@simurganka45
|
Keyifli Okumalar🩵🫶🏻❤️
Ahu Nazlı Anlatımıyla
Sabah uyandığımda elimi yüzümü yıkayıp üzerime kot pantolon gömlek giyip kahvaltıya indim. Bugün bir şekilde korumalarsız attığı konuma gidip yüzleşmem gerekiyor. Çayları koyup geri sandalyeme oturdum.
Abimler Mertle yarın için Mardin'e gitme meselesini konuşurken onlara fikirlerimi söyledim. Mert bana tekrar sen de gel dese de onu reddettim. Ailesi bugün önden gidicek abimler de yarın sabah uçakla geçecekler. Kahvaltının sonuna gelirken boğazımı temizledim.
'Bugün dışarı çıkıcam ama korumalarsız' Toprak abim hemen kaşlarını çatarken Ateş yüz ifademden bir şeyleri çözmek ister gibi bakıyor diğer ikili nereye gideceğimi soruyorlardı. Onları bir şekilde geçiştirerek biraz da duygu sömürüsü yaparak kabul ettirdiğimde Mert'in arabasını alıp atılan konuma sürmeye başladım.
Şirketin önüne geldiğimde valeye arabayı verip telefonumu sessize alıp içeri girdim. Danışmanın haberi olucakki hiç sorgulamadan yanıma iki ızbandut gibi koruma vererek gülümsedi. İki adamla asansöre binerek son kata çıktığımızda omuzlarımı ve duruşumu daha da dikleştirdim. Kapıdaki adamlar çantamı alınca telefonu cebime atıp verdim. Dedektörle üst aramasına başladıklarında göz devirdim.
'Ahu Hanım üzerinizde öldürücü alet varsa uğraştırmadan verin' diyen korumaya hep söylemek istediğim şeyi söyledim. 'Tüm hepsi kafamın içinde, üstümde bir şey yok merak etme.' Gülümseyecek gibi olsa da hemen kendini toparladı. İçeriye haber verildiğinde beklemeye başladık. Sonunda kapı açıldığında kendimden emin bir şekilde içeri girdim.
Yazar Anlatımıyla
Ahu Nazlı içeri girdiğinde karşısındaki iki kuzenle yapmacık bir şekilde selamlaşıp koltuğa oturdu. Bacak bacak üstüne atıp o odayı incelerken iki adam da onu inceliyor. Hareketlerine dikkat kesiliyor arada birbirine bakıyorlardı.
'Geleceğini beklemiyordum, özellikle de korumasız' Alparslan Yiğitoğlunun konuşmasıyla Ahu Nazlı incelemeyi bırakıp ona döndü. Kendisi masanın diğer tarafında sandalyesinde siyah takım elbisesiyle ben buranın patronuyum diye bağırıyordu.
'Çağırdınız geldim. Davete icabet etmek sünnet.' Karşısındaki adam gülmemek için başını sola çevirse de Alparslan'ın bu sözlerden sonra dudağının kenarı kıvrılmıştı.
'Ne içersiniz?' Kuzen Can'a Ahu kafasını sallayarak çay istediğinde Alparslan telefonla üç çay istedi.
'Abinlerin haberi yok, korkmuyor musun başına bir şey gelir diye.' Can'ın konuşmasıyla dışardaki korumalardan biri kapıyı çalarak çayları bırakıp çıkmıştı.
Ahu Nazlı çayından bir yudum alıp ondan cevap bekleyen adama döndü. 'Emniyetin önünde vuruldum. Yani masadakiler için yer zaman fark etmiyor.' Ahu Nazlı'nın konuşmasıyla karşısındaki iki adam da şaşırmıştı. Hem cesaretine hem de kendini vuranı bilmese de onun da onlar gibi abilerinin oturduğu masada oturduğunu bilmesine ve buna rağmen abilerine bir şey söylememesine. Her ikisi de bir şeyi çok iyi biliyordu abileri kimin vurduğunu öğrenirse yaşatmazdı.
'Madem biliyorsun seni kimin vurduğunu niye geldin?' Alparslan'ın sorusuna karşı Ahu Nazlı kafasını iki yana salladı.
'Umarım amcanızın masadaki başarısı, sizin misafirperverliğiniz kadar kötü değildir.' Kuzenler bugün şaşırmaktan helak olmuş şekilde karşılarındaki kıza bakarken Ahu Nazlı çay bardağını eline alıp baştan aşağı cam olan yerden aşağıya baktı. Daha sonra kitaplıktaki dosyaların isimlerine karşıdaki adamların onu hafife almaması gerektiğini anlamaları için onlara zaman veriyordu.
İki adam da birbirine bakarken Ahu Nazlı tabloları inceliyordu. 'Orjinal mi bu?' Dedi baktığı tabloyu gösterirken Can kafa sallayınca koltuğuna geri oturdu.
'Şimdi sizin kafanız karıştı o yüzden ben size hemen yardımcı oluyorum. Oyununuz elinizde patladı size yazdığım gün kim olduğunuzu anlamıştım. Buraya da anlaşabileceğimizi düşünerek geldim.' İki adam da şaşkınlığın yanına sinir de ekledi halbuki bu plandan çok eminlerdi. Ahu Nazlı çayı bitince elindeki boş bardağı kapıdaki adama verip bir çay daha istedi. Beklerken masanın üstündeki sigaradan alıp yaktığında bakan adamlara 'Sigaram çantamda kaldı helal edin' diyerek uzun bir nefes çekti içine.
'Yalnız planınız elinizde de patlasa da yaratıcılığınıza hayran kaldım. Sen Alparslan Yiğitoğlu beni o mesajlarla kendine bağlacaktın. Bu adamın eninde sonunda abimlerden dolayı bana bulaşacağını tahmin ettin. Sonuçta masanın üç büyüğünün zaafıydık Mertle. Benimle sevgili olunca sevdiğim kadının intikamı diyerek babanın katilinin intikamını dolaylı yoldan da olsa alıcaktın.' Son sözleriyle ikisi de şaşkın şaşkın bakıyordu kıza. Gülümsedi Ahu Nazlı bu hallerine gelen çaydan bir yudum aldı. 'Sizin tahmin edemediğiniz tek şey benim olayı çözemeyecek kadar küçük görmeniz. Benim abimlerin öğrettiğini size amcalarınız öğretemedi herhalde hiç kimseyi küçük görme.'
'Tahmin ettiğimizden daha fazlasısın her anlamda' Can'ın sözlerine Alparslan da katıldı. Ahu Nazlı umursamadan yeni bir sigara daha yaktı. Soğumuş çayından yudumlarken dik duruşundan ödün vermedi.
'Eee şimdi abinlere mi söyleyeceksin' Alparslan'ın sorusuna sigarasını bitirene kadar cevap vermedi.
'Abimlere söyleyecek olsam buraya kendim gelmez onları gönderirdim. Oyunu artık benim kurallarıma göre oynayacağız.'
'Kabul edeceğimizden çok eminsin' Can'ın sözleriyle gülerek kafa salladı.
'Ortak amaçlarımız var kabul ediceksiniz. Okuldan mezun olmama üç ay kaldı. Zorunlu stajla altı aya avukatım. Tahmin edeceğiniz üzerine iyi olduğuma inanıyorum. Masadaki herkes adına elimde sağlam dosyalar var sizin de yardımlarınızla Ünal Kaplan (Evet Edho bebeğim dndj) dosyasını daha da kabartıcak. Devlete yaptığı hataları da göz önüne alırsak önce masadan atılacak. Tam bu noktada ben dava açacağım şansa bakınki düşüceği koğuşta sabaha karşı cesedi işkence çekmiş şekilde bulanacak. Böylelikle hem düşman bertaraf edilecek hem de onun pis kanı kimsenin eline bulaşmayacak.' Dikkatle dinlediler kuzenler kızı Ahu Nazlı gelicek soruları tahmin etse de sormalarını bekledi.
'Bizden casusluk mu istiyorsun' Alparslan'ın sorusuna elini göğüs hizasına getirip aşağı yukarı salladı. Üç aşağı beş yukarı der gibi.
'Sadece o değil. Tahmin edersiniz ki şimdi dikkat çekmemek için bir şey yapamayacak olsa da masadan ayrılınca saldırganlaşacak. O zaman hedefi ben olmasam da davayı açtığımda bana sıçrayacak. Ee siz de iyi birer anonim ve sevdiceğine zarar gelmemesi için beni ve çevremdekilere zarar gelmesine izin vermeyeceksiniz. Ünal'ın hareketlerini izliyorsunuz zaten çok da zor olmaz hatta içeri bir iki adam koyun bir daha vurulmamı istemeyiz değil mi? O şerefsiz yüzünden dekoltelerimde dikkat çekecek bir yara aldım. Son olarak gönderdiğiniz geçmiş olsun çiçeğinin lavinia çiçeği olması da hatalarından biriydi. Hiç kimse sevdim dediği kadına ölüm çiçeği göndermez bir dahakine dikkat edin.'
'Asıl masaya oturması gereken kişi meğer yıllardır masaya düşmanmış. Etkilendim.' Can'ın hayran hayran konuşmasına Ahu Nazlı ukalaca güldü.
'Abimlerin ben ve Mert için koyduğu kuraları biliyorsunuzdur.'
'Onlar silahtan uzak durucak. Elleri sadece kalem tutucak.' Ahu Nazlı Alparslan'ın sözleriyle elini şıklatıp işaret parmağını ona doğrulttu.
Ahu Nazlı ayağa kalktığında ikisi de ayağa kalktı. El sıkıştıklarında Ahu Nazlı saçlarını savurarak kapıya yöneldi. 'Size ayrılan sürenin sonuna geldik. Artık sık sık görüşücez gibi duruyor. Numaram sizde var siz de normal numaranızdan yazınki bir de numaranızı bulmaya uğraşmayayım.
Can Ahu Nazlı için kapıyı açarak geçmesini beklerken Alparslan da arkasından geliyordu. İki patronun çıkmasıyla korumalar başını eğip selam verirken Ahu Nazlı asansöre ilerledi. Çağırdığında arkadan gelen gülme sesiyle arkasını döndü. Alparslan korumanın verdiği Ahu Nazlı'nın çantasını sımsıkı tutmuş arkasından geliyordu. Çatık kaşlarla çantayı bir ters bir düz çevirirken Can da aynı şekilde inceliyordu. Ahu Nazlı'nın da gülmesiyle korumalar gülmeye devam etti. Alparslan'ın arkasını dönmesiyle hepsi kendini toparladı. Asansörün kapısının açılmasıyla önden Ahu Nazlı çantasını alıp girdi iki kuzen de onunla girdiğinde üçü aşağı inmeye başladı.
Ahu Nazlı cebindeki telefonu çıkarıp numara kısmına girip onlara uzattı. Allahtan zekilerdi de çok uğraşmadan numaralarını kaydedip telefonu verdiler.
'Artık ortak olduğumuz için her türlü yardım için ararım baştan uyarayım. Sakın engellemeyin anonim olamam' Ahu Nazlı gülmemek için kendini sıkarken diğerleri küçük kızın diline düştüğü için homurdanıyordu.
Şirketin dışına gelene kadar Ahu Nazlı çalışanların kaçamak bakışlarına rastlasa da çok üzerinde durmadı. Alparslan'ın birine bir şey söylemesiyle vale Ahu Nazlı'nın arabasını almaya gitti.
'Çalışanların ağzı sıkıdır umarım abimler sizinle buluştuğumu öğrenirse hoşgeldin yeni kankalarım bebek olursunuz.' Dediğinde ikili gülüşlerini eliyle saklayarak güldü.
Ahu Nazlı veda ederek arabasına bindiğinde ikili arkalarından asansöre ilerledi.
'Şimdi anlıyorum bunca zaman niye sakladıklarını' diyen Alparslan bir yandan da asansörden son katı tuşlamıştı.
'Haklısın herkesi bir şekilde kendine hayran bırakma gibi huyu var galiba. Efsunlu etrafındaki herkesi etkisi altına alıyor.' Can'a katıldı Alparslan. Odaya doğru yürüyüp birlikte odaya girdiler.
'Fazla zeki, fazla cesur, fazla güzel' dediğinde Can sırıttı.
'Anonim planı yaparken gerçekten aşık olma dün sevgilisiyle fotoğraf attı. Bir de senin aşk acınla uğraşamam bilader'
Alparslan biliyordu çünkü ikisi de Ahu Nazlı'nın attığı adımı takip ediyordu. 'Şimdilik öyle bir niyetim yok. Ama ben istersem alırım' göz kırptığında Can baya kahkaha attı.
'O diğerleri için geçerli bence Ahu Nazlı sırf sen istediğin için gelecek bir kız değil. Daha çok o istediğini alır.' Alparslan kafa salladı haklıydı. İkisi de o gün hakkında konuşmaya devam etti.
Ahu Nazlı Anlatımıyla
Eve geçmeden bizimkilerin mesajlarını okudum. Mertin ailesini uğurlamaya gitmişler mahalleye doğru sürerken bir yandan da hoparlörden Bilgeyi aradım. Annesiyle zorla pazara gittiğini anlattığında keyfim yerine geldi. Eve dönmeden mahalledeki kahveye saptım. Şanslıysam kendilerine dördüncü bulamayan dayılarla okey dönerdim. Kahvenin önüne park edip içeri ilerledim. Dışardaki bir kaç tanıdık amcaya selam hal hatır faslından sonra içeri girdim.
Kahvenin sahibi tamirci Eşref amcanın oğlunundu. İstediğim zaman gelebileceğini söylediği için arada uğruyordum. İlk zamanlar ayıplasalar da sonradan alışmışlardı. İçeri geçip etrafa bakındım geçenki kavgadaki Mahir abiyi görünce ona baş selamı verip boş bir masaya oturdum. Gelen çırakla şakalaşıp Ahmet Abiyi sorduğumda işi olduğunu söylediği için çay istedim.
Yandan bir amcanın sazı çalmasıyla dudağım kıvrıldı. Çantamdaki sigaranın paketini açıp içinden bir tane çıkarıp yaktığımda gözüm yan tarafta oturan Mahir abiyle tayfasına değdiğinde boş pakete sövdüğünü görünce masadaki paketi onlara bakmadan uzattım. Bir yandan da çalan şarkının başlama yerinin gelmesini bekledim.
Hapishanelere güneş doğmuyor Geçiyor bu ömrümde günüm dolmuyor Eşim dostum hiç yanıma gelmiyor Yok mu hapishane beni arayan Bu zindanda ölem can gardiyan
Kimseyi umursamadan şarkıya girdiğimde amca şaşırsa da bana gülümseyerek iznini verdi. Mahir abide uzattığım paketi alıp sigarasını yakmıştı. Sazın girdiği yerde önümdeki sigaradan bir nefes alıp çayla boğazımı temizledim.
Birer birer yoklamayı yaparlar Akşam olur kapıları kaparlar Bitmiyo geceler bitmiyo geceler geceler olmaz sabahlar Yok mu hapishane beni arayan Bu zindanda ölem can gardiyan
Gözümden akan yaşı silip sazı dinledim tekrardan Mahir abi yerinden kalkıp benim masama oturunca ekibi de bizim masaya oturmuştu.
Anamdan doğalı garip kalmışım Acı hapishane daha genç yaşım Benim zındanlarda benim zındanlarda zındanlarda ne idi işim Yok mu hapishane beni arayan Bu zındanda ölem can gardiyan
Son sözlerden sonra sazda güzel bir bitişle bitmiş herkes alkışlayınca gözlerimi kurulayıp teşekkür ettim. Mahir abi hepimize demli çay söyleyince bir şey konuşmadan ortadaki paketten bir sigara alıp yine ortaya bıraktım. Diğerleri de alırken çakmağımı ararken yanımdan ateş uzatılmasıyla sigaramı yakıp içime derin bir nefes çekip dumanı yukarı verdim.
'Bu şarkıyı bir tek böyle içli hapishaneyi gören söyler.' Mahir abi sonunda konuşmaya başlayınca ona döndüm.
'Duymuşsundur yetimhanede büyüdüm. Hapishaneleri bilemem ama oraya güneş doğmazdı. Yoklamalar alınır gece kapılar kapanırdı üstüne. Geceler geçmezdi yaşımızda genç bile değildi. İyilerine düşen hayatını yaşasa da bizim için oranın hapishaneden farkı yoktu. Tek fark vardı hapishanedekilerin iyi kötü suçu olurken bizim tek suçumuz kimsesiz olmaktı.'
'Senin gibi güçlü delikanlı birine çok nadir rastladım. Bundan sonra beni de abin bil. İstediğin ne olursa başım gözün üstüne' Mahir abiye eyvallah anlamında elimi göğsüme vurduğumda hepsi güldü. Biz gülerken ortamın sessizleşmesiyle kafamı kapıya çevirdiğimde bizi sorgularcasına bakan Ali Abi ve Kürşat abiyi görünce sırıttım. Siz şimdi naneyi yemediniz mi? İkisi de bize doğru yaklaşırken Mahir abi kalkıcak gibi olurken elimle onu durdurdum. Kürşat abi karşısında çocukların bıraktığı boş yere oturduğunda Ali Abi de karşıma oturdu. Kürşat abinin tayfa onun arkasında Mahir abininkilerde kendisinin arkasında tetikte bekliyordu.
'Moralim bozuk ve nihayet dörtlü olduğumuza göre okey oynuyoruz lütfen' diyip ikisine baktığımda Ali abi kaş göz yaparken omuz silkip en masum bakışlarımı ikisinde gezdirdiğimde ikisi de derin nefesle beni kafasıyla onayladığımda ellerimi çırparak çıraktan okey takımı istedim. Ali Abi bir ikisine bir bana bakıp gömleğinin yakalarını silkip bana gözlerini kısarak kafasını iki yana salladı.
Okeye başladığımızda ikisi de ortak olduğu için sitem etse de benim acındırmalarım sonucu zorla da olsa kaderlerine mahkum olmuşlardı. Biz Ali abiyle olurken ilk eli onların biraz sakinleşmesi için yenmelerine izin vermiş. Ben de bak ne güzel ikili oldunuz bir daha hep ikiniz olun dediğimde göz devirmişti.
Taşları tekrar yedili dizerken bir yandan da konu açmak için konuştum. 'Sizin kız kardeşiniz var mı?' İkisi aynı anda topladıkları taşları sert bir şekilde ıstakanın önüne koyarken birbirlerine ters ters baktı. Ali Abi alttan bacağıma vururken ona omuz silktim.
'Şimdi çözdüm olayı. Sizinki sadece görüş ayrılığı değil. İkinci bir eşref saati vakası' dediğimde bana baktılar. 'Bilmiyor musunuz bir dizi vardı. Mahallenin iki ağır abisi biri Sarı eşref' diyerek sarışın olan Mahir abiyi gösterdim. 'Diğeri Kara eşref' diyerek esmer Kürşat abiyi gösterdim. 'Neyse bunlar düşman hapishaneden çıkıyorlar. Dizinin başında ikisi de onları bu mevkiye getiren aynı adamın mezarına gidiyorlar. Mahalleli biliyor ikisi de dikkat ediyor kavga çıkarmamaya ama sürekli atışıyorlar.' Zar atılırken çayımdan bir yudum alıp devam ettim. 'İşin komiği ikisinin evi aynı yerde kahvehaneleri yan yana. Neyse ikisi de birbirinin kız kardeşine aşık. Abiler düşman falan öyle bir dizi çok severim ben siz biliyor musunuz.' Ali Abi gülerken bizim düşman ikili oyuna başlamıştı. İlk taşı Mahir abi atmak için ıstakasını düzenlerken bu eli vermemek için çirkefliğimi devreye soktum.
'Hadi at artık abi, satranç oynamıyoruz' dediğimde bana ters ters bakıp bir taş attı. Ortadan taş alıp işe yaramayan biri Kürşat abiye sırıtarak attım.
Ortadan taş çekip taşları düzenlerken ona da sardım. 'Hadi hadi seri abicim' o da ters bir bakış atıp Ali abime attı.
Böyle böyle devam ederken aklıma gelen türküyü sırf gıcıklığına sanki mırıldanıyor gibi yüksek sesle başladım. Bir yandan da oyuna devam ettim.
Hayatları değir mi Şu gelen yar değil mi Sakıplardan üç güzel Gelen Eşref değil mi
Sakıplardan üç güzel Gelen Eşref değil mi
Ali abiyle ben gülerken diğerleri homurdanarak sinirle oynadılar.
Aman Eşref canım eşref Aman Eşref malım eşref Uykudan uyarttın beni Kana boyattın beni
Uykudan uyarttın beni Kana boyattın beni
İkisi de bana ters bakış atınca Ali abiye elden biticem diye dudak oynattım. Okey verince daha da keyiflendim şarkıyı söylerken.
Gelem mi yar gelem mi Yar yanına gelem mi Seni sevdim seveli Oldum yürek veremi
Seni sevdim seveli Oldum yürek veremi
Istakalarını devirip kendiminkini onlara çevirdim. Okeyimi de alnıma yapıştırdım ayağa kalkıp oynadığımda herkes gülürken ikili birbirine senin yüzünden atışması yapıyorlardı. Ali Abi telefonu çıkarıp bizi gülerek çekerken ikisinin de elinden tutup oynayıp söylemeye devam ettim.
Aman Eşref canım eşref Aman Eşref malım eşref Uykudan uyarttın beni Kana boyattın beni
Uykudan uyarttın beni Kana boyattın beni
İkisi de sonradan gülmüşler bir kaç tane de yine benim zorumla somurtarak Ali abinin selfiesine poz vermişler sonra diğerlerini de çağırıp kahvehaneden ayrılmadan önünde Mahir abiyi ve ekibini sağıma Kürşat abi ve ekibini soluma almıştım. İkisi de birbirine selam verip ayrıldığında Ali abiyi de alıp kafeye sürdüm arabayı. Yolda benim ne kadar fena olduğumu övdü. Evet övdü. Saat akşama yaklaştığı için bizimkilere de haber verdiğini akşam yemeğini kafede yemeye karar verdik.
Ali abiyle birlikte mutfağa geçip bir şeyler hazırladık. İki saatlik bir hazırlıktan sonra herkes gelmiş masanın ortasına ben oturmuş abimler sağıma soluma otururken Ali abi karşıma geçmiş kendi takımını Bilge yanında olmak üzere dağıtmıştı.
Çorbaları içerken Ali Abi konuşmaya başladı. 'Aklınız varken daha fazla karizmayı çizdirmeden çitlembiğe abiliği bırakın. Vermezseniz de zaten yakında alıcak gibi' abim saçımı öperken ben de ayağa kalkıp sanki alkışlayanlar var gibi elimle onları durdurup selam verdim.
'Hayırdır yine ne yaptı bu fare' Serkan'a kafa sallayarak gözlerimi kıstım.
Ali abi telefonunu çıkarıp bugünkü video ve fotoları gruba attığında herkes telefonlara gömülmüş ben de fotoyu düzenleyip etiketleyerek gönderi paylaştım.
'Kızım sen manyak mısın sağcıları sola solcuları sağa geçirmeyi nasıl ikna ettin?' Bilge'nin kahkahaları durmazken zor da olsa konuşmuştu.
'Tek benim değil mahalledeki herkesin ezberini boz. Aferin sana Naz' kızar gibi söylense de yüzünden tam tersi hoşuna gittiğini anlamıştım. O yüzden Savaş'a öpücük attım. Ateş bunu görüp ağzımı kapattığında elinden zor da olsa kurtuldum.
'Peki ikisini ortak yapması' Mert ve Emre aynı anda söyleyince onlara güldüm. Bu sırada Savaş kalkıp boşları toplarken biz de yemekleri getirdik. Son tabağı almak için mutfağa girdiğimde arkamdan belime kolların dolanmasıyla kafamı yasladım hemen göğsüme.
'Bir gün şu hallerinden kafayı yedireceksin bana' diyip iyice kollarını sıklaştırdığında hafif arkamı dönüp yanağına uzanarak ufak bir öpücük kondurdum.
O sırada kapıdan Barış'ın öksürük sesi gelince abimlere homurdanarak beraber mutfaktan çıktık. Kimin tabağı eksik diye bakınırken Çınar'ın olduğunu görüp önüne koyarken yanağından öptüm. Çınar beni çekip öperken bir yandan da Savaş'a nispet yapıyordu. Barış gülerek Savaş'ın kulağına eğildiğinde kafasına şamar yiyerek yerine geçmişti.
Gülüş sohbet eşliğinde yemeğimizi bitirmiş bir de üzerine çay sigara yapmıştık. Savaş arada abimlerden gizli beni öpmeye çalışıyor bu halleri de beni aşırı eğlendiriyordu. Abimler bizi görse de görmemezlikten geliyor ama bir şey olucak sanan Bilge benim peşimden ayrılmadığı için çok da yalnız kalamıyorduk. Hep birlikte toplu poz verince onu da instagrama attım.
Yazar Anlatımıyla Mardin
Şimşek ailesi konağa varınca önünde park edilen Soykan arabalarından Fırat'ın dediği gibi onlarda olup konuşacaklarını anlamış oldular.
Selamlaşma nasılsınız faslından sonra Yusuf boğazını temizledi. 'Ne zaman gelicekler?'
'Yarın gelicek abimler' dedi Şimşeklerin en küçüğü Mirza abisinin kaybını hep anlatmışlardı ona. Hiç tanımadığı abisine üzülürken birden yaşadığını öğrenmesi en çok onu sevindirmişti. Bu abilerini çok sevse de onları kızdırdığı için hep katıydı kuralları. Yeni abisinin öyle olmadığını hissetmiş gibiydi.
Mert yarın arkanızdan gelicez dememişti o yüzden kim gelicek kim gelmeyecek bilmiyorlardı. 'Ahu Nazlı o da gelicek mi?' Agir sorsa da aslında cevabı az çok tahmin ediyordu. Tek umudu Mert'e olan düşkünlüğünden onu yalnız bırakmamak için gelebileceğiydi.
'Söylemediler ama geleceğini sanmıyorum biraz şey' dedi Dicle sonra diğerleri açıklasın diye onlara döndü.
Agah bey gülerek ortağı Yusuf'a döndü. 'Asi. Yemekte bir laflar söyledi. Babamdan böyle azar yemedim ben' Yusuf gidemediği için üzülse de Agah'ın oğullarının anlattıklarıyla göğsü yer yer kabardı yer yer yumruğunu sıktı.
'Gelirse de Mardin'i yakar yıkar' Mert'in ortanca abisinin sözlerine Fırat da başını salladı.
'Gelsin de yaksın yıksın. Başımız üstüne' Arjin diğerlerine göre daha düşkündü şimdiden Ahu Nazlı'ya çünkü zamanında Lalin yüzünden hep azarı o yemiş, onun yaptıklarının cezası hep ona kesilmişti.
'Baran da geliyormuş akşam' Mert'in küçük abisi Miraç çok iyi arkadaş olduğu için hiç iletişimi kesmemişti. Yusuf bey derin bir nefes alıp şakağını ovdu işler iyice karışacaktı.
* * *
(Mertlerin konağın önüne gelmesinden devam)
Önden Mert inerken bir yandan da ona gülen gözlerle bakan insanlara hem şaşırıyor hem de ayıp olmasın diye selamlaşıyordu.
Babası Agah, abileri Meriç, Miraç, kardeşi Mirza kapının orda gülerek ona bakıyordu. Karşılarına geçtiğinde davul susmuş neyseki biraz olsun rahatlamıştı. Tam o sırada silahlar havalanırken peşlerindeki tüm korumalar onlara etten duvar örmüştü. Bu durumda abisi Meriç sıkanları durdurdu. Belindeki silahı kardeşine gülerek uzattı.
Ben geldim dedirtmenin başka yoluydu. Mert bir abisine bir uzatılan silaha baktı. Tam ağzını açıcakken Toprak çatık kaşlarıyla ondan önce davrandı. 'Mert o silahı almayacak. Ben bunca yıl onları silahlardan uzak tutmak için onlardan vazgeçtim. Benim kardeşlerimin ikisinin de eli silah değil kalem tutar.' Mert abisine gülerken Meriç sıktığı dişleriyle silahı beline geri koydu. Kardeşine başkasını abilik yapması canını sıkıyordu. Mert hepsiyle tokalaşarak evden içeri girdiğinde bu sefer de davul sesine kadınların zılgıtları eşlik etmişti.
Köşede dedelerle oturan Soykan ailesinin her bir üyesi onların arkasından gelecek olan kızlarını bekliyordu heyecanla. Mert önde abileri arkada babasının eşlik etmesiyle önlerine geldiklerinde abiler misafirperver bir şekilde ayağa kalkarken dedeler ve Ahu Nazlının babası kalkmamış elini öpmesini beklemişti. Mert kendi dedesi Rıza Şimşek'in elini öpüp diğerlerine el sıkışınca babası ve dedesi kaş çatmış ama onlar umursamamıştı.
Dedesi Rıza Şimşek eli öpülen torunun alnını öpüp hoşgeldin evine dedikten sonra adaklık kurbanları kesmeleri için emir vermiş. Torununu da sedirde dizinin dibine oturtmuş. Sırasıyla önce öz abileri kenarda da gerçek abileri oturmuş unun diğer tarafında yani dedesinin yanında Mustafa Soykan babası abileri bir kaç ağa çevirmişti.
'Sen tanımadın diye öpmedin herhalde. Mustafa da deden sayılır.' Dedesinin sözüyle Mert oturuşunu dikleştirdi. Ahu Nazlının dosyasına bakmış herkesi ezber etmişti kimin kim olduğunu gayet iyi biliyordu.
'İzninizle ben kardeşimi arayayım, geldiğimizi haber vereyim.' Diyerek hem dedesini susturmuş hem de konunun Ahu Nazlıdan dolayı olduğunu dolaylı yoldan da olsa söylemişti. Abilerle beraber boş bir yere geçerek görüntülü aramayı başlattılar.
Giden dörtlünün arkasından sinir ve pişmanlıkla bakılırken kimse ne yapacağını bilemedi. Mirza aradan sıyrılıp abilerinin olduğu tarafa ilerledi.
Görüntülü konuşma açıldığında Ahu Nazlı'yı Savaş'ın emniyetteki odasında sandalyesine kurulmuş olduğunu kimse beklemiyordu. Ahu Nazlı heyecanla elindeki kelepçeyle onlara son zamanların popüler akımı yakışıklı güvenlik dansı yaparken dörtlünün gözlerinden gülmekten yaş gelmişti.
'Kızım ne işin var yine mi karakolluk oldun.' Kendine ilk gelen Çınar olmuştu. Ahu Nazlı yalandan bir acındırmayla gözlerini doldurmuş iyice telefona yaklaştırmıştı sandalyesini şu an suratı telefonun dibinde olduğu için ayrı bir komik duruyordu.
'Neymiş sizde yok yokmuşsunuz. Eninde sonunda karakola gelirsin bugün nasıl olsa diye siz gidince beni de peşinde getirdi.' Hepsi ona kahkaha atarken kapı açılmış Savaş da Ahu Nazlı'nın çayını bırakıp arkasından sandalyeye kolunu atmış ekrana girmişti.
'Aferin lan, gözüme girdin' Ateş'in sözlerine o göz devirirken Ahu Nazlı alınmış gibi yaptı. Biraz daha sohbet ettikten sonra Mert'in gözü kenardan gizlenmeye çalışarak onu izleyen kardeşi Mirzaya takıldı. Eliyle onu çağırdığında Mirza elini önüne bağlayarak başı yerde arkasına geldi.
'Gel selam ver Ahu Nazlı ablana' Mirza kafasını kaldırdı. Kızar diye düşünmüştü. Toprak göz kırpıp Mert'e aferin derken Ahu Nazlı telefondan selam verip biraz da Mirzayla konuşup kapattı.
'Ahu Nazlı abla baya komikmiş. Ben sinirli biri sanıyordum.' Abisinin kolunun altında giderken bir yandan gülerek konuşuyordu. Mert saçlarını dağıttı.
'Ahu Nazlı ablan nabza göre şerbettir. Tersi pis olsa da normalde dünya tatlısıdır.' Kafa salladı Mirza. Tekrar sedire geldiklerinde bu sefer abilerinin yanına oturdu. Yanına da Mirzayı çekti. Abileri ve babası bozulsa da ses çıkaramadı.
'Ahu Nazlı niye gelmedi, iyidir inşallah' Mustafa Soykan'ın sorusuna Mert tebessüm etti. O bir şey söylemeden Mirza atladı.
'Çok iyi Mustafa dedem, neşesi de gayet yerinde.' Dediğinde Mert kardeşinin saçından öptü. İstese yapmazdı şerefsiz.
'Kapılara baktırdığınız kızın, ayağınıza gelmesini beklemek ne kadar doğru dedem' Baran'ın sözleriyle diğerleri keyiflenirken Mardindekiler onu uyarır gibi baktı. Onlar gidince ağızlarına sıçmıştı zaten yanlarında yeri miydi. Boran kızgındı ailesine sırf bir kızları üzülmesin diye diğer kızın ne hale geleceğini düşünmemişler şimdi bir de laf ediyorlardı.
'Babaammm' tiz bir sesle gelen kişiye döndüler. Lalin, hiç şaşırmadılar bu haline geldiği gibi babasının kucağına yerleşirken gözleri fıldır fıldırdı. Mert ve diğer üçlü bu gösterinin Ahu Nazlıya yapıldığını şu an da onu aradığını anladılar. Bir kez daha Ahu Nazlı'nın gelmemesinin ne kadar yerinde olduğunu anladılar.
Arkalarından daha yaşlı bir kadın daha gelince bunun da ablası olduğunu anladılar. Babası Yusufa benziyordu. Herkesle selamlaşıp kocasıyla abilerinin yanına oturdu.
Lalin 'Mert siz Ahu Nazlıyla sevgili miydiniz. Aynı evde kalıyorsunuz ya' densizce kurduğu cümleye Agah bey oğluna baktı mahçupça Meriç ve Miraç da aynı şekildeydi.
Mert ise gayet rahat cevap verdi. 'Sen nasıl ailenle aynı evde kalıyorsan Ahu Nazlı da aynı şekilde ailesiyle aynı evde yaşıyor. Sevgili konusuna gelirsek çok iyi bir damadımız var.' Dediğinde Soykan ailesi yumruklarını sıkmıştı.
'Abileri olarak hepimiz damadımızdan da kardeşimizden de razıyız. Bu seferlik yaşına veriyorum ama bir daha kardeşim için kullandığın cümlelere dikkat et.' Abiler Laline kızgın bir şekilde baktıklarında hemen gözlerini doldurarak ablasına yaklaştı.
'Tamam küçük daha benim kuzum. Bakmayın öyle' Mert ve abileri kahkaha atacak olsa da zor durdurdular kendilerini. Lalin ise pis pis sırıttı. Bakalım ördüğü çoraplardan nasıl kurtulacaktı küçük hanım.
Ahu Nazlı Anlatımıyla
Savaşla beraber mesaimiz bitince korumaların kapının önünde biri sizi bekliyor diyince yemek planını iptal edip eve hızlıca gelmiş. Evin önünde gördüğümüz çiftle Savaşla birbirimize bakmıştık.
Kızın ağlamaktan gözü şişmiş yanındaki oğlanın elini tutup başı eğik oğlanın elinde küçük bir çanta. Savaş kendini tanıttığında ben de tanıttım. Bu insanları ilk kez gördüm.
'Ben Akif bu da sevdiğim Narin. Biz aşiretten Mardinden kaçtık. Nolur yardım edin' ben şaşırdım. Savaş da bana bakıyorken ona benim ilgim yok bakışı attım. Yoksa bu seferde insan kaçırmaya yardımdan başımın etini yerdi.
'Biz sana kaçtık abla' Narin'in sözleriyle gülmek istesem de kendimi tuttum. Kapıda konuşmamak için kapıyı açıp onlara salona gönderdim. Tam ben de geçicekken Savaş kendine çekti yine öfkeden kulaklarına kadar kızarmıştı.
'Kızım başına bela alma diye emniyete getirdim. Hangi ara nasıl oturduğun yerden kaçırdın.' Onu öperek sakinleştirdim.
'İnanmayacaksın ama yine bir suçum yok. Tanımıyorum şimdi iznin olursa kim olduğunu öğreneceğim.' Allahım şikayet değil ama istek olarak algılarsan niye hep ben be bir başımız detten kurtulmadı. Biraz normal yaşam sürsem ben zaten sıkılırım kendi başımı derde sokarım.
'Ahu Nazlı sizi tanımıyor nasıl buldunuz onu' Savaş karşılarındaki koltuğa oturarak polis olduğunun hakkını vererek sorguya başladı. Ben de iyi polis olarak onlara su getirdim.
'Lalin abla verdi adresi, benim çok yakınım kardeşim sayılır size yardım eder dedi. Kurbanınız olam bizi aşirete vermeyin yeminle alırlar canımızı' Ulan Lalin kendine mezar yeri bak...
Bölüm sonu🎊🎉 |
0% |