Yeni Üyelik
27.
Bölüm

27. Bölüm

@simurganka45

 

 

Keyifli Okumalar Dilerim🌸🫶🏻❤️ Ay benim için aşırı ağlak bölümdü🥺😭

 

 

Ahu Nazlı Anlatımıyla

 

 

Dışardan sesler gelmeye başladığında gözlerimi açıp etrafa baktım. Mertlerin evin önünde olduğunu gördüğümde dışarda konuşan abimleri umursamadan araçtan indim. Mert'in yengesi Heja gelip koluma girdiğimde ona sıcak bir tebessüm gönderdim. Birlikte içeri girdiğimizde herkesin çoktan uyuduğunu anladım.

 

 

'Gel kuzum ben seni odana çıkarıyım. Onların tartışması bitmez.' Bir yandan konağın taş merdivenlerini çıkarken bir yandan da merakla ona döndüm.

 

 

'Ne tartışması abla' dediğimde kıkırdadı.

 

 

'Ne tartışması olucak seni paylaşamıyorlar.' Devam et dercesine baktım. 'Mert tutturdu benim odamda kalır. Abinler de bizle yatıcak hep senle yatıyor dedi. Bunu duyan bizimkiler siz kimsiniz burda abileri dururken diye onlar da karıştı. Sizinkilerle laf dalaşına girmişken bizim damat durur mu madem hangi abisiyle kalsa diğeri gönül koyucak benimle kalır deyince bu sefer ona karşı birlik oldular.' Sonlara doğru keyifle güldü ben de ona katıldım. 'Kız seninkindeki iyi cesaret valla ablam' en sonunda bir odaya geldiğimizde teşekkür edip önünde bizimkilerden birinin üzerim için bir şey getirmesini bekledim. Malum bizim bavullar Eliflerde kaldı.

 

 

Sesler yakınlaştığında geldiklerini anlayıp döndüğümde hala kısık sesle tartıştıklarını gördüm. Umursamayıp Mertten üzerim için bir şeyler istedim bu sırada Heja da diğerlerine de odaları gösterdi. Biyolojik fertlerim sanki evleri yok gibi burda kalmaya karar vermiş ne güzel. Mert elinde kıyafetlerin birini bana gülerek verirken diğerini Savaş'ın yüzüne fırlattı. Ona göz devirip iyi geceler dileyip odama girdim. Tek kişilik bir yatak küçük bir komidin ideal bir dolapla gayet makul bir odaydı. Kattaki banyoya geçip işlerimi hallettim. Odama girdiğimde gördüğüm görüntüyle ilk şaşırsam da bozuntuya vermeden yanına ilerleyip oturdum.

 

 

'Savaşşşş' dedim kısık ama kızgın bir sesle. O beni umursamadan sırtını dayadığı yatak başlığından hafif doğrularak bileğimden beni kendine çekip göğsüne yatırdı.

 

 

'Söyle Savaş'ın güzeli' dediğinde bir yandan saçımı okşuyordu. Düşmek mi yok yerleri siliyorum ben dnjdjd

 

 

'Savaş manyak mısın sevgilim. Biri görse ne yapmayı düşünüyorsun.' Göğsündeki kafamı kaldırıp yüzüne baktığımda düşünür gibi yaptı sonra güldü o gülünce ben de istemsiz güldüm.

 

 

'Öncelikle senin o sevgilim diyen ağzını yerim.' Diyerek dudağıma geliceği sırada ona hafifçe vurarak ciddiyete davet ettim. 'Plan falan yok Naz. Eğer sabah kimse uyanmadan gidersem bir sıkıntı yok. Yakalarlarsa da belki evlenin derler kısa yoldan düğün.' Hala ciddi olmadığı için göğsünden kalkıp tek bacağımı altıma alarak oturup ona baktım.

 

 

'Savaş ciddi ol lütfen. Hadi odana git bu katta seninki de zaten' dediğimde ciddileşip elimi tuttu.

 

 

'Ben çok takıntılıyım bu konuda Naz. Başka yatağı bırak kendiminkinin kokusu değişse uyuyamıyorum.' Kaşlarım çatıldı.

 

 

'Ama sen sizin evdeyken' devam etmeme izin vermeden kocaman güldü.

 

 

'İşte tam bu yüzden geldim Naz'ım. Bir tek senin kokunu yadırgamadım o gün de çok şaşırdım.' Gülümsemem genişledi söyledikleriyle o gün uyuyamayacağını bildiği halde itiraz etmemiş yanıma yatmış ve uyumuştu. Benim kokum ona yabancı değildi.

 

 

'Ama bu yatak tek kişilik nasıl sığıcaz' dedim kalmasını hemen kabullenerek elimden beni çekiştirdiğinde yerimden kalkıp önce kapıyı kilitledim ardından ışığı kapattım. Yanına geldiğimde pikeyi açıp kendini biraz yana kaydırdı. Ama mübarek iki dönüm olduğu için bana yan dönsem de sığamayacağım kadar az yer kaldı. Ben ona bakarken gülümseyerek beni yanına çekti. Yarım onun üzerinde yarım yataktayken pikeyi örttü belimize kadar. Kolu belimi kavrarken rahat bir pozisyon bulmaya çalışıp kıpırdandım.

 

 

'Böyle olmayacak' diyerek bir anda belimden beni üzerine çıkardığında ona şaşkın ördek gibi baktığıma emindim. Bu halime gülüp dudaklarıma dudaklarını bastırdı. Hala şaşkınlıktan öpücüğüne karşılık veremezken belime sardığı kollarını daha da sıkıp beni kendine bastırınca toparlayıp karşılık verdim. Bu ilk öpücüğümüzden biraz daha farklıydı. Sanki yıllar yılı birbirine aitmiş gibi dudaklarımız birbirini sömürüyordu. Ben alt dudağını öperken o da üst dudağıma aynı şekilde ama daha hırçın davrandı. Kafasını hafif eğip daha fazla alan açıp bu sefer kontrolü tamamen eline aldığında birden kendimi altında buldum. Elleri iki yanından destek alırken benim ellerim de ensesini buldu. Hafifçe okşarken nefeslenmek için biraz sıktığımda geri çekildi. Düzensiz nefeslerimizden göğüslerimiz birbirine değerken alınlarımız birbirine yaslıydı.

 

 

'Seni tanıyana kadar kendimi iradeli sanıyordum. Her huyumu değiştirmek mi niyetin zalimmm' dediğinde gözlerinde pek çok duygu olurken en önemlisinden biri de kesinlikle şehvetti. Ben hala nefeslenirken kafasını boynuma gömüp önce bir kaç kez nefeslenip bir kaç küçük öpücük kondurup tekrar konumlarımızı eski haline getirdi. O iki parmağıyla yanağımı severken ben ellerimi çeneme dayamış onu izliyordum. Burnum kaşınınca pislik yapıp burnumun ucunu göğsüne sürttüm. Kafamı kaldırdığımda yine gözleri kısılacak kadar gülüyordu. 'Şansdan daha fazla kedi olmanı napıcaz be yavrum' göz devirdim sürekli beni kedisi Şansa benzetiyordu. Kafasına hafif vurup kollarımı ona sardım. Başım göğsümde gözlerimi kapattım.

 

 

'Uyuyalım artık. İyi geceler komserim' saçıma bir öpücük bırakıp beni biraz yukarı kaydırıp kafasını boyun girintime denk gelicek şekilde sardı beni.

 

 

'İşte şimdi gecem iyi Naz' daha fazla uykusuzluğa dayanamayan bedenim son sözleri bile zar zor duymuştu.

 

*

*

*

 

 

Sabah kalktığımızda saat öğleye geliyordu. Yatakta tek uyandığımda Savaş'ın dediği gibi odasına geçtiğini anladım. Banyoya gidip işlerimi hallettim. Dün Heja ablanın verdiği yeni diş fırçasıyla dişlerimi de fırçalayıp ellerimi ve yüzümü kuruladım. Üzerimi değiştirme gereği duymadan aşağı indiğimde son basamakta mutfakta çalışan yardımcılarla çıkan Heja abla 'Heh ben de tam seni uyandırmaya geliyordum. Kahvaltı hazır hadi geçelim.' Kafamı sallayıp bu sefer ben onun koluna girdim. İçtendi evin avlusunun ortasına yine yemek masası kurulmuştu. Heja abla kulağıma Mert için hazırladıkları süprizi anlatınca çok mutlu oldum gerçekten iyi ki bulmuşlardı Mert'i. Bugün onun da bu süprizden sonra buzlarının eriyeceğine eminim.

 

 

Sofraya geçtiğimizde ben bu sefer Ateş ve Savaş'ın aradına oturdum. Yavaş yavaş kahvaltımızı yaparken Miraç'ın yaptığı olayları dinleyip güldük.

 

 

'Bugün Seyit ağa bizi bekliyor.' Mert'in sözüne kafa sallayarak çayımdan bir yudum aldığımda Agir yine homurdanıyordu. Mert'i evden uzak tutmak için gayet makuldu ayrıca düğün meselesini de konuşurduk.

 

 

'Ahu Nazlı şu soy isim işini tekrar mı düşünsen' Agir'in sözlerine göz devirdim. Bozuk plak gibi takılmıştı aynı yerde.

 

 

Ben cevap vermezken Savaş girdi lafa. 'Naz size gerekli açıklamayı yaptı. Merak etmeyin zaten bir kaç yıla benim soy ismime geçer siz de rahatlarsınız.' Masadakiler öksürük krizine girerken Heja abla hepsine sırasıyla su verdi. Ben bu arada Savaş'a baktım. O da bana bakıp göz kırptı.

 

 

Ben hala gözlerimi ondan çekmezken bana doğru eğilip ikimizin duyabileceği şekilde 'Biraz daha böyle bakarsan yapışırım dudağına, o zaman vurdurtursun işte beni.' Dediğinde toparlanıp önümdeki çaydan içtim.

 

 

'Daha küçük Ahu Nazlı ne evlenmesi. Siz de bir şey söylesinize' Arjin'e de göz devirip yanımdaki Ateşe döndüm.

 

 

'Evet bir şey söylesene Ateş abim' dediğimde bana gülerek yanağımı okşadı. Her zaman demesem de şu an onlara abim demekte sıkıntı yoktu.

 

 

'Ahu Nazlı ne derse o' diyip göz kırptığında ona gülümseyerek diğerlerine döndüm.

 

 

'Siz nasıl abisiniz, hiç mi zorunuza gitmedi.' Baran abinin de sözleriyle ona senden beklemezdim bakışı attım.

 

 

'Biz bunca yıl ikisinin de' derken işaret parmağını Mert ve benim üzerimde gezdirip devam etti Toprak abim. 'Kararlarına köstek değil destek olan abileriz. Ayrıca siz de abilik konusunda nasihat vericek durumda değilsiniz bence' dediğinde diğerlerinin kızarışına şahit oldum. Dün oturduğumuzda abimlere bey derken onlar artık aile sayılırız böyle şeylere gerek yok dediği içindi rahatlıkları ama yine de onun bu isyanına karşı gelemediler haklı olduğunu onlar da biliyordu.

 

 

'Sanki olanları biliyor da susuyoruz gibi davranmasak mı acaba' Agir'in sinirli sözlerine Çınar gayet sakin ve kendinden emin bir şekilde cevap verdi. İnsan psikolojisini anlaması sayesinde insanları analiz edip damarına basma konusunda oldukça iyiydi.

 

 

'Bildiğinizde de yaptığınız abiliği gördük.' Ortam bir anda gerilirken Heja ablaya baktım yardım istemek için.

 

 

'Ay gülüm sen yumurta almamışsın uzak kaldın. Ver hadi Arjin.' Diyerek konuyu değiştirdi. Arjin gülümseyerek elinde yumurta tabağıyla arkama geçip yumurtaları tabağıma koyacağı sırada Ateş yine ortamı gerginleştirecek o şeyi söyledi.

 

 

'Ahu Nazlı sadece sarısını yer. Bilmiyorsunuzdur şimdi.' Arjin bana mahçupça bakıp tabağımdaki beyazları geri aldı. Haline üzüldüğüm için gülümseyerek yerine geçwn Arjine teşekkür ettim.

 

 

Meriç Abi yüzüne koyduğu tebessümle ortamı yumuşatmak için olaya el attı. 'Geçmişi açıp tekrar tekrar sıkıntı çıkarmayalım bence' diğerleri de onu onaylarken Agir'in telefonu çalmasıyla gülümseyerek kulağına götürdü.

 

 

'Efendim abim' dediğinde sadece gülümsedim. Miraç abi kolunu dürtünce ne olduğunu anca anlamış olucakki masadan kalkıp başka yerde gitti konuşmaya.

 

 

'Çok da geçmemiş sanki.' Savaş'ın konuşmasıyla ona dirsek attım.

 

 

'Ben doydum elinize sağlık.' Diyerek masadan Baran ve Arjin de kalkıp sedirde oturan Agir'in yanına geçtiler.

 

 

Biz tekrar normal konuşma eşliğinde kahvaltı yaparken Mert'in istemsiz ağzından çıkanlar hepimizi en çok da Meriç abi 'Abi bunu sen mi yapmıştın.' Gösterdiği tahin pekmezden kafasını kaldırdığında şaşkın şaşkın etrafa baktı. Meriç abi dolu gözlerle ayağa kalkıp Mert'in yanaklarından öptü.

 

 

'Sen seviyorsun dediler dün ben de severim ama herkesin yaptığını da yiyemem. Sen istersen hep yaparım artık abim' Mert de gözleri dolu şekilde sarıldığında Miraç abi bunu da ben yaptım diyerek Mert'in dibini gördüğü çilek reçelini gösterdiğinde hepimiz kahkaha attık.

 

 

'Sağ ol abi çok lezzetliydi. Tarifini verirsin artık.' Diyerek onun da gönlünü aldığında bu sefer aynı şeyler onunla da yaşandı. Biz keyifle onları izlerken diğer üçlü tekrar masaya yerleşti.

 

 

Mert'in yeğeni ağladığı için yukarı çıkıp onunla gelen Heja ablanın kucağındaki dört yaşındaki Masal Mert'e bakıp elleriyle gel gel yaptı uykulu gözlerle annesinin kucağından. Mert hemen kalkıp yanına gitti.

 

 

'Amcasının prensesi uyanmış mı? Ver yenge ben yediririm.' Dediğinde Heja abla da ona yenge dediği için ona sarıldı. Masal Mert'in kucağında onun verdiklerini yerken telefonu çıkarıp onları çektim.

 

*

*

*

 

 

Acı tatlı konuşmalarla biten yemekten sonra korumalar çantalarımızı getirince ben de yukarı çıkıp zeytin yeşili dizimin bir karış altında ama bacak yırtmacı olan elbiseyi giyip hazırlandım. Saçlarımı açık bırakıp güneş kremi ve hafif balmla dudaklarıma renk verdiğimde parfümü ve çantamı alıp aşağıda beni bekleyen abimlerin yanına gittim.

 

 

Yakın olduğu için arabasız yürüyerek gitmeye karar verdik Mertle. Abimler iş için Savaş da Asaf'ı görmek için yanımızdan ayrılıp akşam görüşürüz diyerek bizi yalnız bırakmıştı. Yalnız dediysem arkamızdan gelen siyah takımlı korumaları saymıyorum. Az bir süre sonra en az Mertlerin konağı kadar büyük bir konağın önündeki kalabalık ilk beni endişelendirse de umursamadım.

 

 

'Geldiler' çocukların bizden önce koşarak konağın tarafına gitmesiyle kalabalık bize dönerken Mertle birbirimize baktık. Korumalar da biz de her duruma karşı tetikteydik. Bizim tetikte olmamız ayaklarımız bir yerlere vurarak kaçmaktı tabi. Birden davul zurna çalıp kalabalığın ortasında Seyit Ağa belirdiğinde gülümseyerek ona doğru ilerledik. İnsanlar iki yana geçmiş merakla bize bakıp selam veriyor biz de başımızla alıyorduk.

 

 

Seyit Ağa'nın elini kaldırmasıyla hem davullar hem de kalabalığın fısıltısı susmuştu. Yanında da ona benzeyen ama oldukça yaşlı bir adam vardı. O da bize gülümseyerek bakıyordu.

 

 

'Evinize yuvanıza memleketinize hoşgeldiniz. Sefalar getirdiniz.' Yaşlı adamın konuşmasıyla gözlerim doldu. Bizi karşılamak için miydi bunca şey. Babam daha bana hoşgeldin dememişken yeni tanıdığım ve bu hayatımın sebebi olan adamın evine hoş gelmiştim ben.

 

 

'Adaklar kesilsin. Davul vursun.' Bir adamın sözleriyle davul vurmaya başlamış. Silahlar havada ateşlenirken korumalar bizi çevrelemişti. Seyit Ağa ve yanında öğrendiğimiz dedesiyle selamlaşıp konağa girdiğimizde herkes gelip bize hoşgeldin diyordu. Balkonlardaki kadınlar zılgıt çalarak isimlerimizi haykırıyordu tüm Mardine. Ben bugün buraya geldiğimden beri ilk kez Nalin değil Lalin olmuştum galiba...

 

*

*

*

 

 

Seyit Ağayla konuşmuş yemek yemiş düğün işini halletmiştik. Yarın geliyordu çocuklar artık sorun kalmadığı ve sulh yapıldığı için Akif'in ailesi de vardı. İkisi de benim verdiğim sözleşmeleri görünce şaşırmış. Benim sözümün eğri ve cabbar biri olduğum hakkında beni övmüşlerdi. O gün bana ön yargılı davranan ağalar bile gelip kendilerince özür dilemeden özür dilemişti.

 

 

Mert'i konağa bırakınca abimler daha gelmemişti. Bugünün Mert ve ailesine özel olması ve o an benim durumunu düşünmesin diyerek Savaşla buluşacağım dolaşacağız biraz diyip arabayı alıp yola düştüm. Yolda gördüğüm bir çiçekçiden beyaz gül fidanı alıp annemin mezarının yolunu tuttum. Dikkatle elimdeki gülü dikip can suyunu verdim.

 

 

'Anne, annem. Toprağın altındayken bile yanında huzurlu hissediyorum. Bir de yanımda olsaydın kimse yıkamazdı herhalde beni.' Göz yaşlarımı silip burukça güldüm. 'Bugün Sözüpekler bana ve Merte karşılama hazırlamışlar. Kocanın yapamadığını onlar yaptı anne. Belki kocan beni sevmiyor ama hala sana verdiği söze sadık seni çok seviyor bence. Diğerlerini de seviyor zaten bir ben... Aman neyse oğullarına söz verdirmedin ama onlar da mesafeli bana. Mertin ailesi bugün ona çok güzel bir süpriz hazırladı. Kıskanmadım ama özendim öyle şaşalı ya da çok düşünülmüş şey de değildi istediğim aslında. Ben bekledim annem gelip bana adım atsınlar diye ama hepsi öyle kibirli ki onlar bana gelemden benim onlara gitmemi bekliyorlar. Seni tanıyanlar insanlarla tanıştım bugün hepsi senin gençliğinin kopyası dedi çok sevindim. Ben eskiden hep hayal ederdim ama ben bir mezarı öpüp toprağına sarılıp bir de ölmüş birinden cevap beklemek değildi. Kadersiz kızınım yani anlayacağın. Düğün bitince gidicem umarım bana kızmazsın anne. Neyse kafanı şişirdim gidiyim ben görüşürüz annem.'

 

 

Kalktığımda başımdan kayan yemeniyi düzelttiğim sırada bana bakan yeşil gözlerle kaşlarım çatıldı. Yaşlı adam gözlerini silip yanıma geldi. Ben ne olduğunu anlamadan bana sarıldı bir yabancının sarılmasından rahatsız olmam gerekirken kendimi güvende hissetmem biraz önce annemle konuşmamdaki duygusallığımdandı herhalde.

 

 

Sonunda ayrıldığımızda adam bana özlemle bakıyordu. 'Gülümün goncası yeni gelebildim. Hoş geldin gül kokulum.' Adama ben sorgular şekilde bakınca elini uzatıp kırmızı dolmuş yeşil gözlerindeki şefkatle 'Ben annenin babası Ragıp Gürses. Ragıp deden.' Dediğinde şaşkınlığı bir kaç saniyede atıp elini tutup karşılık verdim. 'Ahu Nazlı' dediğinde kolunu omzuma atıp anneme hoşçakal diyip ikimizi çıkışa götürdü. Mezarlığın önündeki banka oturduk beraber.

 

 

Diyarbakırlı olduğumuzu dayımın yanında Ankarada olduklarını beni bugün geldiğinde öğrendiğini hemen beni bulup yanıma geldiğini anlattı. Ayrıca diğerlerinin de beni merakla beklediğini falan anlattı anneme ne kadar benzediğimi bir an mezarın başında görünce kızım kalktı sandım dedi. Babamlarla araları her ne kadar düzelse de annemden sonra eskisi gibi değillermiş. Bizimkiler arada dedemin yanına gider biraz durur gelirmiş. Bana aileden bahsetti biraz.

 

 

'Peki Jıyan o niye istemiyor beni.' Dediğimde dudaklarını bastırıp söyleyip söylememek arasında gidip geldiğini arada açılıp kapanan dudaklarından anladım.

 

 

'Bunu benim anlatmam doğru olmaz ama anlattığına göre kimsenin sana anlatıcağı da yok. Jıyan aslında amcanın kızı.' Dediğinde idrak etmem biraz zamanımı almıştı.

 

 

'Ama Yunus Amcam' dediğimde kafasını iki yana salladı.

 

 

'O değil babanın büyüğü Yakup amcan. Annenler erken evlendi yaşları küçüktü. Yakup amcanların da uzun zaman çocuğu olmadı. Allahım mucizesi yengenin karnına düşünce herkes delirdi tabi. Doğuma bir kaç gün kala arabayla kaza yaptılar. Amcan orda hakkın rahmetine kavuştu mekanı cennet olsun. Yengen hemen ameliyata alındı. O tüm çabalara rağmen kurtulamasa da küçük kalp mucizeydi dedim ya yine yaptı yapacağını tutundu hayata. O sıra Baran abinin kırkı ya yeni çıktı ya çıkacak geçmiş gün. Ortada kalınca çocuk baban dedi ben kızım sayarım ayırmam onu. Öyle de oldu Mardin de ailesi de biz de onu kendi canımız bildik. Emanet olunca bir de kız yok çok titredik üstüne. Biraz büyüyünce uygun bir dille açıkladılar durumu ama onlarla büyüyünce buruk da olsa zorlanmadı. Ta ki Lalin yani aslında sen doğana kadar o zaman artık kızları da var beni sevmezler diyip içine kapandı. Gülüm merhametliydi fark etti bu durumu ona dedi sen kardeşini sev ben hep seni bir tık fazla severim sen benim ilk göz ağrımsın. Son nefesteki sözü ondan kızlarını emanet etmekti.'

 

 

Kafamı salladım. Dedem her ne kadar benimle gel dese de beni bekliyorlar diyerek onu gönderip arabayla geldiğim yolları döndüm. Telefonu kapatıp bir tekelden içki aldım. Boş bir arazide durduğumda göz yaşlarım akmaya başladı.

 

 

Bencilceydi çocukça bir kıskançlıktı belki ama radyoda o şarkıyı açıp içmeye başladım. O sevgi en başta benim hakkımdı. Biricik sevdiğin ben olmalıydım. Ben Yusuf Soykan'ın tek öz ama yetim kalan kızıyım. Başkalarına babalık yapıp merhamet eden babam bir bana acımasız. Tek yük benim sırtında ilk gözden çıkardığı benim. Ağlamamın arasında deli gibi gülmeye başladım. 22 yıldır ailemi arıyordum bulduğumda kendimi kaybettim.

 

 

 

Mertin Anlatımıyla

 

 

Ahu'nun bizi beklemeyin demesiyle ailecek masaya oturduk. Keyifli bir sohbetin eşliğinde beraberce sofrayı topladık. Heja yengem bana afferin bizim oğlan senin sayende bunlar da yola geldi dediğinde bizimkiler homurdandı. Evet bizimkiler...

 

 

Masalla beraber sedirde ona söz verdiğim gibi sohbet ederken Mirza hızla geldi yanımıza. 'Abi yetiş abimler birbirine girdi.' Dediğinde Masla kucağımda bir hışımla onun önünden çıktığı bu katın büyük salonuna girdiğimde herkesin bir ağızdan 'İyi ki doğdun Mert' bağrışlarıyla olduğum kapı girişinde kaldım. Koydukları masanın arkasında onlar bana dolu gözlerle bakarken ben hala şaşkınlıktan ve şoktan bana bakamıyordu. Arkalarında durdukları masanın üstünde el yapımı ürünler ve üstünde Mert harflerinden oluşan sarı mumlar vardı.

 

 

'Ay bir şey yap Agah oğluma' annemin seslenmesiyle babam yanıma gelmiş kolunu omzuma atarak yanlarına ilerletti bizi.

 

 

'İyi de benim bugün değil doğum günüm' dediğimde Heja yenge kıkırdadı.

 

 

'Ben dedim size' kafamı iki yana sallayarak kendime geldim.

 

 

'Biliyoruz oğlum bunca yıl bizsiz kutladın bu senekini de az farkla da olsa kaçırdık. Bugün doğmamış olsan da iyi ki doğdun oğlum' babam gözünden akan yaşla bana bakarken benim de sol gözümden bir yaş firar etti.

 

 

'Amca pasta üfleyelim' hala kucağımda olan Masallın sözüyle pastanın yanına geçtim. Birlikte üflediğimizde Masal yerdeki balonlarla oynamak için kucağımdan indiğinde Miraç abim ellerini birbirine çakıp 'Hediye zamanı' dediğinde gülümsedim. Şu an işte gerçekten çocuktum...

 

 

Beni önünde bir yığın hediye paketinin olduğu koltuğa oturtup onlar da diğer koltuklara geçti. Önümdeki hediyelere baktığımda hepsinin üstünde rakamlar vardı. En üstte olan bir numarayı açınca içinden küçük mavi bir çekçek araba çıktı. Onlara baktığımda merakla bana bakıyorlardı gülümseyerek ikinci pakete geçtim. Bundan da çocuk masalları çıkınca ne yaptıklarını anladım.

 

 

Sırayla açtım hediyeleri beşten uçurtma çıkarken, ondan kumandalı araba çıktı, onsekizde motor anahtarı çıkınca onlara baktım. 22 diğerlerinden farklı zarftı. İçinden çıkanı okuduğumda hıçkırarak olmasa da hızla ağlamaya başladım. Mert Şimşek Sevgi Evi. Benim adıma burdaki çocuklar için açılmıştı. Meriç abim televizyonu açtığında bir video başladı. Buranın olduğunu düşündüğüm yurtta kocaman 22 pasta vardı yanlarında bir sürü hediye paketi. Pastalar her yaşa ve cinsiyete hitap edicek şekildeydi. Büyük masanın arkasında özenle hazırlanmış çocuklar pastayı üfleyor ve video bitiyor. Diğerlerinden daha anlamlı ve önemliydi son iki hediye. Kimse bilmese de ben bilirdim ordaki çocuklar için bunun ne kadar büyük bir şey olduğunu. Gözyaşlarımı silip babamın önüne geldiğimde o da ayağa kalktı elini öpücekken beni tutup sımsıkı sarıldı.

 

 

'Ben çok teşekkür ederim baba' dediğimde hıçkırıklarımı tutamadım. Babam sırtımı okşadığında daha da sarıldım ona.

 

 

'Baban kurban olsun size oğlum. Bunca zaman yanınızda olup koruyamadığım için affet beni.' Kafamı sallayarak göz yaşlarımı silerek ondan ayrıldım.

 

 

Annem de hıçkırarak ağlarken ayağa kalkamadığında onun önünde eğilip dizlerine yasladım başımı o saçımı severken sesim titrese de susmadım. 'Ağlama annem dökme incilerini' bunu dememle kafamı kaldırıp ellerinin üstlerini yanaklarını öptüm.

 

 

Diğer hepsiyle de aynı şekilde duygusal bir sarılmanın ardından hepimiz koltuğa oturmuş yapılanlardan yedik. Bu sırada hepsi benimle nasıl gurur duyduklarını nasıl sevdiklerinden bahsedip durdular. Amca oyun diyerek elinde legolarla gelen Masal'ın yanına yere oturduğumda diğerleri de benimle oturdu. Beraber legolardan evler yaptık birlikte. Ben Mert Sözüpek ya da Mert Şimşek bugün belki de ilk kez gerçek anlamda çocuk oldum...

 

 

 

 

Ahu Nazlı Anlatımıyla

 

 

Bir şekilde o yerden ayrılıp zaten yakında olduğum Soykan ailesinin konağına sürdüm.

 

 

Konağın kapısını açtığımda amcamlar da burda olmak üzere maailem ailem siktiğimin ailesi avludaki yemek masasındaki kafalarını kaldırıp hepsi şaşırarak bana baktı. Elimdeki şişeyi kafama diktim. Kafam ve adımlarım sarhoş olmayacak düzeyde olsa da düşüncelerimi söyleyebilecek kıvamdaydım. Şişeyi tekrar dikerek yanlarına yaklaştığımda dedem evet bana dedelik yapmayan dedem sinirle ayağa kalktı onu umursamadan köşedeki boş sandalyeye alıp onlardan uzakta avlunun ortasına oturdum. Kafama bir kez daha dikerken boğazımdaki yumruyu içkinin acısı geçiremedi. Elimin tersiyle ağzımı silip tebessümle onlara baktım. Hepsinin gözü zaten bendeydi 'Aile yemeği varmış, beni niye çağırmadınız Soykanlar' diyip alayla güldüm. Gözyaşlarımı geri ittim şimdi değil Ahu Nazlı. Şimdi yanmanın değil bunca yanmışlıkla korlarınla onları yakmanın zamanı sonra istersen kül olursun.

 

 

'BU NE HADSİZLİK AHU NAZLI. İçkiyi bırak. Siz de kahve yapın' Mustafa Soykan'ın sözlerinden sonra ayağa kalkıp yanıma gelmesiyle ben de sandalyemden ayağa kalkıp şişeyi kaldırdım. Tam o sırada eli kalktı. Hemen bir adım geriye gittim.

 

 

'Hayırdır Mustafa Soykan torunlarını sarmak için kalkan elin bana gelince vurucak mı?' Afalladı sanırım içkimi alıcaktı ama durmadım. Geriye gidip arkamı dönüp düşen tek yaşı hızla silip onlara geri döndüm.

 

 

'Kızım, babacım deden şişeyi alıcaktı' Yusuf Soykan'ın sözleriyle kocaman kahkaha attım. Çünkü atmasam ağlardım. Babam bugün bana kızım dedi babam bugün bana babacım dedi. Diğerlerine baktım. Ayağa kalkıp yanıma gelicekken hepsini elimle durdurdum. Dedem bey de yerine geçip gömleğinin düğmelerini açıp şakaklarını okşadı. Daha yeni başladık şimdi değil.

 

 

'Kızım ha KIZIM. Ben bekledim lan geldiğim ilk andan beri bekledim. Sizden bir açıklama bekledim. Babacım diyorsun bir de' içkimden bir yudum daha aldım. İçimin yanması içkimden mi yoksa artık son raddeye ulaşmamdan mı anlamadım ama umursamadım da. 'Sen misin benim babam'

 

 

'Amcam gel otur güzel güzel konuşalım' Yusuf Amcaya gülümsedim. Kimsenin yapmadığını yapıp yola baktırmamıştı beni. Karısı rahatsız olmasa geliceğini duydum.

 

 

'Eğer o gün o odadan girdiğimde en azından hoş geldin deseydin. Kafama silah dayandığında ilk sen koşsaydın. Benim babam yok kimsesizim dediğimde sinirlenip oturmak yerine benim babası deseydin. Kendini bir kez olsun açıklasaydın. Lan her şeyi geçtim bunca zaman sonra gördün gelip sarılsaydın. Bunlardan hiç değilse birini yapsaydın hemen olmasa da baba değil babam derdim.' Koca bir yudum daha alırken herkes göz yaşı dökmeye başlamıştı.

 

 

'Senin hatta sizin benimle ne derdiniz var ya. Hadi her şeyi geçtim o gün anlattılar lan sana nasıl dayak yediğimi kızın olmasını geç kimsesiz bir çocuğa yaptıkları hiç mi dokunmadı kanınıza. Nasıl koydunuz kafanızı nasıl çektiniz uyku. Yaralarımı sarmayı siktir et iyi misin diye sormakta mı gelmedi aklına. Ben burda senin ne kadar iyi baba olduğunu duydum daha kötüsü öğrendim. Merhametliymiş kalbin senin o bana bir kere yumuşamayan kalbini sikeyim Yusuf Soykan' biraz sağa sola gidip saçlarımı karıştırarak sakinleşmeye çalıştım ama yapamadım.

 

 

'BİR YEMİN BİR SÖZ DİYE TUTTURDUNUZ HEPİNİZ. KAFANIZDA EKMEK Mİ KIRAYIM. KIRK TANE YETİM Mİ DOYURAYIM. KURBANLAR MI KESTİREYİM ADINIZA. AĞAÇLARA DİLEK Mİ ASAYIM. GİDİP ANNEMİN MEZARINA MI YALVARAYIM. YENİ BABA OLMUŞ YEDİ BABANIN GÖMLEĞİNİ YENİ EVLAT OLMUŞ YEDİ BEBEĞİN KUNDAĞINI MI ATAYIM FIRATA. Allah için söyleyin biriniz hangisini yaparsam bana da baba olur o taş kalbin. Bana da bakarsın onlar gibi. Benim de okşarsın saçlarımı benim de bir babam olması için ne yapayım sen söyle ben bilmiyorum çünkü. Siktiğimin yerinde bir şey bilmiyorum. Eskiden kimsesizdim üzülürdüm ama daha kötüsü oldu burda ben babam varken yetim kaldım. Babam olan evde memlekette babasızlık çektim. SİZ SÖYLEYİN BEN NAPIYIM?' Diyerek şişeyi kafaya diktim boşaldığını anlayınca sinirle duvara çarptım. Şişe benim gibi bir çok parçaya ayrıldı. Buna da güldüm. Gülerken ağzıma tuzlu su gelse de silmekle uğraşmadım.

 

 

'Sen evlatların söz konusu olunca parmaklarına diken batsa acı çekermişsin öyle duydum.' Birden üzerimdekini çıkarıp karşılarında sporcu sütyeniyle kaldım. Tam buna da bir şey söyleyecekken yanlarına yaklaştım. Önce elim artık sargısı olmayan kurşun izini buldu. Ona bastırdım parmağımı gözüne bakarak. Yandan yapma diyen sesler duydum ama kulağımı tıkadım. Gözünden akan yaşlara kanmadım. 'Bak iyi bak ben vuruldum. Ölüyodum. Sizle görüşemeden anneme kavuşuyordum.' Kollarımı kaldırdım camı sinirle kırdığım gün atılan dikiş izlerini gösterdim. Kavga ederken aldığım izleri. Sonra bir adım geri gidip kollarımı açıp sırtımı onlara döndüm. Ne kadar giyindiğimde kapatmak için uğraşsam da bugün yoktu. Sırtımda çocukluğumda aldığım yaralar duruyordu. 'İyi ezberle Yusuf Soykan bunlar sen ailenle gülüşerek sohbet ettiğin mutlu yuvandayken oldu.' Tekrar ona döndüm. Hıçkırıklarını tutmak için avcuna dayamıştı ağzına diğerleri de arkasına geçmiş aynı haldeydi. 'Onların eline diken batsa koşmuşsun benim vücudum bu hale gelirken nerdeydin.' Yere attığım üstü alıp geriye adımladım.

 

 

'Bu gördüğünüz hala beni onlar getirdi.' Kırılan şişenin olduğu yeri gösterdim. 'Siz de o hale. Biraz olsun vicdanınız kaldıysa ailenizle olan bu akşam yemeğinde buna yanın. Afiyet olur zaten sizin gibi aileye.' Arkamı döndüğümde abimler ve Savaş vardı hepsi de ağlıyor ama bir şekilde dik durmaya çalışıyordu. Ne kadar zamandır burdalar ya da ne kadarını duydular bilmiyorum. Yanlarından geçip arabaya bindim. Bindiğim gibi akan gözyaşlarım önümü görmemi engellese de hızla silip gaza yüklendim. Şimdi değil daha değil.

 

*

*

*

 

 

Sabah uyandığımda dün ağlayarak uyuyakalmam sonucu kafam müthiş derecede ağrıyordu. Yerimden kalkıp valizimden temiz çamaşır ve havlumu alıp banyoya gittim. Güzel bir duştan sonra biraz olsun kendime gelmiştim. Gri eşofman ve beyaz tişörtümle merdivenlerden inerken aşağıda bizimkilerin hararetli tartışması beni görmeleriyle hafif tebessüme çevrildi. Yanlarına geldiğimde bir bok kokusu gelse de hepsini sırayla öpüp boş sandalyeye oturdum dün onlar bana çok destek olmuşlardı. Gerçi sadece dün değil hep olmuşlardı iyi ki vardı. Birbirlerine kaçamak bakışlar atarken ben onlara bakarak masadaki sigaradan içtim. En son dayanamarak küllüğe izmariti bıraktım. 'Birbirinize aşık olduğunuzu söylemeyecekseniz dökülün artık.' Tekrar dalı elime alıp bir duman çektim. Toprak abim ban dönüp elimi tutunca derin bir nefes aldım. Tarkanın yolla şarkısına döndük iyice acıları bana yolla ne de olsa dert babasıyım ya ben...

 

 

'Abicim öncelikle sakin ol korkulucak bir şey yok.' Allah aşkına bu cümleden sonra korkmayan var mı senin ben kurduğun cümleye tüküreyim neyse bir şey demeden ama hafif gerginlikle devamının gelmesini bekledim. 'Yusuf amca dün kalp krizi geçirmiş. Anjiyoya almışlar biz sana söyleyemedik. Korkma iyi şimdi bir sıkıntı yok. Seni sayıklıyormuş.' Birden gerginliğim geçti vücudum gevşedi. O an benim için sevdiğim birinin haberini duymak gibiydi. Ben bomboş ona bakarken bu sefer diğer yanımda olan Çınar beni çevirip yanaklarımı avuçlarıyla kavradı.

 

 

'Güzelim şoktasın şu an ama korkulucak bir şey yok. Birazdan kendinde görüceksin zaten abicim.' Kafamı salladım.

 

 

'Bir kaç lokma bir şey atıştırıyım. Hazırlanıyım çıkarız.' Mutfağa doğru gidip kendime sandviç yapıp hızlıca yedim. Odama çıkıp saçlarımı kurutup taradım. Üzerime kan kırmızı vücudumu saran badi altıma da siyah ispanyol paça pantolon giydim. Göz altlarımı kapatıp yüzümü renklendirince aynaya baktım. Dünkü kız çocuğundan eser yoktu küllerinden bıkmadan usanmadan doğuyordu.

 

 

Merdivenlerden inip yanlarına gittiğimde hepsi şaşırsa da bir şey demeden hastahaneye gittik. Onlara birazdan geliyorum diyerek gönderdim. İşimi halledip odanın önüne geldiğimde kalabalıkla karşılaştım. Agir onlarla el sıkışıyor bir şeyler konuşuyordu. Beni görünce bizimkiler gibi önce şaşırsa da yanıma gelmeye başlayınca umursamadan ondan önce kapıyı çalıp odaya girdim.

 

 

Özel hastanedeydi hatta özel odadaydı. Oldukça büyüktü bu yüzden normal odalara göre daha fazla koltuk vardı. İçeri girince tüm bakışlar beni buldu. Amcama ufak bir baş selamı verdim. Tam yatağın karşısına geçtim. Kızları yatağın yanında sandalyedeyken Mustafa soykan onu görebilecek tekli berjerdeydi. Diğerleri de koltuklardayken abimler ve Savaş ayaktaydı. Mert de Agah amcanın yanına geçti. Dün benim yüzümden ilk günden onlardan ayrı kalmıştı.

 

 

Odadaki sessizlik sanırım benim bir şey söylemem içindi. Odada gezdirdim bakışlarımı hepsinin gözleri şaşkınlıkla bana bakıyordu. Dün onların karşısında babasından sevgi dilenen ondan merhamet bekleyen bitik bir kız çocuğu vardı. Şu an karşıların da ise omzu ve başı dik annesi Gül'ün goncası dikenlerini batırmak için karşılarındaydı.

 

 

'Öncelikle geçmiş olsun Yusuf Bey' dediğimde onun bakışlarından binlerce duygu varken benimkiler olabildiğine boştu. 'Dün anlattıklarım ağır geldi herhalde' derken ellerim cebimdeydi çenem ise geldiğime göre daha dik.

 

 

'Kızım sırası-' Mustafa Soykan'ı susturdum. Gözlerimi hepsinin çökmüş yüzlerinde gezdirdim.

 

 

'Siz bu yaşınızda anlatılanları kaldıramamışsınız galiba yoksa bütün gece hastalığına mı ağladınız.'

 

 

'İkisine de' Jiyan mıydı bu. O bile mi insafa gelmişti. Halbuki birilerinin şu an çıkıp senin derdin adam bu haldeyken bu mu deyip çıkışması alttan almamı söylemesi gerekiyordu.

 

 

'Demek bu yaşınızda anlatılanlar sizi bu hale getirdi.' Güldüm 'Halbuki biz Mertle küçücük yaşta bunları yaşarken sesimiz bile titremezdi.' Daha devam edicekken doktorun işlemleri halledip çıkabilirsiniz demesiyle son darbe için bekledim.

 

 

Agir ve Baran çıkış işlemleri için giderken ben tebessümle odadakilere baktım. Abimlere baktığımda sorgular bir şekilde bana baktıklarında hemen bakışlarımı çektim. Biraz sonra Yusuf bey çıkmak için giyinmiş Agir ve Baran'ı bekliyorduk odada. İkisi de sinirle içeri girerken diğerleri şaşırırken ben kollarımı bağlayarak arkamdaki dolaba yaslandım. İkisinin gözleri öfkeyle bana bakarken abimler bir bok kokusu olduğunu anlayıp etrafıma geçtiler.

 

 

'Noldu oğlum bir sorun mu var?' Yunus Amcanın sorusuyla ona döndüler.

 

 

'Hastahane ücretini Ahu Nazlı halletti dediler.' Abimler bana dönmezken diğerlerinin bir kısmı bana şaşırarak bir kısmı kızgın bakıyordu.

 

 

'Ahu Nazlı ne diyor abinler' Mustafa Soykan'ın sorusuyla tekrar dikleştim yerimde.

 

 

'Ne duysanız o. Tekrardan geçmiş olsun Yusuf Bey geçmiş gitmiş şeyleri kafanıza çok da takmayın. Bu ödemeyi de kutlayamadığım 22 babalar günü hediyesi sayarsınız. Hasta ziyaretinin kısası makbuldür biz gidelim.' Diyerek yürümeye başladım.

 

 

Abimler arkamdayken koridora çıktığımızda Ateş kulağıma eğildi. 'Ciddi anlamda hediye vermeyle ilgili sıkıntın var.' Ona omuz silkip bir kaç adım daha arttırdım mesafemi.

 

 

Beraber Mertlere geçtiğimizde salona geçtik. Mertin süprizinin yarım kalması canımı sıktı. Diğerleri de salona geçtiğinde bakışlar bendeydi galiba nasıl olduğumu merak ediyorlardı. Bize de ayırdıkları pastadan koyarken abimler de Mertin her yaşı için alınan hediyeleri merakla inceliyordu.

 

 

'Kabul ederseniz bizim size de hediyeleremiz var çocuklar.' Agah amcanın sözünden sonra Miraç abi kenardaki açılmammış paketleri sırayla bize dağıttı. Üzerinde isimlerimiz vardı. Ne gerek var zahmet ettiniz aman ne zahmeti siz benim oğlanın kardeşleri benim evlatlarımsınız faslından sonra büyükten küçüğe sırayla hediyelerimizi açtık.

 

 

Toprak abimin kutusundan kehribar tesbih ve üstünde adı yazılı işlemeli silah çıktı. Ayrıca el örgüsü atkı takımı ve bir zarf zarfları beraber açılmasını istedikleri için Ateşe geçti sıra.

 

 

Onda deri bir cüzdan kemer takımı sürekli kullandığı ve nasıl anladıklarını anlamadığım üzerine baş harfi tasarlanmış kol düğmeleri ve atkı takımı yine zarf çıktı.

 

 

Çınarın kutusundan pahalı ve yine metal kısmında baş harfi yazan bir saat klasik bir kaç kitap atkı takımı ve zarf çıktı.

 

 

Benim kutumu açtığımda gördüklerimlerimle gözümden yaşlar döküldü. Bir avukatlık cüppesi özel tasarım AVUKAT Ahu Nazlı Sözüpek yazılı ofis seti. Burdaki çiftlikten alınmış bir atın belgeleri, atkı takımı ve zarf.

 

 

Birlikte zarfı açtık bizim adımıza yapılmış çeşitli derneklere bağışlar vardı hepimizden çıkan zarfta. Hepimiz gözyaşlarımızı silip el öpüp teşekkür edeceğimiz zaman Mirza bizi durdurdu.

 

 

'Benim hediyem için yanıma gelebilir misiniz' diyerek kolonun arkasında kalan duvarın yanından seslendiğinde hepimiz oraya ilerledik. Duvar ailedeki herkesin fotoğraflarıyla doluydu bizden aldıkları Mert'in bebeklik fotoğrafı yeni çekildikleri ailece fotoğraf ve daha fazlası küçük ama ahenkli çerçevelerle resmen soy ağacıydı bu duvar. Dört tane de boş sadece çivi vardı. Mirza elinde ters bir şekilde tuttuğu çerçeveleri sorayla boş yerlere astığında hepimizin yaşlar yine akmaya başladı. Birinde beşimizin olduğu yurtta çekinilen küçüklük fotoğrafımız birin de biz bebekken bizimkilerle ilk fotoğrafımız. Diğer üçü de buraya geldiğimiz de beraber çekildiğimiz fotoğraflar vardı. Mirzaya hepimiz tek tek sarılıp teşekkür ettik tabi diğerlerine de kenarda kalan son kutuyu bana verip Savaş'ın bu da dediklerinde onu bile düşündükleri için minnet doldum.

 

 

Ben Ahu Nazlı Sözüpek bugün her şeyin kan bağı olmadığını önemli olanın canından bağlı olduğun kişiler olduğunu bir kez daha anladım...

 

 

 

 

 

 

 

Bizimkiler temsili🐥🩵

 

 

 

 

Bölüm sonu🎉🫶🏻😂

 

Loading...
0%