttüm kafamı. Yine sesli bir şekilde gülürken burnumu hafifçe sıkıp 'Ayrıca en sevdiğim kedisin' diyip saçlarımı önce karıştırıp sonra eliyle karıştırdığı saçlarımı düzeltti.

 

'Bunu Bilge'nin yanında da söyle de çatlasın' dedim. Bunu ciddiye almayacaktık ama onunla sataşmak en az Savaşla uğraşmak kadar zevk vericiydi.

 

'Biliyordur zaten üzülmez.' Sorgularca baktığımda devam etti. 'Eskiden en güzel kız sensin dediğimde ilerdeki yengeme de söylerim bunu diyordu. Ben de her defasında eğer bir yengen olursa benim için dünyadaki en güzel kız artık odur diyordum.' Önce bir yaaaa diye eriyecek kıvama gelmişken aklıma gelenle kafasına hafifçe vurdum.

 

'Kızım güzel bir şey söyledim napıyorsun' omuz silkip elinden kaçıp ona döndüm yüzümü.

 

'Benden öncekiler geldi aklıma sinir oldum. Ben bir çiçek olsam onlar da olsa beni ayırabilir miydim? Çok düşünme hemen cevap ver.' İlk önce kaşlarını çattı, sonra biraz düşündü sonra gülerek cevap verdi.

 

Yanıma yaklaşıp boynumda derin bir nefes aldı. 'Burnum koku almayı bıraksa da bu güzel kokulu , gözüm kör olsa da böyle güzel görünen nazlı nazlı salınan çiçeği aramadan ilk seferde bulurum.'

 

'Yaaaa Savaaaşşş' ben erimişem ben bitmişem ben bu çocuğa ölmüşem...

 

'Yiiii Siviiiişşş' diye beni taklit edip tekrar eski konumuma göğsüne getirdi. Aklıma gelenle tekrar doğrulunca göz devirdi.

 

'Başladı bizim mesai bakalım sırada nasıl bir şey var' kaşlarımı çattım. Halbuki önemli bir konuya parmak basıcaktım. Parmağıyla kaşlarımı düzeltti. Sonra dinleme pozisyonuna geldiğinde ona öpücük atıp başladım.

 

'Ya şimdi aklıma geldi.' Ben devam etmeden sözümü kesti.

 

'Tırtıl olsan da seni severdim Naz' bu sefer ben göz devirdim.

 

'Ya bir dur önemli diyorum.'

 

'Hayır Naz 80lerde sen anarşik bir solcu ben sağcı olsaydım da tenhada emanet çekmezdim sana' dediğinde iyice sinir yüklendi.

 

'Bir daha lafımı bölersen çalışma odasındaki silahla vururum seni sus'

 

Kaşları yukarı kalkıp sonra da çatıldı. 'Çalışma odanız da silah mı var' ben sessiz kalınca abimlerin kim olduğu aklına gelmiş olucakki sustu. Eliyle ağzına fermuar çekermiş gibi yapınca ellerimi yüzüme sürüp şükrettim.

 

'Sen geçen düğünde Saitle Bilge ile ilgili bir şey dedin. Ayrıntılarını anlat. Barış neyi biliyor, Saitin hallerinin sebebi neden Bihter bize neyi açıklıyıcak' dediğimde sonda söylediğime ben de güldüm.

 

'Akıllı kızsın olayı çözdün niye ağzımı arıyorsun?' Omuz silktim.

 

'Bak şimdi bebeğim.' Diyip yanaklarını iki elimin arasına alıp sıktım.

 

'Kızım ben mahallenin abisi, emniyetin komiseriyim ne bebeğimi' kızgınlığına karşı alnına ufaktan vurdum.

 

'Tamam wolf bakışlarında life bulduğum. Tamam aslan yelelim en ağır abi sensin.' Kusar gibi yaptı. Onu takmadan devam ettim. 'Yuva kuranın yuvası olurmuş. Olmasın mı bizim de bir yuvamız.' Dediğimde bakışları da yüzü de yumuşadı. Uzaklara dalıp bir şeyler düşünürken dudağı kıvrıldı. Yav çen hayal mi kuruyon çen...

 

'Allah nasip ederse olucak yavrum. Ama bu olaya biz el atmayalım. Kaç yıllık kardeşime bunu yapamam. Olurlarsa en başta ben desteklerim ama ön ayakta olamam. Ayrıca ben de onun abisi sayılırım yok olmaz.' Kendi kendine söylenmeleri karşısında göz devirdim. Haklı olduğu için bir şey de diyemezken yerime geri yerleştim. Gözlerimi kapatsam da yeni yollar aradım. O yardım etmesin ben ederdim. İş başa düştü mecbur Saitin aklına giricez. Ben gözlerim kapalı olası senaryoları değerlendirirken saçımdaki eli yüzünden iyice mayıştım. Kapının açılıp kapanma sesini duysam da gözlerimi açmak zor geldi. Adım sesi önümüzde durdu.

 

'Lan size de lokum dedik bokunu çıkarmayın. Abiyiz biz' Ateş'in sözüyle Savaş kendini toparladı. Sonra havalandım odama çıktığımızı hareketlerden anlarken de ses çıkarmadan gözlerimi kapatmaya devam ettim. Yatağımla buluşup üzerim örtülünce kendimi uykuya bıraktım.

 

Sabah uyandığımda komidinin üstünde duran dijital saatten daha çok erken olduğunu görsem de üzerimi değiştirip uykuya devam etmek için önce lavaboda işlerimi hallettim. Odama girince sürahimden suyumu içtim üzerimdekileri çıkarıp pijamalarımı giydim. Son kez telefonu elime aldığımda anonimin tekrar yazdığını görünce engellemek için girdim artık çok olmuştu. Gördüğüm mesajla yatağımda doğrulup yanlış mı diye bir kaç kez daha okudum.

 

05*********: Seni kimin vurduğunu öğrenmek için yarın ***** konumuna gel. İyi geceler Nazlı Ceylan

 

Demek ki bu ay tüm hesaplaşmaların yapacaktım. Eyvallah mesaja görüldü atıp tekrar uykuya daldım.

 

 

 

Bölüm sonu🎊🎉

 

Peki Savaşım aşık kekim🩵🐥

 

Ufaktan da bir spoi veriyim Ahu Nazlı kızımız büyük konuşmalarını yemelerinin kadını😂😘

Loading...
0%